Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Bölüm 2

@slnbs

02.2010 03.45


Cama vuran yağmur taneleri git gide hızını arttırdı. Elindeki bitmek bilmeyen sigarasından bir yudum daha çekti profesör Soft. Gözlerini hafifçe kapattı ve ağrıyan başının bir an önce dinmesini diledi. Bugünlerde Calla'yla çok ters gidiyorlardı. Az önce yeni bir tartışmadan çıkmışlardı ve bu durum profesör Soft'u baya geriyordu. Beni anlamıyorsun diyordu Calla. Haklıydı 365 günün sadece üç ayını evinde karısıyla ve kızıyla geçirebiliyordu. Onun haricinde hep okuldaydı. Ona özel ayrılan küçük ama kendisine yeterince yeten mütevazı bir odada yaşıyordu. San Diego'nun en uzak semtinde kalıyordu. Evine 2 saat uzaklıktaydı ve profesör Soft, zaten yeterince okulda yoruluyordu.


"Hadi ama!"diye söylenerek indi Calla merdivenlerden. Az önceki tartışmaya bir son vererek odasına çıkmıştı fakat, kendine yediremeyip geri gelmişti. Sorusuna cevap istiyordu sadece. Fakat profesör Soft'un kararlı duruşu karşısında daha da çok deliriyordu. Merdivenlerin son basamağında durdu Calla ve elini korkuluğa dayadı. Bütün yükünü ona vermişti, aksi taktirde sinirden titreyen vücudu her an yerle bir olabilirdi. Yağmurun şiddeti artmaya devam ederken ona eşlik eden Şimşek odayı aydınlattı ve yerde camın kenarında oturan Profesör Soft'u gördü Calla. Odanın içi karanlık ve soğuktu.


"Zorlama." dedi profesör Calla'nın ısrarına karşı. Söyleyemem diyerek elindeki sigarasını aralanan camdan dışarı attı. Yeterince içmişti zaten. Bu aralar çok fazla tükettiğinin farkındaydı. Buna bir son vermeliyim diye düşündü ve yerinden kalkarak eşinin yanından geçip odasına çıktı. Gözyaşlarıyla orada dikilen genç kadının farkında olmadığı tek şey, yemek masasının altındaki Belinda idi. Gecenin başından beri oraya saklanmış ve korkuyla annesi ile babasının tartışmalarına şahit olmuştu. Küçük bedeni hem soğuktan, hemde endişeden titriyordu. Zaten sadece üç ay görebiliyordu babasını. Bu tartışmalar yüzünden erkenden gitmesinden korkuyordu. Annesine kızıyordu içten içe. Bazen suçluyordu da.


*** 

01.2023


Seni küçük.. diye söylendi Suzy. Sırtını duvara dayadı ve yere çömeldi. Tıpkı Belinda gibi. Kendini kötü ve çaresiz hissediyordu. Buradan hiç çıkamayacağım diye düşündü. Bay Dony hiçbir şekilde onu dinlememişti.

"Bazen, bazı insanlar küfürü hakediyor." dedi Belinda'nın ona şaşkın bakışlarına aldırış etmeden. Hiçbir şey demedi Belinda. Ne söyleyebilirdi ki? Aklına gelen anıları onu yeterince hüzünlendirmişti zaten. Ne düşündüğünü bile bilmiyordu. Duvardan destek alarak doğruldu ve ilerledi. Gidip odasını bulacaktı. Şuan için elinden sadece bu geliyordu.


"Hangi odada kalıyorsun?" Suzy Belinda'nın peşine takılarak ona bir soru yöneltti. istenmediğinin farkında değildi. Belinda şuan iyi durumda değildi ve Suzy bunu göremiyordu.


"511." diye yanıtladı Belinda. O kadar sessiz konuşmuştu ki kızın duyabildiğinden şüphe etmişti.


"Lanet olsun!." diye mırıldandı Suzy. İtiraz etmek için bay Dony''in yanına gelmiş ve Belinda'yı kapının önünde otururken görmüştü. Çok dalgın gözüküyordu. Kendisine benzetti. Oda burada durmak istemiyordu.


"Bir an odalarımızın aynı olmasını ümit ettim." dedi Belinda'nın ona baktığını görünce. Sesini çıkartmadı Belinda. Şuan için bu tür konularla ilgilenmiyordu. Sadece buradan bir an önce gitmek istiyordu. Birine alışmak ve bağlanmak iyi olmaz diye düşündü Belinda. Buradan çıktığında arkasında sevdiği birini bırakmak istemiyordu.


**"


Elimdeki küçük ama dolu valizi daha da sıkı tuttum. Ne hayallerle hazırlamıştım ama. Babamın eğitim verdiği okulda okumak her zaman hayalimdi. Bu bir gururdu. Fakat konferans salonunda yaşananlar benim için tam bir hayal kırıklığına dönüşmüştü. Şimdi ise endişelerimin yerini korku da alıyordu sanki. Kendimin özel olduğunu bilmek beni sarsıyordu. Annem diye düşündüm birden. Annemin de bana söylemediği özel bir yeteneği var mıydı gerçekten?


"İşte burası." Suzy'in sesi kulaklarıma dolduğunda adımlarımı yavaşlattım.

İlk önce kapının üzerinde yazan 511 numaralı tabelaya baktım. Sonra da Suzy'e. Gülümsedi. Minyon bir bedeni vardı. Kendi esmerdi. Ama tenine tezat gözleri maviydi. Çilli ve güzeldi. Kapının kulbundan tutarak kendime çektim, ve odaya bir adım atarak içeri girdim. İçerisi sıcak ve temizdi. Los Angeles'in en soğuk dönemlerinden birini yaşıyorduk, ve ben her zaman yaz insanıydım. Soğuktan hiçbir zaman hoşlanmamıştım. Güneş kum ve deniz görmeye bayılırdım. Üşüyen ellerimi ısınması için birbirine sürttüm ve içeride birinin olması ihtimaline karşın"merhaba." diye seslendim.


"Ah! Bu zordu işte." Aniden yatağında doğruldu. Uyurken terlemiş olmalı ki koyu sarı saçları yüzüne yapışmıştı. Nefes nefese kalmış başını ovuyordu. 'Kahretsin!' diye söylendi. 'Yapamadım işte' Eliyle yüzüne yapışan saçları çekti ve bana baktı. Şaşırdı. Bir süre ne yapacağını bilemedi ve kendine çeki düzen vermeye çalışarak "merhaba." dedi. Yatağından çıktı ve yanıma geldi. .


"Sen yeni kız olmalısın, ben Diana Ross." Uzattığı elini tuttum.

"Belinda Soft, memnun oldum."

Dizlerinin üzerinde biten beyaz bir elbise giymişti. Saçları omuzlarının üzerine dökülmüştü. Zayıf ve uzun boyluydu. Cildi bebek gibi parlıyordu. Alamadım gözlerimi yüzünden. Çok güzeldi.

Anlamsız bakışmamıza bir son vermek isteyen Suzy, boğazını temizledi ve varlığını belli etmeye çalıştı. Oda olaya dahil olmak istiyordu. Benimle konuşmak için verdiği mücadele onu tanıtmam için bir nedendi. Bunu ona borçluymuş gibi hissettim.


"Suzy." dedim Diana'ya dönerek. Adının Suzy olması dışında kendisini tanımadığımdan bahsetmedim. Gülümsedi Diana ve elini uzatarak merhaba Suzy dedi. Suzy'nin yüzündeki memnun ifade git gide büyüdü ve sırıtmaya dönüştü.

Diana'nın elini sıktı. Kısa bir tanışma faslından sonra ise odasını bulmak için giden Suzy'nin arkasından Diana'da arkadaşlarıyla buluşmak için çıktı. Yatağıma ilerledim ve burnuma yayılan güzel kokuyu içime çektim.

İki yatak ve iki masadan oluşan küçük bir odaydı. Komidinin üzerinde duran nar çiçeğine kaydı gözlerim. Ne kadar da güzel gözüküyordu. Calla'nın en sevdiği çiçekti. En zor bulunan nadide bir parçaydı. Ona rağmen bile babamın anneme gönderdiği o çiçekler her zaman yatağının başında dururdu. Bir zaman sonra solar, ardından dökülürdü. Yine de vazgeçmez tekrardan açmasını sağlardı. Sevginin gücü bu olmalıydı. Derin bir nefes alarak yatağıma serilmeyi bekleyen çarşafları aldım elime. Jilet gibi ütülenmişti. Temiz ve mis gibi kokuyordu. O gün hiç acele etmeden odaya yerleştim. Bir yandan Kıyafetlerimi özenle dolaba yerlestirirken bir yandan da beni sakinlestiren müzik listemden parçalar dinledim. Akşam yemegi zamanında da yemekhaneye inerek bir kaç parça bir şey yedim. Midem daha fazlasını kaldırmıyordu. Aklımda hep Calla vardı. Buraya adım attığım andan itibaren onunla hiçbir şekilde iletişime geçememiştim. Ne ben onu aramıştım ne de Calla beni.

Odaya döndüğümde Diana odasında değildi. Bunu fırsat bilerek erkenden yatağıma girdim ve uyumak için gözlerimi yumdum. Şuan Diana'yla konuşmaya kendimi hazır hissetmiyordum. Düşündüğüm tek şey her şeyi zamana bırakmaktı.


*** 


Ertesi gün Calla erkenden Los Angeles'e gelmiş, ve idari bölümden izin alarak yanıma çıkmıştı. Yatağımda doğruldum ve odanın ortasında duran anneme özlem dolu bakışlar gönderdim. Saat sabahın 7 sini gösteriyordu. Gece pek uyuyamamıştım. Bir ara Diana'nın bile geldiğini duymuştum ama, tepki vermeyerek yatmaya devam etmiştim. Annem yanıma geldi ve bana sarıldı. Kollarımı ona sardım. Sadece babama değil, Calla'ya da kızgındım oysaki. Bir kaç kişi tarafından benim özel olduğum iddia ediliyordu ve ben bunu 18 yaşında öğreniyordum.


"Calla." dedim sesim titrerken. Ağlamamak için direndim ve ondan uzaklaştım.

'Bu olanlardan haberin var mı?'

Calla dudaklarını büzdü ve ellerimi ellerinin arasına alarak sıktı.


"Üzgünüm bebeğim." diye mırıldandı.

'Sana daha önce bahsetmek istemiştim fakat baban buna hiçbir zaman izin vermedi.' Gözleri bana bakamıyordu. Ellerimize odaklanmış onları şefkatle okşuyordu. Geniş alnının üstüne düşen birkaç percemi yüzünü saklıyordu. Pürüzsüz cildi ve 40 yaşını göstermeyen bir fiziği vardı. Hep neşeli ve pozitif doluydu. Şimdi ise bir gecede eriyip bitmişti sanki. Her zaman gülen yüzü solgundu. Biraz kambur oturmuş ve öne doğru eğilmişti. O kadar zayıftı ki sırtındaki kemikler ortaya çıkmıştı.


"Biliyorsun benim içinde zor." diye devam etti Calla. 'Senelerdir babanı beklemek kolay değildi.'

Biliyordum. Yıllarını babamın yolunu gozlemekle geçirmişti. Burada eğitim görevlisi olarak çalışan babam yılın üç ayını evinde geçiriyordu. Ona rağmen bile özlemle karşılıyordu onu. Arabası kapımıza yanaştığı gibi zilin çalmasına fırsat bile vermeden, kollarını açarak bekliyordu profesör Soft'u. İçtenlikle sarılır onu ne kadar özlediğinden bahsederdi. Babamsa soğuktu. Bu anneme özgü bir şey değildi ama. Her zaman soğuktu. Yapısı buydu. Gelir üç ayını doldurur ve giderdi. Bizim ilişkimiz buydu. Şefkatle hiç karşılamamıştı bizi.


"Babamın gücü neydi peki ?" diye sordum. Bana bakması için çenesinden tuttum ve yüzünü yüzüme yaklaştırdım. Lütfen dedim içimden. Bunu biliyor ol.

Calla yüzümü avuçlarınınn arasına aldı ve burnuma küçük bir buse kondurdu. İşte o an gözümden akan yaşa engel olamadım. Oturup saatlerce annemin kollarında ağlamak istedim.


"Bunu hiçbir zaman öğrenemedim."dedi Calla. Dudakları titriyordu. Baş parmağıyla yanağımdan çeneme doğru kayan göz yaşımı sildi, ve sitem etmeye başladı.

'Defalarca bu konu için babanla tartıştım. Sadece üç ay yanımda diye kendimi çok kez tutmaya çalıştım. Babana cok aşıktım. Onunla tartıştığım zamanlar sanki kalbime hançer saplanıyor gibi hissediyordum. Bırak beni diyordu her seferinde. Halbuki onun için değildi savaşım. Gözümün önünde büyüyen sen, daha çok ağır basıyordun. Babandan bile daha çok. Senin içindi.' Duraksadı ve derin bir nefes aldı.

'Başaramadım.' diye devam etti. Omuzları çökmüştü. Seneledir kocasından ayrı kalarak elinden geleni yapmıştı zaten.


-Söylememesinin altında yatan nedeni biliyor musun? diye sordum. Ama karşımda ezilip büzülen bu kadından alacağım cevabı biliyordum. Calla bir süre duraksadı ve başını iki yana salladı. Oda bilmiyordu.


"Senin peki?" dedim korkarak.

'Senin bir özel gücün var mı ?'


"Evet." dedi hiç tereddüt etmeden ve gülümsedi. Buraya geldiğinden beri ilk defa gülmüştü.

'Seni sevmek benim en büyük gücüm.' Sarıldım anneme. Kokusunu bol bol içime çektim. Ama tuttum bu sefer kendimi. Ağlayarak onu üzmek istemiyordum.


Sormak istediğim tonlarca soru olduğunu biliyordum, ama Calla'nın beklentimi karşılayabileceğinden emin olamadım. Düşündüm ve tüm sorularımın hepsini olmasada çoğunu kapsayacağını, aklımda bir seylerin şekillenmesine yardımcı olmasını ümit ettiğim bir soru sordum.


"Bu genetik özellik gibi bir şey mi?"


"Ebeveynlerin birinde olması yeterli." dedi Calla benden ayrılırken. 'Bilmiyordum.Babanla evlenirken bana bundan hiç bahsetmedi. Evlendikten kısa bir süre sonra öğrendim ve günlerce sorguladım. Ve bu sorgularım senelerimi aldı ama bir noktadan sonra kabullendim.' Başımı salladım. Onu anlıyordum. Madem burada olmak zorundaydım savaşacaktım. Ve her ne olursa olsun evime dönecektim. Sabah erken saatlerde uyanan Diana annemle kısa bir tanışma fırsatı buldu ve bizi yalnız bırakmak için bir süre ortalıktan kayboldu. Elindeki tepsiyle geri dönen Diana kapıyı tıklatarak girmek için izin istedi. Annem bu nezaketine karşı gülümseyerek yerinden kalktı ve Diana'nın elindeki tepsiyi alarak bana doğru uzattı.


"Size sütlü çay getirdim. Boğazınız ısınır"


"Bu soğuk havada içilecek en iyi şey." dedi annem tepsiden kupasını alırken. Gülümsedi ve Diana'ya teşekkür etti.


"Halbuki ben sıcak güneşin altında yaptığımız, pikniklerde içtiğim o soğuk içeceklere alışkındım." dedim. Çayımdan bir yudum aldım. San Diego'da bu tarz sıcak içecekleri pek tüketmiyordum.


"Bugün hava her zamankinden daha da puslu sanki." Diana gözlerini kısarak camdan dışarı baktı. Hava griye boyanmıştı. Göz gözü görmüyordu.


"O kadar da kötü değil bence." dedi Calla.

"Şuraya bir baksanıza her taraf bembeyaz, bu alışkın olmadığımız bir şey."

Annem sanki dışardaki kar tanelerini yeni farketmişçesine süzdükten sonra gülümsedi.


"Ayni zamanda soğuk." dedim titrerken.


"Haklısın şehirde hava sıcaklıkları nadiren 5°C'nin altına düşebiliyor." dedi Diana başını sallarken. "San Diego'dan gelen biri için kolay değil biliyorum. Fakat şehrin en keyifli olduğu dönem mayıs-kasım aralığı. Bu aylar arasında şehirde ılık mevsim yaşanıyor."


"İşte bu güzel haber." dedi Calla. Çayından son yudumunu aldı ve yatağın hemen yanındaki komidinin üstüne koydu.


"San Diego, büyük Amerikan şehirleri gibi değil." dedim sitem edercesine. Bana dönen anneme yalvaran gözlerle baktım."Karmaşadan uzak ve sakin bir yaşam ortamı var. Los Angeles ise.. büyük ve karışık."


"San Diego'ya gitme fırsatım hiç olmadı." diye araya girdi Diana. Tepsiyi aldı ve boşalan kupalarımızı içine yerleştirdi.

"Rüya geçişlerimi saymazsak tabi. Bir iki kere gitmişliğim var ama pek hatırlayamıyorum." Düşünceli bir şekilde yatağına oturdu. Elini kırışan çarşafının üstünde gezdirdi. Fakat oluşan kırışıklığa engel olamadı. Anneme baktım ve Diana'yı izlediğini gördüm.


"Rüya geçişlerim de ne demek?" diye sordum merakla.


"İnsanların rüyasına girdiğim de yer, zaman ve gerekirse mevsim bile farketmeksizin o anı yaşıyorum." Diana çarşafa verdiği işkenceye son verdi ve bana baktı.

"Benim gücüm bu."


Boğazıma oturan yumruğu hissettim. Diana'yla doğru düzgün konuşma fırsatım olmadığımdan gücünü öğrenememiştim. Calla'nın bana baktığını görünce "Bu kadar ağırını beklemiyordum." dedim.


"Hayır hayır hayır." dedi Diana telaşla. Ellerini havaya kaldırdı ve olumsuz yönde salladı.

"Korkmana gerek yok. Birinin rüyasına giriyorsam eğer mutlaka bir nedeni oluyor. Zaten bu düşünüldüğü kadar kolay bir olay değil."


Annem elini koluma koydu

ve hafif bir şekilde destek verircesine sıktı. "Belinda." dedi üzgün bir şekilde.

"Bunların hepsi geçecek."

Loading...
0%