Yeni Üyelik
4.
Bölüm

Bölüm 4

@slnbs

04.1998


Hones 20 yaşındaydı. Babasının talimatı üzerine Amerika'nın Los Angeles şehrine yerleşti. Burada onun gibi özel insanların eğitimine odaklanacaktı. Tek hayali babası gibi söz ve güç sahibi olmaktı. Kendini günden güne geliştiriyordu. Az önce yağmur yağmıştı. Şimdi ise hava kuru ve soğuktu. Ceketinin fermuarini biraz daha çekti ve açıkta kalan boynunu kapattı. Üşümüştü. Elindeki çantayı ıslak zemine bıraktı ve cebindeki kağıdı çıkartarak göz gezdirdi. Kağıtta yazılan adresin doğruluğunu etrafa bakarak sorguladı. Doğru yere gelmişti. Hemen karşısındaki beş katlı eski ve yıkılmaya ramak kalmış binayı süzdü. Burayı onaracak ve güzelleştirecekti. Kendi gibi özel arkadaşlarına eğitim verecek onları yetiştirecekti. Burası San Diego'nun iki saat uzağında kalan dağ başında ıssız bir yerdi. Hones buraya gelmeden önce kardeşleriyle San Diego'da yaşıyordu. Bir abisi ve bir kız kardeşi vardı. Onlara kendinden daha çok değer veriyordu. Kardeşlerini arkasında bırakmak istememişti ama bir şeyleri başarabilmesi için buna mecburdu. En kısa zamanda yanına alacaktı. Planlarında bu vardı. Küçük tatlı kız kardeşine söz vermişti. Hones yerdeki çantasını alarak binaya ilk adımını attı. Küf kokusu karşısında burnunu tıkadı. Her yer toz içinde kalmıştı. Hava kararmıştı. Karanlıkta kalan Hones çantasından çıkardığı el fenerini yaktı ve ilk işim burayı temizletmek olmalı diye düşündü etrafı süzerken. Yoksa bir geceden fazla burada kalırsa hasta bile olabilirdi. Arkadan gelen tıkırtı sesi Hones'i rahatsız ettiğinde hareketlendi. Sessizce ikinci kata çıkmak için merdivenlere yöneldi. Kendini korku filminde oynuyor gibi hissediyordu. Elindeki feneri ileriye tuttu ve merdivenlerin başında onu bekleyen abisini görünce korktu. Dony'in kollarında tuttuğu cansız beden ise küçük kız kardeşine aitti.


***

01.2023


O akşam Diana'ya extraviarse'nin ne anlama geldiğini sorduğumda bana bir kabileden bahsetti. 1300lü yıllardan beri günümüze kadar bağımsızlığını ilan etmiş bu kabile, biz özel insanların peşine düşmüş. Tek amacı bizi yok etmekmiş. Kurultay tarafından verilen bu ismin anlamı yoldan çıkmakmış. Bu kabilenin başındaki kişi bay Dony'in kardeşi dedi Diana. "Biz Fortalezaları (güç anlamına gelen) büyücü olmakla suçluyorlar. Fakat kurultaya somut bir şey sunamadıklari için bunu başaramıyorlar."


"Uzun bir sessizligin ardından tekrardan ortaya çıkan extraviarse'nin peşine düştük." dedi Diana yatağına girerken. Saat 12'yi geçiyordu. Toplantının ardından odama gelmiş, öğrendiklerimi kısa bir anda olsa unutmak için bütün gece uyumuştum.


"Rüyasına girmeye çalıştığın kişi bay Hones mi?"


"Evet."

Diana başını yastığına dayadı ve gözlerini tavana dikti.


"Rüyasına neden giriyorsun?" diye sordum. Onu sıkmak istemiyordum ama madem kurultayın da isteği üzerine toplantılara katılacaktım, bir takım şeyler öğrenmek zorundaydım.


"Bir sonraki adımını öğrenmeye çalışıyorum. Fakat Edis'inde dediği gibi saklanıyor olması işimi zorlaştırıyor." "

Son günlerde bay Hones'i yakalamak için o kadar uğraşıyordu ki yüzü çökmüştü. Günden güne zayıflıyordu.

"Bir gariplik var." diye devam etti Diana. Başını yastığından çekti ve oturduğu yerde dikleşti.

"Rüyasına girdiğim kişi beni farketmemeli. Fakat bay Hones beni hissediyor."


"Bunun bir nedeni olmalı." dedim düşünceli bir şekilde. Bay Hones'i diğerlerinden farklı kılan ne olabilirdi ki?


"Güç."diye fısıldadı Diana. "Oda bir fortelaza. Bizden tek farkı bunu kabul etmeyişi."


"Bay Dony'le arasında ne olduğunu merak ediyorum." dedim. İki kardeş nasıl bir şey yaşadılar da fikir ayrılıklarına düşüp düşman oldular.


"Bunun nedenini kimse bilmiyor." dedi Diana. "Bay Dony bu konu üzerinde konuşulmasına bile izin vermiyor. Sırlarla dolu."


"Belki de bu onun için kırıcıdır" dedim. Aklıma Calla'nın benim kardeşim olması için babamı ikna etmeye çalıştığı günler geldi. Bir kolunu babamın omzuna atar, boşta kalan diğer kolunu boynuna dolardı. Düşünceme bir şans vermelisin diye yalvarırdı. Benim yalnız kalmamı istemediğinden bahsederdi fakat babam hiçbir şekilde ikna olmazdı. İyi bir kardeşi olmadıktan sonra ne farkeder tek olup olmadığı derdi. Sanırım bay Dony'in olayından bahsediyordu.


"Bilemiyorum." dedi Diana ve omuz silkti.

'Çokta ilgilenmiyorum. Sadece üzerime düşen görevi yapmaya çalışıyorum.'


"Edis peki?" diye sordum. İstemsizce tırnaklarımla oynamaya başladığımı farkedince başımı cama çevirdim ve etrafa uçuşan kar tanelerini süzdüm. İlgili gözükmek istemiyordum.


"Onun yeteneği ikna etmek." Diana'nın bakışlarını üzerimde hissettiğim de ona baktım. "Gözlerine kenetlendi mi yaptıramayacağı şey yok."


"O zaman bay Hones en çok Edis'ten çekiniyor olmalı."dedim. Bu konular hakkında fikir ürettiğime inanamiyordum.


"O yüzden kaçıyor ya zaten."

diye kızgınlıkla söylendi Diana. Gözleri istemsizce açılmıştı. Ellerimi göğsümde birleştirdim ve sırtımı cama dayayarak bedenimi Diana'ya döndürdüm. Aklımdaki diğer bir soruyu soracaktım.


"Jack?" dedim. Alaycı yüzü gözümün önüne geldiğinde sustum. Bazen Korkutucu bir şekilde gülüyordu.


"Jack'in sezgileri yanıltmaz. Onun yanında yalan söylememeye dikkat et. Aksi takdirde kahkasiyla seni yerin dibine sokabilir." Bay Dony demek o yüzden, bugün ki toplantı da Jack'in onayının üzerine Diana'yı rahat bırakmıştı. Onun sezgilerine güveniyordu.


"Onun kahkasını duymak için yalan söylemeye gerek yok."diye mırıldandım. Güldü Diana ve Bay Hones'i yakalamaya çalışacağını söyleyerek arkasını döndü. Gecenin geri kalanında ise ona bol şans dileklerimden başka bir konuşma daha yaşanmadı.


**

Neden buharlaşan bir cam yada ayna gördüğümüzde karalama ihtiyacı hissederiz?. Camın ıslaklığımı mı hoşumuza giden, yoksa dışa aktaramadığımız duygular mı? Islak cama minik bir kalp bırakarak ne hissettim ki? Asıl soru neden bir kalp cizdigim aslında. Kalbimde en ufak bir sevgi yokken hemde.


"Yamuk bir kalp mi o?" Diana birkaç tane aldığı patatesi tuğlalı sobanın üzerine yerleştirdi. Maşayı eline aldı ve çevirmek için bekledi.


"Aksine Kırık bir kalp görüyorum." dedi Billy, biçimsiz kalbime yan gözle baktıktan sonra. Dumanı üstünde tüten çaydanlığını fincanına uzattı ve bitki çayını doldurdu.


"Kırık değilde donuk diyebiliriz." dedim dışarıdaki soğuk havayı ima ederek. Birkaç gündür Los Angeles'e yağmur yağmaya başlamıştı fakat yerdeki buzullara hiçbir etkisi olmamıştı.


"O kadar miyopum ki ne çizdiğini göremiyorum bile." dedi Suzy. Gözlerini kıstı ve minik kalbimi görmeye çalıştı. Onunla birkaç gündür aynı derslerde bulunuyordum ve bu aramızdaki bağın çok daha güçlenmesine neden olmuştu. İkimizin de tek bir amacı vardı, oda gücümüzü bulmak. Fakat bu oldukça zorlu bir iş olarak görünüyordu.


"Kar yağışı aslında Tanrının bize bir mucizesi." Billy küp küp doğradığı patlıcanları kızgın yağın içine attı. Saniyede odanın içi yemek kokusuyla kuşandı. Tezgahın üzerindeki gözlüklerini taktıktan sonra eline aldığı gazeteyi açtı ve sayfalarını çevirmeye başladı. "İşte burada." dedi parmağını haberin üzerinde gezdirip, ve devam etti. "Araştırmalar kar yağışının havayı temizlediğini ve mikropların kırıldığını savunuyor."


"Bazen bazı olaylara bilimsel açıdan bakamıyorum." dedim. Bacaklarımı gövdeme doğru çektim ve camın önünde daha da yayıldım. Billy, babamın döneminde burada çalışan öğretim görevlilerinden biriydi. Artık emekli olmuştu olmasına ama hala burada kalıyordu. Okulun 200 metre ilerisinde kendine ait küçük bir kulübesi vardı. Ahşaptan yapılmış bu kulübe iki katlı villa havasında duruyordu. Odaya açılan mutfağıyla ve yere serilen sedirlerle tam bir köy evini andırıyordu. Tuğlalı soba sayesinde içerisi sıcacıktı.


"Ancak biz soğuk havada yaşamıyoruz. Genellikle sıcak ortamlarda olduğumuz için bize zararlı olan o mikroorganizmalar daha çok bedenimizi ele geçiriyor." diyerek fikrini ortaya attı Diana. Burnunu çekti ve sanırım çoktan yayıldı bile diye mırıldandı.


Billy gazetesini katlayarak Diana'ya baktı.

"Tezimi çürüttün evlat."

Diana zafer kazanmış bir edayla gülümsedikten sonra pişen patateslerini Billy'e uzattı.


"Mükemmel gözüküyorlar." dedim onları takip ederek. Patatese oldum olası bayılırdım.


"Profesör Soft'un gözde kızı ne kadar da ona benziyor." Billy, gözlüklerin üstünden bana baktı ve 'babanda patatese bayılırdı' dedi. Bilmez miydim hiç? Babam içinde patates olan her şeyi severdi.


"Gözdesi olduğunu pek düşünmüyorum." dedim buruk bir gülümsemeyle. Bana bakan meraklı gözlere aldırış etmedim ve bakışlarımı cama çevirdim. Yağmur şiddetini hiç kesmeden yağmaya devam ediyordu. Hava biraz kararmış rüzgar ağaçların yapraklarını esiri altına almıştı.


"Öyle olduğunu düşünmüyorum." dedi Billy. Ellerini uzun sakallarına götürdü ve onları uzun bir süre kaşıdı.

"Senden ne zaman bahsetse gözlerinin içi gülerdi."

Billy, 70lı yaşların üzerinde olan tecrübeli biriydi. Diana sayesinde tanıdığım bu yaşlı adam, gücümü bulma konusunda bana yardımcı olacağından bahsetmişti.


"Bana bunu hiç hissettirmedi ama." Billy'e baktığımda zaten beni izlediğini gördüm. "Şimdi burada hayal kırıklığımdan bahsetmeyeceğim." dedim hafif tebessüm ederek. Kimse beni dinlemek zorunda değildi.


"Profesör Soft'un yeteneğini hiçbir zaman öğrenemedik."dedi Billy kızaran patlıcanlarını toplayarak. İlgisini kızgın yağa vermişti. Biraz uzak durdu ve yanma ihtimaline karşı tedbirini aldı.

"Beni asıl şaşırtan bu konuyu sizinle neden konuşmadığı? Sonuçta senin birgün buraya geleceğini biliyordu. Bu seni zorda bırakmak gibi bir şey."


"Bu beni cezalandırmak gibi bir şey." dedim Billy'in cümlesini düzelterek.

"Halbuki onun yokluğuyla çok bedel ödemedik mi Calla'yla?"


Billy'in sessiz kaldığını gören Diana, yanıma geldi ve karşıma oturarak elimi tuttu.

"Bu hayatta herkes bir imtihandan geçiyor Belinda. Unutma bir kapı kapandıysa bu başka bir kapı açılacağı içindir." Gülümsedim ve elini sıktım. Bu hayatta bana güç veren sadece Calla'nın olduğunu düşünürdüm. Şimdi ise bir de Diana vardı. Kulübenin kapısı gıcırdayarak açıldı ve içeriye Jack'le Edis girdi. Yağmurdan sırılsıklam olmuşlardı.


"Haklıydım işte!" diye bağırdı Jack Edis'e dönerek. Kolunu kaldırdı ve pazılarını sıkarak Edis'in yüzüne doğru tuttu.

"Sezgilerimi yenemezsin dostum."

Edis ıslanan montunu çıkardı ve Jack'in kolunu yüzünün önünden çekerek tezgaha doğru ilerledi." Yaşlı adamın gözleri Edis'i bulduğunda içten bir şekilde güldü ve kollarını iki yana açarak onu kucakladı.


"Jack'in koca burnu sayesinde caponata yaptığını öğrendim. Bilirsin bu benim en sevdiğim yemek."


"Sezgilerinin seni 200 metre öteden bile yanıltmadığını öğrenecek olan bay Dony seninle gurur duyacak." dedi Diana mırıldanarak. Yan gözle Jack'e baktı "ne büyük güç ama." diye devam etti. Jack Diana'yı baştan aşağı süzdükten sonra yüzüne alaycı gülüşünü yerleştirdi.


"Zaten Billy'e uğrayacaktık. Senin burada olduğunu bilseydim gelmeyi iki kere düşünürdüm."


"Sezgilerin bir şeyi atlamış o zaman." diye karşılık verdi Diana. Ses tonu sinirlendiğini apaçık ortaya dökmüştü. Güldü Jack ve arkasını dönüp Billy'in yanına geçti. Ellerini birbirine çarpıp ovuşturduktan sonra soğanı aldı ve kesme tahtasının üstünde doğramaya başladı.


"Tavada önce zeytinyağıyla beraber soğan ve kereviz sapını 3-4 dakika kavurun. Ardından yeşil zeytin ve salçayı ekleyip 1-2 dakika daha kavurun." Jack etrafında döndü ve eline aldığı bir kaç malzemeyi daha tavanın içine atarak karıştırmaya devam etti.

"Kuru üzüm, kapari ve patlıcanlarla birlikte son kez karıştırıp şekil vermek için kaseye aktarın." Jack tabağa aktardığı malzemelerini ters çevirip son dokunuşlarını gerçekleştirdi. Televizyonda yemek yapan ünlü şeflere benziyordu.

"Afiyet olsun." Kızarmış ekmekleri alıp kasenin yanına koyan Edis yemekten bir kaşık aldı.


"İtiraf et, güzel de." dedi Jack Edis'in yanına oturarak. Suratındaki memnun ifadeyi silmeden yemekten bir kaşık aldı ve "kahretsin tuzu unutmuşum." diye yakındı.


"Şov yapma." diye mırıldandı Edis yemeğine devam ederken. Kızarmış ekmeğinden bir yudum aldı ve yemeğin suyuna bandırıp ağzına attı.


"Biraz centilmen olun beyler." diye söylendi Suzy tabaktaki yemeklere göz atarken. Sabahtan beri bir şey yememişti ve kendini bir kurt kadar aç hissediyordu.


"Kız haklı beyler." diye destekledi Suzy'i Billy. Hazırladığı tabakları bizi işaret ederek Jack'e uzattı. Jack ağzında geveledigi bir kaç sözden sonra kalktı ve tabakları bize uzattı.


"Belinda da buradaymış." dedi. Dudaklarına yayılan alaycı gülüşü tekrar ortaya çıkmıştı.

"Sezgilerim senin burada durmak istemediğini söylüyor." Bana uzattığı tabağı kendime çektim.


"Bunu anlamak için senin sezgilerine ihtiyacımız yok." diye araya girdi Edis. Tabağındaki son lokmayı da midesine indirmişti.

"Bay Dony onu çoktan etkisi altına almış görünüyor."


"Kimse beni etkisi altına almadı."diye söylendim. Bay Dony''in beni etkisi altına alma düşüncesi saçma gelmişti.


"Kızın başka bir çaresi yok evlat." diyen Billy, kollarını tezgaha dayadı.


"Buranın nasıl bir yer olduğunu bilseydi eğer, çare üretirdi." dedi Edis ısrarla.


"Bir çaresi olsaydı kimse burada durmazdı" dedim.


"Başı ben çekerdim herhalde." diye bana hak verdi Suzy.

Ortamdaki gerginliği fark eden Diana oturduğu yerde biraz öne çıktı.


"Sakin ol Edis. Senin yeni gelenlere karıştığını hiç görmedim." Gözlerini Jack'e dikti.

"Bu onun işi değil mi?"


"Bunu bay Dony'e sormak lazım." dedi Billy gülümserken. Merakla konuşulanları dinliyordu.

Jack omuz silkti ve yan gözle Diana'ya baktı.


"İnsanların kurtulması için elimden geleni yapıyorum."


"Buradan çıkış yok." diye diretti Diana. Gözleri bana döndü ve bastıra bastıra konuştu.

"Yapılması gereken tek şey buraya acilen ayak uydurmak aksi takdirde.."


"Ölüyorlar." diyen Edis yavaşça yerinden kalktı ve yanıma gelerek yüzüme doğru eğildi. Küçük bir burnu, çıkık elmacık kemikleri vardı. Hafif kirli sakallarını yanaklarıma doğru sürttüğünde kendimi geriye cektim. Şaşırmıştım. Ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışmaktan başka bir şey yapamadım. Elini arkamdaki sedire koydu ve ondan güç alarak bana biraz daha yaklaştı. Ela gözleri yü

zümün her bir santiminden geçti. Tenimde bir ürperme hissettiğimde dudakları yukarı doğru kıvrıldı ve gözlerini gözlerime dikti.

"Kaç buradan."


Loading...
0%