Yeni Üyelik
5.
Bölüm

Bölüm 5

@slnbs

Karanlıkta ilerlerken yeni atıştırmaya başlayan yağmur damlaları saçlarıma döküldü. Elimdeki çantayı her an biri kapacak hissine kapılarak daha da sıkı tuttum ve montuma sarıldım. Sokağı kesik kesik aydınlatan lamba sonunda cızırdayıp tamamen söndüğünde adımlarıma bir son vererek elektrik direklerinden birine yaslandım. Yorulmuş ve üşümüştüm. Issız sokaktan geçen belli belirsiz arabalara kendimi göstermek istedim ama, cesaret edemeyerek bu isteğime bir son verdim. Burnuma yayılan ve nereden geldiğini bilmediğim yanık kokusunun dumanları, gözlerimi yakacak kadar bana ulaştığında etrafı görmeye çalıştım, fakat karanlıktan başka bir şey göremedim. Arada yanımdan geçen arabaların sis lambaları sokağı anlık aydınlatıyordu fakat, sonra tekrar etrafı karanlığa boğuyordu.


"Yolunu kaybetmiş görünüyorsun."

Kulağıma dolan mayhoş ses bir tahminde bulunduğunda yerimde sıçradım. Arkamı döndüm ve kepenklerini kapatmış dükkanın önünde ki basamaklarda oturan adamı süzdüm. Emniyet amaçla takılan güvenlik kamerasının mavi ışığı yüzüne yansıdığında beni tepeden tırnağa kadar süzdü. Başında ki beresinden görünen saçları dağınık ve kirli duruyordu. Yırtık eldiveninden çıkan bir kaç parmağıyla bira şişesini tutmuş, eski püskü ayakkabılarını üst üste gelecek şekilde tutmuştu.


"Nerede olduğumu bilmiyorum." diye itirafta bulundum. Hatırladığım tek şey okuldan çıkıp saatlerce yürüdüğümdü. Belli etmemeye çalışarak biraz geri çekildim ve olası bir hamlesine karşı önlem aldım.


"Compton." diye fısıldadı. Hırıltılı sesi daha da yükseldiğinde hafifçe öksürdü.

"En son bir turist burada ölü bulundu. Zavallı kadının içini deşip böbreklerini almışlardı." Alaycı bir şekilde dudaklarını büzdü ve bana baktı. Endişeden açılan gözlerimi gördüğünde sararmış dişlerini ortaya çıkardı. Yerinden yavaşça kalktı ve bana bir iki adım atarak "bir düşüneyim." diye devam etti. Parmağını çenesine götürdü ve düşünüyor pozu verdi.


"Mesela Santa monica senin için daha uygun bir

yer. Ölmek istemiyorsan oraya gitmelisin." Sarhoş adam konuştuğu esnada bira şişesinin dengesini kaybetti, ve içindeki sıvı ayaklarının dibine aktığında "lânet olsun." diye mırıldandı. Şişeyi yüz hizasına gelecek kadar kaldırdı ve içindeki sıvıyı kontrol etti. Kaşları çatılan adamın gözleri bana döndüğünde "Anlıyorum, teşekkürler." dedim ve arkamı dönerek ilerlemeye devam ettim. Buradan hemen uzaklaşmalıyım diye düşündüm. Yüzündeki o ifade, kötü karakteri oynayan oyuncular kadar başarılıydı ve bu beni korkutmuştu. Yabancı adam beni yanıltmayarak ardımdan bir adım attığında geceye bir ıslık sesi yayıldı. Durdum, omzumun üzerinden bakarak ıssız geceyi izledim. Zemine vuran yağmur sesi Yaklaşan ayak sesleriyle birleştiğinde, kulağımda oluşan çınlama sesi giderek şiddetini arttırdı ve o kadar yükseldi ki, dayanamayıp çığlıklar eşliğinde olduğum yere yığıldım. Bir elimle kulağımı tutarken, bedenim istemsizce ıslak zeminde dönmeye başladı. Beynimin içinde sanki biri çığlık atıyor gibi hissettim. Bel boşluğumda hissettiğim acı yerimde durmama neden olurken kendimi zorladım, ve bedenimin çarptığı o devasa büyük çöp kutusundan uzaklaşmaya çalıştım ama hareket edemedim. Boş bira şişeleriyle dolup taşan topluluğun arasında öylece yattım ve ses kesilene kadar bekledim. Aradan geçen birkaç dakikanın sonunda duyduğum tek şey yağmurun zeminde oluşan su birikintisinde bıraktığı sesti. Yüzüme şiddetle vuran yağmur damlaları gözyaşlarıma eklenip saçlarımdan akıp gitti. Islak taneler yer çekimine karşı gelemeyip bir bir yer yüzüne düşmeye devam ederken, aklıma küçükken Calla'nın yağmurlu günlerde benim için söylediği o şarkı geldi.

"Kıştı, yalnız ve yorgun dolaşıyordu,"

titreyen dudaklarım şarkıya eşlik ederken,

"Aklında buz kesilmiş anılar ve kırık düşüncelerle."

Sesim daha da kısıldı.

"Ve sonra o geldi,"

Bedenimde hissettiğim ağrı

"Onun rüyalarına."

Sessizce uzaklaşırken,

"Ve sonra o geldi,"

Göz kapaklarımda oluşan ağırlık

"Bir rüya gibi."

Sonsuza dek kapandı.


***

"Kendine geliyor."


Karanlık ve soğuk bir boşluğun içindeydim sanki. Açılmamak için direnen göz kapaklarımı zorladım ama beyaz bir ışıktan başka bir şey göremedim. Terleyen saçlarım geriye doğru itildiğinde alnıma yerleştirilen soğuk ve ıslak bir şey hissettim.


"Biraz ateşi var bu iyi gelecektir."

Buğulaşan gözlerim zamanla netlik kazandığında yüzüme odaklanan Diana'yı gördüm. Endişeli bakışları vücudumun her bir yerini inceledi.


"Bizi çok korkuttun Belinda." dedi Suzy. Diana gibi oda yanıma oturmuş beni izliyordu.

Duyduklarından emin olamayarak "Neredeyim?" diye fısıldadım. Bedenimin her bir yeri ağrıyordu ve benim konuşacak halim bile yoktu.


"Merak etme güvendesin." Diana buz kesmiş elimi tuttu. 'Billy'in kulübesinde.'

Billy elinde salladığı ateş ölçeri yanıma gelerek koltuk altıma yerleştirdi ama bir şey demedi.


"Beni nasıl buldunuz?" diye onlara bir soru yönelttim. En son öldüğümü düşünmüştüm.


"Son sınıflardan Stefan senin compton semtinde dolaştığını söylemiş bay Dony'e. Bay Dony'in nasıl çıldırdığını tahmin bile edemezsin." dedi Diana başını sallarken.


"Gittiğin yer çok tehlikeli. Los Angeles'in büyük bir suç oranı o semtten çıkıyor." diye devam etti Suzy. Los Angeles'li biri olarak her semti iyi bilirdi.

Ateş ölçerden çıkan tiz sesi duyan Billy koca cüssesiyle aramıza girerek kızları görüş alanımdan çıkarttı ve "iyi misin?" diye sordu. Gözleri endişeli bakıyordu.


"Biraz başım ağrıyor."


"Bu çok normal." Billy ölçerin üzerinde ki dereceye baktı. "Ateşin 38 bucugun üzerinde." Alnımdaki ıslak bezi çekerek 'degistirsem iyi olur." diye söylendi kendi kendine ve kızlarla aramızdan çekildi. Diana'nın cevap bekleyen bakışlarını üzerimde hissettiğimde ona baktım.


"Oraya nasıl gittiğimi hatırlamıyorum." dedim. Sadece kendimi o suç oranı yüksek mahallede bulmuştum.


"Oraya geldiğimizde sarhoş bir adamla konuşuyordun." dedi Diana ve kaşlarını çattı. 'Tanrı aşkına oradan hemen kaçman gerekiyordu."


"Sarhoş adam?" diye sordum. Görüntüsü zihnimde canlanınca onu hatırladım. "En son peşimden geliyordu."


"Edis onu halletti."dedi Diana omuz silkerek. Sanki çok normal bir olaydan bahsediyormuş gibi anlatıyordu.

'Adamin gözlerine kenetlendi ve git buradan dedi. Adam saniyesinde ortadan kayboldu.' Sustu, ve yan gözle bana bakarak devam etti. 'Tipki sana yaptığı gibi. Seni bu konuda uyarmıştım Belinda.'


"Engel olamadım. Yüzüme çok yakındı ve.."


"Ve sen etkilendin." diye araya giren Suzy sözümü kesti. Küçük dişlerini ortaya çıkarmıştı.


"Hayır!" diye inledim. Yüzüme yakınlığı tenimi ürpertsede bu ondan hoşlandığım anlamına gelmiyordu.


"Yakışıklı çocuk."diye diretti Suzy. Yerinde kipirdandi, yüzündeki gülümseme daha da büyüdü.

"Yanındaki de fena değil."


"Saçmalama!" diye bağırdı Diana.

Suzy verilen tepkiye şaşkınlıkla bakarken, Diana fazla yükseldiğinin farkına varmış olmalı ki bakışlarını önüne çevirdi.

"Yani Jack fazla alaycıdır, onunla başa çıkmak o kadar da kolay değil."


"Aranız da bir şey mi var?" diye sordum. Birkaç gündür Jack'le bir araya geldiklerinde ki verdiği tepkiler dikkatimi çekmişti ama bu ihtimali hiç düşünmemiştim.


Diana ikna edici bakışlarımın sonunda "Jack benim eski sevgilim." dedi. Omuzlarını düşürdü ve merakla bize baktı. Suzy elleriyle ağzını kapatıp "Bilmiyordum." dedi. Kollarını sedire yasladı ve Diana'ya daha da yaklaştı.

"Neden ayrıldınız?" Gözleri Diana'nın her hareketini şaşkınlıkla izliyordu.


Diana üzerinde hissettigi bakışlara aldırış etmeden oturduğu yerden hızla kalkarak mutfağa girdi, ve kendine büyük bir bardak su doldurdu.


"Onunla mutlu değildim. Bu bile ayrılmam için yeterli." Hareketleri bu konuyla ne kadar ilgilenmediğini belli etmeye çalışsa da, yüz ifadesi bu görüntüye tamamen tezattı.


"Sen biliyor muydun?" diye sordu Suzy elindeki bezle bize doğru gelen Billy'e. Bu işin ayrıntılarını merak ediyordu.


Billy bezi alnıma yerleştirerek "Bu konular için ben fazla yaşlıyım kızlar."diye umursamazca cevap verdi. Bana son kez baktı, gülümseyerek gözden kayboldu.

Billy'den istediğini alamayan Suzy ilgisini tekrar Diana'ya yöneltti.


"Bunu bize daha önce söylemeliydin." dedi alındığını belli ederek. Jack'ten gerçekten hoşlanmışa benziyordu.


"Önemli bir şey değildi." dedi Diana.

"Uzun bir zaman önceydi. Çoktan unutuldu bile."


"Sen mi ayrıldın?" Suzy sorularına devam etmek istediğinde önünü kesmeye çalışarak yerimde biraz doğruldum, ve içeriye odun taşıyan Billy'e dönerek "Biraz konuşabilir miyiz?" diye sordum. Diana eğer bu konuyu anlatmak isteseydi çoktan anlatırdı diye düşündüm. Uzun zaman önce biten bir ilişkiyi paylaşma fikri ona kalan bir şeydi. Suzy yaptığım hareket karşısında biraz bozuldu ama bunu belli etmemeye çalışarak gülümsedi. Yerinden kalktı ve oda Diana'nın yaptığı gibi mutfağa ilerledi. Bir süre sonra herkes masaya yerleşmiş, birbirine bakıyordu. Billy elindeki çaydanlıkla yanımıza geldi ve hepimizin bardaklarını bitki çayıyla doldurdu. Çayımdan bir yudum aldım ve boğazımın yumuşamasına izin verdim. Tenim ne kadar ateşim olduğunu kanıtlarla dışarıya sunsa da, içten içe üşüyordum.


"Anneni aramamızı ister misin?" Dedi Diana aniden aklına gelen soruyu sorarak. "Geceden beri onu sayıklıyorsun."


"Hayır!" dedim telaşla. "Eminim şuan burasının benim açımdan en iyi yer olduğunu, kendisine inandırmak için büyük bir savaş veriyordur. Buradan daha fazla nefret etmesini istemem." Calla bir şeylerin ters gittiğini düşünür ve bunu bana kimin yaptığını öğrenmeye çalışırdı. Diana ima ettiğim şey karşısında başını salladı.


"Edis'in sana bunu neden yaptığını anlayamıyorum." diye mırıldandı. Daha önce Edis tarafından gerçekleştirilen böyle bir olaya hiç tanık olmamıştı.


"Bana bunu yapan birinin neden beni kurtarmaya geldiğini anlayamıyorum."dedim. Bence asıl soru buydu.


"Edis kimsenin tehlike altında olmasını istemez." diye savundu Billy.

"Eğer birini ikna ettiyse o olay sonuçlanana kadar takipte kalır."


"Takipte kalsaydı kızı compton semtinde bir başına bırakmazdı." diye sinirle söylendi Suzy. Haklıydı. O gece başıma çok daha büyük bir felaket gelebilirdi.


"Stefan'ın seni görmesi büyük bir şans." dedi Diana çayından bir yudum alırken. Biliyordum. Yoksa orada parçalara ayrılabilirdim.

Billy bütün konuşulanlara başını sallarken gözlerini bana dikti. Bir şeyleri söyleyip söylememek arasında gidip geliyor gibiydi. Benimle göz göze geldi ve benden aldığı cesaretle yavaşça konuştu.


"Profesör Soft'un en sevdiği öğrencisi Edis'ti."


Sertçe yutkundum. Nedenini anlayamadığım bir şekilde bu konuyu büyütmemi istemiyor gibi davranması beni hassas noktamdan vurmasıyla son bulmuştu.


"Edis'te aynı şeyleri hissediyor olsaydı kızına bunu yapmazdı." diye hemen savunmaya geçti Suzy. Sinirine hakim olamıyordu.


"Edis profesör Soft'a değer verirdi. Eminim ki kızına en ufak bir şey olsun istemezdi."


"Kızına en ufak bir şey olmasını istemeyecek olan Edis değil, babam olmalıydı." dedim üzgün bir şekilde. Gözlerim dolu dolu Billy'e bakıyordum.


"O kadar da kötü düşünme." Suzy ellerinin arasındaki boş kupayı evirip çevirdi.

"Eminim ki gücünü bulma konusunda baban sana bir ipucu bırakmıştır."

Suzy yanılıyordu babam hiçbir ipucu bırakmamıştı.


"Burada gücü olan herkes arkasından bir iz bırakmıştır." Diana yerinden kalkarak camın yanındaki sedire attı kendini. "Benim babam 1970'li yıllarda her olayı çözen ünlü bir savcıydı. Onun için herkes bir tek kanatları eksik diye bahsederdi. Rüya geçişlerinden kan ter içinde titreyerek uyanır, gördüğü dehşet görüntüleri ilk önce kendi sindirirdi. Sonrada mahkemede korkusuzca adaleti sağlardı."

Diana'nın babasından bahsederken ki ifadesini nerde görsem tanırdım. Gurur, bağ, ve çokça sevgi içeriyordu.


"Sizin görünmez kanatlarınızın olduğu bir gerçek." dedim Diana'ya doğru. Profesör Soft'un da çok büyük kanatları vardı hep. Ama bizi onların altına almayı hiç becerememişti.


"Burada ki herkesin kanatları var Belinda. Aramızdaki tek fark sizin kanatlarınız, yaralanan bir kuşun kanatları kadar savunmasız."


"Benim kanatlarım savunmasız olmaktan daha çok kopmuşa benziyor." Suzy dikkatle Diana'yı dinledi ve yüzüne buruk bir gülümseme yerleştirdi.

"Kopmuş o kanatları saracak ne annem var ne de babam."


"O da ne demek şimdi?" Diana merakla Suzy'e baktı.

Suzy arkasına yaslandı. Dokunsan ağlayacak gibi duruyordu.


"Benim kimsem yok." Suzy sesinin titrediğini farkedince ağlamamak için bir süre ara verdi ama, devam etmek istediğini anlayınca "Ben çocuk esirgeme kurumunda büyüdüm."dedi. Yıllardır ondan beklenilen büyük bir itirafta bulunmus gibi tek tek gözlerini üzerimizde gezdirdi. Yüzlerimizdeki mahçup ifadeyi aradı belki de. Bunca zaman göremediğim o gözler benden çok daha kırgın bakıyordu çünkü.


Kısa bir sessizligin ardından Üstümdeki şoku atmaya çalıştım ve "Özür dilerim."diye mırıldandım. "Kendi derdimin peşine düştüm ve seninle ilgili olan her şeyi atladım."

Hepimiz atladık. Kimse Suzy'in hayatıyla ilgili bir şeyler merak etmemişti.


"Bunu hiç düşünemedim." diye bana katıldı Diana. Yerinden kalktı ve Suzy'in yanındaki sandalyeye oturdu. Ona destek olmak ister gibi bir elini sırtına yerleştirdi. Üzgün bir ifadeyle Suzy'i izliyordu.

Suzy kendini gülmek için zorlarken "O kadar da büyütülecek bir şey değil" dedi.


İhtiyar merak dolu bakışlarını Suzy'e çevirdi ve "Aksine, bu çok büyük ve zor bir psikoloji, anlatmak istersen eğer dinleriz."dedi. Ardından anlatacağından eminmiş gibi arkasına yaslanarak rahat bir pozisyonda oturmayı da ihmal etmedi. . Gülümsedim ve Billy'in görevi bu değil miydi zaten? diye düşündüm. Bizi dinlemek.


Suzy titrek nefesini dışarı bıraktı ve "orası benim evimdi." dedi. İhtiyarın samimi teklifi karşısında kayıtsız kalamamıştı. Elindeki kupayı parmak bogumlarının beyazlaşmasına neden olacak kadar sıkı tutuyordu. "Hiçbir personel bize yetemedi. Anne gözüyle gördük bizimle ilgilenenleri. Onlara sarıldık, onlardan ilgi bekledik. Düşüp yaralandığımızda onlara koştuk. Yarış ediyorduk sanki. Birbirimizle o benim annem diye kavga ederdik." Gülümsedi Suzy. Sanki küçüklüğüne geri gitmişti. "Orada bize ne kadar sıcak bir aile ortamı sunulmaya çalışılsa da yetersiz personellerden dolayı atlanılan birçok konu ve kişi oluyor tabi." Titreyen ellerini uzun saçlarından geçirdi. "Buda bazı arkadaşlarımızın pasif, hırçın ve hatta suç işlemeye elverişli olmalarına neden oluyor." Suzy oturduğu sandalyeye sığamadığını anladığında yerinden kalktı ve odanın içinde ileri geri yürümeye başladı. Hatıraları bir bir gözünün önüne geliyordu ve bu ona iyi gelmemişti. Titreyen elleriyle yüzünü kapatıyor, saçlarını çekiştiriyordu. Böyle olacağını bilseydi eğer, bu durumdan asla bahsetmezdi. Yerinde durdu ve hayretle ellerine bakarak fısıldadı.


"Bazı arkadaşlarımın cansız bedenini kollarımın arasında çok kez tuttum." Dünyanın o anda durduğunu ve bizim hareketsiz kaldığımızı düşünün. Suzy'in ise büyük bir tiyatro salonunda sergilediği performansla dikkatleri üzerine çektiğini. Verdiği tepkiler kusursuzca bize sunulan sahnelerden çok daha üstündeydi. Gözlerini büyük bir oranda açmış, ellerinin üzerinde dehşet bir şey tutuyor gibi oraya odaklanmıştı. Saçları dağılmış ve yüzünün geniş bir oranını kapatmıştı. O anları sanki tekrar yaşıyor gibiydi. Dışa vuramadığı o duygular içten içe onu yiyordu, ve yemeğede devam ediyordu. Bu hareketlerin başka bir açıklaması olamazdı. Billy sakince Suzy'in yanına giderek onu kolundan yakaladı ve yerine oturttu. Okuduğu bir çok psikoloji kitaplarından az buz bir şeyler öğrenmişti. Sinir krizi geçiren bir bireye nasıl davranılması gerektiğini iyi biliyordu. Yaşından dolayı kırışan ellerini Suzy'in omzuna koydu ve "sen düşündüğümden de çok güçlüsün." diye fısıldadı kulağına doğru. Ürkmesini istemiyordu. Suzy şuan da çok savunmasız duruyordu ve nereye çekersen oraya gidecek bir psikolojideydi.


"Bende öyle düşünüyordum."dedi Suzy bir süre sonra Billy'i haklı çıkararak. "Ta ki buraya düşene dek. Sanırım hayat beni tekmelemeyi seviyor." Suzy yüzüne düşen saçlarını sakince çekti ve iyi olduğunu belli etmek için gülümsemeye çalıştı. Omzunda duran yaşlı adamın elini tuttu ve ona minnet dolu bir bakış attı.


"Hayatın sana tekme attığını nereden biliyorsun?" diye sordu Billy. İstemsizce kaşları çatılmıştı.


"O haklı." diye araya girdim. "Belkide bu bir kurtuluşun işaretidir."


"Öyle olmadığını sende biliyorsun." dedi Suzy bana dönerek. Sesindeki tını tamamen umudunu kaybetmiş olduğunu öne çıkarıyordu.

"Başaramayanlar ölüyor." Yüzüme vurulan diğer bir gerçek karşısında bir şey diyemedim. Doğruyu söylüyordu. Başaramazsak eğer ölecektik.


"Şimdi sen bunları düşünme." diye Suzy'i geçiştirmeye çalıştı Diana ama pek etkili olamadı. Oda bulunduğumuz durumun etkisinden henüz çıkamamıştı.


"Haklısın bu korkunç bir şey."dedim masadaki elini tutarak.

"Ama sana söz veriyorum böyle

bir olay yaşanmayacak. Bunu ikimiz birlikte başaracağız."


Suzy'in diğer bir elini tutan Diana da güven veren bir tonda konuştu.

"Bunu hep birlikte başaracağız."

Loading...
0%