Yeni Üyelik
6.
Bölüm

Bölüm 6

@slnbs

Dar ve dik inşaa edilen merdivenlerden aşağıya inerken, burnumu tıkayan sigara kokusu bodrum katını sarmış, rutubet kokusuyla birleşmişti. Buraya numarasını bilmediğim bir konum mesajıyla gelmiştim. Birisi beni davet etmişti ve ben merakıma yeni düşmüştüm. Konum beni Binanın -2. katına indirdiğinde, karşımda duran örümcek ağıyla kaplanmış ahşap kapıyı parmaklarımın ucuyla ittim, ve geniş bir bahçeye çıktım. Toprak yolda ilerlemeye devam ettim ve konumun geldiğimizi belirten sesini duyunca, telefonumu kapatıp cebime koydum. Los Angeles'te günler sonra gözüken güneş yerdeki buzulların nihayet erimesine sebep olmuştu, ve bu benim için iyi bir haberdi. Yumuşak havanın verdiği haz her zaman bambaşkaydı. Fakat güneşe gardini alan rüzgar, etrafi toz dumana katarak gücünü gösterdiği sırada büyük bir topluluğun ileride daire oluşturduklarını gördüm. Yavaşça yürüdüm ve kalabalığın arasından zorda olsa geçmeyi başardım. Engebeli zemine monte edilmiş direklerin üzerine yerleştirilen insanları gördüm. İkisi erkek ve bir kızdan oluşan grubun çarmıha benzeyen bir sistemle kolları iki yana açılarak kalın halatlarla bağlanmıştı, ve yapabilecekleri yada kaçabilecekleri hiçbir ihtimal bırakılmamıştı. Yüzlerindeki o korku her şeyi anlatıyordu. Onları izleyen kalabalığın arasında ürkmüş bir şekilde duruyorlardı. Üzerlerine sadece sırtları açık bırakılmış, özel bir dikim olan beyaz elbiseleri giymişlerdi. Çıplak ayakları toprağın üzerinde hareketsiz bir şekilde duruyordu. Suç işleyen ve birazdan idam edilecek o mahkumlara benziyorlardı. Her birinin arkasına maskeyle yüzleri kapanan adamlar yerleştirilmişti. Simsiyah kıyafetlerinin arasından sadece gözleri görünüyordu. Bir komutan edasıyla duran bu adamlar, üstleri tarafından verilecek emiri gerçekleştirmek için bekliyorlardı. İki erkeğin arasında kalan kıza döndü bakışlarım. Uzun bir boyu ve iri yarı bir bedeni vardı. Halatın bir bölümü geniş omuzlarından geçirilmişti. İpin vücudunda bıraktığı iz şimdiden bile kendini belli ediyordu. Acı içinde ayaklarını kendine doğru çekiyor sonra tekrar dikleşiyordu. Yüzünü kapatan saçlarının arasından bir süre etrafını izledi, ama sonra pes edercesine kafasını serbest bıraktı. Her şeyi kabul edercesine, ve iri bedeni birazdan yıkılacakmışcasına kendinden geçti.

Sert esen rüzgar ağaçların yapraklarına çarptığında, çalan düdük sesi kulaklarımızda yankılandı, ve hepsi aynı anda ellerindeki kırbacı hiç acımadan direğin açıkta bıraktığı çıplak sırtlarına vurmaya başladı. Kızın çığlığı etrafa yayılırken iri bedeni titremeye başladı. Gözlerini sımsıkı kapattı, ve bedenine yayılan acının son bulmasını bekledi. Atılan her bir kırbaca topluluk tarafından yapılan tezahüratlar eşlik ediyordu. Şuan ki görüntünün televizyonda izlediğim kafes dövüşünden farkı yoktu. İnsanlar hırsla birbirini ittiriyor, yanımdaki bir grup hangisinin daha çabuk bayılacağı konusunda iddiaya giriyordu. Ve bu ne acı bir durumdu ki bunları yapan sadece yeteneğinin farkında olan insanlardı.

Yavaş adımlarla ilerlemeye başlayan ayaklarım istemsizce hızını arttırdığında, bedenimi iten elleri önemsemeden kendimi ortaya attım ve "yapmayın!" diye bağırdım. Ellerime dolanan saçlarımı daha da çekiştirirken almak istedim onları oradan. Acılarına bir son vermek istedim. Ama kollarımdan tutup beni oradan uzaklaştırmak isteyen maskeli adamlardan kaçamadım. Ayaklarım yerden kesilince çırpındım, ve kollarımı ellerinden kurtarmak istedim fakat sürüklenmeye devam ettim. Kimsenin olmadığı sessiz bir köşeye geldiğimizde ise yere atıldım. Terk edilmiş küçük kulübe tarzı bir yerdeydim. Ahşaptan yapılan duvarlar aşınmıştı, ve en küçük bir darbede yıkılacak gibi duruyordu.Alnım sert zemine çarptığında uğultu sesi kulağıma baskı yapmaya başladı. Titreyen bacaklarımı zorladım ve ayağa kalktım. Başım korkunç bir şekilde ağrıyordu. Bir ara aklımdan dışarıda ki topluluğa sesimi duyurmak geçse de göreceklerinden, görseler de umursayacaklarından emin olamadım. Acıyla kıvrananları izlemekten zevk duyan insanların benim yardımıma koşmayacaklarını biliyordum. İçeriyi dolduran adamlardan biri Kulübenin kapısını açtı, ve siyah takımıyla bay Dony girdi. Donuk gözleri benim gözlerimle buluştuğunda kirli sakallarının sakladığı çenesi gerilmişti. İri cüssesi küçük kulübenin içinde daha da büyük duruyordu. Parlak siyah ayakkabıları tozlu zemini örten halının üzerinde durdu. Aramızdaki mesafe kapandıkça, gözlerindeki tehditvari ifade vücudumun her bir yerini inceledi.


"Seni tek parça görmek güzel, bayan Soft." Aramızda bir kolun uzunluğunu geçmeyecek kadar mesafe bıraktı.. Ellerini arkasında birleştirdi ve cevap bekleyen bir ifadeyle bana baktı.


"Karışık bir hikayeydi." dedim gerilen yüz hatlarımı görmemesini umarak.

"İstenmeden yaşanan bir olaydı."


"Bende öyle düşünmüştüm." Hafifçe başını salladı bay Dony. "Compton semti biz masum insanlar için tehlikeli bir yer." Orayı tecrübe eden biri olarak bunu biliyordum zaten.


"Burasının da Compton semtinden bir farkı yok."dedim, dışarıdaki yaşanan olayı ima ederek. Birkaç gün önce toplantı odasında kurultaydan gelen mesaj ceza yönündeydi, ve bu durum en acımasız bir şekilde kabul edilmişti.


"Korkarım ki size bunu endişeleriniz söyletiyor. Yapılan her şey öğrencilerimizin iyiliği içindir." Bay Dony''in sesindeki tını içimi gıcıkladığında anladım tehditvari ifadenin sadece gözlerinden geçmediğini. Adamın her sözünün altında bir ima yatıyordu sanki.


"Bu seni düşünüyoruz adı altında insanlara yapılan bir işkence." dedim ısrarla. Onun gibi bakmak için çabaladım. Başım dik ve korkusuz olmak istedim. Fakat Bay Dony'in bana bakan küçümseyici bakışları, kendime olan özgüvenimi yerle bir ettiğinde anladım başaramadığımı.


"Milattan önce 6.yüzyılda Persler tarafından gerçekleştirilen bu çarmıha germe olayı, kurultayın seçtiği bir ceza." Bay Dony sırtını bana döndü, ama arkasında bağladığı ellerini çözmeden küçük kulübenin içinde yürümeye başladı.

"Kollar kirişe bağlanır veya bileklerine çakılan çivilerle yerine sabitlenirdi.

Çiviler, kurbanın vücutlarının ağırlığından dolayı eti yırtabiliyordu. Bu nedenle çiviler kurbanın avuçlarına değil el bileği ve ön kol kemiklerine çakılıyordu." Durdu ve iri cüssesini bana çevirdi.

"Acı, akıl almaz düzeydeydi." Verilen cezanın ayrıntılarını merak etmiyordum. Eski zamanlarda mahkumların üzerinde yapılan bu işkence, şimdi ise mağdurların üzerinde tekrarlanıyordu. Bunun savunulacak hiçbir yanı yoktu.


"Bizi kollarımızdan çivilememeniz, acı çekmediğimiz anlamına gelmiyor." dedim. Hiçbir acı yumuşatılamaz, ve bu böyle lanse edilemezdi.


"Bu okulun bir geçmişi var bayan Soft. Yüzyıllar öncesinde işlenen bu yürürlülüğün bir prosedürü var. Bunu kimse değiştiremez."


Yanıma yaklaştığı sırada kapı sertçe itildi, ve bay Dony adımını durdurarak içeriye giren Edis'e en az benimki kadar şaşkınlıkla baktı. Etrafımızda kendisinden ve adamlarından başka kimse yoktu. Maskelilerden biri Edis'e doğru yöneldiğinde, Edis sırtını kapı pervazına yaslayarak kollarını göğsünde birleştirdi. İlgi cekici Rahat hareketleri üzerine bay Dony elini kaldırarak adamına engel oldu.


"İzninizle, Belinda'yla konuşmak istiyorum." dedi Bay Dony'e bakarak. Sesindeki ton ricasına aykırı bir şekilde çıkmıştı, ve bay Dony bunu anlayarak son kez bana bakmıştı.


"Yaptığınız şeyler kurultayı kızdırmaktan başka bir işe yaramayacak bayan Soft." dedi yüzündeki belli belirsiz bir gülümsemeyle. Ardından adamlarını da alarak kulübeden ayrıldı. Çıkarken Edis'in yüzüne bile bakmamıştı. Sinirle ellerimi saçlarımdan geçirdim ve kulübenin soğuktan buz tutmuş camlarından birini araladım. Yüzüme esen ılık rüzgarı içime çektim, ve gözlerimi kapatarak başımdaki ağrının biraz dinmesini istedim. Ama gözümün önünde canlanan o olayı ne yazık ki kafamdan atamadım. Bay Dony''in sözleri altında kalmamak için elimden geleni yapmıştım, fakat hem sözleriyle hemde gözleriyle beni her defasında tehdit etmeyi başarmış, en son verdiği mesajın bana geçmesini umarak burayı terketmişti. Şimdi ise Arkamdan yaklaşan bu ayak sesleri oldukça tanıdık geliyordu.


"Ne işin var burada?"


"Onu sorması gereken benim Belinda. Her çağırılan yere gelir misin?"

Kulağımda oluşan baskı kendini yavaş yavaş belli etmeye başlarken, parmaklarımla camın korkuluklarına tutundum.


"Bana mesaj atan sendin." dedim şaşkınlıkla. Açılan gözlerime engel olamadım, ve elimi alnıma vurarak bu ihtimali nasıl düşünemediğimi sorguladım.


"Gerçeklerle yüzleşmeni istedim." Kulağımın içinde ki baskıdan sesini zor duydum. Ama sakinliği konusunda onun bu duruma ne kadar alışkın olduğunu, bu olaya sessiz kalışından anladım.


"Gerçekler?" dedim inanamayarak.

"Yaşanılan bu olay korku, acı, ve çaresizlik barındırıyor."


"Seni uyardım Belinda. Kaçman için sana bir şans verdim." dedi. İstemsizce kaşlarını çatmıştı. İstediğini elde edemeyen küçük çocuklar gibi bakıyordu.


"Ama olayları takip edemedin. Planında benim olabildiğince sorunsuz kaçmam vardı." diye tahminde bulundum. Gözlerinden geçen anlık bir sinir tahminimin doğru olduğunu savundu.

"fakat bir süre sonra takibi kaçırdın.

Bir şeyler ters gidiyor olmalı." Billy Edis'in olaylar sonlanana kadar takipte kaldığından bahsetmişti. Fakat o gece benim orada yalnız oluşum işlerin yolunda gitmediğini gösteriyordu. Kendimden emin konuştuğumu gören Edis bana bir adım atarak yaklaştı. Dudakları yukarı doğru kıvrılmıştı. Koyulaşan harelerini bana diktiginde "Ya takibi bilerek bıraktıysam?" diye sordu. İma ettiği şeyin bir ihtimal doğru olabileceğini düşününce bir şey diyemedim. Yüzünü tepkisizce onu izleyen yüzüme yaklaştırdığında uzaklaşmaya çalıştım, ama sırtıma değen soğuk zemin buna izin vermedi ve ben tekrar hareleri içinde kaybolmaya başladım. Soğuk bakışları gözlerimin içine bakmaya devam etti. Bir elini kaldırdı ve alnımın üstüne düşen bir miktar saç tutamını kulağımın arkasına yerleştirdi. Nefesi nefesime karıştığında hızla atan kalbimi hissetmemesi için içimden dua ettim. Endişeliydim. Onunla bu durumda olmak istemiyordum. Beni her seferinde tehlikeye atmak için yemin etmiş bu adamla yakın olmak, karanlık bir boşlukta kalmak gibi bir şeydi. Ne hissettiğimi bilmediğim o duygudan acı içinde atılan çığlık sesleriyle çıktığımda, arkadan gelen anons sesi erkeklerden birinin bayıldığını belirtti ve iddiayı kazanan grubun sevinç nidaları kulübenin içine kadar girdi. Sanırım benden başka herkes bunu eğlenceli buluyordu. Edis bakışlarını cama doğru çevirmek için bir hamle yaptığında dikkatinin dağılmasını fırsat bilerek zorda olsa gözlerimi ondan çektim ve kollarının arasından çıkmaya çalıştım. En başta buna kayıtsız kalsa da bir süre sonra kollarını bedenimden çekerek gitmeme izin verdi. Döndüm ve onun yaptığı gibi alayla dudaklarımı kıvırdım.


"Edis." dedim başımı hafifçe yana doğru eğerek. Olabildiğince küçümseyici bakmaya çalıştım. Edis merakla gözlerini bana döndürdü ve alaycı tavrını bir kenara bıraktı. Şimdi o gözler çok daha ciddi bakıyordu. Gülümsedim ve ağzımdan dökülen

sözlerin canını acıtmasını istedim.

"Yapamadın."


Loading...
0%