Yeni Üyelik
7.
Bölüm

Bölüm 7

@slnbs

Düşüncelerin neyse hayatın da odur. Hayatın gidişini değiştirmek istiyorsan, düşüncelerini değiştir. - William Shakespeare


Resmimin bulunduğu çerçeveye sıkıştırılan notu elime aldım, ve babamın altını çizerek özenle yazdığı bu söze anlam vermeye çalıştım. Bir hafta sonu kaçamağını Diana'yla birlikte San Diego'ya gelerek değerlendirdim. Eve gelir gelmez soluğu aldığım tek yer babamın odası oldu. Evimizin büyük bir bölümünü kaplayan tek odaydı burası. Geniş ve uzun bir alanı vardı. Duvarları boydan boya çevreleyen ahşap kitaplıklar, odaya farklı bir hava katmıştı. Suzy'in fikrine bir ihtimal verdim ve bir seyler bulma umuduyla girdiğim bu odada, karıştırabileceğim tek yer camın yanına kurulmuş çalışma masası olduğunu düşündüm. Devasa büyüklükte ki bu kitaplıklara girersem eğer, araştırmalarım günlerimi alabilirdi ve benim o kadar vaktim yoktu. Yine de göz gezdirdiğim kitaplığın çoğunluğunu edebiyat ve şiir kitaplarıyla donatıldığını gördüm. Babamın şiirlerle ilgilendiğini hiç görmemiştim. Alfabetik sıraya önem verilerek yerleştirilmiş şiir kitaplarından birini, elime alarak sayfalarına bir göz gezdirdim.


Yaşlı, gri ve uyku dolu olduğunda

Ve ateşin yanında başını sallanarak, kitabı bırak.

Ve yavaşça oku o yumuşak bakışı hayal et

Gözlerin bir zamanlar, gölgelerinin derinliklerinde;


Mutlu anılarınızı kaç kişi sevdi,

Ve güzelliğini yanlış yada gerçek aşkla sevdi

Ama bir adam içindeki ruhunu sevdi

Ve değişen yüzünün acılarını sevdi;


Ve parlayan çubukların yanında eğilerek

Mırıltı, biraz üzücü aşk nasıl kaçtı

Ve tepedeki dağların üzerinde yürüdüm

Ve yüzünü bir yıldız kalabalığının arasına sakladı.


Sayfayı kıvırıp işaretlediği bu şiir, İrlandalı bir şaire aitti. Lisede edebiyat derslerini kaçırmayan ben çoğu şairi tanırdım. Bu şair de İrlanda da önemli bir sanatçıydı. Kitabı dikkatle yerine bıraktım. Sıralarını bozmak istemiyordum. Profesör Soft'un en önem verdiği şeylerden biri her zaman kitaplarıydı, ama türleri hep klasik romanlarıydı. Calla ve benim yanımdayken okuduğu bu romanları özet geçerek bize anlatır, benimde bu türde ki kitaplara bir şans vermem gerektiğini savunurdu. Babam benim her zaman öğretim görevlisi olmamı istemişti. Aşkla yaptığı bu işi sen devam ettireceksin derdi. Fikrimi hiçbir zaman sormadığı bu düşüncesinde hep ısrarcıydı. Ama bilmiyordu ki ben her zaman savcı olmak istedim. Sırtlarına geçirdikleri o cüppeleri bir gün gururla giymek istedim. Yolun her zaman en doğrusundan gitmek, yapılan yanlışları cezalandırmak istedim. Küçüklükten beri kurduğum tek hayaldi bu. Babamın bir gün ne düşündüğümü soracağını zannettim. Ve ne dersem diyeyim hep arkamda duracağını. Ama hayat o kadar kısaydı ki onun için, kızının hayallerine ve sevgisine hiçbir zaman erişemeden yok olup gitmişti. Gözlerimde biriken yaşları içime akıttım ve camın yanındaki büyük masasına oturdum. Çekmecelerinde duran sınav kağıtlarını çıkarttığımda yeni incelemeye başladığını gördüm. Yarım kalan bu kağıtları yerine yerleştirirken sayfaların arasından düşen anahtarlığı elime aldım. Profesör Soft evimizdeki tatilini bitirip gideceği gün anahtarlığını eline alır, hafifçe sallardı. Veda konuşmalarından hiçbir zaman hoşlanmamış, verdiği bu mesajlarla bizden ayrılırdı. Anahtarı cebime atarak masanın diğer çekmecelerini ve küçük metal kasasını tek bir yerini dahi atlamamaya özen göstererek aradım, ama bana dair en ufak bir bilgiye bile ulaşamadım. Heveslenerek girdiğim bu odadan üzgün bir şekilde çıkacak ve bir daha bu odaya adımımı bile atmayacaktım. Profesör Soft ya kendi ölümünü planlayamamıştı, ya da benim bir gün yok olacağımı bile bile bir şey söylemeye gerek duymadan aramızdan ayrılmıştı. Kalbimi sızlatan da sadece buydu. Annem kapı pervazından başını uzatarak bana baktı ve yüzümün aldığı ifadeyi görünce tereddüt ederek yanıma geldi. Babamın odasına girmemi istemediğini, bir şey bulamazsam eğer üzüleceğimi dile getirmişti. Bense bir kez olsun bakmadan bu hayattan gidersem pişman olacağımdan, ve ısrarla bu odaya gireceğimden bahsetmiştim. Sanırım kötü bir plandı.


"Bir şey bulamadın değil mi?" diye sordu Calla. Sesi soğuk çıkmıştı. Profesör Soft'un böyle bir şeyi nasıl yaptığına hala anlam veremiyordu.


"Sorun değil." dedim gülümsemeye çalışarak. Fakat dudaklarımın kenarları hareket etmeyi reddettiğinde arkama yaslandım. Üzerime koca bir yük oturmuş gibi hissettim. Sanırım annemin karşısında çok daha mahçup olmuştum.


"Seni görmek isteyen biri var." dedi Calla alnında ki perçemlerini düzelterek. Gülümsedi ve gözlerini bana dikti. Muzip bir ifadeyle bakıyordu. Gözlerimi kısarak başımı salladım. Bu durum girdiğim üzüntüden biraz olsun çıkmamı sağladı. Ve eminim ki Calla bunu bilerek yapıyordu.


"Kim diye sormama gerek yok sanırım." dedim.

Başını salladı Calla. Omzunun üzerinde duran Kıvrılmış kısa bukleleri aşağı yukarı hareket etti.

"Bencede." Calla arkasını dönerek ilerledi ve kapının eşiğinde durarak aşağıya doğru seslendi. 'Gelsene Alfro.'


Alfro benim çocukluk arkadaşımdı. Evimizin yanında küçük ama sevimli bir evleri vardı. Onların evinin bahçesinde güneş banyosu yapar, soğuk içecekler içerdik. Film geceleri yapardık. Pikniklere gider, sonsuz maviliğe uçurtmalarımızı bırakırdık. Acılarımızı üzüntülerimizi ve sevinçlerimizi hep bir yaşardık. Calla'nın hareketlendiğini gördüğümde gitmesine izin vermeyerek "Anne." diye seslendim.

'Babamin şiirlerle ilgilendiğini biliyor muydun?'


Annemin gülen yüzü soldugunda küçük bir pişmanlık yaşadım. Havamızın değişmesini istememiştim. Calla eşikten adımını atarak bana döndü ve dudaklarını büzerek başını olumsuz yönde salladı.


"Çok sevdiğim kocam hakkında her gün yeni bir şeyler öğreniyorum." dedi. Kırgın gözlerini son kez ahşap kitaplıklarda gezdirdi, ve hızla arkasını dönerek gözden kayboldu.

Çok sürmeden kapıda beliren Alfro'yu görünce heyecanla yerimden kalktım ve ona doğru ilerledim. Güzel dişlerini ortaya çıkardı ve kollarını bana sardı.


"Alfro." dedim özlemle. Kollarımı boynuna doladım ve gözlerimi kapattım. Çocukluğumun tüm anıları gözümün önünden film şeridi gibi geçip giderken gülümsedim. Elleri şefkatle sırtımı sıvazlarken 'seni özledim.' diye mırıldandı. Ondan uzaklaşarak yüzüne baktım. Koyu yeşil gözleri yüzümü inceledi. Uzun kirpiklerinin altından bana bakarken sevimli bir şekilde hayıflandı.


"Seni ne kadar merak ettiğimi bilemezsin Belinda. Aramalarıma geri dönmeyince bende seni Calla'ya sormak zorunda kaldım." Yan gözle ona baktığımı görünce omuz silkti. Yüzü hemen asılmıştı.

"Hiç bana öyle bakma. Beni buna sen zorladın. Calla senin oraya adapte olmaya çalıştığını söyledi. Onu bile aramamışsın."


Başımı hafifçe salladım ve "Evet." dedim.

"Biraz zor zamanlardan geçiyorum. Bilirsin, babamın anılarıyla dolu olan bir yerde kalmak beni biraz sarstı." Alfro'nun sitemi verdiğim cevapla son bulurken, gözlerinden geçen yumuşama beni anladığını belirtti.


"Haklısın.. Bu kadar düşüncesiz davrandığım için üzgünüm."


"Hayır, hayır." diye mırıldandım. Bunun için kendini kötü hissetmesini istemiyordum.

"Otursana."


Alfro çalışma masasının önündeki deri koltuklara kendini atarak elindeki paketi masaya koydu.

"Özlemişsindir diye düşündüm." Paketin içinden çıkardığı yuvarlak kavanozu bana doğru ittirdi.


"Alfro!" Ağzımdan ufak çaplı bir çığlık çıktıktan sonra ona minnet dolu bakışlarımı gönderdim. Parfait adında dondurulmuş bu soğuk tatlı, geceleri Alfro'yla yaptığımız sinema gecelerinin vazgeçilmezlerinden biriydi. Ben her zaman kremanin içine yerleştirilmiş çilekli seçeneğinden yana olurken, Alfro yoğun kakoulu tercih eder, mükemmel bir ağız tadı olduğundan bahsederdi. Hafif sıcak esen rüzgar eşliğinde filmimizi izlerken, soğuk tatlılarımızı birlikte yemek bana huzur veren nadir şeylerden biriydi.

Alfro verdiğim tepkime gülümserken bana imalı bir bakış attı.

"Los Angeles'te eminim daha güzelleri vardır."


"Hiçbiri bunun kadar zevk vermiyor." dedim hızla. Zaten Los Angeles'i gezmek için bir girişimde bulunmamıştım. Kendimi Alfro'nun karşısında bulunan tekli koltuga saldım ve beni özlemle izleyen arkadaşıma döndüm. Birkaç saniye sessiz bakışmamızın ardından yerinde kipirdandi, ve aniden aklına gelen ilk mevzuyu heyecanla bana aktardı.

"Geçen hafta Sam ve Jessica'yla görüştüm. Jessica hala daha senin o okula nasıl girdiğini sorguluyor."


"Nedenini merak ediyorsa puanlarımızı karşılaştırması yeterli." dedim. O kızın ne düşündüğünü umursamıyordum. Jessica lisede benim sınıf arkadaşlarımdandı, ama puan konusunda hep ondan önde olmama rağmen o bunu hazmedemeyen biriydi. Şuan ki gittiğim okul benimde bir zamanlar hayalimdi. Bu yüzden hem babamı gururlandırmak, hemde orasının puanlarıma yakışacak bir yer olduğunu düşünmek daha çok çalışmama sebep oluyordu. Jessica'yla ortak bir yanımız varsa o da istediğimiz o okuldu, ama ben puanımdan girdiğimi düşünürken, Jessica'dan düşük bir dereceye sahip olsaydım bile oraya girebilecegimi bilmiyordum. Kimse bilmiyordu. Çünkü ben özeldim. Hayır, özelmişim.


"Bende bu konudan ona bahsettiğim de fena halde bozuldu." dedi Alfro. Ellerini kıvırcık saçlarından geçirdi ve Jessica'nın anlamsız davranışlarından bunaldığını söyledi. Alfro'ya gerçeklerden bahsedememek biraz canımı sıktı.


"Sam'le hala birlikte olmaları beni şaşırttı." dedim. Sam lisenin ilk yılları benim peşimden koşmasına rağmen onu hiçbir zaman kabul etmemiştim. Ben hiç kimseyi kabul etmemiştim orasıda ayrı bir konuydu. Jessica, Sam hakkında her zaman yapıcı konuşur, ona bir şans vermem gerektiğini söylerdi. Bu fikrini ortaya attığında çok geçmeden Sam'le birlikte olduğu ortaya çıkınca, bana bir sorun olup olmadığını sormuştu. Bense, hiçbir sorun olmadığını aşkını rahatça yaşaması gerektiğini söylemiştim. Ama herkes biliyordu ki bu durum fazlasıyla saçmaydı.


"Bu olay beni en başından beri şaşırtıyor." diye söylendi Alfro. Sam'i severdi ama Jessica için aynı şeyi söyleyemezdim.

Alfro kolundaki saate bakarak hızla ayağa kalktı ve gitmesi gerektiğini söyledi.

"Antrenmanımı oldukça erteledim Belinda. Bay Swatch beni kovalayacak." Alfro lisede basketbol takımına girmeyi hak kazanmış ve zamanla o takımın kaptanı olmayı başarmıştı. Popüler ve yakışıklı olarak kızların hep en gözdesiydi. Maçlarında erkeklerden çok salonu kızlar dolduruyor, onun için tezahüratlarda bulunuyorlardı. Bay Swatch onların antrenörüydü ve ona çok destek olmuştu. Onu kendi oğlu gibi sahipleniyordu. Kaptanlığı kapması için birlikte sabahlara kadar çalıştıklarını hatırlıyordum. Alfro'nun pes ettiği yerde devreye bay swatch giriyor, onu kendine getiriyordu.

"Yarın eski günleri yad etmeye ne dersin?" diye heyecanla sordu Alfro, ve merakla bana baktı."Tabi sende istersen?"


"Bilemiyorum." dedim ayaklanarak.

"Buraya Diana'yla geldim, onun içinde sorun değilse neden olmasın."


***

Alfro'nun gidişinin ardından merdivenleri hızla indim, ve Diana'yı salonun ortasına yerleştirdiğimiz küçük ama narin koltuklarımızda otururken gördüm. Üç kişilik bir ailenin sadece iki kişisi bu evde yaşıyordu, ve bu küçük koltuk Calla'yla bize yetiyorda artıyordu bile. Evimize pek misafir gelmezdi. Annem bütün gece çalıştığından gündüzleri yorgun olur, komşularına vakit ayıramazdı. Onlarda gelmek için çok can atmazlardı zaten. Hepsi ev hanımı olarak evinde oturur, gece gelecek çocuklarına ve eşlerine yemek yaparlardı. Gündüzleri ise her gün farklı birine giderek kahve içerlerdi. Annem onların yaşadığı hayatın çok daha dışında kalıyordu.


"Çocuk bomba." dedi Diana yanına gittiğimde. Gözlerini açmış hayretle bana bakıyordu. Şaşkınlığına karşın gülümsedim. Bu tepkileri kim olsa alıyordum zaten. Alfro insanların üzerinde büyük bir etki bırakıyordu.


"Küçüklükten beri Belinda'ya karşı bir şeyler hissediyor. Ama bunu hiç itiraf edemedi." Calla elindeki tepsiyi önümüzdeki masaya bıraktı, ve içinden kupasını alarak tekli koltuğa oturdu. Arkasına yaslandı ve parmağıyla beni göstererek devam etti. "Çünkü Belinda buna hiç fırsat vermedi."


"Hadi ama.." diye hayıflandım. Calla ne kadar Alfro'nun bana karşı bir şeyler hissettiğini diretse de, onun tarafından hiç öyle bir hissiyat almamıştım.

"Alfro'nun samimiyetini flörtözlükle karıştırıyorsun."

Calla, sesini çıkarmasa da başını olumsuz yönde salladığında bu fikre katılmadığını söylemek, hatta haykırmak istedi, ama Diana'nın yanında bu konuyu uzatmak gibi bir niyeti yoktu.


"San Diego rüyalarımda gördüğümden daha farklı." Diana kahvesinden bir yudum alarak oturduğu yerde daha da yayıldı. Alfro'nun konusunu uzatmamasına sevinerek masadan kupamı aldım, ve arkama yaslandım.


"Alfro yarın için bir buluşma ayarlamak istiyor."


"Sanırım niyeti hasret gidermek." diye araya girdi Calla. İma içeren konuşmalarına devam ediyordu. Annemi duymazdan gelerek Diana'ya döndüm.


"Sana sormadan bir şey diyemedim." dedim. Alfro'yla görüşmek eski zamanlarda olduğu gibi onunla vakit geçirmek bende istiyordum, ama Diana'yı burada yalnız bırakmak en son isteyeceğim şeydi. Yanımda o olmadan gitmek istemiyordum. Diana anneme bakarak gülümsedi ve "belki de sizi yalnız bırakmalıyım." dedi. Calla'nın gülüşü kulaklarıma ulaştığında bıkkın bir ifadeyle Diana'ya baktım.

"Sende mi?"


Diana elindeki kupasını masaya bırakarak koltukta yanıma yaklaştı ve ellerini belime sararak yüzünü göğsüme yasladı.

"Üzgünüm, sadece şaka yapıyordum." d

edi boğuk çıkan sesiyle ve bir şey dememe fırsat vermeden devam etti.

"Bence harika bir fikir."


Loading...
0%