Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Bölüm 1

@smanurkya

Annanem bir keresinde;"Ev bir yer değil, histir.Kendini nereye ait hissediyorsan orası senin evindir." demişti. En son kendimi nereye ait hissetmiştim,hatırlamıyorum. Belki de asıl soru bunu daha önce hissedip hissetmediğimdir. Yeni üniversitemin kapısında özgüvenimi beklerken bunları düşünüyordum. Üniversite son sınıfımda okulların açılmasından 1 hafta sonra İstanbul'a taşınmıştık. Yeni evimize taşınmıştık. Annem bunun için çok heyecenlıydı. Ama gerçekten buraya ait olabilecek miydik? Psikoloji son sınıf öğrencisiydim. Derin bir nefes alıp üniversiteye girdim. Düşünceler beynimi, heyecan da içimi kemiriyordu. Ve ben bununla baş etmeye çalışıyordum. Mesela benim beynimde kurduğum gibi kimse bana yiyecekmiş gibi bakmıyordu. Bence kimsenin dikkatini çekmedim. Zar zor bölümümü buldum.

15 dakikadır kapıyı tıklatıp içeri girecek cesaretin gelmesini bekliyordum. Derin bir nefes alıp bu kadar beklemek kafi diyip kapıyı çaldığım gibi içeri girdim. Evet hadi çevirin bütün gözleri bana. Bütün gözler tamda beklediğim gibi bana çevrilirken hocanın sesiyle ona döndüm.

-Buyur kızım.

-Ee e ben yeni nakil öğrenciyim ve sınıfımın burası olduğunu söylendi,dedim sahte bir gülümsemeyle.

-Aa evet duymuştum. Bizde derse henüz başlamamışdık. Kısa bir tanıt bakalım kendini,cümlesiyle kalbim ağzıma tırmandı. Kaldı mı ya böyle şeyler? Sınıfa doğru dönüp kısa bir göz gezdirdikten sonra derin bir nefes aldım. Titreyen sesimle:

-Merhaba.Adım Sayha. Sayha Asma sizin gibi psikoloji son sınıf öğrencisiyim,diye konuşmamı sürdürürken gözlerim arka sıradaki bir çocuğa takıldı. Simsiyah saçları, buğday teni, koyu gri tişörtü bol kasları, bol bol kasları vardı. Sınıfta şuan bana bakmayan tek kişiydi. Önündeki kağıda o kadar odaklanmışdı ki sanki sınıfta ondan başka kimse yoktu. Noluyo, hangi klişeler kombosu kitabın içindeyim? Gözlerimi ondan çekmeyip konuşmaya devam ettim:

"Ankaradan buraya babamın işi sebebiyle taşındık." dedim bir yandan da çocuğun bana bakmasını ümit ediyordum. Hadi ama göz rengini merak ediyorum.

O ise hiç bişey umrunda olmadan bişeler çizmeye devam ediyordu. Hocanın :"Peki bize hobilerinde bahsetmek ister misin arkadaş bulman kolaylaşabilir aynı dala ilgi duyanlarla daha kolay iletişime geçebilirsin." demesiyle kısa bir an hocaya dönüp sonra tekrar o çocuğa baktım:

"Dans etmek, saz çalmak.." demiştim ki hoca sözümü kesti:"Saz çalmak..?"

"Evet, çok severim, çalmayı dedemden öğrendim." dedim hocaya sahte bir gülümseme gönderip. Ne yani illa piyano veya keman mı çalmamız gerekiyor.

"Bide resim yapmak, karakalem çalışmayı seviyorum." dedim çocuğa bakarak ve çocuğun kağıdın üzerinde dans eden kalemi bi an duraksadı. Hala kafasını kaldırıp bana bakmıyordu. Ama biraz olsun dikkatini çektim galiba diye düşünürken çizmeye devam etti. Demek ki çekememişim.

" Profösyenel çizemiyorum ama, kendimi eğlendirecek kadar felan işte. Bu kadar" dedim

"Pekala bu kadar yeter sanırım bir yer bulup oraya oturabilirsin, dersten sonra arkadaşlarınla iyice kaynaşırsın." dedi tebessüm edip sırama geçmek adına merdivenleri çıkamaya başladım.

O çocuk sınıfın sol tarafındaki camların önündeki sıraların en arkasında oturuyordu. Bende onunla aynı hizaya oturdum aramızda kimse oturmuyordu, ama boşluk vardı. O sıranın en solunda yani camın hemen yanında oturuyordu, bende sıranın diğer ucuna oturdum.

Çaktırmadan ona baktığımda hala çizime odaklanmış durımdaydı. Ne çizdiğini göremedim çünkü ben tam bakacakken sayfayı değiştirdi, ama karakalem çalıştığı kesindi çünkü elinde kurşun kalemden başka bişey yoktu. Yeni bir çizime başlayacak gibi bir hali vardı. Yaşamını çizimle devam ettiriyo galiba, eee o zaman bu sınıfta ne işin var be adam veya hoca seni fark etmiyo mu veya fark ediyosa neden bişey demiyo dedim kendi kendime. Sonra da sanane Sayha diyip önüme döndüm. Bellerime kadar olan saçlarımı kalem yardımıyla dağınık bir topuz yapıp dinlendirici kemik gözlüklerimide takıp derse odaklandım.

Birinin"Merhaba" sesiyle irkilerek kendime geldim. Evet çok güzel başımı sıraya koymaya bile gerek kalmaksızın oturarak uyuyakalmışın. Hemen kafamı o gizemli çocuğun oturduğu yere çevirdim. Gitmişdi. Çok güzel rezil oldum diye dülünürken:"Korkma sana dönüp bakmamıştır bile" diyen iç sesime hak verip bana seslenen kıza tekrar döndüm. Omuzlarının hemen üstünde biten koyu kahverengi saçları, esmer teni ve siyah gözleriyle gayet güzel bir kızdı.

"Merhaba" dedim bende ona bir gülümseme gönderirken . Hızla yanıma oturup bana döndü ve elini uzatıp:"Benim adım Aybüke;Aybüke Gümüş. Yeni geldin ve bir arkadaşa ihityacın vardır diye düşündüm." dedi en içten gülüşüyle.

"Peki neden olmasın"

"Okulu gezmek ister misin?"

"Tabi olur" dedim ve ikimizde sıradan kalktık. Saçımdaki kalemi çekip saçlarımı açık bıraktım. Sıradan çıkar çıkmaz koluma girdi, ve bana:"Üstünde kazak elbiseye bayıldım bu arada belindeki siyah bel çantası ve siyah uzun çizmelerinle muhteşem gözüküyosun."

"Teşekkür ederim, sende öyle"Okulu turlayıp geri döndük. Bütün tur boyunca Aybüke bir saniye bile susmamıştı. O çocuk sınıftaydı. Aynı yere oturmuşdu. Bişeler çizmiyordu. Kulağında kulaklık takılıydı ve öylece duruyordu. Bizim sınıfa girmemizle hemen arkamızdan hoca da girdi.Hoca girince çocuk kulaklıklarını çıkardı. Hızlı bir şekilde yerimize geçtik. Ben de yine aynı yerime yani o çocukla aynı hizaya oturdum. Aramızda yine kimse yoktu. Bir nevi yanyana oturuyorduk. Aybüke de benim yanıma oturdu. Aybüke'ye dönüp fısıltıyla:

"Aybüke şu yanımdaki çocuk kim? Garip ve ürkütücü duruyo" dedim. Aybüke çaktırmadan eğilip yan tarafımdan çocuğa baktı ve hemen bana döndü. Gözleri büyümüştü. O da fısıltıyla:

-Sen Zilal'i diyosun.

-Adı Zilal mi?

-He, yok adı Poyraz, ama biz Zilal diyoruz. Kimse Poyraz demez.

-Neden?

-Zilal gölge demek. Arapça bi kelimeymiş. Poyraz da öyledir. Yabancı dil okuyan bir öğrencinin seçmeli dersi Arapçaymış. Derste Zilal geçmiş, manası gölge demektir felan çocukta "Aynı Poyraz Karasümen gibi" demiş öyle kulaktan kulağa yayıldı herkes Zilal demeye başladı. Bunu ilk diyen çocuğu kimse hatırlamıyor ama Zilal bize kaldı. Valla üç yıldır bu okuldayım ne kendi tayfasından başka biriyle konuşurken gördüm ne de takıldığını. Bide bi sebepten ötürü 2 yıl geç başlamış üniversiteye onu biliyorum. Bizden 2 yaş büyük yani. Babası da Karasümen holdingler zincirinin sahibi. Varisken niye bu bölümü okuyo kimse bilmiyo. Ben bunca yıl bu kadar bilgi edindim.

-Neden böyle acaba?

-Valla ben onu bunu bilmem, ama bütün kızlar ölür Zilal uğruna. Şimdi Allah'ı var çok yakışıklı çocuk.

-Sende uğruna ölen kızlardansın galiba?

-Ha, yok. Ben en yakın arkadaşı Yiğit'e talibim, dedi gülerek.

-Deli, dedim bende ve dersi dinlemeye başladım.

Sonunda çıkış zili çaldığında derin bir oh çektim. "Hadi çıkalım" diyen Aybüke'ye dönüp:" Sen git ben öğrenci işlerine gidicem. Seçmeli dersler felan, bilirsin ya eski okulumda ki seçmeli derslerle buradakiler aynı olmadığı için yeniden seçmeli ders seçmem gerektiği ile ilgili bir mesaj aldım az önce."

"Ooo sana kolay gelsin o zaman yarın görüşürüz" dedi sıradan kalkarken. "Görüşürüz" dedim ve öğrenci işleri odasına doğru yol aldım.

İşimi bitirdiğim de saat 7'ye geliyordu ve hava kararmışdı. Allahtan sokak lambaları var diye düşünerek çıktım okul bahçesinden ve taksi bulabileceğim bir yola doğru yürümeye başladım. Yürümeye başlayalı biraz olmuştu ki sesler duydum. Dikkat kesilip sesin nerden geldiğini çözmeye çalıştım ve çözdüm. Ama malesef ki seslerin geldiği yer terk edişmiş bir binanın arkasıydı fazla tenha ve en kötüsü karanlıktı. "Bulaşma Sayha bin şu taksiye ve eve git" diye mantıklı bir teklif sundu bana iç sesim. Peki ben ona uydum mu? Tabiki hayır..!

 

 

 

 

 

Loading...
0%