Yeni Üyelik
12.
Bölüm

Bölüm 12

@smanurkya

#Yiğit'in Ağzından #

Dışarı çıktığımızda Anıl;"Adama bak resmen kendi mekanımdan attı beni. Çok üstüne gittik tabi, çok bunalttık onu bu sıralar. Kesin küstü bize." dedi. Aklımda Zilal'in;"Merhem kullanmamam yaralarım olmadığı manasına gelmez." lafı dolanırken;"Yalnız bırakalım o zaman biraz. Hadi gidelim." diyip arabama yöneldim.

Sabah uyandığımda hazırlanıp okula gitmek için çıktım evden. Okul bahçesine girip arabamı park ettiğimde hızla indim. Okula girdiğimde merdivenlerden inen Sayha'yı gördüm. Yanına gidip;"Biraz konuşalım mı?" dedim direk. Başını olumlu anlamda salladığında çıkışa doğru yürümeye başladım o da peşimden geliyordu. Arka bahçeye gidip bir banka oturdum,Sayha da yanıma. "Dün.." demiştim ki sözümü kesti;"Yiğit... Yeter artık. Uğraşmayın boşuna. Olmayınca olmuyo. Bir sürü bahane saydı dün arkadaşın. Zilal'e zorla sevdiremezsiniz beni. Sevmiyo işte. Pek belli olmasa da benimde bir gururum var. Tutturmuş bi" Ben kötüyüm seni üzerim. "Ne bu adam, kim, katil mi? Neymiş bize bu kadar engel olan? Ben bu bahaneleri duymak istemiyorum. Sizde bırakın artık." diyip ayağa kalktı. "Peki.." dedim bende ayağa kalkarken;"Dün Zilal bu konuyla ilgili sadece" Merhem kullanmamam yaralarım olmadığı anlamına gelmez. "dedi. Sence bu ne demek?" dediğimde bir müddet boş gözlerle bana bakınca imalı bir şekilde gülüp kafamı yere eğerken;"Biliyo musun o haklı. Onu hiç tanımıyorsun. Dün kızmıştım ama gerçekten haklıymış. Umarım onu gerçekten tanıdığında duyguların değişmez." diyip ilerlemeye başladım.

#Zilal'in Ağzından #

Mekandan çıkmak için kapıyı açtığımda neredeyse Anıl'la çarpışacaktım.

-Anıl?

-Zilal kardeşim bende tam kapıyı çalacaktım. Anahtarla girip seni rahatsız etmek istemedim,diyip kafasını içeri doğru uzatıp kısa bir göz attıktan sonra tekrar bana bakıp konuşmaya devam etti;"Ohh maşallah s*çmışsın gene içeriye,heryer darmadağınık. Ama hiç önemli değil. Ben şimdi hemen birilerini gönderip toplatırım. Senin canın sağ olsun. Bu arada az önce sana" kardeşim" dedim inşallah bu rahatsız etmedi seni? "diyip ciddi bir surat ifadesi ile vereceğim tepkiyi beklerken gülmemek için kendimi zor tuttum ve tek kaşımı kaldırıp bütün ciddiyetimle suratına bakmaya devam ettim. Cevap vermediğimi fark edince gözleri yuvasında sabırsızca döndü;" Küstün mü? "dedi huzursuzca. Yine cevap vermedim. :

- Tamam hadi gel benim paramla kahvaltı yapalım hı, olur mu?

-Tokum, saol.

-Zilal s*çıcam ama en sonunda. Napim yani al canımı al, dediğinde daha fazla dayanamayıp gülmeye başladım:

-Küsmedim. Hem çocuk muyuz biz ne o öyle küsmek felan.

-Neden ben küsüyorum.

-Evet, dedim dışarı adım atarken;" Sabahına da unutuyorsun. "dedim ve tam arabama bineceğim sırada:" Sen kapıyı kilitlersin. "dedim ve arabama bindim.

Okul bahçesine girdiğim de Anıl da peşimden beni takip ediyordu. Arabaları park edip kante doğru gitmeye başladık. Anıl telefonda mekanı toplaması birilerini ayarladı. Tam bizim masaya doğru ilerliyodum ki sağ taraftaki masada konuşalanlar dikkatimi çekince durdum ve dinlemeye başladım. Bir kız ve lavuk oturuyordu. Kız olan;"Aşkım biliyo musun Sayha okula gelmiş. Ne büyük cesaret sen dün bütün okula rezil ol, bugün kalk gel."dediğinde lavuk;" Gerçekten büyük cesaret. Hem hayır yani Zilal sana bakar mı sen kimsin, çok komik çok güldüm. "dedi. O tarafa yönelip ibnenin omzuna elimi koyup ona doğru eğildim. Yüksek sesle;" Çok mu komik aslanım, çok mı eğlendin?"dedim. Böylece kantindeki herkes bizi izlemeye başladı. Kantinden çıt çıkmıyordu. Benim istediğimde buydu. Herkesin duyması. Konuşmaya devam ettim: " Dur sana daha eğlenceli bişeler söylim. Az önce sana "Aşkım" diye hitap eden bu edepli kız bundan bir kaç gün önce bir barda yatağıma girmek için adeta bana yalvarıyordu. Ben de sevgilinin basitliği karşısında çok gülmüştüm mesela. Sen de gülersin diye düşünüyorum. Sence hangisi daha komik. Sevgilinin gece tek başına barda olması mı, yoksa benimle yatmak için yalvarması mı? Al sana bir sürü malzeme hangisine daha çok güleceğine sen seç. "diyip doğruldum ve karşımda moraran çocuğa bakıp;" Seni şimdilik dümdüz etmicem ama eğer bir daha Sayha'nın adını ağzına alırsan, bir daha karı gibi dedikodu yapacak bi ağzın kalmaz.,dağıtırım. "diyip kantinde pür dikkat bizi izleyenlere dönüp;" Var mı başka dağılmak isteyen."dedim.

#Efe'nin Ağzından #

Arabamı park etmiş okula doğru ilerliyodum ki sol tarafta masaya oturmuş Sayha'yla dalga geçen ibneleri duymamla yönümü değiştirip oraya doğru yürümeye başladım.Yanına geldiğimde az önce konuşan ibnenin saçlarını kavrayıp hızla masaya vurduğumda acı bir inlemeyle hızla ayağa kalktı. Böylece bahçede çoğu kişi bizi izlemeye başaldı. Omzuna baskı uygulayarak kalktığı yere tekrar oturttum. "Otur otur bişe yok. Dua et ben duydum. Zilal duysaydı şuan masa diye seni kullanıyo olurlardı." diyip şaşkınlıkla bize bakan insanlara dönüp yüksek sesle;"Gençler gerçekten mi, gerçekten unuttunuz mu kuralları. Zilal'le birlikte adı geçen kız hakkında konuşulur mu? Manyak mısınız lan siz, delirdiniz mi?" dedim ve okula doğru ilerlemeye başladım.

#Zilal'in Ağzından #

Sayha'nın beni yok saydığı ve benim iyice maçlara yöneldiğim bi haftanın sonunda, karşımda mini etekle oturan ve Aybüke'yle sohbet eden Sayha'nın etek santimini hasaplamaya çalışıyordum. Bi haftadır beni yok saydığın söylemiş miydim?

Bir ibne elinde kahveyle Sayha'ların masaya yaklaştığında yayıldığım koltukta toparladım ve vücudum ister istemez gerildi. Masaya oturup Sayha'yla bişeler konuştuktan sonra elini Sayha'nın elinin üstüne koyunca gözlerim fal taşı gibi açıldı. "Ellerini Sayha'nın ellerinin üstüne koydu" mu? Bu ne biçim cümle lan, bu nasıl fiil, bu ne cesaret aslanım!

Tam kalkıyordum ki Yiğit'in beni durdurmasıyla ona döndüm. Yiğit;"Elini tutmaya cesaretin yoksa tutmaya çalışanınkini kırmayacaksın." dedi. Ona bakarken Anıl'ın:"Gençler Efe yok." demesiyle ona döndüm ve;

-Nasıl yok lan, delirme, evdedir.dedim.

-Yok, baktım. Aradım açmıyo. Mekana gittim yok. Gidebileceği her yere baktım yok. Dünden beri yok.

-Nasıl ya Efe bize haber vermeden ortadan kaybolmaz sadece şey zamanı, derken birşeyin beynime dank etmesiyle Yiğit'e döndüm. Oda yeni fark etmiş olacak ki aynı ifade onda da vardı.

-Bugünün tarihi ne? Dedim Yiğit'e

- 30 Eylül, dediğinde Anıl;

-Tabi ya, Eylül, nasıl unuttuk, dedi.

Hızla ayağa kalktığımda onlarda hareketlendi. Onlara dönüp;"Siz durun, ben alıp gelicem." dedim. Anıl;"Ama.." demişti ki Yiğit Anıl'ın kokundan tutup bana bakarak kafasını olumlu anlamda salladı. Hızla okuldan çıkıp arabaya bindim. "Gerizekalı Zilal, gerizekalı. Nasıl unutursun nasıl. Aptal" diye söylene söylene gaza yükledim.

Mezarlığa girdiğimde hızla indim arabadan. Eylül'ün mezarlığına yaklaşınca Efe'nin orda olduğunu gördüm. Mezar taşına dönük oturmuş toprağını seviyordu. Artık bizi tanıyan görevliye Recep amcaya yaklaşıp hala Efe'ye bakarken konuştum;"Dün gece.." demiştim ki Recep Amca;"Burada yattı, yanında" dedi. Ona doğru ilerleyip elimdekileri yere bıraktım. Ona daha da yaklaşıp;"Eylül" dediğimde Efe bana döndü. Kançanağıydı gözleri. Mezar taşına dönüp konuşmaya devam ettim;"Ben geldim. Efe'yi almaya. Dünden beri yanında ama iki kelime bile etmemiştir eminim. Senden öncede böyleydi biliyo musun bu çocuk. Çocukluğunda da. Biz elimiz kesilse dünyayı sallardık. O geberse iki kelime etmezdi. Hiç değişmedi anlıyacağın. Bide sana olan sevgisi hala aynı."diyip Efe'ye döndüm elimi omzuna koyup;" Dokunsalar ağlıyacaksın ama hiç dokunmamışlar gibisin."dedim. Kıpkırmızı gözleriyle bana bakıyodu. Gözleri de can çekiliyordu.

-Zilal..

-Hı..

-Çiçekleri solmuş. Unuttum bende almayı aptal gibi. Küsecek bana, diyip mezarlığa döndü. Titreyen sesiyle;"Eylül küsme!" dediğinde boğazıma oturan yumruyla zar zor nefes almaya çalışıp yalandan boğazımı temizlediğimde tekrar bana döndü. Mezarlığın ayak ucuna baktım. Bakışlarımı takip etti. Çiçek dolu kasayı görünce ayağa kalktı:"Eyvallah kardeşim"

Kolları sıvayıp getirdiğim çiçekleri ektik. Ne kadar bir müddet bilmiyorum, O öylece Eylül'ü sevdi bende az illerdeki bir ağacın altında gözümün önünde can çekişen, sanki bi türlü son nefesini veremeyen kardeşimi izledim. Daha fazla dayanamayıp yanına gittim ve;"Efe gidelim mi artık?" dediğimde hiç bișe demeden kalkıp mezar taşını öptü ve;"Seni seviyorum ve inan bana bu öylesine söylenmiş bi söz değil" diyip çıkışa doğru ilerlemeye başladı. Bu büyük ihtimal buraya geldiğimden beri Eylül'e söylediği tek laftı. Bu kadar susması ona bile çok fazlaydı ve beni sinir ediyordu. Bir psikoloji öğrencisi olarak söylüyorum ki bu, hiç sağlıklı bir durum değildi.

Arabaya bindiğimizde yine çıt yoktu. Sahil yolundan gidiyorduk ki bi anda arabayı sağa çekip;"İn arabadan" dedim ve bende indim. Onun inmediğini fark ettiğimde kapısını açıp dışarı çektim. Hamur gibiydi. Sanki sadece bedenden ibaretti o an.

-Bişe söyle lan artık bir tepki ver. Ağla, bağır kainatı yak, bişe yap Efe ama gözümün önünde sessiz sedasız ölme...

Yarı baygın gözlerle bana bakarken;"Anlatmamı mı istiyorsun?" dedi."Peki" diyip geri çekildi ve kurtuldu benden. Etrafa bi göz atrıktan sonra bize doğru gelen teyzeye doğru ilerleyip önünü kesti ve konuşmaya başladı;"Teyze biliyo musun benim sevgilim öldü. 3 yıl oldu bugün. Görsen çok güzeldi, çok severdin. Görsen;" Seni büyüyünce oğluma alıcam" derdin ve bende oğlun olmak için dua ederdim."dedi ve ona şaşkınca ve şevkat dolu gözlerle bakan teyzenin yanında uzaklaşıp bu sefer orta yaşlarında ki bir adamın önüne dikildi;" Abi biliyo musun benim sevdiğim öldü. Büyüyemedi. Hiç 30 yaşına girmicek mesela. "dediğinde;" Ne diyosun kardeşim deli misin? "diyip yürümeye devam etti. Böylece bana doğru ilerliyordu. Tam yanımdan geçeceği sırada tek elimle yakasını tutup büktüm;" İnsan ol" diyip onu geriye doğru iterken bıraktım yakasını. Adam uğraşmak istemiyo olacak ki kocaman olmuş gözlerle yanımdan geçip gitti. Efe etrafına bişeler söylemek için bakınırken gözünden akan yaşı görmemle harekete geçmem bir oldu. Bende diğer yönden gelen insanların önünü kesip teker teker;"Kardeşimi dinler misiniz anlatacakları var." dedim. Kimisi yoluna devam ederken, kimiside durup izlemeye başladı. Böyle böyle insanlar etrafımızı toplanmaya başlamıştı. Konuşmaya başlamıştı. Susamazdı. Efe dönüp etrafını saran insanları görünce bu sefer sesini yükseltip konuşmaya devam etti;" Sevgilim öldü benim; Eylül. Bir Eylül sabahı alışverişe gitmek istedi. İşim vardı benim de;" Gelemem ama eğer işim erken biterse almaya gelirim"dedim. Gitti alışverişe benim de işim erken bitti. Süpriz yapmak istedim. Erkenden çıktım yola yaklaşmıştım ki aradı beni işinin bittiğini ve alışveriş merkezinin yanındaki yolun başında beklediğini söyledi. Uğraşmak istedim;"Ben gelemicem şoför yolluyorum" dedim. "Eğer sen gelmezsen veya geç kalırsan küserim" dedi. "Eylül küsme" demiştim ki telefonu kapattığını fark ettim. Duymamıştı beni. Gidince söylücektim çok yaklaşmıştım zaten. Eylül küsme diycektim. Yetiştim, geldim diyecektim. Oraya gittiğimde toplanmış bi kalabalık vardı. Virajı alamayan lanet bi sürücü almıştı onu benden. Orda öylece yatıyordu ve bu dünyanın en saçma ölümüydü. Koştum yanına başını aldım dizlerimin üstüne. Onun başı benim dizlerimin üstündeydi ve ben huzurlu değildim. İlk gittiğimde ölmemişti baktı bana buruk bir tebessümle;"Hoşgeldiniz şoför bey." dedi."Bir an duraksadı ve kapattı gözlerini. Efe anlatırken yaşıyodu tekrar, farkındaydım. Gözlerini açıp konuşmaya devam etti;" Gitti benden tutamadım. Eylül gitme. Ben konuşmayı hiç sevmem, o da çok konuşur yani konuşurdu;Eylül susma. Bide o kadar zarifdi ki küserdi hemen kırılırdı;Eylül küsme." dedi. Dolan gözlerimle öylece izledim Efe'yi. Ağlaması iyi bi şeydi aslında ama genede onu böyle görmek kaburgalarımın etime batmasına sebep oluyordu.

Efe bana dönünce hızla gözyaşlarımı silip ona bakmaya devam ettim;"Orada ki 3 adam benim kardeşim." dediğinde arkamda duran Anıl ve Yiğit'i yeni fark ettim. Buraya ne zaman gelip bizi nasıl buldular hiç bir fikirim yoktu. Efe;"Onlar konuşursam geçer sanıyo." dedi ve bize doğru ilerledi. Tam karşımda durup yaş dolu gözlerle;"Ne dersem geçer Zilal? Onu da söyle hadi." dedi. İki adım gerileyip üstünü göstererek;" Üstüme Eylül'ün kokusu sinmesi gerekirken toprağı sindi bunu hangi cümle geçirir." dedi. Cevap veremedim, öylece kaldık bir süre. Sanırım epey bi süre olacak ki etrafımızdaki insanlar hep dağılmıştı. Yiğit'in" Zilal" demesiyle hala Efe'ye bakarken; "Konuştu" dedim ve onlara döndüm. "Anıl, Efe'yi arabaya götür." dediğimde Anıl Efe'ye doğru ilerlemeye başladı. Bu sefer Yiğit'e dönüp;

-Nasıl buldunuz bizi? dedim.

-Senden ses çıkmayınca biz de mezarlığa geliyoduk. Karşı yoldan Anıl fark etti sizi. Eee napıyosunuz şimdi eve mi gidiyoruz?

-Hayır, konuşmaya başlamışken onu uykuya hapsetmek istemiyorum.

-Napıcaz peki?

-Var aklımda bişey, dedim ve arabalara doğru yürüdük.

Anıl'ın mekanlarından birinin önünde durdum. Burayı seviyordum. Bardı ama sakin bir yerdi canlı müzikte vardı. İçeri girdiğimizde her zamanki locaya oturduk. Masaların hepsi olmasada çoğu doluydu ve mekanda her zamanki sukünet hakimdi. İnsanlar bişeler içip müzik eşliğinde sohbet ediyorlardı. Garsonlar hemen etrafımızda dört dönüp masayı donatmaya başladılar. Kadehler gelir gelmez Efe peş peşe içmeye başladı. Efe'nin kör kütük sarhoş olacağını bildiğimden temkinli olarak yudum yudum içiyodum bende. Efe bi kadehi daha kafasına dikdikten sonra bardağı masaya sertçe bıraktıktan sonra;" Şarkı söylemek istiyorum." dedi. Hepimiz şaşkına ona bakınca tekrarlayarak;"Şarkı söylemek istiyorum." dedi. Anıl ilk önce Yiğit'e sonra bana baktıktan sonra hızla kalkıp sahnede canlı müzik yapanların yanına gitti. Solistin kulağına bişey söyleyip onu sahne arkasına gönderdikten sonra Solistin oturduğu taburenin önündeki ayaklı mikrofona eğilerek;" Herkese iyi geceler, iyi eğlenceler. Kardeşimin anlatacakları var onu dinler misiniz?" diyip indi sahneden. Efe Yiğit'in önündeki içkiyi de fondipleyip sallana sallana sahneye doğru ilerledi. Zar zor tabureye oturup mikrofon boyunu ayarladıktan sonra şarkıyı söylemeye başladı. Zakkumdan Eylül Ağrısı'nı söylüyordu.

Efe şarkıya başlayınca Anıl'ın zar zor yutkunduğunu duydum ve;"Bilmesem şarkıyı Efe yazdı sanıcam." dedi. Şarkıyı söyledikçe Efe'nin gözünden sessiz sedasız akan yaşları görebiliyodum. Ölüm ne garip şey! Geçenlerde çok sevdiğim yazar olan Semanur Kaya'nın bi kitabında " Ölmüş olmak için illa gömülmeye gerek yoktur" diye bir söz okumuştum. Şimdi bu sözün manasını iliklerime kadar hissediyordum. Bunun en büyük örneği Efe değil miydi? Üzerinde sevdiğinin toprağı, ağzında sevgilisinin ismi, gözünde yaşı, içinde yangını. Yaşıyo mu yani, ya da buna yaşamak deniliyor mu?" Üzerime sinen kokusu olmalıydı toprağı değil lafından alâ toprak mı olur Efe'nin üstüne.

Yiğit'in bana seslenmesiyle dolan gözlerimi hızla silip ona döndüm;

-İyi misin abi?

-Yiğit biliyo musun sevilen sevenden önce ölmemeli. Murat benden önce ölmemeliydi. Eylül" diyip Efe'ye döndüm ve devam ettim;"Eylül gitmememliydi. Demiştim ki biten şarkıyla insanlar Efe'yi alkışlamaya başlamıştı. Sendeleyerek zar zor sahneden inip yanımıza geldi. Tam locaya çıkıyordu ki düşmek üzereyken hızla ayağa kalkıp;" Tuttum. "dedim. Efe delice gülmeye başlayıp;" Aslında tutamadın. "dediğinde Efe'nin kolunun altına girerken çocuklara;" Yeter bu kadar gidiyoruz. "diyip çıkışa doğru yürüdüm.

Efe'yi eve getirip yatağına yatırır yatırmaz sızmıştı. Ayakkabılarını çıkarıp üstünü iyice örttükten çıktık odadan. Kimse konuşmuyodu ama Efe'nin bu hali hepimizi çok etkilemişti. Hani dokunsalar ağlıyacaktık. Ama kimse bişey demiyordu. Sessizliği bozan ben oldum;"O uyur şimdi uyanmaz. Benim çıkmam lazım siz ararsınız beni bişey olursa." diyip cevap vermelerine fırsat vermeden çıktım evden. Arabama atlayıp çalıştırdım arabayı. İnanın nereye gittiğimi bende bilmiyodum. Derken kendimi Sayha'nın sitesinin önünde buldum. Kendimi burada ne aradığıma dair sorgulamayı sonraya erteleyip kaldırıma oturdum. Yağmur yağıyodu inceden inceye. Sayha'nın binaları sitenin önündeydi ve ben şuan evlerinin tam önünde oturuyordum. Kaçıncı katta oturduklarını biliyodum ama Sayha'nın odasını bilmiyodum mesela,odasının penceresini de...

Kaldırımda öylece otururken;"Hey genç" sesiyle kafamı kaldırıp sesin sahibine baktım. Orta yaşlarının sonunda bakımlı ve iyi giyimli bir adam yaklaşıp yanıma oturdu;

-Napıyosun bu soğukta burada, iyi misin?

-Bilmiyorum, iyi değilim galiba?

-Neden buradasın peki?

-Onuda bilmiyorum, kaçıyodum kendimi burada buldum.

-Kim var burda peki?

-Aşık olmamam gereken biri.

-Olmadın mı peki?

-Oldum.

-Ee..

-Yaklaşsam onu yakarım, uzak durdukça ben yanıyorum.

-Ahh gençlik ahh. Çok mu seviyosun kızı.

-...

-Bak benim de kızım var. Ve o kızın babası olmak istemezdim ama bizde geçtik o yollardan ve bence seven sevdiğinden ayrı kalmamalı. İlla olmaz diyosan bence en azından sesini duymayı hak ediyosun.

-Ara mı diyosun yani?

-Tabi, bende az beklemedim pencere altlarında, bilirim bu duyguyu. Allah kızın babasına sabır versin. " diyip kalktı yanımdan ve siteye girdi. Bir süre arkasından baktıktan sonra kalkıp site etrafında dolanmaya başladım. Daha doğrusu hep aynı yerde gidip geliyodum olur ya cama çıkar belki. Çıksın, çıkmalı..

Daha fazla dayanamayıp az önce ki dayının söylediklerini de kendime bahane edip çıkarıp telefonumu Sayha'yı aradım. Bir kaç çalıştan sonra Sayha'nın sesi doldu kulaklarıma;"Alo" dedi. Bir müddet ne diyeceğimi bilemedi. "Alo, kimsiniz?" dedi tekrar. "Sayha" dedim bu sefer susan taraf oydu;"Bak biliyorum niye arıyo diyosun. Gelmiyo ama gitmekte bilmiyo diyosun. Haklısın, gerçekten ama gidicek yer bilmiyorum. Etrafımdaki herkes acı çekiyo ve ben izlemekten başka bir şey yapamıyorum. Gidecek yol da bulamadım. Sanırım başın belada."dedim. Kafamı kaldırıp Sayhaların binasına baktığımda 4. katta camdan bana bakan Sayha'yla donup kaldım;"Nerden geliyosun?" dediğinde;"Bir enkazdan." dedim. Bir süre daha sadece bakıştıktan sonra;"Sayha benden önce ölme olur mu?" dedim. İlk önce pencereyi kapattı daha sonra telefonu. "Ne bekliyodun aptal" dedim kendi kendime ve eğdim kafamı önüme. Bir süre daha yağmur tanelerinin usul usul beni ıslatmasına izin verdim. Daha sonra derin bir nefes alıp arabama doğru ilerlemeye başladım. Kovuldunuz Zilal Bey...

Arkamdan gelen;"Zilal" sesiyle olduğum yerde kaldım ve arkamı döndüm. Pijaması ve uzun hıtkasıyla Sayha sitenin girişinde bekliyordu. İstemsizce ona doğru 4-5 adım atıp durdum. Kollarını iki yana açıp;"Gel" dedi.

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%