@smanurkya
|
Sayha'nın Ağzından Bir müddet daha arka bahçede oturduktan sonra sınıfa gittim. Aybüke sınıftaydı ve dalmıştı. Yiğit'e bozulmuştu biliyordum. Yanına gittiğimde beni bile fark etmedi. "Aybüke" diye seslendiğimde bana döndü ve yüzünü buruk bir tebessüm kapladı: -Geldin mi, fark etmedim. -Aybüke inan bana canını sıkacak hiç bişe yok, dinle beni sana herşeyi anlatıcam, diyip olayları en başından anlatmaya başladım. Ben anlattıkça kaşları havalanıyor, gözleri büyüyor, değişik mimiklerle tepki veriyordu. Hiç bișe atlamadan anlattım ona herşeyi. Sonuçta Yiğit'i seviyordu ve yanlış anlayıp üzülmesini istemiyordum: -Napıcaksın peki? -Konuşmasını sağlıcam.O kelimelerin arasına soktuğu kelimelerden kaçmamasını sağlıcam. Merak ettiğini fark ettiricem.. -Nasıl? -Var aklımda bişeler. Sınıfa öğretmenin girmesiyle ikimizde önümüze döndük. Dersimiz yakın ilişkiler psikolojisiydi. Öğretmenin girişinden beş dakika sonra Zilal de giriş yaptı sınıfa. Hocaya hiç bakmadan ve umursamadan her zaman ki cam kenarındaki yerine oturdu.Hoca da hiç bişe söylemeyip sadece bakmakla yetinmişti. Sınıftakiler oranın Zilal'in yeri olduğunu bildiği ve onu sinirlendirmek istemedikleri için hiç kimse oturmuyordu oraya. Sanırım onlarda alışmıştı Zilal'in zilaliğine... Ders ilerledikçe uykum geliyordu. Neredeyse uyuyordum ki önümdeki çocuğun derse katılası geldi: -Hocam o zaman şu sonucu çıkarabiliriz. Bilinçaltımız bize sahiplenme içgüdüsünü bastırıyo. "Seni çalışkan çocuk" dedim kendi kendime.Hoca çocuğa hitaben:"Haklı olabilirsin" diyip sınıfta bir göz gezdirip konuşmaya devam etti:"Peki size şöyle bir soru sorim, sahiplenme kavramı içgüdüsel anlık veya belirli bir süre devam eden bir olay mı?" -Evet -Hayır, dedim birden bire ve benimle aynı anda cevap veren " Evet" diyen o tok sesin sahibine döndüğümde Zilal'le göz göze geldik. Ona kısık gözlerle bakarken:"Tabiki evet diyip mantığı savunacak. " dedi iç sesim, ve yine çok haklıydı. Sınıftakiler şok olmuş şekilde bir bana bir de Zilal'e bakıyordu. Etrafımız kocaman olmuş gözlerle doluydu. Hoca: -Pekala ikinizde gerekçelerinizi sunun ve düşüncelerinizi savunun bakalım ortaya neler çıkacak?Mesela Sayha senden başlayabiliriz. Neden hayır? -Çünkü sahiplenme duygusu yoğun ve devamlı bi şeydir. İnsan sevmediği bi şeyi sahiplenemez. Buna basit bir içgüdü demek insan duygularına haksızlık. İnsan sevmediği bişeye nasıl o benim diyip, onu koruyup kimseye yem olmasın isterki? -Asıl bu olayı sevgiyle bağdaştırmak çok saçma. Yeri geliyor ağaçları sahipleniyoruz, eşyaları,hepsini sevmemizle alaksı yok. Büyüdüğümüz ortam, ailemiz bize bunu aşıladı sadece "korumak güzeldir" hele erkek çocuğuysan. Kurumuş bir ağaç görüyorsunuz mesela ve sulamaya başlıyorsunuz eğer hergün bunu yapmaya imkanınız ve gücünüz varsa sevdiğiğinizden mi? - hayır üzülüyorsunuz sadece "yazık kurumasın içgüdüsü" Bununla ilgili milyon örnek verebiliriz.İnsanlardan örnek vericeksek evli çiftler veya sevgililer mesela. Başta birbirlerine"sen benimsin" derken daha sonra bir anda birbirlerine ait olmadıklarını anlıyorlar boşanmalar ayrılmalar felan filan. Yeri geliyo sokak kedi köpeklerini sahipleniyoruz. Barınaklar sahipli köpeklerle dolu mama ve vesaire ihtiyaçları giderilmek için sahiplenilmiş ama hala barınaktalar. Neden? Madem sevdiği için sahiplendi neden yanına almıyo, insan sevdiği şeyler yanında olsun isteyip onun için uğraşmaz mı? İsteseydi alırdı. Denildiği gibi sevseydi, acımasaydı sadece alırdı. İşte bu yüzden sahiplenme olayının sevmeyle alakası yok. İçgüdüsel ve belirli bir süre, heves gibi.Dediği şeyle gözlerim doldu ve zarzor yutkuna bildim. O ise konuşmaya devam etti:"Üstelik psikoloji öğrencisiyiz kalp cerrahı değil. Olayı saçma sapan duygusallaştırmanın manası yok." Hoca dahil kimseden ses çıkmadı. Zilal çok zeki bir çocuktu. Verdiği cevapla hem sınıf içi notunu yükseltmiş hemde okuldakilerin aklında o bar olayından sonra :"Acaba Zilal'in Sayha'yla ne alakası var, aralarında ne var?" sorularına kendi diliyle cevap vermişti. Gözlerim dolu bi şekilde tahtaya bakıyordum sadece. "Hayır Sayha' ağlama kızım" diyordum beynimin içinde ama gözlerim pek benden yana değildi. Ama yemin olsun Zilal Bey bu lafların hepsini sana tek tek yesirmezsem. O gün boyunca Zilal'i görmemiştim. Dediği sözler sürekli beynimin içinde dönüp dolaşıyordu:"Yeri geliyor sokak kedi köpeklerini sahipleniyoruz."Bana acıdığını onun için o gece bara beni almaya geldiğini beni kedi köpekle bir tutarak duyurmuştu en başta bana, sonra tüm sınıfa. Dolan gözlerime bir kere daha küfredip Aybüke'nin beni dürtmesiyle ona döndüm: -İyi misin? -Evet, neden olmim? Dedim elimden geldiğince gülümseyerek. -Gözlerin doldu ama yine, kaçıncı doluşu sayamadım. -Yoo, iyim,diyip önüme döndüm. Hoca yoktu, etrafımızdakiler toplanıyordu. Şaşkınca Aybüke'ye döndüm:"Ders bitti aptal. O kadar dalgındın ki hocanın çıktığını bile fark etmedin." dedi. Gülümseyip bende çantamı toplamaya başladım ve telefonuma mesaj bildirim sesi gelince mesajlara girdim. Berkaydandı. Cafeye gittiğimiz gün vermiştik birbirimize numaralarımızı istediğim zaman ona yazabileceğimi söylemişti. Hoş sohbet ve iyi bi çocuktu. Masaja girdiğimde "bişeler yapmak ister misin?" yazıyordu.Kafamı kaldırıp "Noldu?" diyen Aybüke'ye baktım ve:"Berkay bişe yapalım mı diyo ama.. " "Tamam anladım, ona de ki bı gece Aybüke'yle kız gecesi yapıcaz. Ona sözüm var. Ve kalk bu gece kız gecesi yapıyoruz." diyip çantasını koluna attı bende Berkay'a mesaj atıp bende peşinden kalktım. Onlarda kalmamız için çok ısrar etse de bize gitmeye ikna ettim onu. Arayıp halasına haber verdi. Aybüke halasında kalıyordu. Ailesi Bodrum da yaşıyordu. Aybüke ise İstanbul'a okumak için gelmişti. Tam anahtarla kapıyı açıyordum ki. Kapı birden açılınca irkildim ve ufak bir çığlık attım."Anne sen evde miydin?" dedlim elim kalbimin üstündeyken nefes nefese. -Evet benim güzel kızım, işim erken bitince eve gelip yemek hazırladım bende, diyip arkamdaki Aybüke'ye bakarak : -Eee arkadaşını daha ne kadar kapıda bekleteceksin? -Aah evet, buyur Aybüke. İçeri girdiğimizde annem:" Kim bu güzel kız?"diye sordu. -Bu Aybüke anne benim en iyi arkadaşım,dediğim şeyle Aybüke gülümseyip anneme döndü: -Memnun oldum efendim. -Asıl ben memnun oldum tatlım. -Ee şey anne Aybüke bugün bizde kalcak. Yarın öğleye kadar dersimiz yokta takılcaktık bizde. -Pijama partili kanka gecesi mi? -Onun gibi bişey işte anne. -Ne güzel keşke bende sizin yaşınızda olsam. Eğer rahat edemezseniz evden çıkabilirim. -Yoo hayır hayır. Biz odamda oluruz zaten. -Peki,hadi ellerinizi yıkayıp gelin yemek hazır. Yemek boyu annem ve Aybüke sohbet etmişlerdi. Ben daha çok dinleyip ara ara katıldım sohbetlerine çok iyi anlaşmışlardı. Yemeğimizi yiyip odama çıktıktan sonra pijamalarımızı giydik. Aybüke'ye benim pijamalarımdan vermiştim.Vücut ölçülerimiz neredeyse aynıydı. Biraz dedikodu, biraz Aybüke'nin yine ve yine Yiğit'ten bahsetmesi,bolca selfie çekinip, biraz müzik dinledikten sonra saat gece 11:00 olmuştu. Yatağımın ayak ucundaki koltuğa oturduk ve bi film seçip izlemeye başladık. Fantastik dramaydı. Kurt adam ve masum bir kızın aşkını anlatıyordu. Kolumu koltuğun yayına yaslayıp başımıda elime yaslamıştım. Gözlerim dolu dolu izliyordum. Gözümü kırptığım an yaşlarımın akacağını biliyordum. "Kurt adamın bile bir kalbi var" dediğimde gözümü kırpmama gerek kalmadan sağ gözümden bir yaş süzüldü. Yaslandığım yerden doğrulup konuşmamaya devam ettim:"İnsan değil ama onun bile bir kalbi var. Kızı nasıl seviyo baksana." dedim, Aybüke'ye kısa bir bakış atıp kafamı önüme eğdim. "Sayha" dedi üzgün bir ses tonuyla ve ellerimi tuttu. Dopdolu gözlerle ona döndüm:"Bana söyledi Aybüke. Bugün söylediği herşeyi bana söyledi. Yiğit demişti zaten düşündüğü şeyleri öyle pat diye söyleyemezmiş. Derse katılma sebebiyle hem bana hem tüm okula söyledi. Sokakta ki köpeği önemsiyorum iki olay yaşadık diye kendini önemli sanma dedi. "dedim ve daha fazla dayanamayacağımı anlayıp Aybüke'ye sarılıp ağlamaya başladım. #Zilal'in Ağzından# Silkelenerek uyandığımda su içmek için sürahiye uzandığımda boş olduğunu fark ettim saate baktığımda gece 01:45di.Kalkıp mutfağa gittim. Kendime su doldururken:" Yorgun olmalısınız Sayha Hanım rüyalarımda koştuğunuza göre" dedim kendi kendime. Bi sigara içsem iyi olur diye düşünüp masanın üstündeki paketten bi dal sigara ve çakmak alıp balkona çıktım: -Hassi.. -Korkuttum mu? -Yok ben boş bulundum, napıyosunuz burada Efe Bey? -Sizin yapmaya geldiğiniz şeyi yapıyorum, diyip sigarasını gösterdi. Gülümseyip yanındaki sandalyeye oturdum ve sigaramı yakıp derin bir nefes aldım. Uzun bir süre sustuk. Efe'nin en sevdiğim özelliğiydi. Yanında ne kadar susarsan sus konuşmazdı. Sormazdı da. Sadece var olurdu. Seslensen cevap vereceğini, bıkmadan dinleyeceğini, yanında veya arkanda olduğunu bilirdin. Ona dönüp: -Noldu, sana, dedim. -Bana bişe olduğu yok eve yeni geldim. Bi dal içip yatıcam, asıl sana ne oldu? dediğinde önüme dönüp sigaramdan derin bir nefes daha çektim: -Daha konuşulcak kıvama gelmemiş anlaşılan, dedi ve biten sigarasını söndürüp kalktı tam içeri girecekken elini omzuma koyup bana döndü: "Kendine bu kadar eziyet etme, bugün sınıfta şov yaptığına da. Çokta tutma içinde zehirler." dedi ve içeri girdi. Tam da düşündüğüm gibi okulda sınıfta söylediklerim çok çabuk dağılmıştı. #Sayha'nın Ağzından# Pencereden sızan ışığın gözlerime demesiyle uyandım. Sağıma döndüğümde Aybüke'nin hala uyuduğunu gördüm. Yataktan kalkıp banyoma girdim ve elimi yüzümü yıkadım. Gözlerim hafif kızarıktı birazda şiş. Dün gecenin izlerini taşıyordu, ama makyajla kapatılamıyacak kadar değil. Derin bir nefes alıp odama geri döndüm ve zar zorda olsa Aybüke'yi uyandırmayı başardım. Hazırlanmaya başladığımda Aybüke'ye dolabımdan istediğini giyebileceğini söyleyip ben giyeceklerimi alıp banyoya girdim ve hazırlanmaya başladım. Kot mini eteğimi giyip üstüne de krem kazağımı giydim. Şeker pembesi küçük çantamı takıp, şeker pembesi botlarımı da giydim. Uzun üçlü gold kolyemi de gold saatimle kombinleyip onlarıda taktıktan sonra hazır olduğuma karar verdim. Tabi hafifte bir makyajdan sonra. Aybüke ise çok severek aldığım bordo örme bir elbise ve siyah bir hırka giyip kendi çanta ve ayakkabısını kullanmıştı. Fıstık gibi görünüyordu. Hazırlanıp mutfağa indiğimizde kahvaltı hazırdı ve bir not vardı:"Benim babanla çıkmam lazımdı. Güzelce kahvaltınızı yapıp öyle gidin okula." gülümseyip sandalyeye oturdum ve portakal sularımızı doldurdum. Kahvaltımızı yapıp çıktık evden. Okula geldiğimizde Aybüke'nin canı çok çikolata çektiğinden kantine indik. Çikolata bahaneydi aslında Yiğit bahçede göremediği için kantinde olup olmadığını merak ediyordu. Pekala bende Zilal'in gelip gelmediğini merak etmiyor değildim. Hala onu merak ettiğim için kendime söve söve indim kantine. Kantine iner inmez gözüme ilk ilişen kişi Zilaldi. Gelmişlerdi. Bişey konuşuyorlardı. Kısa bi anlığına Zilal ile göz göze geldikten sonra kafasını hafif yana eğip eteğime baktığında kaşları havalandı tekrar yüzüme baktıktan sonra tekrar arkadaşlarına döndü. Kısa bir an gözlerini kapatıp kafasını hafifce silkeledi. Aklına gelen bir düşünceyi kovmak ister gibi bir hali vardı. "Etek boyumu kıskanmış olabilir mi acaba? " diye düşündüm kendi kendime:"Her boku kendi üstüne çektiğinden bu haldesin aptal" dedi iç sesim. Kimden yana bu?Hemen yan masalarında Berkay oturuyordu. Biz ise sıradaydık güya. Zilal arada bir Berkay'a ters ters bakışlar atıyordu. Bende bir sürü Berkay'a baktıktan sonra tekrar Zilal'e döndüğümde göz göze gelmeyi planlamıyordum. Kaşları çatık bir şekilde bana bakıyordu. Aklıma ilk gelen şeyi yapmaya karar verip Berkay'a doğru yürümeye başladım. Aybüke'nin arkamdan :"Nereye?" diye sormasını önemsemeyip kendimden emin bir şekilde ilerliyordum. Her adımımda Zilal'in biraz daha çatılan kaşlarını fark edebiliyordum. Berkay'ın masasına geldiğimde:"Berkay" diye seslendiğimde kafasını yazdığı kağıttan kaldırıp bana baktı ve yüzünde oluşan gülümsemeyle:"Oo Sayha, naber güzelim, nasıl geçti dün geceki kızlar gecesi, otursana" dediğinde sorduğu soruları es geçerek Zilal'inde duyabileceği şekilde aklımdaki soruyu sordum:"Berkay yarın akşam sinemaya gidelim mi?"
|
0% |