@smanurkya
|
# Sayha'nın Ağzından# Sinema salonunda otururken aklım Zilal'deydi. Gelmemişti. "Salak gelmesini beklemekle büyük aptallık ettin zaten" diyen iç sesim tabiki yine çok haklıydı. Telefonumu çıkarıp birkez daha gizli olduğunu bile bile sayfasına girdim. Gördüğüm ekranla gözlerimi devirip telefonu tekrar çantama koydum. 1. seans bittiği için olacak ki bi anda perde karardı. Arkadan biri ışık tutuyordu,arkamı döndüm. Ancak kız ışığı tam gözüme tutuyordu ve haliyle ışığın arkasında kalan karanlığı göremiyordum. Tek görebildiğim, ışığın aydınlattığı bizim sıra ve ilerisi. Biraz daha dikkatli bakmaya çalışarak etrafa baktıktan sonra somurtarak önüme döndüm. Ben önüme döner dönmez ekran aydınlanınca bir kere daha bir umut arkamı döndüm. Boştu kimse yoktu. "Gelememiş işte gerizekalı" diyen iç sesime bir küfür savurdum ve tekrar önüme döndüm. Gözlerimin dolmasına engel olamamıştım. Berkay'a fark ettirmemeye dikkat ederek alel acele:"Ben ikinci yarı başlayana kadar lavaboya gidip geliyorum." dedim ve salondan çıktım. "Ağlamıcaksın asla Ağlamıcaksın" diye diye lavaboya girdim. #Zilal'in Ağzından# Refleks olarak gözlerimi kapatıp kendimi geri çekmiştim ki gözlerimi tekrar olarak açtığımda Sayha'nın hala bana baktığını fark ettim. Bakıyordu ama farklı... Boş bomboş. Biraz daha yaklaştım ona. Görmüyordu kesinlikle. Boşluk dolu gözleriyle biraz daha etrafa baktıktan sonra surat asarak önüne döndü. Tam önüne dönmüştü ki ışıklar açıldı. Bende hızla yerimden kalkıp çıktım. Bir duvarın arkasına sindim ve olayı anlamaya çalıştım. "Nasıl olabilir bu nasıl olabilir?" dedim kendi kendime. Tama benim olduğum taraf karanlıktı ama o kadar görmemesi. Telefonu çıkarıp Anıl'ı aradım: -Kimsin? -Telefonun çaldığında ekranda ne yazıyodu? -Zilal. -Eee? -Aksiyon olsun diye. -Sana sonra küfrederim. Bana bak sen göz okuyodun demi? -Göz mü okuyorum. Ağız okumak diye bişey var bildiğim kadarıyla. Göz de yeni çıkmış. Ben bilmiyorum okuyamam ama Yiğit'e sor o kesin biliyordur. Bilmediği şey yok. Bıkmış bir şekilde nefesimi dışarı verip başımı ovdum: -Anıl, dedim. Sen bölüm olarak göz doktorluğu okumuyo musun amip. -Evet -Bişe sorucam. Bir insanın karanlıkta görmemesi ama öyle normal görmemek değil, körmüş gibi bomboş bakması böyle herhangi bir durum var mı? Ne bu? -Bence baykuş. Baykuş olabilir mi? -Seni o okula kim aldı lan. Böyle bir okul tıpbın bütün alanlarını barındıran bir okul seni niye aldı. İnsan dedim Anıl, hiç görmemesi dedim sadece geceleri gören demedim. Kapat şunu salak. -Dur lan dur. Hatırladım şimdi. Gece körlüğü senin dediğin. Gece veya karanlıkta veya ufak bi ışık sızıntısında görmezler asla. Loş ışık veya büyük bir ışık lazım görmeleri için. -Demek öyle, aferin lan. Şaşırttın beni. -O bölümü bitirmezsem babam beni götümden tavana asar. Dinliyoz bizde işte napalım. Gecelerin veliahtıyım ama tıp okuyorum öyle bir saçmalık. -Tamam hadi görüşürüz. -Bir daha aklına bişey takılırsa ara sor abine, dedi. Gözlerimi devirip kapattım telefonu. İkinci yarı başlamıştı bile. Tam içeri girmek için adım atmıştım ki içeriden Berkay ve Sayha çıkınca tekrar yerime sindim. -Sayha iyi olduğuna emin misin? -Evet gerçekten, sadece başım ağrıdı ve uykum geldi. -Gözlerin de kızarmış zaten. -Kusura bakma olur mu? -Ne kusuru, senden önemli değil ya. İlerlemeye başladıkların da biraz bekleyip peşlerinden gittim. Sayha'nın sitesinin kapısında durduklarında biraz gerilerinde durup beklemeye başladım. Sayha birkaç bişey söyleyip Berkay'ı yanağından öptüğünde istemsizce kafamı çevirdim. Vedalaşıp ayrıldıklarında Berkay arabasına doğru ilerliyordu ki arabadan inip ona doğru yürümeye başladım. Tam arabaya biniyordu ki:"Hey, aslan" diye seslenince bana döndü. İyice ona yaklaşıp açtığı kapıyı kapatıp onu arabaya yasladım: -Bana bak koçum. -Zilal? Dedi kocaman gözlerle. - Zeki çocuk. Beni dinle dediklerimi tekrarlamayı sevmem. 1-bir daha seni bile isteye Sayha'nın yanında görürsem fena olur. 2- Evinin yolunu daha doğrusu ona giden bütün yolları unutucaksın. Unutamam diyosan, sen iste ben sana adını bile hatırlatmam. Anladın mı? Dedim. Korkakça başını salladı. "Güzel" dedim. Geri çekilip onuda kaldırdım. Yakalarını düzeltirken:"Güzel çocuksun yazık olsun istemem sana. Kaparto gitmesin boşuna, çizdirtme bana. Haydi yaylana yaylana haydi, yolun uzun." diyip kapısını açtım. Arabaya binip arabayı çalıştırmıştı ki kapısını kapatmadan önce eğilip. :"Bu arada konuştuklarımız aramız da değil mi?" dediğimde kafasını salladı:"Aferin akıllı çocuk." diyip kapattım. O gittiğinde bende arabama binip eve gittim. Uzun, çok uzun bir geceydi. Çalan alarm sesiyle uyandım. Hazırlanıp okula gittim. Çocukların yayına uğramadan sınıfa çıktım. Tam sınıf kapısından içeri adım atmıştım ki biriyle çarpıştım. Burnuma o koku dolunca kafamı kaldırmamla Sayha'nın o iri gözleriyle karşılaşmam bir oldu. Benimle gözgöze gelir gelmez kaşlarını çatması bir oldu. Daha sonra geri çekilip yanımdan geçip gitti. Geçip sırama oturdum. Koskoca birgün Sayha'nın suratıma bakmamasıyla geçip gitmişti. Trip mi yiyorum lan ben? Gözünü benden almayan kız şimdi benim olduğum tarafa bile bakmıyordu. "Böylesi daha iyi Zilal." dedim ve çıktım okuldan. #Sayha'nın Ağzından# O geceden sonra yani benim Zilal'i salak gibi bekleyip onun gelmediği gece. Sabaha kadar ağladıktan sonra kendime söz verdim ve bence çok iyi gidiyordum. Bu kadar yeter beni istemeyen bir çocuk için kendimi daha fazla harap edemem değil mi? "Bakalım bu kararın kaç gün sürücek ya da kaç saat?" diyen iç sesime birkaç küfür sallayıp bankta oturup Aybüke'yi beklemeye devam ettim. Okul kapısından Zilal'in girmesiyle ağzıma tırmanan kalbime yerine gitmesi için emir verdim lakin beni dinlemedi. Tam bir hafta Zilal'in herzaman ki gibi beni yok saymalarıyla benimde onun yüzüne bakmamamla geçti. Bu konuda beklediğimden daha başarılıydım ama bu onun pek umrunda değil gibiydi. Kendimi derslere yoğunlaştırmaya çalışıyordum lakin son derste yaptığım yanlışlar yüzünden hocadan azar işitmiştim. Şu derslere yoğunlaşma işini pek beceremiyorum galiba. Aybüke benim aksime pek mutluydu. Yiğit'le yakınlaşmışlardı ve herşey güzel gidiyordu. Beni ekip okuldan erken çıkmıştı. Bense okul bahçesinde çimlerin üstünde berbat ilerleyen hayatımı düşünerek kafayı yiyordum. Kucağıma atılan çilekli süt ile kafamı kaldırdım. Zilal'i görmemle gözlerimin kocaman açılması bir oldu. Bir eli cebindeydi. Her zamanki gibi yine çok yakışıklı ve cool duruyordu. Hızlanan nefesimle ona şaşkınca bakıyordum. -Ekşiyen suratına iyi gelir diye düşündüm. Suratın bu haldeyken daha çirkin duruyorsun. Diyip arkasını dönüp gitti. Bense ağzım bir karış açık peşinden bakakaldım. #Zilal'in Ağzından# Arkamı dönmüş ilerlerken gözlerimi kapattım ve arabaya kendimi zor attım. Çilekli süt mü, gerçekten mi? Aferin Zilal sana gerçekten. Mutlu musunuz Poyraz Bey? Soroton bo holdoykon doho çorkon doroyoson mu gerçekten mi? Aptal aptal naptın sen güya şimdi. Çalan telefonuma alıp direk açtım. -Alo, Ali -Maç var. -Geliyorum. Piste çıkmıştım etrafımda bana tezahürat yapan insanlarla doluydu. Ne zaman aklımı dağıtmaya ihtiyacım olsa maça çıkardım veya resim yapardım. Attığım her yumruk zihnime atıyomuşum gibi hissediyordum. Tam maç benim lehime gidiyordu ki aklıma Sayha'nın gülen yüzü gelince bi an duraksadım ve bir yumruk yedim. Yalpalasamda düşmedim. Sonra aklıma o sinemada burun buruna geldiğimiz an gelince bir yumruk daha yedim. Herkes "Kendine gel" diye bağırıyordu. Etrafıma bakıp kafamı sağa sola salladım. Rakibime baktığımda son hamlesini yapmak için bana doğru koşarak geliyordu. Son anda kenara çekilmemle adam kendini tellere çarptı. Onu kendime çevirip vurmaya başladım. Bir süre sonra adam yere düştü hakem bitiş düdüğünü çaldı kazanmıştım ama ben kendimi durduramadım. Üstüne çıkıp vurmaya devam ettim. Gözüm dönmüştü. "Çık" dedim. "Çık aklımdan" diye hem bağırıyor hemde yumruk atıyordum. Birkaç kişinin beni çekmesiyle zor almışlardı beni adamın üstünden. Bir köşeye oturttuklarında hala sakinleşememiştim. Derin ve hızlı nefesler alıyordum. Ali karşıma geçip:"Sakin ol az daha öldürecektin adamı" diyince neler olduğunu yeni yeni anlıyor gibi yerde yatan adama baktım, bayılmıştı. Zar zor ayağa kalktım ve ellerinden kurtulup:"Tamam bırakın beni sakinim." diyip soyunma odasına doğru yürümeye başladım. Üstümü değiştirdikten sonra arabaya atladım ve sürmeye başladım. Eve, mekana, bara veya cafeye gitmek istemiyordum. Sakin ve sessiz bir yere gitmeye ihtiyacım vardı. Okulun bahçesinde buldum kendimi. Tabiki bu saatte kimse yoktu. Açık sahanın tribün sandelyelerinden birinde öylece oturuyordum. Beynimin içi çöplük gibiydi. Aynı anda uğuldayan bir sürü ses vardı. Derin bir nefes alıp:"Uyu" dedim kendi kendime:"Uyu Zilal" Tam eve gitmek için ayağa kalkmıştım ki Sayha'yla burun buruna geldim. "Sayha" dedim boğuk çıkan sesimle. Kafayı mı yedim acaba. Çünkü saat 12:00 de burda ne işi olabilir. -Burda mısın gerçekten? Yani şey ne işin var bu saatte okulda? -Ben çok önemli bişeyimi unutmuşum okulda onu almaya geldim. Sonra seni gördüm burda. O kadar dalmışsın ki yanına geldiğimi bile fark etmedin,dedi. Sonra bir müddet suratımı inceledi sonra;"Kaşın patlamış gene, dudağının kenarıda öyle. Diğer morluklarını kapatmayı beceriyorsun ama kaşının kenarında ki hep baki." dedi bi müddet daha suratıma bakıp:"Eee sızısı nasıl bu sefer dikişlik mi?" diyince aklıma onu beni kurtardığını sandığı gece hastaneye gidelim diye tutturunca ilk defa kaşımın patlamadığını ve dikişlik bi sızısı olmadığını söylediğim an geldi. "Değil, dikişlik değil." dedim. Başını hafifce aşağı yukarı sallayıp:"Oturalım mı?" dedi. Aklım şuan burdan gitmem gerektiğini söylerken bedenim ona itaat edip oturdu. O da yanıma, çantasından pamuk krem çıkarırken konuşmaya başladı:"Düşüp bi yerlerimi yaralamayı çok sevdiğim için.." demişti ki istemsizce sözünü kestim:"Çantanda çok iyi bir yara kremi ve antibiyotik krem taşıyorsun. Söylemiştin." dedim. Şaşkın gözlerle bir müddet bana baktıktan sonra kendine gelmek istercesine kafasını silkeleyip kucağına koyduğu malzemelerle ilgilenmeye devam etti. Güldüğünün farkında mı acaba? Ya da ne kadar güzel güldüğünün. Aah ne diyosun Zilal, saçmalama! Pamuğa döktüğü tentürdiyotu kaşıma bastırırken:"Artık pamuk ve tentürdiyotta taşıyorum yanımda. Çok sık lazım oluyor." dedim. Diyecek bişey bulamadım oda demedi ama bu hoşuma gitmişti. Pansumana devam ederken bir süre sessizlikten sonra konuşmaya devam etti: -Çığlık -Ne? -İsmimin manasını sormuştun ya, manası çığlık ve ismimi babam koymuş. Eline sürdüğü kremi kaşıma sürerken:"Ama sen.." demiştim ki sözümü kesti:"Sarhoştum ve sanıldığının aksine sarhoşken yaşadığım şeyleri unutmam. Normalde de unutmam. Hafızam kuvvetlidir." Anlamış ona o gece sormak isteyipte soramadığım ne varsa anlamış ve bana cevap vermişti. Hiç bișe demedim. Yarabandını da yapıştırdıktan sonra eşyalarını çantasını koyarken bir merhami bana uzatıp konuşmaya başladı:"Kaşının patlaması ilk olmadığı gibi son da olmıcak anlaşılan. Neden bilmiyorum ama sormıcam da merak etme. Artık merak etme." deyip kafasını kaldırıp bana baktı gözleri dolmuştu:"Ben anladım Zilal, zor oldu, geç oldu ama ben anladım. Gölgelerin sesi olmaz gölgelerin çığlığı hiç olmaz. Ama sen al bunu, en etkili merhem sana çok lazım oluyor." dedi kremi kucağıma bırakıp kalktı yanımdan:"Ben gidim artık şoför bekliyo şurda baksana, babam bu saatte tek başıma göndermedi, almamda lazımdı yarın ödev teslimim var onun için lazım, felan filan. Neyse gittim ben." diyip arkasını dönüp gitti. Tam bişey demek için ağzımı açmıştım ki geri kapattım. Ne diyebilirsin ki Zilal? Bırak uzak dursun senden, karanlığından... Kafamı eğip kucağımda ki kreme baktım,sonra kafamı kaldırıp giden Sayha'ya. Arabaya binene kadar baktım arkasından. Sonra bende kalktım ayağa ve arabama doğru yürümeye başladım. Kendimi yatağa attığımda derin bir nefes alıp bıraktım. Telefonu çıkarıp tereddütte etsem Sayha'nın sayfasına girdim tweet atmıştı. Şöyle yazıyordu: Geçen gün okuduğum bir kitapta şöyle yazıyordu:" Merhaba herşeyim ben hiçbirşeyin. "bi cümleye ne kadar uzun bakılırsa o kadar uzun baktım." Telefonu yanıma atıp elimle yüzümü sıvazladım. #Yiğit'in Ağzından# Sabah tam ceketimi giymiş çıkıyordum ki, merdivenlerden ayak sesleri gelince kafamı kaldırıp gelen kişiye baktım. Zilal esneye esneye aşağı iniyordu. Beni görünce: -Nereye lan sabah sabah! -Okula uğrucam, sonra işim var. -Seninde maşallah bu aralar ne çok işin oluyo. -Ben senin gibi mutlu olduğum şeylerden kaçmıyorum. Aksine onun için çabalıyorum sende dene iyi geliyo. -Ya Allah așkına ne ara uyandın, beynin açıldı da kalktın bide bana laf soktun, diyince ufak bir kahkaha attım. Merdivenlerden geri çıkmaya başlarken konuşmaya devam etti: -Bekle beni okula gidiyosan hiç araba kullanasım yok ödev teslimim de var. Gidip erkenden verim. -Kime yaptırdın lan yine ödevi. -Sanane! Sevenim çok benim yerime yapmak istediler bende izin verdim. -Zavallı kızlar, diye mırıldanlıktan sonra sesimi yükselttim:"Arabada bekliyorum acele et." dedikten sonra arabamın anahtarını alıp çıktım. Çok işim vardı çook. #Sayha'nın Ağzından# Okulun bahçesinden girince gözüm istemsizce dün gece Zilal'le oturduğumuz yere kaydı. Dalmış olacağım ki birinin elini omzuma atmasıyla yerimde sıçradım. -Aybüke korkuttun beni. -Napıyosun bakalım? -Hiç, yeni geldim bende Tam okula doğru yürüyorduk ki birinin "Aybüke" diye seslenmesiyle arkamızı döndük. Yiğit'ti yanında Zilal de vardı.Göz göze geldiğimizde hızla çevirip etrafa bakmaya başladı. Sonra Yiğit'e:"Ben giriyorum." dedi. Yiğit başını sallamakla yetindi. Tam bizden bir iki adım uzaklaşmıştı ki Yiğit'in Aybüke'ye:"Naber güzellik." demesiyle geri döndü. Tam yanımda durdu:"Güzellik derken?" dedi şaşkın gözlerle onlara bakıyordu. Bende aynı şekilde. Yiğit : -Ben şimdi Çıt'ı veterinere götürcem. Aşı kimlik felan sonra gelir seni alırım. Olur mu? -Olur ama bi daha buraya neden geldin direk gitseydin ya. -Seni görmek istedim. "Çıt mı? "dedi Zilal bende aynı anda:" "Seni görmek mi istedim."dedim. Sonra Zilal'le birbirimize baktık. Sonra dönüp ağzım bir karış açık Yiğit ve Aybüke'ye. Tamam, iyi olduklarını biliyodum ama bu kadarı da yani ne bileyim. Aybüke mahcupça gülüp yere bakarak eliyle saçını kulağının arkasına attı. Yiğit'te aynı şekilde gülerek Aybüke'ye bakıyordu. Gözümün önünde ki manzara o kadar güzeldi ki:"Oha" dedim kendi kendime:"Çok güzel" Zilal duymuş olacak ki bana baktı bende ona döndüm. "Saçmalama, salak salak hayaller kurma. O sana asla böyle bakmayacak." diyen iç sesimle hızla önüme döndüm. Fısıltıyla "Ama isteyerek kurmadım bi anda gözümün önüne geldi." dedim . "Efendim?" diyen Zilal'e dönüp :"Hiç, hiç bişe" demiştim ki gözüme Zilal'in arkasından okula doğru yürüyen Berkay'a kaydı. Sahi bu çocuk niye bizim yanımıza uğrayıp konuşmuyo? Tabi o rezil sinema gününden sonra tavır aldı haklı olarak. Hem çocuğu ben çağırmıştım hemde saçma sapan hallere bürünmüştüm. Anladı tabi o da salak değil ya. "Aaa Berkay" dedim gözümü ondan almadan. Zilal de dönüp benim baktığım yere baktı, sonra tekrar bana döndü. Kaşlarının çatıldığını fark edebiliyordum. Tam Berkay'ın yanına gitmek için adım atmıştım ki Zilal'in bileğimi tutmasıyla olduğum yere zımbalandım. Bileğinden vücuduma yayılan sıcaklıkla ateş atmaya başladım. Nefesimde hızlanmıltı. :"Gitme" dedi bana bakarken. İstemsizce kocaman olmuş gözlerle ona bakarken devam etti:"Gitme, acelesi var çocuğun baksana." dedi Yiğit'in:"Zilal" diye seslenmesiyle hızla bileğimi bırakıp ona döndü. Yiğitin yüzünde manidar bir gülümseme vardı. -Ben gidiyorum, dedi yan yan gülmeye devam ederken. Zilal ne olduğunu anlamış olacak ki gözlerini kısıp:"Defol seni gavat" diyip arkasını dönüm yürümeye başladı. Yiğit'te:"Görüşürüz kızlar" diyip gidince bizde sınıfa doğru yol aldık. #Zilal'in Ağzından# Okula girer girmez kendimi lavaboya atıp kapıyı kilitledim. Suyu açıp elimi yüzümü yıkamaya başladım. Daha sonra ellerimi lavabonun iki yanına koyup aynaya baktım. Bu sırada biri kapıyı açmaya çalışıyordu. Derin nefesler alıyordum. Bu kız beni değiştiriyor. Bu kız beni Zilal olmaktan çıkarıyo. Alıştığım ve olmam gereken kişi olmama engel oluyo. "Sanane aptal sanan kızın nereye gittiğinden." dedim aynadaki yansımama. Bu sırada kapıyı ısrarla çalan arkadaş söylenmeyede başlayınca doğrulup kapıya doğru yavaşça yürüdüm. Kapıyı açmam ve çocuğun yakalarından tutup duvara yapıştırmam bir oldu. "Ne var lan ne var." Çocuk korkmuş kocaman gözlerle bana bakıp derin derin nefesler alıyordu. "Zi-zilal" dedi zar zor "Senin olduğunu bilmiyordum. Özür dilerim. " Bişey demeden çocuğu biraz ileri çekip tekrar hızla duvara ittirdim. Hızla çıktım lavabodan. İki ruh arasında sıkışmış kalmış gibi hissediyorum. Sınıfa gittim ve her zaman ki yerime oturdum. Kafa yine çorba gibiydi. Kalem ve kağıdımı çıkarıp çizmeye başladım. Ne çizdiğimiz bile bilmeden ne kadar süre geçtiğinden habersiz resmim bitince kağıda baktım. Göz resmi çizmiştim. Göz bebeğine geceyi, dönme dolabı ve binaları çizmiştim. Kağıda uzun bir süre bakıp gözlerimi devirdim. Kağıdın altına "gece görüşü" yazdım. Şimdi tam oldu. Herşey onunla ilgili olsun çok güzel. Nede olsa iyice kopardım ipleri. Hocanın:"Evet, devamını gelecek ders anlatacağım, bu konu hakkında bir araştırma yapın bakalım." diye konuşmasıyla ona döndüm. Vay be ders bitmiş.Bende toplanmaya başladım.Hoca tam eşyalarını toplamış gidiyordu ki aklına bişey gelmiş olacak ki durdu ve tekrar sınıfa döndü ve:"Haa bu arada Sayha sana bir dosya adı vereceğim arşiv odasından bulup bana getirir misin? Benim çok işim var ordaki görevlilerde çok meşgul. Onlara benim gönderdiğimi söylersin." dedi. Sayha:"Tamam hocam." diyip hocanın elindeki büyük ihtimalle dosyanın ismi yazılı olan kağıdı almak için ayağa kalkmıştı ki arşivin gündüz bile kapkaranlık olduğu aklıma gelince:"Olmaz" dedim. Bütün sınıfla beraber hoca ve Sayha da bana döndü. Ben ise tam hocaya bakıyordum. Anıl'ın gece körlüğü ile ilgili dedikleri beynimde dönerken "Sayha olmaz, başka birini gönder." dedim.Hoca biraz bocalasada ne kadar ciddi olduğumu farkettiğinden veya bana bulaşmak istemeyeceğinden olsa gerek sınıfa dönüp:"Iıı peki o zaman" demişti ki Sayha'nın:"Hayır hocam ben giderim." demesiyle hoca tekrar bana döndü. Yavaş ve bıtkın bir şekilde gözlerimi kapatıp nefes verdim. Karanlık ya karanlık nere gidiyosun gözünü sevim, nereye? Sayha sıradan kalkıp hızla hocanın elindeki kağıdı alıp çıktı sınıftan. "Aptal kal karanlıktada aklın başına gelsin!" dedim. Eşyalarımı toplayıp çantamı sırtıma attığım gibi çıkışa doğru yürümeye başladım. Tabi bir yandan da içimde birşeylerle savaş veriyordum. Tam okul çıkışından bir adım atmıştım ki:"Ya korkarsa?" dedim kendi kendime ve geri döndüm. Direk arşive inen merdivenlere yöneldim."Yer elması bizi düşürdüğü duruma bak." Arşiv odasına ilerlemiştim ki görevli:"Giremezsin felan diye vıcılamaya başladı." tabiki aldırış etmeden odaya doğru yürümeye devam ettim. Görevli kolumdan tutunca sabrımın sonuna gelmiştik. Yakasından tuttuğum gibi koridorun duvarına yapıştırdım. Hayır sinir zaten tepemde. Neye uğradığını anlamadığı için korku dolu gözlerle bana bakıyordu. -Ne dedin bi daha söyle. -B-Ben fark etmedim Zilal. -Güzel, diyip adamı bıraktan sonra arşiv odasına girdim. Tıkırtılar gelen rafa doğru ilerlemeye başladım. Telefonun fenerini yakmış ellerini raflarda gezdirerek yavaşca ilerliyordu. Bende sessizce peşinden gitmeye başladım. Rafın sonuna gelince;"Nerde bu lanet dosya" diye söylenmeye başladı. Oflayarak arkasını döndüğünde bir çığlık kopardı: -Z-zilal napıyosun burda? Ödüm patladı. Ne zamandır beri arkamdasın? - Uzun zamandan beri. -Neden geldin peki? -Gör diye. -Ne? Dediğinde elinde suratıma tuttuğu telefonu alıp ekranına baktım ekranında kendi resmi vardı. Saçları dağılmış budaklarını uzatmış. Bu şebek suratı bende gülümseme isteği uyandırsada bozuntuya vermeden konuşmaya devam ettim:"Tam tahmin ettiğim gibi şarjın bitmek üzere. Az sonra telefonun kapanacak flaşında." Telefonumu çıkarıp ona doğru sallarken;"Ekstra bir flaş iyi olur diye düşündüm. Powerbankım da var." Telefonumun flaşını açıp bende onun yüzüne tuttum. Gülüyordu. - Peki bunu neden yapıyors.. - Eee nerelere baktın, nereler kaldı? Dedim elinde ki kağıdı çekip dosya ismine bakarken.
|
0% |