Yeni Üyelik
3.
Bölüm

Özgürlük

@softgirl

Uzun bir yol ve teyzemin en azından birkaç gün evinde kalmam için yoğun ısrarlarına rağmen sonunda Alaçatıdaki yazlık evine ulaştık. Görünüşü biraz yıpranmış olsa da bembeyaz olan, perdeleri mavi-beyaz şeritli ve kapısında süslenmiş hoş geldin yazılı bir tablo olan bu ev gerçekten gözüme harika geliyordu. Bugün günlerden pazar olduğu için teyzemin izin günüydü. Bu yüzden biraz burada kalıp akşam İzmir'e geri dönecekti. Aslında o da Alaçatı'yı çok seviyordu. Onun da gençliği burada bu evde geçmişti. Ama iş, anneannemler derken bir türlü fırsat bulamıyordu. Daha sonra da kimse kalmadığı için gelmeyi bırakmıştı. Teyzem daha evlenmedi. Onun bu tür işlerle pek işi olmaz. O daha çok çalışmayı ve eğlenmeyi sever. Hatta gerçek aşıkların asla mutlu bir sonu olmayacağını savunanlardan. Annemi vazgeçirmek için çok uğraşmış üzülmemesi için ama annem vazgeçmemiş babamdan ve aşka inanmayan birini bile annem ve babamın bu eşsiz aşkı inandırmıştı. Bu dünya üzerinde teyzeme göre tek aşık onlardır. Onlar seçilmiş kişilerdir ve teyzem onlara hep "Çok şanslısınız bu evren sizi birleştirdi." der. Her neyse teyzem böyle işte. Benim için bir tanedir. Eve girdikten sonra teyzem "Karnım zil çalıyor. Bir an önce kahvaltı hazırlasam iyi olucak yoksa seni yiyebilirim." diyerek mutfağa yöneldi. Bense evi kurcalmaya koyuldum. Anneannem benim buraya geliceğimi duyunca birkaç gün önce evi dip köşe temizlettirmiş. O yüzden ev tertemizdi. Hatta aç kalıcağımı düşünerekten buzdolabını da doldurtmuş. Ben halâ ona göre onun etrafta koşuşturan minik o 5 yaşındaki Buse'yim. İlk ve tek torunu olmam bunun sebeplerinden biri. Zaten adımı da anneannem koymuş. Annemler bir tık mükemmelliyetçi ve kararsızlardır. Annem ve babam her ne kadar birbirlerine aşık olsalarda birçok konuda aynı fikirde olmazlar. Bu da o konulardan biriymiş. Ben doğduğumda halâ bir isim koyamamışlar bana. Ama anneannem beni görür görmez ismi Buse olsun demiş dudaklarıma bakarak. Yani dudaklarım doğduğumda da çok büyükmüş. Hastaneye beni gelip gören herkesin ilk dikkatini çeken şey dudaklarım olmuş. Oysa babamsa ela gözlerime tutulmuş. Babama kalsa adımı Ela koyacakmış ama anneannemi kıramamışlar. Ama bana hep ela gözlüm der. Öyle işte adımı da böyle koymuşlar. Ben etrafı gezerken teyzem mutfaktan bağırdı "Yukardaki sol köşedeki odayı annem sana hazırlattı. Eskiden annemlerin odasıydı bizim kalmamıza izin vermezdi çünkü denizi çok sever bilirsin ve sadece o oda denizi kusursuz görüyor. Bayılacağına eminim." Merdivenlerden yavaşça yukarıya çıktım. Sola döndüm ve kısa bir koridor sonunda kapının önüne geldim. Kapının kolunu yavaşça çevirdim ve gerçekten de oda çok güzeldi. Kapıyı açar açmaz gözüme ilk çarpan şey tabii ki de mavi-beyaz perdelerle bezenmiş pencerenin ardındaki eşsiz deniz manzarası oldu. Gerçekten o an bu eve daha da bağlandığımı hissettim. Kendimi artık tamamen özgür ve yenilenmiş hissediyordum. Buraya gelme amacım da birnevi buydu zaten1. Özgür olmak ve kendimi bulmak... O muazzam manzara karşısında dalmış olucam ki teyzemin "Kelebeğim hadi kahvaltı hazır. Seni bekliyorum" diyişiyle yerimde sıçradım. "Geliyorum. Başlama sakın." diyerek merdivenlerden oldukça hızlı bir şekilde indim. Teyzem "Bahçeye gel. Bugünlük kahvaltıyı bahçedeki masada yapalım. Açık hava gibisi yok doğrusu. Ne yalan söyleyeyim çok özlemişim" diyerek beni bahçeye çağırdı. Masa gerçekten çok güzel görünüyordu. Beyaz porselen tapaklar, mavi peçeteler, parlayan çatallar ve masanın ortasında duran bahçeden özenle toplanmış papatyalar vardı. Kahvaltıdaysa bir kuş sütü eksikti. Annem ve babamın haftanın 6 günü çalışıyor olmasından dolayı çok kahvaltı yapmaya alışık bir değilimdir. Ama bu kahvaltı bana annemlerle her pazar günü yaptığımız o nefis kahvaltıyı hatırlattı doğrusu. Genellikle pazar günleri hiç kimsenin işi olmazdı. O yüzden o gün bizim aile günümüzdü. Pazar günlerini her zaman iple çekerdim. Geçen seneye kadar... Geçen sene Avrupa Yakasına taşınmamla birçok aile geleneklerimiz karla buz oldu. Onlar halâ kendilerini 20'lerinde sanıyorlar. Ben olmayınca her günü başbaşa geçiriyorlar haliyle. Pazar günleriyse arada bir ben onların yanına arada birse onlar benim yanıma geliyordu. Onun dışında pek fazla konuşmuyorduk. 18 yaşıma kadar her şeyi onlarla yapmam beni bir tık bunaltmıştı. Bu yüzden onlarla arama eskisine göre bir tık da olsa mesafe koymuştum. Onlarda bunu fark etmiş olucaklar ki beni asla darlamadılar ilk haftalar bir tık bana bozulsalarda sonrasında beni anlayışla karşıladır. Belki de özgür olmak, kendim olmak, bir şeylere bağlı kalmamak istiyordum. Onlara hiçbir zaman bunu dile getirmedim çünkü onlara haksızlık ediceğimi düşünüyordum. Ne de olsa beni hiçbir şeye zorlamıyorlardı tek istedikleri başarılı ve mutlu bir hayat sürmemdi. Ki bu bir zamana kadar böyle oldu. Ama büyüdükçe bazı şeyler değişiyor ;istekler, arzular, zevkler... Evet onlarla zaman geçirmeyi hâla çok seviyordum ama bazı şeyleri tek başıma yapma arzumda vardı. İşte geçene sene 18'ime basıp eve çıkmamla bu azrum yerine geldi. Zorladım mı evet hem de çok. Çünkü benim bu yaşıma kadar sürekli arkamı toplayan birileri oldu. Beni düşünen doğru ve yanlış kararlarımda her zaman arkamda olan bir ailem vardı. Fakat tek başıma eve taşınınca bu kadar şeyle tek başıma yüzleştim. Ne de olsa ben bunu istiyordum değil mi? Tek başıma karar verebilme, kendi ayaklarımın üstünde durabilmeyi... O yüzden hiçbir zaman şikayet etmedim, ne kadar zorlansamda bu yıl her şeyi kendim hallettim, aradım, buldum, çalıştım, öğrendim ve gerçekten kendi ayaklarımın üstünde olduğumu hissettim. Buysa başarabileceğim en güzel şeydi. Alaçatı'ya gelmemse ailemsiz ve arkadaşlarımsız geçireceğim ilk yaz... Kendi ayaklarımın üstüne duracağım ilk yazımdı. Bu enfes kahvaltı boyumca doğrusu hiç susmadı telefonda her şeyi ona anlatmamışım gibi bildiği her şeyi tekrar anlatmamı istedi. Uzun bir kahvaltıdan sonra arka bahçedeki havuzun orada bittim. Küçüklük anılarım canlanmıştı burda teyzemle ne kadar eğlenmiştim o yaz... Babamla su savaşı yapmıştık, teyzemle yüzme yarışması yapmıştık, annemle uçurtma uçurtmuştuk, dedemle bahçeden çilek toplamıştık, anneannemle topladığımız o çileklerle pasta yapmıştık ve daha neler neler. Aslında teyzemle daha çok o yaz yakınlaşmıştık. Benimle film izlemiş, yüzmüş, gezmiş, bisiklet sürmüş, çadırda kalmış ve daha birçok şey yapmıştık. Annem doğrusu bizi bir tık kıskanmıştı ama babamla daha çok vakit geçirmek anneme de yaramıştı doğrusu. Bir anlık bütün mantığımı kenara bırakıp üstümdeki beyaz pamuk kumaş elbiseyi çıkarıp içimdeki toz pembe iç çamaşırlarıyla havuza atladım. Su sabah olduğu için buz gibiydi. Teyzem atlama sesini duyucak ki "5 yaşını mı özledin yoksa? Kıyafetlerinle atlamadım değil mi? Kelebeğim?" diyerek havuzun başına geldi. Havuzda beni görünce "Anneannenin dediği gibi hiç büyümemişsin halâ 5 yaşında gibisin..." dedi ve içten bir şekilde güldü. Bense "O geçirdiğim muhteşem yazı çok özlüyorum" demekle yetindim. Sonra teyzem bana hayran hayran bakarken "Su çok soğuk bende çıksam iyi olucak yoksa hasta olucam ilk günümde hasta olmamı istemeyiz değil mi?" diyip elimi uzattım ve teyzem bir anda kendini havuzda buldu. Çok şaşırmıştı hiç beklemiyordu benden bu hamleyi. "Şimdi gülme sırası bende, sende halâ 22 yaşındaki Selin Yıldızsın öyleyse..." dedim ve ikimizi de kahkahalar boğdu. "Evet belki de ben büyüyememişdir, ama sen değişmişsin. Olgunlaşmışsın sesinin tonu, kahkahalarının düzeyi, gülüşmelerin, bakışların gerçekten ablam çok güzel yetiştirmiş seni. Aynı hayallerinindeki gibi..." uzun süre birbirimize baktık ve bazı dediklerini nedense anlamlandıramadım ama kurcalamamaya karar verdim çünkü bunları söylerken gözleri dolmuştu. Ona sarılmak istesem de sadece konuyu değiştirmekle yetindim. "Asıl sen ne yapıyorsun İzmir'de? İzmir'e gelmeyeli uzun zaman oldu. Özledim doğrusu İzmiri ve tabii ki sizi." dedim. O da beni ve annemi çok özlediğini dile getirerek konuşmasına başladı ve "Artık çıksak iyi olucak yoksa Alaçatı'daki ilk gününde hasta olucaksın annem beni öldürür." diyerek konuşmasını tamamladı. "Sen çık hemen geliyorum." diyerek teyzemin yanağına bir öpücük kondurduktan sonra teyzem havuzdan çıktı. Havuzdayken teyzemin bana dediği şeyleri düşünmeye başladım. Teyzem benle ilk defa böyle konuşmuştu, öğüt verir gibi. Genellikle teyzemle konuşurken sadece güleriz. Hiçbir zaman şunu yapma bunu yap dememiştir bana kendini nasıl iyi hissediceksen onu yap derdi her zaman. Dediğim gibi teyzem benim en yakın arkadaşımdı her şeyi anlatırdım ona, her zaman beni desteklerdi yanlış olduğunu bildiği halde, sadece şunu derdini "Sonucunda üzülmeyeceksen bir 1 sn bile bekleme." "Sakın yaptıkların yüzünden pişman olma. Her zaman iyi ki yapmışım de ne olursa olsun." derdi yani teyzem hayata bir kere geldiğimizi ve pişman olucak kadar vaktimizin olmayacağını düşünen biri. Hatta bir keresinde "Bu hayata zaten isteyerek gelmiyoruz bari isteyerek yaşayalım" demişti. O zaman çok iyi anlayamamıştım şimdi olduğu gibi... Ama şimdi anlıyorum ne demek istediğini. Zaman çok şey değiştirir, sen aynı olduğunu sansan da yaptığın her şey, edindiğin arkadaşlar, oluduğun kitaplar, izlediğin filmler, ettiğin sohbetler hatta aldığın nefes bile değiştirir seni... Bir insan gelir baştan yaratır seni. Zaman böyledir işte arkamızdan işler çevirir. Sonra da arkana bir bakarsın her şey değişmiş. Orada olan orda yok, yok olan artık var. İşte böyle... Bunları aklımdan geçirirken teyzemin "Hadi kelebeğim. Üşüyceksin." demesiyle havuzdan çıkmam bir oldu. Merdivenlerden odama çıkarken "Ben odamda bir dinleneceğim, yolda biraz yoruldum, bir tık da şimdi biraz üşüdüm galiba" diyerek odama vardım kapımı açtım. Deniz beni kendine çağrıyor gibiydi. O an aklımdan denize girmek geçsede iç sesime bir sus diyip valizimi açmaya koyuldum. En üsteki giysilerden birini alıp duşa girdim. Sıcak bir duş bana iyi gelmişti doğrusu. Kendimi ne zaman yorgun hissetsem kendimi sıcak bir duşun altına bırakıveriyordum. Duştan sonra kırmızı-beyaz çiçek desenli balon kollu mini bir elbise olan bu elbiseyi üstüme giyivermiştim. Açık olan penceremden gelen denizin rüzgarıyla saçlarım uçuşuyordu. Bu bana gerçekten çok iyi gelmişti. Genellikle saçlarımı kurutmadan rahat edemem, duştan çıktıktan sonra en az 1 saat bakım yaparım daha sonra da saçlarımı kurutur ardından da saçlarımı şekillendiririm uyuyacak olsam bile... Bu annemden bana kalan bir özellik büyük ihtimalle. Annemde benim gibi her zaman bakımlarını yapar saat ne kadar geç olursa olsun asla bakım yapmadan uyumazdı. Bu annem için olması gereken bir şeydi onun için bir zorunluluktu. Ama bu kez bakım yapmak bir saat aynanın karşısında kendime bakmak veya saçlarımı yarım saat kurutup ertesi güne bozulacak olan saçlarımı kıvırmak istemiyordum. Niye saçlarımı kıvırıyordum ki? Daha mı güzeldi? Daha mı bakımlıydı? Yoksa annem böyle yapıyor diye miydi? Ben kendi ayaklarımın üstünde duruyorum gibi gelse de kendi kararlarımı kendim veriyormuşum gibi gelse de aslında beni halâ onlar kontrol ediyordu. Sanki ben kodlamış bir robottum. Beni kodladıktan sonra bırakmışlardı. Bense bunu özgürlük sanmıştım. Ama o robot kendi kodlarını kendi yazmaya başlamıştı bugün. İlk yazdığı kodsa saçlarını ıslak bırak ve kendini ana teslim et olmuştu. O çiçek desenli elbisemle hiç olmadığım kadar mutlu bir şekilde saçlarım ıslak ve dağnık bir şekilde teyzemin yanına yani bahçeye çıktım. Teyzem beni görür görmez "Çok güzel olmuşsun kelebeğim. Elbisene bayıldım." diyince ona kocaman bir şekilde sarıldım. Annem beni böyle görmüş olsa ilk önce neden bakım yapmadığımı, daha sonra saçlarımı neden kurutmadığımı hatta hasta olabileceğimi daha sonraysa bu elbisenin çok çocuksu olduğunu daha güzellerini ona aldığını söylerdi. Ama ben şu an bu halimle mutluydum. Ben böyle olmak istiyordum. Amacım teyzemle annemi kıyaslamak değildi. Sadece bir an düşünmeden edemedim. Teyzem yavaşça ellerini belimden uzaklaştırdı, bir adım geri gitti ve ellerimi tuttu. "O zaman bugün Alaçatı'yı gezelim, hem bir şeyler yeriz hemde sahilde de yürürüz." dedi. Kafamı onaylarcasına salladım ve tiz bir sesle "Teşekkür ederim. İyi ki varsın." diyiverdim duyduğundan emin olmayarak. Saat akşam 8'i geçmişti. Akşam yemeği yemiş, Alaçatı'yı boydan bir turlamış, annemin uyduruk diyebileceği ama bizim çok hoşumuza giden takılar almış şimdiyse sahilde elimizde dondurmayla gülüşerek yürüyorduk. Teyzemle zamanın nasıl geçtiğini anlamıyordum. Her zaman beni güldürüyor daima beni iyi hissettiriyordu. Her neyse biraz daha sahilde yürüdükten sonra eve vardık. Teyzem evi biraz düzeltip bana da sabahtan yaptığı çilekli pudingi ikram ettikten sonra "Tatlım artık benim çıkmam gerek. Yarın mâlum iş beni bekler. Her ne kadar kalmak istesem de bazıları sorumluluklarını yerine getirmek zorunda. Gelecek haftasonunu iple çekiyorum. Bakarsın anneanneni de getiririm." derken "Gelecek haftasonu gelicek misin?" diye sordum şaşırmış bir şekilde. "Seni buldum bırakır mıyım?" demekle yetindi. Beni bu iyi hissettirmişti. Daha sonra bende kapıya doğru yöneldim. Teyzeme koskocam bir şekilde sarıldım, o da aynı şekilde bana sarıldı. Yanağına ıslak bir buse kondurdum ve "Seni çok seviyorum. Bende gelecek haftasonunu iple çekiyorum" dedim ve ardından kapıyı kapatıp kilitledim. Artık gerçekten özgürdüm, tek başımaydım. Her şeyden uzaktım ama şu an gerçekten yorgundum. Kendimi merdivenlerden zar zor odaya çıkarttım. Perdeyi kapattım kendimi yavaşça yatağa attım.

Loading...
0%