@soldeinvierno
|
Keyifli okumalarr oy ve yorum yapmayı unutmayın🕯 Bir pazar kahvaltısı:Emre aydın/Model İki yabancı:Şebnem ferah/Teoman Sadece: kalben ╚══════✮❁•°❀°•❁✮══════ Yekta benim omurgamı kırmıştı. Yalandı herşey başından beri yalanmış sevgisi, öpüşü, dokunuşları, o güzel sözleri hepsi yalandı bende kanmıştım. Nasıl yalan olurdu o bakışlar peki? Düşünmek istemiyordum. O gitmezdi o benim gitmemi sağlardı o benim gitmemi sağladı o onu seviyordu o ona aşıktı. O bana boş bakmıştı artık içimden yekta demek gelmiyordu artık rüzgardı benim için. Demişti bir keresinde rüzgar acımasızdır diye yekta kimsenin canını yakmazdı ama rüzgar yakıp geçerdi heryeri beni de. Yakmıştı yıkmıştı hemde bir bakışıyla sözleri canımı yakmamıştı o kadar ama o bomboş gözleri beni paramparça etmişti, tuzla buz etmişti. Arkamdan aşkının doruğun seslerini duyuyordum ama duramıyordum da nereye gidiyordum? Onu bile bilmiyordum. Bilmediğim bir yerdeydim. Heryer karanlıktı hayır aslında güneş vardı neden bana karanlık geliyordu heryer? Denizin sesini duyuyordum. Ben denizden korkardım ki. Denizin sesi onun sesi gibiydi denizde beni hiç sevmediğini söylüyordu. Susmalıydı susmuyordu. Kafayı yemek üzereydim sesi heryerdeydi bomboş gözleri her yerdeydi artık ayakta durmakta zorluk çekiyordum. "Kelebeğim yalvarıyorum dur." bir kol dolandı koluma bu benim için son darbeydi yığıldım ayakta duramıyordum. "Aşkın susmuyor aşkın lütfen sustur onu aşkın babamı haklı çıkardı aşkın kafayı yiyorum aşkın deniz benimle konuşuyor aşkın." daha fazla dayanamazdım galiba aşkın bana öyle bir sarıldı ki gözyaşlarım benden habersiz akmaya başladı yavaş yavaş aktılar sonra bir sele dönüştüler bağıra bağıra çığlık atarak ağlamaya başladım farkındaydım bu saatten sonra asla aynı ben olmayacaktım. Beni sarıp sarmalayan kollar aşkınındı rüzgarın değildi. Beni bu hale sokan kişide oydu zaten ne kadar süre öyle durdum ağladım bilmiyordum ama doğrulduğumda benimle beraber aşkında ağlıyordu o benimle ağlardı benim acım onun acısıydı. Elini fark ettim onu tırnaklamıştım kollarını mahvetmiştim ama o canım yanıyor diye ağlıyordu bana ağlıyordu. Bu sefer ben ona öyle bir sarıldım ki ikimizde hıçkırıklarımızda boğulduk. "Güzel kelebeğim onu mahvedicem sen merak etme onu öldürücem sil gözyaşlarını ayağa kalkma vakti. Ben varım asla gitmem onu da gebetmeden asla durmayacağım." "B-biraz daha ağlayabilir miyim canım çok yanıyor." "A-ağla ağlarım ben seninle hatta gerekirse sen ağlama ben ağlarım ağla kelebeğim." -Saatler sonra- Uyuya mı kalmıştım? Burası neresiydi? Bu tavanı tanımıyordum. Başımı yumuşak şeyden kaldırdım pardon aşkının göğsüymüş. Gözleri kıpkırmızuydı hiç uyumamıştı belli ki. "Günaydın kelebeğimm."yanağıma bir öpücük kondurdu hemen bir tebessüm oluştu dudaklarımda. "Nerdeyiz uyuya kaldım dimi?" ağladıktan sonra uyuya kalma işini halletmeliyim. "Oteldeyiz bilet yoktu istanbul için dorukta burayı teklif edince kabul etmek zorunda kaldım yarına uçağımız." sahi biz istanbulda değildik. Beni buraya canımı yakmak için mi getirmişti yani? "Anladım." konuşmak istemiyordum aslında hiçbir şey yapmak istemiyordum. Boğazım kurumuştu fazlasıyla. Çok mu ağlamıştım? "Kelebek?" "Efendim." "Kanamanı durdurcaz ama o iz hep kalacak biliyorum unutma yanındayım asla gitmeyeceğim." "Hıhı biliyorum herkes yanılttı sen yanıltmadın o bile. " "Elimden geldiğince de yanıltmam bitanem hadi canın istemese bile iki lokma ye söz zorlamayacağım. " "Aşkın canım istemiyor gerçekten." midem bulanıyordu. "Biliyorum sadece iki lokma hadi benim için." daha çok ısrar edecekti biliyordum. İki lokma yersem bayılmazdım en azından. "Hıhı tamam." "Kelebek seni çok seviyorum unutma olur mu? O şerefsizi unut bunu unutma." onu unutmak mümkün mü demek istedim diyemedim sadece başımı salladım. İki üç lokma yedikten sonra önümdeki yemeği itekledim yiyemeyecektim daha fazla. "Bu kadar yemen bile mucizeydi." başımı salladım bayılmamak için yemiştim. Sustuk uzun bir suskunluktu bu olanları aşkın bile sindirememişti. Ben seni hiç sevmedim gönlüm hala onda demişti resmen. Öyleyse o sözler neydi? O öpüşler, o dokunuşlar. Son gece aklımdan çıkmıyordu sevişmemiştik sevişmekten ötesini de yaşamıştık. O benim bütün yaralarımı sarmıştı. Birdaha kanatmak için sarmıştı. O yaralar iyleşmişti evet. Ama kalbimde büyüklüğünü anlamlandırmayacağım bir büyüklükte bir kara delik açılmıştı. Kalbim acıyordu. O boş bakışları atlatamıyordum. Ellerim titriyordu düşündükçe. Nasıl karşısında bu kadar güçlü durmuştum? Bende bilmiyordum. Anneme çekmiştim bu konuda babam ona kötü davrandığında güçlü dururdu. Ama babam başka kadınara gittiğinde de hıçkıra hıçkıra ağlardı. Tir tir titrerdi elleri. Bana sarılırdı. Sahi gerçekten kızlar annelerinin kaderini mi yaşardı? Hayır hayır yekta babam değildi. Yekta değil rüzgar belki de baban gibi. Başımı salladım hızlıca hayır o kadar değildi rüzgar bile babam gibi değildi. Değildi olamazdı olmasındı. Paniklemiştim. İki kişinin bakışları üzerimdeydi doruk ne ara gelmişti? "Yenge yani yüsra içmeye ne dersin? İyi gelir nasıl böyle yaptı bende anlamıyorum altında kesin bir şeyler vardı." o eskiden hep içerdi. Babamda içerdi nefret ederdim ağzıma bile sürmemiştim şimdi merak ediyordum bu kadar çok sevdikleri şey neydi? "Sus duymak istemiyorum bahanelerini yapmak istedi yaptı oyun oynamak istedi oynadı bu kadar. İçmeye gidebiliriz." verdiği sözü çiğneyecekti eminim bende kendime zarar verirdim. "Sen içkiden nefret edersin hatta ben bir kere bir kadeh içtim diye bir hafta konuşmadın be benimle." aşkına cevap vermedim haklıydı ama artık bir şeyler değişmişti. Doruğun ona bir şeyler dediğini duyuyordum ama odaklanamıyordum. Bir bara girdik içkinin ağır kokusu ve dans eden bedenlerin kokusu hakimdi. Heryerde saçma sapan ışıklar vardı ama herkes eğleniyordu yüzlerine bir maske takmış deli gibi sarhoş olmuş dans ediyorlardı. "Al bakalım kardeşim." artık doruğun kardeşiydim onun hakkında pek iyi düşüncelerim yoktu. Ama artık vardı aşkına aşkla bakıyordu ama hala aralarında bir şey yoktu. İkimize de bir abi gibi davranıyordu şuan. "Sağol." başıma dikmiştim tadı tahmin ettiğin kadar berbat değildi. "Vişneli votka vişneyi seviyorsun diye." aşkının dediği ile duraksadım. Artık vişneyi sevmiyordum her gün kahvaltı da asla eksik etmediği vişneyi istemiyordum. Elimdeki bardağı itekledim. "Artık sevmiyorum başka bir şey verin alın şunu." "Peki kelebek." içtim çok içtim hatta önüme ne koysalar ondan içtim. Gözlerim bir noktada takılı kalmıştı. Kalbim durdu. Ve parlayan deniz gözlerine nefretle baktım. Burdaydı ve beni izliyordu burdaydı ve yanında o vardı. Burdaydı ve ikinci söz tutulmamıştı elinde bir içki bardağı vardı ve içiyordu gözümün içine baka baka içiyordu. Ne istiyordu benden? Ondan nefret etmemi mi istiyordu? Zamanında demiştim ona yapamazdım ben ondan nefret edemezdim. Ama nefretle bakabilirdim. Kafam iyice iyi olmuştu müzik çok cazip geliyordu aşkınla doruk başımda dikilmişti onları umursamadım ve dans pistine doğru ilerledim kendi kendime dans etmeye başladım saçmalıyordum. Aptalaşıyordum farkındaydım görüyordum ama durmak istemiyordum. Ona inanarak zaten en büyük hatayı yapmıştım. En büyük aptalığı yapmıştım. Şuan yaptığım hiçbir şey aptalık sayılmazdı nasıl olsa. Bir el doladı belime bu eli tanıyordum onun yara bere içinde olan eliydi izlerle dolu olan. Elini görmesem de kokusundan bilirdim deniz kokardı ben denizden korkardım ondan korkmazdım. Onun kokusunu daha çok duymak için herşeyi yapardım. Şuan çok sarhoştum ve ona çekiliyordum. Beni bir yere götürüyordu nereye götürüyordu? Onu durdurmam gerekiyordu ama şuan buz gibi olan ellerine ihtiyacım vardı. Pişman olacaktım çok pişman olacaktım ama zaten pişmanlık faydasız bir duyguydu. "Rüzgar." devamı gelmedi ağzımdan sustum. Yekta diyemiyordum. "Nasıl içersin nasıl hani sevmezdin sen hani." kendi kendine konuşur gibiydi ama farkında değildi bağırıyordu. Ayakta duramıyordum daha çok tutundum ona. Döndü bana gözlerim doldu. Eskisi gibi bakıyordu aşkla ne aşkı diye geçirdim içimden olmayan aşk mı? Sarhoş olduğum için böyle görüyordum. "Bana böyle bakmayı kes nefret ediyorum senden. Nefret." güldü nasıl gülerdi buna gülüşü yıkılmış bir enkazın gülüşüydü bu. "Nefret ediyorum ve bundan mutlusun, nefret ediyorum senden ve sen sen canımı yakıyorsun rüzgar keskin. " ben neler diyordum ben şuan onun karşısında güçsüz müydüm? Olmamalıydım. "Sarhoşsun sen ve pişman olacaksın şimdi de umarım hatırlamazsın." "Neyi? Sence bu saatten sonra neyi unutabilirim? Beni sevmediğini mi? Merak etme asla unutmam." daha fazla ayakta duramayacaktım zaten zar zor yürüyordum. Tam yere çökmeyi planlıyordum ki beni kucakladı. Ben demeden beni anlayan adam beni sevmiyordu. Kokusu şuan tam burnumun ucundaydı kokusunu şimdiden özlemiştim koklamak istedim yapamadım. Boğazım kurudu. Bir yumru oluştu öyle büyüktü ki yutkunamadım nefes dahi alamadım. "Noldu? Konuşamıyorsun bile konuşmaya yüzün mü yok? İsabet olmuş indir beni indir." indirmedi yine tek bir söz dahi söylemedi. Anlamıyor muydu sesini özlediğim için saçmaladığımı? "K-konuşma D-daha Ç-çok Y-yak T-tamam M-mı?" "Özür dilerim." saçını çektim dövmek istiyordum. "S-sakın SAKIN ÖZÜR DİLEME BENDEN." bu sefer sessiz değildi bağıra bağıra ağlıyordum. Ben canımı yakan adamın kollarında ona ağlıyordum. O kadar çok aptaldım ki. O kadar çok güçsüz hissediyordum ki kendimi şuan. "Ağlama yalvarıyorum ağlama." daha çok ağladım daha çok sarıldı. Bu sefer yaslandım boynuna omzunu tırnakladım canını yaktım onunda canı benim gibi yanıyor mudur? Sarhoştum dimi ben? Onu öpmek istedim nasıl uzanıp öptüm? Bunu nasıl yaptım. Pişman oldum çekilmek istedim izin vermedi o vermezdi ki izin. Öyle öptü ki beni dengelerim sarsıldı bedenim titredi. Neler anlattı o öpüşle neler... ~Rüzgar~ Onun hayal kırıklığı beni yakmışyı darmaduman etmişti. O gitmişti evet bunu istemiştim zaten peki neden kalbim bu kadar çok ağrıyordu? Dayanacak gibi değildim. Bir tek onun yanında yıkılmak vardı sözler tutulmamıştı ki benim tarafımdan. Ayakalrım beni taşıyamadı çöktüm yere dalyayı kendi ellerimle iterek hayatımdan çıkarmıştım artık dalya yoktu artık kiraz çiçeğim yoktu. Erkekler ağlamazdı hani? Şuan benim gözlerimi yakan şey neydi o zaman? Daha fazla melisle yalnız kalırsam öfkeme yenilip saldıracaktım ona. Hızlıca çıktım evden. Burda da bir mağaram vardı Gördüğüm görüntü ile daha fazla dayanamadım çöktüm yere daha fazla ayakta kalamazdım. Onun için burayı süslemiştim. Zar zor bulduğum kiraz çiçeği büketi de burdaydı bugün onun için süpriz yapmıştım onun yaralarını saracaktım güzel bir gün geçirecektik sonra İstanbul'da sınavdan sonra yalanlarımı sıralayacaktım ona kahretsin. Duvara ardı ardına yumruklar atmaya başladım. Artık çiçeklerimize kan bulaşmıştı. Biz kanıyorduk onun yarası belki kanamayı bırakırdı ama bendeki bu yara asla kapanmayacaktı o benden uzaklaştıkça daha çok kanayacaktı. Bu acı bambaşkaydı bu acı çektiğim bütün acıların en büyüğüydü. Ben artık yekta olamayacaktım ben onu mahvetmiştim ve yektayı birdaha dirilmeyecek şekilde öldürmüştüm. Gücüm tükendi yere çakıldığımı hissediyordum. Oysa zaten ben yerdeydim ben zaten yere çakılmıştım. En derinlere hatta. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım hani erkekler ağlamazdı? Bu oyunu istemiyordum benim ona olan aşkım buydu korkaktım, aptaldım. Kafamı duvara çarptım yetmedi biraz daha vurdum ardı ardına vurdum bayılana kadar... ~Beş yıl önce yoncanın öldüğü zamanlar~ Rüzgar ikizini kaybetmişti elindeki mektubu belki de yüzüncü okuyucuydu. İntihar etmişti çünkü ona dokunmuşlardı. İntihar etmişti çünkü tacize uğramıştı. İntihar etmişti çünkü rüzgar onu koruyamamıştı. İntihar etmişti çünkü rüzgar aptaldı anlamamıştı. Bunu defalarca içinden tekrar etti rüzgar. Evin içi ölüm sessizliğiydi zaten ölüm vardı rüzgar eve yeni gelmişti. Krizler geçirmişti defalarca kaç gündür mağarada krizler geçirip uyanıyor ağlayıp sonra halsizlikten bayılıyordu bilmiyordu eve yoncanın yatağında uyumak için gitmişti ama kapıda onu karşılayan babası ile gerildi şuan onunla uğraşmak istemiyordu. Nefes alamıyordu zaten. "Baba sonra napacaksan sonra yap." Halit'in umrunda değildi çocugunun şuan ki hali hiçbir zaman umrunda olmamıştı çünkü onun canını yakmak için yoncayı ölü olarak göstermişti. "Odama çabuk." "Gelmeyeceğim halit." bunu duyan halit şaşırmıştı oğlu ona karşı mı geliyordu? Bir öfke sardı vücudunu rüzgar yüzünden sevdiği kadını kaybetmemiş miydi? Ondan nefret ediyordu hiç kimseden bu kadar nefret etmemişti yoncayı daha çok severdi çünkü meleğe benzerdi, sevdiği kadına. "Sen bana karşı mı geliyorsun?" "Beni rahat bırak halit seninle şuan konuşmak istemiyorum bu kadar basit." halit yarattığı canavara baktı istediği gibi oluyordu kalpsiz ve acımasız ama bunu ona yapamazdı. "Seni gebertmemi istemiyorsan odama çabuk." rüzgar onu dinlemedi hatta yoncanın odasına girdi halit bunun intikamını alacaktı hemde en acısıyla. Gece saat dördü gösteriyordu yekta yoncanın yastığına sarılmış kokusunu alabildiği kadar almaya çalışıyordu menekşe kokardı yonca. Gözlerinden artık yaş almıyordu akmak istemiyordu ki. Halit için intikam saatti gelmişti yektanın içki içeceğini biliyordu ve içkilerin hepsine uyuşturucu koymuştu yekta ölecekti ama yavaş yavaş. Birden boğazına sarılan el ile şaşırdı ama tepki vermedi bu hayatta tepki vermemeyi de öğrenmişi. "Bana birdaha kafa tutmayı denersen bir neşterle keserim boğazını." rüzgar bir şey söyleyemiyordu korkuyordu rüzgar aslında babasından çok korkuyordu. "B-bırak beni." birkaç yumruk, tekme yemişti önemi kalmamıştı zaten canı yanmıyordu. Keşke dedi içinden keşke birinin kollarında kaybolsa birinin yanında ağlasa içini dökse. Babası çekip gitmişti rüzgar ise ağrılarına rağmen duşa girmişti. Kapalı alandı ama kriz geçirmemişti hiçbir şey hissetmiyordu daha 15 yaşındaydı ama yaşamadığı acı kalmamıştı içkiye başlamıştı, sigara zaten hep içerdi ama hiçbiri iyi gelmiyordu. Orda suyun altında yine ölmeyi diledi hemde defalarca Allah'a dua etti ama nafileydi onun bu hayatta bir sınavı vardı babası. Annesi yoncanın ölümüne tepkisiizdi hatta yalandan ağlıyormuş gibi geliyordu rüzgara neden diye düşündü neden bizi kimse sevmiyor diğer yarım diye ağladı. Artık diğer yarısı yoktu. Rüzgar artık bir tarafı ölmüş bir adamdı. Herşeyini kaybetmiş bir adamdı. ~Şimdiki zaman~ Bütün gücümü toplayıp ayrıldım ondan artık gözlerimden yaş akmıyordu ona öyle sert bir yumruk attım ki beni bırakmak zorunda kaldı. "En büyük pişmanlığımsın Rüzgar keskin." Koşarak gittim olduğu yerden arkamdan adımı seslendi hemde defalarca. O kadar çok koştum ki bir anda beliren araba ile ezilecektim. Keşke ezilseydim. Ayağımı incitmiştim yabancı bir adam önümde durmuştu. Kalfırmasına izin verdim kalkmam gerekiyordu kaçmak için. "İyi misiniz hanımefendi dikkatliydim aslında. Sizi hastaneye götüreyim." "Hayır hayır dokunma bana." yüzüne baktığımda dehşete düştüm bu oydu yemin ederim ki bu oydu babam canımı daha çok yakmak için bir adam daha getirmişti bana dokunsun diye ikisi de bana dokunmuştu ben o geceden sonra asla eski ben olmamıştım. Ayağıma rağmen ters yönde geldiğim yönde hızlı hızlı koşmaya çalıştım ama ayağım buna müsaade etmiyordu. "Sen o'sun gel buraya bakalım küçük hanım nasıl da büyümüşsün." "GELME GELME PEŞİMDEN GELME DOKUNMA." kolumdan öyle sert tuttu ki tabiki de yetişmişti bacağımı incitmiştim yürüyemiyordum bile. "Gidiyoruz küçük hanım yeni bir gece yaşamaya." hayır hayır yalvarırım Allah'ım lütfen bu bir kabus olsun yeni geçmişti yeni atşatmıştım hayır. Var gücümle bağırdım öyle bir haykırdım adını beni kurtarması gerekiyordu. "YEKTA YARDIM ET." ╚══════✮❁•°❀°•❁✮══════ Ben ben bi şey yapmadımmm bunu ara bölüm olarak düşünebilirsinizz kısa olduu malum onların hikayesi daha yeni başlıyor🕯🕯🕯🕯🕯🕯🕯🕯🕯🕯🕯🕯🕯🕯
|
0% |