51. Bölüm
~Mariposa negra🪷 / Cevapsız sorular(Düzenlenecek) / 45.Bölüm|Toprak yağmura

45.Bölüm|Toprak yağmura

~Mariposa negra🪷
soldeinvierno

 

 

Bir ayda üç bölüm bu kurgu için bir başarı arkadaşlar psikolojimi bozdukları için ondan yaniii

 

Keyifli okumalarr 🫀

 

Oy ve yorum atmayı unutmayın 🫀

 

Bölüm şarkıları

 

Canozan|Toprak yağmura

 

Gülben ergen|Yarı çıplak

 

Sezen aksu|Karşıyım

 

Şebnem farah|Yalnız, vazgeçtim dünyadan

 

≻───── ⋆✩⋆ ─────≺

Rüzgar'dan

Ne kadar süre uyuduğumu bilmiyordum ama uyandığımda yine aynı yerdeydim güvenli kollarda ben omzuna uyurken dalyamda bana yaslanarak uyumuştu saatte baktğımda gecenin ikisi olduğunu gördüm gitmem gerekiyordu patlatmam gereken bir sevkiyat vardı ama habersiz de gidemezdim. Kalktığımda homurdaması ile güldüm kucakladığım gibi sımsıkı sarıldı boynuma bunu nr kadar çok özlediğimi anlatacak kelimem yoktu.

"Nereye gidiyoruz?" uykulu çıkan sesinden öperim kadın.

"Sen uykuya ben göreve." anında açıldı gözleri kolları daha sıkı sardı boynumu.

"Sahur yapacaktık kafirsin bu kadar belli etme." tövbe estağfurullah.

"Elhamdülillah müslümanım bebeğim ama maalesef önemli yarın okacağım sahurda söz."

"Hayallerimi yıkıyorsun ne güzel videolar gördüm herkes sevgilisi ile ilk sahuru yapıyor." güldrmüştü beni bu tatlı halleri yatağa bırakır bırakmaz boynunu huykanacağı şekilde öpmeye başladım hemen kahkahaları doldurdu odayı.

"Yekta dur sevgilim ay dur lütfen." kahkahana muhtacım kadın.

"Nasıl durayım he sen bu kadar güzel gülerken ben nasıl durayım sen söyle?"

"Hmm gülmeyeceğim çünkü küseceğim öyle gideceksin göreve." durdum maviş maviş bakmaya başladım kıyamazdı bu bakışlara.

"Bakma şöyle ya deniz gözlümm." daha çok bakmaya başladım o da bilmiyordu ki o bana yeşil yeşil bakınca kıyamadığımı onu bıraktığımda, gözlerine uzun uzun bakamayışımı.

"Off hile var burada."

"Yoo sende yeşil yeşil bakma." inadına daha çok baktı bende ne demişler adam inat kadın çok inat...

"İkimizde hile yapıyoruz." gülüşünden öptüm. Gülüşümden öptü.

"Bu aralar hep aynı şeyleri yapmamıza ne diyorsun?" saçlarını sevdim. Özlemekten diyorum hepsi özlemden.

" Yüreğimi kasıp kavuran özlemden sevdiğim." sımsıkı sarıldı boynuma gitmem gerekiyordu ama nasıl yapacaktım ki? Bu özlem çok fazlaydı.

"Seni çok tutmayacağım ama demem gereken bir şey var yektam lütfen dikkatli ol yarın da beraber iftarımızı yapalım." boynuna ardı ardına öpücükler kondurmaya devam ettim.

"Dur yekta yaa." bana şımardıkça ne kadar çok ihtiyacı olduğunu görüyordum birine şımarmaya sevmeye, sevilmeye ben ona zamanında layık olamamıştım ama şimdi olmak için elimden geleni yapacaktım.

"Şımarmanı seveyim senin." cilveli bir gülüş sundu bana gerçekten de kalbime zarardı.

"Yekta." boynundan son nefeslerimi alıyordum onaylayan bir mırıltı çıkardım.

"Evlilik teklifin hala geçerli mi?" dediği şeyle dondum. Ne? Benimle evlenmek mi istiyordu? Mezarlıkta birdaha görmezsem toprak onu benden alır diye edeceğim teklifi erken ve hiç yerinde olmayan bir şekilde etmiştim. Ama hayat bize fırsat sunmuyordu ki yüzüğü bile hazırdı o günden beri cebimde taşıyor yanımdan ayırmıyordum. Yutkundum.

"Ben tabiki de sevgilim daha güzel bir zamanda daha güzel bir ortamda teklif etmek isterdim ama olmadı hayat bizden bunu bile çaldı. " dudaklarıma sertçe kapanan dudaklar ile şaşırdım genelde öpüşmeyi başlatan veya sert öpen ben olurdum sert öpünce bazen uzaklaşır bazen de karşılık verirdi anında ayak uydurdum nefesimdi o benim. Kalp sancımdı, yarimdi nefes alabildiğim tek yerdi.

"Evlenelim o zaman yekta keskin kurtar beni bu adamın soyadından."

"Seni o adamın soyadından kurtarırken kendi soyadıma mahkum edeceğim benim soyadım çok mu temiz?" elleri saçlarımı bulduğu an yuvama boynuna sokuldum.

"O soyad senin soyadın sen nasıl tertemiz isen soyadın da öyle." nasıl oluyordu da ben ne zaman kendim hakkında yanılsam beni iki cümlesi ile ikna ediyordu gerçekten tarifi zor bir duyguydu aşk.

"Yüzüğün var vermemi ister misin?" gözlerindeki parıltı için dünyayı yakmakla kalmaz yok ederdim...

"Hemen getir yüzüğümü." hemen yataktan kalkıp kabanıma yöneldim cebinden aldığım kutu beni bile heycanlandırmıştı. Yatakta oturur pozisyona gelmişti çoktan diz çöktüm önünde diz kapakların öptüm orası bile çok yük taşımıştı. Nerede yükü varsa oradan öpecek oradan sevecektim ki azalsın, yok olsun ve unutsun...

"Benimle evlenmeyi düşünür müsünüz dalga hanım?" ayaklarını çocuk gibi sallaması ile ikimizde güldük.

"Hmm düşünmem gerek biraz." göz devirdim hemen ömrüme ömür katan gülüşünü sundu bana.

"Somurtma hemen ya evet evlenirim yekta keskin evlenirim." heyecandan benim bile elim ayağım titriyordu bu da neyin nesiydi? Bir yıl öncesine kadar bomboş adamın tekiydim şimdi ise istediğim meslek için savaşıyor, sevdiğim kadınla hayaller kurıyordum. Oysa hayal kurmak nedir onu bile bilmezdim ben. Ellerim tir tir taktığım yüzüğü eline.

"Bu yüzük mavi ama normal bir mavi değil yoksa?"

"Evet güzelim gözlerimin rengi çok seviyorsun diye böyle daha anlamlı olur diye düşündüm." boynuma sımsıkı sarılan kollar beni yanıltmadı.
****yüzük*****

"Çok teşekkür ederim bu çok özel yekta çok." uzun bir süre sarıldıktan sonra gerçekten gitme vaktim gelmişti.

"Gitmem gerek bu sefer gerçekten kapıda polisler var bana haber vermeden dışarı da çıkma. Ne zaman ararsan ara açmanın yolunu bulurum tamam mı?" daha fazla yatakta kalırsam gerçekten gidemezdim. Yanından ayrılıp giyinmeye başladım.

"Tamam son bir şey sormak istiyorum." dediği şeyle ona döndüm gözlerindeki duygu beni hiç mutlul etmemişti. Pişmanlık vardı hayır sadece pişmanlık değildi üzüntü de vardı ne olmuştu birden bire?

"Ne oldu neden öyle bakıyorsun?"

"Katil oldun farkında mısın? İlki benim içindi tamam ama sen katil olmaktan korkarsın." ikinci de senin için demek istedim ama onu yuttum şimdi bile pişmanken diyemezdim zaten.

"Yine olsa yine yaparım konu sen isen benim sınırlarım ortadan kalkıyor bunu da böyle bil pişman hiç değilim sende olma üzülme de."

"Ben bunu istemiyorum benim için kendini tehlikeye at hiç istemiyorum." son kez dudaklarına derin bir öpücük kondurdum. Bundan asla vazgeçmeyecektim. Konu dalya ise benim canımın bir önemi olmazdı bu onu kızdırıyordu biliyordum o yüzden yüzüne söylemedim.

"Ben sana meftunum hayat gözlüm bunları geride bırakalım artık önümüze bakalım düğünümüz için bir şeyler düşün sen." hınzır bir şekilde gülmeye başladı geliyordu gelmekte olan.

"Hiçbir şey yapmayacağım ki herşeyi sen yapacaksın ay ışığım bu senin cezan ben sadece gelinliğimi seçeceğim gerisi sende." ne? Ben ne anlardım Allah aşkına? Belli etmedim ne kadar zor olabilirdi ki?

"Emrin olur ben kaçar o zaman." yanağını öpüp hemen evden ayrıldım gerçekten veda etmek neden bu kadar zordu bu gece?

Hakanı aradım periyle ilgilenecek ve gelmeyecekti bu da neyin nesiydi? Aşık mı olmuştu yoksa? Olsun onun için iyi olurdu yıllardır acı çekiyor kendini suçluyordu belki de peri ona iyi gelir yaralarını sarardı. Çağatay gelecek demişti çağatayı aradım.

"Ben yola çıktım sen nerdesin? Yanında kaç kişi var gerekli şeyleri hallettin mi?"

"Oğlum ne oluyor ya taramalı tüfek gibi sağol bende iyiyim." ya sabır vaktim yok sevdiğimi özlüyorum anlayın aptallar.

"Cevap ver bana çağatay herşey hazır mı?"

"Hazır başkan hazır biz varmak üzereyiz sende durumlar nasıl? "

"Biraz geç kalacağım ama çok değil hızlı geliyorum hadi kapat sevdiğimi özledim." bir şey demesine fırsat vermeden yüzüne kapattım.

Hayat gözlümü aradım ben gittikten uyumayacağından emindim zaten. Hemen açması ile düşündüğüm şeyi kanıtlamış oldu.

"Ay ışığım noldu bir şey mi oldu?"

"Özledim güneş yüzlüm."

"Hmm gideli yarım saat bile olmadı ki." ah ah anlamıyordu.

"Canımın içi ben senin yanındayken de seni özlüyorum sevdiğim." eğlendiği her halinden belliydi dalya mutlu ise yekta mutlu olurdu, dalya var ise yekta var olurdu, dalya üzgün ise yekta üzgün olurdu. Biz bundan ibarettik.

"Beni şımartıyorsun hep isterim bıkarsın." bıkmak? Ben o kelimeyi çoktan atmıştım defterimden.

"Bıkmanın anlamını bile bilmiyorum güneş yüzlüm ben sen ne diyorsun şımar sen şımardıkça daha da şımartasım geliyor sevesim geliyor."

"Hmm gelirken şımartacak şeyler alırsın artık." güldüm bu dediğine.

"Şartım var güneş yüzlüm bunun için."

"Gönder gelsin."

"Nur yüzünü atman yeterli özledim şimdiden." gelen görüntülü çağrı ile gülümsemem büyüdü bu daha etkiliydi ya. Yatakta sırt üstü yatmış şarkı söylüyordu.

"Daha yarım saat olmadı alemsin." bir şey demedim ki şarkısını devam etsin. Etti de sesindeki tını beni mayıştırıyordu.

Aradan geçen yıllara sor, iki aşık aşkı unutur mu
Aşkın huzur meleğisin sen, rüzgar seni hiç uyutur mu
Sıradan bir ayrılığı seçtim, gereken de oydu gözüm ıslak
Ben kalpten ayrılanı geçtim, kalbim elinde yarı çıplak...

"Sizden de bir parça alırız yekta bey." hevesle bakan hayat gözlerine inat uğraşmak istedim.

"Yo senin sesini duymak istiyorum. Demek yarı çıplak, aşkın huzur meleğiyim beni şarkılarınla çok etkiliyorsun." hemen utanmış yüzü kızarmıştı bayılırdım bu hallerine hemen utanır yanakları al al olurdu üstüne gidince de utandırma diye kızardı.

"Yaaa suss kapatıyorum ya." yüzünü yastığa gömmesi ile kahkaha attım.

"Ee hani şarkı söyleyecektim sana?"

"Söyle o zaman ben böyle dinliyorum."

"Yok yüzünü görmem gerek böyle söyleyemiyorum."

"Yaaa yekta çok kötüsün."

"Sende çok tatlı bebeğim hadi." kafasını yastıktan çıkardığı gibi kahkaha attım kıpkırmızı olmuş yanaklar dağılmış saçlar ömür verilmeyip ne verilir?

"Yaa benimle dalga geliyorsun gidiyorum ben." bir anda yüzüme kapanan telefon ile kahkaham yarıda kesildi hadi ama. Birdaha aradığımda sa yüzüme kapatmıştı trip gelmişti başlıyordu benim tatlı mesaim.

Varmak üzereydim ses atmaya karar verdim.

Toprak yağmura, ben sana
Aşık olduk yeniden
İmkansız gibi görünen
Bu mesele

Girdi aklıma her gece
Tanıdık bir melodi
Sen miydin sebebi
Söylesene

Bir kadın gelir, değiştirir seni
Alıştığın o sert, kararlı şeklini
Yüz binlerce yıldır böyledir gider
Suyun kumsala vurması gibi
Vurması gibi

Seni sevıyorum hayat gözlüm. Toprak Yağmur'a ben sana.

Vardığımda çağatayı aradım artık herşeyi geride bırakıp göreve odaklanma zamanıydı.

"Mekandayım siz?"

"Şoförleri hallettik biz sürüyoruz tırları varmak üzereyiz." telefonu kapatıp depoya adımlamaya başladım ne kadar sessiz olursam o kadar iyiydi ama takip eden ayak seslerini duyuyordum tek bir kişiydi ve kadındı. Depoya girip kapının arkasına yaslandım bu kadar ısrarcı ise düşünmeden girerdi. Öyle de oldu girdi bende boğazına kolumu dolayıp Silahı şakaklarına dayadım.

"Hoşgeldin hain." dalya haklıydı aramızda bir hain olduğunu biliyor bulmamıyorduk. Dalyam bulmuştu hemde babamla bir ilişkisi olduğunu bilerek. Annem ve şeyma aylardır yoktu. Halit kişisi onları yurdışına göndermişti kan dökülecekti bunu o da biliyor olmalıydı.

"Sandığımdan da dolu bir adam çıktın yekta keskin seni bomboş sanıyordum." boğazına dolanan kolumu sıktım acıyla inledi.

"Benim adım Rüzgar keskin yekta değil bir daha dersen diyecek ağzın kalmaz." yekta sadece yonca ve dalya'ya aitti. Onlardan başka kimse bana yekta diyemezdi derlerse de benden önce dalya gebertirdi sinirlenince nasıl da tatlı oluyordu sevdiğim.

"Yektasın sen ahh canımı yakıyorsun."

"Sende benim canımı çok sıkıyorsun napalım? Birimizin birinden kurtulması gerek ama önce konuşacaksın on dakikan var." kasıkalarıma yediğim tekme ile sendelendim. Çocuklarımın rızkına göz dikmişti!

"Çok emin olma bir bakmışsın sen ölmüşsün yekta." saldırması ile sonsuz bir döngüye girdik birbirimize acımadan saldırıyor ölümüne dövüşüyorduk.

"Ne zamandır babamla birliktesiniz?" yediğim tekme ile bacağından tutup yere düşmesini sağladım.

"Uzun zamandır anneni aldatıyor pardon öz annen değildi değil mi?" dediği şeyle beynimden vurulmuşa döndüm? Ne? Nasıl? Hiçbir zaman aramız mükemmel olmamıştı babam ne yaparsa yapsın susardı ama annemdi işte öz annem değil miymiş? Bulduğu fırsatla silahını ateşledi son anda kurtulmuştum ama kolumdan vurulmuştum bilmiyor ki ben ondan daha iyi nişancıyım.

"Bilmiyor muydun? Kıyamamm daha ne kadar çok şey bilmiyorsun mesela babanın polise olan anlaşmasını bildiğini de bilmiyorsundur sevgilim sonuçta ona anlatmayıp napacaktım?" herşey mahvolacaktı o masaya oturmama engel olacaktı. Belimdeki diğer silahı çıkarıp ateşledim ben onun gibi sıyırmazdım istediğim yere isabet ederdim. Önce sağ bacağına sıktım sonra sol önümde diz çöktüğünde boynundaki fularla ellerini bağladım.

"Seninle çok işimiz var babam sana değer veriyorsa yaşadın vermiyorsa ölmeye hazır ol."

"Bırak beni bırak beni yekta keskin sonun olurum." cevap vermedim gelmelerine iki dakika kalmıştı. Silahımın arkası ile bayılttım. Bir süre öyle kalsın onunla işim çoktu. Öğrendiğim gerçeği sindirmeye çalıştım sindiremedim. Annem bile gerçek değildi acaba annem kimdi?

Gelenler çağataylar olmalıydı amacımız bizi izleyenlerin tırların buraya ulaştığını görmeleriydi. Sonrası ise en sevdiğimdi uyuşturucuları patlatmak. Yok etmek. Kulağımdaki kulaklıktan çağatayın sesi duyuldu.

"Beyaz kafa orada mısın? Birkaç şey duyduk?"

"Doruktan öğrendiğin herşeyi demeyi ne zaman keseceksin acaba turuncu kafa? Neyse Önemli şeyler değil giderken kızı alın güvenli bir yere götürün sorgulayacağım çok şey biliyor ve yem olarak kullanacağız."

"Hiçbir zaman beyaz kafa geldik kadınların olduğu tırı napacağız?" içeri elinde bilgisayar ile giren çağatay ile hemen bilgisayarı kaptım kameraların etkisiz hale getirmem gerekiyordu. Başardım da ama zamanımız kısıtlıydı.

"Ben kameraları etkisiz hale getirince kadınlarım olduğu tırı barbaros sürüyor sen ve diğerleri benimle kalıyorsunuz uyuşturucuyu patlattığımızı fark ettikleri anda saldırıya geçecekler. Çocuklar var mı?"koluma sardığı bez parçası ile acıyla inledim kahretsin acıdan uyuştuğunu zannediyordum.

"Kolun kanıyor vurulmuşsun." göz devirdim konumuz bu değildi.

"Çocuklar var mı turuncu kafa?"

"Var buraya gelmeden kadınlatın olduğu tıra koyfuk onları. " kafamla onayladım başlıyorduk. Dışarı çıkıp çağatayın işaret ettiği tıra benzin dökmeye başladık. En sevdiğim yere geliyorduk. Cebimdeki kibriti çıkardım ve attım. Alevleri izlemek keyifliydi ta ki kurşunlanana dek.

"Zevk alacağım diye hepimizi gebereceksin beyaz kafa." kahkaha attım zevkimi bozuyorlar bu insanlar.

"Bu kadar sıkıcı olma turuncu kafa ne güzel aksiyon katıyorum hem diğer tırda silahlar var bakalım nasıllar sağlamlar mı? Severim silah." kurşınların artması ile öteki tıra koştuk içindeki silahlarla bizde karşılık vermeye başladık.

"Ben seni bir güzel seveceğim. Göreceksin silahı da siki de." cıkaldım.

"Benim başım bağlı başkasına ikile." ofladı yine klasik sorusunu soracaktı kesin.

"Yengenin arkadaşı yok mu? Hayır yani bir ladının beşyüz tane kız kankası olur bizim yengenin bir tane onu da doruk kapmış." benim manitanın eşi benzeri yoktu ki.

"Şansına küs bence işte bulursun birini o havada olan burnunu indir yeterli." egoist bir piç olduğunu kabul ediyor olması iyiydi.

"Oğlum bu silahlar çok iyi bayıldım."

"Biraz daha devam ederlerse zaten kurşundan bayılıp gideceksin. Üç diyince arabaya bin." dediğini onayladım verdiği komutla bindim. Allah'tan hirayı daha önce bindirmişti. Sürmeye başladığımda arkamdaki felakete baktım. Kim bu ülkenin kadınına ve çocuğuna zarar vermeye kalkışırsa sonu böyle olacaktı ben Rüzgar keskin isem bu asla değişmeyecekti...

Yüsra'dan

Yektanın attığı ses kaydını kaç kere dinledim bilmiyordum ama sesi varlığı herşeyi huzurdu sevdiğimin. Şimdi ise eve kesin yorgun geleceğini bildiğim için sarma sarıyordum çok seviyordu zaten biz evli çiftler gibi takılıyorduk bunu düşünürken gerçekten evleneceğimiz aklıma geldi imkansızdık imkan dahiline girdik yetmedi evlenecek ve bir aile olacaktık. Saat epey geç olmuştu sevdiğim adaöın gidişinin üzerine. Son sarmayı da tencereye dizdim. İlk kez yapıyordum umarım güzel olurdu yüz tane tarife bakmış bir sürü video izlemiştim. Artık şu yemek yapma işine bir el atöalıydım hevesim varken yoksa hevesim geçince hiçbir şey bilmeden hayatıma devam edecektim. Öğrendiğim çorbayı da yapıp yatağa geçtim. Sabahın dördündr gitmişti şimdi ise saat sabahın dokuzuna geliyordu o kadar uzun sürmüş olamazdı değil mi? Allah'ım bir şey olmamış olsun. Bir süreden sonra uyumuş olmalıyım ki duyduğum seslerle uyandım. Acı bir inleme duydum yataktan fırladım yektanın sesiydi bu.

"Yektam iyi misin? Neden uyandırmıyorsun?" banyoya girdiğimde gördüğüm manzara ile koşarak gittim yanına kolu kanıyordu çok kötü duruyordu.

"Kurşunu çıkardım dikmek kaldı dik bakalım doktor hanım." nasıl bu kadar rahattı ya?

"Nasıl vuruldun sen ya? Neden hemen hastaneye gitmedin buraya geldin aptalsın gerçekten." pansuman eşyalarını çıkarmıştı içim yana yana hazırlamaya başladım kolunu kanları temizleyip dikmeye başladım sesi çıkmadı ama acıyordu biliyordum. Bir şeyler vardı gözlerinde üzüntü? Hayal kırıklığı? İkisinin karışımı gibiydi bir şey olmuştu.

"Ne oldu? İyi değilsin gözlerinde hayal kırınlığına karışık üzüntü var." dikmeyi bitmiş ellerini sımsıkı tutuyordum.

"Annem öz annem değilmiş." şaşırmıştım bu dediğine o zaman öz annesi kimdi?

"Nasıl yani? Kim söyledi nasıl ögrendin emin misin?"

"Emin değilim hira söyledi o vurdu zaten beni boşluğumdan yararlanıp." o kızın orada ne işi vardı? Gerçekten onu gebertmek istiyordum içimdeki öfke kazanı öyle bir kaynadı ki. Fark etmeden yektanın elini tırnaklamış ve kanatmıştım onda ise tık yoktu.

"Ben bir anlık sinirle özür dilerim."

"Hissetmedim bile annemi arasam mı? Aylardır şeyma ile yurtdışındalar babam onları uzak tutuyor kan akacak dalya çok kan alacak. Çok. Hira babama herşeyi anlatmış." göğsüne sindim. Ben o kızı kendi ellerimle öldürmezsem bana da yüsra demesinler!

"Akmayacak sevgilim akmayacak. Sen dikkatli olmaya bak görevine odaklan baban belli ki bir hamle yapacak onu bekliyor. Sende tetikte ol olabilecek herşeye."

"Annemi aramak istiyorum." hemen kenara attığı montundan telefonunu çıkardım.

"Ara o zaman sevgilim içinde kalacağına dışında kalsın." bu dediğime ikimizde gülmüştük. Dudağıma öpücük Kondurup aramayı başlattı sesini de açmıştı duyayım diye bende kucağına yan bir şekilde otırup boynuna sımsıkı sarıldım.

"Yanındayım her zaman her koşulda." bir şey diyemeden annesi açtı telefonu soğuk bir kadındı akşam yemeğinde tanışmıştık ve kocasının yaptığı herşeyi biliyor ve susuyor gibi bir hali vardı.

"Efendim rüzgar yeni mi aklına geldim?" senin aklına oğlun geldi mi ki? Gerçekten gıcık bir kadındı.

"Anne sen benim öz annem değil misin?" pat diye komuya girilir mi be deniz gözlüm.

"Baban sonunda söylemiş olmalı değilim şeyma da öz kardeşin değil ama o ikizin öz mağlum." benim bile kalbim kırıldı bu sözlere yektanın kalbi paramparça olmuştur.

"O yüzden mi hep uzak durdun? Sarılmak istediğimde ittin? Ben seni anne bilmek istedim sadece." saçlarını öptüm üzülüyordum yekta ne zamam üzülse ben mahvoluyordum.

"Ben seni hiç oğlum bilmedim ama babanın sürtüğünden olan çocuğuna bakmak zorunda kaldım." bu sözlere diyecek söz var mıydı? Yokmuş ki yekta aramayı sonlandırdı.

"Ay ışığım."

"Uyumak istiyorum."

"Kaçıyorsun."

"Sana kaçıyorum. Olmaz mı? " kucağından inip elinden tuttum.

"Olur çok güzel olur deniz gözlüm." yatağa beraber girdik o demeden bu sefer ben üstümdeki tişörtü çıkarıp üstümü çıplak bıraktım ne zaman neden desem sıcaklığını daha çok hissediyor kolay uyuyorum derdi göğüslerime bir öpücük kondurup başını onlara yasladı. Saçlarını sevdim birkaç dakika sonra derin bir uykudaydı bende derin düşüncelere kapılmış saatlerin devrilmesini izledim...

Meriç'ten

Aşk, sevgi ve sevda hepsini bir kadında bulmak imkansız derlerdi inanmazdım çünkü ben hepsini bir kadında bulmuş ve tatmıştım. Ama karşılıksız olan herşeyin bir sonu vardır bizim de sonumuz olmuştu bende şehri terk etmiş kaçmıştım ondan. Nasıl kaçmayayım ki? Onu severken yakın arkadaşımın peşinden koşuşunu izledim. Ama beni ne zaman çağırsa koşarak gittim kapısına aşk değil miydi bu? Gururu ezip geçiyordu. Pişman değildim ama kalp ağrısı da devasaydı. Ne zaman dinecekti içimdeki yangın? O gün ilk kez bana gel demesine rağmen gitmedim şimdi ise üstünden aylar geçmişti sekiz ya da dokuz aylık olmalıydı bebek rüzgar ilgilenmiyordu tek başına napıyordu? Ne kadar dışarıya güçlü imajı çizse de küçük bir çocuktan farkı yoktu. Hatalar ile dolu bir kadını sevmiştim. Merak ediyor ama aramaya elim gitmiyordu istesem takip ettirir öğrenirdim ne yaptığını ama bunu bile kendime yasaklamıştım. Başım patlamak üzereydi önümdeki içki şişeleri bir hayli fazlaydı ama ben asla sarhoş olmuyor aklımı yitiremiyordum. Birkaç yaş döküldü yanakalrımdan özlem baskındı ama bu sefer gurur daha çok baskındı.

Arayan kişiyle göz devirdim rüzgardı arkadaşımdı hiçbir şeyde suçu yoktu biliyordum ama insan ister istemez kendini geri çekiyordu. Buna rağmen açtım.

"Efendim?"

"Nerdesin?" neden soruyordu? Sorgulamaya gücüm de yoktu ki.

"Antalya."

"Gelmeyecek misin İstanbul'a artık." o şehir benim intihar sebebimi taşıyordu nasıl döneyim demek istedim yuttum.

"Hayır buralarda işlerim var kapatmam gerek benim." daha bir şey demesine fırsat vermeden yüzüne kapattım. Hayat beni böyle bir adam olmaya itmişti. İçtim, içtim ve yine içtim yine de sarhoş olamadım yine de sarışınım gitmedi gözümün önünden hayal ettim onu karnı burnunda üstünde bembeyaz bir elbise bana gülümsüyor. Sarhoş olmuş olmalıydım çünkü sevgilim gel diyordu karşımdaki ses...

Zar zor iskeledeki evime gittim gerisi karanlıntı.

Uyandığımda bir ses duydum kim gelmişti? Bir kadın çığlığı ile yataktan fırladım ben bu sesi tanıyordum. Gördüğüm manzara ile donakaldım. Melisti ama sorun melisin olması değildi melisin suyunun gelmesiydi.

"MERİÇ YARDIM ET." galiba doğruyordu sikeyim uyanamadım daha ben!

"Senin ne işin var anasını satayım ulan herifin bebeğini bile yanımda doğruyorsun."

"BEBEK SENDEN ALLAH'IN CEZASI BİR ŞEY YAP HASTANEYE GÖTÜR." Ne demişti? Benden mi? Attığı diğer çığlıkla koşarak kucakladım. Elim ayağım birbirine girmişti kahretsin.

"Sen aptal mısın? Nasıl demezsin nasıl?" bir çığlık daha artık ağlamaya başlamıştı ve benim içim gidiyordu.

"C-canım çok yanıyor özür dilerim herşey için yemin ederim ki seni seviyorum gelmeye yüzüm olmadı." beni mi seviyordu nasıl? Artık şoktan şoka giriyor napacağıma şaşırıyordum. Arabaya binince öyle kaldım.

"SÜRSENE MERİÇ DOĞRUYORUM APYAL HERİF."

"Yaşattığın şoklardan aklımı yitirdim kusura bakma." cevap vermedi koluma yediğim şımarla susmak zorunda kaldım. Son sürat ilerliyırdum attığı her çığlıkta içim paramparça oluyor kanım çekiliyordu.

"E-erken doktor üç hafta sonra dedi erken meriç bir şey olacak." olmayacaktı buna asla izin vermezdim.

"Derin derin nefesler al hadi melis varmamıza çok az kaldı vardık sayılır. "

"Artık güzelliğin değil sadece Melis'im değil mi?" cevap vermedim o da cevap beklemedi. Hastaneye vardığımızda kucaklayıp sedyeye yatırdım elimi sımsıkı tutuyordu nasıl bırakayım şimdi bu eli?

"Bebeğin babası mısınız? Girecek misiniz doğuma?" girmezdim Allah biliyor ya bu kadar çok sevmesem girmezdim.

"Evet benim girmek istiyorum ne gerekliyse verin giyineyim. " doktor onaylayıp hemşirenin beni hazırlamasını istedi verdiği herşeyi giyip melisin elini tuttum. Kilo almış yanakları al al olmuştu. Oysa kilo almak onun için korkunç bir şeydi. Elimi sıktı, kolumu ısırdı paramparça etti bu kadar acıdan sonra duyduğumuz bebek sesi herşeyi sıfırladı kalbimdeki kırıklık yok oldu melisi ise ilk kez bu kadar duygulu ve savunmasız gördüm bebeği göğsüne koydukları an hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamış bebeğimize sımsıkı sarılmıştı yeni bir sayfa açıldı o gün bizim için saatte baktım. Kızımız 23 mart saat 12.55 de doğdu ve bizim için yeni bir devrim başladı...

 

Bölüm : 23.03.2025 16:28 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...