@solene
|
Şaşkınlıkla adama döndüm. "Ne ödüyorsun? Kimse senden bunu istemedi." dedim sert bir sesle. Bana aldırmadan "Sormadım ki." diye cevap verdi, umursamaz bir tavırla. Sinirlenmiştim. "Üstüne vazife olmayan işlere girmeyi bırak." dedim. Ama söylediklerimden hiç etkilenmiş gibi görünmedi. Aksine, teyzenin koluna girdiğim gibi amcanın koluna girip, "Hadi, sizi arabaya kadar götürelim." dedi.
Arabaya vardığımızda, teyze bana dönerek yumuşak bir sesle "Kızım, bizimle gelir misin? Eve kadar bana eşlik etmeni isterim." dedi. Gözlerindeki şefkate karşı koyamadım. "Tabii ki." diyerek arabanın arka koltuğuna oturdum. Adının Barış olduğunu öğrendiğim adam da şoför koltuğuna geçti ve amca da yanına oturdu.
Araba harekete geçtiğinde, içeride bir sessizlik hakimdi. Yaşlı teyze bu sessizliği bozarak "Güzel kızım, adın neydi senin?" diye sordu. Derin bir nefes alıp teyzeye dönerek gülümsedim. "Adım Asil, teyzecim." dedim. Bu sırada, Barış dikiz aynasından beni süzdü. Alaycı bir tonla "Bu isim sana biraz ağır mı geliyor, ne?" diye sordu. Gözlerimi devirdim ama karşılık vermedim.
Teyze, Barış'ın sözünü duymazdan gelerek, "Asil... Çok güzel bir isim. Anne baban ne güzel düşünmüş." dedi. Yüzüme yayılan gülümseme istemsizdi. "Sağ olun, teyzecim. Babam aynı ismim gibi asil bir kadın olmam için bu ismi koymuş." dedim. Barış tekrar araya girdi. "Belli, belli. İsminin hakkını vereceğin bir gün gelir umarım." diye ekledi.
Bu sefer dayanamayıp gözlerimi kısıp ona baktım. "Ne ima etmeye çalışıyorsun?" dedim. O ise, yarı bir gülümsemeyle, "Hiç. Sadece bir temenni," diye karşılık verdi.
Teyze, araya girerek yumuşak bir sesle, "Siz gençler ne tatlı atışıyorsunuz. Sanki yeni evli çift gibisiniz," dedi.
İkimiz de aynı anda tepki verdik:
"Ne?!"
Ben kaşlarımı çatıp ona doğru döndüm, o ise dikiz aynasından bana sert bir bakış attı. "Hiç sanmıyorum." dedi kısa ve net bir şekilde.
Teyzenin şaşkın bakışları arasında sinirle ellerimi havaya kaldırdım. "Evet, sanmazsın tabii! Sen arabayla bana çarptın. Şu hâlime bak! Dizlerim yara bere içinde, elimde hâlâ bir ton krem var. Ama tabii, suç sende değil, öyle mi?"
Barış gözlerini yoldan ayırmadan derin bir nefes aldı. "Evet, sana çarptım. Ama bunun için defalarca özür diledim, tamam mı? Şimdi sürekli bunu hatırlatmak zorunda mısın?" dedi, sesini hafifçe yükselterek.
"Özür dilemek her şeyi çözmüyor," dedim sinirle. "Yavaş gitseydin ya! Ne bu acele?"
"Yavaş gitseydim?" diye tekrarladı, başını hafifçe yana çevirerek. "Tamam, haklısın. Ama yola bakmadan yürüyen kimdi?"
"Yola bakıyordum! Ben geçiş hakkına sahiptim!" diye bağırdım.
"Geçiş hakkına sahip olabilirsin ama benim bir saniyeliğine dikkatim dağılmış olabilir mi? İnsanım sonuçta." dedi, son cümleyi özellikle vurgulayarak.
Tam bir şey söylemek üzereydim ki teyze elini kaldırdı. "Tamam, tamam, siz de amma inatçısınız. Yeni evliler bile bu kadar didişmez," dedi, başını sallayarak.
Barış alaycı bir kahkaha attı. "Evet, bu kadarını bile hak edecek ne yaptım acaba?" dedi, direksiyona daha sıkı tutunarak.
Ben de kızgın bir şekilde arkamı döndüm. "Merak etme, kimse böyle bir kabus senaryosunda seni seçmezdi zaten," dedim, camdan dışarı bakarak.
Teyze, ikimizin de tavrına rağmen hâlâ tatlı bir şekilde gülümseyerek konuşmaya devam etti. "Ama tartışmalarınız çok samimi. Birbirinize kızıyorsunuz ama aranızdaki bağı görebiliyorum. Hem bu kadar atışmak demek ki birbirinizi önemsediğinizin işareti."
Arabada oluşan gergin sessizlik, teyzeyle amcanın neşeli fısıldaşmaları arasında biraz hafifledi. Nihayet dar bir sokakta durduk. Teyze, evin önünde camdan dışarıya bakarak gülümsedi. "Ah, işte geldik." dedi. Mütevazı, küçük bir apartmanın önündeydik. Pencereleri çiçeklerle süslenmişti, kapı ise sade ama temiz görünüyordu.
Barış, arabayı park ettikten sonra hızlıca inip kapıyı açtı. Amca ve teyzeyi dikkatlice dışarı çıkarmaya yardım etti. Teyze, elini amcanın koluna koyarak ona yaslandı ve bir süre kapıya bakıp derin bir nefes aldı. "Evimiz gibisi yok." dedi hafifçe gülümseyerek.
Teyze ve amcayı eve kadar eşlik ettikten sonra, adam arabayı park ettiği yerde bir süre durakladı. Mahalledeki küçük çocuklar çoktan arabanın etrafına toplanmıştı. Gözlerinde büyük bir merak ve hayranlık vardı.
"Lüks bir araba bu sokakta pek nadir görülüyordur." dedim hafif alaycı bir tonda çocuklara. Teyze kapıda bizi beklerken çocuklardan biri öne çıkıp arabaya hafifçe dokundu. Sonra diğerlerine dönüp, "Bu araba ne kadar pahalıdır, biliyor musunuz?" diye bağırdı.
Teyze ise bu duruma gülerek müdahale etti. "Çocuklar, o arabayı çevirip çevirip incelemekle zengin olmayacaksınız. Hadi gidin oynayın." dedi neşeyle. Çocuklar biraz isteksizce de olsa dağıldılar.
Tam vedalaşacağımızı düşünürken teyze, bir anda yüzünü bize döndü. "Ah, sizi böyle bırakmam olmaz." dedi kararlı bir şekilde. "Bizi hastaneye yetiştirdiniz, gençler. Bu iyiliğinizin karşılığını bir fincan kahveyle bile ödeyemem ama lütfen, içeri buyurun. Dünden yaptığım kekim var."
Barış şaşkınca bana baktı, ben de ona. Sonra ikimiz de aynı anda konuşmaya başladık.
"Ah, gerek yok teyze—" "Hiç zahmet etmeyin—"
Teyze, sözlerimizi kesti ve eliyle bizi durdurdu. "Olmaz, itiraz istemiyorum. Bizim eve buyurmazsanız çok üzülürüm." dedi, gözlerinde tatlı bir kararlılık vardı. "Hem artık sizde benim evladım sayılırsınız."
Barış hafifçe iç çekip başını salladı. "Pekala, madem ısrar ediyorsunuz." dedi. Bana doğru hafifçe eğilerek "Görüyorsun, hayır diyemiyoruz." diye alaycı bir şekilde mırıldandı.
Teyzenin ardından küçük apartmana girdik. Dar bir merdiveni tırmanıp ikinci kattaki kapıya ulaştık. Ev, eski ama sıcaktı. Yerde kilimler, duvarlarda eski aile fotoğrafları asılıydı. Küçük bir oturma odasında dantel örtülerle kaplanmış mobilyalar vardı.
"Geçin bakalım, gençler." dedi teyze, üzerindeki şalı çıkarıp askıya asarken.
Topuklu botlarımın fermuarını açıp çıkardıktan sonra içeriye geçtim. Barış ise hâlâ girişte duruyordu, ayakkabılarına bakıyordu. Onun bu hâlini fark edince hafifçe güldüm.
"Sizde böyle adetler yok galiba." dedim, alaycı bir tonda. "Eve girerken ayakkabılar çıkarılır ya hani?"
Barış, gözlerini ayakkabılarından bana çevirdi. "Bu kadar kısa süre kalacağımız bir yer için böyle bir prosedür gerekli mi emin olamadım." dedi.
Gözlerimi devirdim. "Prosedür değil, saygı." dedim, ciddi bir yüz ifadesiyle.
"Saygıymış." diye mırıldandı kendi kendine, ama sonunda ayakkabılarını çıkardı. Siyah, parlak deri ayakkabılarını bir kenara düzgünce yerleştirirken, "Mutlu musun?" diye sordu.
"Çok." dedim, onun aksine ayakkabılarımı gelişi güzel bir köşeye bırakıp salona geçerken. Barış, hafif bir iç çekişle başını salladı ve salona doğru yürüdü. "Bu mahalle ziyaretini daha önce deneyimlememişim, belli ki." diye mırıldandı, alayla karışık bir tonla.
"Her zaman bir ilk vardır." diye cevap verdim gözlerimi kısıp hafifçe gülerek. |
0% |