@sonbahardakiciglik
|
Lloyd’un başı dönüyor savruluyordu her zaman ki gibi gece içkiyi fazla kaçırmıştı. Ağırlığı onu yerde tutacak kadar yeterli olmasa fırtına da savrulacak gibiydi. Derin soluklar arasında ana salona ilerleyip güçsüz bedenini divana birkaç dakika süreceğini biliyordu... Prenses Minè ve Kral Haru’nun uyanma saati gelmişti ve taht odasına geçmek için bu salondan geçeceklerdi yine de o birkaç dakika Lloyd’un toparlanması için yeterliydi. Bedeni içkinin yıkıcı etkisine alışkındı belki fakat yine de alışamadığı şeyler vardı. İnsanlar ve dünya... Dünya’ya alışabilirdi belki fakat insanlara biraz zor. Çünkü insanlar garipti ona göre... Garip davranışları ve garip duyguları. İnsan birini ölümüne severken bir o kadar da nefret edebilir miydi? Lloyd’a göre bunu yapmak için kalpsiz olmak gerekiyordu. İnsanlar neden birbirlerine karşı sahte dostluk, sevgi besliyordu? Neden birbirlerine dürüst olamıyorlardı? Bu sorular neden aklına geliyordu? Bunları düşecek kişi o değildi. Başını olumsuz yönde sallayıp kapattığı gözlerini aralamış etrafa bakınmıştı. İşleri yapan saray hanımları ve cariyeler dışında kimse yoktu, bu boş salonun misafiri yine Lloyd olmuştu. Salon unutulmaya yüz tutmuştu sadece balolar, davetler ve saray yemekleri dışında pek fazla kullanılmazdı. Ah bir de kral ve prenses taht odasına geçerken kullanırdı o kadar, onun dışında salon büyük saray duvarları içinde kimsesiz bir çocuk gibiydi. Duvarlarda ki işlemeler bozulup dökülmeye başlamıştı bile, içeri de ki bitkiler büyümüş saksıları onlara dar geldiği için saksılarını kırmıştı saray görevlilerinin bile uğramadığını bu kırık saksılardan anlayabilirdi bir insan. Güneş tepede iyice yerini almaya başlarken Lloyd kendini toparlayıp cariyelere seslendi. ‘’Tez havuzu hazırlayın, su soğuk olsun. Süslemeye falan da uğraşmayın.’’ ‘’Emredersiniz Prens hazretleri.’’ Cariyeler salondan çıktıktan sonra Lloyd divana oturup beklemeye başladı cariyeler onu çağırana kadar salonun bozulan melek desenli duvarlarını inceleyecekti. Yüz hatları bozulmaya başlayan desen birbirine bakıyor, kanatlarını sonuna kadar açmış sanki göğe yükseliyor gibiydi. Sadece içlerinden biri elinde bir su testisi kayalıklara oturmuş bekliyordu, motif bozulduğu için desenin geri kalanı tam anlaşılmıyordu. Geriye kalan yüz hatları üzgün ve kederli bir yüz ifadesi veriyordu, divandan ayrılıp duvarda ki motiflere ilerledi elini yavaşça oturan melek motifinin üzerinde gezdirirken salonda yürümeye başladı yürürken elini duvara sürterek yürüyordu eline gelen alcı ve girintili yerler elinde çiziklere sebep oluyordu, fakat bunu umursamadan yürümeye devam etti motiflerin sonuna gelince yerde kurumuş bir gül gördü yere eğilip gülü yavaşça eline alıp güldü. Kurumuştu ve onu tutmak daha kolay bir hal almıştı, elinde sağa sola çevirirken yaprakları yere döküldü. Sağ ayağı ile yaprakları genişlemesine savururken cariyeler salona girmişti. ‘’Prens hazretleri havuz hazır gidebilirsiniz.’’ ‘’Pekâlâ… Bugün burayı temizleyin. Duvarları silin, yerleri süpürün ve havalandırın.’’ Cariyeler baş selamı verip Lloyd’u onayladıktan sonra Lloyd havuza doğru ilerledi havuza ilerken Saray hanımı Violet ile karşılaşmış birbirlerine baş selamı vererek durmuşlardı. ‘’Prens hazretleri nasılsınız?’’ ‘’İyiyim Bayan Violet sizi sormalı.’’ ‘’Bende iyiyim Prensim.’’ ‘’İyi olmanıza sevindim.’’ ‘’Çökmüş görünüyorsunuz… Masaj yapmamı ister misiniz?’’ ‘’Ah nasıl hayır diyebilirim… Havuza gidiyorum yıkandıktan sonra sizi çağırttıracağım.’’ ‘’Bekliyor olacağım Prensim.’’ Saray hanımı arkasında ki cariyelere elini kaldırarak geniş ve yeni aydınlanmaya başlayan saray koridorunda ilerlemeye başlamıştı. Lloyd arkasından bir süre bakındıktan sonra havuza doğru yürümeye devam etmişti. Havuz yolunda sarayın duvarlarının arasında gezinen rüzgâr Lloyd’un bedenini esir alıyordu, rüzgârın uğultusu kulaklarına doluşmuştu. Gözlerini kapatıp kendini rüzgâra teslim edercesine kollarını açtı, bu hissi seviyordu. Bedeni birkaç dakika da olsa huzur buluyor gibiydi. Onun önceden bildiği tek huzur sevdiği kızın kokusu, sesi ve gülüşüydü. Altı yıldır bu huzura hasretti, o huzur tamamen kayıp olmuştu. Gözlerini aralayıp ilerlemeye devam etti havuza geldiğinde bedenini saran saray kıyafetlerinden kurtulmuş uzun saçlarını tutan tokayı çıkarıp kıyafetlerin üstüne koyup havuza girmişti. Su bedenini yavaş yavaş kolları altına almıştı, bedenini serbest bırakıp boğazına kadar bedenini suyun altında bırakmıştı. Bedenini daha fazla serbest bırakmak istiyordu, ruhu benliği bedeninde durmak istemiyordu. Onu gökyüzüne çeken gizli bir ip vardı sanki havuza biraz daha uzandı ve nihayet tüm bedeni suyun altındaydı. Nefesini tutmuş öylece bekliyordu. Uzun sarı saçları suyun yüzeyinde dans edercesine süzülüyor, yeşil gözleri ise sanki Dünya’ya son kez bakıyor gibi uzun ve derince bakıyordu. Bunu neden yapıyordu? Yaşamayı bu kadar çok isterken neden bir o kadar da gözlerini sonsuzluğa kapatmak istiyordu? ‘’PRENSİM!’’ Bilinci kayıp olmadan önce son duyduğu sözcük buydu Lloyd’un. Boğulmak üzereyken Saray hanımı Violet havuz odasına girmiş askerlerin yardımıyla Lloyd’u havuzdan çıkarıp havluya sararak odasına götürmüş geniş yatağa bırakmışlardı Kral Haru ve Prenses Miné’de olan biteni duymuş Lloyd’un odasına gitmişti. Lloyd’un kaslı ve uzun bedeni Dünya’ya yenilmiş gibi hareketsiz ve ifadesiz bir şekilde duruyordu. ‘’Tez saraydaki en iyi hekimleri bulup getirin!’’ Askerler aldığı emir üzerine saraydaki en iyi hekimleri alıp saraya gelmişlerdi sırasıyla tüm hekimler Lloyd’u muayene etmişlerdi ve kendi kendine uyanacağını söylemişlerdi dedikleri gibi de olmuştu yarım saat sonra Lloyd’un yeşil gözleri aralanmış yorgun biçimde başındaki insanları izliyorlardı. ‘’Neden hepiniz odamdasınız?’’ ‘’Prens hazretleri… Ah Tanrıya şükürler olsun uyanabildiniz!’’ ‘’Lloyd iyi misin evlat?’’ ‘’Değilim Kral hazretleri. Hiç iyi değilim!’’ ‘’Diana mı yine?’’ Kral Haru kaşlarını çatmış Lloyd’un yatağına oturmuştu. Lloyd Krala yorgunca bakarken Kral ise ifadesiz bir yüzle bakıyordu, Lloyd diyeceklerini az çok tahmin ediyordu hatta tahmin bile değildi. Tamamıyla biliyordu ve evet bildiği gibi de oldu Kral Haru şu sözcükleri sıraladı. ‘’Diana gitti. Geri gelmeyecek altı sene oldu anla artık!’’ Lloyd cevap vermeden sadece derin bir nefes almıştı Kralın dediği doğruydu. Diana onu altı sene önce izdivaç öncesi terk etmişti ve altı senedir ortalıkta yoktu. Diana, Lloyd’un biricik ve tek sevdiği kızdı. Uzun beyaz saçları, çekik küçük mavi gözleri, uzun pürüzsüz yüzü, minicik burnu ve daha birçok güzelliği… Altı sene önce Meiji Tapınağında tanışmışlardı, o tapınakta başlayan ufak bir sohbetten başlayan büyük bir aşk evliliğe kadar uzanan bir yol fakat bu yol evliliğe ulaşılmadan sonlanmıştı. Diana, Lloyd’u terk etmişti hiç bir neden açıklamadan. Terk etmeden üç saat önce sadece ‘olurda bir daha beni göremezsen güneş tutulmasın da Fuji’ye gel.’ Lloyd bunu duyunca ilk başta ona kızmıştı çünkü onunla bir ömür geçirmek istiyordu onu kaybetme düşüncesi bile bedenini ürkütüyordu. Tabi bu düşünceler o zaman vardı. Çünkü geçen zaman içinde Lloyd’un bedeni Diana’sızlığa alışmıştı, sesini bile unutmuştu ama hala içinde ona dair buruk bir yara vardı. İsmini duydukça bile kendini kötü hissediyor, gözleri doluyordu. Belki de bunun sebebi yarım kalan hayalleridir. Lloyd’un sonunu da getirecek olan bu aşk onu zehirliyordu, fakat Lloyd bunu kabullenmek istemiyordu o kızı bulacak ve geçmişin sorgusunu yapacaktı. Ölümü erken gelse bile onun sorgusunu alacak birini biliyordu saray hanımı Violet. Saray hanımı, Lloyd’un doğumundan beri yanındaydı Lloyd annesine bile anlatamadığı sırları, dertleri, sevmediği, sevdiği ve aklınıza gelecek her şeyi saray hanımına anlatmıştı saray hanımı ikinci annesi gibiydi. Annesi vefat etikten sonra saray hanımı Violet ona yardım etmiş onunla ilgilemişti. Diana olayında o vardı en ince ayrıntısına kadar her şeyi biliyordu. Eğer ki Diana ile son bir kez daha konuşup geçmişin sorgusunu yapmadan ölecek olursa saray hanımı bunu Lloyd demese bile yapacaktı. Lloyd onu iyi tanıyor ve güveniyordu sonuç olarak Lloyd onun omzunda az ağlamamıştı. ‘’ Toparlanman lazım Lloyd sen bir Prensin ben öldükten sonra tahtın ve Halkın geleceği sen olacaksın.’’ ‘’Biliyorum majesteleri ve sizi temin ederim ki toparlanacağım.’’ ‘’Sen sözünün eri bir oğlansın Prens sana güveniyorum.’’ Kral askeri toplayıp odadan çıkmıştı arkasından Prenses cariyeleri ile çıkmıştı en sonunda ise hekimler odayı terk etmişti. Oda da bir tek saray hanımı ve cariyeleri kalmıştı ki saray hanımı başıyla çıkmalarını işaret etmişti cariyeler çıktıktan sonra saray hanımı Lloyd’a yaklaşmıştı. Lloyd yanına gelen saray hanımına sıkıca sarılmış gözyaşlarını serbest bırakmıştı. ‘’ Güçlü biri gibi görünmeyi bırakın Prensim…’’ ‘’Kral'ın dediği gibi… Ben bir Prensim güçlü görünmem gerek.’’ ‘’Bu canınızı daha da yakar efendim.’’ ‘’Canım acımıyor benim ben iyiyim.’’ Saray hanımı elini Lloyd’un uzun saçlarına götürüp okşamıştı Lloyd ise gözlerini kapatıp sakinleşmeye çalışmıştı. Ne zaman ağlasa, sinirli veya endişeli olsa saray hanımı saçlarını okşayarak onu sakinleştirip bilgece konuşmalarını yapardı bu da Lloyd’da işe yarardı. Her zaman işe yaramıştı. Lloyd sakinleşir ve daha düzgün aklı başında kararlar alırdı saray hanımı Lloyd’un saçlarını okşarken dudaklarını aralayıp konuşmaya başladı fakat bu konuşma farklıydı sanki bilgece değil de kalp yoluyla yapılan bir konuşmaydı. ‘’Kendinize bunu yapmayı kesin Prensim belki de o kız başka bir yerde başka biriyle yuva kurmuştur belki de sizinle sadece oyun oynadı. Onu beklemenin bir anlamı yok ne yazık ki.’’ Saray hanımı genelde geleceğe ümit dolu konuşmalar yapardı ve bu da Lloyd’a yarı zamanlı mutluluk getirirdi ama bu konuşma bir yandan acı verici bir yandan da doğruluk payı yüksek bir konuşmaydı. Diana onu kandırmıştı, onun duyguları ile oynamıştı Lloyd başını sallayıp saray hanımına küçük bir çocuk edası ile baktı. Saray hanımı kendisine ufak bir çocuk edasıyla bakan Prense bir anne şefkati ile içtenlikle gülümsemişti. ‘’Önünüzde ki geleceğe bakın Prensim geçmişe takılı kalmak sadece sizi zehirler acı verir bunu kendinize yapmayı bırakmalısınız.’’ ‘’Haklısınız saray hanımım… Kendimi geliştireceğim ve sadece kendime halkıma ve tahta odaklanacağım.’’ ‘’Size de bu yakışır Prensim hem siz endişe etmeyin ki o kız karşınıza çıksın ya da çıkamasın sizin sorgunuzu ben tamamlayacağım.’’ ‘’Bunu biliyorum saray hanımım.’’ Saray hanımı Violet geriye çekilip yeniden gülümsemiş Lloyd’u yatağına yatırarak gülümsemişti. O talihsiz olay gerçi talihsiz mi bilemeyiz ama Lloyd öyle adlandırıyordu. O olay olduğunda Lloyd yirmi sekiz yaşındaydı ve şu an yirmi altı yaşına girecekti ve yeni yaşında onu bir mucize bekliyordu Lloyd bundan tamamen habersizdi. Saray hanımı Lloyd’un gözlerini silmiş üstünü örtmüştü. ‘’Uyuyun lütfen efendim öğleden sonra binicilik ve ok atma dersleriniz var.’’ ‘’Tamamdır hanımım.’’ ‘’Bana hanımım diyince tuhaf hissediyorum Prensim.’’ ‘’Rahatsız oluyorsanız demem.’’ ‘’Oh, hayır hayır o yüzden değil… Neyse bunu boş verin ve uyuyun gelecekte ki kralımızın güçlü olması gerek.’’ loyd gülümseyip gözlerini kapattı saray hanımı yanında biraz daha kalmıştı uyuduğundan emin olduktan sonra odasından çıkmak için kapıyı açmıştı çıkmadan önce yatakta yatan bedene baktı uzunca bir süre bakmış ardından odadan çıkmıştı. Cariyelerin önüne geçerek sarayı gezmeye ve eksikleri tamamlama işine devam etmişti. Sarayda işler geçiyordu fakat Lloyd’un zihni ise ağır ve yavaş geçiyordu... Düşünüyordu, nerede hata yaptığını fakat bulamıyordu. Özlüyordu, düşündükçe daha fazla. Deriden ve sessiz bir şekilde acısını kimseninin görmeyeceği şekilde... Zihinini ele geçiren bu düşüncüler yüzünden olması gerekenden daha erken kalkmıştı üzerine uzun ince bir gömlek giymişti gömleğinin üzerine ise mavi, üzerinde sarı işlemeleri olan kimono kıyafetini giymişti. Sarı saçlarına bir toka geçirip odasından çıkmış atların olduğu alana ilerlemişti askerler Lloyd’a baş selamı vermişti Lloyd selamlarını alıp beyaz atına ilerlemişti uzun yelesini okşadıktan sonra atın sırtına binmiş antrenmana alanına ilerleyip ilk tura başlamışlardı başlamışlardı. Askerler prens olduğu için çekinerek hamleler yapıyor Lloyd ise sert olmalarını acımasız olmalarını istiyordu yapmadıklarında ise kızıyordu. Askerler en azından azarlanmamak için Lloyd’a karşı sert hamleler yapıyordu at sırtında Lloyd kendini daha iyi hissediyordu elindeki kılıçla yaptığı her hamle içindeki kızgınlığı, öfke ve hayatında ki diğer duyguları kılıçla dışarı atıyordu, yaptığı hamleler konuşsa ülkeyi savaştan önce yıkardı bundan emindi. Öğle saati bitmiş akşam evresine girmişti saat Lloyd kendini zorlukla aşağı attı at sırtında ok ve kılıç kullanmayalı uzun zaman olmuştu askerler onu yerden kaldırdıklarında Lloyd gülümseyip ayağa kalktı kendini güçlü hissediyordu, yenilenmiş, kafesinden çıkıp özgürlüğe kavuşmuş bir aslan gibi ve en önemlisi de huzurlu hissediyordu.
|
0% |