@soniamarryrose
|
Dolunay yaklaşıyordu. Remus’un ruh hali iyice değişmeye başlamıştı. Her zaman olduğu gibi, vücudu yavaş yavaş o tanıdık acıya hazırlanıyordu. Kasları kasılıyor, başında uğuldayan bir ağrıyla mücadele ediyordu. Tonks, onun bu halini gördüğünde endişesini gizlemeye çalışsa da gözlerindeki derin üzüntüyü saklayamıyordu. Remus'un dönüşümü, yalnızca fiziksel bir acı değildi; bu, onun kendini kaybettiği ve en çok korktuğu zamandı. Bir akşam, dolunaya yalnızca birkaç saat kala, Tonks onu buldu. Remus, Grimmauld Meydanı'ndaki küçük bir odada kendi içine kapanmış, sessizce oturuyordu. Tonks, usulca yanına yaklaştı ve bir elini omzuna koydu. Remus’un teni, her zamankinden daha sıcak ve gergindi. "Geliyor," dedi Remus, sesi kısık ama kararlı. "Bu gece yine canavara dönüşeceğim, Tonks. Uzak durman gerek." Tonks, gözlerinde hafif bir endişe olsa da, Remus’a yaklaşıp gözlerinin içine baktı. "Remus," dedi yumuşak bir sesle, "ben bu savaşı seninle birlikte veriyorum. Bu dolunay, seni tanımlamıyor. Senden korkmuyorum." Remus derin bir nefes aldı, gözlerini kaçırarak başını eğdi. "Bu başka, Tonks. Her dolunayda kontrolümü kaybediyorum. Seni incitmekten korkuyorum. En çok da sana zarar vermekten korkuyorum." Tonks, onun yanına oturup ellerini tuttu. "Her zaman bu savaşı tek başına vermek zorundaymışsın gibi hissediyorsun, değil mi?" dedi Tonks, yumuşak ama kararlı bir ses tonuyla. "Ama değilsin. Ben buradayım ve seni bırakmayacağım. Ne olursa olsun, seni burada bekleyeceğim." Remus bir an için derin bir sessizlik içinde kaldı. İçindeki karanlık canavarı zapt edemeyeceğini biliyordu. Ama Tonks’un kararlılığı, onun üzerinde başka bir etki yaratıyordu. Yine de, bu sevginin tehlikeli olabileceğini düşünmeden edemiyordu. "Sana ne yapabileceğimi bilemezsin," dedi Remus, dişlerini sıkarak. "Her dolunayda, insan yanımı kaybediyorum. Olanları hatırlamıyorum, ama hatırlayanlar hep korku dolu gözlerle bakıyorlar. Tonks, sana zarar verebilirim." Tonks, onun elini sıktı. "Ne olursa olsun, Remus, sana güveniyorum. Ve seni bu yüzden asla bırakmayacağım. Beni koruyamayacağını düşünüyorsun, ama aslında birbirimizi koruyabiliriz." Remus, bir an için bu sözlerin gücüne kapılmak istedi, ama içindeki korku daha ağır basıyordu. Yine de, Tonks’un ona olan inancı ve sevgisi, kısa bir an için bile olsa ona bir güç vermişti. Fakat o an, dolunayın etkisi kendini daha güçlü hissettirmeye başladı. Vücudunun her bir hücresinde büyüyen bir gerilim hissediyordu. "Git," dedi Remus, sesi acı dolu ve cılız. "Gitmelisin, Tonks. Daha fazla bekleyemeyiz. Dönüşüm başlamak üzere." Tonks, Remus’un derin nefesleri arasında kısa bir süre daha gözlerinin içine baktı. Sonra ayağa kalktı, ama gözleri onun üzerindeydi. "Seni burada bekleyeceğim, Remus. Ne olursa olsun geri döneceksin. Çünkü biliyorum, sen canavardan daha güçlüsün." Remus, cevap veremeyecek kadar acı çekiyordu. Vücudu kasılırken yere çömeldi. Dönüşüm başlamıştı. Kemikleri çatırdadı, kasları gerildi ve yüzündeki insanî özellikler kaybolmaya başladı. Kısa bir süre sonra Remus tamamen kurt adam olmuştu. Gözlerinde parlayan vahşi bir ışık vardı ve ağzından salyalar akıyordu. Tonks odadan hızla çıkıp kapıyı kilitledi. Dışarıdan gelen hırlama ve tırnakların kapıya vurma sesi, içini ürpertti. Her dolunayda bu anı yaşamak zordu, ama Remus’a olan sevgisi, onun en karanlık anlarını bile göğüslemeye hazırdı. Odadan yükselen vahşi hırıltılara rağmen, Tonks sakin kaldı. Gözlerini kapının üzerinden ayırmadan, sabırla beklemeye başladı. Sabah, ilk ışıklarla birlikte kurt adamın vahşi sesleri durulmaya başladı. Tonks, kapıya yaklaşırken içeriden gelen derin nefesler, Remus’un dönüşümünün sona erdiğini haber veriyordu. Kapıyı yavaşça açtığında, Remus yere yığılmış halde, çıplak ve titriyordu. Gözleri yarı kapalı, vücudu yorgunluktan tükenmişti. Tonks hızla içeri girip Remus’un yanına diz çöktü. Ellerini onun soğuk tenine dokundurup yüzünü okşadı. "Geçti," dedi. "Her şey geçti." Remus, güçlükle başını kaldırdı. Gözlerinde derin bir pişmanlık vardı. "Sana... zarar verdim mi?" diye sordu zorlukla. Tonks hafifçe gülümsedi. "Hayır, Remus. Başarılı oldun. Geri döndün." Remus’un gözlerinden yaşlar akarken, Tonks onu kucakladı. Remus, içindeki canavarla her dolunayda savaşmak zorunda olsa da, yanında Tonks olduğu sürece bu karanlıkla başa çıkabileceğini anlamıştı. Tonks, Remus'u sarmalarken, sabahın serinliği içeri sızmaya başladı. Remus, tüm vücudunda derin bir yorgunluk hissediyordu, ama Tonks’un kollarında bir miktar huzur bulmuştu. Her dolunaydan sonra hissettiği suçluluk, bu sefer biraz daha hafifti. Belki de Tonks’un ona olan inancı, kendine olan güvenini bir nebze olsun geri getirmişti. Tonks, Remus’un titreyen vücudunu örtmek için bir battaniye getirdi. "Sana bir şeyler hazırlayayım," dedi, nazikçe onun saçlarını okşayarak. "Biraz çay ve yiyecek bir şeyler iyi gelir." Remus, zayıf bir gülümsemeyle başını salladı. "Teşekkür ederim, Tonks," dedi yavaşça. "Gerçekten burada olduğun için..." Tonks ona sıcak bir bakış fırlattı. "Burada olmam gereken tek yer burası," dedi. "Ve seninle birlikte bu savaşta olmayı seçiyorum, Remus." Remus, gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Her dolunay sonrası yaşadığı bu yıkımın ardından, Tonks’un yanında olması onu güçlendiriyordu. Ama bu güç, onu her zaman rahatsız eden bir soruyu da beraberinde getiriyordu: Tonks’un bu savaşa dahil olması doğru muydu? Onun için böylesine bir tehlikeyi göze almak, Remus’un içinde sürekli bir mücadeleye neden oluyordu. Tonks, mutfaktan döndüğünde bir fincan çay ve biraz ekmek getirdi. Remus, sessizce çayı yudumlarken, gözleri boş bir noktaya odaklandı. Düşünceleri, zihninde bir yığın gibi birikmişti. Ne kadar güçlü olmaya çalışırsa çalışsın, dolunayın getirdiği bu karanlıkta kaybolmaktan korkuyordu. "Ne düşünüyorsun?" diye sordu Tonks, onun yanına oturarak. Remus, bir süre sessiz kaldıktan sonra konuştu. "Tonks," dedi, sesi hafif bir titremeyle. "Seninle birlikte olduğumda, bu lanetle daha iyi başa çıkabiliyorum. Ama aynı zamanda, senin hayatını da tehlikeye atıyorum. Sana zarar vermekten o kadar korkuyorum ki, bazen... bazen uzaklaşmam gerektiğini düşünüyorum." Tonks, onun elini sıkıca tuttu. "Bunu daha önce de konuştuk, Remus. Seninle olmaktan asla pişman değilim. Bu, benim seçimim. Ve seni asla yalnız bırakmayacağım." Remus, gözlerinde biriken yaşları geri tutmaya çalıştı. "Ama Tonks... bu bir gün çok daha kötüye gidebilir. O zaman ne yapacağız? Seni... seni kaybetmekten korkuyorum." Tonks, derin bir nefes alarak Remus’a doğru eğildi. "Biz, ne olursa olsun bu savaşı birlikte vereceğiz. Korkularını anlıyorum, ama seni seviyorum. Ve bu sevgiyi asla kaybetmeyeceğim. Ne olursa olsun, senin yanında olacağım." Remus, onun bu kararlılığı karşısında sessiz kaldı. Kalbinin derinliklerinde hâlâ korkuları vardı, ama Tonks’un sevgisi ve cesareti, onun bu karanlıkta kaybolmasına engel oluyordu. Belki de bu savaşı tek başına vermek zorunda olmadığını kabul etmenin zamanı gelmişti. Tonks, Remus’un yüzüne bir öpücük kondurarak ona güven verdi. "Hadi," dedi yumuşak bir sesle. "Biraz daha dinlenmelisin. Bu geceyi atlattık, ama önümüzde yeni bir gün var. Ve biz birlikteyiz." Remus, Tonks’a şükran dolu gözlerle baktı. Belki de gerçekten de bu savaşı birlikte kazanabilirlerdi. İçindeki karanlık ne kadar güçlü olursa olsun, Tonks’un sevgisi onu aydınlatmaya yetiyordu.
|
0% |