Yeni Üyelik
3.
Bölüm

Naneleri Yerken

@soniamarryrose

Zambak, Savaş'ın baskılarından kaçmanın yollarını ararken, bir yandan da yeni hayatına uyum sağlamaya çalışıyordu. Ama ne yazık ki, Savaş’ın zorbalığı sadece Zambak’a değil, ailesine de bulaşmıştı. Savaş, geçmişte yaptığı hataları unutmak için yeni bir hayat kurmuştu, ancak bu yeni hayat bile onun içindeki nefreti söndürememişti.

Bir gün, okul koridorunda yürüyen Zambak, dalgın bir halde ilerlerken aniden başka bir kızla çarpıştı. Kitapları yere saçıldı. Zambak, hemen toparlanıp özür dilemeye çalıştı. "Özür dilerim, dalgındım. Yardım edebilir miyim?"

Karşısındaki kız, Savaş'ın kızıydı, ama Zambak bunu bilmiyordu. Adı Meryem'di, ama klasik bir isimden uzak bir anlam taşırdı. Meryem, alaycı bir gülümsemeyle Zambak’a baktı ve sert bir ses tonuyla, “Özür dilemen bir şeyi değiştirmiyor, aptal!” dedi.

Zambak, bu ani ve sert tepki karşısında şaşırdı. “Sadece yardımcı olmak istemiştim,” dedi, ama Meryem’in bakışları ona karşı nefret doluydu. “Senin gibiler hep böyledir,” diye homurdandı Meryem. “Sana hiç ihtiyacım yok.”

Zambak, derin bir nefes alarak kendini sakinleştirmeye çalıştı. “Tamam, neyse,” dedi ve yoluna devam etmek için kitaplarını topladı. Ancak Meryem, onun arkasından seslendi, “Babamın kim olduğunu biliyor musun? Eğer ona bir zarar verirsen, bunun bedelini ağır ödersin.”

Zambak, duraksadı ve yavaşça geri döndü. “Baban kim?” diye sordu, ama Meryem’in alaycı bakışları onu sinirlendirmişti. “Bilmiyorsun, değil mi? Ah, zavallı seni! Babam Savaş Hoca. Ve senin gibi bir hiç kimse onun kızıyla bu şekilde konuşamaz.”

Zambak, Savaş’ın kızına bakarken içinde biriken öfke patlama noktasına geldi. “Savaş Hoca mı? Senin baban, benim babama ve bana hayatı zehir eden adam mı?”

Meryem, yüzünde alaycı bir gülümsemeyle, “Evet, ve bu da senin sonun olacak!” dedi. Ancak Zambak’ın artık sabrı tükenmişti. Babasının yıllardır yaşadığı acı ve Savaş’ın ona yaşattığı baskılar birden bire gözlerinin önüne geldi.

Zambak, hızla Meryem’e yaklaştı ve sert bir şekilde onu iterek duvara yapıştırdı. “Senin ve babanın bana yaptıkları artık yeter! Sizden korkmuyorum!” diye bağırdı. Meryem, bu beklenmedik tepki karşısında afalladı, ama Zambak durmadı. “Seninle baban benim hayatımı mahvetmeye çalışıyorsunuz ama başaramayacaksınız!” diye bağırarak Meryem’i yere düşürdü. Zambak, öfkesini kontrol edemeden Meryem’e birkaç kez vurdu ve ardından hızla oradan uzaklaştı.

Meryem, yerde kanlar içinde kalmıştı. Olayı gören kimse yoktu ve Zambak, bu durumu kullanarak ortadan kayboldu. Kimse onun Meryem’i dövdüğünü bilmeyecekti. Ama Meryem’in yaşadığı bu olay, onun psikolojik olarak tamamen çökmesine neden oldu. Babasının zorbalığıyla yetişmişti, ama şimdi aynı zorbalığı bir başkasından görmüş ve bu durum onun tüm dünyasını yıkmıştı.

Ertesi gün okulda, Meryem’in yaralı halde bulunduğu haberi hızla yayıldı. Meryem konuşamıyordu, kimin ona saldırdığını söyleyemiyordu. Savaş, durumu öğrenir öğrenmez hastaneye koştu. Kızını o halde görmek, onu deliye çevirdi. Meryem’in yüzündeki morlukları görünce, öfkeyle kükredi. “Bunu yapanı bulursam, onu kendi ellerimle öldüreceğim!”

Okulda bu olayla ilgili soruşturma başlatıldı, ama Zambak hiçbir iz bırakmadığından, kimse onu suçlayamıyordu. Ancak Savaş, içinde bir şüpheyle doluydu. Kızına bunu yapanın kim olduğunu öğrenmek için her şeyi yapmaya kararlıydı.

Bu sırada başka bir yerde, Akif’in eski gizli ajanı Çağan, hapishanede Samet’i öldürme girişiminde bulunmuştu. Ancak başarısız olmuş ve bu durum Samet’in özgürlüğüne kavuşmasına neden olmuştu. Samet hapisten çıktığında, hemen Ramazan ve Halil’e mektup yazarak gerçekleri anlatmıştı. Akif’in hala içeriden birileriyle işbirliği yaptığını ve Çağan’ın bu işin içinde olduğunu bildirmişti.

Ramazan ve Halil, Samet’in mektubunu aldıklarında, durumun ciddiyetini anladılar. Ancak bu mektup, Çağan’ın kulağına gitmişti. Çağan, hapishaneyi basarak Samet’i öldürmeye çalıştı ama başarılı olamadı. Bunun yerine, kendisi yakalanarak hapse atıldı. Bu karmaşa sırasında, Halil ve Lidya da Savaş’ın Zambak’a yaptığı zorbalıkların devam ettiğini öğrendi.

Lidya, bu durumu Halil’e anlattığında, Halil’in öfkesi bir kez daha alevlendi. “Bu adam durmayacak, Lidya. Bizim üzerimize gelmeye devam edecek.”

Lidya, Halil’in ellerini tuttu ve onu sakinleştirmeye çalıştı. “Ama biz de durmayacağız, Halil. Zambak’ı korumak için ne gerekiyorsa yapacağız.”

Halil, kararlı bir şekilde başını salladı. “Haklısın. Artık bu işin sonuna geldik. Savaş ve onun gibilerle hesaplaşacağız. Zambak’ı bu çemberin dışında tutmalıyız.”

Bu olaylar arasında Zambak, Savaş’ın kızıyla yaşadığı durumu kimseye söylememişti. İçinde biriken öfke ve pişmanlık, onu her geçen gün biraz daha içine kapanmasına neden oluyordu. Ancak ne olursa olsun, ailesini korumak için güçlü olmaya kararlıydı. Savaş’ın tehditleri devam ederken, Zambak’ın ailesi onun arkasında durmaya ve onu korumaya devam ediyordu. Ancak önlerindeki yol zorlu ve tehlikelerle doluydu.

Bu mücadelede, Halil, Lidya ve Zambak, birbirlerine daha da sıkı sarılarak ayakta kalmaya çalışacaklardı.

Halil ve Lidya, Zambak’ı korumak için ne gerekiyorsa yapmaya karar vermişlerdi. Ancak Savaş’ın zorbalıkları ve tehditleri, giderek daha da yoğunlaşıyordu. Zambak, okulda Savaş’ın kızı Meryem ile yaşadığı o korkunç olaydan sonra daha da içine kapanmıştı. Babasına ve annesine bir şey söylemiyordu, ama gözlerindeki korku ve kararsızlık her şeyi açıkça belli ediyordu.

Bir gün, Halil, Zambak’ın okuldan eve döndüğü anı yakalamıştı. Zambak’ın yüzündeki solgunluğu ve gerginliği fark etmişti. “Kızım, her şey yolunda mı?” diye sormuştu Halil, Zambak’ın gözlerinin içine bakarak.

Zambak, babasının sorusuna kısa bir süre tereddüt ettikten sonra, “Evet baba, sadece dersler çok yoğun. Başka bir şey yok,” diye cevapladı. Ama Halil, kızının sözlerinden tatmin olmamıştı. Ona daha fazla soru sormamayı tercih etti, çünkü Zambak’ın üzerindeki baskıyı daha da artırmak istemiyordu. Ancak bir şeylerin ters gittiğini hissediyordu.

Ertesi gün, Halil, Zambak’ı okulda ziyaret etmeye karar verdi. Sınıf kapısının önüne geldiğinde, içeriden Savaş’ın sesini duydu. Savaş, ders veriyor gibi görünse de ses tonundaki sertlik ve otoriterlik Halil’in dikkatini çekmişti. Kapının yanında beklerken, Zambak’ın masasında sessizce oturduğunu ve Savaş’ın ondan taraflı bir şekilde bahsedip onu küçük düşürmeye çalıştığını fark etti.

Tenefüs zili çaldığında, Halil, Zambak’ın yanına yaklaşarak ona sessizce seslendi. “Kızım, bir dakika benimle gelir misin?”

Zambak, babasının yanında yürürken, Halil onun yüzündeki sessiz acıyı görebiliyordu. Bahçede sakin bir köşe bulup oturdular. Halil, kızına dönerek, “Zambak, bir süredir seni gözlemliyorum. Bir şeylerin yanlış olduğunu hissediyorum. Bana dürüst olmanı istiyorum. Gerçekten her şey yolunda mı?” diye sordu.

Zambak, derin bir nefes aldı. Gözleri doldu ama yine de babasına doğrudan bir şey söyleyemedi. “Baba… Sadece bazen zor oluyor. Ama ben başa çıkabilirim. Sen ve annem için endişelenmeni istemiyorum,” diye fısıldadı.

Tam o sırada, Savaş da bahçede gezintiye çıkmıştı ve Halil ile Zambak’ı fark etmişti. Onlara doğru yaklaşarak, soğuk bir şekilde selam verdi. “Halil Bey, kızınızı okulda görmek güzel. Umarım her şey yolundadır?” dedi, ama sesindeki alaycı ton Halil’in dikkatinden kaçmamıştı.

Halil, sakin kalmaya çalışarak, “Evet, her şey yolunda, Savaş. Ama kızımın sizden bahsettiği bir iki şey var, onları konuşmak isterim,” dedi. Savaş’ın yüzü bir anda sertleşti. “Ne gibi şeyler?” diye sordu, gözlerinde bir tehdit parıltısıyla.

Halil, soğukkanlılığını koruyarak, “Kızımın eğitim hayatında sıkıntılar yaşamasını istemiyorum. Eğer ona ya da diğer öğrencilere karşı baskıcı bir tutum sergilediğinizi fark edersek, bunun sonuçları olur, Savaş,” dedi.

Savaş, alaycı bir şekilde gülümsedi. “Sonuçlar mı? Ne gibi sonuçlar, Halil? Senin burada ne kadar etkili olabileceğini sanıyorsun?” dedi, adeta Halil’e meydan okuyarak.

Bu sözler, Halil’in sabrını taşırmaya yetmişti. Sert bir adım atarak Savaş’ın yüzüne yaklaştı. “Sana son kez söylüyorum, kızımı rahat bırak. Yoksa bunun bedelini ödersin,” diye uyardı, sesi titrerken. Ancak Savaş, geri adım atmak yerine, daha da sertleşti.

“Sen kimsin ki bana bu şekilde konuşuyorsun?” diye bağırdı Savaş. “Unutma Halil, seninle eskiden beri süregelen bir hesabımız var. Kızını da, seni de elimden kurtaramazsın.”

Tam bu sırada, Samet hızla araya girdi ve ikiliyi birbirinden ayırdı. “Yeter artık! Burada kavga etmeye devam ederseniz, bu sadece çocuklarımıza zarar verir,” dedi, sesinde bir otorite ile.

Samet’in sözleri, hem Halil’i hem de Savaş’ı bir an için durdurdu. Ama ikisinin de içinde biriken öfke, gözlerinden okunabiliyordu. “Bu iş burada bitmedi, Halil. Gözüm üzerinizde olacak,” diye tehdit etti Savaş, arkasını dönüp uzaklaşırken.

Halil, Samet’e dönerek, “Teşekkür ederim. Ama bu işin sonu kötüye varacak gibi görünüyor,” dedi.

Samet, başını sallayarak, “Ne olursa olsun, Zambak’ı korumamız lazım. O, bu kavganın içinde olmamalı,” dedi. Ancak her ikisi de bunun kolay olmayacağının farkındaydı.

Bu sırada Zambak, sınıfa geri döndüğünde, arkadaşları Recep ve Hatice ile tenefüste buluştu. Onlara, babası ile Savaş arasında geçenleri anlatmamıştı, ama içinde biriktirdiği öfke daha da büyümüştü. Recep, “Savaş Hoca, yine mi seni zorladı? Onun bu tavırlarından bıktık artık,” dedi.

Hatice de endişeyle, “Zambak, ona karşı bir şey yapmalı mıyız? Seni böyle zor durumda bırakmasına izin veremeyiz,” diye ekledi.

Zambak, arkadaşlarına gülümsemeye çalıştı, ama içindeki karanlık hisleri saklayamıyordu. “Boşverin, her şey yoluna girecek. Sadece sabredelim,” dedi, ama bu sözler hem onu hem de arkadaşlarını tatmin etmemişti.

Ders zili tekrar çaldığında, Türkçe öğretmenleri Rüveyda Hoca sınıfa girdi ve ders başlamadan önce sınıfa bir göz attı. “Bugün işlenecek konularla ilgili sorularınız varsa, şimdi sormak için uygun bir zaman,” dedi, ama öğrencilerin çoğu, önceki tartışmaların etkisi altında kalmış gibiydi.

Zambak, derse odaklanmaya çalıştı, ama zihni Savaş’ın tehditleri ve babasıyla arasında geçen kavgada takılı kalmıştı. Her şey giderek karmaşıklaşıyor ve daha da zorlaşıyordu.

Bir sonraki tenefüste, Zambak, arkadaşlarıyla birlikte bahçede oturuyordu. Hatice, Savaş hakkında konuşmaya başladı. “Savaş Hoca, gerçekten bir canavar. Ona bir dur diyen olmalı.”

Recep, “Evet, ama bunu kim yapacak? Herkes ondan korkuyor,” diye ekledi.

Zambak, sessizce dinliyordu. Onların bu sözleri, onun içindeki öfkeyi daha da körüklüyordu. Tam o sırada, Savaş yine yanlarına gelmişti. Zambak’ı yalnız bir köşeye çekip, tehditkar bir sesle, “Sana kaç kez söylemem gerektiğini anlamıyor musun? Babana da söyledim, ama sen bunu anlamıyorsun galiba,” dedi.

Zambak, Savaş’ın karşısında sessiz kaldı. İçinde biriken korku, onun sesini kısmasına neden oluyordu. “Ne istiyorsunuz benden?” diye zorla fısıldadı.

Savaş, yüzüne daha da yaklaşıp, “Babanın geçmişte yaptıklarının bedelini ödeteceğim. Ve sen, bu bedeli ödeyeceksin,” dedi. Zambak, gözyaşlarını tutamayarak başını öne eğdi.

Savaş, bu zayıflığı görüp, onu daha da köşeye sıkıştırdı. “Bana karşı gelmeye cüret edersen, sonuçlarına katlanırsın. Babana da, annene de olanları hatırlatmak istemiyorum. Ama sen, onların yaşadıkları acıları tekrardan yaşayacaksın.”

Zambak, bu tehditler karşısında ne yapacağını bilemiyordu. Savaş’ın bu sözleri onu derinden sarsmıştı, ama ona karşı koyacak gücü bulamıyordu. Sessizce ağladı, ama Savaş, acımasızca onu bir kenara iterek odadan çıktı.

Bu durumun artık kontrol edilemez hale geldiğini fark eden Zambak, daha fazla dayanamayacağını hissetti. Ne yapacağını bilemez bir halde, okuldan çıkıp eve gitmeye karar verdi. Ancak bu sırada, babası Halil ve annesi Lidya, Zambak’ın yaşadıklarını öğrenmişlerdi ve onu korumak için ne gerekiyorsa yapmaya hazırdılar.

Samet de, hapisten çıktıktan sonra Savaş ve Çağan’ın arkasındaki gerçekleri ortaya çıkarmaya çalışıyordu. Çağan’ın hapishanede Samet’i öldürmeye çalışması ve başarısız olması, Samet’i daha da kararlı bir hale getirmişti. Ancak Çağan, hala bir tehdit olarak duruyordu ve bu durum, aileyi daha da zor durumda bırakıyordu.

Savaş’ın kızı Meryem, babasının sertliği altında büyümüştü ve bu sertlik, onun da davranışlarına yansımıştı. Zambak ile yaşadığı çatışma, Meryem’in psikolojik olarak çökmesine neden olmuştu. Ancak bu çöküş, Savaş’ı daha da öfkeli hale getirmişti. Kızını kimin dövdüğünü öğrenmek için her yolu deniyor, ama bir sonuca ulaşamıyordu.

Halil, Lidya ve Samet, Savaş’ın tehdidine karşı bir araya gelip, Zambak’ı koruma planları yapmaya başladılar. Ancak bu yolculuk, onları beklenmedik zorluklarla yüzleştirecekti. Düşmanları güçlüydü, ama birbirlerine olan bağlılıkları, onları bu mücadelede ayakta tutan tek şeydi.

Zambak, yaşadığı korkuları ve endişeleri geride bırakıp, ailesi ve arkadaşlarının desteğiyle bu zor dönemi atlatmaya kararlıydı. Ancak karşılarında duran tehlikeler, onları her an daha da zorlayacak ve sınayacaktı.

Zambak, yaşadığı travmalarla boğuşurken, ailesi de bu kabusun bir an önce sona ermesini sağlamak için elinden geleni yapıyordu. Lidya ve Halil, Samet’le birlikte bir strateji geliştirmek üzere gizlice buluşmuşlardı. Savaş’ın tehditleri ve Çağan’ın entrikaları onları sürekli tetikte tutuyordu. Bu işin sonu ya onların zaferiyle sonuçlanacaktı ya da her şey daha kötü bir hale gelecekti.

Bir gün okulda, Zambak sınıfta fen dersi görürken, yine Savaş’ın sert ve küçümseyici tavırlarıyla karşı karşıya kaldı. Savaş, tahtada bir soruyu çözmek üzere Zambak’ı çağırdı. Ancak, Zambak korkusundan dolayı tahtaya yaklaşmak istemedi.

Savaş, alaycı bir şekilde, “Ne oldu Zambak? Korkuyor musun? Babana da böyle mi bakıyorsun? Hadi, buraya gel de sınıfın önünde bir kez daha rezil ol,” dedi.

Zambak, sınıf arkadaşlarının gözleri önünde küçük düşürülüyordu. Elleri titriyordu, ama yine de tahtaya gitmek zorunda kaldı. Savaş’ın ona karşı olan bu sert tutumu, sınıftaki diğer öğrencilerin de dikkatini çekmişti. Ancak hiç kimse, Savaş’a karşı koyacak cesareti bulamıyordu.

Zambak, tahtanın önünde durdu ve Savaş’ın verdiği problemi çözmeye çalıştı. Ancak zihni karmakarışıktı. Babasının ve annesinin yüzleri, sürekli gözlerinin önüne geliyordu. Savaş’ın tehditleri ve zorbalıkları artık dayanılmaz bir hale gelmişti. Tahtaya birkaç yanlış rakam yazdı ve sonunda elindeki tebeşiri düşürdü.

Savaş, bu durumu fırsat bilerek, “Görüyor musunuz sınıf? İşte karşınızda başarısızlığın bir örneği. Babasının kızı, tam da beklediğim gibi,” dedi. Öğrenciler arasında bir kıkırdama yayıldı, ama Zambak utanç içinde başını öne eğdi. Artık dayanacak gücü kalmamıştı.

Ders bitiminde, Zambak sınıftan çıktığında, arkadaşları Recep ve Hatice onu yakaladılar. “Zambak, bunun böyle devam etmesine izin veremezsin,” dedi Recep, öfkeyle. “Savaş Hoca’nın seni bu şekilde aşağılamasına göz yumamayız.”

Hatice de destekleyici bir şekilde ekledi, “Ailene anlatmalısın. Onlar seni korur. Biz de yanındayız.”

Zambak, arkadaşlarının desteği karşısında minnettar hissetti, ama içinde büyük bir korku vardı. “Annemle babam zaten çok endişeliler. Onları daha fazla üzmek istemiyorum,” diye itiraf etti.

Bu sırada, okul koridorunda Savaş’ın kızı Meryem ile karşılaştılar. Meryem, Zambak’a sert bir bakış attı ve aralarından geçerken ona omuz attı. “Yolumdan çekil!” diye hırladı.

Zambak, bu hareket karşısında öfkelendi, ama kendini tuttu. Ancak Meryem’in bu zorbalıkları, Savaş’ın kızının ne kadar kötü biri olduğunu daha da ortaya koyuyordu. Zambak, bu duruma artık daha fazla dayanamayacağını hissetti.

Ertesi gün, Türkçe dersi için sınıfa giren Rüveyda Hoca, öğrencilerin arasındaki gerilimi fark etmişti. Derse başlamadan önce, “Bugün hepinizin kendini ifade edebileceği bir konu üzerine konuşmak istiyorum,” dedi. “Baskı altında kaldığınızda nasıl başa çıkıyorsunuz? Bu konuda ne gibi stratejileriniz var?”

Bu soru, Zambak’ın içinde bir şeyleri harekete geçirdi. Elini kaldırdı ve söz aldı. “Bazen, baskı altında kaldığımızda, içimizde biriken öfke ve korku, bizi daha da zor bir duruma sokuyor. Ama ailemiz ve arkadaşlarımızla konuşmak, onların desteğini hissetmek bu baskıyı hafifletebilir,” dedi.

Rüveyda Hoca, Zambak’ın söylediklerini dikkatle dinledi. “Bu çok doğru Zambak,” dedi. “Bazen duygularımızı paylaşmak, bizi baskı altında ezilmekten kurtarabilir.”

Tenefüs zili çaldığında, Zambak, Recep ve Hatice ile birlikte bahçeye çıktılar. Orada, Meryem’in yine zorbalık yapmak için peşlerinde olduğunu fark ettiler. Meryem, Zambak’ın arkasından yaklaşıp, ona tekrar sataşmaya başladı. “Ne oldu, babamdan şikayet mi edeceksin? Zavallı bir korkak gibisin,” dedi, alaycı bir tonda.

Zambak, bu kez kendini tutamadı. Meryem’e döndü ve ona sert bir bakış attı. “Ben korkak değilim, Meryem. Ama sen, babanın gölgesinde yaşamaya devam ediyorsun. Ne kadar güçlü olduğunu sanırsan san, aslında çok zayıfsın,” dedi, sesi titrerken ama kararlıydı.

Meryem, bu sözler karşısında sinirlenerek Zambak’a saldırmak için harekete geçti. Ancak Zambak, bu kez daha hazırlıklıydı. Meryem’i hızla yere itip, ondan uzaklaştı. Bu hareket, Meryem’i şok etti. Yerde otururken, Zambak’ın ona böyle karşılık vermesini beklemiyordu.

Zambak, bu olayı hemen unutmak ve uzaklaşmak istiyordu. Meryem’in kendini toparlayıp ona daha fazla zarar vermesini engellemek için hızla uzaklaştı. Ama bu olay, Zambak’ın içinde biriken öfkenin bir patlamasıydı. Meryem, bu darbenin etkisiyle kendini toparlayamadı ve okulun sağlık odasına kaldırıldı.

Savaş, kızının bu durumunu öğrendiğinde deliye döndü. Kızını kimsenin bu hale getirmesine izin veremezdi. Okulda büyük bir araştırma başlattı ve bu duruma kimin sebep olduğunu bulmak için elinden geleni yapmaya karar verdi. Herkese tehditler savuruyordu. “O kişiyi bulursam, onu yaşatmam!” diye bağırıyordu.

Bu arada, Zambak, olanlardan sonra daha da içine kapanmıştı. Meryem’in durumu onu da endişelendiriyordu, ama kendini korumanın başka bir yolunu bulamamıştı. Ailesine bu olayı nasıl anlatacağını bilemiyordu.

Lidya ve Halil, kızlarındaki değişikliği fark etmişlerdi, ama ne olduğunu anlayamıyorlardı. Zambak, içine kapanmış ve konuşmayı tamamen kesmişti. Halil, kızına ulaşmak için her yolu deniyordu, ama Zambak’ın gözlerindeki korku, onu her seferinde durduruyordu.

Lidya, bir akşam Zambak’ın odasına girdi ve onun yatağının kenarına oturdu. “Kızım, ne olduğunu bilmiyorum ama bilmeni istiyorum ki, ne olursa olsun senin yanındayız. Babana ve bana her şeyi anlatabilirsin,” dedi, Zambak’ın elini tutarak.

Zambak, annesinin bu sıcaklığı karşısında ağlamaya başladı. “Anne… Korkuyorum,” dedi, gözyaşları dökülürken. “Savaş’ın kızı… Ona zarar verdim. Ama başka çarem yoktu. Babamı da sizi de korumak istedim ama işler daha da kötüye gitti.”

Lidya, kızının bu itirafı karşısında donup kaldı. Zambak’ın böyle bir şey yapmasına inanmak zordu, ama gözyaşları her şeyi anlatıyordu. “Sakin ol, kızım. Her şey yoluna girecek. Biz senin yanındayız ve seni koruyacağız,” dedi, Zambak’a sarılarak.

Bu sırada Halil de odanın kapısında duruyor, kızının acısını izliyordu. Gözleri dolmuştu. “Ne olursa olsun, biz bir aileyiz. Bunu birlikte atlatacağız,” diye ekledi.

Ancak onların bu kararlılığı, okulda ve çevrede yaşanacak olayların önüne geçemedi. Savaş’ın tehdidi, her geçen gün daha da büyüyordu ve Zambak, ailesinin güvenliği için kendini feda etmek zorunda kalabileceğini düşünüyordu. Olaylar gittikçe karmaşıklaşıyor ve Zambak, bu büyük kaosun içinde kendini kaybetmemeye çalışıyordu.

Savaş’ın tehditleriyle okulda hava iyice gerilmişti. Meryem, psikolojik olarak çöküşe geçmiş, sınıf arkadaşlarıyla konuşmaktan bile çekinir hale gelmişti. Okuldaki öğretmenler, özellikle Samet, bu durumun Zambak’a nasıl yansıdığını fark etmiş, ama doğrudan bir müdahale edememişti. Herkes, Savaş’ın bir sonraki hamlesini beklerken, Zambak ve ailesi ise evde diken üstünde yaşıyordu.

Bir sabah, Halil okula gitmek için hazırlanırken Zambak’ın odasının kapısının önünde durdu. İçeri girip kızının durumunu görmek istiyordu. Kapıyı yavaşça açtığında, Zambak’ın yatağında oturmuş, dalgın bir şekilde dışarı baktığını gördü. Yanına yaklaştı ve sessizce oturdu. Zambak’ın yüzündeki endişeyi, onun kendini suçlayan bakışlarını görmek Halil’in kalbini sızlattı.

“Zambak,” dedi Halil, kızının dikkatini çekmeye çalışarak, “ne düşündüğünü biliyorum. Ama unutma ki seninle gurur duyuyorum. Senin ne kadar güçlü olduğunu biliyorum, ama bu yükü tek başına taşımanı istemiyorum. Baban ve annen burada, seni korumak için ne gerekiyorsa yapacağız.”

Zambak, babasına dönüp baktı, gözlerinde yaşlarla. “Ama baba, Meryem’e zarar verdim. O da benim yaşadıklarımı yaşıyor olabilir. Onun da babası var… Onun da ailesi var…”

Halil, kızının omzuna dokundu. “Sen, kendini korumak zorundaydın. Bunu unutma. Zor bir durumdaydın ve yaptığın tek şey hayatta kalmak için mücadele etmekti. Meryem ve babasıyla ilgili endişelenme. Onlarla biz ilgileneceğiz. Sen sadece kendine dikkat et, tamam mı?”

Zambak, babasının sözlerini dinlerken bir nebze rahatladı. Ama içindeki suçluluk duygusu hala peşini bırakmıyordu. “Peki, ama Savaş ne yapacak? Babası öfkeyle hareket ediyor. Eğer beni bulursa…”

Halil, kararlı bir şekilde konuştu. “Savaş’ın ne yapacağını bilmiyorum, ama sana dokunmasına asla izin vermem. Ne olursa olsun, seni korumak için buradayım. Bu işi çözeceğiz, ama senin güvenliğin her şeyden önemli.”

Bu sırada Lidya da içeri girdi, kızına ve Halil’e baktı. “Hazır mısın Zambak? Okula birlikte gideceğiz. Bugün seni yalnız bırakmak istemiyoruz.”

Zambak, annesine başını salladı ve yavaşça ayağa kalktı. Ailesinin desteği ona biraz da olsa güç veriyordu. Okula gitmek zorunda olduğunu biliyordu, ama içindeki korku her geçen dakika artıyordu. Savaş’ın tehdidi, okulun her köşesinde onun peşindeydi.

Okula vardıklarında, Halil ve Lidya, Zambak’ın elini bırakmadan içeri girdiler. Koridorlarda yürürken, diğer öğrencilerin ve öğretmenlerin onlara baktığını hissettiler. Herkesin gözünde bir endişe vardı. Halil, kızının sınıfına kadar ona eşlik etti, ama sınıfın kapısında durup içeri girmesine izin verdi.

“Her şey yoluna girecek, kızım,” dedi Halil, gözlerinin içine bakarak. “Sen sadece derslerine odaklan. Biz buradayız, seni koruyacağız.”

Zambak, babasına sarıldı ve sınıfa girdi. Ancak, o an Halil ve Lidya’nın dikkatini çeken bir şey oldu. Koridorun sonunda, Savaş onlara doğru bakıyordu. Gözlerinde kin ve nefretle dolu bir bakış vardı. Halil, Savaş’la göz göze geldi ve yüzünde sert bir ifade belirdi.

Savaş, Halil’e doğru yürümeye başladı. “Buraya kızını korumak için mi geldin? Onun ne yaptığını biliyorum. Kızım, hala o saldırının etkisinde. Onu yapanın kim olduğunu bulduğumda, merhamet göstermeyeceğim,” dedi, sesi alçak ama tehditkardı.

Halil, sakin ama kararlı bir şekilde Savaş’a yaklaştı. “Ne olduysa, senin zorbalıkların yüzünden oldu. Kızımın sana ya da ailene bir şey yapmasına izin vermem. Eğer kızına zarar geldiyse, sorumlusu sensin. Ama seni uyarıyorum, Zambak’a dokunursan, ben de seni durdurmak için ne gerekiyorsa yaparım.”

Bu sözler, Savaş’ın öfkesini daha da artırdı. Bir adım daha atarak Halil’in yüzüne yaklaştı. “Sen kimsin de beni tehdit ediyorsun? Geçmişte ne olduğunu unuttun mu? Bana ne kadar zarar verdiğini, hayatımı nasıl mahvettiğini?”

Halil, geçmişteki hatalarını hatırlamanın acısını hissetti, ama bu durumun artık kontrolden çıkmasına izin vermeyecekti. “Geçmişi bırak, Savaş. Bu kavga, çocuklarımızı etkiliyor. Kızın yaşadıkları için üzgünüm, ama bunu çözmenin yolu tehditler ve zorbalık değil.”

Tam bu sırada Samet, koridorda belirdi. Tartışmanın gerginliğini fark etti ve hızla aralarına girdi. “Bu durumu daha da kötüleştirmek istemezsiniz. Lütfen, sakinleşin. Hepimizin ortak amacı çocuklarımızı korumak, değil mi?” dedi, iki adamı ayırmaya çalışarak.

Savaş, öfkeyle geri çekildi, ama gözleri hala Halil’in üzerindeydi. “Bu iş burada bitmedi,” dedi, tehdit dolu bir sesle. “Kimin haklı olduğunu yakında göreceğiz.”

Savaş’ın uzaklaşmasıyla birlikte Halil ve Lidya derin bir nefes aldı. Samet, onlara dönerek, “Bunun daha da büyümesine izin veremeyiz. Okuldaki durum zaten yeterince gergin. Belki de bir süre Zambak’ı evde tutmalısınız. Onu korumak için başka bir yol bulmalıyız,” dedi.

Halil, Samet’in sözlerini dikkate aldı, ama Zambak’ı eve kapatmanın sorunu çözmeyeceğini biliyordu. “Onu koruyacağız, Samet. Ama bu durumu çözmeden geri çekilmeyeceğiz. Savaş’ın tehditleri bizi yıldırmayacak.”

Lidya ise Samet’e dönerek, “Zambak’ı yalnız bırakmamanız için size güveniyoruz. Eğer bir şey olursa hemen bize haber verin. Bu iş daha fazla uzamamalı.”

Samet, başını sallayarak onayladı. “Merak etmeyin, ben buradayım. Zambak’ı ve diğer öğrencileri korumak için elimden geleni yapacağım. Ama siz de dikkatli olun.”

Halil ve Lidya, okuldan ayrılmadan önce bir kez daha Zambak’ın sınıfına bakmak için geri döndüler. Kızları, derse odaklanmaya çalışıyor, ama yüzündeki endişe hala belliydi. Halil, bir şeylerin yoluna gireceğini umarak Lidya’nın elini tuttu ve birlikte okuldan çıktılar.

Ancak Savaş’ın tehdidi ve Çağan’ın entrikaları onları daha büyük bir tehlikenin içine çekmeye hazırlanıyordu. Her adımda, Zambak ve ailesi, geçmişin karanlık gölgeleriyle yüzleşmek zorunda kalacaklardı. Olaylar karmaşıklaşırken, Halil, Lidya, ve Zambak için zorlu bir mücadele başlamıştı. Bu mücadele, sadece onların değil, okulun ve çevrenin de kaderini belirleyecekti.

ambak, okulun arka bahçesinde Meryem’i bulduğunda, arkadaşının ona karşı soğuk ve mesafeli tavırları dikkatini çekti. Meryem, onu çağırmış ama selam bile vermeden başını çevirip duruyordu. Zambak, ne olduğunu anlamaya çalışarak yanına yaklaştı.

Zambak: “Meryem? Ne oldu? Neden böyle davranıyorsun?”

Meryem, Zambak’a sert bir bakış attı. “Neden mi böyle davranıyorum? Sen gerçekten bilmiyor musun? Baban yüzünden benim hayatım mahvoldu, Zambak. Babam artık eskisi gibi değil. Senin ailen yüzünden, bizim ailemiz parçalanıyor!”

Zambak, Meryem’in bu suçlamaları karşısında afalladı. “Ama bu bizim suçumuz değil! Biz de acı çekiyoruz, Meryem. Sen de bunları biliyorsun.”

Meryem, dudaklarını büzerek küçümseyici bir şekilde güldü. “Gerçekten mi? Senin acı çektiğini mi düşünüyorsun? Babamı kaybetmek üzereyim! Ama sen, sen sadece sıradan bir okullu kız gibi yaşıyorsun. Buna izin vermeyeceğim.”

Zambak, gözlerini kısıp Meryem’in yüzündeki nefreti inceledi. “Ne demek istiyorsun? Neden bana böyle davranıyorsun?”

Meryem, bu sefer alaycı bir tavırla cevap verdi. “Babanın hayatını mahvettiği yetmedi, değil mi? Şimdi sıra sende. Seni bu okulda rahat bırakmayacağım, Zambak. Tıpkı babamın senin babana yaptığı gibi. Hazır ol.”

Zambak, bir anda hem korku hem de öfke doldu. En yakın arkadaşlarından biri olan Meryem’in bu kadar düşmanca davranması ona çok ağır geliyordu. “Meryem, bu doğru değil. Benim sana ya da ailene zarar vermek gibi bir niyetim olmadı, asla da olmayacak. Ama bu, senin yaptıklarını haklı çıkarmaz.”

Meryem, Zambak’a daha da yaklaşarak gözlerini onun gözlerine dikti. “Bunu sen seçmedin, Zambak. Ama bedelini ödeyeceksin. Görüşürüz, Zambak. Bundan sonra işler çok farklı olacak.”

Meryem, Zambak’ın yanından hızla uzaklaştı. Zambak, şaşkınlık ve korku içinde olduğu yerde kalakaldı. Meryem’in bu ani değişimi, onu derin bir endişeye sürüklemişti. Ancak, Meryem’in babası Savaş’ın etkisi altında kaldığını anlamıştı. Meryem artık onun en büyük düşmanıydı.

Zambak, bu düşüncelerle boğuşurken, ders zili çaldı ve tüm öğrenciler sınıflarına döndü. Türkçe dersinde, Rüveyda hocaları konuyu işlerken Zambak’ın aklı sürekli Meryem’in tehditlerinde takılı kaldı. Ders boyunca hiçbir şeye odaklanamıyordu. Meryem’in ona neler yapabileceğini, okulda nasıl bir zorbalıkla karşılaşacağını düşünüp durdu.

Ders bitiminde, teneffüste Zambak, Recep ve Hatice’yi buldu. Onlara Meryem’in söylediklerinden bahsetti. Ancak tam o sırada, Savaş koridorun sonundan gelip Zambak’ı gözleriyle takip ediyordu. Gözleri adeta bir avcınınki gibi, soğuk ve tehditkârdı.

Savaş, fırsat bulduğu anda Zambak’ı köşeye çekip onunla sert bir şekilde konuşmaya başladı. “Senin baban benim hayatımı mahvetti, Zambak. Şimdi senin hayatını da mahvetme sırası bende. Eğer babanın yaptığı hataların bedelini ödemezsen, çok pişman olursun. Seni bu okulda hiçbir şey kurtaramaz.”

Zambak, bu tehditler karşısında dili tutulmuş bir şekilde sessiz kaldı. Savaş’ın yanında durduğu süre boyunca titreyerek korkuyla baktı. Savaş ise, gözlerini onun üzerinden ayırmadan alaycı bir şekilde güldü ve ardından onu serbest bıraktı. Bu yaşananlar, Zambak’ın içindeki korkuyu daha da derinleştirdi.

O gün boyunca Zambak, bu tehditlerin ve Meryem’in düşmanca tavırlarının ağırlığı altında ezildi. Her şeyin daha da kötüye gittiğini hissediyordu. Ancak, bununla nasıl başa çıkacağını bilemiyordu.

Zambak’ın gözlerinde korku dolu bakışlar hâlâ yerindeyken, Savaş tam ona hakaret etmek üzereyken Samet’in sesi koridorun diğer ucundan yankılandı.

Samet: “Savaş! Neler oluyor burada?”

Savaş, Samet’i fark eder etmez hiddetle dönüp onu süzdü. “Bu iş seni ilgilendirmez, Samet. Burada bir öğretmen olarak sınıfımdaki disiplin sorununu çözmeye çalışıyorum.”

Samet, kollarını göğsünde kavuşturarak Savaş’ın yanına yaklaştı. Zambak’a koruyucu bir bakış attıktan sonra Savaş’ın karşısında dikildi. “Sınıfındaki bir öğrenciye zorbalık yapmak mı senin disiplin anlayışın? Yoksa kendi kişisel hesaplarını görmek için mi buradasın?”

Savaş, öfkeyle dişlerini sıktı. “Sen bu işe karışma, Samet. Burası benim alanım, senin değil.”

Samet, alaycı bir gülümsemeyle başını eğdi. “Senin alanın mı? Burada öğrencilere karşı sorumlu bir öğretmen olman gerekiyor, hesap sormak değil. Zambak, senin kişisel öfkene hedef olmamalı. Babasının yaptıklarından dolayı onu cezalandırmak mı istiyorsun? Bunu yaparken bana mı sordun?”

Savaş, daha da sinirlenerek Samet’in yüzüne yaklaştı. “Samet, çekil önümden. Benimle oyun oynamaya kalkma, senin gibi bir öğretmenin burada ne işi olduğunu bile sorguluyorum. Bu okulda öğrencilere karşı nasıl davranacağımı sana soracak değilim.”

Samet, Savaş’ın gözlerine dik dik bakarak sesini yükseltti. “Belki de sormalısın, Savaş. Çünkü öğrencilere zorbalık yapmak ve onları tehdit etmek, bir öğretmenin yapması gereken son şeydir. Eğer bunu yapmaya devam edersen, sonuçlarına katlanırsın. Zambak’ı rahat bırak.”

Savaş, Samet’in bu kararlı tavrı karşısında bir an duraksadı. Ancak öfkesini bastıramayarak tekrar Zambak’a döndü. “Bu seninle bitmedi, Zambak. Benimle uğraşmak istemezsin.”

Samet, Zambak’ın önünde adeta bir kalkan gibi durdu. “Zambak’la uğraşmayı bırak, Savaş. Bu senin için son uyarı. Eğer onu bir daha tehdit ettiğini duyarsam, bunun hesabını vermek zorunda kalırsın.”

Savaş, Samet’in kararlılığını gördükçe geri adım atmak zorunda kaldı. Bir an için Zambak’a soğuk bir bakış attıktan sonra, Samet’in yüzüne sinirle baktı. “Bu iş daha bitmedi, Samet. Bunun hesabını soracağım.”

Samet, Savaş’ın gözlerinden ayrılmadan sert bir şekilde cevap verdi. “Ne zaman istersen, Savaş. Ama önce, bir öğretmen gibi davranmayı öğren. Buradaki öğrenciler senin öfkenin hedefi değil.”

Savaş, son bir kez daha sinirle Samet’e baktıktan sonra uzaklaşmaya başladı. Zambak, Samet’in bu sert müdahalesi sayesinde rahat bir nefes aldı. Samet, Zambak’a döndü ve ona güven verici bir gülümsemeyle baktı.

Samet: “Merak etme, Zambak. Burada güvendesin. Savaş’tan korkmana gerek yok. Ben buradayım ve seni koruyacağım.”

Zambak, Samet’in bu sözleriyle biraz da olsa rahatladı. Gözlerinde minnettarlık dolu bir bakışla başını salladı. “Teşekkür ederim, Samet Hoca. Bunu asla unutmayacağım.”

Samet, Zambak’ın omzuna hafifçe dokunarak ona destek oldu. “Sen güçlü bir kızsın, Zambak. Her ne olursa olsun, pes etme. Savaş gibilerle başa çıkacak kadar güçlüsün. Eğer bir sorun olursa, bana gelmekten çekinme.”

Zambak, Samet’in bu sözleriyle kendini daha iyi hissetti. Samet, onu koruyacağına dair verdiği sözle, Zambak’a büyük bir güven verdi. Bu zor günlerde ona destek olan birinin olduğunu bilmek, Zambak için çok değerliydi.

Loading...
0%