Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm: Geçit

@sonmasalbukucu

Sevgili okurlarım, hikayemize geçmeden önce, bolca yorum yapıp benimle düşüncelerinizi paylaşırsanız çok sevinirim. Yeni bölümlerin daha sık gelmesi için bir de yıldızımızı parlatırsanız çok güzel olur. Hepinize şimdiden bol keyifli okumalar diliyorum 🩷.

~~~~~
🎵Np: Symphony - Clean Bandit, Zara Larsson

~~~~~

"Merhaba, polis ihbar hattı. Size nasıl yardımcı olabiliriz?"

"Alo?"

"Alo?"

"Orada mısınız?"

"Alo, ben... Ben..."

"Evet Hanımefendi. Sorun nedir?"

"B-ben... Şey... Özür dilerim. Yanlışlıkla aramışım."

Aramayı sonlandırıp telefonumu pantolonumun cebine geri koydum. Arabamı bir çam ağacının kenarına park ettim. Sanki içeride boğuluyormuşçasına, can havliyle kendimi dışarı attım. Zorlukla nefes almaya çalışıyorken öfkelenerek cebimdeki notu çıkardım. Kaşlarımı çatıp, soluk soluğa, çiseleyen yağmurun avucumdaki kağıt parçasına ufak ufak düşüşünü izledim.

Bugün... Annemin ortadan kayboluşunun tam 13'üncü günüydü. İnanın nasıl olmuştu bilmiyordum. Her şey o kadar normaldi ki hiç tahmin edememiştim. Onun da beni bırakıp gideceğini. Tıpkı babamın yaptığı gibi... Başka bir açıklaması olamazdı. Resmen terkedilmiştim, değil mi? Sadece kabullenemiyor; üstüne bir de karakollarda, beni artık istemeyen annemi sorarak sabahlamayı planlıyordum. Aptallıktı bu.

Arkasında hiçbir iz bırakmamıştı. Sabahın birine uyandığımda, eğer annemin beni saçma sapan bir notla terkedip gideceğini bilseydim sonsuza kadar uyumak isterdim. Evet, yanlış duymadınız, sonuza kadar... Bir dolu saçma söz yazmış; üstelik onu bulmayayım diye ne cep telefonunu ne banka kartlarını yanına almış, öylece sırra kadem basmıştı. Bana bunu nasıl yapabilmişti ki? Nasıl! Yoksa ben, tüm bunları haketmiş miydim? Sebebini hiç bilmeseydim de.

Her ihtimali düşünmüştüm; annemin kaçırılmış olabileceğini, başkasının yazdığını ama hayır. O saçmalıktan ibaret notu binlerce kez okumuştum, tıpkı şu anda yapıyor olduğum gibi. İçinde hiçbir mantık yoktu.

Sevgili kızım Buğu,

Bu notu okuduğunda, ben artık bu alemde olmayacağım. Bu yüzden beni boşuna aramanı istemiyorum. Sadece 12 gün boyunca dönmemi bekle. Eğer dönmezsem, bil ki işler benim için pek yolunda gitmiyor demektir. O vakit, eski ağaç evimize git. Orada beni nasıl bulacağını öğreneceksin. Her şeyin ne kadar ani olduğunu biliyorum bebeğim ama yapmak zorundaydım. Bana istediğin kadar kızabilirsin. Haklısın da. Özür dilerim, benim biricik meleğim. Sen çok güçlü bir kızsın, benim kızımsın. Yeniden buluşana dek kendine çok iyi bak.

Seni her şeyden çok seven annen.

"Seni her şeyden çok seven annen."

"Bu yüzden mi bıraktın beni anne?" diye bir çığlık koptu boğazımdan, ıssız orman yolunun ortasında. Avucumdaki notu buruşturup var gücümle yere savurdum.

"Saçmalık!"

"Bu alemde olmayacak mısın?"

"Hayır, hayır."

"Saçmalıktan başka bir şey değil!"

Olanları inkar edercesine başımı iki yana sallayıp duruyordum. Çiseleyen yağmur aniden bastırdığında göz yaşlarımı daha fazla tutamadım. Sırtımı arabamın ön kapısına yaslar yaslamaz, kendimi yere bıraktım.

Biliyordum. Her şeyin bir gerçeklik payı olduğu gibi hakeza o notun da vardı. Yine de inkar etmek istiyordum. Neden mi? Belki suçlamak kabullenmekten hep daha kolay olduğu içindi ama... Kimi kandırıyordum ki?

Aklım inkar etse de kalbim en başından beri inanmıştı ne de olsa. Annemdi o benim. Neden terk etsindi ki beni? Her şeyin mantıklı bir açılaması olmalıydı. Olmak zorundaydı. Annemdi o benim, annem! En azından, hiç denememekten iyiydi hayalkırıklığı. Pişman olmaktan. Daha fazla vakit kaybetmemeli, sakinleşip onu aramaya koyulmalıydım. Bir an önce eski ağaç evimize gitmeliydim. Ben burada, ikilemlerimle mücadele ediyorken ya annemin bana ihtiyacı vardıysa?

Kabullenmeliydim artık. Kendime gelmeliydim. Onu 12 gün boyunca geri gelecek diye sessizce bekleyen ben değil miydim? Az önce dayanamayıp polisi aradığımda tereddüt edip tek kelime söyleyemeyen yine ben değil miydim? Eğer, notun gerçeklik payı yoktuysa, ne diye düşmüştüm tereddüte? Ne diye susmuştum, konuşamamıştım? Söyleyememiştim. Kendimi kandırmayı bırakıp anneme güvenmeliydim, onun bana inandığı gibi.

Düşüncelerim beni kendime getirir getirmez etrafıma bakındım. Görebildiğim tek şey bulanıklıktı. Ceketimin koluna göz yaşlarımı silip yutkundum. Gözlerim yağmurda ıslanan yerdeki nota kaydı. Hızla dizlerimin üzerinde sürünerek notu yerden aldım. Yazılar artık okunmuyordu; bir kısmının mürekkebi akmıştı. Sırılsıklam olan notu ceketimin cebine koyup ayağa kalktım ve doğruca arabaya bindim. Gideceğim yer çoktan belliydi. En başından beri, ağaç evimize giden bu orman yolunun üzerinde duruyordum...

"Seni bulacağım anne!"

"İster bu dünyada ol, ister başka bir tanesinde!"

"Merak etme!"

Nihayet gelmiştim. Arabadan inip hızla ağaç evimize doğru koştum. Buraya gelmeyeli yıllar olmuştu. Merdivenlerden çıkarken içimi hem endişe hem korku hem de heyecan sarıp duruyordu. Aklımdaki binbir soruyla nasıl başa çıkacağımı bilemiyordum.

Şimdi soru sormanın sırası değil Buğu, kendine gel!

İç sesim doğru söylüyordu. Dikkatimi vermeli, zihnimdeki soruları dinlememeliydim. Artık gerçeklere çok yakındım. Nedense yanımda getirdiğim ağaç evimizin anahtarıyla kilitli kapıyı açarken öyle hissediyordum. İçeri girdiğimde salonun dört bir köşesinde çocukluk anılarım canlandı. Artık sadece eski albümlerde görebildiğim babamı şu anda burada, yanımda görüyordum ama o... Beni görmüyordu. Küçük bir kız çocuğuyla konuşuyordu.

"Acaba kim salıncakta sallanmayı çok istiyordu?"

"Beeeen! Ben! Ben!"

Eğilip küçük kızın kulağına fısıldadı babam. "Duyduğuma göre aşağıdaki kiraz ağacının altında kocaman bir salıncak varmış!"

"Gerçekten mi?"

Babam gülümseyerek onaylarcasına başını salladı. Küçük kız sevinç çığlıkları içinde zıplamaya başladı. "Yaşasın!"

Babam küçük kızı kucağına aldı ve, "Ağaç evimizi başımıza mı yıkmak istiyorsun küçük sincap?" diye sordu.

"Baba, o kocaman salıncağa binmek istiyorum!"

"Elbette, ne de olsa o kocaman salıncağı babası küçük sincap için yaptı ama önce kahvaltımızı edeceğiz, tamam mı?"

Küçük kız onaylarcasına başını salladı ve babama, "Teşekkür ederim babacığım, seni çok seviyorum!" deyip onu yanağından öptü.

Nedense babamın görüntüsü artık netliğini kaybediyor, onu göremiyordum. Saniyeler sonra dokunmaya çalışsam da buhar olup uçmuş gibiydi her şey. Demek buraya kadardı, bundan ibaretti onunla olan güzel anılarım.

"Seni çoktan terkedip gitmiş bir baba için fazla düşünceli değil misin Buğu?" diye mırıldandım, ne için burada olduğumu kendime hatırlatır gibi.

"Pekala, işte ağaç evdeyim. Şimdi ne olacak?" Ahşaptan odaları bir bir gezmeye başladım. Kitaplıktaki kitapları inceledim, çerçevelerin içlerini, çekmeceleri, yatağımın altını, duvarları kontrol ettim... Ama nafileydi, hiçbir ize rastlamamıştım. Dönüp dolaşıp salona geri geldiğimde en başından beri orta sehpanın üstünde duran üzeri tozla kaplı, dokunmak bile istemediğim o kalın kitaba ilişti gözlerim. Sakın bana ihtiyacım olan ipucunun o şey olduğunu söylemeyin! Zifiri tozla kaplıydı yahu! Kim bilir, içi nasıl kurtlanmıştı. Kahretsindi!

"Madem buraya kadar geldin, yapacak bir şey yok kızım. O kitabı eline aldın aldın!"

"Eee?"

"Tamam işte. Aldın aldın başka yolu yok."

"Çok biliyorsan sen al, kurt doludur kesin içi!"

"Ellerim olsa canım feda."

"Aferin Buğu, sonunda delirip kendi kendine de konuştun hatta pazarlık da yaptın ya!"

Hafifçe eğilip sol kolumu kitaba uzatıp kendimi kitap ve tozdan olabildiğince uzak tutmaya çalıştım. Dişlerimi sıkıp başımı yana çevirdim. Baş ve işaret parmağımla kitabın kapağından tutup açtım. Ne kadar uzak durmaya çalışsam da etrafa yayılan tozdan kaçamamıştım. Önümü dahi göremiyordum. Öksürmeye başladım. Elimi aşağı yukarı sallayarak etrafımdaki tozlardan kurtulmaya çalışıyordum. Tozdan kararan salonun içi aniden aydınlandı. Nereden geldiğini bilmediğim bu ışıltıyla beraber öksürmem de kesilmişti; tüm tozlar saniyeler içinde ortadan kaybolmuştu. Şaşkınlıkla başımı kitaba doğru çevirdim. Tüm bu ışık o tozlu kitaptan başka hiçbir şeye ait değildi. Ne?

Işık saçan bir kitap mı? Hayal falan gördüğümü söyleyin! Ne yapmalıydım? Annemin bahsettiği şey bu kitap mıydı? Gerçek miydi? Annem başka bir alemde miydi? Ah, çıldırmak üzereydim!

Korkudan geri adımlarken bu ağaç evden kaçmayı bile düşünüyordum ama kitabın gitmeme izin verme gibi bir ihtimali görünmüyordu. Yaydığı altın rengindeki ışılar üstünde toplanmaya başladı ve daire şeklini aldı. Ne olduğuna anlam veremediğim bu daireden ışık huzmesi tıpkı bir ayna gibi beni yansıtıyordu. Şaşkınlıktan ağzım apaçık kalmış donuk bir şekilde dairedeki yansımamı izliyordum.

Yansımamın üzerinde anlam veremediğim semboller belirmeye başladı. Ne anlama geldiğini bilmediğim bu semboller muhtemelen bana bir şeyler anlatmak istiyordu.

"B-ben anlamıyorum..."

Ardından semboller yanarak birer yazıya dönüştü.

Yıldız Alemi'ne Açılan Geçit

Bu Geçitten Yalnızca Ölümsüzler & Yetkililer Geçebilir

Aksi Taktirde Ölümcül & Geri Dönüşü Olmayan Bir Geçiş Yapmış Olursunuz

Yine De Geçmek İstiyor Musunuz?

Demek annem Yıldız Alemi'ne bu şekilde gitti.

Geçitin Kapanmasına 10 sn

"Beni bırakıp öylece gitmene izin vermem anne!"

Geçitin Kapanmasına 7 sn

"Seni bulmak zorundayım. Bütün bunların ne anlama geldiğini anlatmak zorundasın!"

Geçitin Kapanmasına 5 sn

"Ve kim olduğunu."

Geçitin Kapanmasına 3 sn

Geçitten nasıl geçeceğime dair hiçbir fikrim olmasa da parmaklarımı uzatıp yansımama dokunmaya karar verdim. Dokunduğum an ne olduğunu anlayamadan beni içine çekmesi bir olmuştu. Milyarlarca yıldızın arasında, kendimi sonsuz bir boşluğun içinde sürüklenirken buldum.

Loading...
0%