Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9.Bölüm “Kimsesiz Kız Çocuğu”

@sonsuzluksb

Derin Asu Aldinç

 

 

 

 

Her insanın doğduğunda eline tutuşturulan bir defteri vardı. Kiminin sayfaları güzel anılara ayrılmıştı, kimi acılarını yazardı oraya. Kimi bu hayatı yaşayamadan ölürdü, defteri boş kalırdı. Yaşamayı bilen insanın mürekkebi güzel kelimelere can verirdi.

 

Ya benim defterim?

 

Çevirdiğim sayfaların hepsinde hırsla karalanmış yapraklar vardı. Yalnızca karalamalar. Bir anı, bir acı veya sıradan bir günüm yoktu orada. Her an beynimin içinde dönüp duran boğucu düşüncelerin eseri vardı.

 

Karalamalar.

 

Bulanan beynimin sayfalara kustuğu karalamalar. O defter Lale öldüğünde tükenmişti. Tükenen sayfalardan sonra mürekkebim bana akmaya başlamıştı. Dev bir karalamadan ibarettim. Sayfalara dökülünce basit çizgilerden oluşan o karalamalar bana aktığında dikenli tellere dönmüştü. Yaşadığım her günün acı çekmemle sonuçlanması dışında hiçbir şey vermiyordu bana. Emir dikenli olduğum konusunda haklıydı ama o dikenleri kuşanan ben değildim. Defterim tükenmişti ve mürekkebimi akıtacağım hiçbir şey yoktu. Kimse yoktu.

 

Tellerin beni git gide daha çok sardığı anlardan birindeydim.

 

Kimdi bu adam?

 

"Kuzey Karademir'e bakmıştım." Endişe bedenimi ele geçirdi ama bunu göstermedim. Adam bana doğru birkaç adım attı fakat yerimden kıpırdamadan durdum. "Neden?" Diye sorduğumda gülümsedi. Tekinsiz bir gülümsemeydi.

 

"Karademirlerin nesi oluyorsun güzel kadın?" Boğazımı kamçılayan berbat hislere rağmen sertçe yutkundum. "Hiçbir şeyi." Diyebildim zorlukla. Adamın gülümsemesi genişledi. "Buna sevindim."

 

"Neden?" Diye yineledim farklı bir soru için. "Onlardan pek haz etmem." Dediğinde "O zaman neden buradasın?" Diye cevapladım hızlıca. Bir cevap vermesine kalmadan gelen adım sesleri ikimizinde dikkatini kapıya çevirdi. Emir ve Kuzey kapıdan bir adım geride durduklarında ne kadar gergin olduklarını fark ettim.

 

"Eve geç Asu." Dedi Emir bana bakmadan. "Neler oluyor?" Derken gerçekten bu adamın kim olduğu ve ne için geldiği hakkında derin bir merak içerisindeydim. Emir öfke ile bana döndüğünde burada durmamın canımı riske atmak olduğunu anlayacağım kadar sert konuştu. "Eve geç dedim!"

 

Başka bir zamanda muhtemelen inatla burada durmaya devam eder o sert kelimeleri bir bir burnundan getirirdim ama ikisininde eli beline yakındı ve bu tehlike çanlarının çaldığını fısıldıyordu bana. Ona karşı gelmeden kapıdan içeri girip eve adımlaya başladım. Kuzey'in koluma yaptığı hafif baskı adımlarımı durdurdu.

 

"Gökçe asla odadan çıkmasın Derin. Doğan burada." Sözleri endişemi ikiye katladı. Adam Doğandı. Gökçeyi ve daha birçok kadını pazarlayan adamdı ve ben onunla konuşmuştum. Sertçe yutkunup kafamı salladım ve hızla eve doğru adımlamaya devam ettim.

 

Aklımda bir sürü senaryo vardı, her birinde Doğan eve giriyor ve Gökçe merdivenlerden iniyorken onu görüyordu. Bu senaryoların hepsinin korkunç sonları vardı. Adımlarım, düşünceler beni boğdukça hızlandı ve merdivenleri nefes nefese çıkıp sonunda odaya vardığımda Gökçe sakince yatakta uzanıyordu. Girişim onu ürküttü ve hızlıca doğruldu.

 

"Derin ne oluyor?" Elimi göğüsüme koyup hızlı nefesler alırken ona doğru adımladım. "Doğan burada." Dediğim anda gözleri aralandı. "Beni buldu." Dedi acı dolu bir fısıltı ile.

 

Yanına oturup elimi dizinin üzerine koyarken başımı sağa sola sallıyordum. "Sanmıyorum. Kuzey'i arıyordu. Seni burada tutacağına ihtimal vermez. Kuzey odadan çıkmasın dedi."

 

Gökçe deli gibi terlemeye başladı, elleri titriyordu. Doğan'dan kurtulacağının umuduydu onu böyle korkutan. Oysa ilk gün ondan korkmuyordu çünkü esiri olduğunu kabullenmişti ama şimdi bir umudu vardı ve o umudu kırılırsa ne yapardı bilmiyordu.

 

Titreyen elini tuttum. "Sakinleş lütfen tek başına gelmişti. Bahçede bir sürü adam var silahlı, elini kolunu sallayıp içeri giremez." Sözlerim onu az da olsa rahatlattı ama beyaz teni daha da beyazlaşmıştı ve durmadam terlemeye devam ediyordu. "Gökçe seni Doğan'a vermeyecekler. Lütfen sakinleş."

 

Elleri ile yüzünü kapatıp biraz durdu sonra derin nefesler alarak bana döndü. "2 yıldır onun elindeyim Derin. Önce kendisi sonra adamları tecavüz etti bana." Çenesi titredi. "Satılık bir eşyaymışım gibi sergiledi o lanet mekanında. Her gece bir başkasına sattı. Kaçmaya çalıştığım her gün dövdü."

 

Yandım. Sözleri ile cayır cayır yandım. Gözlerimin dolup benden izinsiz akmasını önemsemedim. "Gökçe özür dilerim." Dedim sanki her şeyin suçlusu benmişim gibi. Zaten ben değil miydim? Biz değil miydik? Suçluyduk işte, sıcak evlerimizde oturup her şeye göz kapatırken suçluyduk. Bir kadın tecavüze uğrarken, bir çocuk ölürken gözlerimizi kapattığımız için suçluyduk. Onları duymamak için kulaklarımızı tıkadığımız için suçluyduk.

 

Ona sarıldığımda buna karşı koymadı. Ağlamadı benim gibi ama titredi durmadan. Bu bir korku titremesi değildi, titriyordu çünkü geçmişte yaşadıkları onu sarsıyordu. Düşündükçe sarsılıyordu. "Sıcak bir duş alırsan titremelerine iyi gelir." Diyerek ondan ayrıldığımda tereddütle gözlerime baktı. "Seni asla o adama vermeyeceğiz. Güven bana." Kafasını salladı usulca ve kalkıp banyoya girdi.

 

Onun ardından aklıma düşen annemdi. Kış bahçesinde oluşu onun için bir tehlike oluşturur muydu? Ona olan müthiş öfkeme rağmen zarar görmesini istemiyordum. Gökçe çıkmadan gidip ona bakmak istedim bu yüzden kalkıp odadan çıktım.

 

***

 

Daha iyiye gittiğimi düşündüğüm her gün karanlık bir çukurun içine düşüyordum. Çukurun sonu görünmüyordu ve bedenim sonu görünmeyen o boşlukta daha dibe indikçe oksijen azalıyor, nefes almak zorlaşıyordu. Ellerimi bir yerlere atıp tutunmak istiyordum, biri beni tutsun ve daha fazla karanlıkta kaybolmama izin vermesin istiyordum.

 

Kimse neden bana yardım etmiyordu?

 

Bağırmak istedikçe sesim o boşlukta kayboluyordu. Her an yere çakılacak kadar sert ve hiçbir zaman çukurdan çıkamayacak kadar hızlı düşüyordum.

 

Kimse neden bu acının içinde yok olduğumu görmüyordu?

 

Banyonun zemininde öylece oturmuş, ne kadar kaybolduğumu düşünürken kapının sesi beni kendime getirdi. "Derin iyi misin?" Gökçe'nin endişeli sesinin sebebi elbette ki bir saati aşkındır banyoda oluşumdandı. Sıcak bir duşun ardından çıplak bedenimi buz gibi fayansların üzerinde cezalandırmak yüreğimde ki yangını söndüremezdi. Gireceğim her banyoya düşmandım ben, her gece saat 22.30 da oluk oluk kanıyordum ben.

 

Zorlukla kalkıp çıplaklığımı bir havlu ile örttüm. "İyiyim çıkıyorum." Diye Gökçe'ye cevap verdim. Ardından bir süre ayna ile bakıştım. Hiçbir şey düşünmediğim boş bir bakışmadan ibaretti. Yanıma aldığım kıyafetleri giydikten sonra saçlarımı kurutmadan çıktım.

 

"Bora dört kez geldi ve artık çıkmamız gerektiğini söyledi." Dedi Gökçe. Mert'in isteği üzerine planlanan hafta sonu eğlencesine gidecektik. Biri katil, diğerleri şüpheli, zorla bedeni satılmaya zorlanmış ve bildiğimiz kadarı ile mazoşist bir adamın takıntısı olan güzel bir kadın, kardeşini üç hafta önce kaybetmiş ve katilini arayan delirmiş bir abla. Eğlenmekten oldukça uzak bir gruptuk fakat her birimiz bir yalanın ardında gizleniyorduk, bu yüzden bu gece o yazlığa gidecektik.

 

"Ben hazırım." Dedim üzerime bir eşofman takımı geçirmiş, dolaptan şişme montumu alırken. "Aslında üzerimdekileri günlerdir giyiyorum, seninkilerde bana olmuyor gidip bir şeyler istesem sorun olur mu?" Gökçe'nin dediklerine kafamı salladım. "Kıyafet işini halletmediğimiz için kusura bakma Gökçe bu ara biraz maddi sıkıntı yaşıyorum ama tekrardan konuşup halletmelerini sağlayacağım." Dediğime güldü. "Önemli değil ben gidip bir şeyler isterim."

 

Gökçe odadan çıktığında elimi montumun cebine atıp iki gün önce aldığım ses kayıt cihazına baktım. Lale'yi intihara sürükleyen Karademir'i bulacaktım ve bulduğumda hepsini mahvetmek için toplayabileceğim her kanıtı toplayacaktım. Ne denli pis işler içinde olduklarını kanıtlayacak olan her şeyi elimde tutmalıydım. Plan basitti, onlara yakın ol ve açık verene kadar sabret. Bu süreçte delil topla ve Emir, Gökçe'yi iki belalı adamdan kurtarana kadar sus.

 

Gökçe koridorda karşılaştığı Bora'dan birkaç kıyafet alıp odaya döndüğünde hızlıca giyindi. Evden çıktığımızda günlerdir konuşmadığım annemin camdan bize baktığını gördüm. Kısa bir bakışma geçti aramızda, bana bakan gözlerinde kızgınlık vardı, belki de kırgınlıktı fakat ben bu mesafeden yalnızca öfkesini görmüştüm.

 

"Derin, saatlerdir seni beklediğimiz için şık bir görüntü bekliyordum açıkçası biraz hayal kırıklığına uğradım." Bora'nın dediklerine yalancı bir hüzünle kafa salladım. "Gözlerini tatmin edemediğim için ne denli acı çektiğimi tahmin edemezsin."

 

Montumun şapkası başıma geçince bir anda omzumdan geriye baktım. Emir'in ela gözleri ile karşılaştığımda kaşlarım çatıldı. "Hasta mı olmak istiyorsun?" Derken ıslak saçlarımı kast ettiğini biliyordum. "Gidelim artık."

 

Emir ve Kuzey'in ardından arabaya bindik. Mert ve Bora da bizi arkamızdan takip etti. Yolun ne kadar süreceğinden habersiz ve zerre umursamadan cama yaslanıp geçip giden yolları izledim. Önce şehri geride bıraktık sonra karanlığın gizlediği ağaçları. Araba tedirgin hissettirecek kadar ıssız yollara girdiğinde gözlerim Gökçe'ye kaydı. Ellerini yumruk yapmış gergince oturuyordu. Arabayı kullanan Kuzey ile aynadan birkaç kez bakıştıklarını fark ettim. Dizleri üzerinde duran elini tutup açtığımda tırnaklarının avuçlarına yaptığı baskıyı görebildim. Daha kötüsü o avuçlar içinde çok fazla iz vardı. Karanlığa rağmen görebildiğim bu izler, onun kaç kez tırnakları ile avuçlarını yaralayacak kadar acı çektiğini düşünmeme neden oldu. Bana bakışına karşılık gülümsediğimde o da gülümsedi. Gerginliğini almak için elini bırakmadım.

 

Araba, kenarlarında ışıklar olan bir yola girdiğinde vardığımızı anladım. İki katlı büyük bir evin önünde durduk. Gökçe ile birlikte eve girip etrafı gezindik. Dağ evine kıyasla oldukça lükstü ve bir şömineye ihtiyacımız yoktu. Kuzey bu sabah birini göndermiş ve kombiyi yaktırmıştı bu yüzden içerisi soğuk değildi. Büyük cam kapıları olan geniş bir odaya geçtik. Bahçe ışıkları dışarıda ki büyük havuzu görmemizi sağlıyordu. Emir camdan etrafı kontrol ederken diğerleri güzel bir sofra kuruyordu. Karademir'ler ile yapacağım ikinci ziyafet gecesiydi ve ilkinde yaşadıklarımız göz önünde bulundurulunca gergindim. Bu gerginliğin zaten kötü görünen Gökçe'yi etkilememesi için maskemi giydim ve koltuklardan birine çöktüm.

 

"Amcam ne zaman dönüyor?" Mert içkileri doldururken ortaya sormuştu bu soruyu. "En geç yarına döner." Bunu diyen Emir'di. Her nedense Kuzey ile aralarında kısa bir bakışma geçti.

 

Her birimiz bardaklardan birini avuçlamış yudumlarken Gökçe elini atmamıştı bardağına. "Sen içmiyor musun Gökçe abla?" Mert'in sorusuna kafasını salladı Gökçe. "Ben sevmiyorum." Dedi sadece. "Hadi ama Gökçe azıcık eğleneceğiz." Bora'nın yüzüne sert bir yumruk atma isteğimle ettiğim yoğun mücadelemden sonra Kuzey araya girdi. "Eğlenmek için içmesine gerek yok. Nasıl rahat ediyorsa öyle yapar."

 

Bora boşalmış şişenin dibini ters çevirerek kontrol ettikten sonra yere geçip bağdaş kurarak oturdu. "O zaman böyle gecelerin vazgeçilmezi olan şişe çevirmece oynayalım."

 

"Kaç yaşında adamlarız ergenler gibi şişe çevirmece mi oynayalım?" Bunu diyen Emir'di ve kesinlikle haklıydı. Başlangıçta hiçbirimizin o yere oturup bu oyunu oynamayacağına emindim ama Bora usanmaz biriydi. Emir'i bile yere oturtana kadar beynimizin etini yemişti. İstediğim biraz içmek ve sadece kafayı bulup burada bile olduğumu unutmaktı ama bir yanımda Gökçe diğer yanımda Emir olacak şekilde yere çökmüş Bora'nın şişeyi çevirmesini bekliyordum. Şişe Mert ve Kuzey arasında durdu.

 

"Cesaret." Dedi Kuzey Mert'in sormasını beklemeden. Mert kafasını sallayıp düşündü. Aklına bir şey gelmiş olmalıydı ki genişçe sırıttı. "Babamı arayıp onu sevdiğini söyle." Dedi. "Off Mert hayır ya." Mert omzunu kaldırıp indirdi.

 

Kuzey biraz doğrulup cebinden telefonu çıkardığında çok keyifsizdi. "Sesi aç hepimiz duyalım bu muazzam konuşmayı." Bora zevkle içkisini yudumladığında Kuzey'in ona olan ters bakışlarını umursamıyordu. Kuzey babasını aradı ve sesi açtı. Birkaç kez çaldıktan sonra Çağdaş Karademir'in sert sesini işittik.

 

"Seni dinliyorum Kuzey." Dedi sadece. "Nasılsın baba?" Bıkkın bir nefes verdi babası. "İyiyim." Bir soru sormasını bekliyor gibi durdu Kuzey ama sessizlik sürünce bunun olmayacağını anlayıp konuşmaya devam etti. "Sana bir şey söyleyecektim:" dedi. "Evet?" Kuzey yutkundu, sanki çok önemli bir toplantı içindeydi. Telefonda ki babası değil de konuşması imkan dahilinde olmayacak kadar önemli bir kişiydi. "Bunun hakkında konuşmuyoruz ama seni sevdiğimi bilmeni isterim." Bora ses çıkarmadan gülerken domates gibi kızarmıştı. Emir'in bu durumdan eğlendiği söylenemezdi, Mert ve Bora'nın aksine ciddiyetle bakıyordu Kuzey'e. "Saygını tercih ederim." Dedi Çağdaş Karademir buz gibi sesi ile. "Elbette saygı da duyuyorum ben sadec-" Kuzey'in sözü bir anda kesildi. " Pazartesi istediğim raporlar masamda olsun Kuzey. İşlerini çok aksattın beni uğraştırma." Telefon kapandı.

 

Bora tuttuğu kahkahasını serbest bıraktığında Mert de ona katıldı. Çağdaş Karademir benim için bir mide bulantısından ibaretti ama çocuklarına bile böyle sert olduğundan bihaberdim. Şaşkınlığım duygusuz yüzümün ardında gizlendi.

 

"Bazen onun bir kalbi olduğundan şüphe duyuyorum." Dedi Bora. Artık gülmüyordu ama gülmekten yaşaran gözlerinin ıslaklığı yerindeydi. "Yok zaten." Dedi Emir. Gözlerim ona döndüğünde kaşlarını çatmış öylece ortamızda duran şişeye bakıyordu. İkisinin arasında geçen konuşmayı hatırladım, aralarında gezinen o gerginlik şüphesiz diğer üç oğlu ile olandan daha fazlaydı. Sebepleri merak etmediğimi söyleyemezdim ama beni ilgilendiren kısma odaklandım, şimdilik en yoğun şüphe Çağdaş Karademir üzerindeydi. Lale'ye zarar verebilecek potansiyele sahip olduğuna dair derin bir önsezim vardı.

 

Bora şişeyi çevirdi ve dikkatim dağıldı. Şişe ikimiz arasında durduğunda sormasına kalmadan cevapladım. "Doğruluk." Kaşlarını havalandırıp sırıttı. Diğerlerine oranla daha uzun olan saçlarını arkaya doğru itti. "Daha önce hiç aşık oldun mu Derin Aldinç?" Gözlerini diğerlerinde gezdirip kafasını omzuna doğru yatırdı. "Sorumu buna harcadığım için kusura bakmayın ama buz gibi bir kadınsın birine aşık olmana ihtimal veremiyorum."

 

Düşüncelerim bir anda geçmişe gitti. Kendi hayatımın fragmanını izledim birkaç saniye içinde. Can'a aşık değildim, bunu biliyordum. Ondan hoşlanmıştım ama zamanla bu hoşlantı yerine öfkeye bırakmıştı, şimdi ise Can'ı görmek dahi istemiyordum. Sanki o olmasaydı Lale ile daha çok ilgilenebilirdim ve sonumuz böyle olmazdı. Sanki Can'a ayırdığım zamanın suçlusu oydu.

 

Daha geriye gitti düşüncelerim. Beyaz gömleğine gevşekçe bağlanmış kravatı ile karşı sınıfın kapısından bana gülen Arda'yı hatırladım. Aynı benim gibi sarı saçları ve mavi gözleri vardı. Henüz babam yaşıyordu, Lale yaşıyordu.

 

"Lisedeyken olmuştum." Dedim hatıraların içinde kaybolmuşken. "Ergen plotonikliklerinden bahsetmiyorum Derin." Bora'ya kafamı salladım. "Plotonik değildi 5 yıllık bir ilişkim oldu." Bora'nın gözleri aralandı. "Siktir 5 yıl mı? Neden ayrıldınız peki?" Emir'in bakışlarını üzerimde hissettiğimde rahatsızca kıpırdandım. "Bir soru sorma hakkın vardı ve kullandın. " Göz ucuyla hala bana bakan Emir'e baktım. Gözlerini üzerimden çekmedi. Sözsüz mücadelelerin galibi hep o olurdu ama bu kez bir mücadeleden başka bir şey vardı gözlerinde. Anlayamadım.

 

"Lütfen biri Derin'e çıkarsa bunu sorabilir mi?" Bora bunu söylerken tekrardan şişeyi çevirdi. Şişe Kuzey ile Gökçe arasında durunca Kuzey bıkkınca nefes verdi. "Şu meret devamlı bana mı çıkacak? Bora çevirirken bir piçlik yapmıyorsun değil mi?" Gözlerini Gökçe'ye dikti. "Lan ne yapabilirim şişeye?" Bora'nın savunmasını umursamadan Gökçe'ye bakmaya devam etti. "Doğruluk, sor hadi." Gökçe biraz düşündü, soracağı bir soru yok gibiydi. "Bir kardeşini ölümden koruma şansın olsaydı kimi korurdun?" Garip sorusu karşısında Kuzey'in afalladığını görebildim. "Biraz boktan bir soru ha sanki Gökçe?" Gökçe omuz silkti. Cevabı bile umursamıyor görünüyordu. Sadece sormak için sorulmuş o sorunun cevabı basitti. Bu cevabın hepsi için aynı olacağına emindim nedense. "Mert." Dediğinde Bora elini kalbine götürdü. "Kırıldım."

 

"Hepsinin cevabı aynı olurdu boşuna sorularınızı harcamayın." Dedi Mert. Haklıydı, bunu şakayla karışık söylese de hepsi bunu biliyordu.

 

Şişe tekrar çevrildi. Birer yudum içkilerimizden aldık ve sigara yaktık. Gökçe ne sigara içti ve de içki. Oldukça mesafeliydi. Şişe Emir ile Bora arasında durdu. "Cesaret." Dedi Emir ve Bora anında ofladı. "Doğruluk desen ölürsün değil mi?" Emir omuz silkti. "Sikik sorular soracağına adım gibi eminken mi? Hayır." Bora yalancı bir öfkeyle kafasını salladı. "Evet aynen öyle yapacaktım. Ama moral bozmayın lütfen mutlaka bokunu çıkaracak bir şey bulurum ben." Biraz düşündü, sonra gözleri benle gökçe arasında gidip geldi. Ve tahmin ettiğim o şeyi söyleyeceğine eminken konuştu. "Adettendir o zaman iki kadında var aramızda seçim senin olsun, cesaret edip öp birini." Emir anında ret etti. "İtlik yapma, cıvıtma bir kerede Bora. Düzgün bir şey iste." Bora kafasını sağa sola salladı. "İtlik benim işim. İstediğimi söyledim oyunun kurallarına uy." Bu kez Kuzey araya girdi. "Kızları rahatsız ediyorsun belki mal." Bora'nın bakışları bize döndü. O an Gökçe'nin nasıl hissettiğine baktım. Gergin olmasını beklerdim ama gergin değildi. Ellerini arkaya yaslamış öylece bize bakıyordu. Rahatlığından güç aldım. Müthiş bir merak içimi sardı, Emir kimi öpmeyi seçerdi?

 

Bunun ne önemi var Asu?

 

Merak.

 

"Kızlar bu oyun böyle oynanır bir sıkıntı var mı sizin için?" Bora'nın sorusuna karşı merakımı gizleyerek omuz silktim. "Sorun yok oyun oynuyoruz ciddiye almayın." Sözlerimin ardından Emir'in bakışları bana döndü. Gerildiğimi inkar edemezdim ama yansıtıyor muydum? Asla. Duygularımı gizlemek konusunda oldukça iyi olduğumu biliyordum. Ela gözleri saatlerce baksa da göremezdi içimde ki merakı.

 

Bana yaklaştığında sertçe yutkunmaktan geri duramadım. Bakışlarım dudaklarına kaydı ve beni öpeceğini anladım. Beni seçmişti ve bu aptalca bir heyecana sebep oluyordu. Yüzlerimiz arasında bir nefeslik mesafe kaldığında kasıldım. Elini kaldırıp sarı saçlarımdan bir tutamı yavaşça kulağımın arkasına sıkıştırdı. Ellerinin soğukluğu ile titredim. Dudakları tahmin ettiğimin aksine dudaklarıma gelmedi ve yanağımla boynum arasında bir yere dokundu. Dudakları ellerinin aksine sıcaktı, ufak bir öpücük bıraktıktan sonra geri çekildi. O geri çekilene kadar nefesimi tuttuğumun farkında bile değildim.

 

"Elini öpseydin ya fazla oldu o." Bora'nın isyanı beni kendime getirdi. "Nereyi öpeceğime dair bir şey söylediğini hatırlamıyorum." Emir rahatça arkasında ki koltuğa yaslandı. "Yemin ederim sizinle eğlenilmez. Ben oynamıyorum. Burada olacağıma ateşli bir hatunun yatağında olabilirdim." Bora yerden kalkıp koltuğa attı kendini. "Ateşli hatunlarda seni bekliyordu zaten." Diye söylendi Kuzey." Bora elini kalbine attı. "Bugün ikinci kalbimi kırışın."

 

Sonrasında içmeyi bıraktım. Midem bulanıyordu. Mert ve Bora kim daha çok içer yarışı ile iki şişeyi devirmişti. Emir'in bardağından tek yudum alınmadığına neredeyse emindim. Kuzey ise çoktan alkolün etkisindeydi ve gözlerini Gökçe'ye dikmişti. Mert bir müzik açtığında kafamın içinde ki onlarca sese bir fon oldu. Gözlerimde ki sahneler trajikken müzik bunlara tezat oldukça hareketliydi.

 

Çok içmemiştim ama midem iyi değildi. Belki de müzik sesi beynimle birlikte midemi de bulandırmıştı. Yerimden kalktım ve cam kapıyı itip evden çıktım. Soğuk hava saniyeler içinde bedenimin her noktasına ulaştı. Birkaç adım sonrasında camdan uzaklaşmış, evdekilerin kadrajından çıkmıştım. Boş bir havuzun önünde durdum. Derin nefesler aldım. Üşümeyi severdim, ruhum gibi bedenimi de rahatlatırdı. Havuzun kenarında oturup ayaklarımı sarkıttım, oldukça derin duruyordu. Çok zaman geçmedi ve cam kapının açılıp birinin çıktığını hissettim. Omzumun üzerinden geriye bakınca Bora'yı gördüm. Bahçenin kenarına koşup kustu. İşi bittiğinde havuzun başında oturan beni görüp yanıma adımladı. Tam yanımda oturup benim gibi ayaklarını sarkıttı fakat oturmak yerine uzandı.

 

"Söylesene Derin hep böyle ruh gibi misindir?" Sorusu ile bakışlarım ona döndü. Gökyüzüne bakıyordu. Onun gibi ben de kafamı geriye atıp yıldızların bile görünmediği karanlık gökyüzüne baktım.

 

Hep ruh gibi miydim?

 

Cıvıl cıvıl biri olmamıştım hiç ama eğlenmeyi bilirdim. Beni ruh gibi yapan şüphesiz Lale'nin ölümüydü. "Senin gibi her anımı eğlenerek geçiremiyorum." Diye mırıldadım. Bu kez bakışları bana döndü. "Lale ile çok farklıymışsınız." Tenime bıçaklar battı. "O ne demek?" Derken sesimin titremediğine emin olamıyordum. "Yani Lale sosyaldi, hepimizle samimiydi. Senin aksine herkesten nefret ediyorum bakışları yoktu. Ne bileyim sana baktığında iyi bir insan olduğuna inanırdın." Onun hakkında böyle hayran konuşması beni delirtti. Boğazını sıkmamak için kendimle mücadele ettim ama sesim ve sözlerim için bir duvar koyamadım. "Ona karşı bir şeyler mi hissediyordun?" Bu bir sorudan çok öteydi, sesimde ki öfkeyi fark etmişti. "Delirme istersen Derin ben 25 yaşındayım. Oradan bakınca lolita arıyor gibi mi duruyorum?"

 

Sustum. Sözlerinin bir maske olup olmadığını düşünüp durdum. Boğazıma sarılan hislerim beni mahvetti. Susmak zordu, bağıramamak, hesap soramamak zordu.

 

"Sen mesela." Dedi Bora, kafamdaki seslerden bi haber söylediklerine devam etti. "Tehlikeli bir kadınsın." Kaşlarımı çattım. "Silahlı bir adam için benim gibi bir kadın neden tehlike arz ediyor?" Kollarını başının altına koydu ve gülümsedi. Hala gökyüzüne bakıyordu. "Benim silahım belimde Derin. Bir kadının silahı nerededir? Gözlerinde mi? Sözlerinde mi? Teninde mi?"

 

Ona cevap vermedim. Bir süre sustu o da sonra elini cebine atıp bir şey çıkardı. Başlangıçta ne olduğunu anlamadım fakat sonra ağzının içine aldığı hap ile sarsıldım. "Hap mı atıyorsun?" Dememle güldü. "Korkma bağımlı değilim. Öyle arada atıyorum, kafası güzel. İster misin?"

 

Hissettiğim tek kelime ile dehşetti. Lale'nin kanında uyuşturucu bulunmuştu ve Bora uyuşturucu kullanıyordu. Bora mıydı? O muydu Lale'yi intihara sürükleyen?

 

Öfkeyi dışarı atamadığınızda vücut bir şekilde ondan kurtulmak istiyordu. Hiçbir kanıtım yokken, şimdi konuşursam elimde hiçbir şey kalmayacağı için susmak zorundaydım ve bu öfkeyi atamamak ağlamama neden oldu. Yüzümde tek bir mimik oynamazken göz yaşlarım akıyordu. Bora kısa bir süre de kafayı bulurken ben deli gibi göz yaşlarımı akıtıyordum.

 

"Bora? Hava buz gibi dışarıda ne yapıyorsunuz? Gece-" Emir beni gördüğü anda sustu. İkinci kez göz yaşlarıma tanık olduğunda aceleyle silip kurtulmak istedim onlardan. "Yapma şunu Asu." Dedi yanıma gelirken. "Göz yaşlarını silmeyi bırak. Ağlaman gerekiyorsa ağla güçlü durmanın canı cehenneme." Kafamı sağa sola salladım. Sildiğim yerlere yeni yaşlar akmaması için kendimi kastım. "Güçsüz değilim ben." Dedim, sanki kendime hatırlatıyordum bunu.

 

Emir yavaşça yanıma oturdu. Dolu gözlerimi ona çevirmesem de onun bakışlarının bende olduğunu biliyordum. "En güçlü adam bile ağlar Asu. Kalbi olan her insan kardeşi öldüğünde ağlar."

 

O an gözlerimi ona çevirdim. Kısa bir süre için göz yaşlarımı görmesi önemli değildi. Kalbi olan her insan ağlar. Kalbimin varlığını hiç bu kadar hissetmemiştim. Ben en çok mutlulukla hissedilir sanardım ama kalbimin yerini aklıma kazıyan duygu acıydı. Elim göğsüme tırmandı, bakışları kısa bir an elime kaydı sonra yine gözlerime baktı. "Çok acıyor." Diye fısıldadım.

 

"Dikiş bile atılmamış olan derin bir yaran var. Oluk oluk kanıyorsun ama hala kalkıp yürümeye çalışıyorsun. Sadece üç hafta oldu Asu, bu kadar kısa sürede kimse senden iyi olmanı beklemiyor."

 

"Ne kadar sürecek?" Dedim çaresizce. "Eğer gerçekleri duymak istiyorsan hiç bitmeyecek ama azalacak. Daha çok güleceğin daha az ağlayacağın zamanlar gelecek. Hayat zaten bu dengesiz teraziden ibaret değil mi? Bazı zamanlar bazılarından daha iyidir, bazıları ise her hatırladığında acı bir tat bırakır damağında. Ama yaşamalısın, acını da mutluluğunu da. Ağlaman gerektiğinde ağlamalısın, gülmen gerektiğinde gülmelisin. Asıl o zaman güçlü olursun. Kalbini ezip, yok sayamazsın Asu."

 

Kalbini ezip yok sayamazsın.

 

Nasıl böyle görebilirdi beni? Nasıl içimde ki acıyı böyle net görebilirdi? Ben boğuluyorken elini bana uzatan bir Karademir mi olacaktı?

 

"Neden acıma ortak oluyorsun Emir? Neden yapıyorsun bunu? Sen birinin acısını önemseyecek kadar iyi bir adam mısın?" Hiç düşünmeden cevapladı. "Değilim."

 

"Neden benim acımı önemsiyorsun peki?" Durup düşündü. Gözleri önce boş havuza kaydı sonra tekrar bana çevrildi. Bir an o da kendisine sordu belki neden acımı önemsediğini. "Dışarıdan her şeyi sırtlayabilecek kadar güçlü durmaya çalışsan da içinde durmadan ağlayan o kız çocuğunu görüyorum." dedi sonunda. İçimde ağlayan o kız çocuğunu nasıl görebilirsin diye bağırmak istedim. Annesiz, babasız, kardeşsiz kalan o küçük kızı nasıl görebilirsin? "Onu duyuyorum Asu ve buna göz yumamıyorum."

 

Emir beni kocaman bir ikilemin ortasına attı. Ya Lale konusunda asıl suçlu oydu ve bu şekilde şüphelenmemi engelliyordu, ya da bir suçu yoktu ve sandığımdan daha iyi bir adamdı. Bu yaptığı hem ona olan şüphemi arttırıyor hem de azaltıyordu. Bir sonuca varamayacağımı bilmenin çaresizliği içindeydim. Bu çaresizlik beni öylece susmaya itti. Ben sustum, Emir de bana eşlik etti. Bora çoktan kendinden geçmişti ve bizde o soğukta öylece oturmuş susuyorduk. Onun masum olmasını isteyen yanımla ne fark eder? Diyen yanımın savaşında kan gövdeyi götürmüştü.

 

"Hiç içmedin bugün" Dedim hala içimde bir savaş veriyorken. Kafasını salladı hafifçe. "Birinin ayık olması lazımdı." O boş havuza bakıyordu, bense onun yan profiline. Bahçe ışıkları yüzünü aydınlatıyordu. "Hep sen mi üstlenirsin bunu?" Bıkkın bir nefes verdi. "Genelde." Dedi sadece.

 

Onun gibi bakışlarımı havuza çevirdim. Sonbaharın sararttığı yapraklar havuzun içine düşmüştü. Birçok yaprak vardı ama mavi zeminini göremeyecek kadar değildi. Kirliydi havuz, yapraklar o havuzun en temiz şeyiydi belki. Uzaktan bakınca dibi görünmeyen havuz yaklaştıkça içinde ki kiri saklayamıyordu, aynı bizim gibi. Hepimiz gibi.

 

"Kötü işler içindesiniz." Dedim hala havuza bakıyorken, elim cebime gitti ve cihazın düğmesine bastım. Bunu yaparken gerilmeyecek kadar umursamaz hissediyordum. "Tahmin edemeyeceğin kadar." Bir adam öldürmek ve bir kadını kaçırmaktan daha kötü neler döndüğünü merak etmediğimi söyleyemezdim. Fakat en başından beri biliyordum, onların evine gelmeden önce bile biliyordum. Böylesi bir zenginlik kirli bir para ile gelebilirdi ancak.

 

"Bir adam öldürdün. Seni ihbar edeceğimi hiç düşünmüyor musun?" Gözleri gözlerime döndü. Bir an için ses kayıt cihazını gözlerime bakıp anlayacağını sandım ama bu anlamsız bir endişeydi. "Bir anlaşma yaptık." Dedi kendinden emin bir sesle. Bunu demesi benim yardım içerisinde olduğumu gösterir miydi? "Sadık olacağıma nasıl bu kadar eminsin?" Cevap vermedi.

 

Bir anda bana dönüp yüzüme yaklaşınca elim cihaza gitti tedirgince. Bakışları gözlerimde gezindi. "Burada olmayı istemiyorsun Asu ama buradasın. Sende bir şey var. Ne olduğunu bilmiyorum ama önsezim beni hiçbir zaman yanıltmaz." Sözleri beni gerdi. "İkidir bunu söylüyorsun. Ne gibi bir amacım olabilir?" Kaşlarını kaldırıp indirdi. Geri çekildi ve ellerini arkasına atıp yüzünü gökyüzüne çevirdi. "Bilmem, başımda o kadar çok bela var ki Asu sana sıra gelmiyor."

 

Sıra bana gelecek. Bu konuda sabırlıyım Emir, sıra bana gelecek ve suçlunun hanginiz olduğu önemsiz olacak. Karademir ailesi, darmadağın ettiği ailem gibi darmadağın olacak.

Loading...
0%