Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1.Bölüm "Kader"

@sonsuzluksb

Herkese merhabalar :) Siz okumaya başlamadan önce belirtmek istediğim bazı noktalar var. Hikaye uzak bir geçmişte benim kafamda kurduğum bir dünyada geçiyor. Yazılan her şey, başka ülkelerin geçmiş devlet yönetim şekilleri dışında, tamamen kendi hayal gücümle ürettiklerimdir. :)

 

Umarım beğenirsiniz, iyi okumalar diliyorum herkese :)

 

 

DORUK

 

Günümüz

 

 

 

 

Hava yaşanacak fırtınanın habercisiydi. Arabam bozuk yol yüzünden sarsılıyordu ve bundan hoşlanmasam da kısa bir süre sonra eve varacağımı bilerek sabrediyordum. Yağmur ön cama çarpmaya başladığında müstakil ev de göründü. hızımı arttırmadan eve doğru ilerleyip bahçesine park ettim. Eski evin içinde kimsenin olmadığını belli eden karanlık camlar ürkütücüydü. Uzun zamandır gelmemenin verdiği yabancılıkla arabadan indim. Duvarları eskimiş, bahçesi bakımsız kalmıştı. Çimler oldukça uzamıştı ve ağaçların budanmaya ihtiyacı vardı. Yakınlarında başka ev olmayışının verdiği sessizlik sayesinde duyduğum tek şey yağmur damlalarının arabama çarpıp çıkarttığı sesti.

 

Bagajdan eşyalarımı alıp sağlam görünmeyen merdivenlere ilerledim. Evin anahtarlarını bulmam biraz zaman aldı fakat yağmurdan korunuyor olduğum için sorun yoktu. Sonunda içeri girdiğimde valizi kenara indirmiş ve yerde birikmiş tozların havalanmasına sebep olmuştum. Güçsüz ışıkların evi aydınlatmasına izin verdiğimde tozlu ama düzenli görünen oturma odası bana göz kırptı. Bir süre duvarlara asılmış çeşitli tablolara ve gereksiz süslemelerle dolu vitrinlere göz gezdirdim sonra valizi tekrar elime alıp merdivenlere yöneldim. Adımlarımla birlikte gıcırdayan merdivenlerin sonu beni evin ikinci katına ulaştırmıştı. Nereye gideceğini bilen ayaklarım eskimiş tahta zeminin çıkardığı seslerle birlikte eskiden kaldığım odaya yöneldi. Sessizlik içinde ki ev de duyulan bir diğer ses kapının uzun süredir yağlanmadığı için çıkardığı rahatsız edici sesti. Aydınlattığım odamda her şey bırakıldığı gibiydi. yatak hala camın kenarındaydı ve hemen yanında ki masanın üzerinde düzenle dizilmiş boyalar, temiz resim kağıtları vardı. duvarlara asılmış resimlerin çoğu birbirine benziyor ve neredeyse hepsinde akıllarda kalacak bir kadın yüzü görünüyordu. Valizimi kenara bırakıp yatağa oturduğumda bugün evin hiçbir yerini temizlemek istemediğimi fark ettim. Montumu bile çıkarmadan yatağa uzandım ve tavanı izlemeye başladım. Burada ne kadar kalacaktım bilmiyordum, neden geldiğimi de bilmiyordum. Belki de geçmiş ile olan savaşımı bitirmeye karar vermiş ama kendime itiraf edememiştim. Yağmur şiddetini arttırmış gök şiddetle gürüldemeye başlamıştı. Gözlerimi kapatıp fırtınanın sesi ile birlikte uykuya dalmayı bekledim.

 

***

 

Mutfak dolabında bulduğum kahve kutusunu koklayarak hala içilebilir olup olmadığını kontrol ederken kendime bu eziyeti yapmamaya karar verdim. Dolapların içini boşaltıp çöpe attıktan sonra evin temizliğine başladım. Silinecek ve düzenleyecek yeri çok fazla olan büyük bir evdi bu sebeple öğlene doğru işimi ancak bitirebilmiş ve duş alıp yiyecek bir şeyler almak için dışarı çıkmıştım. Gündüz daha da güzel duran yeşilliğe ve ağaçlara bakarken derin bir nefes aldım. Uzak mesafede olan fakat görünen başka müstakil evlere bakarak arabama bindim ve yola çıktım. yarım saat mesafede olan markete müzik eşliğinde daha kısa bir sürede gelmiş gibi hissetmiştim. dikiz aynasından yorgun yüzüme ve dağınık sakallarıma kısaca göz gezdirdikten sonra indim.

 

Ne alacağımı sürekli unuttuğum için her rafa ayrıntı ile bakıyordum. raflara olan dikkatim yüzünden rastgele ittiğim sepetimin bir şeye çarptığını fark ettiğimde hızlıca döndüm ve yaşlı bir kadınla göz göze geldim.

 

"Affedersiniz"

 

Kadın dediğimi duymamış gibi gözlerimin içine bakıyordu. Kaşlarımı çatıp ne olduğunu anlamaya çalışırken bana doğru bir adım attı. Eski kıyafetleri ve cılız bedenine oldukça büyük gelen kirlenmiş bir montu vardı. beyaz saçlarının dağınıklığından benim kadar rahatsız olmadığına emindim.

 

"Kaderin seni olman gereken zamana götürecek."

 

"Bana mı dediniz?"

 

Gözlerimin içine bakarken hafifçe gülümsedi ve yanımdan geçip gitti. Bir süre dediklerini düşündükten sonra arkamı dönüp bakmak istedim fakat markette göremedim kadını. Aklını yitirmiş olabileceğini düşünerek alışverişimi tamamlayıp marketten çıktım. arabanın yakıtını doldurup eve döndüğümde güzel bir akşam yemeği hazırlamış ve televizyon karşısında yemeğe koyulmuştum. Telefonumun sesi televizyonun sesine eşlik ederken gözlerim hemen önümdeki orta sehpaya kaydı. Kimin aradığını biliyordum fakat başımı ağrıtmak istemediğim için umursamadan yemeğime devam ettim. Televizyon başında geçirdiğim saatlerden sonra bulaşıkları halletmiş odama çıkmıştım.

 

Yine yağmurlu bir geceydi ve odam cama çarpan su damlalarının sesi ile doluydu. Yatağa uzandığımda aynı düşüncelerle ve bıkkınlıkla gözlerimi kapatmıştım ki kapımın yumruklanarak çaldığını duydum. Gözlerimi aralayıp kaşlarımı çattığımda kim olabileceğini düşünüyordum. Mert'in buraya gelmeyeceğine emindim üstelik bir araba sesi de gelmemişti. Kapı hala yumruklanmaya devam ederken yerimden doğrulup hızlı adımlarla aşağı indim. Kapıya vardığımda ufak bir korku ile yavaşça araladım ve karşımda sırılsıklam olmuş bir kadın gördüm. yüzü ve saçları çamur içindeydi, titriyor, ağlıyor ve bir şeyler mırıldanıyordu.

 

"Sen...iyi misin?"

 

Gözlerini gözlerime çevirdiğinde içimi büyük bir ürperti kapladı, tanıdık gözleri yaşlarla doluydu ve henüz tam olarak göremediğim yüzü darp edildiğini belli etmişti içeriden yansıyan ışık sayesinde.

 

"Yardım et. öldürecekler beni"

 

"Kim öldürecek?"

 

"Lütfen beni içeri al..lütfen, lütfen, lütfen"

 

Sürekli arkasına bakıyor ve endişeyle bana dönüyordu. o an yapabileceğim en insancıl davranışı yapıp onu içeri çektim ve kapıyı kapatıp kilitledim. geniş montuna sıkı sıkı sarılmış titreyerek öylece evimde duruyordu. ne yapacağımı ne konuşacağımı bilmeyerek onu izledim. Dudaklarımın arasından çıkacak hiçbir kelime yokmuş gibi elimle merdivenleri gösterdim. Bastığı yerleri kirletmesini önemsemeden banyoya kadar eşlik ettim. Oldukça üşümüştü ve sıcak bir duşla birlikte kuru, temiz kıyafetler ona iyi gelecekti. Kendi kıyafetlerimden bir kazak ile pijama verdikten sonra konuşmadan banyodan çıktım. Bir yabancının şuan evimde ve banyomda olması garip hissettiriyordu fakat onu kapı önünde bırakmam vicdansızca olacaktı. Bir süre kapıda bekledim ve su sesini işittiğimde kirlenen yerleri hızlıca silip içmesi için sıcak bir çay hazırladım. Tahmin ettiğimden daha kısa bir süre sonra kapı sesini işittiğimde çok geçmeden merdivenlerin gıcırdaması ile aşağıya geldiğini anladım. Oturduğum koltuktan elimde bardak ile kalktığımda kadın tam karşımda durdu.

 

Dehşetle yüzüne bakarken yüz ifademin onu korkuttuğuna emindim. Omuzlarına gelen saçları ve çekik gözleri ile tanıdık gelen yüzü, belirgin dudakları...her bir ayrıntı beni daha da afallatıyorken yüz ifademi dehşetten hayrete düşüren şey belirgin karnı oldu. Çok da büyük olmayan fakat hamile olduğunu belli eden karnına bir süre baktıktan sonra sonunda hareket edecek gücü kendimde bulmuş ve sesimi temizleyerek bardağı ona doğru uzatmıştım.

 

"çay...iyi gelir"

 

Kafasını hafifçe sallayarak elimden çayı aldı ve yavaşça koltuğa oturdu. Onun tam karşısına yavaşça oturduktan sonra minik yudumlarla çayı içmesini izledim. Gecenin bir saatinde hamile bir kadının darp edildiği yüzünde ki izlerden belli ve bitap düşmüş hali ile kapımda benden yardım istemesini değil de çok farklı bir şeyi düşünüyordum. Sahip olduğu bu yüzün tanıdıklığı içimde büyük bir merak oluşturmuştu. Tüm merakıma rağmen çayını bitirene kadar konuşmadım sonrasında bardağını sehpaya bıraktı ve 'hadi sor' dercesine yüzüme baktı.

 

"Ben doruk senin adını öğrenebilir miyim?"

 

İlk sorumun zor bir yerden gelmemesi onu mutlu etmişe benziyordu. İsteksiz bir gülümseme ile bana baktı.

 

"Çilde" çatallı sesi ile adını söyledikten sonra yüzü eski haline döndü.

 

"Çilde burada mı yaşıyorsun?"

 

Kafasını hafifçe aşağı yukarı salladı. Evler yakın olmasa da burada çok fazla ev olduğunu biliyordum ve herkesi tanımıyordum.

 

"Ne oldu? Kimden kaçıyordun?"

 

Bir süre gözü yere kaydı ve yüzünde umutsuz bir ifade belirdi. o an anlamsızca üzüldüm ve yardım etmek istedim. hamile bir kadını gecenin bir vakti bu hale getiren kimdi? Ona yardım edecek kimse yok muydu? Kocası neredeydi?

 

"Abim ve babamdan" kaşlarım hızla çatılırken çilde bakışlarını yere indirdi ve "üvey" diye düzeltti. üvey olması da benim için mantıklı bir sebep değildi ve onun üstüne gitmeden neler olup bittiğini anlamak istiyordum.

 

"Neden?"

 

"B-beni öldürmek istiyorlar"

 

"Neden seni öldürmek istiyorlar? Öz baban ve annen nerede? Seni koruyacak kimse yok muydu?"

 

"Babam ben doğmadan ölmüş annem de ben 14 yaşındayken üvey babamla evlendi ve buraya yerleştik sonra onu da kaybettim"

 

"Ben...üzgünüm"

 

Kafasını sağa sola salladı hafifçe. Dudaklarını birbirine bastırınca belirginleşen gamzeleri dikkatimi dağıttı fakat kısa sürede toparlayıp çekik gözlerine odaklandım.

 

"Seni neden öldürmek istiyorlar?"

 

Bu sorumla birlikte gözlerimin içine baktı ve onda kapım şiddetle yumruklandı. çilde korku ile yerinden kalktığında elimle sakin olması için bir hareket yaptım ve ayağa kalktım.

 

"Beni onlara verme lüt-"

 

"şşş sakin ol seni kimseye vermeyeceğim. Mutfağa geç ve sesini çıkarma sadece."

 

Kafasını hafifçe sallayıp hızlı ve dikkatli adımlarla mutfağa geçti. Düz bir ifade takınıp kapıya ilerleyip açtığımda yağmurdan sırılsıklam olmuş iki adam kapımda duruyordu. ikisi de uzun fakat yaşlı olan oldukça kiloluydu. Genç olan nefes nefese bana doğru eğildi.

 

"Kız kardeşim hasta ve kayıp acaba buralarda gördün mü merak ediyorum."

 

"Kimseyi görmedim"

 

"Emin misin buraya doğru koşuyordu çünkü. Hastalığı yüzünden evden kaçıyor bazen. Fırtınada zarar görsün istemiyoruz" kaşlarımı hafifçe çatıp ikisinin yüzüne kendimden emin bir ifade ile baktım.

 

"Eminim. Biri gelseydi mutlaka görürdüm. Polisi aramanızda fayda var kız kardeşinizin geceyi dışarıda geçirmesi hiç iyi olmaz"

 

" Teşekkürler. iyi geceler"

 

Dönüp gitmelerini bir süre izledikten sonra kapıyı kapatıp kilitledim. İçeri doğru yürürken merak tüm vücudumu sarmıştı ve kapıyı kapattığımı duyan çilde mutfaktan dışarı çıkmıştı. endişe ile bana bakarken hafifçe gülümsedim.

 

"Sorun yok kimseyi görmediğimi söyledim"

 

Derin bir nefes aldı ve biraz önceki koltuğuna oturdu. Ben de eski yerime geçtiğimde neler olduğunu öğrenmek için sabırsızlanıyordum.

 

"Neden bunu yapmak istiyorlar?" biraz önce sorduğum soruyu tekrarladığımda çilde'nin eli belirgin karnına gitti. Onun eli ile birlikte gözlerim ufak karnına kaydı ve sonra tekrar yüzüne çevirdim bakışlarımı.

 

"Bebek yüzünden"

 

"Babası nerede?" o an gözlerini kapatıp dudaklarını ısırdı.

 

"B-bilmiyorum"

 

Titreyen sesiyle ağlamaya yakın olduğunu hissetmiştim fakat ona yardım etmek için yeterince bilgi almalıydım.

 

"Seni terk mi etti?"

 

Gözlerini açıp derin bir nefes aldı ve kafasını sağa sola salladı.

 

"Nasıl anlatacağımı bilmiyorum"

 

"Sana yardım etmek istiyorum çilde ama anlatmazsan bunu yapamam"

 

"Babası yok"

 

"Öldü mü?"

 

"Hayır hiç var olmadı"

 

Yüzümü buruşturup ona bakarken biraz öne doğru kaydı ve ellerini dizlerinin üzerine koydu. Bu pozisyonla daha iyi anlatmaya çalışacağını fark etmiştim.

 

"Ben hamile kaldım fakat kimse olmadı, kimseyle birlikte olmadım"

 

"Bak çilde ben baban ya da abin değilim meryem ana hikayesi anlatmana gerek yok. Seni yargılamayacağım, bu senin hayatın ve kimse karışamaz buna."

 

İki eli ile yüzünü kapatıp ağlamaya başladığında ne yapacağımı bilemeyerek yerimden kalktım ve yanına oturdum. Tereddütle ve çekinerek elimi omzuna koydum.

 

"Şş sakinleş sorun yok tamam mı?"

 

Bir süre ağladı sonra göz yaşlarını elleri ile gizlemeyi bırakıp bana döndü. Yüzünü yakından görmek tüylerimin diken diken olmasına neden oldu fakat belli etmemek adına dişlerimi sıktım.

 

"Bunu kimseye inandıramayacağımı biliyorum. Onlar da inanmadığı için beni öldürmek istiyor ama hamile olduğumu bile karnım büyüyene kadar fark etmedim. Rahatsızım sanıyordum sadece. Yemin ederim kimse olmadı"

 

"Çilde bu imkansız biliyorsun değil mi?"

 

Dudaklarını büzdü ve titreyen sesi ile fısıldadı

 

"Ama oldu"

 

O an onun tecavüze uğradığını bile düşündüm ama söylediklerinde çok inanıyordu. Abisinin dediği gibi hasta da olabilirdi ve bu ihtimal ile yumruklarımı sıktım. Ne yapacağımı bilmiyordum fakat yıllarca onu hiç görmeden kalemimden kağıda aktarmama sebep olacak anılarımın bunun kaderin bir oyunu olduğunu söylüyordu. Çilde kimdi bilmiyordum ama odamda asılı resimlerde onun yüzünün olmasını muhtemelen benim kadar garipseyecekti ve belki de anlamadığım bir şekilde onu çizişime değil bir sapık olduğuma inanacaktı aynı benim onun hamileliğinin kendiliğinden olduğuna inanmayışım gibi. Bu gece çildeyi kapıma kadar getiren kaderin elbette vardı bir bildiği.

 

***

 

Karanlık sular içinde çırpınıyordum. Ciğerlerim nefessizlikten patlayacak gibiydi. Tüm vücudum acı içindeydi fakat ne kadar çırpınırsam o kadar dibe batıyor ve sudan kurtulamıyordum. Boğulacağımı hissettiğim anda derin bir nefes ciğerlerime ulaştı. Araladığım gözlerim odamın tavanı ile bakışıyorken rüyanın etkisi ile nefes nefese doğruldum. Hala ciğerlerime nefes ulaşmıyormuş gibi derin derin soluyordum havayı. Gözlerim odamda asılı olan resimlere kaydığında ayaklanıp her birini söktüm. oldukça tozlanmıştı ve bantların etkisi ile duvardaki boya yer yer soyulmuştu. Resimlerde ki bu kusursuz yüz aşağıda koltukta uyuyordu. İçimde ki anlamsız sıkıntı bu benzerlikti. Masanın çekmecesine resim kağıtlarını koyduktan sonra odadan çıktım. Evin karanlığına rağmen adımlarım kendinden emindi. Bunun bir tesadüf olduğuna inanmayan yanım mantıklı düşünen yanımı susturuyordu. Çildeyi kapıma getiren bir şey vardı ve bu düşünce beni mutlu ediyordu. Yapmak istediği bir şey olmayan bir adam için mutlu edecek bir gizemdi bu çünkü.

 

Merdivenlerin sonunda durduğumda koltukta uyuyan çildeyi gördüm. Sağ tarafı üstüne uzanmış kıpırtısız uyuyordu. Ona doğru bir kaç adım attığımda nefes alış verişlerini kontrol etme ihtiyacı hissettim. Omuzlarının kalkıp indiğini gördüğümde rahatlayarak karşısında ki koltuğa geçip yavaşça oturdum. Gecenin bu saatinde beni kendisini bu şekilde izliyorken görürse eminim babasından korktuğundan daha fazla korkacaktı ama onlar gibi onu öldürmeye niyetli değildim. Beni kendine çeken bir şeyi vardı, şu an için bunun çizmeyi çok seven bir adamın sürekli çizip hayranı olduğu yüzle karşılaşması olarak adlandırıyordum. Gümüş saçları yüzünü biraz kapatmıştı fakat dolgun dudaklarını ve küçük çillerini görebiliyordum. Her an açılacak gibi duran göz kapakları beni tedirgin ediyordu ama bu sebeple yerimden kıpırdamadım bile. Uzun zamandır kurtulduğumu düşündüğüm boğulma kabusum Çildeyle birlikte geri gelmişti ve bu beni rahatsız etmek yerine meraklandırmıştı. O gece uzun bir süre onu izledim bunun saygısız bir davranış olduğunu biliyordum fakat anlamsız bir şey beni buna sürüklüyordu.

 

 *** 

 

Güneş mutfağın camından içeri sızmış küçük masayı aydınlatmıştı. Yansıyan ışıklar koyduğum çay bardaklarını parlatıyor ve ara sıra ettiğim hareketler ile gözüme çarpıyordu. kendim için hazırlamadığım kadar özenli bir kahvaltı küçük masanın üzerinde duruyordu. Yarım ağız gülümseme ile son eksikleri tamamlarken bu olayın beni pozitif yönde etkilemesinin mantıksızlığını düşünüyordum. Düşüncelerimin arasından beni çekip çıkaran kapı önünde duran çildeydi. Hafif çekik gözleri uykunun etkisi ile şişmiş daha da küçülmüştü.

 

"Günaydın"

 

Dediğime hafifçe kafasını sallayarak gülümsedi. Biraz çekingen bir yapısı vardı fakat bunu yeni tanışıyor olmamıza bağlıyordum. Ona masaya oturması için elimle işaret ettiğimde tam karşımda oturdu. Birkaç saniye masaya sonra benim yüzme baktı ne diyeceğini bilmiyor gibiydi. Bu dakikaların daha uzun sürmesini isterdim çünkü yüzünü incelemek ve tekrardan daha belirgin şekilde çizmek istiyordum.

 

"Ben her şey için teşekkür ederim. Beni evine aldığın için ve-"

 

"Kim olsa aynı şeyi yapardı"

 

Gülümsedi ve belirginleşen gamzelerine kaydı bakışlarım. Muhtemelen aklımı böylesine karıştıran yüz hatlarından haberi olsaydı teşekkür etmek yerine öfkelenirdi. Çilde'nin yüzünü öfkeli hayal edemeyince kaşlarımı çattım. Resimlerimde donuktu canlı ise gülümsemesine şahit olmuştum fakat öfkesini hayal edememiştim. Düşüncelerimden kurtulup yemeğe başlaması için çayını doldurdum. Tabağına aldığı kahvaltılıkları yemeğe başladığında acıkmış olduğunu fark ettim. Ben masada yokmuşum gibi iştahla yemeğe başlamıştı ve bir sincap gibi doldurduğu iki yanağıyla yediklerini çiğniyordu. Çayımı yudumlarken dudaklarımda gizli bir gülümseme vardı.

 

"Yemeğini yedikten sonra seni en yakın karakola götürürüm olur mu?" söylediklerimle birlikte dikkatini yemekten ayrılmıştı.

 

"Karakola gitmem bir şeyi değiştirmeyecek. Elimde bir kanıtım yok ve onları şikayet edersem tek yaptığım beni bulmalarına yardım etmek olacak"

 

"Ne yapmayı düşünüyorsun o halde?"

 

"Ben sadece kaçmalıyım. Nereye bilmiyorum ama burada yaşayamam...yaşatmazlar"

 

Çilde'nin kaçıp gidecek olması bir an için kötü hissettirdi fakat dediği gibi yapması gereken şey onlardan uzaklaşmaktı. Konuşmalarımız iştahını kaçırmış olmalı ki çatalını bırakıp durgunca masayı izlemeye başladı.

 

"İstediğin yere götürebilirim"

 

"Gidecek yerim...yok"

 

Hüzünlü gözlerini bana çevirdiğinde içimde büyüyen acıma duygusu derin bir nefes aldırdı bana.

 

"Eğer istersen burada kalabilirsin. Yani ne yapacağına karar verene kadar"

 

"Bunu yapamam bana yeterince yardım ettin senin hayatını etkilemeye hakkım yok"

 

"Çilde inan hiç sorun değil. Yani bu koca evde bir başımayım ilgilendiğim veya sorun olacak hiçbir şeyim yok"

 

Onu kararsız bırakan tek şeyin çaresizliği olduğunu biliyordum yoksa hiç tanımadığı bir adama güvenmek seçenek olmamalıydı.

 

*** 

 

Çilde bu koca sessiz ve karanlık eve renk getirmişti. Birkaç gün önce yaşamdan hiç tat almıyor oluşumu unutmuştum. Gece çildeyi izleyip onu yıllar sonra tekrardan çiziyor olmanın heyecanı ile dolup taşmıştım. Bu kez her detayını çizdiğim resimleri çoktan masanın üstünü doldurmuştu.

 

Benimle çok konuşmuyor genelde uyuyordu, ne yapacağını bilmiyor ve fazlasıyla üzülüyordu. Sadece birkaç günde koltukta ki varlığına alışmış fakat onunla tam olarak iletişime geçememiştim. Çilde farklıydı ve onu böylesine farklılaştıran neydi bilmiyordum.

 

3. günün sabahında tüm korkusuna rağmen onu bahçeye çıkmaya ikna etmiştim. İnce beyaz ayaklarına bol gelen bir terlik ile bahçeye attığı ilk adımda derin bir nefes almıştı. Eli içgüdü ile devamlı karnına gidiyordu ve sanki yıllardır hiç böyle huzurla dolmamış gibi kendi etrafında dönüyordu. Sararıp dökülmüş olan ağaç yapraklarını ezerek dönmeye devam etti. Düşmesinden korkup ona yaklaştığımda gözlerimin içine bakarak yerinde durdu.

 

"Bazen etrafıma bakarken yüzyıllar önce kimin benim gibi böyle bakıp nefes aldığını düşünüyorum. Kaç ayak bastı topraklara, kaç hayal kuruldu şu gökyüzü manzarasında, kaç hüzün, kaç mutluluk var unutulup giden"

 

"Kim bilir" fısıldayışımla birlikte gülümsedi hafifçe ve gamzeleri yine tüm dikkatimi dağıttı.

 

"Mucizelere inanıyor musun?"

 

Seninle tanışmadan önce inanmazdım demek istedim fakat sadece gülümsemekle yetindim. Çilde bir cevap bekliyordu ve ben bu süreyi uzatıp yüzüne bakmakta kararıydım.

 

"Herkesin bir mucizesi vardır"

 

Sonunda dediklerim ona güzel hissettirmiş olmalıydı ki yüzünde huzurlu bir ifade oluştu. Eli ile karnını okşadı hafifçe

 

" Benimki bu. Çok zor şeyler yaşamama sebep olsa da o bir mucize"

 

Gözlerim şişkin karnında durduğunda kaşlarımı çattım. O gerçekten bir mucize miydi yoksa çilde bir şeyleri gizliyor muydu bilmiyordum. Bir yanım ona inanmak istiyordu fakat diğer yanım bunun imkansızlığı ile kıvranıyordu. Bu konuda konuşup onu üzmek istemedim. Bahçede gezinişini izledim. Sanki hiç bahçede böyle özgürce gezmemişti. Terliklerden kurtulup yalın ayakla toprağa basıyor ağaçların altında gezinip derin nefesler alıyordu. Eskimiş tahta merdivenlere yavaşça çöktüm ve onu izlemeye başladım. Bu anı daha önce yaşamış gibi hissediyordum ve çilde çok kısa anlarda gözlerimde farklı bir şeye bürünüyordu. O gün o anda mıydım yoksa bambaşka bir yerde ve bambaşka bir anda mıydım hiç anlamadım ama huzurla dolu olduğuma emindim.

 

Çilde tatlı şeylerden hoşlanıyor, çok fazla uyuyor, bazen kendi kendine konuşuyor ve en önemlisi duymadığımı zannederek yalnız kaldığında şarkılar söylüyordu. Sesi büyüleyiciydi. Onu evimin tahta merdivenlerine oturup dinliyordum, sesinde beni mışıl mışıl uyumaya iten bir şeyler vardı, aynı zamanda uyku ile savaşıp dinlemeye devam etmek için yoğun bir istek ile dolduruyordu.

 

O gece odamda onun şarkı söylemeye başladığını duymuş ve yine dinlemek için yatağımdan kalkıp merdivenlere gelmiştim. Kafamı duvara yaslayıp aptal bir gülümseme ile onu dinlerken birden gelen inleme sesi yerimden kalkmama neden oldu. Hızla inip Çilde'nin yanına yaklaştığımda yüzünü buruşturarak karnını tuttuğunu fark ettim.

 

"İyi misin çilde? ne oldu?"

 

Koltukta onun yanına oturduğumda rahatlamış bir ifade ile bana baktı ve kafasını aşağı yukarı hareket ettirdi.

 

"Sanırım aniden hareket etti bu yüzden canım acıdı" karnına bakarken hafifçe gülümsedim.

 

"Korktun belki de" o da gülümsedi. onun yüzünü izlerken içimde büyüyen hisler nefesimin hızlanmasına neden oldu.

 

"Çilde"

 

Mırıldanışımla beraber benim gibi baktı gözlerimin içine ve bir şeyler dememi bekledi.

 

"Neden seni tanıyor gibi hissediyorum? Bu yüzü daha önce defalarca görmüş, söylediğin şarkılarla uykuya dalmış gibi hissediyorum"

 

"Belki başka bir hayatta birbirimizi tanıyoruzdur" dediklerine gülümsedim.

 

"Başka bir hayatta seni tanıyorsam çok şanslıyımdır"

 

"Bu hayatında da tanıyorsun"

 

"Yeterince değil"

 

Güldü, ben de güldüm ve gözlerimizin içine bakarak kalpten gülümsediğimiz ilk an bu andı. Başka bir hayatta, başka bir bedende olanlar hariç.

 

***

 

Anlımda biriken ter damlacıklarının şakaklarıma doğru akması beni huylandırdığında nihayet vücudumu hareket ettirebilmiştim. Doğrulduğum yatakta karanlık içinde zorlukla seçtiğim duvara bakıyorken gördüğüm kabusun etkisi ile hala nefes nefeseydim. Yine karanlık sularda boğulduğum bir kabus yüzünden uyanmış ve gecenin devamında uyuyamayacağımı bilerek ayaklarımı yataktan aşağı doğru sarkıtmıştım. Gıcırdayan parkeye aldırmadan yavaş adımlarla odamdan çıktım ve banyoya yöneldim. Banyonun güçsüz ışığının yardımı ile aynadan görünen yansımama baktım. Bir süre kendimle olan bu anlamsız bakışmama devam ettim daha sonra yüzümü soğuk suyla yıkayıp orayı terk ettim.

 

Ev çok sessizdi bu da çilde'nin uyuyor olduğunu anlamama yetmişti. Ona bakmak için merdiven basamaklarını inmeye başladığımda ayaklarıma soğuk bir hava geldi. Kaşlarım bir anda çatılırken basamakları daha hızlı indim ve dış kapının aralık olduğunu gördüm. Çabucak oturma odasını kontrol ettim fakat çilde koltukta yoktu. Evden nasıl çıktığımı bilmeyerek yalın ayak kendimi bahçeye attım. Saat kaçtı, çilde neredeydi ve ben onu nerede bulacaktım hiçbir fikrim yoktu tek hissettiğim kalbimin deli gibi atmasıydı. Karanlıkta koşar adım yürürken biraz ilerisini görmüyordum ve rahatsız edici bir sessizlik vardı.

 

"Çilde!"

 

Bağırışımın etrafta yankılandığını hissettim. Kendi sesimden başka bir ses duymadım. Sonra tekrar bağırdım, tekrar ve tekrar fakat ne Çilde'nin ne de başka bir şeyin sesi vardı. Çaresizlik içinde karanlığın ortasında nefes nefese durduğumda ellerimi dizlerime yasladım ve berbat bir his ile öylece yere baktım. Çok değerli bir şeyimi kaybetmiş gibi hissetmekten kendimi alıkoyamıyordum. Öylece dururken bir çığlık işittim, bir kadın çığlığıydı. Doğrulup sesin geldiği tarafa doğru koşmaya başlamam saniyeler sürmedi.

 

"Çilde neredesin?"

 

Sesimin ona yetişip yetişmediğini bile bilmiyordum, o çığlığın ona ait olup olmadığını bilmiyordum fakat ona sesleniyordum ve ona koşuyordum. Açık alandan çıkıp sık ağaçların olduğu bir yere girdiğimde çocukken karış karış gezdiğim bu yerin yabancısıymış gibi hissettim. Karanlık yüzünden hiçbir şey göremiyordum fakat ellerimi ağaçlara sürte sürte koşuyordum.

 

Az sonra o çığlığı bir kez daha işitim, çok kısa bir an kabus gördüğümü düşündüm fakat hayır ayaklarım yere basıyordu karanlık suların içinde değildim. Kalbimin sesi kulaklarımda atıyor, boğazım felaket derecede yanıyordu ve ayak tabanlarımın taşlar yüzünden kesildiğine emindim fakat o anda bunların hiçbirinin önemi yoktu. Biraz daha sık ağaçların içinde nereye koştuğumu bilmeden koştum sonra bir anda önce ağaçlar sonra ayağımın altında ki toprak bitti. O birkaç saniyeyi saatler gibi hissettim. Bedenim boşluğa gelmişti ve nereye süzüldüğümü görmek için aşağıya çevirdiğim gözlerim korkuyla aralandı. O an o karanlıkta koca koca taşların üstüne düşmeyi tercih ederdim fakat gördüğüm şey suydu. Hızla akan derin karanlık bir su.

 

Bedenim su ile buluştuğunda bu kez kabus değildi bir anda uyanıp yatağımda doğrulmayacaktım. Çırpındıkça suyun daha da altına batmaya başladığımı fark etmiştim, nefesimi tutmuştum fakat ne kadar böyle kalabilirdim bilmiyordum. Belki de yıllarca bu kabusları görmemin sebebi bir gün bu karanlık suların içinde ölecek olmamdandı. Işığın git gide uzaklaştığını ve dibe battığımı hissediyordum, nefesim tükenmiş göğsüm ağrımaya başlamıştı. Daha fazla tutamadığım nefesim yüzünden araladığım dudaklarımla birlikte su yutmayı bekledim fakat hiçbir şey olmadı. Bir anda çırpınmayı bırakıp suyun içinde durdum. Su burnuma veya ağzıma kaçmıyordu, nefes alabildiğimi hissediyordum.

 

Bu bir rüya mıydı? yaşadığım şey neyin nesiydi böyle?

 

Kafamı kaldırıp suyun yukarısına baktığımda ayaklarımı oynattım ve hiç yüzme bilmeyen biri değil de yıllarca yüzmüş gibi kolaylıkla yukarı yükseldim. O anda suyun içinde süzülen bir beden gördüm. Beyaz tüllü bir elbise içindeydi. Elbise de bedeni gibi suyun içinde dalgalanıyordu. Ne yüzeye çıkıyor ne de batıyordu. Ona doğru yüzmeye başladım. Sanki çok yakındı ama bir türlü ulaşamıyor gibiydim. Ona yaklaştıkça bir ışık saçıyor gibi aydınlanıyordu su. Yüzmeye devam ettim. Gümüş rengi saçlar, kusursuz bir yüz. Ölmüş müydü? Ona yardım etmeliydim. Elimi kaldırıp ona uzattım. Bedenini suyun içinden çıkarmak için tutmak istedim. Ama ona dokunduğum anda bir ışık patladı sanki. Gözlerim kamaştı ve aynı anda bir bomba da patlamışçasına bedenlerimiz ayrıldı. Birbirimizden uzaklaşırken gözlerim bulanıklaştı, ışık giderek azaldı. Her ne oluyordu bilmiyordum fakat bilincimi tamamen yitirmeden önce hayatımın büyük bilmecesinin çözüleceğini hissettim.

Loading...
0%