@sonsuzluksb
|
Cama vuran yağmur damlaları bir bir camdan süzülürken çok şiddetli şimşekler çakıyordu. Ellerimi karnımın üzerinde birleştirdim ve uzandığım koltukta biraz daha yayıldım, hemen sağ tarafımda oturmuş olan psikiyatrım konuşmaya başlamam için sabırla bekliyordu. Şu an için bakış açımda değildi ama gözlerinin hafif kısılmış, uzun kirpiklerinin birbirine yaklaştığını hayal edebiliyordum. Dizleri üzerine koymuş olduğu deftere belli aralıklarla vurduğu kalemin sesi odada yankılanıyordu. Yağmur şiddetini artırmıştı. Cama sürekli çarpması sinirlerimi bozuyor, hemen karşıda dizilmiş olan binaları görmemi engelleyen su damlaları yüzünden perdeyi çekme isteğimi bastıramıyordum.
"Perdeyi çekebilir misin? "
Elinde ki defteri kalktığı koltuğa bıraktı ve yavaş adımlarla cama doğru ilerledi, kaşlarını biraz çatmıştı, belki de uzun süredir uzanmama rağmen çıtımı bile çıkarmayışımaydı bu kızgınlığı. Perdeyi yavaşça çektikten sonra tekrardan eski yerine döndü, koltuğunu biraz benim önüme çekti ve oturdu. Bu şekilde siyaha çalan gözlerini gözlerime odaklayabiliyordu. Arkasına yaslandı ve eli ile sakallarını kaşıdıktan sonra tekrardan benim konuşmamı bekledi. Orta yaşlarda bir psikiyatrdı. Daha önce geldiğim genç kadın buradan gitmişti bu sebeple yeni bir psikiyatrist ile görüşmek zorundaydım. Her şeyi baştan anlatmam gerekecekti.
"Belki de adını öğrenerek başlamalıyım ?"
Kalın sesi ile gözlerimi bir kaç saniye gözlerine değdirdim, kafamı çevirdiğim için kulağımda asılı duran işitme cihazım beni rahatsız etti. İnsanlarla göz teması kurmakta zorluk çekiyordum ama ona bakmak daha da zor gibiydi. Gözleri kahverenginin en koyu tonu olduğu için siyah gibi yansıyordu gözüme. Uzun boylu ve iri yapılıydı, yakışıklı olduğu aşikârdı ama asla bir psikiyatrİst gibi sakin görünmüyordu. Aksine biraz sonra kalkıp uzun ince parmakları ile beni boğacağını düşünüyordum.
"Naira " Fısıltı gibi çıkan sesimin ardından gözlerini kıstı, dudaklarını oynatarak adımı tekrarladı. "Naira, benim adımda Sarp. İlk seansımız olduğu için benden çekiniyorsun belli ki ama 40 dakikamız kaldı "
Fazla yüksek bir ses tonu kullanmadığından sesini işitmekte zorluk çekiyordum. Kafamı salladım ve bakışlarımı karşımda asılı duran tabloya çevirdim, farklı boyalarla yapılmış olan eseri hiç bir zaman bir şeye benzetememiştim. Tabloyu düşünmeyi bırakıp kendi hayat hikayeme döndüm ve kısık bir ses tonu ile konuşmaya başladım.
"Nereden başlayacağımı bilmiyorum "
"En başından başlamalısın"
Derin bir nefes aldım ve dudaklarımı ıslattım, yabancılara anlatmak kolay değildi benim için. Alışmış olduğum şeyleri değiştirmekte aynı şekilde zordu, anlatacağım şeylerin mantıklı hiçbir açıklaması olmadığı gerçeği de her şeyi daha da zorlaştırıyordu.
"Küçükken annem bana masallar anlatırdı, çok severdim onun masallarını. Küçük insanlar, devler, ejderhalar, büyücüler vardı. Her gece yatağıma uzandığımda gelip ayaklarımın önünde oturur her seferinde farklı hikâyeler anlatırdı, her hikâyenin başında 'unutma kahraman her zaman sensin, gözlerini kapat ve kendini hayal et ' derdi. Onun hikâyeleri benim için oynadığım oyunlardan da televizyonlarda ki çizgi filmlerden de çok daha önemliydi, hayal gücümün kapıları sonsuzluğa açılıyordu. Yine bir gece bana çok güzel bir hikâye anlatmış saçlarımdan öpüp yorganımı boynuma kadar çekmişti. Işığı kapatıp çıktığında yüzümde ki tebessümle gözlerimi kapatmış kendimi uykunun kollarına bırakacakken bir ses duymuştum. Tüylerimi diken diken eden bir tonu vardı 'Naira ' diye fısıldamıştı, o kadar yakından gelmişti ki bu ses hemen kulağımın ardında birisi olduğunu düşünmüştüm. Sanki dudaklarını kulağıma yaslamış ve fısıldamıştı. O gece tam üç kez belli aralıklarla o sesten adımı işittim, korkudan terler dökmüş anneme bile seslenememiştim. Sabah olduğunda annem odama gelene kadar odadan çıkamamıştım, yanıma geldiğinde ona ağlayarak anlatmıştım yaşadıklarımı. O günden sonra bana bir daha hikâye anlatmadı, yanlış hatırlamıyorsam 5. sınıftaydım, duyduğum bir şey olmadığını sadece bana anlattığı hikâyelerden etkilendiğimi söyledi, bana inanmadı. İlk günler diretsem de inanmak istediğime inandım, annemin dediği gibi onun anlattıklarından etkilenmiştim, böyle bir şey imkânsızdı zaten. Aradan bir ay geçti, tam bir ay sonra gözlerimi yumduğum an o sesten tekrar adımı işittim 'Naira ' dedi. O an öyle bir çığlık attım ki alt katın duyduğuna emindim ama işler çok garipti, ben çığlık attığım an o ses de çığlık attı öyle yüksek bir sesti ki başıma ani bir ağrı girmiş düşüp bayılmıştım. Gözlerimi hastanede açtım, garip olan şu ki duymuyordum, kulaklarımda duran bir sargı vardı. Doktor aşırı yüksek bir ses işittiğimi ve bu sebeple kulak zarımın zedelendiğini söylemiş."
"Kulaklarında ki cihaz o zaman yaşadığın olay yüzünden mi ?"
"Yani, daha tam olarak bitirmedim. Kimse ile konuşmuyordum, yaşıma göre yaşadığım şey çok ağırdı, korkuyordum. Kulağım 2 hafta sonra iyileşti, eskisi kadar net olmasa da rahat bir şekilde duyuyordum. Bu süreçte annem çoktan bir psikiyatrist ayarlamıştı çocukluk aklı her şeyi kadına anlattım o yaşta hastaneye yatırmam gerektiğini söylediler, ne kadar berbat bir süreç olduğunu anlatmam imkânsız. Her gün değişik ilaçlar yutturup beni saatlerce uyutuyorlardı, kilo vermiş tüm kanım çekilmiş gibi tenim solmuştu. Ama değişen hiçbir şey olmadı 1 ay sonra yine o sesi işittim, yine yalnızlığın verdiği korku ile çığlık çığlığa bağırdım. Aynı şeyler tekrarlandı. Ama bu sefer kulaklarım iyi değildi, duymam çok zorlaşmıştı o zaman bu cihaza bağlı kaldım. 2 aylık hastane sürecinden sonra annem dayanamamış beni çıkartmıştı, ilk zamanlar ölü gibiyim çok sonradan bununla baş etmeyi öğrendim, korkmuyordum. Her dolunayda adımı fısıldıyordu, bağırmayı bıraktığımda aynı şekilde hızlı atan kalbime inat içimde sürekli korkmadığımı fısıldıyordum, beni çağırıyordu beni bir yere çağırıyordu, onun yanına gitmemi istiyordu, ama nereye olduğunu bilmiyorum. "
Sustum, gözlerimi ona çeviremiyordum. Benim bir deli olduğumu düşünüyordu büyük bir ihtimalle. Bir süre sesini çıkarmayışı üzerine kafamı kaldırdım ve psikiyatra baktım, kaşlarını çatmış bana bakıyordu, bir şeyleri anlamak ister gibi bir hali vardı.
"Şimdi? Hala duyuyor musun o sesi ?"
"Artık sadece dolunayda değil çoğu zaman duyuyorum. Bazen okuldayken bazen marketteyken. Gelmemi söylüyor, onu bulmamı söylüyor "
"Garip birisin Naira. Duyduğun sesi duymak isterdim "
"Nana inanıyor musun ?"
"Neden inanmayayım? "
"Genelde benim bir kaçık olduğumu düşünüyorlar. Ve son zamanlarda garip şeyler oluyor bu sanırım çevremde ki herkesi etkiliyor "
"Garip şeyler ?"
Yerimden doğruldum ve ayaklarımı koltuktan sarkıttım, bakışlarımı yere indirdim. Bir süre konuşamadım, ona ne kadar anlatmam gerektiğini bilmiyordum, korkmuyordum ama onun korkmasından çekiniyordum. Zamanımın az kaldığını hissediyordum ve bana inanması ona anlatmam için bir sebep gibi duruyordu. Kafamı yavaşça kaldırdım ve bir kaç saniyeliğine gözlerine baktım, uzun süre bakabilmek çoğu zaman imkansızdı.
"Vücudumda değişik şeyler oluyor "
Kaşlarını daha çok çattı ve yerinden kalkıp yanıma oturdu.
"Ne oluyor ?"
Derin bir nefes aldım ve üzerimde ki montu indirdim, ellerim titriyordu. Kendimi biraz yana kaydırdım ve sol elimle sağ omzumu göstermek için kazağı aşağı doğru sarkıttım. Kafamı kaldırıp verdiği tepkiyi görmek istedim, kaşları havalanmış şaşkınlıkla omzuma bakıyordu.
"Naira bu da ne böyle ?"
Elini omzuma koyduğundan soğukluğu ile irkildim, omzumdan sırtıma doğru inen bir çeşit yazı vardı ama daha çok deseni andırıyordu. Siyah ve kırmızı ile harmanlanmış bir renkti, bir dövme gibi değil derime kazılmış gibi. Bir anda bir acı saplanıyor ve aynaya baktığımda izlerin ilerlediğini görüyordum. Doktora gitmeye bile korkmuştum, aynı şekilde annemin de korkmaması için ona söylememiştim. Söylediğim ilk kişi psikiyatrım olmuştu, ilk seansımızda ona neden söylediğimi bilmiyordum ama söylemiştim. Elini omzumdan aşağı doğru kaydırdı.
"Bu... Bu çok garip, bunun o sesle bir ilgisi olduğunu düşünüyor musun ?"
"Bilmiyorum ama büyük bir ihtimal bağlantısı var "
Elini çektiğinde kazağımı düzelttim, masanın üstünde duran aletin çıkardığı sele seansımızın bittiğini anlamıştım. Diğer seansımız yarındı. Montumu alıp ayağa kalktığımda o da kalktı, montumu üzerime geçirdiğimde garip bakışları üzerimdeydi.
"Bu normal değil, bu hiç normal değil "
Mırıldanması üzerine ona döndüm, gözaltlarımın kararmış olduğunu biliyordum, genel olarak gözaltlarım siyah olurdu. Ölü biri kadar soğuk ve hastalıklı biri kadar beyazdım, insanlar benimle çok yakınlaşamaz ve konuşamazlardı.
" Emin ol benim ağzımdan çıkacak hiç bir kelime normal olmayacak "
"seni korkutmuyor mu? Şu iz ?"
"Tahmin edemeyeceğin kadar "
Kapıya doğru yürüdüm ve yavaşça çıktım, dışarıda bekleyen insanlara kısa bir bakış atıp asansöre yöneldim. Hastaneden çıktığımda kapının önünde durup yağan yağmura baktım, kapüşonumu başıma geçirip ellerimi ceplerime koydum. Hızlı adımlarla önüme bakarak yürüyordum, hızlı yağan yağmura rağmen sokaklarda çok fazla insan vardı, bu beni rahatsız ediyordu. Eve giden bir ara sokağa girdiğimde sonunda o kalabalıktan çıkmıştım. Yağmur beni sırılsıklam etmişti ama bu hoşuma gidiyordu, yerde sular birikmişti ve spor ayakkabılarımın tabanı gitmiş olduğundan ayakkabılarımın içine su girmişti. Ayaklarımın bu soğuktan dolayı morardığına emindim.
Bir kaç sokak sonra eve yetişmiştim, hastanenin evime bu derece yakın olması iyiydi. Apartmana giriş yaptığımda kapüşonumu indirip üzerimde ki suları silkeledim. Asansörü olmayan bir apartmanın 5. katında olmak işkence gibiydi. Merdivenleri tırmanmaya başladığımda ayakkabılarımın içinde birikmiş olan sular basamaklara sıçrıyordu. Nefes nefese 5. kata ulaştığımda duvara yaslanıp soluklandım, zili çaldıktan sonra ayakkabılarımı çıkarıp dik bir şekilde duvara yasladım. Çok geçmeden annem yüzünde ki gülümseme ile kapıyı açtı
"hoş geldin canım"
"hoş buldum"
içeri geçtiğimde hızla montumu indirdim, annem elimden montumu aldı
"sırılsıklam olmuşsun, gidip üzerine değiştir hasta olursun yoksa. Ve elini yüzünü yıkayıp sofraya gel seni bekliyoruz "
Kafamı salladım ve hızlı adımlarla odama girdim, kapımı kilitledikten sonra dolabın karşısına geçtim. Dolabıma monte edilmiş boy aynasından kendime baktım bir süre, yanaklarım içine çökmüştü, gözaltlarım daha bir morarmıştı sanki. Kendimi kanser hastası gibi hissediyordum, dolabın kapağını çekip ayna ile olan bakışmamıza son verdim. Pijamalarımı alıp üzerimde ki kıyafetlerden kurtuldum. Saçlarımı topuz yaptıktan sonra aynadan omzumun görünüp görünmediğini kontrol ettim, görünmüyordu. Odamdan çıkıp banyoya girdim, elimi yüzümü yıkadıktan sonra mutfağa geçtim. Yemek kokuları burnuma geliyordu ve mutfak diğer odalara kıyasla daha sıcaktı. Küçük olan mutfakta duvara yaslamış olduğumuz masa alanı daha da daraltıyordu, annem ve babam oturmuş önlerinde yemek beni bekliyorlardı. Yavaşça sandalyemi çekip oturdum, benim oturmamla beraber yemeğe başladılar. Tabağımda duran yemek midemi bulandırıyordu, çatalımı elime alıp zorlukla bir iki lokma yedim.
"yeni psikiyatrın nasıl? "
babamın sesi ile bakışlarımı ona çevirdim, onunla eskisi gibi değildik. Genelde ona bakamıyor göz teması kuramıyordum, bilmiyorum sadece annemle göz teması kurabiliyordum. Bakışlarımı masaya çevirdim tekrardan, psikiyatrın siyaha çalan gözleri ve keskin bakışları bir anda tüylerimi diken diken etti, uzun boyu parmağının arasında salladığı kalemi ve kalın sesi.
"iyi, bir sorun yok"
Yemeğin sonuna kadar başka bir şey konuşmadık, ailenin en büyük sorunu bendim. Maddi durumumuz çok iyi değildi ama idare edebiliyorduk, annem ve babam birbirlerini severek evlenmişlerdi ben doğunca da mutluluklarına diyecek yoktu, kocaman gözleri olan güzeller güzeli kızları naira. 5. sınıfa kadar dünyanın en mutlu ailesiydik, o geceye kadar. Ailemizin kıyameti gibiydi, aylarca kaldığım hastanede etkiliydi tabi ki, tamamen değişmiştim babamla konuşamıyor göz teması kuramıyordum, diğer insanların yakınında dahi durmak rahatsız ediyordu. Terapiler hiç bitmedi, ilaçlar ise git gide arttı, onların gece gündüz düşündüğü tek şey 17 yaşlarında ki kızlarının sonunun ne olacağıydı. Çatalımı bırakıp kalktığımda tabağıma hiç dokunulmamış gibiydi, buna alışmışlardı artık yemem için ısrar bile etmiyorlardı çünkü zorladıklarında kustuğumu biliyorlardı.
"ilaçlarını almayı unutma"
Babamın sesi ile kafamı salladım ve mutfak dolaplarından birini açıp ilaç poşetimi aldım. Su yardımı ile ilaçlarımı aldıktan sonra odama geçip kapımı kapattım. Yatağıma uzandığımda gözlerimi yukarı çevirip boyası kalkmaya başlamış olan tavanı izlemeye başladım. Bakışlarımı tavandan almadan elimi yana atıp kaseti çalıştırmak için ezbere bildiğim düğmeye bastım. Müzik sesi odayı doldururken ellerimi üst üste koymuş arada parmaklarımı kaldırıp ritme göre elime vuruyordum. Bir kaç dakika sonra kaset değişik sesler çıkarmaya başladı, müzik arada kayıyor ritim bozuluyordu birbirine vurduğum elim durdu.
'naira '
kıpırdamadan öylece kulağımda fısıldayan sesi dinledim, kaset bozuk çalmaya devam ediyor sinirlerimi bozuyordu.
'geç kalıyoruz '
durdum, sesi duyuyorum, yanımda birinin varlığını hissediyorum. Kulağımda sıcak bir nefes hissediyorum
'naira, gel artık '
nefesim düzensizleşiyor, her seferinde korkuyorum, ama sesimi çıkarmamaya özen gösteriyorum sadece bir kaç saniye sonra bitecek biliyorum, az kaldı. Bir anda kapının açılması ile kaset aynı tonda devam ediyor, hissettiğim nefes de yok oluyor hızla yerimden doğruldum. Annem kapıda bana bakıyor
"naira iyi misin ?"
yanıma gelip yatağa oturdu, elini yanağıma koyduğunda terlediğimi fark ettim, anlımda boncuk boncuk terler birikmiş.
"kızım ?"
sesi duyduktan sonra bir süre konuşmak imkânsız, dilimi döndüremiyorum, ağzım uyuşmuş gibi.
"a-an an-ne "
"ne oldu? İyi misin güzelim? Bak ben buradayım korkmana gerek yok"
kafamı salladım, bana sarıldı ve saçlarımı okşadı. Bir süre sonra rahatlamıştım, geçmişti korkum. Annem elini kâsede atıp kapattı.
"uyumak ister misin ?"
Kafamı tekrar salladığımda yataktan kalktı ve yorganı kaldırdı, benimle beraber yatağa uzandı. Küçük bir çocuk gibi kendimi toplayıp onun göğsüne saklandım. Derin bir uykuya dalana kadar saçlarımı okşadı ve yanımdan kalkmadı.
●●●
Sabah alarmın sesi ile uyandım, annem yanımda değildi muhtemelen ben uyduktan sonra gitmişti. Alarmı kapatıp yerimden kalktım ve dolaba yaklaştım, beyaz gömleğimi ve siyah dar pantolonumu alıp üzerime geçirdim. Siyah geniş kazağımı da gömleğimin üstüne giydim. Saçlarımı açık bırakıp çantamı hazırladım ve telefonumu da alarak odamdan çıktım. Annem ve babam kahvaltı yapıyorlardı, askılıktan montumu alıp üzerime geçirdiğimde babam çayının son yudumunu da içip ayaklandı.
"bir şeyler yemeyecek misin ?"
"okulda atıştırırım "
babamda montunu giydi, annem ikimizde öptüğünde dışarı çıktık, ayakkabılarımı es geçip siyah çizmelerimi giydim. Apartmandan çıktığımızda dondurucu bir soğuk bizi karşıladı, hızlı adımlarla babamın park edilmiş olan arabasına gidip bindim. Genelde sabahları babam beni okula bırakıyordu ama dönüşte ben yürüyerek geliyordum. Babam arabayı çalıştırdığında klimayı açtı, arabanın içi buz gibiydi. Kafamı cama çevirip yolu izledim, bugün yağmur yağmıyordu ama çok soğuktu. Yaklaşık 15 dakika sonra okulumun önünde durduk, babam bana bir miktar para verdikten sonra kapıyı açıp indim. Soğuk hava yüzüme nüfuz ederken hızlı adımlarla okula doğru yürüdüm. Bu havada aklını kaçırmış olan bazı öğrenciler dışarıda dolanıyordu, bakışlarımı yerden almadan okula girdim. Son kata çıktığımda ezbere bildiğim yolu ilerleyip sınıfa girdim, son sınıf olduğumuz için pek ders işlemiyorduk ama yoklama alındığından mecbur geliyordum. Pencere tarafında en sonda ki sırama gidip oturdum. Okulun içi sıcaktı bu sebeple üzerimde ki montu çıkarıp sıraya koydum. Bir kaç kişi sınıfta kendi hallerinde takılıyordu, gözlerimle sınıfı taradığımda ön sırada oturan bir kızla göz göze geldim, gözlerini hemen benden aldı ve kafasını çevirdi. Bir kaç dakika sonra sınıf dolmaya başladı, defterimi çıkarıp bir şeyler karalamaya başladım, onlarla ilgilenmiyormuş gibi yapmaya çalışıyordum aksi takdirde yine benimle uğraşacaklardı.
"hey bakın kimler burada !"
Sertçe yutkundum ve kafamı kaldırdım sınıfın problemli çocuğu Anıl'a baktım.
"merak ediyorum neden her gün gözlerinin altını mora boyuyorsun ?"
Yanındaki arkadaşları saçma sapan kahkahalar attıktan sonra gelip benim masama yaslandı, gözleri üzerimdeydi, uzun boylu zayıf bir çocuktu. Okulun kötü çocuğu olarak bilinir yanında da biri tane arkadaşı vardı, iki kişi takılır problem yaratmak için sebep ararlardı, en büyük sebepleri ise bendim.
"neden konuşmuyorsun? Yoksa sana dilsiz diyenler doğruyu mu söylüyor ?"
Kalemimi sıraya vuruyor sinirlenmemek adına derin nefesler alıyordum, gözlerine bakamadığım için ne kadar sinirlendiğimi belli edecek bir şey yapamıyordum.
"hey bana baksana! Duymuyor musun ?"
yaslandığı sıradan ayrıldı, ona bakmaman onu sinirlendirmişe benziyordu. Yavaşça bana doğru eğildiğini yandan görebiliyordum.
"bağırmam mı gerekiyor beni duyman için ?"
Kulağıma yaklaştığını hissettiğimde geri çekilmeme kalmadan "naira " diye söylendi, kafamı geri çekip bir anda yüzüne yumruk attım. Bunu kontrolüm dışında yapmıştım, burnunu tutmuş geri geri gitmişti, elim ayağım birbirine dolandı ne yapacağımı bilemedim, ona isteyerek yumruk atmamıştım.
"seni ucube !"
elini burnundan çektiğinde kanadığını fark ettim, kulağıma adımı fısıldaması birden buna yol açmıştı nasıl oldu hala anlamıyordum.
"sana bunun hesabını soracağım! "
Arkadaşları ile sınıftan çıktığında ellerim titriyordu, ona yumruk attığım elimi kaldırıp baktım, kızarmıştı. Kafamı kaldırdığımda sınıftakiler şaşkınlı içerisinde bana bakıyorlardı. Önüme döndüm ve kafamı sıraya yasladım, bunu neden yapmıştım? Hoca gelene kadar kafamı sıradan kaldırmadım, belki de korktuğum için atmıştım o yumruğu, kulağımı adımı söylemesi beni korkutmuştu, bu yaptığımın başıma bela olacağını biliyordum. Hoca yoklamayı alıp dersi anlatmaya başladı, anılın keskin bakışlarını üzerimde hissediyordum. Burnuna iki küçük peçete sıkıştırmıştı, nasıl o kadar sert vurduğumu bilmiyorum. Hoca tahtaya bir şeyler karalıyor sınıfta pür dikkat onu dinliyordu, o anda aniden sırtıma giren bir ağrı ile iki büklüm oldum. Sırtım ateş değmişçesine yanıyordu, bu acı gözlerimi doldurdu. Ellerimle sırayı sıktım, ne olduğunu biliyordum ama bunun sınıfın ortasında olması kötü olmuştu. Kafamı sıraya koyduğumda anılın şaşkınlıkla bana baktığını fark ettim bir şeyler olduğunu fark etmişti. Zilin çalmasına az kalmıştı sadece biraz dayanmalıydım ama acı katlanılır gibi değildi. Terden sırılsıklam olmuştum, avazım çıktığı kadar bağırmak istiyordum. Zilin sesi sınıfı doldurduğunda yerimden kalkmak istedim ama kalkamadım, sınıf boşalırken bir çift ayak bana doğru geliyordu, tam önümde durdu ama görüntü bulanıktı, gözlerimi kırpıştırmama rağmen net göremiyordum.
"hey ucube? Ne oluyor ?"
Anıl'ın sesiydi bu, elimi masaya koydum kafamı zorlukla kaldırdım.
"git-mem lazım"
Bana şaşkınlıkla bakıyordu, yüzümden akan terler boynuma doğru akıyordu. Sadece spor salonuna gitmeliydim. Ayağa zorlukla kalktım, bir adım atamadan yere düşecekken beni belimden tuttu.
"neler oluyor ?"
Sesinde artık eğlenir bir ton yoktu, korktuğu belliydi ve sınıfta kimse kalmamıştı. Kafamı kaldırdığımda bir anda gözleri şokla açıldı ve diğer eli ile kolumu tutup belimde ki elini kaldırdı. Parmaklarına bulaşmış olan kan ile ağzı aralandı.
"k-kan "
"spor salonuna gitmeliyim"
Kafasını belli belirsiz salladı, ne olduğunu anlamamıştı. Koluma girdi ve beni sınıftan çıkardı. Zemin katın bir altında olan spor salonuna geldiğimizde kabinlere yöneldim, benimle birlikte kabinlere girdi, bana neden yardım ediyordu bilmiyorum, daha yarım saat önce yüzüne bir yumruk atmıştım oysaki.
"ne yapacaksın ?"
Üzerimde ki kazağı çıkarıp kenara attım ve duş kabinlerinden birine girdim, perdeyi çekip gömleğimi çıkardım, perdenin kenarından onu da dışarı attığımda soğuk suyu açtım ve eğilerek sırtıma tuttum. Su ile beraber yere biraz kan aktı, kan temizlendikten sonra su kendi rengi ile akmaya başladı. Acı geçmişti, su ile yıkamak her zaman iyi geliyordu. Gözlerimi Kapattım ve duvara yaslandım, sutyenim sırılsıklam olmuştu ama o acı geçmişti.
"ne yapıyorsun orada? Naira bak bana bir açıklama yapmak zorundasın! O kan neydi ?"
sesimi çıkarmadım, gelip perdenin tam önünde durdu, gölgesinin perdeye yansımasını görebiliyordum
" sırtına ne oldu? Eğer bana mantıklı bir açıklama yaparsan yüzüme attığın yumruğu unuturum. Ama eğer açıklamazsan yumruğun hesabı ile birlikte idareye sırtından kan aktığını söylerim"
suyu kapattım, beni tehdit ediyordu.
"söyleyemem "
"bu nasıl bir saçmalık! Dersin ortasında neredeyse ölecek duruma geldin, sırtından kan gelmeye başladı sonra duş aldın ve geçti. Ne oluyor? Bak hemen şimdi gidip idareye her şeyi anlatırım o zaman müdüre açıklama yaparsın"
"bana havlu ver "
Sinirle nefes aldı, perdenin önünden uzaklaştı, bir kaç dolap sesinden sonra sonunda önüme geldi ve perdenin kenarından havluyu uzattı. Havluyu aldım, saçlarımı ve vücudumu kuruladım. Havluyu omuzlarımdan vücuduma sararak dışarı çıktım, pantolonumda biraz ıslanmıştı ama önemsizdi. Yerde ki gömleğimle kazağımı alıp doğruldum, bana garip garip bakıyordu
"sen bir kaçıksın !"
dediklerine tebessüm ettim, aynaların önüne geldiğimde dönüp anıla baktım
"arkanı dön, üzerimi giyineceğim "
"bana sırtını göster !"
"sana bir yerimi göstermeyeceğim! Yardım ettiğin için teşekkürler, gidebilirsin "
sinirle bana doğru yaklaştı ve kaşlarını çatarak yüzeme baktı
"hesabın ikiye katlandı naira! "
Arkasını dönüp kabinlerden çıktığında derin bir nefes aldım, ondan korkmuyordum, en azından şimdilik. Üzerimde ki havluyu indirdim ve arkamı dönüp aynadan sırtıma baktım, farklı bir desen vardı sırtımda, her zamankinden daha farklı bir desendi bu. Bir süre sırtımı inceledim ve gömleğimi üzerime geçirdim, kazağımı da giydikten sonra saçlarımı biraz daha kurutup kabinlerden çıktım. Hızlı adımlarla spor salonundan çıktığımda aynı hızda son kata geldim, zil çalmıştı ve ders başlamıştı. Sınıfın kapısının önünde durdum ve kapıyı tıklatıp içeri girdim, hoca henüz yoklamayı alıyordu, hoca ile beraber tüm sınıf bana döndü herkes garip garip bakıyordu.
"geç k-kaldığım i."
Herkes bana bakarken konuşmakta zorluk çekiyordum, derin bir nefes aldığımda hoca eli ile geç işareti yaptı. Hızlı adımlarla yerime geçip oturdum, hala üzerimde olan gözleri hissediyordum. Çantamdan toka çıkarıp nemli saçlarımı topladım. İlk beş ders bittiğinde rahat bir nefes almıştım. Çantamı alarak kantine indim, bir kahve ile poğaça alıp dışarı çıktım. Okulun arka bahçesinde tenha bir köşede olan banka doğru ilerledim, her zaman gittiğim yerdi orası, herkesten ve gürültüden uzak bir yer. Kahvemi yanıma koyup rüzgârın sesini dinlemeye başladım. Hava çok soğuktu ama öğle aralarında sınıfta durmak imkânsız, o kalabalık ve seste olmak vücudumu karıncalandırıyor. Kahvemi yavaş yavaş içerken rüzgârda savrulan ağaçları izliyordum, saçlarım hala nemli olduğunda hava olduğundan daha soğuk gibiydi. Yemeğimi bitirdiğimde yerimden kalktım, seansım erken olduğundan öğleden sonra okula gitmeyecektim. Çantamı koluma takarak okuldan çıktım, sokakta bakışlarımı yerden kaldırmadan yürüyorken birden bir şey hissettim, kötü bir his göğsümü sıkıştıran bir şeydi tarif edilemez. Derin nefesler aldım, nedense önüm de ki sokaktan gitmek istemiyordum, içimden bir his o sakakta iyi şeyler olmayacaktı. Birkaç adım atmıştım ki bir takım sesler işittim, bir kaç bağırış sesiydi. Arkamı dönüp hızlı adımlarla o sokaktan çıktım. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu, böyle korkmamın sebebi sokaktan duyduğum sesler değildi, hissettiğim şeyin doğru çıkmasıydı. Montumun kapüşonunu başıma geçirdim ve adımlarımı hızlandırdım, sonunda hastaneye vardığımda saati kontrol ettim bir kaç dakika geç kalmıştım. İçeri girdiğimde direk asansöre bindim, benim ardımdan genç bir adam daha asansöre bindi. Yaklaşık 26 yaşlarında, sert bir duruşu vardı. Koca asansörde ikimiz tek vardık. Daha gideceğimiz kata çıkmadan asansör ışıkları sönüp yanmaya başladı, kafamı yukarı kaldırıp ışıklara baktığımda artık tamamen söndü ve asansör bir anda durdu. Yerimde biraz sarsıldığımda elimle arkamda ki demire tutundum, demirin soğukluğunu avucumda hissediyordum, burada sıklıkla elektrikler giderdi ama asansörde gitmesi benim için hiç de iyi olmamıştı. Adam telefonunu çıkardı ve onunla ilgilenerek sakince elektriklerin gelmesini bekliyordu, onun aksine ben gerilmiştim, bu gün üst üste çok şey olmuştu ve bu beni geriyordu. Yaklaşık 3 dakika sonra elektrikler geldi ve sonunda gideceğim kata geldik, hızla kendimi asansörden dışarı attığımda nefes nefesiydim. Elimle montumun yakasını çekiştirerek açtım ve yavaş adımlarla psikiyatrın odasına ilerledim. Kapıyı iki kere tıklattıktan sonra içeri girdim, anlımda bir kaç damla ter vardı, korkudan olduğunu biliyordum. Kapıyı ardımdan kapattığımda masasında oturan genç psikiyatrıma döndüm, beni görünce yerinden yavaşça kalktı
"biraz geciktin "
Dediğine cevap vermedim ve odanın sıcak olmasına karşın montumu çıkarıp koltuğa koydum, hiç rahatsızlık duymadan her zaman uzandığım koltukta oturdum. Koltuğunu karşıma çekti ve oturdu, ayaklarını üst üste attığında ellerini birbirine kenetleyip dizinin üzerine yerleştirdi. Üzerinde ki siyah kazak ona farklı bir hava katmıştı.
"günün nasıldı ?"
"her zaman ki gibi"
"her zaman ki kalıbını biraz açmaya ne dersin? Mesela gündelik şeylerin dışında kalan her zaman ki olayları. Duyduğun sesler ve sırtında ki iz gibi "
Derin bir nefes aldığımda sanki kulağımda uğuldayan rahatsız edici bir ses vardı, kafamı duvarlara vurmama sebep olacak bir cızırtı gibi, ya da mikrofondan çıkan tiz ses gibi. Elimle oturduğum deri koltuğa baskı uygularken sarp biraz sabırsız parıltılar içeren bakışları ile beni süzüyor, konuşmamı bekliyordu.
" normal şeyler konuşmamı beklemiyorsun değil mi ?"
"elbette beklemiyorum "
oldukça normal bir şeymiş gibi mırıldanmıştı, anlattıklarıma inanıyor oluşu bile garipsememe yetiyordu, hem inanıyor hem de tüm anlattıklarım normal bir şeymiş gibi tepki veriyordu, kaşlarını dahi oynatmıyor bir tepki vermiyordu. Onun bu kadar rahat oluşu benim de her şeyi anlatmam için bir sebepti sanki.
"sırtımda ki o şeylerden bir tane daha oldu bugün"
şimdi olay dikkatini çekmiş gibi yerinde doğruldu, kaşlarını daha ne kadar çatabilir bilmiyorum ama kaşlarından dikkatimi alan şey keskin kuzguni bakışlarıydı.
"her gün mü oluyor ?"
"hayır, hayır. Uzun aralıklarla oluyordu normalde, bu aralar sıklaştı. "
Oturduğu koltuktan kalktı ve benim yanıma oturdu, üzerine sinen ağır bir sigara kokusu vardı, bu koku genzimi yakmıştı. Öksürerek pencereye koşma isteğimi zorlukla bastırdım, gözlerim onun gözlerine değmekten korkuyor gibi kıpramıyordu.
"bakmama izin verir misin ?"
Kafamı belli belirsiz sağladım, elimi kazağımın eteklerine attığımda kaldırmam için yardım etti. Uzun kemikli parmaklarının soğukluğunu sırtımda hissettiğimde ürperdim. Kazağı yavaşça yukarı sıyırdığında elini izin üstünden geçirdiğini hissettim. Bugün olanın hala kızarık olduğunu biliyordum ve eli oraya değdiğinde acı ile inledim, elini hafifçe sırtımdan uzaklaştırdı ve kazağımı yavaşça aşağı indirdi. Ona bakmasam da kaşlarının çatılmış olduğuna emindim. Yavaşça ona döndüğümde bakışlarının yerde olduğunu fark ettim, bir şeyi düşünüyor gibiydi, derin bir şey
"anlam çıkarmaya çalışma, ben bunu uzun zaman önce bıraktım"
"anlam çıkarmaya çalışmıyorum ufaklık. Her neyse "
Yerinden kalkıp koltuğuna oturduğunda kulağımda hala ufaklık deyişi vardı. Ufaklık kelimesinden hoşlanmıyordum, nedenini bilmiyorum bana çok anlamsız gelen sinir bozucu bir kelimeydi.
"bu sırtında ki şeyi benim dışımda kimse gördü mü ?"
"hayır, sana neden gösterdiğimi bilmiyorum "
Derin bir nefes aldı, dirseği koltuğun koluna yaslı, parmakları şakaklarında oyalanıyor bazen de yanağına doğru yamuk bir yol çiziyor oradan da çenesine ulaşıyor ve kirli sakalları arasında kayboluyordu.
"kimseye göstermemen en iyisi "
"neden ?"
" bu normal bir şey değil naira biliyorsun değil mi? bu şey insanları korkutacaktır ve insanlar korktuğunda hiç de iyi şeyler yapmazlar"
Gözleri birer buz kütlesini andırıyordu, bir psikiytra hiç benzemiyordu, bana soru sormuyor, beni rahatlatmak amaçlı hiçbir şey yapmıyordu.
" eve gitmek istiyorum "
"daha seansımız bitmedi."
"umurumda değil, bir bok yaptığın yok! Eve gideceğim"
"ağzı bozuk anormal bir ufaklıksın, seansımız bitmeden bir yere gitmiyorsun! Seninle konuşacaklarım var "
"neden her pisikiyatr gibi bana saçma sapan şekiller gösterip ne çağrıştırdığını sormuyorsun ?"
" eğer sen normal bir hasta olsaydın ben de normal bir psikiyatr olurdum, bu durumda yapmam gerekenleri yapıyorum"
"sana para ödemek can sıkıcı olacak "
Bu dediklerimle beraber erkeksi bir kıkırdama odayı sardı, güzel bir gülümsemesi vardı. Yerinden kalktı ve masasına ilerledi, çekmeceyi açıp içinden bir kitap çıkardı. Eski siyah deri bir kapağı vardı, gelip yerine oturduğunda sayfaları dikkatle inceleyerek geçiyordu. Uzun kemikli parmaklarının çevirdiği her bir sayfaya bakmaya çalışıyor ama bu mesafeden göremiyordum. Sonunda istediği sayfayı buldu ve eğilip dikkatlice baktıktan sonra gözlerini bana çevirdi.
"sana bir şey göstereceğim"
Yavaşça yerinden kalktı ve hemen yanımda oturdu, elinde ki kitabı biraz havaya kaldırarak benimde görmemi sağladı. Sol tarafında sayfa boyunca bir resim vardı, siyah bir dövmeye benzeyen bir çeşit desen resmi, sol tarafta ise hiç anlamadığım bir alfabe harflerinden olan bir yazı vardı. Hiçbir şey anlamamış bir şekilde ona döndüğümde gözlerini kitaptan alıp gözlerime çevirdi
"bu ne ?"
"sence de sırtında ki o ize çok benzemiyor mu ?"
Gözlerim şaşkınlıkla açılırken kafamı tekrar kitaba çevirdim, elimi kaldırıp sayfanın üzerinde gezdirdiğimde çok benzediğini fark ettim, boğazımda yükselen bir safra tadı vardı.
"bu... Çok benziyor. Bu da ne böyle? Ne yazıyor burada ?"
"sadece bir kaç kelimesini anlıyorum, tamamen çözemedim. Bu alfabenin çevirisini bulmak imkânsız gibi, yüzyıllar önce bir ırk kullanıyormuş, o bir kaç kelimeyi bulmak aylarımı aldı, tamamen çevirmek imkânsız "
Defteri tamamen dizlerimin üstüne koyduğumda ellerimle bu sefer yazının üstünden geçtim, değişik şekillerle yazılmış uzun bir yazıydı.
"anladığın kelimeler neler ?"
elini uzattı ve yazının orta kısımlarında ki bir kelimenin üstünde durdu, parmağı o kelimenin üstünde hafifçe gezdirdi
"şu başta ki ters çizgiyi görüyor musun? O i harfi. Cümlenin devamını getirdiğinde harflerin yerleri farklı, sıra şu şekilde ilerliyor i, r, a, e, ş, t toparladığın zaman işaret oluyor. Harfleri çevirdiğinde yerler değişik "
"bu çok garip"
"evet, bak şu cümlede harfler tamamen karışık yine, toparladığın da 'ay ışığı ' oluyor bunlara benzer bir kaç kelime daha var"
Şaşkınlıkla psikiyatrın dediklerini dinliyordum, onun bildiği şeyler vardı. Garip bakışlarımı yüzüne çevirdiğimde hala deftere bakıyordu, bakışlarımı hissedip kafasını kaldırdığında ne var dercesine kaşını kaldırdı. O sırada defteri kapatıp onun kucağına koydum
"bu defteri nereden buldun ?"
"takılman gereken yer burası değil bence "
"takılmam gereken şey tam olarak da burası "
Bana cevap vermeyip defteri aldı ve ayaklanarak masasına yürüdü, defteri eski yerine koyup çekmeceyi kapattı. Bu hareketi beni sinirlendirdi, yerimden kalkıp montumu giyindim ve kapıya doğru yürüdüm. Seansın bitmesine muhtemelen daha 20 dakika vardı ama bu umurumda değildi. Kapıyı açtığımda hiç durmadan çıktım ve ardımdan kapattım. Hastaneden çıktığımda telefonumun sesi kulaklarımı doldurdu, çıkarıp ekrana baktığımda babam olduğunu gördüm. Kasılmıştım, onunla konuşmakta hep zorluk çekiyordum. Soğuk havayı ciğerlerime çektim ve telefonu açıp kulağıma götürdüm
-naira? Özür dilerim muhtemelen daha doktorun yanındasındır. Deden rahatsızlandığı için acilen şehir dışına çıkmamız gerekti, 2 gün sonra döneceğiz büyük bir ihtimal. O sürede karşı komşuda kalabilirsin öyle değil mi? annen tek kalmanı istemiyor biliyorsun.-
Duyduklarım gözlerimi sıkıcı yummama sebep olmuştu, karşı komşumuz. Tamamen problemli iki oğlu olan ve kavganın eksik olmadığı bir aile. Apartmanda görüştüğümüz tek komşumuz ne yazik ki onlar, yakında bir akraba yoktu ve benim bir arkadaşım yoktu.
-naira orda mısın? Yoldayız şebeke gidiyor kapatmam gerekiyor, dikkatli ol tamam mı ?-
"t-tamam "
Telefon kapandığında bitkin bir şekilde cebime sıkıştırdım. Soğuk hava titrememe neden olurken bu iki günün nasıl geçeceğini düşünüyordum. Yavaş adımlarla eve doğru yürümeye başladım, hava henüz kararmamıştı ama kara bulutlar yağmurun habercisiydi. Yolumu uzatmak için ara sokakları es geçip anayola çıktım. Arabaların gürültüsü beynimde yankılanırken herkesin bir acelesi vardı sanki. Yanımdan geçen insanlar arada omzuma çarpıyordu ve özür dilemeden hızla yollarına devam ediyorlardı. Sokak köşelerinde elindeki peçeteleri satmaya çalışan çocukların soğuktan titrediğini görebiliyordum, bir kaç kişi peçeteyi almadan sadece para uzatmış ve daha fazla durmadan gitmişti. Etrafımda ki insanlara garip bakışlar atarak yürüdüğüm yolun sonuna ulaşmış ve tam olarak apartmanın önündeydim, kafamı kaldırıp apartmana baktım içeri girmek istemiyordum. Ayaklarım geri geri giderken adımlarımı içeriye yönlendirdim, merdivenleri tırmandığımda sonun bizim kata gelmiştim. Bir süre karşı komşumuzun kapısına baktım, içeriden bir ses gelmiyordu. Zili çalsam bile ne diyebileceğimi bilmiyordum 'merhaba annemler evde yoklar ve garip sesler duyan bir manyak olduğum için tek kalmamam gerekiyor.' mu diyecektim? Elimi kaldırıp zorlukla zile bastığımda arkamı dönüp koşar adım merdivenlerden inmek istedim ama çok geçti, içeride ki adım seslerini duyabiliyordum. Kapı rahatsız edici bir gıcırtı ile açıldığında karşımda duran kişi Semra hanımdı. Kısa boylu orta kilolu bir kadındı, gözleri Asyalılara benziyordu. Onu defalarca görmüş olmama rağmen çok konuşmamıştım, aslında selamlaşmaktan ileriye gitmemiştim. Beni görünce gülümsedi
"naira hadi gel içeri, ben de seni bekliyordum, annen 2 gün burada kalacağını söyledi"
Söyledikleri ile derin bir nefes alırken ayakkabılarımı indirip yavaşça içeri girdim. Kapının tam karşısında ki oturma odasından bir televizyon sesi yükseliyor, haberde ki sunucu yaşanan bir kazayı anlatıyordu. Muhtemelen eşi Vedat Bey oradaydı, kendi halinde kimse ile çok muhabbeti olmayan bir adamdı.
"bende yemek yapıyordum, gelip yanımda oturmak ister misin ?"
Sadece başımı sallamakla yetindim, onun ardından mutfağa girip çantamı kenara koydum ve sandalyeye oturdum. Muhtemelen daha oğulları gelmemişti, içimden bu iki gün eve gelmemeleri için dualar okudum ama şansımın yaver gitmeyeceğini biliyordum, muhtemelen geleceklerdi. Semra Hanım yemeğin altını kapattığında ayıp olmasın diye masayı kurmasına yardımcı oldum, o sırada kapı çalmıştı. Rahatsız bir nefes aldığımda kadın çoktan kapıyı açmaya gitmişti. Çok geçmeden bir erkek sesi işittim, oydu, manyak olan oğlu efraz, onun dışında bir ses gelmemişti muhtemelen diğer oğlu yoktu, bu da iyiydi. Annesinin ona yemeğin hazır olduğunu söylediğini ve Vedat beyi de çağırdığını duyabiliyordum, sonunda herkes mutfağa girdiğinde sarpın bakışları beni buldu, kaşları alayla havalanırken yerine oturdu.
"kimler buradaymış, komşumuzun şizofren kızı"
"ben şizofren değilim"
Annesinin uyarıcı bakışlarını umursamıyordu, yerinde yayılmış sırıtıyordu, adımın şizofrene çıktığını biliyordum zaten garip sesler duyan biri için en uygun lakap o olmalıydı. Yemekler konulduğunda kafamı kaldırmasam da efrazın bakışlarını hissediyordum.
"söylesene burada da seninkilerden biri var mı ?"
Ona cevap vermeden önümde ki yemeğe odaklanmaya çalıştım, fasulye, asla yiyemem. Yan da duran bardaktan su içtim, bu yemeği yiyebileceğimi sanmıyordum ama en azından herkes kalkana kadar beklemeliydim.
"kes şunu efraz"
Vedat beyin sert ikazı üzerine kafamı kaldırıp ikisine baktım, şu an isteyeceğim en son şey ikisinin kavga etmesiydi ama bakışları nedense bunun olacağını fısıldıyordu.
"bana karışma!"
"kız evimizde misafir, onunla uğraşma !"
"bana emir verme! İstediğimi yaparım. Eğer konuşmak istiyorsan önce bu eve para getir, bir işe yaradığın yok "
"ben senin babanım lan düzgün konuş, dövdürtme kendini bana "
Vedat Bey aniden ayağı kalkınca efraz da kalktı o sırada Semra hanım beni kaldırarak misafir odasına götürmek istedi, çantamı alıp o odaya geçtiğimizde özür dileyip çıktı. Yatağa oturduğumda hala bağırış sesleri duyuyordum, kapının hemen üstünde asılı olan saate baktığımda 8 olduğunu gördüm. Bu bağırışlar yaklaşık 1 saat sürdü, bir kaç defa bir şeylerin kırılma sesini de duydum ama kıpırdamadım yerimden. Sonunda bir kapı çarpma sesi geldiğinde kimin gittiğini bir süre anlamadım ama sonradan efraz'ın sesini duymuştum, yani giden Vedat beydi. Yerimden kalkmadan üzerim de ki kazağı indirdim, beyaz gömleğimi de indirdikten sonra kazağı bir daha üzerime geçirdim. Gömleği karşıda ki ikili koltuğun üzerine gelişi güzel koyduktan sonra telefonumu alıp yatağa girdim. Telefona baktığımda hiç arama veya mesaj yoktu, annemler muhtemelen yoldaydılar bu yüzden arayamıyorlardı. Derin bir nefes alıp alarmımı kurdum ve gözlerimi kapattım, en iyi seçenek uyumaktı.
●●●
Bir anda boğuluyormuş gibi nefes nefese uyandım, ellerimden destek alarak doğrulduğumda hala nefes nefeseydim, rüya görmemiştim hayır, ama birden uyanmıştım. Saate baktığımda 3 olduğunu gördüm, geri uzandığımda gözlerimi kapatsam da uyuyamıyordum. Beynimde dönüp dolaşan bir şey vardı, sanki birisi bana kalkıp kapıyı kilitlemem gerektiğini söylüyordu. Bunu önemsemedim gözlerimi sıkıca yumdum, ama beynimde dönüp dolaşan şey kapıyı kilitlememdi. Yerimden yavaşça kalktım ve kapıya gittim, üzerinde ki anahtarı iki kere çevirerek kapıyı kilitledim ve bir kez kilitlendiğini kontrol ettikten sonra dönüp yatağa yattım. Gözlerimi tam kapatıyordum ki bir kaç adım sesi işittim, sonra kapımın tam önünde biri durdu, gözlerim kapıya dönünce sertçe yutkundum. Kapı kolu üst üste indirilip kaldırdı ama kilitlediğim için açılmadı. Yorgana daha sıkı sarılıp korkulu gözlerle kapıya baktım. Nefesimi tuttum, sanki nefesimi üflersem duyacakmış gibi, kapıyı aşıp yanıma gelebilirmiş gibi. Titreyen dudağımı ısırdım, bir süre sonra kapıdan uzaklaştığını belirten adım sesleri işittim. Artık uyumak imkânsızdı, ter içinde kalmıştım. Kimin bu gece odama gelmek istediğini bilmiyordum, asıl takıldığım nokta beynimin içinde dolaşıp duran o şeydi, kapıyı kilitlememi söyleyen o şey. Her zaman duyduğum ses değildi biliyordum, o sesi tanıyordum bu bir içgüdü gibiydi, hissetmiştim, bu his öyle ağır olmuştu ki uykumdan uyanmama neden olmuştu. O dakikalardan sonra sabaha kadar uyuyamamıştım, aynı şekilde yorganın altından da çıkamamıştım. |
0% |