Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm "Cinayet"

@sonsuzluksb

Gök şiddetle gürüldedi. Gökyüzünün bu haykırışını net bir şekilde işittim. Nefes alış verişlerim küçük olduğunu tahmin ettiğim kasanın içinde yankılanmaya devam etti. Göğsüm hızla kalkıp iniyorken aldığım nefesler sanki ciğerlerime ulaşmıyordu. Yağmur yağmaya başladı, su damlacıklarının kasanın tavanına çarpıp çıkardığı sesi duyuyordum, her bir damlayı birbirinden ayırt edebilecek kadar net duyuyordum.

 

Ellerimi zemine bastırmış nefes almaya çabalıyordum ya da şöyle ifade etmeliydim aldığım nefesleri hissetmeye çabalıyordum. Kasanın içi çok karanlıktı, o kadar karanlıktı ki gözlerimi açıp kapatmam hiçbir şeyi değiştirmiyordu. Karanlığın getirdiği bilinmezlik can sıkıcıydı, sanki bu yaşıma kadar büyüttüğüm tüm korku tam karşımda oturuyordu ama onu göremiyordum. Karanlığın içinde gizlenen korkularımı hissediyordum sadece. Anlımda biriken terler şakaklarıma doğru bir yol çizerek beni huylandırdığında elimi kaldırıp avucumu anlıma yasladım. Terin bıraktığı ıslaklık avuç içlerimdeydi. Yanaklarım üzerinde kurumuş olan gözyaşlarım yüzümü germişti.

 

Büyük bir gök gürültüsü daha işittiğimde yerimde sıçradım, yağmur şiddetini arttırdı, su damlaları kasanın sağlam olmayan çatısından içeri doğru damlamaya başladı. Damlaların zeminle buluştukları anlar arasında ki zamanı saydım, 3 saniye de bir damla kasanın içine damlıyordu. Her 4 damla sonunda kasanın başka bir köşesine bir damla su düşüyordu. Tüm bunları dinlemek çıldırtacak cinstendi.

 

Sırtımı yasladığım yerden ayırdım ve titrek bir nefes alıp kapısına doğru yaklaştım. Dizlerime baskı yapan zemin gıcırdıyordu, sanki eskimiş bir kapıyı itiyormuş gibi hissediyordum. Parmaklarımı kapının aralığına sıkıştırdım. Parmaklarımın yalnızca ucunu alabilecek bir darlıktaydı. İtmeye çalıştım ama çok sertti. Parmaklarımı biraz aşağı doğru indirdiğimde bir kilit olduğunu fark ettim. Sürgülü bir kilitti bu. Ellerimi bu aralıktan çıkarabildiğim anda bu sürgüyü açabilirdim. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım ve tüm gücümü toplayıp parmaklarımı itmeye başladım. Kapının eski dokusu ve yıpranmış köşeleri kısa sürede parmağım üzerinde ki deriyi soydu. Acı ile yüzümü buruşturdum ama ellerimi çekmedim. Kapıya biraz daha yaklaşarak dizlerimden destek aldım. Yağmurun hızını artırdığını işitiyordum, bununla eş değer kasanın içine damlayan su da hızını arttırıyordu. Parmaklarımı biraz daha o aralıktan iterken dudaklarım arasından bir inleme kaçtı. Eklemlerime kadar çıkardığım ellerimin derisinin soyulduğunu yaşadığım acı ile anlıyordum. Parmaklarım üzerinde ki sıvı kan mıydı yoksa yağmur damlaları mıydı bilmiyordum.

 

Anlımı kapıya yasladım ve parmaklarımı sürgüye uzatmaya çalıştım. Saçlarım terden enseme yapışmıştı, parmaklarımda şiddetli bir ağrı vardı. Parmak uçlarım sürgüye çarpıyordu ama açabilecek kadar yetişememiştim. Dişlerimi sıktım ve ellerimi biraz daha ittim, o darlıkta derisinin biraz daha soyulduğunu ve sıkıştığını hissediyordum ve bu acı ile dişlerimi daha fazla sıkıyordum. Sinirle bağırıp ellerimi biraz daha çıkardığımda iki parmağım sürgüye yetişti, kollarım havada tutulmaktan sızlıyordu. Var gücümle itmeye çabaladım, sürgü kapıya yaptığım askı yüzünden sıkışmıştı bu yüzden itmekte zorlanıyordum. Kapıyı biraz kendime çektim, ellerimi arasında sıkıştırmıştım, acı ile dudağımı dişledim. O an sürgüyü ittim, sürgünün itilmesi ile kapı açıldı yaslı olduğum için kasadan yere doğru dizlerim üzerinde sertçe düştüm. Acıyla bağırıp dizlerimi tuttuğumda tamamen yere uzanmıştım.

 

Kemiklerimin sızladığını hissediyordum. Yerler sırılsıklamdı ve yağmur şiddetle yağıyordu. İstemsizce gözlerimden gelen yaşları titreyen elim ile sildim. Ellerimde ki ağrı beni dirençsiz kılsa da yere yaslanıp zorlukla ayaklandım. Pantolonumun yırtıldığını ve dizimin soyulduğunu hissetmiştim ama bu zifiri karanlıkta göremiyordum. Etrafıma bakındım, telefonumu bulabilme umudu ile ama bu yağmurda artık işinin bitmiş olduğunu tahmin ettim. Dakikalar önce içinde olduğum kasaya yaklaşıp çantamı aldım ve zorlukla kollarıma taktım. Dizim yüzünden sendeleyerek yürümeye başladım. İstemsizce gözlerimden yaşlar geliyordu.

 

Yağmur saçlarımla beraber kıyafetlerimi de sırılsıklam etmişti. Adımlarımı geldiğim yola çevirmiştim, sendeleyerek yürümeye devam ediyordum. Işıkların olduğu sokağa vardığımda etrafıma bakındım, saat kaçtı bilmiyordum, kaç saat o kasada kaldım bilmiyordum. Uzaktan bir kaç ses işittim, kafamı o yöne çevirdim ve yavaş bir kaç adım attım. Bulunduğum sokak dar ve çokta aydınlık olmayan bir yerdi. Gözlerimle etrafı taradığımda hemen karşımda bir köpek duruyordu. Normal köpeklere göre boyunun biraz daha büyük olduğunu fark ettiğimde sertçe yutkundum. Karanlıktan mı bilmiyorum ama rengi siyah gibi duruyordu, boğazından gelen hırıltılı nefesleri duyuyordum. Geri bir adım attığında havlayarak üzerime gelmeye başladı. Bağırarak arkamı döndüm ve yan sokağa saparak koşmaya başladım. Havlama seslerini işittikçe ağrıyan dizime inat koşuyordum. Omzumun üzerinden geriye baktığımda arkamdan geldiğini gördüm, titrek bir nefes alıp zorlukla koşmaya devam ettim. Yağmur hızını azaltmıştı ama yerler çoktan sularla dolmuştu. Attığım her adımda etrafa sular sıçrıyordu. Koşarken tekrar omzumun üzerinden geriye baktım, karanlık sokakta hiçbir şey göremiyordum. O anda bir bedene çarpıp geri sendeledim ve düşmeme ramak kalmışken kolumdan tutularak dengem sağlandı kafamı kaldırıp beni tutan adama baktım, hemen yan tarafımızda duran sokak lambası yüzüne yansıdığında onu tanıdım. O ise biraz yüzüme baktı, daha sonra gözlerini aralayarak yüzüme baktı.

 

"sen... Geçen efraz'ın getirdiği kızsın öyle değil mi ?"

 

kuruyan boğazımı ıslatmak için sertçe yutkundum ve kafamı salladım. Adam kafasını kaldırıp etrafa baktı ve kolumu bırakıp beni süzdü.

 

"bu halin ne? Burada ne işin var senin ?"

 

Bu tesadüfün verdiği duygu şaşkınlık mıydı yoksa mutluluk muydu bilmiyordum ama gözlerim garip bir hisle dolu doluydu. O da gözlerimin içine bakıp ağlayacak bir vaziyette olduğumu kavradı ve derin bir nefes alarak elini cebine atıp telefonunu çıkardı.

 

"bekle, efraz'ı arayacağım"

 

Kafamı tekrar salladığımda esen sert rüzgârlar beni titretti. Kollarımı kaldırıp birbirine sarmak istedim ama acıyan ellerim bunu engelledi.

 

"efraz ?... Bir konu var onun için aradım...daha sonra olmaz acil...lan niye dalga geçeyim gecenin bu vaktinde dinle bir...senin şu geçen getirdiğin kız var ya...evet komşunun kızı hah işte şimdi karşımda duruyor"

 

Gözleri ile beni biraz süzdükten sonra konuşmaya devam etti

 

"kötü görünüyor...ben evde değilim şu çıktığımız mekanın arka sokağındayım, eve geçiyordum denk geldim...sana mı getireyim ?....tamam..."

 

Telefonu kapatıp yüzüme baktığında hiçbir tepki vermedim.

 

"efraz'ın yanına götüreceğim seni ?"

 

Sadece kafamı sallamakla yetindim. Eli ile arabasını işaret edince zorlukla yürüdüm ve arka kapıyı açıp bindim. Kafamı kaldırıp karşı sokağa baktığımda o köpekten eser yoktu. Derin bir nefes alıp sırtımı koltuğa yasladığımda adam arabayı çalıştırdı. Geçtiğimiz hiçbir sokağı tanımıyordum, zaten çok dışarı çıkan birisi değildim ama böyle kuytu köşeleri de çoğu kişinin bilmediğine emindim. Araba ne kadar süre ilerledi bilmiyorum ama sonunda tekerlekler acı bir çığlık çıkarıp arabayı durdurdu. Titreyen elimi kapıya atıp indiğimde sert bir rüzgâr yüzüme doğru esti. Kafamı kaldırıp sokağa baktığımda iç içe olan apartmanlardan dolayı dar olan sokağın karanlık göründüğünü fark ettim. İleride bir sokak lambası olduğunu belli ettiren bir aydınlık vardı ama buradan uzak olduğu aşikârdı. Gözlerimi adama çevirdiğimde kafası ile önünde durduğumuz apartmanı gösterdi. Onun ardından yavaş adımlarla yürümeye başladım. Apartman çok eskiydi, merdivenleri tırmanırken adımımı attığım basamağın içine çökeceğini sanıyordum. Yanan ışıklar çok cılız olduğu için basamakları çok da seçemiyordum. Tırabzanlardan destek alarak merdivenleri tırmanmaya devam ettim. 6. kata ulaştığımızda adam teras katına çıkan merdivenlere yöneldi, bir tepki vermeden onu takip ettim. Teras kata açılan eski demir kapıyı iterek açtı ve geçmem için yol verdi, küçük adımlarla terasa çıktığımda arkamdan gelip kapıyı bıraktı. Aralık kalan kapı rüzgârın şiddeti ile sertçe kapandı ve büyük bir gürültü yarattı, bu gürültü yerimde hafifçe sıçramama neden oldu. Etrafıma bakındığımda karanlık olan teras ay ışığı ile aydınlanıyordu, terasta bulunan küçük evin penceresinden yansıyan ışıkta bir miktar aydınlatıyordu etrafı. Adam o eve yaklaştı ve kapıyı vurdu, teras katında ki bu küçük evin çok soğuk olabileceğini düşünüyordum. Kapı çok geçmeden açıldı, kafamı kaldırdığımda efraz'ı gördüm. Sert bakışları önce beni buldu, beni baştan aşağı süzdükten sonra yeşil gözlerini yanımda duran adama çevirdi.

 

"içeri geçin"

 

Kapıyı açık bırakarak içeri ilerlediğinde ayakkabılarımı indirip içeri girdim. Benim ardımdan gelen adam kapıyı kapattı. Küçük evin içinde efraz'ın yönlendirdiği tarafa ilerleyerek bir odaya girdik. Karşılıklı konulan eski kahverengi koltukların birine gidip oturduğumda gözlerim odanın içinde geziniyordu. Küçük odanın içine sıkıştırılmış olan bu koltuklar dışında bir de televizyon vardı. Odanın camı dışarıda ki rüzgâr nedeni ile sarsılıyordu. Sızlayan ellerimi dizlerimin üstüne koyduğumda kafamı kaldırıp beni izleyen iki adama baktım. efraz dirseklerini dizlerine yaslamış ellerini birleştirmiş gergin bir ifade ile bana bakıyordu, onun bu bakışları altında ezildiğimi hissediyordum, o kadar dikkatle bakıyordu ki gözlerim onda değilken bile bakışlarını hissedebiliyordum.

 

"tam olarak ne oldu özgür ?"

 

Efraz'ın bu sorusu ile adını öğrendiğim adam bakışlarını benden aldı ve efraz'a döndü. Omuzlarını bilmiyorum dercesine kaldırıp indirdi.

 

"dedim ya mekânın arka sokağında karşılaştım diye. Koşuyordu, bana çarptığında onu tanıdım yani ne oldu bilmiyorum"

 

Efraz derin bir nefes aldı, bu hareketi ile geniş omuzları yükseldi. Kafasını özgür'e çevirdi ve kararsız bir ifade ile baktı.

 

"tamam, sen git istersen eda evde tek kalmasın"

 

"iyi, haber verirsin"

 

Efraz kafasını salladığında özgür yerinden kalktı ve yavaş adımlarla odadan çıktı. Onun adımları ile gıcırdayan parkenin sesini işitiyordum. Kapının sesini duyduğumda gittiğini anladım. efraz'la tek kalmış olmanın gerginliğini yaşıyorken bakışlarımı yere indirdim. Halının altından görünen zeminin eski görüntüsü gözlerimi aldı. Dikkatimi tamamen evin eskimiş zeminine vermişken dışarıda ıslık gibi uğuldayan rüzgârın sesini işitiyordum. Ellerim belli aralıklarla sızlayarak kendini belli ettirirken efraz'ın kalın sesi dikkatimi yerden aldı.

 

"ne oldu ?"

 

Bakışlarım kısa süre yüzünde gezindi, üzerinde ki siyah kazak ve siyah eşofmana göz attıktan kısa bir süre sonra dağınık saçlarına ve düzensizce çıkmış olan kirli sakallarına baktım, gözlerim en son çimen yeşili gözlerine değdiğinde gözlerinde ki ciddiyet beni ürpertti. Bu sessizliğim karşısında sorusunu yineledi.

 

"ne oldu dedim naira ? Bu halin ne ?"

 

"b-ben kasalarda kilitli kaldım"

 

"kasalarda kilitli kaldın? "

 

Sorusuna kafamı sallayarak cevap verdiğimde gözlerini kapattı ve derin bir nefes alıp tekrar açtı.

 

"üstün başın mahvolmuş, ellerin kan içinde. Bana olayı düzgün bir şekilde anlatacak mısın? Üstelik gecenin bu vaktinde kasalarda ne işin var ?!"

 

Sertçe yutkundum ve gözlerimi elerime çevirdim, eklemlerim üzerinde ki soyulmuş derinin altında gizlenen kan gün yüzüne çıkmış ve kurumuştu. yer yer kızarıklar olan ellerimin acısını hala hissediyordum. Bakışlarım pantolonuma düşünce dizimin üst kısmında ki yırtığı gördüm, o aralıktan görünen yarığı ve tahriş olan dizimi görebiliyordum. Islanmış ve çamura bulaşmış olan pantolonumdan gözlerimi aldığımda bakışlarım karşımda ki adama döndü.

 

"sınıfımdan birisi kötü bir şaka yaptı"

 

"şaka ?"

 

"bir ödev için yan yana gelecektik, beni kasaya kilitledi. Bende çıkmaya çalışırken ellerimi yaraladım hepsi bu"

 

Efraz dediklerimden sonra gözlerini kıstı ve dikkatle yüzüme baktı. Yavaş bir hareketle dudaklarını ıslattı ve geriye yaslandı.

 

"sınıf arkadaşının zekâ seviyesini merak ediyorum! Bu nasıl bir şaka ?! O sokaklarda her gece ne işler dönüyor biliyor muymuş o arkadaşın ?"

 

Sesimi çıkarmadım, bu sessizliğime karşı efraz yerinden kalktı ve odadan çıktı. Yerimde durup onun ardından boşalan koltuğa baktım, oturduğu yerde hala izi kalan hafif çöküklüğe bakınırken adım seslerini ve parkenin rahatsız edici gıcırtısını işittim. İçeri girdiğinde elinde bir poşet vardı, yanıma yaklaşıp oturduğunda istemsizce kendimi geri çektim, bu hareketime bir tepki vermedi. Poşeti altından tutarak koltuğun üstüne boşalttı, içinden çıkan eşyalar koltuğun yumuşak yüzeyine dağılırken cam şişelerin birbirine değip çıkardığı şıkırtıyı işittim. Gözlerim koltuğun üzerine düşen eşyalara döndüğünde bir kaç tıbbi malzeme olduğunu gördüm. efraz eline bir şişe alıp baktıktan sonra biraz pamuk ve sargıyı alıp bana uzattı.

 

"ellerini temizle, sana giyebileceğin bir şeyler getireceğim"

 

Elindekileri yavaşça alıp kucağıma koyduğumda yerinden kalkıp kapıya ilerledi, o sırada arkasından seslendim.

 

"beni eve bırakmayacak mısın ?"

 

yerinde durup omzunun üzerinden bana baktığında yerimde küçüldüğümü hissettim.

 

"bu halinle mi? "

 

"ben-"

 

Durup ne diyeceğimi düşündüğümde efraz bir şey diyemeyeceğimi anlamış gibi odadan çıktı. Onun ardından derin bir nefes aldım ve kucağımda ki eşyalara bakındım. Cam şişeyi elime alıp zorlukla kapağını açtım ve pamuğu biraz ıslattım o su ile. Elimin üzerini temizlerken canım yandığından kaşlarımı çatmış kısa aralıklarla parmaklarıma üflüyordum. Elimde ki kanı temizlediğimde sağ elimin kötü durumda olduğunu fark ettim. Elimi açıp kapatmakta zorlanıyordum. Sargı ile sağ elimi düzgün bir şekilde sardıktan sonra diğer elime bir kaç yara bandı yapıştırarak soyulan yerleri kapattım. Yanıma bir şey konulduğunu hissettiğimde irkilerek kafamı kaldırdım, efraz bir parça kıyafeti koltuğa indirmişti. Kafamı kaldırıp yüzüne baktığımda düz bir ifade ile bana bakıyordu.

 

"ben diğer odadayım, üzerini değiştir"

 

kafamı salladığımda odadan çıktı ve kapıyı kapattı. Kucağımda ki eşyaları kenara bırakıp ayağa kalktığımda kapıya yaklaşıp kilitledim, bunu içgüdüsel olarak yapmıştım. Getirdiği kıyafetleri elime aldığımda bir eşofman bir de kazak olduğunu fark ettim, temiz olduklarını kontrol etmek için burnuma yaklaştırdığımda yünlü kumaşı burnumu huylandırdı. Yeni yıkanmış olduğu kokusundan belli olan kıyafetleri kenara bırakıp üzerimdekileri indirip getirdiği kazağı giydim, kazak bana oldukça büyük gelmiş dizlerime yakın bir yere ulaşmıştı. Pantolonumu dikkatlice indirdikten sonra dizimde ki kurumuş kanı da temizleyip eşofmanı giyindim. Belimde durmadığından ipliklerini sıkıca bağladım. Kıyafetlerimi ve kanlı pamukları elime alıp kapıyı açtım ve odadan çıktım.

 

Zemine attığım adımlarda çıkan gıcırtı kulaklarıma ulaşıyordu, karanlık eve göz attıktan sonra gözlerime ulaşan cılız ışığı takip ettim. Işığın geldiği odaya girdiğimde küçük bir mutfak olduğunu fark ettim. Kafamı kaldırdığımda efraz'ın camın kenarında durmuş sigara içtiğini gördüm. Yerimde durup beni fark etmesini bekledim, çok fazla sürmedi beni fark etmesi. Kafasını yavaşça bana çevirdi ve üzerime baktı, üzerimdekiler hakkında bir yorumda bulunmadı.

 

"çöp kapının arkasında, yerinde olsam o kıyafetleri de atardım pek işlev görecek gibi değiller"

 

yerimde durup elimde ki kıyafetlere baktığımda haklı olduğunu düşünüyordum. Derin bir nefes alıp elimdekileri kıyafetlerle beraber kapının arkasında ki çöpe attım. Gözlerim bir süre çöpte kaldı, çöpte ki eşyalara baktıktan sonra doğrulup bakışlarımı efraz'a çevirdim. Elinde ki sigaranın izmaritini tezgâhın içine atmıştı.

 

"şey Semra teyze'ye erken geleceğimi söylemiştim"

 

"aradım onu, arkadaşında kalacağını söyledim. Bu şekilde eve gitme, yarında elin için krem filan al çünkü annen geliyormuş "

 

gözlerim heyecan ile onun gözlerine döndüğünde onun bakışları benimkime tezat duygusuzdu.

 

"annem mi geliyor? Ne zaman ?"

 

"yarın akşamüzeri burada olacakmış"

 

Kafamı salladığımda bir haftayı aşkın üzerimde gezinen huzursuzluk yok olmuştu sanki. Yavaşça arkamı dönüp oturma odasına döndüğümde gözlerim odanın duvarlarında geziniyordu, aradığım şeyi bulmuştum. Gözlerimi kısıp saate baktığımda gece 10'u gösteriyordu. Eski yerime yaklaşıp yavaşça koltuğa çöktüm. Sargıda olan elimi koltuğun yumuşak zeminine yasladım. Odada tek başıma oturuşum çok uzun sürmedi, efraz içeri girdiğinde geçip karşımda oturdu. Gözleri yine üzerimde gezinince bakışlarımı onun yüzü dışında odada ki her alana çevirdim.

 

"saçlarını topla"

 

Kafamı yavaşça kaldırıp onun yüzüne baktığımda gergince açıkta olan uzun saçlarıma bakıyordu. Bir süre hiçbir tepki vermeden durdum bu onu daha çok gerdi.

 

"o saçlarını topla" lafını yinelediğinde dudaklarımı araladım ve titrek bir nefes aldım.

 

"yanımda tokam yok"

 

Derin bir nefes aldı ve yerinden kalkıp televizyonun üzerinde bulunduğu üniteye yaklaştı. Çekmecenin kolunu tutup kendisine çektikten sonra eli ile içerisinde bulunan eşyaları karıştırdı. Bir kaç kâğıdın ve anahtar olduğunu tahmin ettiğim demirlerin birbirine sürtünerek çıkardığı sesi işittim. O eski ünitenin çekmecesinde aradığı şeyi bulup doğrulduğunda ayağı ile açıkta olan çekmeceyi kapattı. Gözlerim eline kaydığında bir kurşun kalem tuttuğunu gördüm. Bana doğru bir adım attı ve kalemi kucağıma bıraktı.

 

"siz kızlar bununla toplayabiliyorsunuz öyle değil mi? bir kaç defa eda yaparken görmüştüm. Saçını topla"

 

Kafamı eğip kucağımda duran kaleme baktım ve derin bir nefes aldım. Saçlarımı yavaşça toplayıp topuz yaptıktan sonra kalemi geçirerek tutturdum. Gevşek olmasına rağmen topluydu ve bu onun için yeterli olmalıydı. Koltuğa geri oturduğunda eline televizyonun kumandasını almıştı. Düğmeye basıp televizyonu açtığında yabancı bir dizinin bulunduğu kanaldaydı. Kulağıma yabancı gelen kelimeler kafamı televizyona çevirmeme neden oldu. Küçük ekranda görünen karakterlerin konuşması üzerine alt yazının belirdiğini görünce göz ucu ile diyalogu okudum. Dizi ilgimi çekmediği halde gözlerimi ekrandan ayırmıyordum. Televizyonun sesi kısıktı ve duymakta güçlük çekiyordum ama efraz yükseltmek gibi bir girişimde bulunmuyordu, belki de alt yazılı olması onu böyle bir şeye götürmüştü bilemiyorum. Bir süre sonra televizyonun ekranı gidip gelmeye başladı. Televizyon ekranı kısa aralıklarla sağa doğru kayarken dışarıdan gelen sert bir ses eşliğinde görüntü tamamen gitti ve ekranı gri çizgiler kapladı. Kafamı kaldırıp cama baktığımda kulağıma gelen rahatsız edici gıcırtılar televizyondan geliyordu. efraz gerinden bıkkınlıkla kalktık televizyona doğru yürüdü bir kaç defa televizyona vurdu ama ekran geri gelmedi. O öyle ayakta iken birden elektrik gitti ve tüm oda karanlığa gömüldü.

 

Şu an için o kadar karanlıktı ki onun ayakta duran bedenini seçemiyordum. Bir kaç hışırtı işittikten sonra yanan ışıkla gözlerimi kıstım. Işık efrazın telefonunun flaşıydı. Işığı bana çevirdi ve gergin yüzü ile gözlerime baktı.

 

"gidip şartellere bakacağım burada otur"

 

arkasını döndüğü an ayağa kalktım ve ileri doğru bir adım attım.

 

"b-ben karanlıkta tek kalamam"

 

Işıkla beraber bıkkınlıkla bana döndüğünde dediklerimi önemsemediğini gözlerinden anlamıştım ama beklenti ile ona bakıyordum. Bu karanlık odada tek başıma kalma düşüncesi ürkütücüydü hele o kasanın içinde yaşadıklarım üzerinden çok zaman geçmemişken.

 

"sadece terasa çıkıp şarteli kaldıracağım emin ol 5 dakika sürmez"

 

"burada kalmak istemiyorum"

 

"iyi sende gel o zaman !"

 

Sert sesine aldırmadan ardından küçük adımlarla ilerlemeye başladım. Onun elinde tuttuğu telefondan yansıyan ışık küçük bir alanı aydınlattığından attığım adımları nereye attığımı net olarak göremiyordum. Şu an için yalnız olmasam da gerginlik yine beni ele geçirmişti, istemsizce kafamı çevirip ardıma baktığımda karşılaştığım tek şey koca bir karanlıktı. Dış kapıya vardığımızda efraz anahtarı alıp kapıyı açtı ve geri çekilerek çıkmama izin verdi. Dışarı çıktığımızda kapıyı örtmesine gerek kalmadan rüzgâr sertçe kapıyı kapattı. Bu sert ve soğuk rüzgârlar kısa sürede beni üşüttü. efraz'ın gittiği yöne ilerlerken rüzgârın tersine hareket ettiğimiz için adım atmakta zorlanıyordum. Sonunda şar tellere vardığımızda efraz kapağı açıp ışığı tamamen oraya doğrulttuğu için terasta kalan ışık ay'ın yansıttığı kadardı. Düğmelerin sesini işitiyordum, efraz işini bitirdiğinde evin ışıklarının yandığını bu mesafeden gördüm. Kapağı kapattı ve eve doğru yürümeye başladı, ardında acelece yürüdüğümde ayağıma çarpan bir şey ile bağırarak geri çekildim. Bu bağırışım efrazı yerinde durdurmuş ve bana çevirmişti. Ayağım baskı yapan tüylü bir şey hissetmiştim.

 

"ne oldu ?"

 

"burada bir şey var! Ayağıma çarptı"

 

Efraz yanıma yaklaştı ve telefonun ışığını yere çevirdi, kafamı eğip yere baktığımda bunun bir kuş olduğunu gördüm. efraz dizleri üzerinde çömeldi ve ışığı kuşa yaklaştırdı, kanadının kanadığını gördüğümde titrek bir nefes aldım. Kafasını kaldırdı ve telefonu bana uzattı

 

"şunu tut"

 

Elinde ki telefonu alıp ışığı kuş'a tuttuğumda efraz incitmekten korkar gibi kuş'u eline aldı. Kuş'un gözlerinin hala açık olduğunu ve göğsünün kalkıp indiğini gördüğümde yaşıyor olduğunu anladım. Efraz kaşlarını çatarak kafasını kaldırdı ve geriye baktı, onun baktığı yere baktığımda antene baktığını gördüm.

 

"demek televizyon keyfimi bölen sendin"

 

Mırıldanışı üzerine aklıma içeride otururken gelen gürültü geldi. efraz elinde ki kuş'la beraber ayaklandı ve içeri yöneldi. Oturma odasına girdiğimizde ışığı kapatarak telefonu ünitenin üzerine indirdim. efraz benim oturduğum koltuğa oturdu ve kuşu yavaşça kucağına indirdi. Daha önce benim kullandığım tıbbi eşyaların bulunduğu poşeti eline aldı ve yanına boşalttı. Karşısına oturup dikkatle ne yaptığına bakmaya başladım. Kuş'un kanadını çok dikkatli bir şekilde temizledi ve kesiği kontrol edip sardı. Bunu o kadar rahat yapıyordu ki sanki her gün bir kuş'un kanadını sarıyordu.

 

"kuşlardan anlıyorsun"

 

Diye mırıldandığımda kafasını kaldırıp bana baktı. Bir süre yüzüme baktıktan sonra yeşil gözlerini yine kuş'a çevirdi

 

" 9 yaşıma kadar beslediğim bir kuşum vardı "

 

"öldü mü?"

 

sorum karşısında yutkundu ve elinde ki kuş'un başını okşamaya devam etti.

 

"öldürüldü"

 

Sesinde ki soğukluk beni ürpertti. Dikkatle yüzünde ki tepkiyi ölçerken aynı zamanda kısa aralıklarla elinde tuttuğu kuş'a bakıyordum.

 

"9 yaşında ki bir çocuk için büyük bir kayıp "

 

"ilk kaybım değildi"

 

O an düşünmeden edemedim, 9 yaşında ki bir çocuğun kuşundan daha büyük nasıl bir kaybı olabilirdi. Bunun üzerine uzun bir süre odadan bir ses çıkmadı, benim aklımı kurcalayan şey onun kurduğu cümle olmuştu. Onun ise ne düşündüğünü bilmiyordum, elinde ki kuşu koltuğa bıraktı ve eşyaları alıp elini yıkamak için lavaboya gitti. Bir süre odada tek kaldım. Gözlerim o süre içerisinde kuşun üzerindeydi, gözleri kapalı olmasına rağmen uyuyor gibi görünmüyordu aksine durmadan titriyordu. efraz geri odaya döndüğünde elinde bir yastık ve çarşaf vardı. Elindekileri koltuğun üzerine attı ve gözlerini bana çevirdi.

 

"üzerine örtebileceğin başka bir şey yok, üşürsen bana seslen üzerine giyebileceğin başka şeyler veririm"

 

Kafamı yavaşça salladığımda koltuğa yaklaştı ve kuşu eline alıp kapıyı örterek odadan çıktı.

 

●●●

 

Sabah kapımın sert bir şekilde vurulması ile gözlerimi açtım. Soğuktan tutulmuş olan bedenimi doğrultmakta zorlandım. Bir süre kaldığım odaya göz atıp nerede olduğumu anlamaya çalıştım, dün gece yaşadıklarım bir bir aklıma geldiğinde derin bir nefes alarak ayaklarımı koltuktan sarkıttım. Kapım çalınmaya devam ederken koltuktan destek alarak ayağa kalktım. Kapıya doğru sarsak adımlarla ilerledim ve elimi kola atıp kapıyı açtım. Kafamı kaldırıp kapının önünde dikilmiş olan efraza baktığımda bıkkınlıkla yüzüme bakıyordu.

 

"bir an öldüğünü sandım"

 

Dediklerine bir tepki vermedim, yorgun olduğum için muhtemelen uyanamamıştım. Sesimi çıkarmayışımla beraber yanımdan geçerek odaya girdi, onun ardından geri çekilip saate baktığımda henüz çok erken olduğunu fark ettim. efraz dün üniteye bıraktığım telefonunu aldı, muhtemelen ben uyuyorken odaya girmek istememişti. Dönüp yüzüme baktığında tepkisizce yerimde duruyordum.

 

"seni eve bırakacağım"

 

Kafamı yavaşça sallayıp ona cevap verdikten sonra arkamı dönüp üzerime örttüğüm çarşafı katlamaya başladım. Çarşafı düzgünce katlayıp yastığın üzerine koydum ve ikisini kucakladım. Arkamı döndüğümde efraz onları koltuğa bırakmam için kafası ile işaret etti. Sesimi çıkarmadan elimdekileri koltuğa bıraktım.

 

"çıkalım"

 

Kafamı salladım ve onun ardından çantamı alarak evden çıktım. Apartmandan yükselen tek bir ses yoktu, insanlar bu saatte muhtemelen derin bir uykudaydılar. Dışarı çıktığımızda sokakta kimsenin olmayışı beni rahatlattı, bu kıyafetlerle beni birilerinin görmesini istemezdim. efraz'ın yanında yürürken gözlerim yerdeydi, asfalt zemin bir anda içe gömüldü sanki. Gözlerimi kıpıştırarak kafamı kaldırdığımda binalar yerlerinden oynamaya başladı. Yere attığım adımın bir türlü yere ulaşmayıp içe doğru gömüldüğünü fark ettim. Gözlerimin önü bulanıklaşınca yerimde sendeledim. Yere doğru düşen şey bedenim miydi yoksa binalar mıydı bilmiyorum ama aşağı doğru düşen bir şey vardı. Kolumdan tutulmamla yere düşen şey durdu, binalar hala yerlerinden oynarken gözlerimi kapattım.

 

"naira?"

 

Efrazın sesini işittiğimde kolumdan tutan kişinin o olduğunu anladım, gözlerimi araladığımda binalar hala oynuyordu. Başım inanılmaz derecede dönerken efrazın beni tuttuğu koluna tutunmaya çalıştım.

 

"yere oturt beni, başım dönüyor"

 

Sokağın ortasında efraz'ın yardımı ile dizlerim üzerinde yere çöktüğümde gözlerimi hala açmamıştım, efraz'ın eli hala kolumu sıkıca kavramaktaydı.

 

"iyi misin ?"

 

Sesimi çıkarmadım, gözlerimi yavaşça araladığımda başımda hala hafif bir dönme vardı ama az önce ki kadar şiddetli değildi. Derin bir nefes alıp gözlerimi kıpıştırdığımda efraz'ın yüzüme garip bir ifade ile baktığını gördüm. Kolumu yavaşça onun elinin hapsinden kurtardım.

 

"iyiyim, sadece biraz başım döndü."

 

Kalkmama yardımcı oldu, arabaya kadar temkinli adımlarla ilerledikten sonra sonunda koltuğa oturdum. Başım hala dönüyordu ama iki saniye öncesi kadar şiddetli değildi. Bir şey yememiş olmama rağmen midemde bir bulantı vardı. Arabanın çalışması ile ellerimi dizlerime yasladım. Avuçlarımı efraz'ın üzerimde ki eşofmanına bastırırken midemde ki bulantıyı yok saymaya çalışıyordum. Her defasında boğazıma kadar bir şeyler yükseliyordu, gözlerimi kapatıp bir kaç saniye durduktan sonra bulantı biraz da olsa diniyordu. efraz'ın arabayı hızlı kullanması işimi zorlaştırsa da yol boyunca hiç sesimi çıkarmadım.

 

Apartmanın tam önünde durduğumuzda sokakta kimse yoktu, daha çok erken olduğu için sokak lambaları bile henüz kapanmamıştı. Kapıyı açıp aşağı indiğimde soğuk hava sertçe yüzüme çarptı. Derin deri nefesler alma ihtiyacım mide bulantımdan dolayıydı. Kapımı kapattığımda efraz da inmiş kapıları kilitlemişti. Onun da apartman kapısına yöneldiğini gördüğümde sesimi çıkarmadan adımlarını takip ettim. Kimseyi rahatsız etmemek adına adımlarımı yavaş atmaya özen gösteriyordum. Beşinci kata ulaştığımızda soluklanarak sırtımı duvara yasladım o sırada efraz elini cebine atıp evin anahtarını çıkardı. Anahtarı kapıya yerleştirecekken durdu ve kafasını yavaşça bana çevirdi.

 

"ses çıkarmamaya özen göster, evdekilerle karşılaşmak istemiyorum"

 

Kafamı usulca salladığımda kapıyı yavaşça açtı ve aralayarak içeri geçmeme izin verdi. Evde ki derin sessizlikten herkesin uykuda olduğunu anlayabiliyordum. Yavaş adımlarla misafir odasına ilerlerken efrazın adım seslerini duyabiliyordum. O kendi odasına geçtiğinde bende misafir odasına girdim ve kapımı ardımdan kapattım. Hızlıca üzerimi indirdim ve siyah pantolonum ile beyaz gömleğimi üzerime giyindim. Siyah polarımıda giyip hala saçlarımı tutan kalemi çekip saçlarımı serbest bıraktım. Uzun saçlarım belime dalga dalga dökülürken elimde ki siyah kurşun kaleme bakıp derin bir nefes aldım. Kalemi okul çantama koyduktan sonra çantamı da zorlukla omzuma taktım. Ellerim bir şeyleri tutmaya elverişli değillerdi. Okul için erken olduğunu biliyordum ama umursamıyordum, bu yüzden kapımı açıp odadan çıktım. Hemen karşı odanın kapısı da benim açmamla eş değer açılmıştı. efraz omzuna gitarını takmıştı, bir diğer elinde küçük bir valiz vardı. Anlaşılan kalan eşyalarını almaya gelmişti. Gözlerimin içine baktığında yeşil gözlerinin hiçbir duygu barındırmadığını gördüm, gözlerini gözlerimden aldı ve tek koluma astığım çantaya baktı. Gözlerini benden aldığında dış kapıya ilerliyordu. Onun ardından gidip evden çıktım. Hiç konuşmadan aşağı indiğimizde arabasının bagajını açıp eşyalarını yerleştirdi. O tüm bunları yaparken bahçenin demir kapısı önünde durmuş onu izliyordum. Bagajını kapattığında beni fark etti, gözlerimin içine baktığında dudaklarımı ıslatıp derin bir nefes aldım.

 

"teşekkür ederim"

 

Mırıldanışımla beraber bagajdan uzaklaştı ve şoför kapısının önüne geldi, kapıyı açtıktan sonra omzunun üzerinden yüzüme baktı.

 

"teşekküre değmez"

 

Arabaya bindikten sonra çalıştırdı ve lastiklerin çıkardığı çığlıkla beraber evin önünden uzaklaştı. Bir süre gittiği yola baktım, gerisinde bıraktığı boşluğu izlerken onu çöğmeye çalışıyordum. Genelde bir insanın kötü veya iyi olduğunu hissederdim, ama ona karşı yansızdım. Hangi niyetle bana yardım ettiğini anlamamıştım. Kafamı sağa sola salladıktan sonra arkamı dönüp yürümeye başladım.

 

Sokak lambaları sönmüştü. Saat kaçtı bilmiyordum ama bir kaç kişinin sokakta olduğunu fark etmiştim. Ana caddeye çıktığımda arabalar çoktan trafikteki yerlerini almıştı, ara sokaklardan uzak bir şekilde insanların çoğu sokaktaydı. Caddeler kalabalıklaşıyor olsa da okul saatine daha vardı bu sebeple bir yerde kahvaltı yapmayı düşündüm. Gözlerimi sokakta gezdirirken aklıma gelen pastane ile adımlarımı bildiğim sokağa çevirdim. Pastanenin önüne vardığımda cam kapıyı yavaşça ittim. Kapının üzeride ki zil kapıya çarpıp ses çıkardığında yüzümü buruşturdum. Köşede duran orta yaşlarda ki kadının tanıdık simasını görünce tebessüm ettim. O da bana gülümseyip kafasını sallayınca içeri girip kapıyı ardımdan kapattım. Pastanede kimse yoktu bu yüzden rahatça kadına yaklaşıp iki tane börek ve bir çay istedim. Kısa sürede hazırladıklarını alıp rastgele bir masaya oturdum. Bir süre önümde ki böreğe baktım, saniyeler öncesinde yemek istediğim börek şimdi hiç cazip gelmiyordu. Önce çayımdan bir kaç yudum aldım, karşı duvarda asılı olan televizyona arada gözüm kayıyordu. Mide bulantımın hiçbir şey yemememden kaynaklandığını düşünerek börekten bir parça aldığımda çıkan haber gözlerime çarptı. Ağzımda çiğnediğim böreği yutup dikkatle habere baktığımda sertçe yutkundum.

 

"biraz sesi açabilir misiniz ?"

 

Kadın benim dediklerimle beraber televizyonun sesini açtı.

 

"dün gece evinde ölü bulunan psikiyatr'ın ölümü hala araştırılıyor. Bedeni parçalara ayrılarak katledilen kadın'ın cesedi ölümünün yeni olmadığını gösteriyor. Otopsi hala devam ederken katil ile ilgili hiçbir ize rastlanmadı. Çevrede ki kimsenin olay hakkında hiçbir şey görmediğini ve duymadığını açıklayan polisler soruşturmaya devam ediyorlar. "

 

Yavaşça yerimden kalktım ve donuk gözlerle uzağımda duran televizyona doğru bir kaç adım attım. Televizyonun tam önüne geldiğimde ekranın yanında duran küçük fotoğraftaki kadını tanıyordum. Asuman bakır, benim psikiyatr'ım. Haber bitip başka bir olaya geçildiğinde bile hala ekrana bakıyordum. Duyduklarımın şokundan çıkamamışken ellerim titriyordu. Arkamı dönüp masama yaklaştım, çantamı omzuma astım ve ödemem gereken parayı masaya bırakıp hızlı adımlarla pastaneden çıktım. Caddede etrafıma bakarak yürüyorken bir telefon kulübesi arıyordum. Sonunda karşı caddede gözüme ilişen telefon kulübesi ile etrafıma bakmadan yürümeye başladım. Etrafıma bakmadığım için bir arabanın gürültü ile durması ile sıçrayarak geri kaçtım, camdan kafasını çıkarıp bağıran adama kısa bir bakış attıktan sonra koşar adım karşı yola geçtim. Telefon kulübesine vardığımda babamın numarasını tuşlayıp kulağıma yasladım. Telefon bir kaç defa çaldıktan sonra açıldı.

 

-alo ?-

 

"baba benim naira"

 

-naira? Ne oldu? Neden kendi telefonundan aramadın ?-

 

"şarjı bitmişti. Bir şey öğrenmem gerekiyor. Psikiyatr'ın ölümünü duydun mu ?"

 

-evet, o soruşturma bana verildi bu yüzden bugün eve dönüyoruz annenle. Sakın kafana takma, üzülmeni istemiyorum-

 

Titrek bir nefes alıp etrafıma baktığımda geçip giden arabaların çıkardığı gürültüyü duymuyordum, telefonu tuttuğum elim gücünü yitirmişti ama inatla tutmaya çabalıyordum. Babamın bir polis olması bu cinayetle ilgili bir şeyler öğrenmeme yardımcı olacaktı ve ben bu cinayeti hiçbir şeyi merak etmediğim kadar ediyordum.

 

-naira orada mısın ?-

 

"buradayım baba. Okula gideceğim, kapatmam lazım"

 

Telefonu kapatıp kartımı çektikten sonra sırtımı kulübeye yasladım. Derin derin nefesler alırken haftalar önce karşımda olup beni konuşturmak için çabalayan kadının nasıl şimdi ölü olduğunu düşünüyordum. Kartımı çantama koydum ve yavaş adımlarla okula doğru yürümeye başladım. Derin düşüncelerle boğuştuğum için okulun önüne nasıl vardığımı anlamadım. Bahçe kapısından içeri girdiğimde zil sesi kulaklarımı doldurdu, tam zamanında yetiştiğimi düşünerek içeri doğru yürüdüm. Sınıfa ulaşıp sırama oturduğumda hocanın olmadığını ve ilk iki ders serbest olduğumuzu söyleyen nöbetçinin dediklerini dinledim. Bir kaç kişi çalışmak için kütüphaneye giderken sınıfın çoğu dışarı çıkmıştı. Bu soğuk havada çıkmaları ne kadar mantıklıydı bilmiyordum ama ben sınıfta kalmayı tercih ettim, tek başıma. Sınıfta derin bir sessizlik olmasına rağmen sanki kafamın içinde büyük bir gürültü vardı, mide bulantım yine zirveye ulaşmışken derin derin nefesler almaya çalışıyordum. Elimde ki sargının dışında kalmış olan parmaklarımı belli bir ritimle masaya vururken kısa olan tırnaklarım sebebi ile ses çıkmıyordu. Etimin masaya değdiğinde hafifçe sızladığını hissediyordum, bu dün gece parmaklarımı çok zorlamamdan kaynaklanıyordu. Uzun süren yalnızlığımın sonunda kapının açılması ile donuk bakışlarım kapıya döndü. Kapıda gördüğüm kişi parmaklarımın durmasına sebep oldu. İçeri doğru yürüdüğünde istemsizce ayağa kalkıp geri gittim. Gözlerim üzerine kayınca üzerinin çamur içinde olduğunu gördüm. Bana doğru bir adım attığında elimi kaldırıp yerinde durması için işaret ettim.

 

"sakın yaklaşma !"

 

Güçsüz çıkan sesime rağmen yerinde durdu, gözleri elimde ki sargıya kayınca bende baktım. Hafifçe kanamış olduğunda sargının üzerinde lekeler vardı. Bakışlarım yine onun yüzüne döndüğünde korku ile titredim.

 

"sen nasıl çıktın oradan? Ne oldu? Birileri kilidi kırmış "

 

Bana doğru bir adım attığında istemsice bağırdım.

 

"yaklaşma dedim! Yemin ediyorum bir adım daha atarsan bağırır herkesi başımıza toplarım. Sen... Sen hastasın. Problemli olan ben değilim sensin! "

 

"koca göz dinle beni, bir kaç saat sonra gelip seni çıkaracaktım sadece biraz korkutmak istedim"

 

"s-sen ne diyorsun?! Beni kasalara kilitledin !"

 

"bak geceden beri seni arıyorum zaten. Sadece korkutmak istedim o kadar. Hem sen nasıl çıktın oradan ?"

 

"seni ilgilendirmiyor! Sadece uzak dur benden tamam mı? Benden uzak dur! Uğraşacak başka birisini bul anlıyor musun ?"

 

Bağırışlarımla eş değer zil çaldı. Sinirle derin bir nefesler alırken yine midemden boğazıma kadar ulaşan safra tadı ile avucumu dudaklarımın üzerine yasladım. Bu sefer içimde tutmayacağımı anlamıştım. Koşarak sınıftan çıktım ve tuvaletlere doğru koştum. Sınıfa yakın olması işime gelirken rastgele bir kabına girip klozetin kapağını açtım ve dizlerim üzerine çöküp kusmaya başladım. Sabah yediğim börek dışında sadece su kustum. Öksürüklerim artık boğazımı acıtırken yüzümü buruşturarak tükürdüm ve sifonu çektim. Bir süre yerimde durup soluklandıktan sonra zeminde destek alıp ayağa kalktım. Kabinde çıkıp aynaların karşısına geçtiğimde daha da morarmış olan gözaltlarıma inat kireç gibi olan ten rengime baktım siyah saçlarımı omzumdan geriye itip cılız bedenimi izlerken lavabonun kapısı açıldı. Bakışlarımı hiç kapıya çevirmeden suyu açtım ve sargısız olan elimle ağzıma su çalkaladım. Kafamı kaldırdığımda aynadan yansıyan simayı tanıyordum. Anıl'ın arkadaşı bade. Aynadan göz göze geldiğimizde kısa saçlarını eli ile dağıttı.

 

"iyi misin? Kötü görünüyorsun"

 

Aynada ki bakışmamızı sonlandırıp gözlerimi onun yüzüne çevirdiğimde o da kafasını bana çevirdi.

 

"neden benimle konuşmaya çalışıyorsun ?"

 

Sorum karşısında afalladı. Bir süre şaşkınca yüzüme baktıktan sonra dudaklarını aralayıp ıslattı.

 

"ben sadece neden bu kadar yalnız olduğunu merak ediyordum. Yani hiç arkadaşın yok gibi"

 

"ihtiyaç duymuyorum "

 

Yanından geçip kapıya ulaştığımda kolumu tuttu. Kafamı yavaşça çevirip onun yüzüne baktığımda burnunun üzerindeki çillerine bakmaktan kendimi alıkoyamadım.

 

"baksana bu hafta sonu doğum günü partim var ve senide davet ediyorum. "

 

" teşekkürler ama gelebileceğimi sanmıyorum"

 

"ısrar ediyorum. Hem biraz farklılık olur. Tekrar yanına gelip sana adresi söyleyeceğim, o zamana kadar kendine iyi bak"

 

Bende önce lavabodan çıktığında derin bir nefes alıp ardından baktım. Koridora çıktığımda içeri zili çalmış öğrencilerin oluşturduğu kalabalık beni daraltmaya başlamıştı. Hızlı adımlarla sınıfa girdiğimde anıl hala sınıftaydı. Benim sıramda oturuyor olduğunu gördüğümde gerildim. Üzerinde ki kirli kıyafetleri çıkarmış okulun eşofmanlarını giymişti. Sıraya yaklaşıp çantamı alıp omzuma taktığımda kafasını kaldırıp bana baktı. Cebinden bir telefon çıkarıp bana uzattığında bunun benim telefonum olduğunu fark ettim.

 

"hala iş görüyor, yerde görünce sana getirdim. "

 

Bir süre elinde ki telefona baktım sonra onun yüzüne.

 

"tereddüt etmeden gerek yok al telefonunu."

 

Elinden telefonumu aldım ve arkamı dönüp sınıftan çıktım. Henüz ikince dersteydik ama ben burada durmak istemiyordum. Devamsızlığımın sınıra geldiğini bilsem de umursamıyordum. Ne yapacağımı bilmez bir şekilde okul bahçesinde dururken seansıma saatler olduğunu bile bile adımlarımı hastaneye yönlendirdim. Adımlarımı istemsizce hızlı atıyor soğuk rüzgârların saçlarımı havalandırmasına izin veriyordum. Ellerim polarımın ceplerindeydi, boynumu ise gömleğimin yakalarına gömmüştüm. Hastanenin önüne vardığımda kafamı kaldırıp büyük binaya baktım. Doktorumun burada olmasını umut ederek içeri girip merdivenlere yöneldim. Erken olmasına rağmen hastane çok kalabalıktı. İnsanların arasından kasılarak geçtim ve doktorumun odasının önüne geldim. Kapıyı tıklatıp açmak istediğimde kilitli olduğunu gördüm. Derin bir nefes alıp köşede masada oturan danışman kadına ilerledim.

 

"iyi günler doktor yok mu ?"

 

Kafasını kaldırıp yüzüme baktıktan sonra gözlerini parmağımla işaret ettiğim odaya çevirdi.

 

"hayır, onun seansı öğleden sonra diye biliyorum"

 

"evet seans bana, bunu daha öne çekme ihtimalimiz var mı ?"

 

"bir dakika hanımefendi, doktorla görüşmem gerekiyor."

 

Doktorumu aradı ve seansı daha öne çekip çekemeyeceğini sordu, benim adımı verdiğinde doktorum onun evine gidebileceğimi söylemiş. Başta bu fikir çok korkunç gelse de kabul ettim, neden kabul ettiğimi bilmiyorum ama onunla konuşmak istiyordum. Ona özgürce bir şeyler söylemek istiyordum. Danışmandan adresi alıp hastaneden çıktığımda bir taksiyi durdurup bindim. Adresi adama uzatıp geri yaslandığımda çok para tutmamasını umut ediyordum.

 

Verildiği adresin önünde durduğumuzda tüm harçlığımı adama verip indim. Müstakil olan evin büyük bir bahçesi vardı. Esen sert rüzgâr bahçedeki ağaçların dallarını şiddetle sarsarken adımlarımı kapıya yönlendirdim. Bahçe kapısını geçip bahçede ilerlerken bir an geri dönmek istedim. Yerimde durup arkamı döndüm ve tekrar bahçe kapısına kadar geldim, daha sonra bir kez geldiğimi ve geri dönmenin saçma olduğunu düşündüğümden bakışlarımı eve çevirdim. Evin dış yapısını biraz izledikten sonra derin bir nefes alıp kapıya kadar yürüdüm ve elimi kaldırıp kararsızca zile bastım. Çok geçmeden kapı aralandığında psikiyatrımın yüzü gözlerimin önüne düştü. Hafifçe geri çekilip kapıyı açtı ve tebessüm etti.

 

"içeri geçsene"

 

Sertçe yutkundum ve içeri geçtim. Ardımdan kapıyı kapattığında hafifçe irkilsem de bunu belli etmemek için çabaladım. Bir kaç adımda önüme geçti ve yürümeye başladı.

 

"açıkçası benimle konuşmayı pek sevmediğini düşünüyordum."

 

Onun ardından ilerlerken dediklerini düşündüm. Geniş bir odaya girdiğimizde gözlerime ilişen ilk şey büyük kitaplıklardı.

 

"düşünceleri okuyabildiğini bilmiyordum"

 

Mırıldanışımla beraber omzunun üzerinden bana baktı ve yarım ağız güldü. Eli ile siyah deri koltukları işaret edince yavaşça oturdum ve çantamı yanıma bıraktım. Hemen karşımda ki tekli koltuğa oturmadan önce kafasını bana çevirdi.

 

"bir şeyler içmek ister misin ?"

 

Kafamı sağa sola salladığımda yerine oturdu. Bir süre odayı incelememe izin verdi. Kitaplar dikkatimi çektiği için gözlerim uzun bir süre kitaplıklarda oyalandı. Sonunda dikkatimi psikiyatrıma verdiğimde sakince beni bekliyordu.

 

"evine gelerek seni zor durumda bırakmadım umarım ?"

 

"hayır. Hastalarımı günün her saatinde dinleyebilirim, aksine buraya gelmen beni mutlu etti"

 

Kafamı salladığımda gözlerimi eğip bir süre parmaklarımla oynadım, elimin üzerinde ki sargının sökülmüş kısımları ile ilgilenirken onun sesini işittim.

 

"ellerine ne oldu ?"

 

Kafamı kaldırıp yüzüne baktığımda siyah gözleri ellerimde ki sargıdaydı. Derin bir nefes alıp dudaklarımı ıslatırken bir süre sessizliğimi korudum.

 

"sadece bir kaza" diye mırıldandığımda kafasını kaldırıp tam gözlerimin içine baktı.

 

"bence bana doğruyu söylemiyorsun"

 

kaşlarımı hafifçe çatarak ona bakarken ellerimi iki bacağımın arasına yerleştirdim

 

" beni yalanla mı itham ediyorsun?"

 

"sana inanmadığımı söylediğimde ellerini benden gizlemeye çalıştın. Az önce sakinken şu an kaşlarını çatmış bana bakıyorsun, bu öfke suçluluk belirtisi. Sana ellerinle ilgili soru sorduğumda ise cevap vermek için bir süre bekledin bu da gerçeği söylememek için bana vereceğin geçerli bir sebep bulmak adına zaman harcadığını gösteriyor. Şu an ise şaşkın bir ördek gibi yüzüme bakıyorsun çünkü haklı olduğumu ve tüm bunlara nasıl dikkat ettiğimi düşünüyorsun"

 

Ona şaşkınca bakmayı sürdürürken yavaşça tebessüm etti ve bir ayağını kaldırıp diğerinin üzerine attı. Her zaman ki ciddiyetinden biraz arınmış olmasının sebebi evinde olması mıydı bilmiyordum.

 

"pekâlâ, buraya senin kafana takılanları konuşmaya geldin benimkilere değil. Ellerin için daha sonra da konuşabiliriz. Bugün yüzün biraz solgun görünüyor görüşmeyeli bir şeyler oldu mu ?"

 

"eski psikiyatrım evinde ölü bulunmuş. Bu sabah öğrendim, garip bir şekilde bu olayın ilgimi çektiğini fark ettim. Aslında çok umursamaz biriyimdir"

 

"olayı bir şekilde kendinle ilişkilendirmiş olabilir misin? "

 

"bilmiyorum. Bu olay her ne ise öğrenmek istiyorum."

 

"meslektaşım için üzgünüm ama senin neden ilgini çektiğini anlayamadım. Belki de sana yardımcı olması ona duygusal bir bağ beslemene neden olmuştur"

 

Bu dediklerine sesimi çıkarmadım, bir nebze olsa da üzülmüştüm ama olayın nasıl gerçekleştiğini merak etmekten kendimi alıkoyamıyordum. Babam geldiğinde her şekilde bunu öğrenecektim, her şekilde o kadının kim tarafından ve neden katlediğini öğrenecektim. Bir süre sessizliğimi korudum, bakışlarımı yine odanın içinde gezdirirken garip bir hisle doldum. Kafamı çevirip psikiyatrıma baktığımda dikkatle bana bakıyordu. İçimde değişik bir sıkıntı yer edinirken yerimde kıpırdandım.

 

"verdiğim ilaçları kullanıyor musun ?"

 

"evet, ama ne işe yaradığını çözebilmiş değilim"

 

Psikiyatrım ayağını indirip dirseklerini dizlerine yasladığında tüm dikkatim ondaydı. Üzerinde ki bordo kazak ve lacivert dar pantolon ona yakışmıştı. Siyah saçlarına rağmen beyaz tenliydi, hem de çok.

 

"sana cesaret verecek naira, bu ürkek hallerinden kurtulmana yardımcı olacak."

 

Aklıma bu sabah Anıl'a bağırdığım geldiğinde kaşlarımı çattım, bir insana asla bağıramayacağımı biliyordum oysaki ona nasıl bağırmıştım şimdi daha iyi anlıyordum. Kafamı tekrardan salladığımda yerinden kalktı.

 

"bir şeyler içmek istemediğini söylemiştin ama ben bir kahve getireceğim. Geldiğimde o seslerle aranın nasıl olduğunu konuşalım"

 

Odadan çıktığında yavaşça yerimden kalktım. Yavaşça kitaplığa doğru yürüdüm ve ellerimi kitapların kapaklarında gezdirdim. Elim siyah deri kapaklı bir kitabın üzerinde durduğunda yavaşça çektim ve elime aldım. Kitabın üzerinde hiçbir şey yoktu. Elimi boş kapağının pürüzsüz yüzeyinde gezdirdiğimde kitap sanki bana aitmiş gibi hissettim. Elimde sıkı tutarken içimde yankılanan sesi işittim 'onu al ' kalp atışlarım hızlanırken elimde ki kitaba baktım. Omzumun üzerinden kapıyı kontrol ettikten sonra kitabı tekrardan yerine koymak için kitapların arasına uzattığımda ses bir daha beynimin içinde yankılandı. 'kitabı al ' elim havada asılı kalırken nefes nefesteydim. Arkamı dönüp kapıyı kontrol ettikten hızlı adımlarla çantama yaklaştım ve kitabı içine koyup fermuarı çektim. Çantamı koluma astığımda yaptığım şeyin vicdan azabı ile kavruluyordum. Hızlı adımlarla kapıya yaklaştığımda elinde iki kupa bardağı ile gelen psikiyatrımı gördüm. Beni görünce kaşlarını çattı.

 

"naira? Nereye ?"

 

"b-benim gitmem lazım. D-daha sonra seanslarımızda görüşürüz"

 

Hızlı adımlarla kapıya yürüyüp çıktığımda koşar adım bahçeden uzaklaştım. Sokağa çıktığımda nefes nefesteydim. Yerimde durup soluklandıktan sonra ardımda kalan eve baktım, bu kitabı neden aldığımı bilmiyordum. Gözlerimi yola çevirip yüzmeye başladığımda harçlığım bittiği için eve kadar yürümek zorunda olduğumu biliyordum. Psikiyatrın evinden biraz uzaklaştığımda yerimde durdum. Çantamı omzumdan indirip içinden kitabı çıkarıp elime aldım. Çantamı geri omzuma taktıktan sonra bir süre elimde ki kitaba baktım. Elim kapağı açmak için kalktığında içinde karşılaşacağımın heyecanı ile kalbim çırpınıyordu.

Loading...
0%