Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7. Bölüm "Karakuyuda gizlenen zehir"

@sonsuzluksb

Kalp atışlarının ritmik sesi. Bu kalp sesi bana mı ait yoksa zihnimde beslediğim canavarlara mı? Karanlık bir odada tutsak edilmiş olan bedenim karanlığa rağmen kendisini izleyen bir çift gözü görebiliyor. Ateş gibi yanan gözler bir volkanın lavlarından oluşmuş gibi. Yanan gözler içinde yansıyan bir şeyleri seçebiliyorum. Aynı şömine başında oturan bir adamın gözlerinde yanan ateşi görebileceğim gibi. O yakıcı gözlerde gördüğüm beden bana ait, peki hemen arkamda duran siyaha boyamış beden kimin? Yanılgılar silsilesindeyim, tüm bunlar yine zihnimin bana oyunu ama korkuyorum. Kalp atışlarının kime ait olduğunu artık biliyorum, korkudan titreyen bedenimde gizlenen et parçasına ait. Ritim bozuluyor, alev alev yanan gözler üzerine kapanan kapaklarla yok oluyor.

 

Şimdi yansımasını göremiyorum ama arkamda bir beden olduğunu biliyorum. Ruhum bir hücrede zincirlenmiş, o zincirleri parçalayıp bedenimi terk etmek istiyor çünkü ensemde ki ürpertiyi iyi tanıyor. Tam omuzlarımın üzerine konan ellerle vücuduma bir ağrı saplandı, eller o kadar büyük ve güçlü ki tüm gücümü benden çekiyor. Elleri yavaşça boynuma doğru kayıyor, kocaman eller ince boynumu parmaklarının kıskacına alıyor. Parmak uçlarında alevi taşıyor, derimi yakıyor. Dudaklarımı aralayıp çığlık çığlığa bağırmak istiyorum ama imkânsız. Parmakları ucunda ki ateş harlanıyor, etim yanıyor, eriyerek bedenimi terk ediyor ama hala yaşıyorum. Elimi kaldırıp karanlığa uzattığımda beklediğim her ne bilmiyorum. Acı ile harmanlanmış korku nefeslerimi tüketmiş durumda. Bu parmaklarda gezinen ateşten daha yakıcı bir ateş var mı? Cehennem bu kadar yakıcı olabilir miydi? Eğer cehennemin gür ateşi bu parmaklardan daha yakıcı ise günahkâr olan insanoğluna acıyorum, şüphesiz bu ateşe tabi tutulmaktansa lime lime doğranmayı tercih ederlerdi. Sonunda dudaklarımı aralayabiliyorum. Büyük bir çığlık karanlıkta kopunca boynumda ki eller dudaklarımın üzerine kapanıyor. Parmak uçlarında ki ateş şimdi dudaklarımı yakıyor, başımı geri doğru eğiyor. Yanıp incelmiş olan boynum kırılıyor. Oturmuş olduğum sandalyenin arka kısmına yaslanan boynumu bedenime bağlayan tek şey soluk borum. Ölmem gerekiyor ama ölmüyorum. Ateş dudaklarımı yakıp eritiyor, eriyen etim kötü bir koku eşliğinde yere damlıyor. Yere damlayıp çıkardığı o ses kulaklarımda uğulduyor. Kalp atışlarım artık o kadar yüksek ki tüm karanlıkta yankılanıyor. Baskı artıyor, boynum bedenimden ayrılıp sertçe zemine düşüyor, hala yaşıyorum. Kör edici bir acı hissederken gözlerimin önünde bir çift ayak var. Simsiyah tırnaklar ve kocaman ayaklar çamur ve pislik içinde. Gözlerim yukarı tırmanınca gözlerime bakan bir çift siyah göz görüyorum. Bir anda bağırarak elini kaldırıp gözlerimin üzerine koyuyor ve parmaklarında ki ateşi oraya bırakıyor. Kalp atışlarım kulaklarımı patlatacak duruma geliyor.

 

Nefes nefese gözlerimi araladığımda bir hastane odasındaydım. Hemen yanımda duran makinede yükselen kap atışlarının düzensizliğini duyabiliyordum. Anlımda birikmiş olan terler şakaklarıma doğru bir yol izlerken gözlerimle odayı süzdüm. Beyaz tonlarının ağarlıklı olduğu odada kimse yoktu. Korku hala bedenimi terk etmemişken dirseğimden destek alarak doğruldum. Üzerimde ki mavi hastane kıyafetine bakarken yanan gözlerimi ellerimle ovuşturdum. Göğsüme takılmış olan kabloları çektiğimde yankılanıp duran kalp sesi kesildi. Üzerimde ki pikeye uzandığımda koluma takılmış olan serum dikkatimi çekti. Elimi seruma atıp yavaşça bandı kaldırdım ve iğneyi çıkararak yatağın üzerine koydum.

 

Ayağa kalktığım ilk anda yer ayaklarımın altından kaydı, eğilerek yatağa tutundum ve gözlerimi kapattım. Bir süre yerimde durdum, gözlerimi kapatmış olduğum için yalnız kaldığım karanlık beni ürküttü. Tüylerim diken diken olurken hızla gözlerimi açtım ve etrafıma göz attım. Dengemi koruyup elimi yataktan çektiğimde yavaş adımlarla odanın kapısına yaklaştım. Elimi kapıya attığım an kapının önünden gelen sesleri duydum. Yerimde durup omzumu kapıya yaslanıp annemin ağlayışını dinledim. İçli içli ağlarken bir yandansa bunu kesmek istermiş gibi boğuk boğuk hıçkırıyordu.

 

"ben neden böyle oluyor anlamıyorum, onun iyi olması için her şeyi yapıyorum"

 

dediklerinden sonra ufak bir iç çekiş daha duydum.

 

"şşş tamam ağlama artık. Doktor birazdan uyanacağını söyledi, seni böyle görmesin"

 

Babamın sesini işittiğimde kaşlarımı yavaşça çattım. Sertçe yutkunup onları dinlemeye devam ederken zorlanıyordum bedenimden tüm güç çekilmiş gibi hissediyordum, ayakta durmak hiç bu kadar zor olmamıştı.

 

"n-nasıl ağlamam? Onu intihara kadar iten şey ne? O telefonu aldığımda neler hissettim biliyor musun? Onu kaybettim sandım. Ellerini gördün mü? Paramparça olmuş"

 

"gördüm, aynı duyguları bende hissettim aslı ama elimden bir şey gelmiyor. Şimdi ağlamayı bırak onu daha kötü etkileyeceksin. Doktor onu intihara yalnızlığın ittiğini söyledi belki de daha çok insan içine karışmasını sağlamalıyız. Şimdi sakin ol bunun da üstesinden geleceğiz tamam mı? Sil gözyaşlarını"

 

"iyi olacak değil mi ?"

 

"elbette, hadi gel bir elini yüzünü yıka sonra da naira'nın yanına gidelim"

 

Kapının önünden uzaklaşan adım sesleri ile duvara sürte sürte yatağa kadar ilerledim. Yatağa çöktüğümde nefes nefeseydim. İntihar mı etmiştim? Bu hastaneye nasıl geldiğimi hatırlamaya çalışıyordum ama silik sahneler gözlerimin önüne geliyordu. En son efraz'ın arabasında olduğumu hatırlıyordum. Elimi kaldırıp başımın üzerine koydum ve hatırlamaya çalıştım, ama sahneler bir türlü birbiri ile birleşmiyordu. efrazın arabasında çektiğim acıyı hatırladım, onun bağırışını ve hastanenin önüne gelip beni kucaklayışını. Görüntüler biraz daha geriye gittiğinde lavaboda ellerimi mermere vuruşum aklıma geldi. Sonra çantamdan çıkardığım ilaç kutusu.

 

Titrek bir nefes aldım ve gözlerimi yumdum o hapları içerken ne düşünmüştüm bilmiyorum. Ölmeyi arzu etmemiştim ama doktorlar bunun bir intihar girişimi olduğunu düşünüyorlardı. Aslında insanlar böyle mi kıyıyordu canına? Boynuna ipini saran boğazında birikmiş olan yumruları mı yok etmek isterken son veriyordu hayatına. Kafasına silahı dayayan zihninde ki çığlıkları susturmak için mi basıyordu tetiğe. İntihar bu muydu? Kendi hayatını değil hayatını mahveden şeyleri sonlandırmak isterken mi ölüyorlardı. Odanın içi birden buz kesti, titremeye başladım. Bu düşünceler beni dondurdu. Ölmek bu kadar kolayken mücadele etmek neden bu kadar zordu ki.

 

Kapının sesini işittiğimde gözlerim oraya döndü. Annem ve babam yavaş adımlarla içeri girdiler. Annem yüzüne kapatıcı sürüp kızarıklıklarını saklamayı arzu etmiş ama bunu başaramamıştı. Yüzünde üzüntüsünü gizlemeye çalıştığı bir gülümseme vardı. Babamın kaskatı olan yüzü vidalanmış bir kaç parça demir gibi kasılarak gerilmişti ama o bu ifadesi ile güldüğünü sanıyordu.

 

"naira uyanmışsın. Nasıl hissediyorsun ?"

 

Donuk bir şekilde anneme baktığımda gözlerinde ki yaşları geri göndermek için kendini kastığını fark ettim. Gözlerim cama kaydığında yağan yağmurun camı bulanıklaştırdığını gördüm. Rahatsızca yerimde kıpırdandım.

 

"perdeyi çeker misiniz ?"

 

Babam cevap vermememi önemsemeden hızla cama ulaştı ve stor perdenin boncuklarını tutarak çekiştirdi ve perdeyi kapattı. Adım sesleri ile kafamı anneme çevirdiğimde önümde durduğunu gördüm.

 

"serumunu çıkarmışsın? Az kalmıştı hemşireyi çağırayım mı bir daha taksın"

 

"istemiyorum"

 

"p-peki. Aç mısın? Ya da üşüyor musun istersen klimayı da açabilirim. Kendini kötü hissediyorsan doktoru çağırayım çünkü mideni yıkadılar ve-"

 

"aslı"

 

Babamın uyarısı ile annem durdu. Dolu gözlerini kıpıştırdığında bir kaç damla yaş yanağına süzüldü. Kendini tutamadı ve hemen arkasında duran babamın göğsüne yüzünü gömüp hıçkırarak ağlamaya başladı. Babam bir elini annemin sırtına yerleştirirken sahte gülümsemesinden arınmış donuk bir şekilde yüzüme bakıyordu. Onlara intihar etmediğimi söylersem bana inanmayacaklarını biliyordum bu yüzden sessizliğimi korudum. Annem bir süre ağladı, gözlerim yerde olmasına rağmen onun omuzlarının sarsıldığını görebiliyordum. Hastane kıyafetinden dışarıda kalan çıplak ayaklarıma baktım, üşüyordum ama sesimi çıkarmıyordum. Sonunda annem babamdan uzaklaşıp sakinleştiğinde gözlerimi yerden alıp onlara döndüm.

 

"doktor taburcu olabileceğimizi söyledi ama istersen bu gece burada kalalım herhangi bir şey için-"

 

"eve gidelim baba, ben iyiyim"

 

"peki annen senin için kıyafet getirmişti, onları arabadan getirip geliyorum"

 

Babam odadan çıktığında annem gelip yavaşça yanıma oturdu, ona bakmak istemiyordum. Benim yüzümden ağlıyor oluşunu hazmedemiyordum, benim için ağlasın istemiyordum. Babam gelene kadar ikimizde konuşmadık. Babam çantayı yanımıza bırakıp çıkış işlemleri için odayı terk ettiğinde annem çantayı alıp içinden kıyafetlerimi çıkardı.

 

"sana giyinmen için yardımcı olacağım"

 

Kafamı yavaşça sağa sola salladığımda gözlerinde ki hayal kırıklığını gördüm ama sırtımda ki izleri görebilme ihtimali beni ürkütüyordu. Elinde tuttuğu kıyafetleri yavaşça aldığımda hala bana bakıyordu.

 

"benden çekiniyor musun? Ben senin annenim"

 

"ben giyinebilirim. Sen dışarıda bekle istersen"

 

Bir süre kırgınca gözlerime baktı sonra kafasını sallayıp odadan çıktı. Derin bir nefes alıp üzerimde ki hastane kıyafetinden kurtulup getirdiklerini giyindim. Yavaş adımlarla kapıya kadar yürüdüm, bu kadar yorgun hissetmemin sebebi neydi bilmiyordum. Kapıyı zorlukla açtığımda annemin hemen önünde durduğunu gördüm. Dikkatle koluma girdiğinde onu reddetmedim. Yavaş adımlarla yürürken gözlerimin önünü tam göremiyordum, sanki bedenimde ki tüm güç çekilmiş gibi. Arabaya ulaşıp arka koltuğa oturduğumda yorgunlukla gözlerimi yumdum. Babam da geldiğinde eve doğru yol almaya başladık.

 

Gecenin karanlığını bakarken yağmurun durmuş olduğunu fark ettim. Karların birazını eritmiş olmasına rağmen çoğu yer hala beyaz bir örtü ile kaplıydı. Aynı zamanda bu karanlığa bakarken o hastane odasında kaç saat uyumuş olduğumu düşünüyordum. Araba evin önünde durdu. Kapımı açıp indiğimde vücudumu titreten soğuk gözlerimi kısmama neden oldu. Bu kez ailemden destek almadan apartmana kadar yürüdüm ve tırabzanlardan destek alarak 5. kata kadar çıktım. Ailem benden önce çıkmış olduğu için kapıyı açmadan merdivenin başında beni bekliyorlardı. Güçsüz ve zayıf bedenimin yere yığılacağını hissettiğimde babam elini belime koyup destek oldu. Kapıyı açıp beni odama kadar götürüp yatağıma oturttu. Vitamin ve kan ilaçlarını annemin zoru ile içtikten sonra uyumak istediğimi söyleyip yatağa girdim. Işığı ve kapıyı kapatıp beni yalnız bıraktılar. Uykum yoktu, sadece onların yüzüme acı ile bakmalarını kaldıramıyordum. Çok geçmeden yine annemin ağlayışlarını ve babamın tesellilerini işittim. Yaklaşık 2 saat sonra uyudular, ev derin sessizliğe gömüldü. Üzerimde ki yorganı yavaşça ittim ve ayaklarımı sarkıttım. Sarkan ayaklarımı biraz sallayıp sarkan örtüyü içeriye doğru gömerken gözlerim parke zemindeydi. Kafamı yavaşça kaldırdım ve pencereye baktım.

 

Saat birdi. Ayağa kalktım ve yavaş adımlarla pencereye doğru ilerledim. Ayaklarımın altında gıcırdayan parke bu defa sinirlerimi bozmuyordu. Pencereye vardığımda beyaz perdenin tülünü tuttum. Sert doku avuç içlerimi huylandırdı. Yavaşça çektiğimde kornişlerin çıkardığı ses odada yankılandı. Elimi cama attım ve açtım, tüylerimi diken diken eden hava içeri esti. Camın önüne çöküp öylece dışarıyı izlerken bir şey hissetmiyordum.

 

O gece sabaha kadar pencerenin önünde oturdum, kuş o gece gelmedi. Bu beni üzdü ama üzerinde durmadım.

Sabahın ilk ışıkları odaya vurduğunda hala üzerimde olan hastane kokusundan arınmak için duş aldım. Sabah 6'ya doğru babam uyandı, kontrol edeceği ilk şeyin ben olduğunu bildiğim için yatağın içinde yorganın altına gizlenmiştim. Sırtım kapıya dönük olduğu için açık olan gözlerimi görmeyeceğini biliyordum. 1..2..3..4 ve 6. adımda odamın tam kapısının önünde durdu. Kapıyı yavaşça araladığında düzenli bir şekilde nefes almak için çabalıyordum. Bir süre orada durdu, garip bir şey üzerimde gezindi. Benim ona sırtımı dönük bir şekilde uyuyor numarası yaparken dikkatle odamın içinde ki tekli koltuğa bakıyor oluşum ve onun dakikalarca kapının önünde durması gözlerimi doldurdu.

 

Kurtulmak istediğim bir şeyler vardı, yıkmak, parçalamak istediğim bir şeyler ama sadece sessizdim. Tüm düşüncelerim, yıkımlarım, kaoslar, çığlıklar, korkular zihnimde bir kasada kilitlenmişti. Onları paylaşacağım kimse yoktu, var olduğunu düşündüğüm kimse.

 

İçimden saymaya başladım, babam tam 246 dediğimde geri bir adım attı ve kapıyı örterek odadan çıktı. Onun ardından titrek bir nefes alıp yatakta doğruldum. Bakışlarım yatağın üzerindeyken düne nazaran çok daha iyi olduğumu hissediyordum. Derin bir nefes alırken küçük bir tıkırtı kulaklarıma ulaştı. Bakışlarım hızla cama dönerken yorganı üzerimden atıp hemen pencereye yaklaştım. Perdeyi çekip camı açtığımda kuş oradaydı. Yüzümde ruhsuz bir tebessüm yer edinirken onun soğuktan titreyen bedenini avuçlayıp içeri aldım ve pencereyi kapattım. Gidip yatağıma çöktüğümde yavaşça tüylerini okşamaya başladım.

 

"şuna bak benim gibi sende buraya gelmeye alıştın öyle değil mi ?"

 

gözlerimi ondan alıp karşı duvara dikerken onu okşamaya devam ediyordum.

 

"biliyor musun dün geceden beri aklıma takılan bir soru var. Gerçekten ölüm tüm bu sorunları halledebilir mi? eğer ölürsem bu çıldırtıcı seslerden ve kâbuslardan kurtulur muyum ?"

 

Kuş olması gerektiği gibi cevap vermedi. Sanırım beni konuşturan şey onun cevap vermeyeceğine emin olmamdı.

 

"bunu aklımın bir köşesine yazacağım. Her şey çıkılmaz bir hale geldiğinde ne yapacağımı biliyorum çünkü. Bugün aslında ölümden çok da korkmadığımı fark ettim çünkü yaşamayı arzulayacak kadar bir şeyi sevmiyorum"

 

O gün kuşun başını okşarken söylediklerimin ileride çok farklı bir boyuta ulaşacağını bilmiyordum. Aslında o gün sadece 1 saat daha yaşamak için yalvarabilecek duruma geleceğimi hiç tahmin etmemiştim çünkü hiçbir şeyi hastalık derecesinde sevebileceğimi düşünmemiştim.

 

●●●

 

Yelkovan tam 6'nın üzerindeydi. Hava çoktan kararmaya başlamıştı, yatağımın bir ucuna oturmuşken annemin ısrarlarını kulak ardı etmeye çalışıyordum. Badenin bana verdiği kâğıdı bulmuş ve bir arkadaşım olduğu için çok sevinmişti, aslında... Bir arkadaşım yoktu ama onun öyle sanmasına izin vermiştim.

 

"naira sadece seninde diğer genç kızlar gibi eğlenmeni istiyorum. Hem kötü bir fikir değil bu biraz insan içine karışsan ?"

 

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Yaklaşık yarım saattir o aptal doğum günü partisine gitmem için ısrar ediyordu, elindeki kâğıdı alıp parçalara ayırmak istiyordum. Sonra hemen arkasında duran dolabın aynasına ellerim parçalanıncaya kadar vurmak, aynayı paramparça etmek istiyordum. Kesici kırkların odanın her tarafına saçılmasını istiyordum, hastalıklı diğer bir düşüncem o kesiklerin üzerinde yürüyüp ayak tabanlarımı parçalamaktı. Odanın parke zemini kana bulanmalıydı, sonra benim ellerim. Bir yerlerimi kesmek, canımı acıtmak istiyordum. Bu öyle çıldırtıcı bir histi ki bedenim acıyı hissetmek için kıvranıyordu sanki.

 

"naira ?"

 

Annemin sesi ile irkilerek ona baktım.

 

"beni duyuyor musun? 1 saat sonra başlıyor öyle değil mi? giderken taksiye binebilirsin dönüşte babanı ararsan seni alır. "

 

Onun gözlerinin içine bakarken aslıda aklımda ki hastalıklı düşünceleri duysa ne hisseder diye düşünmeden edemedim. Kızının bu odayı kan gölüne boğmak istediğini bilseydi eğer hala yüzünde ki tebessümü koruyabilir miydi?

 

"gitmek istemiyorum"

 

"ah hadi ama naira, doktor kalabalığın sana iyi geleceğini söyledi. "

 

Dikkatle yüzüne baktığımda gözlerinde ki yoğun isteği gördüm, intihar ettiğimi düşündüğü için bunu yapıyordu. Onun dün gece ki ağlayışları kulaklarımda çınlayınca gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım.

 

"peki. Gideceğim"

 

"harika! Hadi seni hazırlayalım"

 

kafamı hızla sağa sola salladığımda dudaklarını sarkıttı.

 

"ne giyeceğime karışmayacaksın anne. Sadece partiye gideceğim"

 

"pekâlâ en azından gidiyorsun"

 

Saçlarımın üzerini öptü ve gülümseyerek odadan çıktı. Onun ardından ayağa kalkıp dolaba yaklaştım. Aynada ki yansımama baktığımda dakikalar önce ki isteklerim baş gösterdiğinde yumruklarımı sıktım. Derin bir nefes alıp dolabın kapağını açıp ayna ile olan bakışmamıza son verdim. Siyah dar kotumu ve lacivert kazağıma çıkarıp dolabı kapattım. Hızlıca üzerimi değiştirip saçlarımı salık bıraktım. Bu sayede işitme cihazımı gizleyebiliyordum. Daha vakit olduğunu bildiğim için odadan çıktım ve mutfağa doğru ilerleyip içeri girdim. Masanın üzerinde duran sayısız ilaca bakarken bıkkınlıkla nefes aldım. Su yardımı ile midemi bulandıran ilaçları içtikten sonra yorgun bir şekilde sandalyeye çöktüm. Çok geçmeden annem bir taksi çağırdığını söylemek için yanıma geldi. Montumu giyinip telefonumu aldıktan sonra adres kâğıdı ile evden çıkıp aşağı indiğimde annemin balkondan bana baktığını biliyordum. Taksi gelip tam önümde durunca binip kapımı örttüm. Aynadan göz göze geldiğim orta yaşlı adama adres kâğıdını uzatıp arkama yaslandım. Kafamı koltuğa yaslayıp gözlerimi kapattım.

 

Araba durana kadar gözlerimi açmamıştım. Adama ücreti ödeyip indiğimde sokağın tanıdık görüntüsü ile irkildim. Kafamı kaldırıp mekânı incelerken burayı daha önce gördüğüme emindim. Durdum, dakikalarca mekânın önünde o soğukta durarak düşündüm. Sonunda zihnimin derinliklerine sızan bir düşünce kasalara kilitli kaldığım geceyi fısıldadı. O gece burada efraz'ın arkadaşı ile karşılaştığım ve bana yardım ettiğini hatırladığımda adımlarımı mekâna yönlendirdim. Kapıyı açıp içeri girdiğimde yüksek seste ki müzik kaşlarımı çatmama neden oldu. Yanlış gelip gelmediğimi düşünürken okulun tanıdık simaları gözüme çarptı. Gözlerimle kısaca mekânı tararken koluma aldığım hafif baskı ile bakışlarım yana düştü.

 

"naira gelmişsin. Beni çok mutlu ettin"

 

Badenin üzerinde ki tozpembe elbiseye ve yüzünde ki abartısız makyaja bakarken ne kadar güzel olduğunu düşünmüştüm. Yüzüne sürdüğü her ne ise sinir bozucu çillerini kapatmıştı... Bu iyiydi.

 

"hadi istediğin yere geç ve eğlenmene bak"

 

Kafamı salladığımda yanımdan uzaklaştı ve başka insanların yanına ilerledi. Mekânın içini incelemeyi arzulasam da kalabalık her ayrıntıyı görmemi engelliyordu, her ayrıntıyı görememek sinirlerimi bozuyordu. Bakışlarımı en köşe noktaya çevirdim. Küçük adımlarla o köşeye vardım ve yavaşça sandalyeye çöktüm. Annemin tabiri ile insan içine karışmak bu muydu? Evimde ve yatağımda olmayı tercih ederken bu büyük gürültü beni deli ediyordu. Bu gürültü ile eğlenip dans edenleri izlemek dikkatimi çekmediği için kolumu masaya yaslayıp başımı üzerine yerleştirdim. Tahminimce 1 buçuk saat bu gürültü kesilmedi. Sonra birden gürültü bitti. Aniden oluşan sessizlik dikkatimi çektiği için kafamı kaldırdım, herkesin mekânın içinde ki sahnenin önüne dizildiğini görünce kaşlarımı çattım.

 

"canlı müzik var gençler toplanın "

 

Birinin bağırışı ile yerimde dikleştim ve kollarımı birbirine doladım. Bu köşeden sahneyi görebiliyor olsam da uzaktaydım. İki kişi gelip sahneye oturdu ama henüz ışıklar yanmadığı için göremiyordum. Biri arkada kalırken diğeri öne geldi ve sandalyeye oturdu. Elinde ki gitarı ve önünde duran mikrofonu görebiliyordum. Parmaklarını bir kere gitarın tellerinin üzerinden geçirdi. İnceden kalına doğru geçen sesi dinledikten sonra gitarı çalmaya başladığında dikkatim oradaydı, ışıklar henüz yanmamıştı.

 

Yerim yokmuş bu bahar

Dilim eksik, omuzlarım dar

Bugün olmadı, bayram gelsin yarın

O sabaha dek yazgım gözümle dünya

İsyan olmuş, deprem olmuş

Yuvam, sevenim, annem siyah almış, melek olmuş, sağır

Mahrum her sözüm çığlık, feryat, figan olmuş

Gül canım kızım, siyah halinden sorumlu var.

 

Ses o kadar güzeldi ki ilk defa böyle bir ses duyuyordum sanki. Şarkıyı öyle yoğun söylüyordu ki defalarca dinlesem bıkmazdım. Gitara hala vurmaya devam ederken ışıklar yandı. Görmeyi beklediğim en son kişi oradaydı. Tam önünde oturmuş yeşil gözlerini kapatmıştı. Uzun parmakları gitarın tellerinde geziniyordu. Boğazıma doğru yükselen değişik bir his beni alaşağı ederken devam etti.

 

Uçurtmam şahit

Yaram, farkım, yarım adım

Unutmam

Niyetin güzel imiş inatla

Yetersizliğim, görünmez kızımsın aslında

İsyan olmuş deprem olmuş

Yuvam, sevenim, annem dilsiz sırdaş, melek olmuş sağır

Mahrum her sözüm çığlık, feryat, figan olmuş

Gül canım kızım, siyah halinden sorumlu var

 

Şarkı bitti. Gözlerini açtı, bir süre etrafa baktı. Gençlerden büyük bir alkış tufanı koptu. Hafif bir baş selamı verip ayağa kalktığında bunun tesadüf olmadığını biliyordum. Badenin doğum günü ile onun sahneye çıkmasının tesadüf olmadığına emindim. Eski gürültü yerini alırken yerimden kalktım ve lavaboya gitmek için arka koridora ilerledim. Lavabodan daha iyi bir yer buldum. Mekânın yan tarafında diğer bina ile arasında ki açık alan.

 

Oraya çıktığımda derin bir nefes aldım, ağır gürültüden kurtulmuş olmanın rahatlığı ile yan tarafta ki geniş kolonu geçtim ve arkasında oturarak sırtımı duvara verdim. Dizlerimi toplamış olduğum için çenemi oraya yaslayabiliyordum. Bir süre sessizliğin keyfini çıkardım, bu keyfime son veren şey kapının açılması oldu. Yerimden kıpırdamadım, iki farklı insandan gelen adım seslerini işittim. Kafamı hafifçe eğip onlara baktığımda efraz ile arkadaşı olduğunu gördüm. İkisi de bir sigara yaktı. Sigaranın küçük alevi karanlıkta parlıyordu, bu iki parıltı kâbusumda ki gözleri hatırlattı. İrkilerek gözlerimi kıpıştırdığımda efraz'ın karanlıkta zor bela seçilen yüzüne baktım.

 

"neden karşısına çıkıp söylemiyorsun ki anlamıyorum"

 

Arkadaşının dediklerinden sonra efraz sigarasından derin bir nefes aldı. Dumanı karanlık gökyüzüne üflerken başını hafifçe arkaya doğru eğmişti.

 

"söyleyemem." sadece mırıldandı ama onu duydum.

 

"hadi ama daha ne kadar böyle devam edecek? Neredeyse 4 ay oluyor "

 

"özgür denemedim mi sanıyorsun? Hem ne diyeceğim? Bana inanmayacak"

 

"o zaman bırak peşini. Madem söylemeyeceksin takip edip durma kızı"

 

Kafamı geri çekip duvara yasladığımda bade hakkında konuştuklarını biliyordum. Ne söyleyecekti? Neden 4 aydır takip ediyordu? İlk defa bir şeyi merak ettiğimi hissediyordum. Karşı komşumuz ile badenin ne ilgisi olabilir diye düşünmeden edemiyordum.

 

"bana akıl verme. Kafam yeterince dolu, çoğu zaman çık karşısına her şeyi anlat diyorum sonra tam yakınındayken bir şey oluyor. Gerçekten mutlu olduğunu görüyorum, mutluluğunu bozmak istemiyorum"

 

"bu şeyin onun mutluluğunu bozacağını nereden biliyorsun ?"

 

O sırada çalan telefon ile özgür elini cebine atıp telefonu çıkardı. Bir süre telefonla konuştuktan sonra geri gelip efraz'a baktı.

 

"eda aradı tek başına korkuyor, ben eve geçiyorum."

 

"geç sen"

 

"sende gel istersen yiyecek bir şeyler hazırlamıştır, bir şey yemedin tüm gün"

 

"ben kendi evime geçeceğim, sen git"

 

"iyi, kafana takma çok"

 

Özgür kapıyı açıp gittiğinde efraz bitmiş olan sigarasının izmaritini yere attı ve ayağı ile ezdi. Sonra kapıyı açıp oda içeri geçti. Onun ardından yavaşça yerimden kalktım ve kapıya doğru ilerledim ama ben girmeden kapı tekrardan açıldı. Elinde bir içki şişesi ile çıkan oğuzu gördüğümde bir adım geriledim.

 

"naira sonunda buldum seni. Bu geceyi eğlenmeden bitirmek kötü olurdu"

 

Geri bir adım daha giderken onun sarhoş olup olmadığını çözmeye çalışıyordum, hayır şişeden sadece bir kaç yudum alınmıştı bilinci gayet yerindeydi.

 

"uzak dur benden"

 

Anıl'dan sonra bir de arkadaşı ile uğraşmak istemiyordum ama bu gecenin de sorunlu bir şekilde biteceğini anlamakta güçlük çekmedim.

 

"baksana sadece biraz rahatlaman için sana içki getirdim. Hadi biraz iç, söz veriyorum içersen seninle bu gece uğraşmayacağım"

 

"geri çekil! İçmeyeceğim "

 

Küçük bir kahkaha attı ve elinde ki şişeden bir yudum aldı, gözlerim arada kapıya kayıyordu ama onunla arasında o kadar az bir mesafe vardı ki kaçmaya çalıştığım anda beni tutabileceğini biliyordum. Kötü olansa bu küçük alanda çıkabileceğim tek yer orasıydı.

 

"küçük kedicik pençelerini çıkarmış bu gece. Hadi al biraz iç rahatla"

 

dudaklarımı araladım ve çığlık attım, üst üste iki defa.

 

"manyak kız bağırmayı kes, insanlar yanlış anlayacak"

 

"geri çekil! Bana karışma, defol başkaları ile uğraş"

 

Sinirle söylediğim şeyleri umursamadı ve yanıma hızla yaklaşarak sol kolumu tuttu. Onun kolunu çekmek için sağ elimi tam elinin üzerine koydum ama kıskacına almış olduğu bileğimi kurtarmak zordu.

 

"şişeyi dudaklarına yaslayacağım ve sende bir kaç yudum alacaksın"

 

O bu cümleleri söyledikten sonra çok garip bir şey oldu. Önce kapı açıldı, bunun benim saniyeler önce attığım çığlıkla ilgisi olabileceğini düşünmüştüm. Gelen kişi kimdi bilmiyordum çünkü o saniyelerde oğuz'un gözlerinin içine bakarak bağırdım.

 

"o şişeyi kendi kafanda kır !"

 

Bağırışımla beraber avuç içime elektrik çarpmış gibi hissettim. Oğuz bir anda şişeyi kaldırıp kendi kafasına vurdu. Şişe paramparça olup camlar etrafa sıçrarken bir cam yanağıma gelip yanağımı kesti. İçinde ki içki onun yüzüne akarken anlı kesilmiş kanamaya başlamıştı. Elimi çoktan onda uzaklaştırmış geri doğru gitmiştim. Avuç içim hala sızlarken o bir anda gözlerini açmış ve üzerime yürümüştü.

 

"sen ne yaptığını sanıyorsun lan? Seni gebertirim"

 

Şişeyi onun kafasına benim attığımı düşünerek üzerime geldiğinde korku ile yutkunmuştum. Onun bedenini çekip hızla duvara vuran kişi efrazdı. Yakalarından tuttu ve kendine çektikten saniyeler sonra tekrardan iterek sertçe duvara vurdu.

 

"kimi gebertiyorsun puşt ?"

 

Elini kaldırıp çenesini kavradığında donmuş bir vaziyette olanlara bakıyordum. Yanağımda ki kan ince bir yol çizerek boynuma ilerlerken huylanıyordum.

 

"gücün ona mı yetiyor?! Bana da erkeklensene orospu çocuğu !"

 

"sen kimsin lan ?"

 

Oğuzun bağırışı ile efraz kafasını çevirerek yanağını duvara yapıştırdı. İri vücudu ile oğuzdan daha uzun ve kaslıydı bu aralarında ki yaş farkı ile ilgili olsa da efraz'ın normalden daha uzun olduğunu farkındaydım.

 

" yanlış adama çattın çocuk, seni burada döve döve gebertirim gıkını çıkaramazsın."

 

"bırak, tamam bırak gideyim "

 

Efraz iterek bıraktığında oğuz bana kısa bir bakış atıp gitti. olay'ın büyümediğine sevindim. bir süre öyle durduktan sonra bedenini bana çevirdi ve geceye rağmen belli olan yeşil gözlerini gözlerime dikti. Bana doğru bir adım attı ama ben geri gitmedim. Gözlerinde seçebildiğim duygu şaşkınlıktı.

 

"nasıl yaptın ?"

 

fısıltı gibi çıkan sesinden sonra kaşlarımı hafifçe çattım.

 

"n-neyi ?"

 

"şişeyi kafasında kırmasını söyledin, o da şişeyi kafasında kırdı."

 

gözlerimi açarak ona bakarken kafamı sağa sola salladım.

 

"h-hayır öyle bir şey olmadı"

 

"naira karşında aptal mı var? Seni gördüm ona dediğin an bunu yaptı. Kendi yaptığını bile fark etmedi. Bunu nasıl yaptın ?"

 

Dudaklarımı araladım, sadece titrek nefesler çıktı o aralıktan. Bir şey demek istedim diyemedim. Zihnimi kara kuyusu yine çığlık çığlığaydı, ağlamak istedim, çaresiz hissettim.

 

"b-bilmiyorum gerçekten. Nasıl oldu bilmiyorum"

 

Gözlerim dolu doluyken efraz kafasını yere eğdi derin bir nefes aldıktan sonra hala şaşkın olan gözlerini gözlerime dikti. Bir adım daha attı bana doğru bu sefer geri bir adım atma ihtiyacı hissettim ama sırtım soğuk duvara çarptı.

 

"gözlerin..."

 

diye mırıldandığında bana biraz daha yaklaştı. Göğsüm hızla kalkıp inerken o kaskatı olan yüzü ile gözlerime bakıyordu.

 

"simsiyah oldu"

 

"n-nasıl ?"

 

"simsiyah oldu naira, beyazlıklarını yitirdi. Sadece bir kaç saniye... Bunu gördüm "

 

"hayır sen yanlış görmüş olmalısın, böyle-"

 

"ne gördüğümü biliyorum! Gözlerinin öyle olduğuna dair yemin edebilirim"

 

Kâbuslarımda yer edinen gözler gözlerimin önüne gelince tüylerim diken diken oldu. Bir kaç tuzlu gözyaşı yanağıma gelip kesiği yakarken efraz hala şaşkındı.

 

"yalan söylüyorsun... Bu imkânsız "

 

Zihnim yine beni alt etmek için devreye girmiş avaz avaz bağırıyordu. Duyduğun ses ve sırtında ki izler de imkânsız değil mi? haklı oluşu elimi kolumu bağlarken yapmak istediğimi yaptım. İnkâr ettim. Bu imkânsızdı, bu kabul edilemez bir şeydi. Ya ben deliydim ya da efraz. Kafamı hızla sağa sola salladığımda ağlamaya başlamıştım. Dudaklarımın arasından çıkan titrek nefesler beyaz bir duman oluyor ve efraz'ın yüzüne doğru gidiyordu.

 

"sana neden yalan söyleyeyim ?"

 

Efraz'ın bağırışı bu boşlukta yankılandı. Beni korkutmuştu. Tüylerim diken diken oldu, buna sebep olan diğer bir etken soğuk havaydı. Çenem soğuk havanın ve karmaşık hislerin etkisi ile hafiften titremeye başlamışken efraz bana doğru bir adım atıp tam önümde durdu. Yeşil gözleri gözlerimdeyken onun gözlerinden okuduğum en net duygu endişeydi.

 

"vücudunda bir iz, bir işaret, herhangi bir şey var mı ?"

 

Mırıldanışı ile afalladım. Göz bebeklerim şaşkınlıkla titreşti. Bedenim o an tüm gücünü yitirdi. Tüm vücudumda gezinip parmak uçlarıma kadar ulaşan sancılı hisler baş gösterdi. Sinsi, kıvrak bir yılan uzun dilini çıkarıp kulaklarıma ürkütücü sesini fısıldadı. Yılan beynime dolandı, düşüncelerim alaşağı oldu. Bir tabure parke zemine düştü, sekerek uzaklaştı. Tok bir ses çıktı, bir beden havada çaresizce çırpındı, bir beden ruhundan ayrıldı ve boşlukta salladı. Bir silah patladı, büyük bir gürültü koptu, bir anda gözlerimin önünde devasa bir cam belirdi. Camdan ilerisini gördüm, cam saniyeler içinde tuzla buz oldu. Sonra durdu, tüm parçalar havada asılı kaldı. Bir anda tekrar birleşti, silah aslında hiç patlamadı, bir beden sallanmadı, bir tabure düşmedi. Gürültü kesildi ve derin bir nefes ciğerlerime ulaştı. Serin bir hava yüzüme doğru esti. efraz'ın gözleri hala bendeyken yumruklarımı sıktım. Parmak kemiklerimin dokusunu net bir şekilde avuçlarımda hissettim.

 

"sen? N-nasıl ?"

 

Fısıldayışımla beraber keskin üçgen şeklinde ki çenesi daha da kasıldı, yanaklarının içe çöküklüğü ile kemikli yüz hatlarını tam olarak gördüm. Uzun kıvrımlı kirpikleri birbirine değdi. Her bir kirpiğin birbirine dolanışını geceye inat gördüm. Derin bir nefes alırken biçimli burnu biraz genişledi. Sonra etli dudakları arasından beyaz bir buharı dışarı bıraktı.

 

"sadece soruma cevap ver naira? "

 

Sebepsizce gözlerim doldu, onun heybetli vücudunu hiçe sayarak geniş omuzlarına tutunmak ve hırsla sarmak istedim. Nasıl bilebilir diye bağırmak istedim ama o kıvrak yılan bu kez beynimin içinde gezinmiyordu. Boğazıma oturmuştu, dudaklarımı araladığımda kafasını çıkarıp ince dilini öne doğru uzatacakmış gibi geliyordu. efraz geri bir adım attığında bir damla gözyaşı yanağıma süzüldü, oradan boynuma doğru ince bir yol çizdi kendine. Geçtiği yol rüzgârın etkisi ile kupkuru olup gerildi. Kemikli ellerini kaldırdı ve yüzünü sıvazladı. Hiçbir şey anlamıyordum.

 

"var mı? Vücudunda bir işaret var mı? Cevap versene !"

 

Sesi öyle gür çıktı ki cılız bedenim yerinde titredi. Kafamı yavaşça aşağı yukarı salladığımda gözleri hafifçe aralandı. Bu kez endişe miydi yoksa acıma duygusu muydu gözlerindeki çözemedim.

 

"siktir! naira sen şizofren filan değilsin"

 

Fısıltısı ile gözlerimi kıpıştırdım. Yerimde çakılı kalmıştım. Asıl sorun onun tüm bunları nasıl bilmesiydi. İhtimaller, teoriler bir bir zihnimi ziyaret etti. Ulaşabileceğim tek bir mantıklı seçenek yoktu.

 

"ne biliyorsun ?"

 

diye söylendiğimde sonunda dudaklarımın arasından bir şey çıkmış olmasına seviniyordum. Bir an için tüm gece sadece onun yüzüne bakıp kalacağımı sanmıştım.

 

"bakmalıyım... O işarete bakmalıyım"

 

Geri bir adım attığımda o da bana doğru bir adım attı

 

"hadi ama görmeliyim, aynısı olup olmadığını bilmeliyim"

 

Tereddütle onun gözlerine baktım. Sonra ufak bir fısıltı ne kaybedersin ki dedi. Haklıydı, ne kaybederdim ki. Üzerimde ki montu yavaşça kollarımdan sıyırdım. Aniden ondan ayrılmak bedenimi şiddetli bir titremeye soktu. Siyah montumu iki elimin arasında tuttuktan sonra yavaşça arkamı döndüm. Bana doğru bir adım atıp hemen dibimde durduğunu saçlarımın arasına doğru gelen nefesinden anlayabiliyordum.

 

"s-sırtımda"

 

Beni duyduğu ama bir süre bir şey yapmadı. İnce kazağım beni titretmeye devam ederken ellerini kazağımın eteklerinde hissettim. Bir süre elleri orada kaldı, onu zorlayan bir şeyler olduğunun farkındaydım. Kazağı yavaşça yukarı doğru sıyırdığında parmaklarının eklem yerleri sırtımla temas etti. Bu temas beni ürküttüğü için sırtımı içe doğru kıvırdım. Bu dondurucu havaya rağmen elleri çok sıcaktı.

 

"lanet olsun"

 

Diye inlediğinde omzumun üzerinden ona baktım. Gözleri hala sırtımdaydı, şoktaydı. Kafam karman çorman olurken elini kazağımdan çekti. Kazak bir anda boşlukta kaldığında yere doğru asıldı ve sırtımla buluştu. Soğuk hızlıca montumu üzerime geçirmeme neden oldu. Bakışlarımı efraz'a çevirdiğimde donuk bakışları yerdeydi. Bu donukluk beni korkuttu.

 

"ne biliyorsun ?"

 

Daha önce sorduğum soruyu tekrarladığımda kafasını kaldırdı ve tam gözlerimin içine baktı. Dudaklarını araladığı an demir kapının sesini işittim. Bakışlarım oraya döndüğünde kapı aralanmış bir beden kafasını öne doğru uzatmıştı. Dikkatle baktığımda bu bedenin bade'ye ait olduğunu fark ettim.

 

"ah naira sonunda buldum seni. Pastayı çoktan kestik, burada ne yapıyorsun ?"

 

Bakışları kısa bir süre efraz'a kaydı ama sesini çıkarmadan bana döndü tekrardan. Gözlerim onun bu hareketinden sonra yanımda ki adama döndüğünde onun bakışlarının bade de olduğunu gördüm. Birçok duyguyu içinde barındıran bakışları badenin üzerindeydi.

 

" geliyorum" diye fısıldadığımda bade gülümsedi.

 

" hadi, seni bekliyorum"

 

öne doğru bir adım attığımda bade kafasını içeri sokup koridorda yürümeye başladı. Kapıya doğru bir adım daha attığımda efraz dirseğimden tuttu. Kafamı yavaşça ona çevirdim

 

"seninle bu konuyu konuşacağım"

 

diye mırıldandığında dirseğimi yavaşça onun parmaklarından kurtardım. Gözleri hala bendeyken devam etti.

 

"bu gece beni bekle"

 

Ona olumlu ya da olumsuz bir cevap vermeden içeri girdim. Sıcak bir hava bedenimi sardığında adımlarımı hızlandırdım ve mekânın geniş alanına geçtim. Çok hafif bir müzik bana eşlik ederken gereksiz bir kalabalık göz kırptı. İleri doğru yürüdüğümde herkesin elinde bir tabak pasta vardı. Bir anda önüme doğru uzatılan pasta tabağını tutan ele bir süre baktım. Gözlerimi yavaşça elin sahibe çevirdiğimde uzamış olan hafif kıvırcık saçları ile Anıl'ı gördüm. Bir süre yüzüne baktım, bu donuk bakışlarım üzerine elinde ki pasta tabağını geri çekti ve çatala küçük bir parça takıp ağzına götürüp yedi. Ona hala donuk gözlerle bakıyordum, bordo kazak üzerine giydiği siyah deri montu ile onu ilk defa sivil gördüğümü fark ettim.

 

"gelmezsin sanıyordum" diye

söylendiğinde gözlerimi kıstım.

 

"hangi yüzle benimle konuşuyorsun ?"

 

elinde ki tabağı sert bir şekilde çaprazımızda kalan cam masaya koydu ve kaşlarını çatarak bana baktı.

 

"bak ben senin numaranı kimseye vermedim, oğuz nereden bulmuş bil-"

 

"oğuzu başıma salan kim? tüm bunları başıma açan kim? "

 

sert sesim onun afallayarak bana bakmasına sebep oldu.

 

"tamam, kasalara seni ben kilitledim ama numaranı ben vermedim, benim suçum olma-"

 

Daha cümlesini bitirmeden dönüp çıkışa doğru yürümeye başladım. Ellerimi montumun cebine yerleştirdim ve kapıya yaklaştım. Ağır kapıyı iterek dışarı çıktığımda sert bir rüzgâr yüzüme doğru esti. Cebimde ki telefonu çıkarıp babamı aramak için tuşa bastım fakat açılmadı. Üst üste bastım ancak karşılaştığım tek şey siyah ekrandı. Bir an kafamı kaldırıp karanlık sokağa baktım, telefonuma ne olduğunu düşünürken aklıma gelen sahne lavaboda kartı kırıp yere atışımdı. Bunun aklımdan tamamen çıkmış olması büyük bir şansızlıkken arkadan gelen kapı sesi daha büyük bir şansızlığın bana doğru yaklaştığını fısıldıyordu.

 

"seninle konuşurken arkanı dönüp gidiyorsun! Sana çok meraklı değilim tamam mı? Sadece benim suçum olmayan bir şeyi üzerime yıkmayı kes"

 

Bezgin bir şekilde ona döndüğümde elimde ki telefonu kafasına fırlatmak istiyordum.

 

"benimle uğraşma, bana yaklaşma, benimle diyalog kurma. Sadece kendinize başka bir eğlence bulun tamam mı? Ne seninle ne de arkadaşlarınla uğraşmak istemiyorum. Yeterince sorunum var zaten"

 

Ani çıkışım ile geri bir adım attı, hafifçe kıvırcık olan kumral saçları rüzgârın etkisi ile dalgalanırken derin bir nefes alıp arkamı döndüm. Elimde ki telefonu avucumun içinde ezerken babama nasıl ulaşacağımı düşünüyordum. Endişe etime kenetlenmiş bir yaranın kabuğu gibiydi. Dokundukça acıtıyordu. Tüm bu hislerime rağmen şans bu gece benden yana oldu, bir taksi mekânın biraz ilerisinde durdu ve bir adam indi. Bunu gördüğüm an ayaklarıma yüklendim ve koşarak taksiye yaklaştım. Araba hareketlenmeden saniyeler önce ellerim kapıya dayandı. Şoför beni fark ettiği an durdu. Arabaya binip kapımı örttükten sonra derin bir nefes alıp sırtımı koltuğa yasladım. Şoföre evin adresini tarif ettikten saniyeler sonra bakışlarım hala mekânın önünde duran Anıl'a döndü. Binmiş olduğum arabaya bakıyordu ama bu karanlıkta beni görebildiğine emin değildim. Araba harekete geçtiğinde bakışlarımı ondan aldım. Gözlerim dizlerimin üzerinde duran ellerime düştü. Sağ elimi açıp içine baktığımda hafifçe parmaklarımı oraya sürtmüştüm. Hala o elektrik avucumdaydı sanki yaşadığım garip şeyler derin bir nefes almama neden oldu. Elimi yumruk yapıp avucumu örttüğümde bakışlarımı oradan alıp yola çevirdim.

 

Yelkovanın üzerine ağır bir taş düştü, zaman hızla aktı. Uzun bir mesafe olmasına rağmen evin önüne varmıştım. Şoföre beklemesini söyleyip arabadan indim. Beş katı çıkıp bir daha inmek gözüme çok gelse de mecburen apartmana giriş yaptım. Adamı çok fazla bekletmemek adına merdivenleri hızla çıktım, nefes nefese zile bastığımda kapıyı annem açtı.

 

"naira? Neden babanı aramadın? "

 

"hattım bloklandı arayamadım. Taksi ile geldim ama yanımda para yoktu, aşağı inip parayı ödeyebilir misiniz ?"

 

Annem beni içeri alıp babama seslendi. Onun aşağı inip ödeyecek olması beni rahatlattı. Yavaş adımlarla odama girip kapıyı örttüm, elim anahtara atıp kapıyı örttüm ve odamın içine girdim. Aynada ki yansıma bakarken yanağıma sızmış olan ince kanı görebiliyordum. Dolaptan ıslak mendil alıp beyaz tenimi lekelemiş olan kanı temizledim. Küçük yarık yanağımda ki yerini koruyordu ama çok dikkat çekmiyordu. Kapım tıklatıldığında bakışlarımı oraya çevirdim. Kapının cam kısmından annemin yansımasını seçebiliyordum. Kapıya yaklaşıp kilidi açtım, geri çekilip içeri girmesine izin verdiğimde beklenti ile yüzüme bakıyordu.

 

"nasıl geçti parti? Eğlenebildin mi? "

 

"hı hı "

 

Arkamı dönüp dolaba yaklaştığımda onunda adım seslerini duyuyordum, kolay vazgeçmeyeceğini biliyordum hele son yaşadıklarımızdan sonra beni asla kendi halime bırakmayacaktı.

 

"yeni arkadaşlıklar kurdun mu ?"

 

"bir gecede mi ?"

 

Sorumla beraber gözlerini devirdi. Dolabımdan pijamalarımı alıp kapağını örttükten sonra üzerimde ki montu indirip odanın içinde ki koltuğa attım.

 

"anlatmayacak mısın? Neler oldu ?"

 

"anne sadece basit bir doğum günü partisiydi. Hiçbir şey olmadı, izin verirsen üzerimi değiştirip uyuyacağım"

 

Derin bir nefes aldı ve kafasını sallayıp odadan çıktı. Kapıyı tekrar kilitledikten sonra üzerimdekileri indirip pijamalarımı giyindim. Aynanın karşısına geçip kalçama kadar inen saçlarımı örmeye başladım. Her bir saç tutamını birbirine sararken gözlerim aynada ki yansımamdaydı. Ördükten sonra bir lastik tutturdum. Aynaya doğru bir adım attım ve yakın bir mesafede durdum. Dikkatle gözlerime baktım. Simsiyah olan gözbebeklerimin etrafında keskin bir şekilde ayrımı belli olan beyazlıklara dikkatle baktım. efraz gözlerimin siyaha döndüğünü söylemişti, ona inanmadığımı söylediğim halde gözlerimi kontrol ediyordum. İrkilerek geri çekilip başımı sağa sola salladım. Odamın kilidini açıp yatağıma ilerledim. Kapı kapılı olduğu için sadece kapımın cam kısmından içeri yansıyan koridorun ışığı vardı odada. Karanlıktan korkuyordum ama ışık olduğunda uyumakta zorlanıyordum. Bu garip çelişki uykularımın kaçmasına sebep olan etkenlerden biriydi. Yavaş adımlarla yatağa ilerleyip oturdum. Sırtım kapıya dönüktü, gözlerim çekili olan perdelerdeydi. Gözlerim ellerime düşünce bir gün önce bade'nin yapıştırmış olduğu bantlara baktım. Henüz bir gün olmasına rağmen çok yıpranmış görünüyorlardı. Etrafı sökülmüş olan bantları yavaşça açmaya başladım. Bir bir parmaklarımdan uzaklaşan bantların ardından geriye kalan kabuk tutmuş olan yaralardı. Yaranın çevresini saran kızarıklıklar ellerimi acınası bir halde gösteriyordu. Bantları yere attım, genelde temizliğe dikkat eden bir insandım ama şuan garip bir şekilde onları yere atmak istemiştim. Parkenin üzerinde dağınık bir şekilde etrafa saçılan bantları izlemek hoşuma gitti.

 

Annemin odasının kapı tıkırtısı işittim, ikisi de uyumaya gitmişlerdi. Uykuya dalmaları çok uzun süre almıyordu, genelde geceleri uyku beni çok ziyaret etmediğinden onların uyku saatlerini ezberlemiştim. Ev yine ağır bir sessizliğe gömüldüğünde işittiğim tek şey düzenli nefes alış verişlerimdi. Odanın karanlığı ürkütücüydü ama aynı derecede cezp edici. Uykumun gelmesini beklerken gözlerim boşluktaydı, beklediğim dakikaların herhangi birinde camım tıklatıldı. Kafamı kaldırıp cama baktığımda bir şey görmedim. Çok geçmeden aynı küçük tıkırtıyı işittiğimde cama çarpan küçük bir taş olduğunu fark ettim. Yerimden yavaşça kalktım ve parmak uçlarımda yürüyerek pencereye yaklaştım. Elimi perdeye atıp sert dokusunu avuç içlerime hapsederken titrek nefesler alıyordum. Yavaşça çektim ve karanlığa gömülmüş olan şehri gözlerimin önüne serdim. Yavaşça camı açtığımda aniden yüzüme esen rüzgâr beni titretti. Kafamı dışarı çıkarıp hafifçe eğdiğimde apartmanın bahçesinde duran bir bedeni seçtim. Çok karanlık olduğu için onun kim olduğunu çözemedim.

 

"beni beklemeni söylemiştim"

 

Kısık ama bana ulaşan sesini işittiğimde onu tanıdım. İstemsizce omzumun üzerinden geriye bakıp karanlık odamda kapıyı seçmeye çalıştım. Evin içinden hiçbir ses veya tıkırtı yoktu. Derin bir nefes alıp kafamı camdan eğdim, onu beklememi söylemişti ama bu tamamen kafamdan çıkmıştı.

 

"aşağı gel" diye aynı tonda konuştuğunda boş olan sokaklara göz attım.

 

"geliyorum"

 

Camı kapattım ve yavaş adımlarla odanın kapısına yaklaştım. Onun bildiği bir şeyler vardı ve ben ufak bir şey öğrenmek için her şeyi yapabilirdim. Önce ailemin bulunduğu odaya yaklaştım ve kapı kolunu tutup yavaşça aşağı indirdim. Kapıyı hafifçe araladığımda gözlerimin önüne serilen ailemin görüntüsüne baktım. Annem kapı tarafına doğru dönmüş derin bir uykudaydı, babam ise arkadan onun beline sarılmış bir vaziyette uyuyordu, bir an için onlara bu kadar problem oluşum canımı yaktı. Birbirine seven ve her yönden destek olan insanlardı, çoğu insanın evliliğinde sıkıntılar olduğunu duymuştum ve görmüştüm ama benim annem babam arasında ufacık bir problem bile yoktu. Onların hayatına yapışıp kalan ve tüm mutluluklarını sömüren sorun bendim. Titrek bir nefes aldım ve geri çekilip kapıyı sessizce örttüm. Boğazıma oturan yumruyu hiçe sayıp girişe ilerledim ve montumu üzerime geçirip anahtarları aldım ve evden çıktım. Duyarlı lamba varlığım ile yanıp katı turuncu cılız bir ışıkla donattı. Adımlarımı dikkatle merdivenlere yönlendirirken anahtarların ses çıkarmasına karşı avucum içine hapsetmiştim. Sonunda çıkış kapısına ulaştığımda kapıyı yavaşça açtım ve dışarı çıktım.

 

Gecenin dondurucu havası bir an için nefesimi kesti. Yerimde durup gözlerimi kısarak boş bahçeye baktığımda camıma taş atan o bedene rastlamadım. Kafamı kaldırıp yola baktığımda park halinde duran arabasına yaslı bir şekilde beni beklediğini gördüm. Ses çıkarmamaya özen göstererek yola çıktım. Bomboş ve karanlık sokağa göz attığımda bu karanlığın sonunu görmemi engellediğini fark ettim. Köpek ulumaları kulaklarıma ulaşıyordu, bu bir miktar beni korkutuyordu. Karanlıktan sonra korktuğum şeyler arasında bulunuyordu o dört ayaklı değişik şeyler. efraz yaslandığı arabadan ayrıldı ve bir kaç adımda yanıma ulaştı ve tam önümde durdu. İkimizin ağzından çıkan nefeslerin dumanlı görüntüsü gözlerimin önünü kapattı.

 

"uyuyor muydun ?"

 

diye sordu kısık bir tonda. Burnu soğuktan kızarmıştı.

 

"hayır... Bu aralar uyku pek ziyaret etmiyor beni"

 

Durup gözlerini kıstı, kirpiklerinin bu derece uzun ve kıvrımlı olması her gözlerini kısışında birbirine dolanmasına sebep oluyordu. Hastalıklı hisler yine bedenimi ziyaret ediyor ve onun her bir kirpiğini kopararak birbirinden uzaklaştırmak istiyordum. Bu düzensizlik beni çıldırtıyordu, tam karşımdaydı ve her bir tel birbirine yamuk bir şekilde dolanmıştı. Avuç içlerim karıncalandı, aldığım nefesi içimde kafesleyip soluk alıp vermeden öylece durdum. Kaç dakika sürdü bilmiyorum ama onun sesi beni kendime getirdiğinde derin bir nefes alıp soluk soluğa etrafıma bakınmıştım.

 

"beni duymuyor musun ?"

 

"d-duyuyorum... Sadece daldım"

 

Bakışlarımı onun kirpiklerinden uzak tutmak için çenesine getirdim. Keskin çenesinin hemen yamacından kendini belli eden boynu montunun korumasında değildi.

 

"hava soğuk ve geç bir vakitteyiz ama sana sormam gereken şeyler var"

 

Kafamı hafifçe sallarken gözlerim hala onun çenesindeydi.

 

"bir şeyler görüyor musun? Ya da duyuyor musun ?"

 

Ses... Adını koyamadığım o garip ve ürkütücü ses. Kafamı bu kez çenesinden ayırıp gözlerine baktım.

 

"bunları nasıl bilebilirsin"

 

diye fısıldadığımda bir nevi sorusunun cevabını almıştı. Gözlerinde gördüğüm duygu acıma mıydı? Belki de anlamak istediğim yönden anlamıştım.

 

"buna daha önce şahit oldum... Aynı şeyleri yaşayan birini tanıyorum"

 

Sertçe yutkundum. Aynı şeyleri yaşayan başka biri daha mı vardı? Bu düşünce kalbimin ritmini arttırmasına sebep oldu, sadece ben değildim.

 

"k-kim? "

 

"önemli olan bu değil. Ses duyuyorsun, vücudunda bir işaret var, başka? Başka herhangi bir şey var mı ?"

 

"hayır"

 

"bu gece olanlar? "

 

"onun bu konuyla ilgisi yok, o-oğuz bilerek yapmış olmalı"

 

"naira... Gözlerin, ne kadar yıl geçerse geçsin o gözleri tanırım ben. Daha önce de gördüm aynı şeyi, o şeyin orada ki çocukla ilgisi yoktu"

 

Ellerimi kaldırıp yüzüme yasladım ve başımı hafifçe eğip derin bir nefes aldım. Yüzümle temas eden yaralarım sızlasa da önemsemedim. Geri bir adım atıp ellerimi yüzümden çektiğimde hala aynı yerinde duruyor ve bana bakıyordu.

 

"bilmiyorum, ben neyin neden olduğunu bilmiyorum. Çok fazla garip şey var tüm bunlar neden oluyor? Daha önce gördüğünü söyledin nerede şimdi o? nasıl kurtuldu? "

 

Efraz durdu. Bu soruma cevap vermedi.

 

"kurtuldu öyle değil mi? bu sesten, tüm bu garipliklerden kurtuldu değil mi ?"

 

Efraz yine sesini çıkarmadığında cevabının olumsuz olduğunu anlamıştım. Geri bir kaç adım attım ve kafamı sağa sola salladım. Boğazıma yine bir yumru oturmuştu. Hissettiğim şey damağımda acı bir Tat bırakmıştı.

 

"madem kurtulamadı neden buradasın ?"

 

"naira"

 

Bana doğru bir adım attığında elimi kaldırıp onu durdurdum yine değişik hisler baş gösterdi. Ellerimi bir yerlere vurmak istedim. Bedenimde kesikler, en çokta kan görmek istedim. Son zamanlarda bu hislerin arttığının farkındaydım. Neden kan görmek istiyordum? Ellerim titremeye başladı, bu soğukta terlemeye başladım. Sadece bir kesik, küçük bir kesik atmak istedim vücuduma. Sanki ağzım ve burnum yokmuş da nefes almak için bir boşluğa ihtiyaç duyuyor gibiydim, o kesikten nefes alacakmışım gibi hissediyordum.

 

"bana nasıl yardım edeceksin ?!"

 

Bu bir soru değildi bu aslında olanı izah etme şeklimdi.

 

"bir şeyler bulabiliriz, bununla baş edebilirsin"

 

"o baş edememiş miydi? Ona ne oldu ?"

 

"bilmiyorum, sadece hatıralarımda kalan ufak tefek şeyler var. Ona ne olduğunu bilmiyorum, kurtulup kurtulamadığını bilmiyorum"

 

"kimdi ?"

 

Sorum karşısında afalladı. Durup derin bir nefes aldı.

 

"önemi yok"

 

İstek son doza ulaştı, acı hissetmek istiyordum. Gözlerim etrafı taradı ufak bir cam parçası bile olabilirdi ama karanlıkta hiçbir şey göremiyordum. Gözlerim bir an evin içinde gezindi. Evin içinde değildim ama sanki dar e karanlık koridorumuzun başında duruyordum. Mutfağa ilerledim ve fırının hemen yanında duran beyaz renkli dolaplarımıza yaklaştım. Üçüncü çekmeceyi açtığımda en üstte duran bıçak bana göz kırptı. Ama onu istemiyordum, onu kenara çektiğimi hissettim hemen altında duran keskin ve kırmızı saplı bıçak istediğimdi. Bir anda beynimin içinde çok şey döndü, geri adım attım ve bahçenin demir kapısına tutundum.

 

"sonra... Sonra konuşalım"

 

bana garip bir bakış attı, iyi olmadığımı anlamasını ve buradan gitmesini istedim. Onunla konuşmalıydım ama bu gece değil, bu dakikalarda değil.

 

"yanına geleceğim"

 

efraz'a bakmadan arkamı döndüm ve hızlı adımlarla apartman kapısına ilerledim. Terliyordum. Apartman kapısına vardığımda nefeslerim ciğerlerime ulaşmıyordu sanki. Elimi duvara atıp soluklandım. Anlımda biriken boncuk boncuk terler yere damlamaya başladı, bir travmamı geçiriyordum? Üstelik hiçbir şey olmamıştı.

 

'kes'

 

dedi kulaklarımın hemen ardında ki o ses. Gözlerimi yumup derin bir nefes aldım.

 

'kesince rahatlayacaksın'

 

fısıltısını işittiğimde elimi duvardan kaldırıp kapı koluna attım. Kapıyı açıp içeri girdiğimde gözlerimin önü bulanıklaştı sanki. Nasıl merdivenleri tırmandım nasıl 5. kata ulaştım bilmiyorum ama evin önündeydim, aklım hala sessiz olmam gerektiğini bilecek kadar yerindeydi. Kapıyı yavaşça açtım ve içeri girip anahtarları vestiyere koydum. Montumu üzerimden sıyırıp yere attığımda aşağıda gözlerimin önüne gelen sahneyi yaşadım. Dar koridorumuzdaydım ve karanlığın içinde mutfağa doğru yürüyordum. İçeri girdim, ışığı yakmadan fırının yanındaki beyaz dolaplara yaklaştım. Üçüncü çekmeceyi açtığımda en üstte duran bıçağı kenara itip altta kalan kırmızı saplıyı avuçladım. Terden ıslanan avuçlarım onu tutmamı güçleştiriyordu. Açık bıraktığım çekmecenin yanına dizlerim üzerine çöktüm.

 

'kes'

 

dedi kulaklarımın ardında ki ses. Ona uymak zorunda değildim, onun dediklerini yapmak istiyordum sadece. İstek ellerimi titrettiğinde bıçak elimden kayıp zemine düştü. Tekrar kavradım, nereyi keseceğimi bilmiyordum. Sadece kan görmek istiyordum, oluk oluk akacak koyu renkte kan. Dizlerimin üzerine oturduğum krem rengi halıyı kana bulamak istiyordum. Bedenim titriyordu, terliyordum, bu hisler beni nefes nefese bırakmıştı. Bıçağın parlayan metalini nereye yaslayacağıma karar veremedim.

 

'bileğine'

 

diye fısıldadı kulaklarımda ki o ses. Sol elimi uzatıp ince bileğime baktım. Bıçağın metal kısmını oraya dayadığımda zerre korku hissetmedim, bu normal miydi? Aklım bedenimi terk etmişti sanki hiç canım acısın diye böyle yoğun bir istek duymamıştım. Bıçağı bastırıp tek seferde bileğime derin bir kesik açtım. Göğsümde biriktirdiğim nefesler dışarı akın etti. Kan bileklerimden aşağı akmaya başlayıp halıya damladığında acıyı hissetmiyordum. Gülümsedim bilinçsizce, bıçağı sol elime tutuşturup sağ bileğime de kesik attığımda bıçak elimden kayıp düştü. Bileklerim dizlerim üzerine yaslıyken kan yavaşça yarıklardan sızıp halıya damladı. Kan. Karanlıkta siyah görünen benim kanım. Zihnim yine bana oyununu oynadı. Kara kuyunun eşiğine yaklaştım, bu kez kuyunun duvarlarını gördüm, duvarlar kan lekeleriyle doluydu. Çığlıklar bu kez yoktu. Sadece fısıltılar vardı. Her zaman kendini gösteren kadın bu kez fısıltı ile konuştu.

 

'ölüyorsun' dedi.

 

Yerimde titredim. Ölüyor muydum? Canım hiç yanmıyordu, oysa annem ölümün çok zor olduğunu söylemişti. Gözlerim bileklerime indi kan akıyordu, bilincimi henüz yitirmemiştim. Biri beni sarsmış gibi irkildim yerimde, kana bulanan pantolonum ve lekelerle kaplı halıya baktım. Bir çığlık dudaklarımın arasından koptu. Bu noktaya nasıl geldiğimi, bileklerime nasıl kesikler attığımı bilmiyordum. Bir çığlık daha dudaklarımın arasından sızdı, bedenim mutfağın yumuşak halısına yığıldığında adım seslerini işittim. Gözlerim hala açık olduğu için kapıda duran ailemi gördüm. Annem acı içinde bağırdı. Bileklerimde ki keskin acı gözlerimi yaşarttı.

 

"naira, güzelim. Kızım ?"

 

Babamın şok dolu sesini yakından işittim. Geldi ve hemen önümde çöktü. Başımı kaldırıp elleri arasına aldığında dolu gözlerimle ona bakıyordum.

 

"naira, sen ne yaptın? Kızım lütfen... Lütfen bizimle kal"

 

Arkasını dönüp kapıda acı ile ağlayan anneme bağırdı.

 

"buraya gel! Bileklerini tut, sıkıca tut daha fazla kan kaybetmemeli"

 

Annem emrine uydu koşarak gelip bileklerimi tutup büyük bir baskı uyguladı. Acı ile inlediğimde dolu gözleri ile bana baktı.

 

"lütfen Allahım lütfen onu benden alma... Kızımı benden alma, onu benden alma"

 

Fısıltısını işitiyordum. Babam beni kucağına aldığında annem hala bileklerimi tutuyordu. Evden çıkışımızın nasıl olduğunu bilmiyordum, hastaneye nasıl geldik onu da hatırlamıyordum. Ama gözlerimi araladığımda hastane odasındaydım, ölmemiştim. Ölmek istememiştim zaten. Neyi nasıl yaptığımı bilmiyordum. Bileklerimde sargı vardı, kolumda bir serum. Kafamı hafifçe geriye attığımda bunun bir kan torbası olduğunu gördüm annem hemen yanımda ki koltukta oturuyordu babamsa odada değildi. Sabaha karşı 5'i gösteriyordu saat. Kafamda ki düşüncelerimde en son efraz ile konuştuğum aklıma geliyordu, nasıl mutfakta öylece yığıldığımı bilmiyordum.

 

"naira ?"

 

Annemin titrek sesini duydum ama ona cevap veremedim. Ona göre bu 2. intihar girişimimdi hem de 1 gün arayla, ama ben intihar etmemiştim, intihar etmek istememiştim. Nasıl bu konuma geldiğimi bilmiyordum.

 

"bunu yapma... Sana yalvarıyorum bunu yapma. Bir anneye verilecek en büyük cezayı veriyorsun, beni neden böyle cezalandırmak istiyorsun ?"

 

Ağlayışları eşliğinde konuştuğunda içimde bir şeyler burkuldu. Bunu isteyerek yapmıyordum ama bunu ona açıklayamıyordum.

 

"lütfen bana bir daha bu korkuyu yaşatma, lütfen naira lütfen"

 

Ağlaması güç kazandığında ellerini yüzüne yasladı. Omuzları sarsıla sarsıla ağlamaya devam etti, hıçkırıkları odanın içinde yankılanıyordu. Sessizce ağlamasını dinledim, onunla hiç konuşmadım. Dudaklarımı aralamak bana güç geliyordu. Koluma takılı olan kan torbası bittiğinde hemşire gelip çıkardı, bir şeyler yemem gerektiğini söylüyordu ama midem birbirine yapışmıştı sanki. Sonra babam odaya girdi, üzerinde polis üniforması vardı, eve uğramış olmalıydı. Gözleri kıpkırmızıydı, ağlamış mıydı? Gelip yanıma oturduğunda ona bakmak istemedim, utandım. Utancıma sebep olan neydi bilmiyordum ama ondan utandım.

 

"daha iyi misin ?"

 

Diye saçma bir soru yöneltti. Kafamı sallamakla yetindiğimde bakışları kısa bir süreliğine anneme döndü ve yine benim yüzüme geldi.

 

"seni hastaneye yatıracaklar, psikiyatr kliniğini"

 

Gözlerim ışık hızında ona döndü, klinikte kaldığım zamanlar bir bir aklıma gelirken kafamı şiddetle salladım.

 

"istemiyorum... Hayır, orada kalmayacağım. Beni oraya tıkamazsınız"

 

"naira bunu yapmak zorundayız. İyi değilsin "

 

sonlara doğru sesi kısılmıştı.

 

"hayır istemiyorum! İyiyim ben. Oraya gitmek istemiyorum"

 

"lütfen kızım, bunu yapmak zorundasın tedavi olmak zorundasın. Seni o halde gördüğümde neler hissettiğimden haberin var mı? Bu ikinci intihar girişimin, bu büyük bir sorun"

 

Babamın kararlı olduğunu gördüğümde kafamı anneme çevirdim ve umutla onun gözlerine baktım.

 

"beni tekrardan oraya hapsetmeyin, iyi olmayacağım... Orada iyi olmayacağım"

 

"sadece kısa bir süre naira"

 

Onunda bu fikri savunduğunu gördüğümde onlara sırtımı dönerek yatakta uzandım. Orada beni nelerin beklediğini çok iyi biliyordum ve bu beni çıldırtıyordu. Gözlerimi kapattığımda aklımda dönen tek bir düşünce vardı. Ne olduğunu bulacaktım, ne olursa olsun tüm bu garipliklerin sebebini bulacaktım.

Loading...
0%