@sonsuzluksb
|
Geçmişin küf kokan sayfalarından kalan lekeler avuç içlerimde gizliydi. Bu bir bedenin şah damarına keskin bir bıçak yaslayıp saniyeler içinde onu katletmek gibiydi. Bıçak derin bir yarık açar, damar kesilir ve yıllarca gizli tutulan o kan ellerine fışkırır. Beden son nefeslerini verir lakin kanın izi katilin ellerinde kalır. Ete değen herhangi bir leke geçebilir, bir bez parçasından farklıdır ama kan lekesi o ellerde hüküm sürer. Yıllar birçok şeyi götürebilir ama avuçlarını yüzüne her yasladığında kanın kokusunu alırsın.
Geçmiş aslında adının taşıdığı anlamdan çok uzakta. Yelkovan milyonlarca kez o saatin etrafını dönebilir, duvara çakılan bir çivi sayılamayacak kadar takvimi üzerine asabilir lakin geçmiş hiçbir zaman geçmez. Beyninin en ücra köşelerinde tüm her şeyi bir zindana kilitleyebilirsin ama unuttuğun ayrıntı zindanın anahtarları sende değildir. Anahtarlar herkeste olabilir ama sende değil. Yolda yürürken karşına çıkan siyah bir kedinin hafif bir tonda miyavlaması bile o zindanın kapılarını açabilir, işte hayatın insana oynadığı en acımasız oyun budur.
Nefes alış verişlerim dar olan odanın içinde duyduğum tek şeydi. Sırtımı odanın soğuk duvarına yaslamış olduğum bedenim bir miktar üşüyordu. Yaklaşık 2 saattir aynı pozisyonda oturuyor olmak ayaklarımı uyuşturmuştu bu yüzden onları toplayıp dizlerimi karnıma yasladım. Odanın içine sıkıştırılmış olan iki yatak tek kişilik olmasına rağmen ufak bir alanı geride bırakıyordu. Karşı yatakta uyuyan kız benden bir kaç yaş küçüktü ve geldiğimden beri uyanmamıştı. Altında gizlendiği yorgan onun küçük bedenini gizlemişti.
Gri bir renge boyalı olan duvarlar üzerime geliyordu, tavan rahatsız edici derecede beyazdı, yerde tavanla özdeş beyaz fayanslarla kaplıydı. Kızın yatağının önünde ki beyaz önü kapalı hastane terlikleri düzgün bir şekilde yan yana durmuştu. Kendi terliklerimi göremiyor olsam da onların düzgün durmadığını biliyordum. Bu odada geçirdiğim süre sadece 2 saatti lakin şimdiden boğuluyormuş gibi hissediyordum. Psikiyatr kliniği geçmişimde beni yaralayan bir yerdi. Şimdi tekrardan buradaydım.
Yatak kızın hafifçe kıpırdanması ile sarsıldı, eski olan ranza rahatsız edici bir cızırtı çıkardı. Kız üzerinde ki yorganı ayağı ile itip yatakta oturur vaziyete geldiğinde beyaza çalan sarı saçları onun yüzünü görmemi engelledi. Yerinde gerindikten sonra bana taraf döndü ve ayaklarını yataktan sarkıttı. Beni gördüğünde yüzünde tek bir mimik oynamadı, sanki yıllardır bu odadaymışım gibi bir tepki ortaya koydu. Gözleri hafif çekik ve masmaviydi. Küçük bir burnu ve pembe dudakları vardı. Ten rengi sarışın olmasına rağmen çok açık değildi ama güzel bir kızdı. Benim kadar sıska olmasa da zayıf bir kızdı, ona bol gelen lacivert kazağı ve gri eşofmanı ile olduğundan küçük duruyordu. Benim yaptığım gibi o da beni izliyordu, gözleri çok donuktu. Gözlerim kazağından açıkta kalan boğazına kaydığında morluklar olduğunu gördüm. Bakışlarım tekrar yüzüne tırmandığında onun hala ruhsuzca bana baktığını fark ettim. Bakışlarımı ondan almama sebep olan şey kapının açılması oldu, katla sorumlu olan görevli öğle yemeğini getirmişti. Bir tepsi yemeği benim yatağıma diğerini onun yatağına bıraktı, görevli odadan ayrıldığında bakışlarım yanda ki tepsiye döndü. Küçük boşluklara sıkıştırılmış olan yemek mideme bir baskı uyguladı, boğazıma bir şeyler yükseldiğini hissettiğimde bakışlarımı yemekten aldım. Kız hala benim yüzüme bakıyordu, bakışları beni rahatsız etti ama sesimi çıkarmadım.
1 saat boyunca ikimizde yemeklere dokunmadık, tepsiler geldiği gibi götürüldüğünde bakışlarım yatağın yanında duran komedine döndü. Üzerinde duran cam sürahi ve bardak kuruyan boğazım için bir şifaydı. Kendimi yatakta kaydırıp uzun bacaklarımı aşağı sarkıttım. Siyah eşofmanımın paçaları bu hareketimle yukarı kaydı ve tenimi ortaya çıkardı. Komedine uzanıp sürahiyi tuttum ve bardağa boşalttım. Bardağı dudaklarıma yaslayıp suyu yudumlarken boğazım rahatlamış ve yumuşamıştı. Bardağı eski yerine koyduktan sonra elimin tersi ile nemli olan dudaklarımı sildim. Ağır sessizlik can sıkıcıydı lakin karşımda ki kızın hala bana bakıyor oluşu canımı daha çok sıkan bir etkendi. Daha fazla bu ortamda durmamak için yerimden kalktım ve odanın içinde ki küçük tuvalete girdim. Zayıf ışığın aydınlattığı alanda aynanın karşısına geçtiğimde salık olan saçlarımı toparlayıp tutturdum. İşitme cihazım kendini belli ederken titrek bir nefes aldım. Bileklerimde duran sargı ve hafif sızı kendini koruyordu. Bir elimle suyu açarken diğer elimi lavaboya yaslamıştım. Suyu parmak uçlarıma değdirip boğazıma ve enseme sürdüm, sadece kendime gelebilmek için. Suyu tekrardan kapattığımda gözlerime takılan şey ince bileğimde asılı duran lastikteydi. Bir bileğimin üzerinde gevşekçe duran plastik bilekliğin üzerinde adım yazıyordu. İki elimde lavaboya yaslıydı.
Buradan çıkacaktım, aylarca bu odaya tıkanmaya niyetim yoktu. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldıktan sonra tuvaletten çıktım. Çıktığım an ayakta kapının önünde duran kızla göz göze geldim. İrkilerek geri bir adım attığımda kaşlarını çatarak bana baktı.
"senin yüzünden"
diye mırıldandığında setçe yutkunarak kapıya tutundum.
"n-ne benim yüzümden ?"
Kafasını öne doğru eğdiğinde bende hafifçe eğip baktığı yere baktım. Gri pijamasında belli olan ıslaklığın ne olduğunu biliyordum, altına işemişti.
"özür dilerim. Eğer seslenseydin çıkardım"
"başka kıyafetim yoktu, senin yüzünden mahvoldu"
Mimik oynatmadığı yüzüne bakarken yavaşça yanından ayrılıp yatağa yaklaştım. Yatağın altına ittiğim siyah küçük valizi çıkarıp yatağın üzerine koydum. Annemin buraya yatırılmam için hazırladığı eşyaların ne olduğunu bilmiyordum. Fermuarı yavaşça açtığımda aşağı yukarı neleri koyduğunu anlamıştım. Bir eşofman çıkarıp ona uzattığımda bir bana bir elimde ki eşofmana baktı.
"üzerindekini yıkayana kadar bununla idare edebilirsin"
Bana doğru bir adım attı, aramızda hala büyük bir boşluk vardı. Üzerinde ki pijamayı tek hamlede indirdiğinde garipseyerek ona baktım. Gözlerim kısa bir süreliğine çıplak bacaklarına düşünce darp izleri ile dolu olduklarını fark ettim, aynı boynunda olduğu gibi morluklar vardı. Elimde ki eşofmanı alıp üzerine giyindi ve yerdekini alıp odadan çıktı. Onu yıkamaları için görevlilere teslim edeceğini düşündüm, derin bir nefes alıp yatağıma geri çöktüm. Aradan saatler geçmesine rağmen kız geri odaya dönmedi, hastanede bir şey olmayacağının bilincindeydim ama bir miktar endişelenmiştim. Kafamı sağa sola sallayıp yatağın içine girdim ve yüzümü duvara döndüm.
O gece uyumak imkânsızdı, yan odada ki çocuk gece bağırmaya başlamıştı. Bağırışları tam 1 saat 34 dakika sürdü. Birinin onu izlediğini söylüyordu. Sonunda hemşirelerin ona sakinleştirici iğne vurması ile sesini kesti. Onun ardından oda arkadaşım odaya döndü, ona doğru dönmedim ama yavaş adımlarla yatağına gittiğini işittim. Benim gibi uzandı. Düzensiz nefes alışverişlerinden dolayı uyamadığını biliyordum. Sonra bir anda doğrulduğunu işittim, istemsizce vücudumu ona çevirdiğimde karanlık odada parlayan bir metal gördüm. Yerimde dikleştiğimde elindekinin bir jilet olduğunu fark ettim. Gözlerim aralanırken o bakışlarını bana çevirdi.
"ne yapıyorsun ?"
Diye fısıldadım ama beni önemsemedi. Avuçlarına kesikleri atmaya başladığında yataktan kalktım. Hem ağlıyor hem de kesikleri atıyordu. Ona doğru yaklaştığımda fayansa damlayan kanları gördüm. İntihar etmiyordu sadece bedenine kesikler atıyordu, bundan zevk aldığı söylenemezdi çünkü ağlayarak yapıyordu.
"dursana! Neden yapıyorsun bunu ?"
Bağırışımdan sonra jilet titreyen ellerinden kaydı ve fayansa düştü, sekerek uzaklaştığında bakışlarım avuçlarına kaydı. Elleri kan içindeydi. Yanına yaklaştığımda yaşlarla ıslanan gözlerini bana çevirdi.
"neden yaptın ?" kafasını sağa sola sallayıp ağlamaya devam etti.
"acıyor"
diye fısıldadığında önünde çöktüm. Ellerine bakarken neden yaptığını anlamaya çalışıyordum.
"birilerini çağırmalıyım"
Ayağa kalkacağım sırada eli ile elimden tuttu, tüm kesikleri ve kanı elimin üzerinde hissettim. Kafamı çevirdiğimde eliminde kana bulandığını gördüm.
"şimdi değil... Yarın görmeliler"
"neden ?"
bir süre durdu, kanı durdurmak için bir şey yapmamıştık. Acıyor olduğunu tahmin ediyordum çünkü benim bileklerim hala sızlıyordu.
"beni taburcu edecekler, yarın beni eve gönderecekler"
Durdum, elini kesmişti çünkü onlara iyeleşmediğini göstermeye çalışıyordu. Taburcu olmamak için ellerini kesiyordu, bunu garipsedim. Kızın bileğinde duran bilekliğe baktığımda adının rüya olduğunu gördüm. Rüya bir süre ağladı, ellerinde ki kanı yatağının beyaz çarşafına sürdü biraz yüzüne ve kollarına. O tüm bunları yaparken ben garip bir şekilde onu izliyordum. Ellerinin acısı geçmemişti bu yüzden sessiz gözyaşlarını akıtmaya devam ediyordu.
O gün sabaha kadar yatağımda oturup onu izledim, o ise uzanmış ağlıyordu. Sabah kavatlı getiren görevli onu gördüğü gibi hemşirelere haber vermişti, rüya'nın ellerini sardıktan sonra doktor görüşmesi için onu götürdüler. Onun ardından başka bir hemşire benim yanıma geldi. Önce bileklerimi kontrol etti daha sonra kan almak için yanında ki çantasından bir iğne çıkardı. Ona kolumu uzatırken gözlerim kanlı olan yataktaydı.
"onun nesi var ?" sorumla beraber hemşire bana döndü.
"kimden bahsediyorsun canım ?"
"o kızın, rüya'nın nesi var? Neden burada ?"
Hemşire dönüp ardında ki yatağa baktı ve derin bir nefes alıp kafasını bana çevirdi.
"yaklaşık bir aydır burada, sessiz kendi halinde birisi. Bildiğim kadarı ile üvey babası tarafından tecavüze uğruyormuş. Dava açıldı ama babası bunu yapmadığını ve kızın akıl sağlığının bozuk olduğunu iddia etti"
"cinsel tacize uğradığını anlayamadılar mı ?"
"ne önemi var? Her şekilde tecavüze uğradığı için 13 yaşında ki bir kızı suçlayıp kliniğe yatırdılar, insanları anlamıyorum. "
Tüylerim diken diken olmuşken sertçe yutkundum, hemşire kanı alıp odayı terk ettiğinde genzimde acı bir tat vardı. Yaklaşık yarım saat sonra rüya odaya döndü. Gelip yatağına çöktüğünde bakışlarım onun donuk yüzündeydi. Bir süre sesimi çıkarmadan onu izledim, o ise donuk bir şekilde yere bakmaya devam etti.
"taburcu oluyor musun ?"
Sorumla beraber kafasını kaldırıp bana baktı, donuk gözlerinden bir damla yaş aktı. Kafasını olumlu bir şekilde salladığında ellerini parçalamasının bir işe yaramadığını anladım. Korkuyordu, o eve dönmemek için ellerini parçalamayı göze alacak 13 yaşında bir çocuktu. Bir şeyler yapmak istedim ama elimden bir şey gelmedi, herkesin göz yumduğuna bende göz yummak zorunda kaldım. Belki de evine döndüğünde yine aynı iğrençlikleri yaşayacaktı ama kimse buna bir dur demeyecekti, bu ülkenin adalet sistemi böyle işliyordu.
"senden bir şey isteyebilir miyim ?"
Sorusu ile hiç düşünmeden kafamı olumlu anlamda salladım.
"koridorun sonunda 207 numaralı odada bir çocuk var... Ona gemiler yapmamı istemişti, komedinin en alt çekmecesindeler. Ellerim acıdığı için götüremiyorum, benim için ona götürür müsün ?"
yerimden kaktım ve komedinin en alt çekmecesini açtım, iç içe konulmuş gemiler gözüme çarptı. Beyaz kâğıtla yapılmış olmalarına rağmen güzel duruyorlardı. Çekmeceyi kapattım ve odadan çıktım. Dar koridorun sonuna doğru ilerlemeye başladım, göğsümün üzerine bir taş oturmuş gibi hissediyordum, nefes almak zor geliyordu. Koridorun sonuna ulaştığımda kapının üzerinde ki numaraya baktım. 207 numarasını gördüğümde kapıyı açtım ve içeri baktım. Odada kimseyi göremeyince kaşlarımı çattım. Bir süre sonra yatağın altında bir karartı fark ettim. Odaya girip kapıyı ardımdan örttüm ve yavaş adımlarla yatağın önüne ilerledim. Yere çöküp kafamı eğince 6-7 yaşlarında bir erkek çocuğu ile karşı karşıya geldim. Yatağın altında cenin pozisyonunda uzanmıştı.
"hey orada ne yapıyorsun ?"
sorumla beraber açmış olduğu koca gözlerini bana dikti.
"saklambaç oynuyoruz"
kafamı çevirip etrafıma baktığımda gizlenen başka kimse göremedim. Gözlerim tekrar onu bulduğunda kaşlarımı çatmıştım.
"kiminle oynuyorsun ?"
Benim arkama bakıp somurttu ve sürünerek başını yatağın altından çıkardı.
"senin yüzünden beni buldu. Yaptığın beğendin mi? o kazandı"
Ayağa kalktığımda o da yatağın altında kalktı ve kısa boyu ile kaşlarını çatıp bana baktı.
"oyununu böldüğüm için özür dilerim, sana bir şey getirmiştim"
Onun ilgisini çekmiş olmalıyım ki kaşlarını düzeltti. Gözleri elime kayınca aralıklı küçük dişlerini göstererek güldü.
"gemiler! "
İç içe girmiş gemileri çıkarıp düzenli yatağın üzerine tek tek dizdiğimde gözlerinden okunan mutlulukla onlara bakmaya başladı.
"rüya gönderdi bunları "
"o neden gelmedi? Gemileri getirdiği zaman beraber oynayacağımızı söylemişti"
"o...biraz uykusu olduğunu söyledi, daha sonra gelecekmiş"
Kafasını sallayıp yatağa tırmandı ve kâğıttan gemilerle oynamaya başladı. Bir süre yüzüne baktım ve derin bir nefes alıp odanın kapısına ilerledim. Kapıyı açıp odadan çıktığımda derin bir nefes almıştım. Yavaş adımlarla odaya döndüm. Kapıyı açtığım an havada sallanan bedenle karşı karşıya kaldım. Gözlerim aralanırken kapıya tutundum. Yatağın çarşafı avizeye bağlıydı, ranzayı öne doğru kaydırmıştı. Rüyanın havada sallanan cansız bedeni dizlerimden bir şeyleri kopardı, bilinçsizce yere düştüm ve nefes nefese onun bedenine baktım. Sadece 13 yaşındaydı, onu intihara sürükleyen şey insanların yaşadıklarına göz yummasıydı.
Orada kaç dakika öylece durdum bilmiyorum ama öğle yemeği vaktinde görevli beni fark etti, daha sonra ise rüyanın havada asılı kalan bedenini. Ayakları çoktan morarmıştı. O gün öğleden sonra hastanede soğuk rüzgârlar esti, rüyanın cansız bedenini odadan götürdüler ama avizeye bağlı olan çarşaf hala yerindeydi. Öylece yatağımda oturup o çarşafa baktım. Akşam yemeğine kadar odayı temizlemediler, sonunda birileri gelip etrafı toparladı ama sanki odanın duvarlarına fışkıran kanlar vardı. Sanki oda ölü kokuyordu, oda kan kokuyordu.
Akşam yemeğinden biraz yemeye çalıştım lakin durum daha da kötü oldu ve mideme aldığım o az miktarda besini kusarak çıkarttım. Akşam yemeğinden sonra hemşire beynimi uyuşturmak için tam 3 tane hap getirdi. Hapları ağzıma atıp suyu üzerine içtim. Hemşire odayı terk ettiğinde dilim altında ki hapları yatağın boşluğuna tükürdüm. O gece uyku bir kaç saatliğine beni ziyarete geldi.
●●●
Klinikte ki 4. günümde bulunduğum hastane görüştüğüm psikiyatr'ı çağırdı. Yatağımda öylece otururken kapım açıldı. Bakışlarım oraya döndüğünde sarp'ın siyah gözleri ile karşı karşıya geldim. Kapıyı ardından kapatıp bana baktığında kaşlarını çatmıştı.
"bir kliniğe yatırıldığını neden 4 gün sonra duyuyorum ?"
ona cevap vermediğimde gidip rüyanın yatağına oturdu ve dikkatle yüzümü inceledi.
"kötü görünüyorsun"
Ona yine cevap vermediğimde derin bir nefes aldı. Bu kliniğe yatırılmamda hayatımda ki her insanın rolü varmış gibi hissediyordum, benim dışımda herkes suçluydu ve bu listeye sarp'da dâhildi. Eğer başkası olsaydı asla ağzımı açmayacağımı biliyordum ama ondaki garip bir enerji benim konuşmama sebep oluyordu.
"intihar ettiğin doğru mu?"
"ben bilmiyorum, ne yaptığımı hatırlamıyorum. Tek hatırladığım o sesin bana bir şeyler yapmamı söylemesi"
"intihar etmeni ses mi istedi? Daha öncede böyle bir şey oldu mu ?"
"hatırlamıyorum diyorum... Gerçekten ben hiçbir şey hatırlamıyorum. Sadece buradan çıkmak istiyorum"
Sarp öne doğru eğildi ve dirseklerini dizlerine yasladı. Yüzünde ki ciddi ifadeye bakarken kötü hissettim, gözlerini kapatıp derin bir nefes aldığında bende onun gibi kendimi kaydırarak ayaklarımı zemine bastım. Gözlerini tekrardan araladığında ciddiliğinden hiçbir şey kaybetmemişti.
"naira burada kalman senin için daha iyi olabilir. Bunun bir daha ne zaman tekrarlanacağını bilmiyoruz. En azından-"
"en azından burada bana bakıyorlar değil mi? 2 gün önce oda arkadaşım kendini astı! Ve saatlerce onun öldüğünden haberleri olmadı. Onu gördüm, ayakları mosmor olmuştu. Burada çıldırmak üzereyim duyuyor musun beni? Yan odamda ki çocuk her gece saatlerce bağırıyor, koridorun sonunda sadece 6 yaşında olan bir şizofren var, her gün farklı ilaçlar yutturmaya çalışıyorlar bana. 4 gündür bu aptal odanın içindeyim, ses değil tüm bunlar beni delirtmek üzere"
"naira..."
Ayağa kalkıp iki adımda onun önünde durdum. Yavaşça önünde dizlerim üzerinde yere çöktüm. Kafamı kaldırıp dikkatle yüzüne baktım, beni buradan çıkaracak yetkiye sahip tek kişinin o olduğunu biliyordum.
"lütfen... Beni buradan çıkar, lütfen"
"doktorunla görüşmeliyim, hangi ilaçları verdiklerini öğrenmeliyim. Tekrardan gelip seninle konuşacağım, burad-"
"lanet olsun! Sadece buradan çıkar beni, senden başka hiçbir şey istemiyorum. Eğer biraz daha burada kalırsam sese gerek kalmadan ben kendimi öldüreceğim!"
Sesimi yükseltişime karşı kaşlarını keskin bir kavisle çattı ve yerinden kalktı. Onun kalkmasını önemsemeden yerimde oturmaya devam ettim ama yüzünü görme ihtiyacımdan başımı arkaya doğru eğmiştim. Arkasını dönüp kapıya kadar ilerledi ve kapıyı açtı, çıkmadan önce durup bedenini bana çevirdiğinde yüzünde hiçbir mimik oynamadı.
"bana 3 gün ver, seni buradan çıkaracağım"
●●●
Sarp dediği gibi tam 3 gün sonra hastaneden çıkmamı sağladı. Bunun için ona teşekkür etme fırsatı bulamadım çünkü onu hiç görmedim, en azından bir sonra ki seansımıza kadar bir daha hiç göreceğimi de sanmıyordum. Hastaneden çıktığım gün hava yağmurluydu, çıkış işlemleri yüzünden öğleden sonra o küçük odadan çıkabilmiştim. Hastanenin cam çıkış kapısı önünde duruyorken bir elimde tutmuş oldum siyah valiz bileğime baskı yapıp canımı acıtıyordu. Yağmur yüzünden bulanık görünen cam dışarıyı net olarak görmemi engelliyor ve sinirlerimi bozuyordu. Yavaş adımlarla cam kapıya yaklaşıp hastaneden çıktım. Damlaların çıkardığı hışırtılar kulaklarımdayken ailemin arabasını gördüm. Onlar henüz beni fark etmemişti ve arabanın içinde konuşmaya devam ediyorlardı. Adımlarımı arabaya yönlendirdiğimde yağmur beni ıslatmaya başladı. Üzerimde ki gri kapüşonlum ve altımda ki siyah eşofmanım ıslaklığın izlerini taşımaya başlamışlardı. Adımlarım arabaya yaklaştığında babam beni fark edip arabadan indi. Bana doğru bir adım attığında yerimde durdum. Sarılmak istedi ama buna müsaade etmedim. Şaşkınlığın izleri yüzünün her santiminde gezindi, ona sadece elimde ki valizi uzattım. Elimden aldığında sesimi çıkarmadan arka koltuğa bindim. Annem gülümseyerek arkasını döndüğünde yüzümde ki donukluktan hiçbir şey kaybetmeden ona baktım.
"kızım bu kadar erken çıkabilmen beni çok mutlu etti. Daha iyisin öyle değil mi ?"
Sesimi çıkarmadan kafamı cama çevirdim. Annemin afalladığını hissetmiştim. Babamda arabaya bindiğinde yola koyulduk, cam bulanık olduğu için gözlerim kapının siyah kolundaydı.
"bizimle konuşmayacak mısın? Biz her şeyi senin için yapıyoruz naira, böyle davranman doğru değil"
Babamın sesine kulak asmadım. Eve adımımı attığımda hiç konuşmadan odama girdim. Hastanenin ağır kokusundan kurtulmak için bornozumu alıp banyoya geçtim. Bileklerimde ki sargıları çıkardığımda birbirine tutunmuş etlerin oluşturduğu iğrenç görüntü gözlerimin önüne serildi. Dikişler dün açılmıştı ama yara hala tazeydi. Sıcak bir duşun ardından odama dönüp kapımı kilitlediğimde aynanın tam karşısında durmuştum. Bu 7 gün içerisinde kilo verdiğimi fark etmiştim. Bornozun kuşaklarını çözüm yavaşça omuzlarımdan aşağıya ittiğimde ıslaklığım ile ağırlaşan bornoz yerle buluştu. Çıplak bedenimin yansımasına bakarken sadece derinin sarmalanmış olduğu bir iskelet gördüm. Yavaşça sırtımı dönüp uzun zamandır kendini hiç hissettirmeyen izlere baktığımda tüm asilliği ile sırtımda durduklarını gördüm. Daha fazla durmadan üzerimi giyinip yatağıma oturdum. Hava kararmak üzereydi ve yağmur hala yağmayı sürdürüyordu. Yatağın üzerinde öylece otururken kapımın tıklatılması ile irkilerek bakışlarımı oraya çevirdim.
"naira seni görmek isteyen biri var"
Annemin sesi ile yavaşça yataktan inip kapıya yaklaştım. Bu cümle garipliğinde ötesindeydi. Üzerimi giyinirken kilitlemiş olduğum kapıyı açıp annemin yüzüne baktığımda üzgünce bana bakıyordu.
"kim ?"
Diye mırıldandığımda kurumuş olan dudaklarım birbirine yapıştı. Kafasını koridora çevirip eli ile birini çağırdığında karanlık koridordan bana yaklaşan adım seslerini duydum. Annem geri çekildiğinde kim olduğunu gördüm. Şaşırdım ama bunu belli etmedim. Geri bir adım atıp odama girmesine izin verdikten hemen sonra anneme kısa bir bakış atıp kapıyı kapattım. Arkamı döndüğümde odamın tam ortasında duran efraz ıslanıp anlına yapışmış olan saçlarının altından bana bakıyordu. Üzerinde ki deri montu hala yağmurun izlerini taşıyordu, montuna baktığımı fark etmiş gibi üzerinden indirdi ve kenardaki tahta sandalyenin üzerine koydu. Bakışlarını bana çevirdiğinde bir eli ile ıslak saçlarını geri itti ve anlını açığa çıkardı.
"dışarıda felaket bir yağmur var"
Diye mırıldandığında sesimi çıkarmadan sadece başımı sallamakla yetindim. Montunu koyduğu sandalyeye yaklaşıp oturduğunda hemen karşısına geçip yatağımın ucuna çöktüm. Ona neden geldiğini sormak istiyordum ama dudaklarımı açmak çok yorucu bir eylemmiş gibi geliyordu.
"bileklerin nasıl ?"
Sorduğu soru ile 7 gündür nerede olduğumu bildiğini anladım. Kafamı eğip taze izlere kısaca bir göz attıktan tekrar bakışlarımı ona çevirdim.
"iyi gibi" kafasını ağır ağır salladı.
"bu daha öncede oldu değil mi? okulun önüne geldiğim zaman"
"nasıl biri gibi göründüğümü bilmiyorum ama... Ölmeye çalışmıyorum"
"bunu biliyorum" diye mırıldandığında yeşil gözleri hafifçe kısılmıştı.
"isteyerek olmadığını biliyorum... naira sadece sana yardım etmek istiyorum, bunu neden yaptığımı sorma. Sorduğum sorulara cevap verebilir misin ?"
Kafamı hafifçe aşağı yukarı salladığımda derin bir nefes aldı. Gözleri yüzümde ve saçlarımda gezindiğinde sertçe yutkundu.
"pekâlâ, öncelikle saçlarını topla"
"saçlarımla problemin ne ?"
"sana yardım etmeye çalışıyorum sende şu saçlarını toplayarak bana yardımcı olabilirsin öyle değil mi? gerçekten onları neden kestirmiyorsun ?"
Gözlerimi devirip ayağa kalktım ve dolabımdan bir lastik alıp gevşekçe örüp yerime oturdum. efraz bu süre boyunca hiç konuşmamıştı. Kafamı kaldırıp konuşmaya başlamasını söyleyecekken annemin sesini işittim.
"bilmiyorum, belki de biz şehir dışındayken arkadaş olmuşlardır"
Sesin kulağımın önünde konuşuyorlarmış gibi gelmesini artık kurcalamıyordum. Onları duyuyordum, muhtemelen oturma odasındaydılar ve normal şartlar altında onları duymam imkânsızdı.
"o çocuktan hoşlanmıyorum, serserinin teki naira ile ne ilgisi olabilir ?"
Bakışlarım efraza kaydığında babamın dediklerini duyduğunda ne hissedeceğini düşündüm, o ise kaşlarını çatmış her şeyden habersiz bana bakıyordu.
"bilmiyorum dedim ya cihan. Çocuğun sadece ailesi ile problemi var bu onun kötü olduğunu göstermez"
"iyi yönünden bakmaya çalışma. O çocuğun naira ile yan yana olmasını istemiyorum, eve bile geldiği yok kim bilir nerelerde sabahlıyordur. Bu gece naira ile konuşacağım-"
Omzumdan sarsılmamla irkilerek kendime geldim. Babamın sesi kulaklarımdan uzaklaşırken efrazın yüzü bakışlarıma yakalandı.
"ne oldu? Bir şey mi duydun ?"
"h-hayır sadece dalmışım"
Efraz inanmadığını belirtircesine yüzüme baktığında camdan bir tıkırtı geldi. Bakışlarını o tarafa çevirip oraya yürümeye başladığında bende ardından kalkıp cama ilerledim. Perdeyi çekip camı açtığında içeri dondurucu bir hava esti. Cama baskı yapan şey kuştu. efraz onu gördüğünde şaşkınlıkla kaşlarını havalandırdı. Kuşu avuçları arasına alıp camı kapattığında hemen yanına durmuş soğuktan titreyen kuşa bakıyordum.
" demek geceleri kaçıp buraya geliyorsun. Bende güzel bir kızın yanına gittiğini düşünmüştüm"
"çok komik"
Efraz dediğime karşılık kısa bir bakış atıp yerine döndü, sanırsam gerçekten güzel bir kızın yanına gittiğini düşünüyordu çünkü yüzünde hiç alaylı bir ifade yoktu. Onun gibi yerime geçtiğimde avuçları arasında tuttuğu kuşu dikkatle okşadığını fark ettim.
"duyduğun ses ve sırtında ki iz dışında garip olan şeyler var mı? "
Sorusunu sorarken gözleri kuştaydı. Onun ellerinin kuşun beyaz tüyleri üzerinde kaymasını izliyordum. Parmakları uzun ve kemikliydi. Ellerinin üzerinde kabaran damarlar bileklerine doğru ilerliyordu. Uzun süre cevap vermeyişim kafasını kaldırmasına sebep oldu. Yeşil gözlerini gözlerime diktiğinde derin bir nefes aldım.
"aslında uzakta olan sesleri çok yakındaymış gibi duyabiliyorum"
elleri kuşun üzerinde durdu, kafasını kaldırıp dikkatle gözlerime baktı.
"kontrol edebildiğin bir şey mi bu? Yani istediklerini mi duyuyorsun yoksa herhangi birisini mi ?"
"istemsizce, birde oluyor" kafasını ağır ağır salladı.
"gariplikler ilk ne zaman başladı? "
"10 yaşındayken"
Bu kez gerçekten şaşırdı bu şaşkınlıkla kuş ellerinin arasından uçtu, irkilerek kuşa baktığında onun gibi bende kuşu takip ettim. Kuş dolabımın üzerine konduğunda önemsiz bir şeymiş gibi gözlerimi oradan aldığımda efraz çoktan bakışlarını bana çevirmişti.
"yani 7 yıldır tüm bunlar var öyle mi? "
"bir nevi, önceleri bu kadar şiddetli değildi. Son zamanlarda neler olduğunu bende anlamıyorum"
"naira bu çok... Çok uzun bir süre senin çoktan..."
Durduğunda garipseyerek ona baktım.
"benim çoktan ?"
"önemi yok."
O gece cümlesini devam ettirmesini ne kadar istesem de ettirmedi. Bir şeyler biliyordu ama aynı zamanda bilmiyordu. Ona psikiyatrımın bana bahsettiği şehir dışındaki malikâneden bahsettiğimde kesinlikle oraya gitmemiz gerektiğini vurguladı. efraz gitmek için ayaklandığında yavaşça montunu üzerine geçirdi ve dolaba yaklaşıp uzun boyu sayesinde kolayca kuşu ellerine aldı. Pencereye yaklaşıp onu dışarı doğru uçurduktan sonra bana döndü.
"yarın okul çıkışı malikâneye gitmek için seni alırım"
Kafamı salladığımda odamın kapısına ilerledi. Kapıya gitmeden tam önümde durdu, gözlerimin içine bakarken sanki yeşil gözlerinde bana yardımı benim için değil de başka bir şey için yaptığını gördüm. Beni önemsediğinden değildi, başka bir şey için bana yardım ediyordu. Dikkatimi toparlayıp keskin hatlara sahip olan yüzüne baktım.
"sesin sana hükmetmesine izin verme, aksi halde kimse sana yardım edemez."
bir süre gözlerime baktıktan sonra odadan çıktı.
●●●
Seslerin oluşturduğu iğrenç bir bataklığın yamacındaydım. Yanına yaklaştıkça seni içine emen bir bulamaç gibiydi. İçine hapsolan diğerleri gibi olmasan da sana ulaşmayı iyi beceriyordu. Kaldırım taşları her seferinde yerlerini değiştiriyorken seslerin bataklığından yükselip kulaklarıma ulaşması sinirlerimi bozuyordu. Tüm sesleri bir bataklığa benzetme nedenim hepsinin bir birine dolanıp iğrenç bir gürültü oluşturmasıydı. Uykudan yoksun bedenim bu kez tüm bu gürültülerden daha çok nefret ediyordu. Nefret beynime bir uyarıyı gönderdiğinde sıska bacaklarım hızlandı, güçsüz olmama rağmen tüm bu yolları katledip okula ulaşabildim. Bahçeden içeri girip binaya doğru ilerlerken garip bir duygu herkesin beni izlediğini fısıldıyordu kulaklarıma. Göz ucu ile etrafıma baktığımda bir kaç kişinin bana bakarak fısıldadığını işittim ama önemsemeden okuldan içeri girdim. Merdivenleri aşarken o bakışlar yerlerini korudu, garip bir is tüm bedenimi sardı. Kafamı yere eğip hızlı adımlarla sınıfa girdiğimde sınıftakilerin bakışları bana döndü. Bağırarak neler olduğunu sorma isteğimle mücadeleyi ben kazandım ve sessizce sırama ilerledim. Çantamı masanın üzerine koyduğumda sınıf kapısından hızla giren bade dikkatimi dağıttı. Durup nefes nefese bana baktı, kısa saçları dağılmış yanakları hafifçe kızarmıştı. Adımlarını bana çevirip kısa sürede önümde durduğunda omzundan aşağıya doğru kaymış olan ceketini düzeltti.
"naira yaşıyorsun, senin intihar ettiğini söylemişlerdi"
Önce gözlerine sonra dağınık çillerine baktım, gözlerimi ondan alıp sırama oturduğumda bana şaşkınlıkla baktığını görebiliyordum. Bir süre yerinde durduktan sonra önümde ki sıraya oturup yüzüme baktı ve gülümsedi.
"yaşıyor olmana sevindim. Gerçekten intihar ettiğini sanmıştım, bilirsin insanlar sürekli bir şeyler söylerler ama senin kendine zarar verecek kadar çıldırmış olmadığını biliyordum. Sonuçta kendi halinde sessiz birisin ba-"
Masanın üzerinde duran bileklerime gözleri takılınca durdu. Taze izlere baktıktan sonra titrek bir nefes aldı. Bakışlarını yüzüme çevirdiğinde afallamış olduğunu yüzünden anladım.
"naira... Neden ?"
fısıldayışı ile gözlerimi yumup derin bir nefes aldım ve kollarımı masanın altına çektim. Gözlerimi tekrardan araladığımda hala şaşkınca bana bakıyordu.
"insanlar ölmek için bir nedene ihtiyaç duymazlar, yaşamak için bir nedene ihtiyaç duyarlar"
Onunla böyle konuşmamın sebebi söyleyeceklerimin hiçbir kelimesine inanmayacak oluşunu bildiğimdendi. İntihar ettiğimi düşünüyorsa düşündüğü ile kalmalıydı.
" yaşamak için bir nedene sahip değil misin ?"
"bileklerime bakarak bunu anlamıyor musun ?"
"ben çok üzgünüm"
"boş versene"
Kafamı çevirip dışarıya baktığımda badede sessizce yanımdan uzaklaştı. O gün derslere hiç giremedim, bunun tek sebebi tüm gün rehberlik hocasının yanında hayat dersi almamdı. Kafamı şişiren saçma konuşmalarından sonra sonunda okuldan çıktığımda yavaş adımlarla okul kapısına doğru ilerlemeye başladım. Kapıdan çıkıp kaldırımda yürürken önümde beliren bedenle yerimde durdum. Kafamı kaldırdığımda oğuz'un gergin yüzünü gördüm. O bir şey demeden hemen yanında anıl belirdi, bana kısa bir bakış attıktan sonra dudaklarını ıslatarak oğuz'a baktı
"gidelim oğuz, kızla uğraşma"
"sen karışma. Partide kafamda şişe kırdığını unutacağımı sanıyor herhalde, bugün seni kim kurtaracak ?"
okul tamamen dağılmış soğuk sokaklarda kimse kalmamıştı.
"oğuz yürü gidelim dedim"
Oğuz kolunu Anıl'ın elinden kurtarıp üzerime doğru bir adım attı.
"kendini bir bok sanıyorsun ucube ama ayağını denk alman gerektiği sana öğreteceğim"
"önce beynini kullanmayı öğren, bu gangster havaları ile kendini bir bok sanan sensi-"
Elini kaldırıp çeneme koyduğunda cümlem kesildi. Uyguladığı baskı yüzünden geri bir adım gittim, tek kolumdaki çanta yere düştüğünde ellerimi onun bileğine götürüp çenemi kurtarmaya çalıştım ama ona göre çok güçsüzdüm.
"seni mahvederim! Benimle düzgün konuşacaksın"
"oğuz kes şunu, bırak kızı. Çıldırdın mı sen ?"
Anıl oğuzu geri çektiğinde inleyerek kafamı yere eğdim ve çenemi elimle ovaladım. Burnumdan hızlı nefesler alıp verirken kafamı kaldırdım ve oğuza baktım. İlginç bir şekilde ondan korkmuyordum aksine sinir öyle hızlı vücuduma toplanıyordu ki ellerim titriyordu. Tüm damarlarımda öfkenin gezindiğini hissediyordum. Nefesleri gittikçe hızlanırken kazağımın yakasını hafifçe çekiştirdim.
"sen hiç bedenin tir tir titrerken avuçlarında kendi kanının sıcaklığını hissettin mi ?"
"ne diyorsun sen ?"
Ona doğru bir adım attığımda gözlerime bakıp geri bir adım attı.
"kendi kanının sıcaklığı ile ısındın mı ?"
"lanet olsun ne diyorsun? Gözlerine ne oldu böyle? Anıl bu kıza ne oluyor ?"
Hala nefes nefeseyken oğuzun geri adımlar atarak benden uzaklaştığını fark ettim. Anıl hala eski yerinde durup donuk bir şekilde gözlerime bakıyordu. "naira" diye tedirgin bir şekilde söylendi. O an onun varlığı sanki yok oldu, gözlerim sadece oğuz'u gördü. Her yer kapkaranlıktı ve sanki sadece oğuzun bedeni görünüyordu.
'tırnakların, yeterince uzun.'
sesi işittiğimde oğuzun bedenine ilerledim. Islak zemin yere düşmesine neden olduğunda üstüne atıldım. Tırnaklarım hiç olmadığı kadar güçlü göründü gözlerime. Birkaç ses kulaklarımda uğuldadı, bir arabanın keskin fren sesi, bir bağırış.
'yüzüne'
sese itaat ettim, doğru olan buydu. Tırnaklarımı onun yüzüne geçirmeye başladığımda hiç bu kadar hızlı olmadığımı düşündüm. Üçüncü darbeden sonra kanın sıcaklığını parmaklarımda hissettim. Daha fazla hissetmeliydim, onun kanının sıcaklığını daha fazla hissetmeliydim. Bedenime dokunum beni geri çekmeye çalışan şeyleri görmüyordum sadece oğuzun bedeni gözlerimin önündeydi, onun yüzünü tırnaklarımla parçalamaya devam ettim. Sonra bir bağırışı işittim, çok uzaklardan geliyor gibiydi ama sanki bir o kadar da yakın.
"izin verme, sana hükmetmesine izin verme"
Sesi tanıyan bedenim yerinde titredi. Ellerim tüm gücünü yitirdiğinde bir anda geri çekildim ve kollarım biri tarafından sıkıca tutuldu. Gözlerimin önü netleştiğinde yerde yatan oğuzun üstüne çökmüş olan Anıl'ı gördüm. Hızlı nefeslerim yüzünden kalkıp inen omzum bir bedene çarpıyordu. Kafamı hafifçe çevirdiğimde efraz'ın şokla açılmış yeşil gözlerini gördüm.
"naira, iyi misin ?"
Kafamı yavaşça salladığımda bir an için neler olduğunu kavramaya çalıştım. Neden yerde onun tarafından böyle sıkıca tutulduğumu.
"sakinsin öyle değil mi? şimdi kollarını bırakacağım ve sen hareket etmeden yerinde duracaksın"
Kafamı salladığımda yavaşça kollarımı hapis aldığı ellerini çözdü. Yerinden kalktığında neler olduğunu anlamaya çalışıyordum. Öne doğru gidip Anıl'a yaklaştığında bende yavaşça yerimden kalktım ve öne doğru bir adım attım. Yerde yatan oğuz'un bir hayvan saldırısına uğramış gibi parçalanmış olan yüzünü gördüğümde irkilerek geri bir adım attım. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atarken gözlerim ellerime değdi. Kanla boyanmış olan ellerimi yavaşça havaya kaldırdığımda tırnaklarımın arasına sıkışmış olan et ve kanı gördüm. Kan bu kez sıcak değildi. Buz kesmiş parmaklarımı rehin almıştı, kan bu kez en iğrenç hali ile ellerimdeydi. |
0% |