Sona Askerova
sonyammm

Siz keşfedene kadar hergün yazıcam. FANTASTİK KİTAP YAZIYORUM!!!

Elinde ki hançeri oturduğum kötüğe sapladı ve “Burada kadınlar sadece güçlüler. Eğer bir narinlik arıyorsan, yanlış yere geldin”

 

Ben: “unuttuğun birşey var. Ben hala bir prensim”

 

Kleora: “Çok fazla şımarıksın”

 

Ben: “bunu bana bir vahşi söylüyor”

 

Benimle konuşurken sanki heran kükreyecek dişi bir aslana benziyordu. Hoşuma gitmişti. Ancak bunu dediğimde Kleora bana doğru bir adım yaklaştı ve gözlerini kısıp alaycı bir gülümsemeyle “O zaman dikkat et, prens. Vahşiler ısırabilir”

 

Bunu dediğinde boğazımda bir düğüm oluştu ama altta kalmamak için ben de ona doğru bir adım attım “Sorun değil. Vahşileri de terbiye edebilirim”Dedim. Bunu söylerken öfkeli ve keskin bakışları üzerimdeydi. Aramızda sadece bir adım mesafe kalmıştı.

 

Yere bakıp gözlerini devirdikten sonra yanıma tamamen yaklaşıp oturduğum kötüğe sapladığı hançerini aldı mavi gözlerini gözlerimden ayırmadan. İlk kez bir kadının böyle, yırtıcı ve keskin bakışlarına maruz kalıyordum. Açıkcası bir tarafdan çok hoşuma gidiyor diğer tarafdan ise tahamül edemiyordum. Hançerini alırken o kadar yanıma yaklaştı ki, sanki benimle alay ediyor gibiydi. Sınırlarımı bilerek aşıyor, bana ne kadar cesur olduğunu göstermek istiyor gibiydi. O kadar yakındık ki, mavi gözlerini yakından inceleyebiliyordum. Bana ciddiyetle gözlerime bakarken aniden dudağının kenari kıvrıldı ve alaycı bir gülümsemeyle hançerini çıkarıp geri çekildi. Daha sonra hızlı adımlarla kendi çadırına doğru gitti. Ben ise o giderken, gidişini izledim. Daha sonra ateşe tekrar baktım ve az önce Kleoranın eline alıp o, komik haritayı çizerken kullandığı çubuğu aldım ve anlamsızca çizmeye başladım. Bir çiçek yada bir yaprak çiziyordum. Uzun zaman sonra, zindan ayrılmak ve ateşin yanında oturmak hoşuma gitmişti.

 

Sabah uyandığımda yine göğsümün üzerine yattığımı fark ettim. Ağabeyim ise yine kendi yatağında yoktu. Yine zorlanarak yatağımdan kalktım ve çadırdan çıktım. Hava çok temiz ve etraf çok huzurluydu. Ozariusu gördüm, yanıma geliyordu.

 

Ozarius: “Uyandın mı? Ben de senin yanına geliyordum”

 

Ben: “hayır daha uyuyorum”

 

Ozarius: “Komik prens seniii. Sağ tarafa git, bir kaç adım sonra temiz çeşme var. Yüzünü yıkayıp su içebilirsin”

 

Başımla onayladım. İkimiz de güneşin parlak ışınları yüzünden gözlerimızı biraz kısmıştık.

 

Ozarius: “daha sonra ateşin etrafına gel. Yemek yiyelim”

 

Yine başımla sessizce onayladım. Çeşmeye vardığımda suyun akışı çok hoşuma gitmişti. Aylardır hayatı ve yaşamayı unutmuş gibiydim. Akan serin suyla ilk önce ellerimi yıkadım, sonra yüzümü ve saçlarımı. Akşam nehire gidip yıkanmam gerekiyordu. Avucuma su alıp içerken uzaktan Kleoranın elinde avladığı tavşanları tuttuğunu fark ettim.

 

Ben: “Hey vahşi! Buradayım”

 

Beni fark ettiğinde yine benden bunalmış gibi gözlerini devirdi ve yoluna devam etti. Tanrım bu kızın göz devirmeleri bile ilgimi çekiyor. Ateşe doğru gidiyordu, belliki öğle yemeği için avlanmıştı. Ve hep saçlarını örgü yapardı.

 

Onu gordüğümde ben de ateşin yanına gittim. Salim getirdiği tavşanları elinden alıp ona tebessümle. “aferin Kleo, harika iş çıkarmışsın”

 

Kleora ise ona gülüp cevap verdi “sadece bugün şanslıydım”

 

Olivera ise yanına koşarak geldi “döndünüz mü?” tavşanları görür görmez yüzünde koca bir gülümsemeyle ekledi “Ooo anlaşılan bugün keyif yapacağız”

 

Demek o vahşi, gülebiliyormuş. Gülüşü bana gösterdiği kadar tehtitkar ve korku değil. Benim geldiğimi fark eden Salim “geç Henry, birazdan yemek olur” dedi. Çok garip hissettim açıkcası. Benim Wild’den başka kimseyle samimiyetim olmamıştır ve onun bu şekilde konuşması sanki onlardan biriymişim gibi hissettirdi.

 

Kleora: “Tavşan yemeğine alışkın değilsinizdir prens” dedi alaycı br gülümsemeyle

 

Onun benimle derdi ne? Diğerlerine iyi davranıyor oysaki. Ağabeyime bile benden daha iyi davranıyor. Yinede altta kalmak istemedim.

 

Ben: “ben herşeye alışkınım. Benim için bu kadar endişelenme”

 

Bunu dediğimde Olivera “oo en iyisi tavşanları alıp ben kaçayım” dedi. Diğerleri de “biz de seninle gelelim” diye cevap verdi. Oliveranın uzaklaşırken Salime “Kleorayı tanıyorsam o, son cevaptan sonra prensi öfkeden parçalayacak” dediğini duydum.

 

Kleora: “Bizimle yaşadığınız sürece konuşmalarına dikkat et prens!”

 

Ben: “Sen de, misafirlerine iyi davran. Özellikle de aynı tarafdaysak”

 

Kleora: “Yeterince iyi davranıyoruz. Bir sorunun varsa gidebilirsin. Ah ama dur. Doğru ya yardım almadan gidemezsin”

 

Bunu dediğinde yine yanıma çok yaklaşmıştı. Bu küçük boyuyla ve ince bedeniyle bana kafa tutması başlı başına cesurluktu. Bir adım geri çekildim.

 

Ben: “İstediğim zaman gidebilirim. Benim adıma konuşmayı bıraksan daha iyi olur”

 

Bir adım geri çekildiğimi görüp yine o alaycı gülüşünü sergiledi. “kesinlikle öyledir”.

 

Bu tavırları beni çok büyülüyor. Ve yanıma bu kadar çok yaklaştığında mesafemi korumak benim için zorlanıyor. O da bir adım geri attığında bu sefer ben, ona iki adım yaklaştım ve “prens olmam, beni diğerlerinden farklı kılmıyor. Bunu anlasan iyi olur” dedim. Çok yakındık ve kışkırtıcı konuşması beni kendine daha çok çekiyor gibiydi.

 

Kleora: “şımarık olman bunun aksini söylüyor”

 

Bu şekilde konuşurken Wild geldi. Karşımda duran bu insan kızın gökyüzü gibi mavi gözlerine o kadar dalmıştım ki, onun geldiğini fark bile etmedim.

 

Wild: “Ne yapıyorsun Henry?”

 

Diye sorduğunda geri çekildim ve başımı iki yana sallayarak “birşey yapmıyorum”

 

Dedim. Kleora ise yine hızlı adımlarla olduğumuz yerden uzaklaştı.

 

Wild: “ O kıza çok sataşıyorsun”

 

Ben: “Kenardan böyle göründüğünü bilmiyordum”

 

 

Mesaj : 20.02.2025 13:41 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...