@soosirii
|
Birazdan okuyacağınız satırlar,ölümün nefesinden kaçan iki çıplak ayağın sahibini anlatacak size.
Asırlar boyunca süregelen bir geleneğin kurbanı olurdu büyük ailelerin varisleri.Önlerine bir kaç seçenek sunulurdu belli başlı.Her biri bir birinden berbat seçenekler, çıkış veya kaçış yolun olmazdı seçmek zorunda olduğun bir şeyler olurdu ve seçerdin içlerinden en az kötü olanını.Bende bunu yapacaktım.Bu gün bana sunulan seçeneklerden birini seçecek ve heybeme yükleyecektim.
Sabahın erken saatleri olmasına rağmen sıcak yatağımdan beni kaldıran şey nedimelerimin beni giydiren elleriydi. Kendimi bildim bileli bundan nefret etmişimdir.Birilerinin beni bir bebek gibi giydirmesi “güzel ve zarif” olabilmem için çabalaması.Peki bu çaba neden? Sordunuz değil mi? Bu çaba dedemin verdiği bir emir.İşte benim küçük tatlı cehennemim.Baş zebanisi dedem olan,kurtarıcımın Atahan ve Ethem olduğu.
Atahan kuzenim olur.Ethem ise bizim ortak arkadaşımız.Kuzenim dediğime bakmayın abim o benim.O,ben ve Ethem hayatım bu üç kelimeden ibaret oldu bunca zamandır.Kendimi bildim bileli biz varız.Biz ve dedemin kirli işlerini halletmemiz için bizi yolladığı görevler.Başlarda bunu yapan sadece onlardı.Küçüktüm ve gerçekten abime bağlıydım.Geceleri gizlice odasına gider onunla uyurdum, ağladığımda,güldüğümde kısacası dünyaya geldiğim günden beri Atahan vardı benim için.Dediğim gibi küçüktüm bazı zamanlar bana eğlenmeye gittiklerini söylerlerdi.Sonra o eğlencelerin kanla bittiği günlere şahit olurdu gözlerim.O günlerden birinde bir açıklama istedim dedemin odasına giderek on iki yaşındaydım o zaman.Dedemin geleneklerine göre bir kız çocuğu zarif,naif,sessiz ve itaatkardı.Ama o gün odasını girip bağırışım öyle değildi.O gün bana tek bir cümle kurdu;
“Öğrenmek istiyorsan göreceksin…”
Sonra odasından çıkarıldım.Ne mi oldu?
O aykırı kız ikiye bölündü.Evin küçük prensesi ve gecenin gölgesi.Öyle olmak zorundaydım.Çünkü seçimimi yapmadan önce başlamıştım buna.Haritama bakmadan,pusulamı elime almadan bulmuştum yolumu.Ben evde oturup evlendirilmeyi beklemek yerine,savaşmayı seçmiştim.Yaralanabilirdim,yaralandım da.Korkabilirdim,korktum da ama bunlar olurken bildiğim tek birşey vardı.Ben olduğum kişiydim ve hep böyle kalacaktım.
Damarlarımda akan adrenalin hissine aşık olmuştum ben.Savaşmanın verdiği hazza.Acı verenlerin acı çektiklerini görmeye.Biz gecenin üçlüsüydük.Mahşerin üç atlısı.Zamanla böyle demişlerdi bize.Çünkü biz öldürmeden kazanırdık.Savaşırdık çünkü bizi öldürmek için bize saldırırlardı,yollarından çekilmemiz için.Bizse sadece paçayı kurtarır ve korkuturduk.Hepsi bu biz buyduk.Adil,adaletli,eşit.Bir ilkemiz vardı.Savun ve hayatta kal.
Ben Elo ve aynanın karşısında duran prensesde Elvin Eroğlu.
Kendimi bir süre inceledim sonuçta dedemin veliaht kurbanı,pardon veliaht torunu artık hazırdı.Kıvırcık siyaha çalan kahve saçlarım tokalarla tutturulmuş, üzerime beyaz ve lacivertten oluşan bir elbise giydirilmişti.Ayağımdaki topuklulara baktım.Cidden mi? Şeffaf mı? Yüzümdeki makyaj…Ah…Cildimin yardım çığlığını duyabiliyorum.Makyaj yapmıyor değildim her kızın biraz makyaj sevgisi vardır, ben sadece aşırılıktan hoşlanmıyorum. Belimdeki korse arkamdan sıkıldığında sırtımın çatırdadığını duydum. Rahatlatmıştı ama nefes alışımı kısıtlıyordu.Sadece bir kaç saat sonra özgürsün kızım.Dayanabilirdim elbet.Onaltı yaşındaydım ve son bir kaç yıldır bu durum böyleydi.
Kapım tıklatıldığında içeri giren simalar tanıdıktı.Lacivert takımının kolundaki düğmelerle savaş veren Atahan ve gri takımı içinde sinir krizi geçiren Ethem.Gülmeden edememiştim.Arkamda korsemle uğraşan nedimelerin arasından sıyrılarak yanlarına gittim.
“Ciddenmi? Bu kadar mı zor şunu kapatmak Ata?”
“Sus Zilli sus.Kapanmıyor abi! Çıldıracağım!”
“Kapatayım mı?”
Kolunu çekip ilikleyemediği kol ve yaka düğmelerini düzgünce ilikledim ve yakalarını düzelttim.İşte şimdi gerçekten yakışıklı olmuştu.
“En sevdiğim kız kardeşim olduğunu söylemiş miydim?”
“Sanırım…bir çok kez hahaha.”
“Ata kapa şunu oğlum.”
“Cidden sen de mi?”
“Sus cimcime!”
“Aman be ne haliniz varsa görün!”
Onları içerde bırakıp tekrar giyinme odama döndüm.Nedimelerimi odamdan çıkmaya ikna ettiğimde artık özgürdüm.Kısmen yani.Elbisemin eteğini kaldırdım ve siyah kayışı bacağıma geçirdim.Dolabımın yanındaki gizli kısıma elimi soktum ve elime değen deri kılıfı çektim.En sevdiğim bıçağımdı.İnce,uzun ama minimal.Şık ve sade.Bıçağı kılıfıyla beraber bacağımdaki kayışa taktıktan sonra eteğimi düzelttim.Onun orda olduğunu bilmek güven veriyordu.Üstelik en güzel aksesuarım buydu.Yatak odama geri döndüğümde kanepemde oturmuş telefonlarına gömülmüşlerdi.
“Sıkıldım ben ya.”
“Yani abim?”
“Yani abicim…bilmiyorum işte sıkıldım.”
Atahan bana oflayıp kafasını onay verircesine sallarken Ethem yanına oturmamı işaret ederek söze girdi.
“Büyük Bey ile işimiz bitsin bakarız ne yapacağımıza.”
“Peki.”
Tam kanepeye yanlarına oturacakken odamın kapısı tıklatıldığında girebileceğini söyleyerek ayağa kalktım.Evet,vakit gelmişti dedem yani “Büyük Bey” bizi bekliyordu Sinan abi kapıdan bunu söylemişti.Sinan abi bizim evin Alfred’i gibi birşeydi.Onun için dedem ne derse oydu.
“Küçük hanım,dedeniz sizi çağırıyor.”
“Tamam Sinan abi geliyoruz.”
Atahan arkamdan Sinan abiye geleceğimizi söyledikten sonra odamın kapısını kapatarak gitti.Sırtımda iki el vardı.Sağımda ve solumda bense ne kadar boşlamaya çalışsamda stresliydim.Ne zaman dedemin karşısına çıksak hep bu olurdu.Çünkü dedemin bizi sevmediğini bilirdim.Bize acı çektireceğini.Gözlerimin önüne gelen sahnelerle ürperirdim hep şimdiki gibi.
“Bak abim ne diyecek bilmiyorum,ama bildiğim bir şey varsa oda kararın ne olursa olsun her zaman arkanda olduğumuz.Anlıyormusun beni?”
“Elo,dik dur.Cesur ol hep olduğun gibi.”
Sadece kafamı salladım ve üzerimi düzelterek odamdan çıktım.Topuklularımın sesi merdivenin her basamağında bir çığlığı terk ediyordu duvarlara.Atahan ve Ethem’in kunduralarının topuk seslerine karışıyor yavaşça kayboluyorlardı.Aşağı inip dedemin odasına giden koridoru yürüdük beraber ve kapısının önünde durduk.İki koruma yavaşça kapıyı açtı ve içeri girdik.Her zamanki gibi koyu renk ahşap tasarımlar ve siyah deri koltuğunda yüzü bize dönük oturan Mirza Eroğlu.
Yüzü kurak bir toprağı andırırdı ne zaman baksam.Yaşlanmış olmanın ona bahşettiği belirli yüz kırışıklıkları bana bunu hatırlatırdı.Çatık kaşları,öfkeli bakışları.Masasının üzerinde kenetli duran büyük elleri.Gözlerinize direkt baktığında bakışlarınızı nereye yönelteceğinizi bilemezdiniz.Her nasıl başarıyorsa içinizi titretirdi.Belki de böyle düşünmemi sağlayan şey bende yarattığı travmalarımdı.
“Nasılsınız?”
Bu soru bizim için değildi.Bu soru gece uyanık olan biz içindi.Nasılsınız diyordu? Performansınız ne? Başarınız nasıl? Kaç işimi hallettiniz? Kaçı kaldı? Beceremediğiniz bir şey var mı? Cezanızı çektiniz nasıl hissediyorsunuz? Bunu soruyordu.Hepimiz başımız önümüzde ellerimiz karnımızda kenetli bekliyorduk.Dinliyorduk.O emir verecekti biz yapacaktık.Mecburduk.
“Atahan?”
“İyiyiz dede.”
“Bu akşam bana rapor vereceksiniz.”
“Nasıl istersen dede.”
Sustu.Bir kaç kağıdı inceledi.Siyah pilot kalemiyle bir kaç belge imzaladı ve Sinan abiye vererek odanın boşalmasını sağladı.Yerinden kalktı.Bastonunu aldı,adımladı.Kahve kunduraları görüş açıma girdiğinde tam karşımda durdu. Başlıyorduk.
“Kaldır bakalım kafanı.”
Dediğini yaptım.Kafamı kaldırdım ve dümdüz karşıya baktım.Bastonunun ucuyla beni biraz ileri itti.Ata ve Ethem’le arama mesafe koymuştu.Güvenli alanımda olmadığımı hissettim bir an.Sonra aklıma Ethem’in odamda bana dedikleri geldi.Dik durup cesur olmalıydım.Etrafımda bir tur döndü ve yanımda durdu.Sağımda bekliyordu.Çattallı sesi yavaşça kulaklarıma ulaştı.
“Kız gibi görünmeyi başarmışsın.Aferin.Bu gün ne yapacağını anlatmama gerek var mı?”
Karşıma geçtiğinde yavaşça nefes aldım ve ses tonumu ayarlayarak söze girdim.
“Biliyorum dede.”
“O halde lafı uzatmaya lüzum yok.Sinan!”
Kapı açıldığında Sinan abi içeri üç küçük sandıkla girdi.Gerçekten küçüklerdi.Dedemin masasının üzerine koydu ve çıktı.
“Yaklaş.İçlerini aç ve incele.”
Masasına ılımlı bir şekilde ilerledim.Odayı kaplayan sessizlik sarsıcıydı.Dikkatlice ortadaki sandığı açmakla başladım.İnce bir gıcırtıyla açıldı.İçinden gümüş bir broş çıkmıştı,bu bir arıydı.Safir ile işlenmişti. Oldukça zarifdi.Gümüşün soğukluğunu ve ağırlığını parmaklarımda hissetmek güzeldi.Dedemin gür sesi birden odayı sardığında korkuyla titrediğimi hissettim.
“Safir arı, bunu seçersen şirket için çalışacaksın.Verimli ve azimli olacak,ailenin gelirini sağlıyacaksın.Sıran geldiğinde şirkette baş koltuğa oturacaksın.”
Bir şirketi sırtlanmak…Bu büyük bir yüktü altından kalkabilirmiydim bilmiyordum. Şirket ortaklıkları ve dedemin görüş açısına göre ise bir kabusu getirirdi bu bana,parmağıma bir yüzük yerleştirirdi basit bir anlaşmazlığı gidermek için.Hayatımdan vazgeçebilir miydim? Vakit kaybetmeden broşu dikkatlice sandığa bırakıp soldakini açtım yavaşça.İçinden oldukça hoş başka bir broş çıktı.Bu sefer elime aldığım şey bir kılıçtı.Üzerinde üç yapraklı yonca vardı.
“Kılıç ve yonca.Elinde tuttuğun şey için parmaklarına bulaşacak kana hazır olmalısın.Şuan yaptığın şeye devam edeceksin.Benim için çalışacaksın.Vezir sen olacaksın.Şah ben.Ancak dikkatle bak şansızlıkların olacak.”
Vezir…Şah korunsun diye oynanan son taştır her zaman.En sonunda yenilir.Şah’ı korumak mı? Şuan yaptığım şey bu değildi.Şuan yaptığım şey piyonları avlamaktı.Düşmanın piyonlarını.Buna hazır mıydım?Yeterince iyimiydim?Bunun yanında üç yapraklı yonca vardı onun isteği için şansız olmayı göze alabilirmiyim bilmiyordum.Bunu da biraz inceledikten sonra yerine bıraktım ve son sandığa yöneldim.
Sandığı yavaşça açtım.Aynı gıcırtıyla açıldı yine safirden bir menekşe vardı içinde yine bir broş.Ama kutunun içinde bir kutu daha vardı.Yavaşça aldım ve açtım.İki yüzük.Özenle işlenmiş altına baktım. Üzerindeki değerli taşlara.Dedem tam arkamda duruyordu.Tam sırtımda,tek elini omzuma koydu ve çatallı sesi tekrar odayı doldurdu.
“Bu sandığı seçersen,evlenecek ve kocana layık bir eş olacaksın.Evini yönetecek güçlü bir kadın olmayı öğreneceksin.Ailene şeref getireceksin.”
Arkamdan bana bakan iki çift gözü hissettim, bunu seçmemi istemeyeceklerini biliyordum.Evlenmem mi aileme şeref getirecekti? Yıllardır ayrı yaşadığım aileme mutluluğu, istemediğim,tanımadığım biriyle yaptığım evlilik mi verecekti? Bir an düşündüm.Bu adama göre güçlü bir kadın parmağında yüzük olanımıydı? İçime dolan tiksintiyle hızlıca kutuyu sandığa bırakıp sandığı kapadım.Bu yaptığım onu memnun etmemişti.Omzumdaki elinin tutuşunu sıkılaştırmasından anlamıştım.İki seçeneğim vardı.
Şirket ve entrika/Mahşerin Üç Atlısı ve hak savaşı.
Soldaki sandığı bir an daha düşünmeden elime aldım ve dedeme döndüm.Ben buydum ve olduğum kişiden vaz geçmeyecektim.Geçemezdim.
“Bunu seçiyorum.”
“Gurursuzca erkek gibi olmayı seçiyorsun.”
“Erkek gibi değil dede,güçlü bir kadın olmayı seçiyorum.”
“Yeter.Hadsiz…”
Bastonunu yere vurup elimdeki sandığı alıp ,masasına fırlatırken söylediği şey buydu.Sandığı açtı ve broşu aldı.Karşımda durdu ve elbisemin yakasına takmak için iğneyi kumaşa sapladı.O anda bir acı hissettim.İğne derime battığında bağırmamak için kendimi zor tutmuştum.Yanlışlıkla olan bir şey değildi bu.Mirza Eroğlu’nun acısını çıkarma şekli buydu.İçini bu şekilde rahatlatıyordu.O Gladyatör’dü bizse savunmasız köleler.Kendini eğlendiriyordu.
“Değerin bu kadar.Seçtiğini yaşayacaksın.”
Gözlerime alay ve aşağılamayla baktığında içimde yükselen tiksintiyle ona baktım bende.Değerimi ölçecek kadar cüretkar olması onun eksiğiydi.
“Büyük bir şerefle yaşayacağım.İzninizle.”
Eğilip elini öptükten sonra beni elinin tersiyle kışladı.İçime dolan öfkeyle odama çıkmam saniyelerimi almıştı sadece.Odama girdiğim gibi saçlarımdaki tokalardan kurtulmaya çalıştım.Nerdeyse milyon tane toka vardı.Onlardan kurtulduğumda saç derimin hava aldığını hissetmiştim.Yüzümdeki makyajı ıslak mendille kazıyarak çıkardım öyle ki derimin kızardığını gözle görmek mümkündü. Üzerimdeki elbiseyi çıkarmadan önce aynanın karşısında durdum ve broşa baktım.Bir gün sırf yaptıkları yüzünden yüzünün kızaracağını umarak broşu açmaya çalıştım.Bu sırada Ata ve Ethem’de odaya girmişti.
“Elvin? İyimisin abim?”
“Hiç olmadığım kadar.”
Broşu çıkarıp avucunun ortasına attıktan sonra giyinme odama yönelmiştim ki omuzlarımdan tutularak durduruldum.İkisi birden yavaşça elbisemin yakasını sıyırdıklarında neye baktıklarına bende baktım ve derimdeki kanı gördüm.Broşla yırtılan derimden akan kanı…
“Ne yaptın kızım kendine?”
“Ben yapmadım sevgili dedemizin şefkatli dokunuşları.Bırak bir şey olmaz kanasın.”
“Elvin iyi olduğuna eminmisin?”
“İyiyim dedimya Ata gitsenize siz!”
Arkamı dönüp giyinme odama girdim ve çekmeceden çıkardığım pansuman malzemeleriyle boynumdaki kanı silip bir yara bandı yapıştırdım.Üzerime rahat bir şeyler giyip odaya geri döndüğümde oda boştu.Yatağıma yüz üstü kendimi bıraktım ve gözlerimi kapattım.Karnımın guruldadığını duysamda umrumda değildi.Yemek istemiyordum.Gözlerimi kapadım ve uyandığımda akşam olmasını dileyerek yastığıma sarıldım. …
Yanağımda hissettiğim öpücükle gözlerimi yavaşça araladım.Saçlarımda ve yanağımın üzerinde gezinen iki el hissettim.Hava kararmıştı tam da istediğim gibi akşam benim için hızla gelmişti.Kollarımı açarak yanağımı okşayıp beni uyandırmaya çalışan Atahan’a sarılmak için hazırlandım.Kırkırdayıp beni kollarımdan kaldırdı.Bana sarıldığında bende ona sarıldım.Arkamdan toplanan saçlarımı hissettim bu sefer de.Ethem saçlarımı topluyordu.O an aklıma bir küçüklük anımız doldu.
Evde kimse yoktu.Sadece bakıcılarımız ve biz vardık.6 yaşındaydım.Odamda yalnız uyanıp korkunca kalkıp Atahan’ın odasına gitmiştim.Evin boş olmasını fırsat bilerek uyumamış video oyunu oynuyorlardı.Yanlarına gittiğimde Ethem ve Ata’nın dizlerine uzanmış uyumaya devam etmiştim.Yine öperek uyandırmışlardı beni saçlarımı toplayıp,sarılmışlardı bana.Bunu hatırlamak içime güzel bir hızur melodisi bahşetmişti.
Ethem saçımı toplamayı bitirdiğinde bende Atahan abimden ayrılmıştım.Ethem burnumu sıkıp yanıma oturmuş ve sessizliği bozmuştu.
“Elo?”
“Hm?”
“Acıkmadın mı kız?”
“Belki biraz.”
“Kalk üstünü giyin bizim salona gidelim yolda bir şeyler yeriz.”
“Antreman atacakmıyız?”
Umutla Ethem’e yönelttiğim soruyu Atahan’a yönelttiğinde kafamı heyecanla ona çevirdim bende.
“Ata?”
“Atarız.”
“Evet! Üstümü giyineyim ben!”
İkisininde yanağına sert birer öpücüğü bıraktıktan sonra yerimden kalktım ve üzerimi giyinmek için giyinme odama girdim.Siyah bir badi ve yine siyah bir eşofman altını giyip saçlarımı topuz yaptım.Çantama yedek kıyafetlerimi ve gerekli malzemeleri koyduktan sonra çıkmaya hazırdım. Odama geri döndüğümde onlarında hazır olduklarını gördüm.
“Eldivenlerini aldın mı Elo?”
“Aldım,aldım.”
“Çıkalım hadi Ethem telefonunu unutma.”
“Aldım.”
Aşağı indik ve garajdan motorları çıkarmalarını beklemek üzere oturacak bir taş buldum.İkiside geldiklerinde kaskımı takarak Ata’nın arkasına oturdum.Bu gün sürmek istemiyordum.Garaj kapanırken içerden bebeğime bir baktım.Lacivert ve morun yansıması onu kusursuz gösteriyordu.Motorumu seviyordum ama bu gün için abim şöförüm olacaktı.
Kısa bir süre sonra şehir içine vardık ve bir restoranın önünde durduk.İçeri girip güzel bir masa seçtikten sonra garson gelene kadar menüden yiyeceğimiz şeyleri seçtik.Pesto soslu,tereyağlı spagetti istemiştim.Yemeyeli uzun zaman olmuştu.
“Acıktığını biliyordum işte.”
“Acıktı tabii oğlum kahvaltı da yapmadı ki.”
“Doğru lan.Sen kahvaltı yapmadın değil mi cimcime?”
Kafamı iki yana salladığımda Ethem kafamın arkasını parmaklarıyla ittirdi,bende aynısını ona yapmıştım.Atahan başını sallayıp kaşlarını çatarak söze girdiğinde ona döndüm.
“Hasta olacaksın Zilli.”
“Ya yemek yiyorum boğazıma dizdiniz ama!”
“Bağırma!”
Dişlerini sıkarak konuştuğunda bende dişlerimi sıkarak ona döndüm.
“Bana dişlerini sıkma!”
“Sıktırma o zaman!”
“Gıcık!”
“Bücür!”
“Ya! Ata!”
“Elo!”
Ethem öksürerek dikkatimizi çekmeye çalıştığında ikimizde önümüze dönmüştük.Bazen beni cidden sinir ediyordu.Ne var yani altı üstü bir kahvaltı.Ne yapalım canım istemedi.Hem hasta olacaksam da sanane sonuç olarak hasta olacak kişi benim sen değilsin. Demek ki göze alıyorum.Yemeğimizi bitirdiğimizde hesabı ödedik ve kalktık.Bu sefer kaskımı takıp Atahan’a dil çıkararak Ethem’in arkasına bindim.Gelip kaskımın vizörünü kapatıp kafamı itelediğinde inip öcümü alacaktım ki Ethem engellemek amaçlı motoru çalıştırmıştı.Yol boyunca atışıp durmuştuk.Bir süre sonra Ethem’in bağırışıyla ateşkes ilan etmiş ve barışmıştık.Ne yapayım kıyamıyorum abim sonuçta.
Salona vardığımızda merdivenleri inerek içeri girdik.İçeriden gelen müzik sesi,sohbet sesleri ve o orjinal kendine has ter ve parfüm kokusu yüzüme çarpmıştı.Gülümseyerek içeri girdim ve çantamı bırakmak üzere giyinme odalarının olduğu tarafa doğru ilerleyerek merdivenleri çıktım.Eldivenlerimi ve suluğumu alarak aşağı indim.Bizimkilerle selamlaştıktan sonra önce biraz oturup vakit geçirmek istedik ve o koyu sohbet başladı.Bu ortamda her türlü konu dönerdi.Dışardan bakıldığında serseri bir grup gibi görünüyor olabilirdik ama aslında hiç öyle değildik.
Öyle değillerdi çünkü kötü olan şeylerden uzak kalıp eğlenmek gibi bir huy edinmiştik.Bu ortamda alkol olmazdı mesela,yada uygunsuz muhabbetler.Biz ve bizim alakadar olduğumuz konulardı.Zarar görmeyeceğimiz konular.Çünkü yeternce zarar görmüştük ve daha fazlasına karnımız toktu.Genelde yaklaşan turnuvalar,tamirhanedeki motorlar ve motor parçaları,yaşanan kavgalar ve onları çözümleme çabaları,eğlenmek için yapılan planların netleştirilmesi gibi şeyler konuşurduk.Ancak hepsinden sonra dahil oldukları bir konu vardı ki konuşulurken genelde çıt çıkmazdı.Gülmek veya eğlenmek için oldukça karanlıktı.Onları ilgilendirmesede konuşulurdu.Çünkü bazen onlara gerçekten ihtiyacımız oluyordu.Bu konu görevimizdi.Yapmamız gerekenlerdi.Onların bu konuya dahil oldukları noktaysa;
Kuzey’in hackerlık bilgileri,Mustafa’nın geniş ve zengin çevresi,Halil’in ikna yetisi vesayre ,vesayre…
Onlarla kordine çalıştığımız zamanlar oluyordu ve ilaç gibi iyi geliyorlardı.Örneğin geçenlerde aile holdingimiz ve yatırım şirketimiz olan Eroğlu Grup’un hisse,borsa,proje,yatırım ve yazılım bilgilerinin tümünün korunduğu dijital arşivden çalınan bir kaç dosya nedeniyle şirket hisseleri büyük bir düşüşe uğramıştı.Çünkü çalınan dosyalardaki bilgileri bizim lehimize kullanarak yatırımcı ve ortaklarımızda, onlardan para kaçırdığımza dair bir algı oluşturulmuştu. Bununla da kalmayıp yine ailemizin işlettiği büyük bir kuyumculuktan 16 karat 11 adet saf elmas çalınmıştı.Bu elmasların her biri ailemizde asırlardır nesilden nesle aktarılmış madenlermiş.Bu yüzden oldukça önemliydiler.Dedem bunun için bize sadece on beş gün vermişti.Onbeş gün içinde dosyaları kurtarıp elmasları bulmalıydık.Bir an için içimden yuh çektiğimi hatırlıyorum.11 adet saf elmasımız vardı ve biz dahada fazlasını elde etmek için canımızı dişimize takıyorduk.Her neyse, bu iş için iyi bir yazılıma ihtiyacımız vardı çünkü şirketin arşivini güçlendirmeli ve sızmalarını engellemeliydik.Bunu yapmak için profesyonel birilerini aramak aklımıza gelsede kimseye güvenemezdik.Şirketin verilerine bize fark ettirmeden sızmaları sonu getirirdi.Bu yüzden biz de Kuzey’den yardım almış ve yapabildiğinin en üst düzeyinde bir yazılım geliştirmesini istemiştik.Başarmıştı da.On iki gün uğraşıp o yazılımı tamamlamıştı.
Oluşturduğu yazılım oldukça karmaşık biz kordinat sistemiyle şifreleniyordu.Ayrıca sisteme sızmak isteyen herhangi başka bir bilgisayarı tespit edebiliyordu. Bu yazılım sayesinde şirketteki tüm bilgisayar ve ağ verilerini kontrol etmiştik.En sonunda küçük köstebeği yakalamış ve çıktığı deliğe tıkmıştık. İşte böyle.
Sohbetimiz sonlandığında yerimden kalkarak eldivenlerimi aldım ve kum torbalarına doğru yöneldim.İlk önce ellerime bandajlarımı sardım.Sıkı olduklarından emin olduktan sonra eldivenlerimi taktım ve ısınmak için bir kaç deneme yaptım.Isındığımdan emin olduğumda sağlam bir vuruş için pozisyon almıştım ki yüzümü güldüren o teklif çok geçmeden gelmişti Kadir’den.
“Kapışalım mı?”
“Olur.”
Arka tarafa ilerledik ve ringe girdik.İkimizde pozisyon aldığımızda başlamaya hazırdık.Bekledim.İlk vuruşu onun yapmasını bekledim.Dövüşte her zaman yaptığım gibi,acele etmeden rakibimi bekledim bana nasıl saldıracağını görmek için.Bir sonraki vuruşu tahmin edebilmek için.Kadir üzerime bir kroşe ile atıldığında sağa kaçtım.Vakit kaybetmeden ikinci,üçüncü ve dördüncüyü peş peşe vurmaya yeltendiğinde korunmak üzerek yüzümü kapayarak pozisyon aldım.Doğru anı kolluyordum.Bir kaç kroşe ve kaburgalarına yönelerek yumruk attım.Tekrar üzerime geldiğinde dikleşmesini bekledim ve sol yumruğumu göğüs kafesinin altına miğdesi ve dalağının arasındaki o kısma sertçe ve olabildiğince kontrollü indirdim.Nefessiz kalarak dizleri üzerine düştüğünde boğazındna gelen bir sesle gülmeye başlamıştı.
“En son maçında bunu yaptığında ne olduğunu hatırlıyorsundur umarım bu cidden acı verici ah…”
Öksürükle bitirdiği cümle yüzümdeki zafer gülümsemesini indirmeye yetmişti.Bir sene önce kızlar müsabakasında benden üst siklette bir kızla yarışmayı kabul etmiştim.Kız beni oldukça zorlamıştı.Uzun süre çabaladım ama en sonunda ikinci rauntda yere düşmüştüm.Yüzüm,ağzım kan içinde kalmıştı.Dalga geçerek gülmeye başladığında sinirlenmiştim.Yerden kalktım ve bekledim.Bana vurmasına izin verdim.Sadece kaçtım ve korundum.Tıpkı deminki gibi uygun anı yakaladığımda sağ yumruğumla vurdum.Tıpkı Kadire vurduğum gibi.Kız yere yığıldığında karşı taraf havlu atmıştı,ilk başta idrak edemedim ama sonra cidden ona zarar verdiğimi gördüm.Yanına giderek defalarca kez özür diledim,onu gelen ambulansla götürdükleri ana kadar başımda durdum.O günden sonra bir daha da maçlara çıkmadım.O gün o kız ölebilirdi.Antrenörüm bana bunu söylemişti bağırarak.
“Neden o şekilde vurdun!? Sana öfkene hakim olmanı defalarca kez söylemiştim! Bunun için çok çalıştık ve sen…kızın dalağını patlatabilirdin! Sağının güçlü olduğunu biliyorsun! Onu kullanma dedim! O kız orda ölebilirdi Elvin! Anlıyormusun?!”
Kadir yerinden kalkıp elini omzuma koyduğunda irkilerek ona döndüm.Bu olay aklıma her geldiğinde bunu yaşamak iğrenç bir histi.
“Üzgünüm hatırlatıp canını sıkmak istememiştim.”
“Y-yok önemli değil.Sen iyimisin? Dikkatli vurmaya çalıştım ama başaramadım değil mi? Üzgünüm.”
“İyiyim sorun yok.Hem bana bak bu kasları boşuna mı yaptık? Sıkma canını bana birşey olmaz.”
Göz kırpıp tekrar pozisyon aldığında az önce konuştukları ondan beklemediğim cümlelerdi.Beni güldürmeye çalışmıştı.Kadir bir an için komik olmaya çalışmıştı sert görünüşünü ve yapısını gizleyerek.Ayrıca yalan söylüyordu.Dönerken karnını tutuşundan canının acıdığını anlamıştım.Tekrar üzerime atıldığında artık daha dikkatli vurmaya çalışıyordum.En sonunda maçı bitirdik 5-3 o yenmişti.
“Kazandın tebrikler.”
“Bir dahaki sefere de sen kazan.”
“Emrin olur Kadir efendi.Tipsiz.”
“Cüce”
“Ben cüce değilim!”
“Nesin o zaman?”
“1,70’im ben.”
“Yani cücesin.”
“Ben cüce falan değilim! 1.70 cüce mi var!”
“Evet var.Karşımda.”
“Uyuz!”
“Efendim?”
Tek kaşını kaldırıp üzerime adımladığında kaçmak için çok geçti.Beni omzuna attığı gibi ters çevirip ringden aşağı sallandırmaya başlamıştı bile.İmdat çığlıklarıma ise sadece gülüyorlardı.Bir oda dolusu zorba abinizin ve bir oda dolusu yaramaz çocuğunuzun olduğunu düşünün aynen öyle birşeydi.
“Bıraksana beni!”
“Uyuz dedin bende istediğin gibi uyuz oluyorum.”
“Atahan! Ata! Ethem! Kadir ısırırım bak!”
“Aman! Sakın! Bak Elo!”
Bacaklarına atıldığımda beni yukarı çekip geri bırakmıştı.Zafer!
“Ne oldu? Korktun mu? Kıyamam oy ablasının bir tanesi.”
“Abla? Sen mi ablasın?”
“Evet beğenemedin mi?”
“Elo aramızda 3 yaş var. Anladın mı abisinin cüce prensesi.”
Parmaklarını gözüme soka soka üç dediğinde elini tutup ısırmıştım.Koşarak Ethem ve Atahan’ın arkasına saklandığımda peşimi bırakmıştı.
Bir süre daha salonda oyalandıktan sonra giyinme odasına gidip duş alıp üzerime temiz kıyafetlerimi giyip çıkmıştım.Eve gitme vaktiydi.Eve gidecek ve dedeme rapor verecektik. ........................................................................ Umarım hoşunuza giden bir kurgu ve hoş bir bölüm olur. Yeni bölümlerde görüşmek üzere hoşçakalın 🌸
|
0% |