Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@sorasama

Merhaba, kurgusunun hoşunuza gideceğini düşündüğüm bir fantastik yazmaya başladım.

Umarım devam ettirebilirim.

İyi okumalar şimdiden.

Yorum bırakmayı hikayeyi oylamayı unutmayın :)

GİRİŞ

Bütün insanlar hata yapar, tabi ki yapmaları da lazım. Yapmazlarsa nasıl insan denilebilir o kişilere?

Ama yapılmaması gereken hatalar da vardır.

Bir hata birkaç defa gözden çıkartılabilir ama bir hata ve büyük bir hata arasında dağlar kadar fark vardır.

Asırlar önce, ve günümüzde birisi bu büyük hatayı yaptı ve bundan hiç pişmanlık duymadı.

Dengeyi koruyan dört kutsal taş vardı ve bu taşlar iyi emeller ile kullanılmak için tanrı tarafından dünyaya indirilmişti elbet.

Ama tanrı o kadar saftı ki bilemedi bu taşların iyiye kullanılacağı tahmin edilebileceği gibi kötüye de kullanılabileceğini...

GÜNÜMÜZ

Ağaçların yeşillendiği ama çoğunlukla aşırı yağmur yağdığı bir mevsimdi.

Küçük kız minik adımları ile, kuş ve minik perilerin uçuş seslerinin geldiği yöne doğru adımlar atıyordu, aslında gelmemesi gereken bir yerdi Mora ormanı, ama gelmişti işte.

Küçük dostlarıyla konuşmak ve oyun oynamak istemişti, onlar gelmeyince de büyük bir inatçılık ve sabırsızlık ile kendisi gitmeye karar vermişti.

Aslında yakın dostu ondan yanlarına gelmemesini istemişti. Ama demiştik ya inadı tutmuştu küçük kızın bir kere.

Attığı adımlarını durdurmak zorunda hissetti ve etrafında ki dev ağaçlara göz attı.

Bu ormanda bulunan ağaçlar krallığın dışında bulunan en uzun ağaçlardı ve kaybolması oldukça muhtemel bir ormandı. İlk önce etrafında bir kaç tur döndü ve durakladı, ardından "Kayboldum." diyerek kaşlarını çatıp mırıldandı küçük kız.

Birkaç saniye sonra ise minik kızın kalbi duyduğu ses ile neşelendi.

"Liya , sen misin?" diye seslendi boğuk ve geren bir ses.

Kız büyük bir sevinç ve kızgınlık karışımı ile yürümekte olduğu çalıların arasından geçti ve koca bir ağacın içinde ki kovuğa seslendi.

"Seni arıyordum!"

Ağaç kovuğunun içinde ki karanlıktan parlak buz mavisi gözlere sahip bir şeyin varlığı belirdi ve o boğuk gizemli ses konuşmaya başladı.

"Seni bizi aramaman için uyarmıştım insan kızı."

Ses sinirli bir şekilde konuşmaya başladığında minik kızın gözleri doldu ve titrek sesi ile konuşmaya çalıştı. "Ama sizi görmek istedim."

Karanlıkta ki şey bir anlığına sessizliğe büründü.

"Burası artık güvenli değil Liya. Eğer aileni ve kendini seviyorsan iyiliğiniz için buralardan özellikle bu ormandan uzak durmalısın." dedi boğuk ve korkunç o ses.

"Biliyorum ama, siz olmayınca kendimi çok yalnız hissediyorum biliyorsun..."

Gizemli ses durgunlaştı.

O sırada uzaklardan tehlikenin geldiğinin habercisi olduğuna dair dev bir rüzgar esti. Rüzgarın kuvveti ile küçük kızın gevşek at kuyruğu aniden açıldı ve saçından düşen küçük toka havada ki rüzgara karıştı.

"Orada mısın?"

Burada olduğunu belirten bir hırıltı çıktı.

Ardından gizemli ses konuştu. "Burada daha fazla durma."

"Ama-"

"Dinle insan, bu orman artık eskisi kadar güvenli değil. "

Kız büyük bir heyecanla yanıtladı. "Sen beni korursun!"

"Tehlikenin kol gezdiği bir bölgedesin ve seni artık ben bile koruyamam."

Hüzünlü gelen ses ile kızın yüzü asıldı. " Peki sen ne yapacaksın?"

"Ben...benim yapmam gereken işlerim var Liya. O yüzden bir süreliğine uzaklara gidiyor olacağım. " Kızın asılan yüzünü görünce ses konuştu. "Belki sen büyüyünce tekrar karşılaşırız."

"Karşılaşır mıyız?"

Gizemli ses, onaylarcasına mırıldandı.

Kız kaşlarını çatarak kovuğun içine bakmaya çalıştı. "Peki ya diğerleri nerede?"

"Onların benden önce gitmesi gerekiyordu."

"Ama sen kral değil misin? Senin önden gitmen gerekiyordu."

Ses kıkırdar. "Bazen en güçlülerimizin bile sevdikleri için arkalarında kalması gerekebilir küçük insan."

Kız kafası karışmış bir şekilde bakar.

"Nasıl yani?"

"İleride ne demek istediğimi anlarsın."

Kız merak ettiği bir şeyi sormak için yanıp tutuşurken karanlığın içinde ki dostunun sessizliğinden fırsat edinir.

"Neden oyuktan çıkmıyorsun karanlık değil mi?"

Karanlığın içinde ki bir süre sessiz kaldı.

"Güneş rahatsız ediyor."

"Ama sen güneşi severdin.."

"Parlak olan her şeyi sevmeme kararı aldım."

Kız gülümser ve ani bir kahkaha atar." Çok tuhafsın."

"Geç oluyor, gitsen iyi olur."

"İyi de gitmesem de olur."

Ses meraklı bir şekilde sorar. "Neden?"

Kız gözlerini yere indirir ."Beni merakla bekleyen kimse yok çünkü."

O an ortama bir süre sessizlik hakim oldu.

"Merak etme, olacaktır."

Yakın dostu ile olan uzun konuşmasından sonra küçük kız ormandan çıkmak için arkasına döner.

"Çıkış neredeydi ki?" diye mırıldanır. Son bir defa dostunu görmek için arkasına döner ama çoktan gittiğini fark eder.

Daha sonra o bölgeyi terk ederek gelecekten habersiz oradan ayrılır.

En sonunda küçük kız ormanın çıkışında bulunan küçük bir kasabaya doğru varır. Ve ağaçların olduğu bölgeden çıktığında tepede görmüş olduğu, doğrudan yüzüne vuran güneş ışığı yüzünden kız gözlerini eliyle korudu.

Arkadaşı haklıydı.

Güneş sinir bozucuydu. Kasabanın girişine doğru adımlarını attı ve etraftaki kasaba sakinlerine göz gezdirdi.

Doğduğundan beridir bu kasabada çoğu kişi onu severdi.

Burası tatlı, dost canlısı insanlara ev sahipliği yapıyordu ve Mora ormanının yakınında bulunduğu için buraya da Mora kasabası derlerdi.

İnsanların bir kısmı tarla da yetiştirilmiş olan ekinleri toplarken bir kısmı ise bol bol yiyecek ve erzak depolayıp kışa hazırlık yapmak ile meşgullerdi.

Aslında bu dünyanın temel kaynağı büyüydü ama kızın köyünde ki insanlar büyüyü pek fazla kullanmayı tercih etmezlerdi.

Zaten büyüye pek elverişli bir kasaba değildi, onlar için bunu kullanması zordu.

O yüzden tarla işlerine yönelmeyi seçmişlerdi.

 

Kız kasabanın içine doğru yürüdükçe arkasında hissettiği kıpırtı yüzünden durakladı.

Aniden arkasına döndü ve ardından etrafı gözetledi.. "Sanırım bana öyle geldi." dedikten sonra önüne döndü ve yürümeye devam etti ama aynı kıpırtıyı tekrar hissetti.

Hiçbir şey yokmuş gibi yürümeye devam ederken de ıslıklar çalmaya başladı.

O şey neyse onu habersizce yakalamak için bir süre sesini çıkartmadı daha sonra aniden arkasına döndü ve kıpırtının kaynağını yakalamaya çalıştı.

Ve gördüğü ile şok oldu, çünkü bu bir kediydi. Ama gözlerini kısıp dikkatli incelediğinde bunun normal bir kedi olmadığını fark etti.

"Sende nesin böyle!"

Aniden kasabanın ortasında bağırınca kasabalılardan bir kaç kişi, kendi kendine konuşan küçük kıza döndü. Tezgahın önünde duran yaşlı başlı bir kaç kadın aralarında fısıldaşmaya başladı.

Sarışın olan konuştu. "Vah vah yıllardır böyle, cidden annesine üzülüyorum bu kızın. "

Saçına beyazlar düşmüş diğer kadın devam etti.

"Kızı deli gibi aynı, kendi kendine konuşuyor tanrı hepimizi korusun Mathelda."

"Haklısın Rone, neyse buraya bakıyor boş ver." dedikten sonra aniden tezgaha geri döndüler.

Kız bu ufak dedikoduları duydu ama aldırmadı.

Bütün kasaba onu sever mi diyorduk aslında öyle değildi.

 

Asıl normal olmayanlar onlar diye düşündü küçük kafasından. Kendisi 6 yaşındaydı ve son bir kaç senedir çoğu kişinin göremediği şeyler görüyor ve onlar ile konuşmayı başarıyordu küçük kız, ama insanlar onu deli olarak görüyordu.

Kız daha sonra kedi benzeri ruha döndü. İyice inceledi.

Ve hayvan kendini bilmiş bir şekilde yelesini salladı.

"Anladık güzelsin. Ne olduğunu çözmeye çalışıyoruz şurada."

Göründüğü üzere uzun kuyruklu orta boylarda bir kediydi, büyük geniş kanatları ve yüzüne göre biraz büyük koyu tonlarda bir göz rengi vardı.

Daha sonra kız yere çömeldi.

"İyi de sen nereden çıktın?"

Hayvan kafasını yana yatırıp baktı.

"Konuşamıyor musun?" dedi küçük kız.

Hayvan sanki onu dikkatlice inceliyormuş gibi bakıyordu.

Aniden kızın aklına eski dostu ile olan ufak bir anısı geldi.

"Sen bizim gibi ruhları görebilir ve daha da önemlisi konuşabilirsin."

Küçük Liya yere çömelerek konuştu karşısında bulunan büyük canlıya karşı.

" İyi ama, diğer insanlar sizi göremez mi?"

"Hayır, unutma ki diğer hiç bir insan , kolay kolay biz ruhları göremez. Ama ruhlar olarak biz onların içini görebiliriz."

Kız anlamayarak baktı. "Ben neden görüyorum ki?"

"Bunun cevabını bende aramamalısın küçük insan , ama açıkçası bende cevabı tam olarak bilmiyorum. Bunu ancak ileride anlayabilirsin."

"Hmmm." ardından kız bir anlık dalgınlığı ile dizlerinde ki gücü kaybetti ve çömeldiği yerden kafası üstü çamur birikintisine çakıldı ve ağlamaya başladı.

Aklına gelen anı ile kız küçük bir kahkaha attı.

Aniden kaşlarını çattı ve önünde ki canlıya baktı.

"Hey! Sen az önce benim anılarıma mı baktın!"

Hayvan kafasını yana yatırdı ve tuhaf bir şekilde mırıldandı.

"Seni elime geçirirsem küçük şey!" Kız aniden ayağa kalktı ama ayağı takılınca yere çakıldı. Ayağa kimse görmeden kalkmaya çalıştı ve üstünü silkeledi. Ama o kediyi ortalarda görmemişti.

"Kaçtın değil mi!" kendi kendine homurdandıktan sonra evine doğru yön değiştirdi.

O şeyi bulursa ruh falan demeden boğazına sarılacaktı.

Annesi ile birlikte yaşadığı ev pek ahım şahım bir yer değildi.

Ufak eski püskü bir kulübeydi, ama kız yine de mutluydu.

Evleri eski ve boş gözüktüğü için küçük kızın annesi moral olsun diye evin etrafına dikmesi için çiçek tohumları vermişti ona. Küçük kız bunları kulübelerinin etrafına dikmişti ve bir kaç hafta sonra ise her yer renk renk çiçek olmuş evlerine renk katmışlardı.

Kız iyice çiçekleri inceledikten sonra onları daha sonra sulamayı aklında yer edindirdi.

Evin kapısını yavaşça araladı.

"Anne! Ben geldim!"

Kız içeriye girdi.

"Anne?" Kız oturma odasına ardından mutfağa bakmıştı ama annesini etrafta görememişti.

Boş oturmamak için dışarıya tekrar çıktı ve sulama bidonunu alıp çiçekleri sulamayı düşündü.

Daha sonra aklına parlak bir fikir geldi ve etrafta kimsenin olmadığına emin olduktan sonra bidona su doldurduğu kuyunun yanına yürüdü.

Derin bir nefes verdi ve elini açıp kuyuya doğru uzattı.

Konsantre olmaya çalıştı.

Dakikalarca büyü yapmaya çalıştı.

"Hadi ama....O su ile çiçekleri sulayacağım. Evren lütfen.."

Bir kaç dakika sonra suyun hareketlendiğini hissetti ve heyecandan elini ağzına götürdüğünde büyü bozuldu.

"Hayır."

Hüzünlü bir şekilde kuyuya baktı.

Ve duyduğu ses ile aniden arkasına döndü.

"Tanrım, Liya."

Kız ellerini arkasına sakladı.

"Anne."

Annesi koyu yeşil gözlere ve altın sarısı renginde uzun saçlara sahip bir kadındı.

"Ne yapıyorsun orada tanrıçam?"

"Hiç bir şey."

Kadın önce kuyuya ardından elini arkasına saklayan kızına baktı.

"Yine büyü yapmaya çalışıyordun değil mi?"

"Hayır ben sadece-"

"Dikkatli ol meleğim."

Kız gözlerini kocaman açarak annesine baktı.

Kadın kızının yanına doğru yanaştı ve eğilip kızın arkasına sakladığı ellerini avucunun içine aldı.

"Merak etme nar çiçeğim büyü bizim evrenimizin bel kemiğidir. Elbette yapacaksın, ama şunu bilmelisin ki bu köyde büyü yapman onların tuhaflarına gidebilir. Hele ki büyün bu kadar kuvvetliyken."

"Madem büyü senin şu dediğin , bir şey kemiği her neyse. Neden köyümüzde hiç kimse yapamıyor?"

Kadın anlayış dolu bir gülümseme sundu. Kızının elini tuttu.

"Bu konuyu ,evimizde sana yaptığım üzümlü keki yerken konuşalım ne dersin?"

Kız heyecanla kafasını sallar. "Olur!"

 

Kız üzümlü kek yeme heyecanı ile tutuşurken ayaklarını koltuktan aşağıya sarkıtmış bir sağa bir sola sallandırıyordu.

Daha sonra kızın annesi elinde üzümlü kek tabağı ve Liçe suyu ile geldi ve tabağı küçük kızın oturduğu sandalyenin önündeki masaya koydu.

"Afiyet olsun benim güzel tanrıçam." Dedikten sonra kızın alnına bir öpücük kondurdu.

"Sağol anne."

Kız kırmızı Liçe meyvesinden yapılan meyve suyunu içti ve ardından üzümlü kekten bir dilim aldı.

Keşke dostum burada olsaydı, diye geçirdi içinden.

"Şu anda bunu anlamak için çok küçüksün meleğim, o yüzden sana gerçek nedenini söyleyemem üzgünüm."

Kız ağzına doldurduğu üzümlü kek yüzünden konuşmakta zorluk çekti ve Liçe suyunu kafasına dikti.

"Ama bana anlatacağını söylemiştin?"

"Üzgünüm meleğim. Ama bazen bir şeyleri bilmeden yaşamak daha iyidir inan bana." dedi annesi hüzünlü bir tebessüm yaparak. :"Her neyse. Sen bugün nereye gittin yine bakalım?"

"Ben, arkadaşımı görmeye gittim tabi ki."

Annesi sorgular bir bakış attı küçük kızına. "Arkadaş? kimmiş bu arkadaş?"

"Ben deliyim anne, hayali arkadaşlarım var tabi ki." dedi kız saçmalayarak.

Kadın ciddi ifadesini tutamadan kıkırdadı.

"Sen yok musun sen .."

Kız tebessüm etti." Sende dediklerimi kaldıramayacak kadar büyüksün annecim üzgünüm." dedi kız hüzünlü bir ifade takınarak.

Kadın inanamıyormuş gibi kıkırdadı.

"Yavaş ye boğulacaksın."

Ardından kadının tebessümü silindi ve kızının masumluğunu izlemeye koyuldu.

7 SENE SONRA

Kız ağaçların üzerinde daldan dala koşmaya ve o sinir bozucu kedi ruhunu yakalamaya çalışıyordu.

İlk defa 6 yaşındayken görmüştü ve ahtı vardı yakalar yakalamaz boğazlayacaktı o koca kanatlı kediyi.

"Beklesene seni sinir bozucu kedi!"

Hayvan daldan dala koşuyor ve arkasına bile bakmıyordu.

Kız iyice hayvana yaklaştığını düşünüp üstüne atlamaya kalkıştı lakin ayağının altında olmayan bir dal parçasına basmaya çalıştığında kaydı ve ağacın tepesinden tiz bir çığlık ile aşağıya doğru düştü.

 

 

Küçük kızın her yeri zonkluyordu, dinlenmek istiyordu ama duyduğu sinir bozucu sesler bunu engelliyordu. Annesi insanların konuşmalarını dinlemenin kötü bir şey olduğunu söylemişti ama bu küçük kızın elinde olan bir şey değildi ki?

"Başka yerde konuşsalarmış." diye düşündü kız gözleri kapalı uyuyor taklidi yaparken.

"O kız başına bela açacak kendine bakabilecek kadar büyüdü zaten at gitsin Sharon." Kızın duyduğu bir erkek sesiydi.

Dayısının sesi.

"Böyle bir şey dediğinizi duymayayım. Kızım o benim nasıl atabilirim!"

"Kafayı yedin herhalde senin kızın-"

"Yeter artık! Buraya bunu konuşmaya geldiyseniz defolun gidin evimden. Onu uyandıracaksınız."

"Yaptığı şeyler sana normal gibi mi geliyor Sharon? Kendi kendine konuşuyor , saçma sapan hareketler yapıyor. Ve bugün olan en tuhafıydı zaten. "

"Yeter. Bu kadar, çıkın."

"Hah kardeşim, bu kız senin ölümün olacak ama bunu ancak o zaman anlayacaksın."

Ardından kapının kapatılma sesiyle kadın masaya oturur ve kaseden su doldurup bir bardak su içer.

"Çok bilmişler." diye mırıldanır.

"Anne?"

Kızının sesini duyar duymaz Sharon bardaktaki suyu masaya bıraktı ve kızının yattığı yatağın başına geçti.

Ardından elini kızının alnına koydu.

"Liya, nar çiçeğim benim, kendini nasıl hissediyorsun?"

Kız eliyle şakaklarını ovuşturarak oturur konuma geldi.

"Ben buraya nasıl geldim?" Kadın kızının kucağında ki elini avucunun içine aldı ve okşadı.

"İşin tuhafı o zaten. Seni aramak için çıkmıştım ama gizemli bir şekilde seni kapının önünde uyurken fark ettim."

Kız o gizemli kedi diye geçirdi içinden.

Kendisini öldüresiye kovalatıyordu ama iki dakika durup ta konuşmaya gelmiyordu sersem kedi.

"Periler getirmiştir." diye salladı kız , aslında bir nevi doğruydu.

"Periler mi?"

kız onaylar bir şekilde kafasını salladı.

"Onu boş ver de anne.."

Sharon'un gülümsemesi yavaşca silindi.

"Duydun...sanırım?"

"Kardeşinin sesi çok yüksek çıkıyor! duymamak mümkün değil."

"O senin dayın."

"Dayılık dışında her şeyi yapmıştır o adam annecim."

"Yine de öyle söylememelisin, yerin kulağı vardır."

Kız başını onaylarcasına salladı.

"Ben dışarıya çıkıyorum."

Sharon kaşlarını çattı." Hayır çıkamazsın Liya. Henüz yeni uyandın."

"Merak etme iyiyim ben, söz veriyorum uzaklarda olmayacağım."

Sharon derin bir nefes verdi.

"Pekala ama söz veriyorsun." işaret parmağını kızına doğrulttu.

"Söz."

Liya dinlendikten sonra kulübeden dışarıya çıktı ve ilk önce çiçekleri suladı ardından kasabaya doğru iniş yaptı.

Kafa dağıtmak için önce tezgahları gezmeye ve değişik meyveleri gözlemlemeye başladı. Daha sonra boş sokakları dolaşmayı hedefledi.

Arka mahallelerden birisine girdikten bir süre sonra güçlü bir rüzgar Liya'yı duvara uçururken Liya tiz bir çığlık attı.

Saçı başı birbirine giren kız yavaşça ayağa kalktı ve kaşlarını çattı.

"Seni baş belası kedi."

Bu sırada hayvan dalga geçer gibi kıza bakıyor ve yelesini savuruyordu.

"Komik miydi seni haylaz?" derken kız üstünü başını süpürüyordu.

"Senin yüzünden o ağaçtan düştüm zaten her yerim ağrıyor."

Ardından hayvan boynunu büktü ve yavaşça kızın yanına doğru geldi.

Kız aniden geri çekildi.

"Ne?"

Hayvan kıza yaklaştı ve garip hareketler yaptı.

"Ne yapayım istiyorsun?" Aniden aydınlandı.

"Ha sen alnımı eğeyim istiyorsun. Nedenmiş o?" kaşlarını çattı.

Hayvan en sonunda sinirlenmiş gibi kızın saçını tuttu ve kafasını büktürdü.

"Ah!"

Ardından alnını kızın alnına yasladı.

Kız kaşlarını çattı ve anlam vermeye çalıştı. Bir süre sonra kız etraflarını tuhaf bir sıcaklığın ve ışığın sardığını fark etti. Daha sonrasında ise Liya yavaşça vücudunda bulunan ağrıların geçtiğini hissetti.

Hayvan kendiliğinden mırıldanmaya başladı ve geriye çekildi.

Bu sırada Liya afallamıştı.

"Şey, bu hareketin yüzünden seni affedeceğimi düşünüyorsan hiç düşünme." diyerek gözlerini kaçırdı.

Ardından kediye baktı.

"Tamam ya, teşekkür ederim. İyi geldi."

Daha sonra kedi kuyruğunu salladı.

Kız kıkırdadı.

Ve kafasında aniden sert bir şey hissederek acıdan inledi.

"Bak sen ucubeye."

Üzerine doğru gelen çocuk ve arkadaşları, Liya'yı tuhaf olduğu için zorbalayan insanlardı.

"Sensin ucube." diye yanıtladı kız.

Yanında ki çocuk yanıt verdi.

"Bence ona bir ders vermeliyiz abi." dedi yanındaki kardeşi sandığım çocuk.

"İlk defa bir işe yaradın, haklısın Rowell." sinsice sırıtarak kıza doğru yaklaşmaya başladılar.

Bu arada kız yanına baktığında kedi yine ortadan kaybolmuştu.

"Böyle zamanlar da hep tek bırakıyorsun zaten aptal kedi." diye mırıldandı kız.

"Bakın bakın! yine kendi kendine zırvalıyor."

"Annesinin son zamanlarda delirmesine şaşmamalı." dedikten sonra hep bir ağızdan güldüler.

Kız kaşlarını çattı.

"Asıl ucube sizin gibi hiç bir halta yaramayanlardır."

"Minik ucubeden özlü sözler."

"Bana ne derseniz deyin ama anneme laf edemezsiniz sizi bok böcekleri."

Aralarında en büyük olan Edmond kaşlarını sinirle çattı ve kıza yumruk atmak için yaklaştığında ayağı kayıp düştü.

Kız kendini savunmak üzereyken bu düşüşüne şaşırmıştı.

Ama sonra bunu kedinin yapmış olduğunu gördü.

"Ne yaptın az önce?!"

Kız omzunu kaldırıp indirdi.

"Ben hiçbir şey yapmadım ki, bence yer bile senin aptallığına dayanamadı."

"Sende annen gibi Fahi-"

Kedi , büyüsü ile demin bana karşı oluşturduğu sert rüzgarın bir kaç kat kuvvetli halini oluşturup çocukların üzerine saldı. Ve lafını tamamlayamadan rüzgar onları alıp götürdü. Kız aniden kediye döndü.

"Ne yaptın sen!"

Kedi anlamayarak baktı.

"Hayır af edersin tepkim çok ağır oldu ama, amacım onları rüzgarınla uzak bir yerlere uçurmak değildi ki! Suç yine bana kalacak ve annemin başı belaya girecek. İndir onları."

Kedi kafasını onaylamaz bir şekilde salladıktan sonra kanadını salladı ve rüzgar ile birlikte uçmaktan kurtularak yere çakıldılar.

Kız derin bir nefes verdi.

"Başka bir durumda olsa kafalarının kırılması için dua ederdim. Ama şuan önemli olan annemin başına dert açmamak."

Kediye baktı, kedi de kıza baktı.

Bir kaç saniye bakıştılar.

Ardından kasabanın dışına doğru yürüyerek çimlik bir yere vardılar ve kız sırtüstü yere uzandı.

Akşam serinliği ile teninde esen rüzgarı gözlerini kapatarak karşıladı. Kafasının orada bir hareket hissettiğinde kafasını kaldırdı ve kedi de çimlere uzandı.

Kıza sanki kafanı omzuma koy der gibi hareketler yaptı.

"İşine gelince insanlara yanaşabiliyormuşsun."

Sadece kedimsi bir ses çıkardı.

Gerçi kediydi ne çıkartabilirdi ki?

"Bak ne diyeceğim. Sana kendi içimde takma lakaplar bulmaktan yoruldum. Hayatımda kedigiller den sadece bir kişiyi tanıyordum. Senin gibisini ilk defa gördüm."

"Doğru ya, sen konuşamıyordun. Belki telepati yapabiliyorsundur?"

Kedi mırıldandı.

"Hayır, şu söylediğinden tek bir şey anlamadım, kendimi gerçekten deli gibi hissetmeye başladım."

Kedi silkelendi patisi önündeyken kafasını da patisinin üstüne yasladı ve yattı.

"Uyuyacak mısın yani?" Hayvandan cevap gelmedi.

"Pekala. Bende yıldızları izlemenin keyfini çıkartırım."

Uzun bir süreden sonra kız konuştu.

 

"Sence ben ucube miyim?"

 

sessizlik..

 

"Birinin büyü güçlerinin olması yanlış bir şey değil, değil mi?"

 

sessizlik.

 

"Sence ben, annemin kızı mıyım?"

 

Uzun bir sessizlik..

 

Kızın gözlerinden ufak bir yaş damlası düşer.

"Dayım dile getirmese bile öğrenmesi basitti... Hiç bir zaman onun gibi altın sarısı saçlara sahip değildim çünkü."

"Sadece kendimi uyutuyorum, çaktırma kedi."

 

sessizlik...

 

 

Watpadde yayınlamayı düşündüğüm bu kurgunun bir bölümünü paylaşmak istedim ;.

Loading...
0%