Yeni Üyelik
4.
Bölüm

Geçmeyen Yara İzleri

@soylesenekelebek

Flashback:

Edirne/2002

Küçük kız bir yandan gizli şeyler yapan Demirle Boraya bakıyor, bir yandan da birisi geliyor mu diye etrafı kolaçan ediyordu. Müdire anne onları ağaca isimlerini kazırken görürse kızabilir, ceza verebilirdi. Küçük kız bunu hiç istemezdi bu yüzden işini dikkatle yapmaya çalışıyor, bir hareketlilik olursa hemen arkasını dönüp ağacı kazıyan arkadaşlarına haber veriyordu.

 

Yuvada çocuklardan sorumlu olan Asiye teyzenin dikiş kutusundan gizlice aldıkları jiletle ismini kazımayı bitirmiş olan Bora konuşmaya başladı:

 

"Beliz, benimki bitti. Bu sefer sen ismini kazı, ben kolaçan edeyim etrafı."

Diyerek küçük kızın eline jileti tutuşturdu. Küçük kız heyecanla ağaca yaklaşarak Demir'in ona öğrettiği şekilde yamuk yumuk harflerle ismini kazımaya başladı.

Demir bir yandan ciddiyetle ismini yazma işini sürdürüyor bir yandan da küçük kızın mutlu halini gülümseyerek izliyordu. Kafasını Beliz'in ismini kazıdığı ağaca çevirince şaşkınlıkla iğrenç el yazısına baktı. Hayatında hiç bu kadar kötü bir el yazısı gögörmemişti.l

"Beliz bu ne biçim yazı ya. Ben sana böyle mi öğrettim düzgün yaz şunu."

Beliz oflayarak;

"Olmuyor Demircik hem ben daha okula gitmiyorum ki" diye isyan etmeye başladı. Demirle Bora küçük kızın bu isyanına gülümsemekle yetindiler ve işlerine döndüler. Demir tam "Benimki de bittii" diye bağıracakken onun yerine ağlayarak bağıran birisi vardı. Minik Beliz. Demir telaşla küçük kıza döndü. Küçük kızın sağ avucundan akan kanı görünce hemen koluna bağladığı bandanayı çıkartıp küçük kızın avcuna sardı.

Beliz hüngür hüngür ağlamaya devam ederken, Demir onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Bora ise tedirginlikle etrafı kolaçan etmeye devam ediyor bir yandan da eli kesilen Beliz'e üzgün gözlerle bakmaya devam ediyordu. Kim bilir canı ne kadar yanıyordu. Demir ağlayan Beliz'i susturmak için konuşmaya başladı.

"Beliz çok acıyor biliyorum ama susman gerek hem bak öptüm geçti."

Diyerek kızın sarılı avucuna minik bir öpücük kondurdu. Gözcülük yapan Bora olaya dahil oldu

"Beliz senin elin iyileşecekse bende öpebilirim yeter ki sus yoksa yakalanacağız." Dediğinde Demir kıskançlıkla;

"Yok kardeşim sen öpme, ben öptüm geçti zaten" dedi.

Tüm bu sohbetleri umursamayan Beliz, hüngür foşur ağlamaya devam ediyordu. Demir'in aklına aniden bir fikir gelmişti. Fikri uygulamak için hemen harekete geçti. Beliz'in ani refleksle yere attığı jileti aldı ve tekrar koşarak Beliz'in yanına geldi.

"Beliz bak" diyerek küçük kızın avucundaki kesiği gösterdi.

" Bu bizim arkadaşlık işaretimiz olsun. Eğer bir gün ayrılırsak bu işaretten birbirimizi tanırız."

Diyerek Demir'de sağ avucuna jiletle ufak bir çizik attı. Hemen ardından Bora:

"Bu bana pek mantıklı gelmedi, çünkü biz hiç ayrılmayacağız yine de bende yapacağım" dedi ve oda sağ avucuna bir çizik attı.

Bu olanlardan Beliz etkilenmiş bu yüzden susmuştu. Artık hepsinin sağ avucunda onlarla bir ömür kalacak bir çizik vardı. Kader Boranın dediği gibi ilerleyemeyecekti fakat ileride birbirlerini bu çizgiden tanıyacakları doğruydu.

Yine uzaktan onları izleyen Ceylan abla yanlarına geldi. Çocukları revire götürüp tek tek ellerini sardı. Sargı bittikten sonra çocukları yatakhanelerine gönderdi. Düşüncelere dalarak kendi yüzük parmağındaki ize baktı bu yüzden kızamamıştı çocuklara çünkü zamanında oda yapmıştı böyle şeyler.

 

Günümüz:

 

Benim çocukluğumu iki döneme ayırabiliriz. 1. Döneminde asla unutmayacağım çocukluk aşkım, arkadaşım en yakınım Demir ve kardeşim, abim olan Bora vardı. Yani kaybolan yıllarım. 2. Döneminde ise en yakınlarından ayrılmış küçük kızı toplayan arkadaşlarım Açelya – Levent Saka kardeşler vardı. Ben böyle büyümüştüm düşe kalka. Kalkmak zorundaydım çünkü beni Albay Cihan Çağıran yetiştirmişti...

 

Sese doğru kafamı çevirdiğim esnada gördüğüm kişilerle dilim tutulmuştu resmen. Çocukluğumun 2. Dönemini oluşturan insanlar karşımda duruyordu.

 

"Levent, Açelyaa" diye bağırarak sarıldım ikisine de özlemiştim doğrusu.

 

"Senin bizim yanımıza geleceğin yoktu biz gelelim dedik"

 

"Çakma gazeteci doğru söylüyor savcım." Onların bu tatlı sitemlerine tebessüm ettim. Tam onları da masaya davet edecekken benden önce konuşmaya atlayan Poyraz olmuştu.

"Ayakta kaldınız buyurun oturun masaya"

"Teşekkür ederiz." Diyerek masaya oturan Açelya ve Levent herkesle tek tek selamlaşarak tanışmaya başladılar.

"Eee hangi rüzgar attı sizi buraya" diye sorarak sohbeti başlatmış bulundum.

"Biliyorsun ki Açelya uzun zamandır tayin için yazacak şehir arıyordu. Senin tayinin HakkariŞemdinli'ye çıktığını öğrenince tercihlerine burayı yazmak istedi bende ajansım tarafından buranın gönüllü muhabiri olmak istedim ve sonuç olarak buradayız." Dedi Levent.

" Ne yani eskisi gibi artık hep beraber miyiz?" diye sorduğumda üsteğmenin bakışlarını üzerimde hissettim. Fazla anlamlı bakıyordu sanki. Ona doğru döndüğümde göz göze gelmiştik, gözlerinde anlamdıramadığım bir hüzün ve burukluk hakimdi.

"Açelya hanım savcımla konuşmalarınıza kulak misafiri olduk biraz. tayinden bahsediyordunuz mesleğiniz neydi acaba?" Poyraz'ın sorusuyla Hakan ve Gökhan'dan gülme sesleri, tabiri caizse anırma sesleri yükselmeye başladı.

Bu kahkahalara anlam veremeyen Açelya önemsememeye karar vererek Poyraz'ın sorusunu cevapladı.

"Öğretmenim. Şemdinli'deki bir köyde öğretmenlik yapacağım." Dedi.

Nedendir bilinmez Poyraz aldığı cevaptan ötürü mutlu olmuştu.

Bu seferde lafa Levent söze girdi.

"Eee siz şimdi hepiniz asker misiniz?" diye saçma bir soru yönelttiğinde. Yalın alayla cevapladı.

"Üzerimizde askeri kamuflaj olduğuna göre doktoruz." Levent tam cevap verecekken;

"Sen zaten doktor olamayacak kadar kabasın." Diyen Derin'in serzenişi ile tüm gözler başta Yalın olmak üzere Derin'e dönmüştü. Yalın alaycı bakışlarını bu sefer Derin'e dikti.

"Çok yanlış kişiye laf attınız Derin hanım. Yalın komutanım aynı zamanda timin tek sağlıkçısı." Diyen Gökhan'ın sözünün bitmesiyle Derin dumur olmuştu.

"Ne oldu Derin hanım bozuldunuz sanki biraz"

"Yoo ne bozulacağım şaşırdım sadece. Meslektaşlarımı görmek beni mutlu eder aksine"

Yalın bunun üzerine bir şey söylememiş kafa sallamakla yetinmişti. Söylenen yemekler yavaş yavaş masaya getiriliyordu. Çıkan kargaşadan ne kadar acıktığımı fark edememiştim. Masada yoğun bir sohbet dönüyordu. Poyraz Açelyayla sohbet etmeye çalışıyor, Levent Açelyayı kıskandığı için Poyraz'a ters ters cevaplar veriyordu. Ekibin geriye kalanları olayı dalgaya vuruyordu. Ben ise beni izleyen bakışlar altında yemeğimi yemeye çalışıyordum zira Üsteğmen ve Yalın ısrarla gözlerini üzerimden çekmiyorlardı. Aldırmamaya çalışarak yemeğimi yemeye devam ettim.

Herkesin yemeği bittiğinde gözlerim hesabı istemek için elini kaldıran Üsteğmene takıldı. Gördüğüm şeyle dudaklarım aralandı. İnanamazcasına kendi avucuma baktım sonra tekrar Üsteğmenin sağ avuç içine baktım. Gözyaşlarım yüzümü ıslatırken hatıralar çoktan beynimi kuşatmaya başlamıştı. Karşımda asker olarak oturan kişi benim çocukluğumdu. Nasıl tanımazdım? Gözlerim bu sefer Demir'in karşısında oturan çocukluğumun diğer yarısına kaydı Bora... Neden kendini Yalın diye tanıtmıştı? Asıl soru beni tanımışlar mıydı? Bunları düşünürken hafızama birer birer görüntüler dolmaya başladı bana kolyemi soran Demir, ilk karşılaştığımız gün çevirmede kimliğimi incelerken bana dikkatle bakan Demir, harekat merkezinde gözlerini üzerimden ayırmayan Bora. Nasıl bu kadar aptal ve kör olabilmiştim.

Karşımdalardı işte kaybolan yıllarım.

Görüntüler beliriyor karşımda çocuk Beliz elini kesiyor. İlk aşkı gelip ellerini öpüyor ardından kendi avcuna bir kesik atıyor. Sonra en yakın arkadaşı giriyor kadraja, oda bir kesik atıyor eline.

Yeşillerimden yüzüme bir damla daha süzülüyor.

İnsan hayatı dört evreye ayrılır çocukluğu, ergenliği, yetişkinliği, yaşlılığı. Bir tanesini henüz görmemiştim bir tanesini şuan yaşıyordum peki kalan ikisi...

Uğultulu gelen sesler netlik kazanmaya başlamıştı. Bana sesleniyorlardı. Önce Açelyanın isimimi defalarca söyleyişini duydum, sonra önümde diz çökmüş beni kendime getirmeye çalışan Derin'i ve meraklı gözlerle beni izleyen timi en son gözlerim onlara takıldı.

Demir.

Yalın. Hayır. Bora.

Gözlerinde endişe vardı zeki adamlardı anlamışlardı anladığımı ya da tahmin etmişlerdi bilemiyorum. Sesimin titremesini engellemeye çalışarak konuşmaya başladım.

"Ben gitsem iyi olacak yalnız kalmaya ihtiyacım var. Kusura bakmayın lütfen."

Diyerek masadan çantamı alarak ayrıldım restorandan. Hızla arabama adımladım kapının kilidini açıp sürücü koltuğuna yerleştim ve gaza bastım. Nereye gittiğimi tam olarak bende bilmiyordum bir süre ilerledim arabayla. Gözüme çarpan parkla durdum ve kendimi dışarıya attım. Arkamdan gelen aracın elbette farkındaydım o eğitimleri boşuna almamıştım. Beni Albay Cihan Çağıran yetiştirmişti. O arabada kimlerin olduğunu tahmin etmek zor değildi.

Gördüğüm ilk banka oturdum ve yanıma gelmelerini izledim. Derin bir sessizlik hakimdi havada kimseden çıt çıkmıyordu. Bora elini cebine atıp sigarasını çıkarttı önce bir tane kendi aldı sonra Demirle bana uzattı ikimizde ses etmeden almıştık. Çakmağın sigaramın ucunu kül etmesine izin verdim içime çektim zehirli dumanı. Dumanı tekrar dışarıya verdiğimde keşke içimizdeki sıkıntıları da böyle dışarı gönderebilsek diye düşünmeden edemedim. İlk konuşan ben olmuştum.

"Ne zaman fark ettiniz?"

"Geldiğin ilk gün, çevirmede." Diye yanıtladı Demir.

"Neden? Peki neden bana da söylemediniz?"

"Hatırlarsın diye düşündük ama yanılmışız. Sahi Beliz nasıl hatırlamadın bizi?" Bora söylemişti bunu.

Kızgındı.

Hayır.

Kırgındı.

Bu soruya verecek cevabım yoktu. Gerçekten nasıl hatırlamazdım çocukluğumu.

"Uzun zaman oldu." Dedim sadece ne diyeceğimi bilemeyerek.

"Öyle oldu." Dedi Demir gözlerimin en içine bakarak. Gözümden bir damla yaş daha boşandı. O sırada beklemediğim bir şey oldu. Demir aniden beni gövdesine çekerek sarıldı. Ağlamam daha da şiddetlendi. Onunda gözünden bir damla yaş düştüğünü hissettim. Göğsüne sindim küçük bir çocuk gibi. Eski Beliz gibi. Oradan hiç çıkmayım istedim.

Burası güvenli bölgeydi.

Öyleydi değil mi?

Öyleydi.

Teninden yayılan koku beni çocukluğuma götürüyordu.

Ne kadar olmuştu bu kokuyu duyumsamayalı?

Ne kadar olmuştu bu kadar içten sarılmayalı?

Ne kadar olmuştu onları görmeyeli?

Ben saymıştım tam 21 yıl. Koskoca 21 yıl. Onlarsız geçirdiğim 252 ay.

Yavaşça kaldırdım kafamı yasladığım göğüsten. İçli içli Boraya baktım bu sefer. Önce ifadesiz bakan yüzü yumuşadı sonra yavaşça kollarını iki yana açtı sarılmam için. Demirde olduğu gibi hiç beklemeden sarıldım bir yandan hala ağlamaya devam ediyordum.

Ben o gün küçük Beliz için ağladım.

Ben o gün küçük Demir için ağladım.

Ben o gün küçük Bora için ağladım.

Ben o gün kaybolan yıllarımıza, geçmeyen yara izlerimize ağladım.

Keşkeler, Neyseler ve Belkiler...

 

 

NOT: Beliz; işaret- iz demektir.

 

Tekrardan selamlar normal de bu bölümü yarın atacaktım ama hemen isteyenler oldu (2 kişi) KAMZOWKXIWKWKKS o yüzden kıyamadım ve bugün attım. Sizleri çık seviyorum öpüldünüz 🧸

Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın💙 Bir sonraki bölümde görüşmek üzeri kendinize iyi bakınnn 💗💗💗

 

Şimdi sorularımıza geçebiliriz

Sizce bundan sonra olaylar nasıl şekillenecek?

Bu üçlü hakkında ne düşünüyorsunuz?

 

Albay Cihan Çağıran?

Beliz hakkındaki düşünceleriniz?

Demir hakkında düşünceleriniz?

Bora hakkında düşünceleriniz?

En sevdiğiniz sahne?

Kitaba daha bir sürü karakter dahil olacak fakat şuan yayımlanan bölümleri göz önünde bulundurduğunuzda en sevdiğiniz karakter?

 

...

 

 

 

 

Loading...
0%