@soylu_
|
Hoş geldin değerli okuyucum umarım beğenirsin iyi okumalar...
Shota köyü, doğanın ritmiyle uyanırken her şey alışıldık bir huzur içinde görünüyordu. Decon, babasıyla birlikte tarlada çalışıyordu. Toprak ağırdı, başaklar altın sarısı renginde parıldıyordu. Rüzgar tatlı tatlı esiyor, güneşin sıcaklığı yavaş yavaş yükseliyordu.
Babası her zamanki gibi sabırlıydı. Toprağı işlerken verdiği öğütler, Decon’ın zihninde yankılanıyordu. Bu yaşamın içinde sıkışmış gibiydi; her ne kadar güvenli bir hayat yaşasa da, içten içe daha fazlasını arzuluyordu.
Decon, elleriyle başakları okşarken, gökyüzüne bakıp bir şeylerin ters gittiğini hissetti. Köyde huzur hâkimdi, ama çok uzaklardan gelen bir tehdit vardı sanki. Ancak bu tehdit henüz somut değildi, sadece bir his olarak yüreğinin derinliklerine çökmüştü.
Köyün diğer tarafında çocuklar oynuyor, yaşlılar gölgede dinleniyordu. Her şey sakin görünüyordu, ama Decon’ın içine bir kor düşmüştü. Yakın zamanda köyün dışında hareketlenmeler olduğunu duymuşlardı. Yabancıların varlığı, köylüler arasında tedirginliği artırmıştı, ama kimse bunun üzerine çok fazla konuşmuyordu.
Decon, işini bitirip babasına doğru döndü, onun yaşlanmış gözlerinde derin bir yorgunluk görüyordu. Babası her zamanki gibi güçlü duruyordu ama yaş ilerledikçe Decon, onun artık eskisi kadar kuvvetli olmadığını biliyordu.
“Bugünde bitirdik, baba,” dedi Decon, alnındaki teri silerken. Babası hafifçe gülümsedi ve başını salladı.
Tam o sırada, köyün uzaktan gelen bir çığlıkla irkildiler. Decon, gözlerini hızla o tarafa çevirdi. Sessizlik bir anda paramparça olmuştu.
Köyün üstüne çöken sessizlik yerini panik dolu çığlıklara bırakırken, Decon, kalbinin hızla atışını duyuyordu. Çığlıklar, köyün derinliklerinden yükseliyor, insanların korku dolu haykırışları her yönüyle yankılanıyordu. Decon, sanki zaman durmuş gibiydi. Bir an için tüm dünya gözlerinin önünde donmuştu; sadece korkunun ve belirsizliğin pençesindeki köyü görebiliyordu.
Babası, Decon’ın kolundan tutarak onu hızla evin önüne yönlendirdi. “Geri dönmeliyiz, Decon!” dedi. Sesinde duyduğu aciliyet, Decon’ın içindeki tedirginliği daha da artırdı. İkisi de koşarken, köy meydanındaki kaos gözlerinin önünde canlanıyordu. Yabancılar, köyün evlerine dalıyor, kadınlara işkenceler ve çocuklarada vahşice katlediyorlardı. Decon, köyün en güzel anılarını hatırlarken, her şeyin hızla elinden kayıp gittiğini hissediyordu.
Tam o anda, yaralı bir kadın feryat ederek önlerinden geçti. Decon, gözlerinin önünde kadının düşen çocuğunu tutmaya çalıştığını gördü. Kadının çaresizliği, Decon’ın yüreğini dağlıyordu. İçinde bir şeyler patlayarak öfke ve hüzünle birleşti. O çocuk, belki de köyün geleceğiydi. Ama şimdi, bir grup acımasız adam tarafından tehdit altındaydılar.
Decon, köydeki arkadaşlarını düşünmeye başladı. Tüm çocukların oyun oynadığı, neşe dolu günler… Bu anılar, şimdi birer gölge gibi karanlıkla kaplanmıştı. Bir an için o günleri düşündüğünde, yüzlerinde gülümseme ile oynadıkları anların nasıl hayal olduğunu gördü. İçindeki hüzün, nefretle birleşiyordu. Yağmalanmanın ortasında büyüyen bu acı, onun içindeki karanlığı açığa çıkarıyordu.
Babası, onu sarsarak gerçekliğe döndürdü. “Hızlanmalıyız, Decon!” dedi. O an Decon, hayatının en zor kararını vermek zorunda olduğunu hissetti. Yaşamı, hayalleri, geçmişi… Hepsi bir anda belirsizliğe doğru savrulmuştu. Ama o, kendini savunmak zorundaydı. Bir yere kadar kaçmakla yetinmeyecekti.
Eve döndüklerinde, Decon’ın gözleri annesinin eski eşyalarının saklandığı odaya takıldı. O an, geçmişin ağırlığı üzerine çökmüştü. Annesinin anıları, sıcak anların izleri her yerdeydi. Yüreği sızlarken, içindeki karanlık ona şunu fısıldıyordu: “Onları kaybetme. Hatırlaman gereken şeyler var.”
Evin kapısını kapatırken, aniden bir gürültü duyuldu. Decon ve babası, korkuyla geriye döndüler. Kapı büyük bir gürültüyle açıldığında, içeri giren bir adam, kanlı bir kılıç tutuyordu. Decon’ın kalbi duracak gibi oldu. Babası hemen onu korumak için önüne geçti.
“Sakın yanımda durma!” diye bağırdı babası, Decon’ı arkasına alarak. O an, Decon’ın içindeki cesaret ve korku arasında gidip geliyordu. Babasının kararlılığı ona güç veriyordu ama aynı zamanda bu, onu daha da korkutuyordu. Her şey bir anda çatışma içinde kaybolmuştu; babası, onu korumak için savaşmaya hazırdı ama Decon, o savaşın doğasında kaybolmuştu.
Yabancı adam, kapının eşiğinde durarak gözlerini babasına dikti. “Bu köy bizim, burda artık hiç kimseye yer yok!” diye kükredi. Konuşma tarzı, Decon’ın içindeki öfkeyi daha da körükledi. Gözleri, bir anlığına babasına döndü; onun cesur duruşu, ruhundaki cesareti alevlendirmişti. Babası, Decon’a baktığında, ona güven vermeye çalışıyordu, ama yüzündeki korku her şeyin farkındaydı.
Bir anda, Decon’ın içindeki öfke alev aldı. Savaşmak istiyordu ama elindeki kürekle ne yapabilirdi ki? Hızla babasının yanından uzaklaşıp, kılıcı tutan adamın önünde durdu. “Bizi bırak, burası bizim köyümüz!” diye haykırdı, sesi titreyerek.
Yabancı adam, Decon’a gülerek baktı. “Bir çocuk mu beni korkutcak hahah" dedi, alaycı bir tonla. O an, Decon’ın kalbinde bir şey koptu. O sırada gözleri, annesinin mutfakta yemek yaptığı anı canlandırdı; mutlu bir gülümsemeyle odayı dolduran huzur… Ama şimdi her şeyin yok olduğu anın ortasındaydılar.
“içinde kaybettiğin her şey, seni bu alemin içine hapsetti,” diye düşündü Decon. Kalbindeki öfke, kaybettiği şeylerin ağırlığıyla birleşti ve içindeki karanlığı açığa çıkardı. O anda, genç bir çiftçi olmaktan çok daha fazlası olduğunu fark etti; içindeki savaşçı uyanıyordu.
Sırtındaki ağırlık artık onu geride tutamayacaktı. Gözleri babasına döndüğünde, onun korku dolu bakışları yerine kendinden emin bir ifade buldu. Bu, Decon için bir dönüm noktasıydı. “Hayatta kalmalıyız!..” elindeki küreği sıkıca kavradı ve ilerlemeye karar verdi.
“Sakın!” dedi babası ama Decon durmadı. Cesareti ve öfkesi bir araya gelerek onu ileriye doğru itti. Yabancı, Decon’a doğru adım attığında, içindeki karanlığın büyüsüne kapıldı. Decon, artık sadece kaçan bir çocuk değil, savaşmak isteyen bir gençti.
İçindeki duyguların birikimi, onu sadece hayatta kalmaya değil, aynı zamanda bir şeyler kazanmak için savaşmaya itiyordu. O an, korkusunun ve çaresizliğinin üstesinden gelmeye kararlıydı.
Ve böylece, Decon, köyü yağmalayan bu karanlık güce karşı durmak için savaşa hazır hale geldi. Şimdi, belirsizliğin içinde yalnızca hayatta kalmakla kalmayacak, aynı zamanda kaybettiği her şeyi geri almak için savaşacaktı.
Decon, içinde yankılanan çığlıkların ve patlayan alevlerin ortasında, kalbinin hızla attığını hissediyordu. Korku dolu gözlerle etrafına baktığında, köyün bir zamanlar huzurun hâkim olduğu yerin şimdi bir kaos içinde boğulduğunu gördü. Yabancıların elinde parlayan kılıçlar, insani değerlerin birer birer yok olduğunu simgeliyordu. Her bir çığlık, Decon’ın ruhuna saplanan bir bıçak gibi hissettiriyor, içindeki acıyı derinleştiriyordu.
Köyün meydanındaki sahne, Decon’ın zihninde sonsuz bir döngü gibi tekrarlanıyordu. Bir zamanlar babasıyla gülerek çalıştığı tarlalar, şimdi bir ölüm sessizliğiyle örtülmüştü. Kaybettiği şeylerin ağırlığı yüreğini sıkıştırıyordu. Her köy sakini, bir zamanlar hayat dolu olan bu topraklarda şimdi çaresizlik içinde çırpınıyordu.
Kendine gelmesi gereken bir an vardı. Decon, gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. “Korkma, Decon. Bunu yapmalısın,” diye düşündü. Kalbindeki cesaret, onu harekete geçmeye zorluyordu. Gözleri, babasının yanında durduğu yere döndüğünde, o anın ağırlığını hissetti. Artık çocuk değildi; savaşı göze alması gerekiyordu.
Yabancıların gürültüsü arasında, Decon kendisini harekete geçirmek için mücadele etti. Etrafa yayılan korku, ona ilham veriyordu. “Bunu sadece kendim için değil, köyüm için de yapmalıyım,” diye düşündü. İçindeki sessizlik, kabuk bağlamış yaraları açığa çıkarıyordu. O an, geçmişin hatıraları zihninde belirmeye başladı. Annesinin ona gülümseyerek bakışı, babasının hayatta kalmanın yollarını öğretirken verdiği destek… Bu anılar, şimdi ona bir hedef sunuyordu.
Önünde kılıcı tutan yabancı adam, Decon’ın gözlerindeki kararlılığı fark etti. Alaycı bir gülümsemeyle, “Senin gibi bir çocuk bu savaşı kazanamaz,” dedi. Ancak Decon, gözlerinde beliren ateşi hissettiği anda, kelimelerin artık bir önemi kalmadığını fark etti.
Kılıcını sımsıkı tutarak, yabancı adama doğru adım attı. “Bir çocuğun korkusunu küçümsemek, en büyük hatadır,” dedi. İçindeki öfke, onu ileriye doğru itiyordu. Artık geçmişteki o masum çocuk değildi; kaybettiği her şeyin anısını taşırken, onu geri almak için savaşmak zorundaydı.
Yabancı adam, Decon’ın cesaretine karşı gülerek bir adım geri çekildi. “Sen daha hazır değilsin, çocuğun ruhunda korku var,” dedi. Ama Decon, bu sözleri birer hakaret olarak algılıyordu. Yüreğinde bir ateş yanmaya başlamıştı ve bu ateşi söndürmek için savaşmak zorundaydı.
Etrafında sürüp giden kaos, Decon’ın dikkati dağılmasına neden oluyordu. Arkasında babası, düşmanları püskürtmek için çaba harcıyordu. Decon, gözlerini adamdan ayırmadan, içindeki kararlılıkla yürümeye devam etti. Bir yandan düşünceleri geçmişe kayarken, bir yandan da geleceği için savaşma isteğiyle doluyordu.
Yabancı adam, Decon’ın kararlılığını gördüğünde, bir an duraksadı. Decon, bu durumu fırsat bilerek hızla kılıcını savurdu. Yabancı, beklenmedik bir saldırıya hazırlıksız yakalanmıştı. Kılıç, onun koluna isabet etti ve düşmanı geriye savurdu. Decon, bir an için donup kalmıştı; aslında bu kadar cesur olabileceğini düşünmemişti. İçindeki cesaret, belki de kaybettiği her şeyin anısını taşımasından geliyordu.
Düşmanı yere düşerken, Decon kendini kaybetmedi. Kendi içinde bir savaş daha veriyordu. “Bu benim köyüm, benim ailem!” diye haykırarak, düşmanlarının arasında yer aldı. O an, köyün uğradığı kıyımın acısını hissetti; arkadaşlarını, ailesini korumak için savaşmak zorundaydı.
Köyün meydanındaki kargaşa devam ederken, Decon, içindeki savaşçı ruhu serbest bıraktı. Daha önce hiç hissetmediği bir güçle doldu. İleriye doğru adım atarken, bir an için kendisini kaybetmiş gibi hissetti. Ama bu kayıptan güç alıyordu. “Artık geri dönmek yok,” diye düşündü. Düşmanlar karşısında dururken, kaybettiği her şeyin hatırası, ona savaşı kazanması için güç veriyordu.
Küçük yaşından itibaren aile değerleriyle büyüyen Decon, şimdi bu değerleri korumak için savaşmak zorundaydı. Savaşın gerçek yüzüyle yüzleşti; acılar, kayıplar ve savaşı kazanmanın bedeli. Ama aynı zamanda, bu mücadele, onun kişisel gelişiminin bir parçası olacaktı. Artık sadece bir çiftçi değil, köyünü savunan bir savaşçıydı.
Kaosun ortasında, Decon’ın sesi yükseldi. “Savaşacaklar, ama biz asla teslim olmayacağız!” diyerek, düşmanlarına meydan okudu. Korkunun üstesinden gelmek için yola çıktığı bu yolculuk, onun içindeki karanlığı aydınlatacaktı. Bu, hayatta kalmanın ve hayallerini gerçekleştirmek için gereken cesareti bulmanın anıydı. Artık Decon, hayatını geri kazanmak için savaşmaya kararlıydı.
Savaşın son anları yaklaşırken, Decon’ın çevresindeki sesler giderek azalmaya başladı. Düşman liderinin düşmesiyle birlikte, savaşçı ruhu ile dolup taşan köylüler, düşmanlarının direnişini kırmaya başladılar. Decon, elinde kılıcıyla düşmanlarını birer birer yere sererken, her vuruşunda geçmişte yaşadığı kayıpların ve sevdiklerinin acısını hissetti. Her darbe, onun için birer intikam niteliğindeydi; her düşmanı yere serdiğinde, içindeki acı ve öfke biraz daha hafifliyordu.
Ancak savaşın ortasında duraksadı. Yerde yatan cesetlerin arasında, savaşın gerçek yüzüyle yüzleştiğini hissetti. Düşmanların hayatlarının sona ermesi, onu sadece sevindirmiyordu. İçinde bir şeylerin kırıldığını hissetti. Her düşmanın düşüşü, onu daha da derin bir acıya sürüklüyordu. “Bu mudur? Kazanmak mı?” diye düşündü. “Ölüm, zafer mi getiriyor?”
Decon, bir an için geriye dönüp köyünü inşa eden babasının yüzünü hatırladı. Babası, her zaman barışın ve birliğin gücüne inanmıştı. Kendi köyüne karşı bu kadar acımasız olmak, onun öğretilerine aykırıydı. İçinde bir yerlerde, savaşa karşı duyduğu nefret ve yaşadığı kayıplar birbirine karışıyordu.
Savaş sona ermişti; köylüler galip gelmişti ama Decon’ın içindeki karanlık ve karmaşa hala sürüyordu. Kazandıkları zaferin ağırlığı altında eziliyor gibiydi. Diğer köylüler, etraflarında dökülen cesetleri incelerken, sevinç çığlıkları atıyorlardı. “Köyümüzü koruduk!” diye bağırıyordu birileri. Ama Decon, zaferin ardındaki sessiz acıyı hissettiği için sevinemedi.
“Gerçekten koruyabildik mi?” diye düşündü. Henüz bu sorunun cevabını bulamamıştı. O an, düşmanın arkasında çığlık atan bir köylüye doğru koştu. Genç bir kadın, yere düşmüş olan annesinin başında çırpınıyordu. Decon, acı ve çaresizlik içinde kıvranan bu kadını görünce, kendisini onun yerine koydu. “Bu savaştan kazanan kim? Kaybedenler dışında kimse kazanan değil!”
Savaşın sona ermesiyle birlikte, köylüler birbirlerine sarılarak ve ağlayarak kaybettiklerini anmaya başladılar. Decon, kalbinde bir şeylerin yaralandığını hissediyordu. Köyün meydanında, annesini kaybeden kadınla birlikte dizlerinin üstüne çöktü. “Bir şeyler değişmeli,” diye fısıldadı. “Artık bu acılara son vermeliyiz.”
Düşmanın kaçışının ardından köylüler, yeniden bir araya geldiler. Decon, kalabalığın ortasında durarak bir konuşma yapmaya karar verdi. “Bugün hepimiz bir zafer kazandık ama kayıplarımızı unutmamalıyız. Bu savaş, bizim köyümüzü korumak içindi ama bunun bedeli çok ağır oldu. İçimizdeki acıları taşımak zorundayız, ama bununla birlikte daha güçlü olmalıyız. Bu köy, hepimizin eviydi, her birimiz burayı yeniden inşa etmeliyiz!”
Köylüler, Decon’ın sözleriyle birleşerek ona katıldılar. Acılarını paylaşarak, birbirlerine sarıldılar. Ancak Decon’ın içindeki huzursuzluk hâlâ sürüyordu. Kendi içinde savaş vermeye devam ediyordu.
Bir süre sonra, Decon savaşın sona erdiğini anlamıştı ama hayatı asla eskisi gibi olmayacaktı. Arkadaşlarını, ailelerini kaybetmişti ve bu kayıpların yükü onun omuzlarındaydı. Hala içindeki boşluk, onun peşini bırakmıyordu. “Bunu nasıl aşabilirim?” diye sordu kendine.
Gözleri köyün uzaktaki dağlarına kaydı. O dağlar, babasıyla birlikte gittiği yerlerdi. “Belki de yeni bir başlangıç için uzaklaşmalıyım,” düşündü. “Kendimi bulmak için kendi içimdeki savaşı kazanmam gerekiyor.”
Köy, yaralarını sararken, Decon kendi içinde bir yolculuğa çıkmaya karar verdi. Arkadaşlarına ve köy halkına destek vermeye devam edecek ama bir yandan da kendi içsel yolculuğunu başlatacaktı.
“Bu, benim savaşım olacak. Bu savaş, sadece düşmanlarla değil, aynı zamanda kendi içimdeki karanlıkla da olacak.”
Decon, köydeki herkesin acılarına ortak olmaya devam etti. Ama yavaş yavaş içindeki boşluğu doldurmaya çalışıyordu. Geçmişi hatırlayarak, bu yolculuğun kendisine ne getireceğini merak ediyordu. İçsel huzuru bulmak için bir adım atması gerektiğini biliyordu ve bu, ona yeni bir yol açacaktı.
Köy halkı, Decon’ın liderliğinde yeniden bir araya gelirken, ona olan güvenleri artıyordu. Decon, bu güveni kaybetmemek için elinden geleni yapmaya kararlıydı.
Köy, yeniden inşa edilmeye başlandığında, Decon’ın içindeki savaş devam ediyordu. Hayatta kalma mücadelesi, sadece bedensel değil, ruhsal bir yolculuktu. Kendi içindeki karanlıkla yüzleşmek için cesaret bulması gerekiyordu. Bu, onun için yeni bir başlangıç olacaktı. |
0% |