Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@soylumery

 

 

Merhaba,

 

 

Belki bazılarınız beni ve kitabımı biliyordur.

 

 

Baytar Hanım, aslında basılı bir eser ancak burada da paylaşmak istedim. Umarım beğenirsiniz.

 

 

Keyifli okumalar. 🫶🏻

Havalimanında biletim elimde tedirgin bir şekilde uçağın kalkış saatini beklerken avuç içlerim istemsizce terliyordu. Büyük bir adım atıyordum ve kararımdan ne kadar emin olsam da korkmuyor değildim. Küçük bir kaçış serüveniydi benimki. Bazen tam sınıra geldiğinizde bir kaçış yolu ararsınız. Ben de böylesini uygun görmüştüm. Niyetim kurtulmaktı. Sadece kurtulup özgürlüğümü ilan edecektim.

Ailemin henüz kaçtığımdan haberi yok. Babam öğrendiğinde kıyameti koparacak ve beni bulmak için elinden geleni ardına koymayacak. Bu süreyi olabildiğince geciktirecektim. Elbette sonsuza kadar saklanacak değildim ama bana hemen ulaşması istediğim en son şeydi. Ulaşmasında sakınca yoktu ama hemen ulaşırsa, yani ben ayaklarımın üzerinde durmadan beni bulursa kolumdan tuttuğu gibi geri götürürdü.

Saatime baktığımda hâlâ zamanımın olduğunu gördüm. Adımlarım beni lavaboya götürdüğünde ihtiyaçlarımı giderip ellerimi yıkadım. Makyajımı bozmayacak şekilde yüzüme biraz su çarparak sakinleşmeye çalıştım. Aynada gördüğüm mavi gözler bugün bulutluydu. Heyecanımın yanında buruk bir hüzün de hissediyordum. Kalbim kırıktı biraz. Keşke diyordum bazen, keşke böyle olmasaydı.

Açık bıraktığım sarı saçlarımı geriye atıp elimle düzelttim. Yüzüme yaptığım hafif makyajı da biraz tazeleyip bluzumu ve üzerine geçirdiğim kapüşonlumu düzelttim. Hazır olduğumu düşünerek lavabodan çıktım. Saate tekrar baktığımda zamanın az kaldığını görerek hızlı adımlarla ilerlemeye başladım. Uçağı kaçırmak benim için hiç iyi olmazdı. Bu kadar yaklaşmışken geri dönemezdim. Fakat ne yazık ki seri adımlarımı Tuna'yı görene kadar atabilmiştim. Aniden duraksarken korkuyla bir iki adım geri attım.

Allah kahretsin! Nereden anlamıştı kaçtığımı? Nasıl olur da gelirdi buraya kadar? Acaba tahmin mi etmişti? Kafamda uçuşan sorulara cevap ararken o kadar tedirgindim ki, bir an ne yapacağımı bilemedim. Arkası dönük ve biraz uzağımda olması avantaj sağlarken sağa sola bakınmasından beni aradığı açıkça belliydi. Nasıl haberi olmuştu bilmiyordum ama bütün planlarımı bozmasına izin veremezdim. Beni görmemesi gerekiyordu. Şu aşamada beni göremezdi.

Allah'ım ne yapacağım ben? Sen yardım et. Bir daha eskiye, onun ve ailemin esaretine dönemem.

Adımlarım tedirginlikle geri geri giderken bir yandan da kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Fakat sert bir göğse çarparak durmam uzun sürmedi. Ne olduğunu anlayamayarak hızla arkamı dönüp sert göğsün sahibinin kim olduğuna baktığımda başımı biraz kaldırmak zorunda kaldım. Gözlerim, karşımda çatık kaşlarıyla bana bakan adamın gözlerine değdiğinde daha önce yaşamadığım bir şekilde tutuklu kaldım. Lakin Tuna'nın aklıma gelmesiyle silkindim, karşımda bana hâlâ dik dik bakan adamın arkasına geçerek lacivert tişörtüne tutundum. Kalıplı vücudu ve uzun boyu beni rahatça saklarken yana eğilerek Tuna'ya baktım. Hâlâ etrafta beni arıyordu. Ne zaman vazgeçeceğini çok merak ediyordum. Tek istediğim hayatımdan defolup gitmesiydi.

Tuna benden tarafa döndüğünde hemen başımı çekip tekrar olduğum yere sindim. Arkasına saklandığım bedenin kasıldığını tutunduğum tişörtten anlayabiliyordum. Yine de bu kadar süre sessiz kalması bile bir mucizeydi. Sakince bana dönerek yine üstten bakışlarını gözlerime dikti.

"Kimden kaçıyorsun sen? Polisten mi?"

Gözlerimi kırpıştırıp ela renk olduğunu fark ettiğim gözlerine tekrar baktım. Polis mi demişti o? Yok daha neler... "Ne polisi? Polisten neden kaçayım ki?"

Ellerini belinin iki yanına koydu. Bakışları bir suçlunun üzerinde gezinir gibiydi. "Artık onu da sen söyleyeceksin."

Şaşkın şaşkın gözlerine baktım. Ne sanıyordu beni? Organ mafyası falan mı? Onu umursamadan başımı yana eğdiğimde Tuna'nın bizden tarafa geldiğini gördüm. Hemen doğrularak başımı seri bir şekilde önümde dikilen adamın göğsüne sakladım. Bu benim tek şansımdı. Neden kimse beni dinlemiyor ve anlamıyor? Bütün kulaklar bir bana sağırdı sanki.

İçimi daraltan, kalbimi hızlandıran korkuyla gözlerim kapalı göğsüne yaslandığım adamın burnuma dolan kokusu ilgimi çekmeye başladı. Sanki sakinleştirici bir etkiye sahipti, bir kez daha derin bir nefes aldım. Daha önce böyle güzel bir erkek kokusuyla karşılaşmamıştım. O Tuna gereksizi hiç böyle kokmazdı mesela. Zaten onun bana yaklaşmasını dahi istemiyordum. Peki, bu koku nasıl bu kadar güzeldi? Acaba parfümünün markasını mı sormalıydım?

Sahi, ben ne yapıyordum?

Kendi düşündüklerime kızıp mırıldanmaya başladım. "Lütfen beni görmesin Allah'ım... lütfen, lütfen, lütfen..." Başımı kaldırarak hâlime bir türlü anlam veremeyen adamın gözlerine diktim gözlerimi. "Bir şey yapsana öylece durmak yerine, bu tarafa geliyor."

Yakalanma korkusu tüm bedenimi sararken üzerimdeki kapüşonlunun şapkasını başıma geçirdi. Kolumdan tutarak geçişlere doğru sürüklemeye başladı. Hızlı adımlarına ayak uydurmaya çalışsam da ona yetişmekte zorlanıyordum. Beni kolumdan tutmuş peşinden koşturarak ikinci kontrolden geçirdi. Allah'tan bavulumu çoktan teslim etmiştim.

Elim göğsümde kontrolden geçer geçmez yaşadığım heyecanı atlatmaya çalışırken dudaklarım kıvrıldı. Şu uçağa da binersem her şey bitmiş olacaktı. Çok az kaldı. Yeni hayatıma çok az kaldı... Tuna'nın olmadığı bir hayat bana o kadar da uzak değildi. Biraz daha sakinleştiğimi hissederek doğruldum. Karşımda kollarını göğsünde bağlamış adam dikkatle beni izliyordu. Biraz tedirgin bir şekilde kuruyan dudaklarımı ıslattım.

"Teşekkür ederim." Farkında olmadan benim için büyük bir iyilik yapmıştı. Bu yüzden onu unutmayacaktım. Kaşları havalanırken kollarını serbest bıraktı.

"Kimdi o adam?"

Tok çıkan sesi sorgulayıcı bir tona sahipti. Fakat ne önemi vardı ki? Kurtulmuştum ben. Yine de beni sorgulamaya hakkı olmadığını düşünerek gözlerim kıstım. Şu an kimseye açıklama yapamazdım.

"Bu seni ilgilendirmez."

Tam yanından geçip giderken kolumu kavradı. "Bak başın bela..." Sert bir şekilde kolumu çekip kaşlarımı çattım. Bu hareketimle cümlesine devam edememişti. "Kolumu bırak. Yardım ettin ve bitti." Arkamı dönüp giderken sırtımdaki bakışlarını hissetsem de umursamadım. Şu an daha önemli sorunlarım vardı. Bir de onunla uğraşıp başıma dert alamazdım.

Uçağa bindiğimde derin bir nefes alarak yerime kuruldum. Telefonumu uçak moduna almadan önce Burçak'a mesaj attım. Beni havalimanından o alacaktı ve uçakta olduğumu haber vermem gerekiyordu. Sakince kulaklığımı taktım. Duyduğum melodiyle gözlerimi kapattım. Bugün yaşadığım her şey benim için fazlaydı ve bu yüzden oldukça yorulmuştum. Ama şimdi birkaç saat dinlenme şansına sahiptim.

Güneş benim için tekrar doğacak ve çiçekler bir kez de benim için açacaktı.

İçime sığmayan kıpırtılarla derin bir nefes aldığımda bir an aynı kokuyu duydum. Bu kokuyu unutmayacaktım. Gözlerim ani bir hareketle açılırken sağıma döndüm.

"Sen!"

Biraz önceki ela gözlü adam şimdi yanımda oturuyordu. Dudağının kıvrılan kenarı alaycı tavrını fazlasıyla belli ediyordu.

"Dünya ne küçük öyle değil mi?"

Huysuzca omuz silktim. Bu kadarı da olmazdı. Nasıl bir tesadüftü bu böyle? Yoksa tesadüften fazlası mıydı?

"Bence beni takip ediyorsun."

Dikkatli bakışları üzerimde gezerken beni fazlasıyla tedirgin ediyordu. Bir bu adam eksikti başımda. Açıkçası şu an bir kaçak olarak beni ifşa edebilecek her şeyden uzak durmalıydım ama bu adam ikinci kez karşıma çıkıyordu.

"Seni takip etmemi gerektirecek bir şey mi var?"

Derin bir nefes aldım. İşin komik yanı, benim tavırlarımdan olsa gerek o da dedektifliğe soyunmuş bana suçlu gibi davranıyordu.

"Evet, tabii... Hırsız polis oynuyoruz ya burada." Alaylı sözlerime karşı ciddiyetini bozmadan başını iki yana salladı.

"Neden İstanbul'dan doğuya kaçıyorsun? Normalde tam tersi olurdu da senin tarzını anlayamadım."

Gözlerimi devirip önüme döndüm. "Farklılık yapayım dedim. Klişeleri sevmem. Şimdi beni tutuklamayacaksan uyuyacağım."

Ses gelmeyince pes ettiğini düşünerek gözlerimi kapattım. Gerçekten kendimi yorgun hissediyordum. Dinlediğim melodiyi mırıldanırken başka bütün seslere kulağımı kapattım.

Gözlerimi tekrar açtığımda uçak inmiş, insanlar yavaş yavaş çıkmaya başlamıştı. Üzerimdeki sersemlikten hızlıca kurtuldum. Başımı yan tarafa çevirdiğimde adını bile bilmediğim adamın çoktan gittiğini fark ettim. Rahatlamış ama bir yandan da kendimi garip bir boşlukta hissetmiştim. İyi bir yol arkadaşı olmasa da garip bir çekimi olduğu kesindi.

Her neyse...

Kol çantamı alarak ayaklanırken diğer yolcuların arasına karışıp uçaktan indim. Bagaj alım kısmına ilerleyerek kocaman pembe valizimi iki elimle kavrayıp indirdim. Pembe rengini severdim. Ya da hâlâ küçük çocuklar gibi her şeyim pembe olsun istiyordum.

Koca valizimin yavaşlattığı ağır adımlarım beni çıkışa götürüyordu. Görüş alanıma giren Burçak'ın tarafına yöneldim. Bana heyecanla el sallıyordu. Hemen karşılık vererek adımlarımı hızlandırdım. Dudaklarımın kıvrılmaması imkânsızdı. Yanına geldiğimde boynuma atlayıp sarılmasıyla az daha birlikte yere yapışacaktık.

"Kızım dursana, ikimizi de yere sereceksin."

Geri çekilerek sırıttı. Kıvırcık saçları yine dağınıktı. İri gözleri güldüğünde bile ben buradayım diyordu. "Bir an kaçamayacaksın sandım."

Dudaklarımda keyifli bir gülümseme oluştu. "Tuna havalimanına kadar geldi ama çok şükür ki yakalanmadım."

Valizimi kavrayarak ilerlemeye başladı. "O aptal umarım ömür boyu bulamaz seni."

Onu takip ederken derin bir iç çektim. Bu benim de temennimdi. "İnşallah."

Taksiye bindikten yarım saat sonra eve geldik. Bu ev Burçak'a aitti. Tek başına kaldığı için ben de otomatik olarak ev arkadaşlığına atanmıştım.

İkimiz de İstanbul Üniversitesi'nden mezunduk. Burçak'ın fakültesi tıp, benimki ise veterinerlikti. Tanışmamız tesadüf eseri, üniversitenin bir semineri sayesinde olmuştu. Ayrı bölümleri okumuş olsak da sık sık görüşmüş, arkadaşlığımızı hiç bitirmemiştik. Fakat onun geçen sene buraya atanması bizi ayırmıştı. Şimdi ise yine bir aradaydık.

Burçak kıvırcık siyah saçlara ve esmer bir tene sahipti. Hafif toplu, düzgün bir vücudu vardı. Saçları ve iri gözleriyle her yerde dikkat çeker, konuşması ve sevimliliği her erkeği kendine hayran bırakırdı. Fakat ısrarla gönül işlerinden uzak durur, hiçbir erkekle ilgilenmezdi. Sorduğumda ise, "Ben aşk kadınıyım bebeğim. Gerçek aşk olmadan hiçbir erkekle sevgili olamam," derdi. Fakat bunun dışında zaten dersleri o kadar ağırdı ki pek fırsatı olmuyordu. Yine de onun için, hayatına bir kişi girmeli ve o kişi son olmalıydı.

Burçak büyük bir neşeyle elini kaldırıp yaşadığı apartmanı gösterdi. "Evet. Sonunda geldik benim malikâneye."

Başımı kaldırarak binaya göz attım. Burçak bir apartman dairesinin üçüncü katında oturuyordu. Dış cephenin boyası yeni gibi duruyor olsa da binanın belli ki uzun bir geçmişi vardı.

Asansörle çıkıp eve girdiğimizde beni bir odanın önüne getirip kapıyı açtı. İçeride; tek kişilik bir yatak, küçük iki kapaklı bir gardırop, yatağın yanında komodin ve küçük bir aynalı etajer karşılamıştı bizi. Oda geniş ve ferah dursa da eski odamı düşününce küçücük kalıyordu.

"İşte burası senin odan tatlım. Gir ve güzelce yerleş. İstanbul'daki odana göre küçük ama başka oda yok ne yazık ki."

Tebessüm ettim. Şu an mutlu olduğum yer odanın büyüklüğünden daha önemliydi benim için.

"Saçmalama, çok şirin ve emin ol, o kocaman odadan daha sıcak duruyor."

Burçak'ın evi orta hâlli olsa da genel anlamda güzeldi. Zaten tek başına yaşadığı için sanırım fazlasına da gerek duymuyordu. Ayrıca gelirken gösterdiği üzere burası hastaneye fazlasıyla yakındı.

"Pekâlâ. Banyoya girmek istersen ileride, soldaki kapı. Ne yazık ki ortak kullanmamız gerekiyor."

Valizimi ilerletip dolabın yanında durdum. Bu benim alışık olmadığım bir durumdu. Burçak da bunu bildiği için söylüyordu. Yoksa İstanbul'da yurtta kalan arkadaşımın bunu sorun edeceğini sanmıyordum. Fakat artık bu tür şeylere alışmam gerekirdi. Beni, yeni bir hayatın ve bunun getirdiği yeni alışkanlıkların beklediği çok açıktı.

Odaya tekrar göz gezdirip bakışlarımı Burçak'a çevirdim. "Sorun değil."

Kıvırcık saçlarını geriye atarak gülümsedi. "O zaman anlaştık. Sen yerleşirken ben de bize yiyecek bir şeyler hazırlayayım."

Burçak kapıyı kapatıp gidince yanağımı şişirerek yatağa oturup derin bir nefes verdim. Hızlı oturduğum için hafifçe sallamıştım. Ne yapacaktım, nasıl ayakta kalacaktım bilmiyordum. Kendimi fazlasıyla çaresiz hissetsem de ayakta durmaya çalışıyordum. Sonunda her şeyden kaçıp kurtulmuştum. Fakat aynı zamanda da tek başıma kalmıştım. Her zaman ailemin desteğiyle hareket ederken şimdi kendi ayaklarımın üstünde durmam gerekiyordu. Yanımda bir miktar para ve kartlarım vardı lakin kredi kartlarımı kullanamazdım. Zaten babam muhtemelen geri dönmem için hepsini iptal ettirmişti. Fakat onların bilmediği şey gizli bir hesapta biriktirdiğim paramdı.

Ne kadar zengin olsam da her zaman tutumlu bir kız oldum. Bu cimrilik değil, parayı savurmamaktı sadece. Elimdeki fazla parayı her zaman hesabıma yatırırdım. Bir gün böylesine işe yarayacağını tahmin bile edemezdim.

Valizimi güzelce yerleştirip üzerime rahat bir şeyler geçirerek odadan çıktım. Mutfak olduğunu tahmin ettiğim kapıdan girdiğimde Burçak'ı arkası dönük tezgâhta bir şeyler hazırlarken bulmuştum. Çok becerikli olmasam da, hatta hiç yeteneğim olmasa da, daha da kötüsü mutfakla ilgili hiçbir şey bilmesem de ona yardım etmemle masayı hazırlamıştık. Yani tabakları alıp masaya koyabiliyordum. Yemeğimizi afiyetle yerken Burçak'ın fazlasıyla yetenekli olduğunu fark ettim. Yemekler çok güzel olmuştu.

"Ellerine sağlık canım. Çok güzel olmuş."

Gülümseyerek bakışlarını bana çevirdi. "Afiyet olsun canım. Şu arkadaşınla konuştun mu, ne diyor?"

Derin bir nefes alıp elimdeki çatalı bıraktım. Buraya gelmeden önce burada veteriner kliniği olan bir arkadaşımla konuşmuştum. Kliniği devretmek istediğini söyleyince hemen talip oldum. Sonuçta kendi ayaklarım üzerinde durmak için çalışmam gerekiyordu ve bu benim için büyük şanstı.

"Konuştuk. Yarın beni kliniğe bekliyor. Eğer anlaşırsak devralacağım."

Düşünceli bir şekilde arkasına yaslandı. "Ya baban devir işlemlerini öğrenirse."

Bunu ben de düşünmüştüm. Fakat daha iyi bir seçeneğim yoktu. O yüzden tahmin bile edemeyecekleri bir yere gelmeyi tercih etmiştim.

"Onlardan sonsuza kadar kaçmıyorum ki. Sadece kendi ayaklarımın üzerinde durana kadar ortada görünmemeye çalışıyorum. Onlara hayır diyebilecek kadar güçlü olmalıyım sadece."

Usulca başını aşağı yukarı salladı. Derin bir nefes almıştı. "Bak beni yanlış anlama ama bu meslek köylerde, hele de büyükbaş hayvancılıkta bir kadın için zor değil mi?"

Başımı dikleştirip ciddi bir şekilde gözlerinin içine baktım. Haklılık payı vardı fakat bunun da üstesinden gelebilirdim. Kendimi pet hayvanlar konusunda geliştirmiştim ama sonuçta bir veteriner hekim her hayvanı tedavi edebilirdi.

"Belki haklısın ama şimdilik yapacak bir şey yok. Ben veteriner hekimim ve mesleğimi seviyorum. Hem biliyorsun burası babamın memleketi."

Söylediklerimle kahkaha atan Burçak'a tek kaşımı kaldırarak baktım. "Komik mi?"

Kendini toparlayıp başını salladı. "Komik tabii... Baban en son ne zaman gelmiş buraya acaba? Hangi kökeniniz buralı? Dedenin dedesi mi? Babanın bir geçmişi olduğunu sanmıyorum. Ayrıca siz yıllardır İstanbul'dasınız ve hiç buralı birine benzemiyorsun."

Derin bir nefes aldım. "Çünkü ben babama değil anneme benziyorum."

Kızgınlığımı anlamış olacak ki tebessüm etti. "Tamam, biliyorum. Hadi yemeğimizi bitirelim de dinlen."

Yemek faslını bitirdiğimizde birlikte masayı topladık. Ardından duş alıp odama çekildim. Yatağıma uzanmış tavanı izlerken kendimi biraz garip hissediyordum. Yeni hayatıma atılmanın korkusu ve mutluluğunu aynı anda hissediyordum. Fakat her ne olursa olsun kendi ayaklarımın üzerinde duracak ve kimseye muhtaç olmayacaktım. Ben bunu hak ediyordum. Bundan sonra kimseye boyun eğmeyecektim...

 

 

💛💛💛

 

 

İnstagram: soylumery

 

 

Sevgiyle kalın. 🫶🏻

 

Loading...
0%