Yeni Üyelik
13.
Bölüm

13. Bölüm

@soylumery

Merhaba.

Keyifli okumalar...🥰

 

Cihangir'den...

Bazen hayatınız zor geçer. Çocukluğunuzdan beri yaşamak zorunda olduğunuz şeyler vardır. Küçük bedeniniz kaldırmakta zorlansa da başka çaresi olmayınca kabullenir. Ben asker çocuğuydum. Annem de babam da subaydı. Fazla yanımda olmazlardı ama yanımda olduklarında da dünyanın en mutlu çocuğu ben olurdum. Yine de beni yalnız bırakmamak için ellerinden geleni yaparlardı. İkisi de mesleğini çok seviyordu. Biliyordum çünkü bana da bu sevgiyi onlar aşılanmıştı. Babam annemi bu meslekte bulup sevmişti. Fakat ne yazık ki ömürleri o kadar uzun olmadı. Yedi yaşında kaybettim onları.

Sonrasında ise ömrüm yurtlarda geçti. Ortaokul sonrası askerî lise sonra kara harp okulu... Tek bildiğim ailemin izinden giderek en iyisi olmaktı. Öyle de oldu. Her bölümü üstün başarıyla tamamladım. Göreve başladığımda ise başarılarıma yenilerini kattım. Bir süre önce, aldığım eğitimlerle de bordo bereli oldum. Hatta görevim daha da derindi artık. Özel kurulan bir birliktik biz. Fakat sayılı kişi bilirdi bunu. Tam olarak mesleğine âşık bir adamdım ben. Şimdi ülkem için canımı vermem gerekse tereddüt etmeden yapardım. Bayrağım her şeyin üstündeydi benim için.

Geri kalan hayatım ise oldukça sadeydi. Görevlerimde yaşadığım aksiyon bana yetiyordu doğrusu. Fazlasına ihtiyacım yoktu. Ta ki görev için gittiğim İstanbul dönüşünde havalimanında karşıma çıkan sarışına kadar. Ben bu kadar gözlerinde kaybolabileceğim bir okyanus mavisi görmemiştim. Öyle hırçın bakıyordu ki bazen onu izlemekten kendimi alamıyordum. Bazen de öyle dingin, öyle huzur veriyordu ki bakışları işte o gözlerde kaybolmak istiyordum.

Kaçarak arkama saklanmış sonra da fırçalamıştı beni. Bu arada beni fırçalayabilen hatta bunu defalarca yapan tek kadındı kendisi.

Uçakta uyurken kimliğini alıp inceletmek hiç zor olmamıştı. Yanımda uyuduğu sırada bir süre onu izlemekten alamamıştım kendimi. Hatta uykusu o kadar ağırdı ki omzuma düşen başından bile haberi olmamıştı.

Zaten internette adını bile yazsanız bir sürü bilgi çıkıyordu hakkında. Tabii kaçak olması sebebiyle daha derin bir araştırma yapmıştım. Ama en önemlisi de nişanlı bir kızdı İnci. Bunu bilmek ne yalan söyleyeyim çok da hoşuma gitmemişti. Hatta sırf bu yüzden omzumdan çektiğim başını tekrar yaslamıştım koltuğa.

Ne güzel ismi vardı. İnci... Tam onun üstüne oturan bir isim seçmişti ailesi. İnci gibi parlıyordu. Bulunması zor, kıymetli. Yanımda müzik dinlerken uyuyakalmıştı. O kadar masum duruyordu ki. Fakat nişanlısından kaçması, hele de uzak bir şehre gitmesi merak uyandırıyordu doğrusu. Yine de tehlike arz etmemesiyle onu unutarak işime geri döndüm.

Nitekim bu çok da uzun sürmedi. Boynuma atladığı gün kadar şaşırıp kaldığım başka bir zamanı hatırlamıyorum. Sadece ben de değil, bütün askerler benimle aynı şaşkınlığı yaşıyordu. Özellikle de Giray... Benim gibi disiplinli sert bir adam için farklı bir durumdu. Bir de komutan olunca erlerinin yanında sert görünmen gerekirdi. Ya arabada söyledikleri... Giray hâlâ arada benimle dalgasını geçiyordu.

Peki ya başının beladan kurtulmayışı... Nerede tehlike var küçük hanım orada bitiyordu. Onu teröristlerin elinde gördüğümde hainlere duyduğum kin ve nefret biraz daha arttı. Bilmeden karşılaşmıştık yine. O şerefsizin elinde kızarmış yanağı ve patlayan dudağıyla yaprak gibi titriyordu. İşte o an onun için oradaki herkesi yakardım. Yaktım da... Geriye kimse kalmadı.

İlk defa o gün sızladı benim kalbim. İlk defa o gün korktum ona bir zarar gelecek diye.

O şerefsizlerin elinden kurtardığımızda sığınmıştı kollarıma. Şoktan uzun bir süre çıkamamıştı. O kadar masum o kadar temizdi ki kaldıramamıştı yaşadıklarını. Kucağıma aldığımda tüy kadar hafifti. Eğitimlerde taşıdığım çanta bile daha ağırdı ondan.

Ve o gece... Elimi tutup gitme dediği an farklı bir şey hissettim kalbimde. Elim saçlarına giderken çok zor geldi. Nasırlı ellerim silahtan başka bir şey bilmezken onun pamuk gibi olan ipek saçlarını sevmişti. Uyuduğunda bir süre yine haddim olmayarak onu izledim. O kadar güzeldi ki... Güzel ve nişanlı... Yani o zamanlar öyle sanıyordum.

Sonrasında ise hep bir şekilde kesişti yollarımız. Ondan uzak durmak istesem de yapamıyordum bir türlü. O kadar güzeldi ki sadece benim de değil herkesin ilgisini çekiyordu. Benimle nişanlı olduğunu bilmeleri bile yetmiyordu uzak durmalarına. O Deniz şerefsizi hiç vakit kaybetmemişti asılmak için. Hâlâ aklıma geldikçe sinirlerim bozuluyor. Hele o Doğan iti, onu öldürsem bir pislik daha temizlenirdi dünyadan. İnci'ye bir kez daha zarar verirse ona yapacaklarımın farkında bile değildi.

En kötüsü de en başta ben uzak duramıyordum ondan. Bir türlü frenleyemiyordum kendimi. Hakkım olmayarak yaklaşıyordum ona. Onu etkilediğimi biliyordum. Bende kaldığı gün daha iyi anlamıştım bunu. Hele bir de nişanlı olmadığını duymak nasıl rahatlatmıştı beni. Sevinmiş bile olabilirdim. Peki ben ne yaptım? Her şey güzel giderken ona gitmesini söyledim ama git derken bir yanım gitme diyordu. Vazgeçme, savaş bizim için.

Fakat yine biliyordum ki er ya da geç gidecekti... Ne ben ona ne de o bana bağlanmalıydı.

Daldığım düşüncelerden kapı sesiyle kendime gelirken oturduğum kanepeden kalkıp kapıya yöneldim. Kontrol ederek açtığımda Giray içeri daldı. Gözlerimi devirerek homurdandım.

"Girebilirsin tabii."

Beni duymazdan gelerek salona geçip kapalı olan ışığı açtı. Karanlıkta oturduğumun farkında bile değildim.

"Karanlıkta oturmaktan bıkmadın mı? Arada aç şu ışıkları."

Koltuğa oturup bakışlarını bana çevirdi. Ben de onu taklit ederek karşısına oturdum.

"Sevmediğimi biliyorsun."

Rahat bir şekilde arkasına yaslandı.

"Ben biliyorum da nişanlın bilmiyor. Kız korkar bu karanlıkta."

Yanaklarımı şişirerek serbest bıraktım. Yine başlamıştı.

"Şundan vazgeç Giray. Biz nişanlı değiliz, yenge de deme kıza."

Bakışlarındaki alayı saklama gereğinde bile bulunmadı.

"Neden yüzük taktın o zaman parmağına?"

Gözlerimi devirerek ben de arkama yaslandım.

"Bilmiyor gibi sorma. İnci'nin bir süre o yüzüğü takması gerekiyor."

Bir kolunu koltuğa atarak başıyla elimi gösterdi.

"Ben onunkini sormuyorum ki. Senin parmağında neden yüzük var onu soruyorum?"

Giray'ın yapmaya çalıştığını anlarken gözlerim hızlıca parmağımdaki varlığını bile unuttuğum yüzüğe düştü. Hiç de rahatsız etmiyordu. Ah İnci... Sayende oluyordu bunlar. Hemen parmağımdaki yüzüğü çıkarıp sehpaya bıraktım.

"İnci'nin keçi inadı tutunca ben de takmak zorunda kaldım. Sonra da unutmuşum işte."

Sırıtarak gözlerimin içine bakıyordu.

"Ağabey sen kimi kandırıyorsun?"

Sinirle kaşlarım çatılırken Giray'a sert bir şekilde baktım.

"Derdin ne Giray? Ne söyleyeceksen açık ol."

Ses tonumla Giray toparlanırken öne doğru eğilip dirseklerini dizlerine yasladı.

"Ağabey seni en iyi tanıyanlardan biri benim. Neden yapıyorsun bunu? Sen istemeden bırak yüzük takmayı selam bile vermezsin. Hoşlanıyorsun o kızdan görmüyor muyum sanıyorsun? Ben hiçbir kıza böyle baktığını ve en önemlisi de böylesi güldüğünü görmedim. Hadi onu geçtim görünen o ki İnci de senden hoşlanıyor. Yazık değil mi kıza? Sürekli iteliyorsun onu. Kız sana bir şeyler için adım atıyor sen evine git diyorsun. Derdin ne senin?"

Belki de gerçekleri duyuyor olmak daha da canımı sıktı. Git demiştim ama bu onun iyiliği içindi. Yarım bırakmamak, yarım kalmamak içindi.

"Her şeye karışmak zorunda mısın? Sana ne lan? İstediğim gibi davranırım."

Ciddiyete bürünen bakışlarıyla dudaklarını araladı. Beni daha da öfkelendirmeye niyetliydi.

"Hâlâ o kız değil mi? Aynısı olacak diye korkuyorsun. Bırakır gider sanıyorsun. Kaç yıl geçti be ağabey? Gençlikti o. Her kız aynı olacak diye bir şey yok ki."

Sinirle ayağa kalkarken dayanamayıp bağırdım.

"Kes sesini Giray! Ulan sen araştırmadın mı bu kızı? Nişanlısından kaçıp gelmedi mi buraya? Üç gün sonra gitmeyecek mi sanıyorsun? Para içinde büyümüş, hiç tırnağı bile kırılmamış, ne isterse olmuş. Özlemeyecek mi sanıyorsun o hayatı? Ben ona bunların hiçbirini veremem. Aksine birkaç piç daha takılır peşine. Hadi onu geçtim. Söylesene görevdeyken nasıl koruyacağım onu? Benim nişanlım, sevdiğim kadın olduğunu bilseler akbaba gibi üşüşmezler mi? Ulan benim bugünüm yarınım belli mi? Gideceğim belki üç gün, belki bir ay, belki bir sene, belki de sonsuza kadar olmayacağım. Bekler mi sanıyorsun Giray? Daha önceki bekledi mi? Boşa umutlanmaya gerek yok."

Öfkeyle odanın içinde gezinirken hararetli konuşuyordum. Başını yukarı kaldırmış dikkatle beni dinliyordu. Olumsuzca başını iki yana salladı.

"Sen söylemedin mi ayrılmışlar diye? Kız o hayatı elinin tersiyle itip buraya gelmiş. Neredeyse iki aydır burada. Gidecek olan çoktan giderdi. Hem de başına gelenlerden sonra. Ayrıca İnci güçlü bir kadın. Korur kendini. Böylesi bir kızı bulmuşken geçmişin acısını ondan çıkarma ve bir şans ver."

Elimi kaldırarak parmağımı havada salladım.

"Sen kendi işine bak, karışma bana."

Ayağa kalktığında burukça gülümseyip tam önümde durdu.

"Hani İnci sana korkak ve bencil demiş ya, bencil kısmına katılmasam da korkak olduğun konusunda çok haklı."

Giray'ın son sözleriyle iyice gözlerim kararırken yumruğumu çenesine geçirdim. Sendelese de düşmedi. Bir eliyle çenesini kavrayıp tekrar gülümsedi.

"Sıkı vurdun ama yine de kıyamıyorsun."

Hâlâ yüzsüzce konuşurken homurdandım. "Defol git evine Giray," Odadan çıkmasıyla arkasından bağırdım. "Çenene de buz koy."

"Emredersiniz komutanım."

En son kapının kapanma sesi duyulmuştu. Ağırlaşan bedenimi külçe gibi koltuğa bıraktım. Işıkları da açık bırakıp gitmişti. Sinir ediyordu beni. Ben korkak değildim. Hatta korkak olacak son insan bile değildim. Ama gerçekçi düşünüyordum. Hayal dünyasında gezip pembe gözlükler takmak yerine olacakları söylemiştim. İnci buraya ait değildi ve illaki yuvasına dönmek isteyecekti. Ben çoktan ona bağlanmış olacaktım. O zaman kalbimin acısını kim dindirecekti?

***

Geçen iki günün ardından biricik badimle barışmış eski hâlimize tekrar dönmüştük. Benim bu hayatta sayılı dostum vardı ve bunların en kıymetlilerinden biri de Giray'dı. Kavga da etsek, birbirimize de girsek sırtımızı sadece birbirimize yaslardık. Şimdi daha çok hak veriyordum ona. İnci konusunda haklıydı. Herkes aynı olamazdı ve bir şans verebilirdik birbirimize.

Belki de İnci'den uzak olmak fikrimi değiştiriyordu. Farkında olmadan çoktan alışmış olma düşüncesi dahi deli ediyordu beni. Sesini arıyordu kulaklarım. Gözlerim gözlerini görmek istiyordu. Masum bakışlarına ihtiyacım vardı belki de. Ya da pembe dudaklarına yerleşen güzel kıvrımları özlemiştim, bilemiyorum.

Odamda oturmuş dosyaları incelerken bu ara aklım hep başka yerlerde geziyordu. Küçücük bir sarışının beni getirdiği durumu hâlâ aklım almıyordu. Dudaklarım kıvrıldığında elimdeki dosyaları masaya fırlattım. Ah İnci... Bu kadarını yapmaya hakkın yoktu. Çalan kapı hemen yüzümdeki tebessümün yok olmasını sağlarken, Giray selam vererek içeri girdi.

"Komutanım."

Elimle koltukları gösterdim.

"Gel Giray, otur."

Ne kadar samimi olsak da askeriye farklı bir yer. Rütbe olarak ondan üstte olmam emir komuta zinciri sebebiyle daha resmî olmamıza neden oluyordu. Yine de arada kural ihlali yapmıyor değildik. Sonuç olarak o benim can dostumdu. Zaten genel anlamda tim olarak kendi aramızda rahat takılırdık. Fakat konu iş olduğunda hepimiz ciddi ve resmîydik. Masanın önündeki koltuğa oturup elindeki zarfı salladı.

"Geliyorsun değil mi?"

Yüzümü buruşturarak elindeki zarfa baktım.

"Başka bir şansım mı var?"

Gülümseyerek zarfı masaya bıraktı. Askeriyenin düzenlediği davetlerden bir tane daha... Pek sevmezdim bu davetleri. Ne kadar davet de olsa konu askeriye olunca rütbeler de ister istemez devreye giriyordu. Zaten kalabalık, gürültülü ortamlar da bana göre değildi. Fakat ne yazık ki davete katılmamak için önemli sebeplerin olması gerekiyordu. Bense bunların birçoğunu kullanmıştım. Giray bunu çok iyi biliyordu.

"Bu sefer gelmek zorundasın. Hem Gizem kesin seni bekliyordur."

Giray sırıtarak konuşurken biraz daha buruşmuştu suratım. Gizem işinde iyi olsa da özel hayatında sıkıntılı bir kadındı. Davetlerden biraz da onun yüzünden kaçıyordum.

"Hatırlatmasana Giray. Bıktım ondan kaçmaktan."

Uzun zamandır benim peşimdeydi. Farklı mecralarda olduğumuz için ondan kaçmam kolaydı ama ne zaman bir davet olsa yanımda bitiyordu. Onun fazla rahat tavırlarıysa benim rahatsız olduğum tek konuydu.

"Ağabey kadın afet ama. Sen de ne istiyorsun anlamıyorum ki. Bir tarafta masum melek, diğer tarafta kızıl afet. Hem ne zamandır da peşinde."

Gözlerim kısılırken ters bir bakış attım. İnci'yi onunla kıyaslaması bile yanlıştı.

"Yine dilin çok uzadı senin."

"Tamam sustum. Ama bak bu sefer seni kurtaracak bir fikrim var benim." Yine saçma bir öneride bulunacağını bilsem de yüzüne bakıp devamını bekledim. "İnci'yi de davet etsene. Yüzüğü de takarsın. Ona da nişanlım diye tanıttın mı oldu bitti. Bir daha yaklaşmaz sana."

İnci'yi görecek olmak güzel olsa da fikir yersizdi.

"Saçmalama, İnci'yi böyle bir şey için kullanmam."

Masada duran isimlikle oynarken devam etti.

"Ben sana kullan demiyorum ki, yardımını iste. Eminim sana yardım edecektir. Hem de seve seve."

Giray'ın imalı bakışlarını görmezden geldim. Düşünceli bir şekilde çenemi okşarken gözlerim çoktan dalıp gitmişti. Üç gündür görmüyordum onu. Yine tatsız bir ayrılık yaşamıştık. Gözleri, saçları hiç aklımdan gitmiyordu. Birkaç kez dokunmuştum o ipek saçlarına. O kadar yumuşak o kadar güzeldi ki nasır tutmuş, silahtan başka bir şey bilmeyen ellerim pamuğa dokunmuştu sanki. Peki ya en ufak şeyde kızaran yanakları... Onun o utangaç hâlleri, yüzünü saklamaya çalışması. Pembe dudaklarını büzerek masmavi gözleriyle attığı masum bakışlar...

O bakıyordu ben kayboluyordum denizlerinde.

Ne ara bu hâle gelmiştim ben? Sert, disiplinli adam ne ara bir kadını bu kadar düşünür olmuştu? Sıkıntıyla yanaklarımı şişirip serbest bıraktım.

"Bilmiyorum, bakarız. Sen yalnız mı gideceksin?"

Dudakları kıvrılmış, gözleri parlamıştı.

"Kıvırcığa söyledim kabul ederse onunla gideceğim."

Giray'ın mutluluğu bana da bulaştı.

"Sen hoşlanıyor musun Burçak'tan? Kızın peşinden ayrılmıyorsun da."

Sıkıntılı bir şekilde önündeki kâğıtlarla oynarken gözlerime bakamadı. Belli ki bizimki çoktan yakmıştı abayı.

"Ben hoşlanıyorum da onun benden hoşlandığı söylenemez. Zor bir kadın."

Gülerek ellerimi masaya koydum.

"Sıkma lan canını. Zor olmasa ne kıymeti kalırdı."

Buruk bir tebessümle başını kaldırıp yüzüme baktı.

"Doğru. Hem belki de kabul eder ve birlikte gideriz."

Ayağa kalkarken gitmek için hareketlendi.

"Bana müsaade yüzbaşım görev beni bekler."

Verdiği asker selamıyla odadan çıkması üzerine gülümsedim. İnşallah Burçak onu reddetmezdi. Kardeşimin mutlu olmasını istiyordum. Derin bir nefes alıp masada duran telefonuma uzandım. Rehbere girdiğimde aradığım ismin üzerine geldim. Ne kadar İnci'yi aramak istesem de vazgeçip kapattım. Ne diyecektim ki şimdi ona? Arasam bile telefonumu açmazdı herhâlde. O gün taksiye binip giderken içimden en çok kendime saydırmıştım. Hele de gözlerindeki hayal kırıklığını görmek beni de yıkmıştı. Ama böyle olması beni yarım bırakmaz, onu da daha fazla tehlikeye sokmazdı.

Tekrar önümdeki dosyalara odaklandım. İşlerimin bitmesiyle arkama yaslanırken mesainin de bitmiş olduğunu fark ettim. Elim gömleğimin cebinde duran yüzüğe giderken çıkararak ilk defa görüyormuşçasına incelenmeye başladım. İlk defa bir kadın sayesinde parmağıma yüzük takmıştım. Giray uyarana kadar rahatsız bile etmemişti beni. Hele bir de onun ince narin parmaklarındaki yüzüğün eşini kendi parmağımda taşıyor olmak neden rahatsız edecekti ki?

Şu hâle bak!

Ben uzak durmak için çabalarken az daha kız parmağıma yüzük taktı diye bayram edeceğim. Ama hep o sarışının suçuydu bunlar. Her fırsatta kollarıma atılmasa aklımı almayacaktı. Yine de bu durumdan şikâyetçi değildim. İlk defa bir kadın ben yaralandığımda bu kadar endişeye düşmüş görür görmez bana sarılmıştı. Çok güzel kokuyordu. Bu kadar güzel koktuğunu bilse hiçbir adama yaklaşmaz, kokusunu kimseyle paylaşmazdı.

Başımı iki yana sallayıp yüzüğü tekrar cebime koydum. Gözüm masanın üzerinde duran telefona takıldı yine. Elim tekrar telefona giderken istemsizce aynı ismin üzerine geldim. Bu sefer vakit kaybetmeden arama tuşuna bastım. Yoksa yine vazgeçebilirdim. Üçüncü çalışta açılan telefonumla onun hasret kalınası sesi kulaklarımda yankılandı.

"Cihangir..."

Derin bir nefes aldım.

"İnci, nasılsın?"

Hafif şaşkın gelen sesini toparlamış olacak ki tekrar konuştu.

"Ben iyiyim. Sen nasılsın? Her şey yolunda mı?"

Benim normal bir sebeple aramamı beklemiyordu doğal olarak. Ona hak veriyordum.

"Yolunda..." Yanaklarımı şişirip serbest bıraktım. Ne için aradığımı söyleyemiyordum. Küçük nefeslerle konuşmamı beklerken onu saatlerce dinleyebilirdim. "İnci ben seni bir şey için aramıştım. Yani bir şey isteyecektim."

Sabırsız sesi meraklıydı.

"Söylesene Cihan, ne oldu?"

İşte yine yapmıştı. Bana Cihan demişti. O kadar güzel söylüyordu ki adımı. Ben ismimin bu kadar güzel olduğunu hiç fark etmemiştim. Ya da onun dudaklarına yakışıyordu. En önemlisi de farkında olmadan bana hep annemi hatırlatıyordu.

"Yarın akşam bir davet var ve bana eşlik edersen çok sevinirim."

Bir süre sessizliğin ardından sesi geldi.

"Şey... Eşlik etmem gerekiyorsa yani..."

Dengesiz tavırlarım onu arada bırakırken açıklama yaptım. "İnci... Başımın belası bir kadın var. Muhtemelen davete o da gelecek. Yani benimle gelir ve nişanlı oyunumuza devam edersen çok iyi olur." Cevap beklesem de bir süre gelmedi.

"İnci!"

Kısık sesi kendi kendine mırıldanır gibiydi.

"Ha yani... onun için."

Dişlerimi sıkarken bir kez daha küfrettim kendime. Kaş yapayım derken göz çıkartıyordum.

"Gelmek istemezsen sorun değil."

Kulaklarıma çarpan gülümsemesi fazla sahteydi.

"Senin de hayranların çok anlaşılan yüzbaşı."

Şimdi sesi daha iyiydi. Gülümsedim fakat benimki de gerçeklikten uzaktı. Çünkü dudaklarımdan dökülenler hoşuma gitmiyordu.

"Emin ol seninkiler kadar yok."

Kızmış olacak ki yine homurdanmaya başladı.

"Uyuz adam, ukala..."

Dudaklarım kıvrılırken onu duysam da duymazdan geldim.

"Bir şey mi dedin İnci?"

Hemen toparladı.

"Ha yok. Ben gelirim diyordum. Sonuçta sen bana çok yardımcı oldun. Ben de sana yardım ederim. Ne olacak ki?"

Onu tekrar görecek olmanın rahatlığı kaplamıştı içimi.

"Teşekkürler İnci. Yarın akşam sekizde alırım seni."

Konuşmayı sonlandıracağım sırada engel oldu.

"Dur... Nasıl bir davet bu? Ne giymem gerekiyor?"

"Şık ve yarı resmî desem yardımcı olur mu?"

"Görev anlaşılmıştır komutanım. Yarın akşam görüşürüz."

"Görüşürüz."

Telefonu kapatmamla dudaklarımda şekillenen aptal gülümsemeyi bir süre daha taşıyacaktım anlaşılan ve bunun sebebi beni korkutuyordu.

 

⭐️💛⭐️💛

Instagram: soylumery

Loading...
0%