Yeni Üyelik
14.
Bölüm

14. Bölüm

@soylumery

 

Bu bölümü karıştırıp yanlış paylaşmışım. Bir kişi dışında kimse uyarmadı. Fark etmediniz mi? 🥲🥲🥲

 

Neyse, şimdi düzeltip tekrar paylaşıyorum. 🫶🏻

 

Keyifli okumalar... 🥰

İnci'den...

Bugün öğleden beri Burçak'la hazırlanmaya çalışıyorduk. O hastaneden izin almış ben de kliniği Yusuf'a emanet etmiştim. Kuaförde geçen saatlerimizin ardından uzun zamandır kendime bu kadar bakım yaptırmadığımı fark ettim. Ben, en fazla üç günde bir soluğu kuaförde alan kız, gelin görün ki burada evrim geçiriyordum. Burası beni başka biri hâline getirmişti ve giderek bu duruma alışmaya başlamıştım. Burçak'ı ise hiç sormayın. Doktor olduğundan beri kuaförün yolunu unutmuştu zavallı. Bu parasızlıktan değil, vakit bulamamaktandı. Bazen hastanenin bahçesine kamp kursa daha kolay olacağını düşünüyordum.

Eve geldiğimizde ikimiz de elbiselerimizi giymek için odalarımıza geçtik. Burçak kalın askılı, göğüs dekolteli, kloş model, kırmızı bir elbise seçerken ben koyu lacivert üzeri minik taşlarla süslü, balık model, ince askılı bir elbise seçtim. İkimiz de odalarımızdan çıktığımızda birbirimize baktık. Burçak'ın ten rengiyle elbisesi uyum içinde duruyordu. Eteği dizlerinin biraz üzerinde olsa da abartılı değildi. Makyajı yerinde ve hoş duruyordu. Saçlarıysa onu herkesten ayıran en önemli özellikti. Önleri toplamış olsa da her yerden kıvır kıvır dökülüyordu. Ben dumanlı bir makyaj yaptırarak gözlerimi ortaya çıkarmıştım. Saçlarımı sırt dekolteli elbisemden dolayı doğal dalgalarla açık bıraktım. Herhangi bir takıya ihtiyaç duymadım. Göze çarpan tek şey parmağımdaki alyanstı.

Kısa bir bekleyişin ardından zil çaldı. Kapıya yakın olan Burçak giderek kapıyı açtı.

Islık çalarak içeri giren Giray'a gülümsemeden edemedim. Burçak galiba Giray'ın başını döndürüyordu.

"Kıvırcık sen ne olmuşsun böyle? Bu kadar güzel olman benim başımı derde sokar."

Gözlerini deviren Burçak belli etmese de bu durum hoşuna gitmiş görünüyordu.

"İltifatın bile kötü Giray."

Yani bilemiyorum... Gitmemiş de olabilirdi. Duygularını saklamak konusunda benden daha başarılıydı sonuçta. Burçak'a aldırmadan bana dönen Giray göz kırptı.

"Yengem efsanesin."

Aslında kendisi de fazlasıyla yakışıklı görünüyordu. Üzerindeki resmî üniforması, kısa olmasına rağmen özenle yapıldığı belli olan sarı saçları, parıltılı bakışlara sahip ilgi çeken yeşil gözleri, abartılı olmasa da kalıplı vücudu göz alıcı duruyordu. Ben de bunu dillendirmekten çekinmedim.

"Çok yakışıklısın Giray."

Gülerek söylediğim sözler üzerine kaşlarını kaldırıp Burçak'a beni işaret etti.

"Azıcık yengem gibi olsan ya kıvırcık. Bak ağzından bal damlıyor."

Burçak umursamazca omuz silkti.

"Ne yapayım yani, yalan mı söyleyeyim?"

Giray bozulurken Burçak'ın şaka yaptığını biliyordum. Onların bu hâline kıkırdarken bir anda kapıda beliren adamla göz göze gelmek gülümsememin yüzümde donmasına sebep oldu. Resmî kıyafetiyle karşımda dikilmiş dururken onu hayranlıkla izliyordum.

"Biz iniyoruz, orada görüşürüz."

Burçak'ı duymuş ama cevap verememiştim. Zaten onlar da umursamadan çıkmışlardı.

Ne kadar da yakışıklı olmuştu. Onu daha önce formasıyla görmüştüm, lakin bu şekilde resmî üniformayla ilk kez görüyordum. Böyle daha da karizmatik olmuştu. Geniş omuzlarının üzerine tam oturan ceketi o kadar iyi taşıyordu ki... Peki ya omzunda taşıdığı yıldızlar... mini bir galaksi gibiydi. İhtişamı ise göz dolduruyordu.

Her zamanki gibi yeni tıraş olmuştu. Saçları kısaydı ama yakışıyordu ona. Üst kısımları biraz daha uzundu zaten. Ya gözleri... öyle içten bakıyordu ki bana. Bedenimde gezen bakışları gözlerimde takılı kalmıştı. Ne konuşabiliyor ne de harekete geçiyorduk.

Ah be yüzbaşım... Korkuyorum sana yaklaşmaya. Beni istemediğini bile bile seni böyle görmek, bu şekilde karşımda dikilmen... haksızlık bu.

En sonunda kendine gelerek bana yaklaştı. Elimi tutup dudaklarına götürürken ne kadar da zarifti. Kondurduğu buse sanki kalbime ulaşmıştı.

"Göz kamaştırıyorsun."

Küçük bir tebessüm sundum.

"Teşekkür ederim. Sen de iyi görünüyorsun."

Kaşlarını kaldırarak yüzüme baktı.

"Bana 'çok yakışıklısın' yok mu?"

İstemsiz gülümsedim. Giray'a söylediklerimi duymuş olmalıydı. Alt dudağımı ısırıp serbest bıraktım. "O Giray'a özeldi."

Gözleri kısılırken bir adım daha atarak aramızdaki mesafeyi kapattı.

"Bu hiç hoşuma gitmedi sarışın."

Başımı yukarı kaldırmış gözlerine bakıyordum. Zorla yutkunarak geriledim.

"Benim de hoşuma gitmeyen şeyler var ama işte..."

Daha fazla bakamayarak gözlerimi kaçırdım. Sözlerimin de devamını getirememiştim. Ben artık nasıl davranmam gerektiğini bilmiyordum. Bazen bir buz kütlesi olurken bazen de şimdiki gibi sıcacık bir adama dönüşüyordu. Ama bu sefer boş yere umutlanıp üzmeyecektim kendimi.

"Artık gidelim mi?"

Beni başıyla onaylamasıyla evden çıktık. Giray ve Burçak kendi arabalarıyla çoktan gitmişlerdi. Cihangir kapımı açarak arabaya binmeme yardımcı oldu. O da yerine geçerken kemerimi taktım. Direksiyondaki eline bakmamla parmağındaki yüzük dikkatimi çekti. Kesin bugün için takmıştı. Ne de olsa davette adını bile bilmediğim bir kadını Cihangir'den uzak tutmaya çalışacaktım. Beni de onun için yanında götürmüyor muydu zaten?

"Adı ne?"

Bana doğru çabucak bir bakış attı. "Kimin?" Tekrar gözlerini yola çevirdiğinde araba harekete geçmişti.

"Şu hayranın olan kadından bahsediyorum."

Dikkatle onu izlerken yola odaklanmış hâlde cevap verdi.

"Gizem."

Sesi düz ve hiçbir duyguyu barındırmıyordu. Dudaklarımı ıslatıp ona doğru çevirdim bedenimi. Tepkisini merak ediyordum.

"Güzel mi peki?"

Kaşları çatıldı. Düşünür gibiydi. Ela gözleri anlık da olsa mavi gözlerimi buldu.

"Yani... Belki."

Suratım asılırken önüme döndüm. Yani, belki neydi ya? Öyle cevap mı olurdu? Güzel ama şimdi dillendirmek istemiyorum der gibi. Devamında bir şey sormadım. Hevesim de kalmamıştı zaten. Dışarıyı izleyerek geçen yolculuğun ardından davetin verildiği mekâna geldik. Arabadan inerek valeye anahtarı uzatan Cihangir kapımı valenin açmasına müsaade etmeden kendisi açtı. Elini uzatmasıyla narin bir şekilde kavradım. Arabadan inerek koluna girdim. Rüya gibiydi. Yalandan da olsa ona eşlik etmek yanında bulunmak güzeldi. Merdivenleri çıkıp salonun kapısına geldiğimizde başını bana çevirdi.

"Hazır mısın?"

Gülümsedim. Onunla oynayacağım tüm rollere hazırdım. "Merak etmeyin komutanım operasyon bende."

Gülerek başını iki yana salladı. "Hayır İnci. Buraya geliş amacımız bu değil. Rahat ol ve eğlenmene bak."

Kendisinin değildi belki ama beni onun için getirdiği aşikârdı. Ne çabuk da unutmuştu beni davete çağırma sebebini. Oysa sebepsiz de gel dese ben yine gelirdim zaten. Bu bir görev olmasa da Cihangir'in yanında başka bir kadını görmek en son isteyeceğim şey olurdu. O yüzden rolümün de hakkını verecektim.

"Pekâlâ."

Dudaklarımı büküp konuşurken içeri girdik. Fazlasıyla kalabalık olan salon bir sürü şıklık yarışına girmiş kadın ve erkekten oluşuyordu. Kadınlar gerçekten işi abartmayı seviyordu. Allah'tan daha sade bir elbise seçmemiştim. Gerçi annem sağ olsun davetlere alışıktım. Nasıl konuşulur nasıl davranılır iyi bilirdim ama ilk defa askerî bir davete katılıyordum.

Geniş bir masaya yaklaşırken Burçak bana gülümseyerek hafifçe el salladı. Masada bulunan diğer erkekler dikkatimi çekmişti. Başımı kaldırdığımda Cihangir hepsini tanıyor olacak ki gülümsüyordu. Yanlarına gelmemizle arkadaşlarıyla sarılarak selamlaştı. Daha sonra belime hafifçe elini koyup arkadaşlarını bana tanıtmaya başladı.

"İnci bunlar benim timden arkadaşlarım," Eliyle tek tek göstererek devam etti. İlk olarak kalıplı, esmer, uzun boylu adamı göstermişti. "Üsteğmen Akın Kurt," Akın başıyla ağır bir selam verdi. Yanındaki kısa boylu kumral adamı gösterdi. "Asteğmen Eren Akça," Eren de gülümseyerek Akın gibi başıyla selamladı. En sonunda da aralarında en genç duran adamı gösterdi. Hepsinden ince görünüyor olsa da boyu uzundu. "Astsubay Oktay Özer."

Onun da selamıyla biraz çekingen bir gülümseme sunmuştum hepsine. Cihangir'in bakışları bana dönerken gülümsedi.

"İnci'yi biliyorsunuz zaten."

Şaşkınlıkla kaşlarım havalandığında hepsi gülüyordu. Ben daha konuşamadan Eren araya girdi.

"Komutanım yengenin kardeşi falan varsa ben talibim," Bana çevirdiği bakışları fazla masumdu. "Yenge sevaptır be."

Umutsuz bir şekilde Eren'e bakıyordum. Kerem vardı ama uymazdı sanırım. Cihangir elini omzuma atarak beni kendine çekti. Bir anda burnuma dolan kokusuyla kalbim hızlanmıştı. Beni kıskanıyor muydu acaba? Hep böyle sahiplenseydi ya keşke...

"İnci bir tane. O da benim."

Kesin ve net tavrı arkadaşlarını güldürdü. Kıskanması onları eğlendirmişti sanırım. Masaya oturduğumuzda herkes kendi arasında sohbete dalmıştı. Ben de Burçak'ın yanına oturdum. Giray ve Cihangir yuvarlak masada bizi ortalarına almışlardı. Onların koruma şekli de buydu sanırım.

Sakin bir müzik kulaklarıma çalınırken Cihangir'e döndüm.

"Arkadaşların beni nereden biliyor?"

Bunu gerçekten merak etmiştim. Biraz isteksiz cevap verdi. "O gün... Seni o itlerin elinden kurtardığımızda onlar da vardı."

Aklıma üşüşen görüntülerle başımı salladım usulca. O gün, beni yol kesen teröristlerin elinden kurtarırken Cihangir yalnız değildi ama o ve Giray'ın dışında kimseyi hatırlamıyordum. Zaten hava da karanlıktı.

"Anladım," Gözlerine bakarak devam ettim. "Peki onlar gerçekten nişanlı olmadığımızı biliyorlar mı?"

Gülümseyerek başını eğdi. "Rahat ol İnci. Onlar benim kardeşlerim ve her şeyi biliyorlar."

Bu iyi bir şeydi. Yalan söylemekten sıkılmıştım. Beni yormaya başlamıştı. Belki de gerçek olmayışı canımı acıtıyordu. Bilemiyorum... Ama o zaman ne demeye bana yenge diyorlardı? Peki o neden İnci benim demişti? Sanırım onlar da bu oyunun içindelerdi. Sadece durumu bozmuyordu kimse o kadar.

Geçen dakikalarda hem sohbet ediyor hem de yemeklerimizi yiyorduk. Giray'ın sürekli Burçak'la ilgilenme çabası dikkatimden kaçmadı. Sanırım bizim kıza âşık olmuştu. Aslında yakışıyorlardı Giray'la. Benim aşk kuşu belki de aradığı aşkı bulmuştu ama haberi yoktu işte. Ne garip... İnsan başkalarıyla ilgili şeyleri hemen fark etse de kendisiyle ilgili şeyleri görmesi biraz geç oluyordu. Oysa bana Cihangir'den hoşlandığımı ilk söyleyen Burçak olmuştu.

"Bu arada yemekler bence harika."

Konuşan obur arkadaşıma gülümsedim.

"Bence de. Ben de beğendim."

Burçak gülümserken elindeki çatalıyla ortamı gösterdi.

"İyi ki gelmişiz bize de değişiklik oldu."

Görevimi düşününce bu konudan pek memnun değildim.

"Ya... Sorma."

Suratım asılınca kıkırdadı.

"Ah... bebeğim, sen sosyete davetlerinin içinde büyümüş, Rüveyda Sargın'ın gururla gösterdiği biricik kızı İnci Sargın'sın."

Gözlerimi devirmemle tabağıma geri döndüm.

"Bak hatırlattığın iyi oldu. Ben de unutmuştum."

Dirseğiyle hafifçe kolumu dürttü.

"Kızma ya, takılıyorum sadece."

Umursamaz bir bakış attım.

"Biliyorum, sorun değil."

Beni tekrar dürtmesiyle ona döndüğümde hafifçe kulağıma eğilip kısık sesle konuştu.

"Bu arada davet demişken annen geçenlerde bir davet çıkışı röportaj vermiş. Seni sorduklarında da Amerika'da tatil yaptığını söylemiş."

Dudaklarımı büktüm. Çok da şaşırmamıştım. Tam anneme göre bir hareketti. Belli ki orada olmamı hayal ediyordu ama ben onların asla tahmin edemeyeceği bir yer seçmiştim.

"Aman ne güzel!"

Burçak bu durumdan bayağı keyif alıyordu.

"Annen burada olduğunu öğrense kalbine iner kadının. Düşünemiyorum bile İnci, çıldırabilir."

Bu durum beni de gülümsetirken derin bir iç çektim.

"Umarım uzun bir süre daha öğrenemez."

Cihangir hafif öne eğilerek masadaki bardağını kavradı.

"Çok mu giderdiniz annenle davetlere?"

Tabağımdaki eti keserken Cihangir'e bakmadan burukça gülümsedim.

"Annem çok severdi. Beni de sergilemek için peşinden sürüklerdi. Arada kaçsam da mecburen gidiyordum işte."

Elimin üzerine bıraktığı eliyle gözlerimiz buluştu. Sıcak tebessümünü gördüğümde ben de gülümsedim. Beni teselli etmeye çalışıyordu ama yaranın ne kadar derinde olduğunu bilmiyordu.

Bakışlarımı kaçırarak önüme dönmemle karşımızdan gelen kadına takıldım. Uzun boyu, mini siyah elbisesi, süt beyazı bacakları ve tüm bunlar yetmezmiş gibi kızıl saçlarıyla alev gibiydi. Elbisesi üzerine tam otururken fazlasıyla seksi ve alımlı duruyordu. Bize doğru yaklaşırken birçok kişi başını kaldırıp onu izlemekle meşguldü. O ise gülümseyerek bizim masaya doğru emin adımlar atmaya devam etti. İçimi kaplayan sıkıntının sebebi çok açıktı. Allah'ım lütfen o olmasın diye içimden dualar ederken Giray'ın dudaklarından dökülenler bütün umutlarımı yıktı.

"Ağabey seninki geliyor."

Cihangir duyduğu sesle başını kaldırdığında kadın çoktan yanımıza gelmişti. Hayır hayır... bu kadın olamazdı, olmamalıydı.

"Cihangir... Demek buradasın. Gelmene çok sevindim."

Tam da Cihangir'in önünde durup konuştu. Kadının sesi bile seksi çıkıyordu.

"Oha kızım bu ne! Eğer Gizem buysa sen bir bardak soğuk su iç bence."

Burçak bugün benim içimi karartma çabasındaydı anlaşılan. Ya da dost acı söyler diye açık davranıyordu.

Cihangir ayağa kalkarak kadına elini uzattı.

"Merhaba Gizem."

Duyduğum isimle suratım asılırken önümdeki bardağı alıp suyumu yudumlamaya başladım. Pek soğuk değildi ama idare ederdi.

Cihangir'in elini es geçerek yanağına derin bir öpücük bıraktı.

"Seni özledim."

Sesi kısık ve buğulu bir tonda olsa da duymuştum. Gördüğüm manzara gözlerimin büyümesine neden oldu. Boğazıma kaçan suyu püskürterek öksürmeye başladım.

Cihangir telaşla bana dönerken yardım etmeye çalışıyordu. "İnci iyi misin? Bak bana güzelim."

Ben nasıl iyi olabilirdim ki? Kadere bak... Elimdeki peçete ile ağzımı sildim. Yanı başımda bana doğru eğilen adama zor da olsa gülümsedim.

"İyiyim, tamam."

Derin bir nefes almamla rahatladım. Cihangir hâlâ telaşlı gözlerle bana bakıyordu.

"Eminsin, değil mi?"

Hafifçe başımı salladım ama şu an hiçbir şeyden emin değildim.

"Evet, geçti."

Şaşkın bir şekilde bize bakan Gizem ne olduğunu anlamaya çalışır gibiydi.

"Kim bu ufaklık Cihangir, kuzenin mi? Çok sevimliymiş."

Ufaklık mı? Bana ufaklık mı demişti o?

Hayır yani senin gibi seksi, kadınsı değilim diye mi ufaklık? Gerilen sinirlerim kullandığı -Cihangir sayesinde bir türlü sevemediğim- kelimeyle daha da fena olurken masadaki herkes susmuş bizi dinliyordu. Anlaşılan herkes Gizem'in Cihangir'e olan ilgisinden haberdardı ve bir dizinin en önemli bölümünü kaçırmaktan korkar gibi pürdikkat bize bakıyorlardı.

Görevimi yerine getirmem gerektiğini düşündüm ve ellerimi masaya koyup sakince ayağa kalktım. Ben ufaklık değildim. Ben Cihangir'in nişanlım dediği kadındım. Sadece onun kadar seksi durmuyordum ki durmak da istemezdim. Zaten iyi bir sonuç verse Cihangir ondan kaçmak için benden yardım istemezdi. Omuzlarımı dikleştirerek Cihangir'in elini kavradım. Bakışlarını ellerimizden yüzüme taşıyan adam sıkıca elimi kavrayıp gülümsedi. Tekrar Gizem'e döndüğümde boşta kalan elimi ona doğru uzattım.

"Ben Cihangir'in nişanlısı İnci Sargın."

 

 

😇😇😇

 

Instagram:soylumery

 

Loading...
0%