Yeni Üyelik
15.
Bölüm

15. Bölüm

@soylumery

 

 

Merhaba 🥰

 

 

Bir önceki bölümde küçük bir karışıklık olmuş. Şimdi düzelttim ama o bölüme bir bakın ve okuduğunuzdan emin olun ki kafanız karışmasın. 🫶🏻

 

 

Keyifli okumalar....🥰

 

Yüzündeki gülümseme anında solarken donmuş bir şekilde bir bize bir de ellerimize bakıyordu. Göze çarpan alyanslarımız eminim çoktan dikkatini çekmiş olmalıydı. Bir süre afallarken durumu tecrübeli bir şekilde toparlayıp elimi sıktı. Fakat oyun daha yeni başlıyordu. Kendimden emin bir şekilde tekrar dudaklarımı araladım.

"Siz kimsiniz?"

Soruma cevap vermekte bir an zorlanmış olacak ki duraksadı.

"Ben..."

Kaşlarımı kaldırmış ukala bir şekilde gülümsedim.

"Siz?"

Cihangir'e bir bakış atıp bana döndü.

"Ben Gizem. Eski bir arkadaş diyelim."

Birleşen ellerimiz hızlıca uzaklaştı. Bakışları üzerimde beni baştan aşağıya inceliyordu.

"Öyle mi? Memnun oldum."

Neşeli sesime karşın onun sesi donuktu. Oysa biraz önce Cihangir'e özledim derken sesi gayet neşeli ve tutku dolu çıkıyordu. Bu durumdan memnun olmamış olacak ki sadece başını salladı. Tekrar yerlerimize oturduğumuzda onun gitmeyerek Cihangir'in yanına oturması canımı sıkmıştı.

"Nişanlanmana şaşırdım Cihangir. Hiçbir kız ilgini çekemez sanıyordum."

Cihangir bana dönerek kolunu omuzuma atıp beni kendine çekti. Şakağıma derin bir öpücük bıraktı. Anlık kapanan gözlerim geri çekilmesiyle tekrar gözlerini buldu. Sadece bana bakarken etrafta bizden başka kimse yokmuş gibi davranıyordu ve bu beni daha da mahvediyordu.

"Ben de öyle sanıyordum ama İnci'yle karşılaşana kadarmış tüm bunlar. Onun bir bakışı her yeri güzelleştirmeye yetiyor. Bana bir kere güldüğünde ben nefes almaya başlıyorum. Yani Gizem geç bile kaldım nişanlanmakta."

Büyülenmiş gibi dinliyordum onu. Keşke şu an söylediği her şey Gizem'i uzak tutmak için değil de âşık bir adamın sevdiği kadına dökülen sözleri olsaydı. İstemsiz gözlerim dolarken Burçak mırıldandı.

"Oha be... Aşka bak. Nasıl seviyor adam..."

Dikkatim dağılırken kızaran yanaklarımı ellerimle serinletmeye çalışsam da başarılı olamadım. Gizem hariç herkes tebessümle bizi izliyordu. Onun kıskanç bakışlarını umursamadan ayağa kalktım.

"Ben bir lavaboya gidip geliyorum."

Cevap vermelerini beklemeden seri adımlarla ilerleyerek koridora girdim. Hâlâ ellerim yanaklarımda serinletmeye çalışıyordum. Ben kendi içimde paramparçaydım. Bir de gelmiş bana aşk sözleri söylüyordu. Yazık değil miydi bana? Kalbim acıyordu benim.

Buğulanan gözlerimle yürümeye çalışırken bir adama çarptım. Yere düşmeden belimi kavradı. Dengemi sağladığımda geri çekilirken bakışları benim üzerimde geziyordu.

"İyi misiniz?"

Benimki gibi mavi gözleri ve kumral teni, siyah takımının içinde ilk dikkatimi çekenlerdi.

"İyiyim. Kusura bakmayın, ben dikkatsiz yürüyordum."

Küçük bir tebessüm oluştu dudaklarında.

"Sorun değil. Ben de önüme bakmıyordum."

Başımı sallayarak yanından geçeceğim sırada elini uzattı.

"Sizinle tanışmayı çok isterim. Ben Burak."

Bu durumu gereksiz bulmuştum. Zaten biriyle tanışacak durumda da değildim.

"Acelem var. Kusura bakmayın."

Seri adımlarla tuvalete girdiğimde lavabonun önüne ilerledim. Kızaran yanaklarıma su tutarken biraz önce yaşadıklarım yüzünden kendime gelmeye çalışıyordum. Biraz rahatladığımda çıktım. Cihangir biraz daha çıkmazsam tuvaleti basabilirdi. Şimdi bile dakika tutuyor olması muhtemeldi.

Salona tekrar girdiğimde o kızıl cadıyı Cihangir'e fazlasıyla yakın şekilde kulağına bir şeyler fısıldarken gördüm. Elini Cihangir'in omzuna koyduğunda dişlerimi birbirine bastırarak yumruğumu sıktım. Cihangir kendini geri çekerken duyduklarından memnun değildi ki yüzü ifadesizdi. Gözlerimi kısmış ikiliye bakarken masanın üzerinde duran kadeh dikkatimi çekti. Demek kızımız kırmızı şaraptan hoşlanıyordu. Kendimden emin adımlarla yanlarına ilerledim. Bunu o istemişti. Cihangir'in yanına oturmak yerine kızıl cadının yanındaki sandalyeyi çektim. Cihangir oraya oturmamı istemediği için kaşlarını çatarken ben gülümseyerek sandalyeye oturuyordum ki çantamı masaya koyarken yanlışlıkla (!) kadehe çarptım. İlgisi hâlâ Cihangir'de olan kızıl cadı üzerine dökülen kadehle bir anda yerinden sıçradı. Tıpkı onu taklit ederek ayaklandım.

"Ah... ne kadar da sakarım. Canım ya çok şey oldu mu?"

Eline aldığı peçeteyle temizlemeye çalışırken sert bir tonda beni tersledi.

"Dikkatli olsana biraz. Mahvettin elbisemi."

Elime bir peçete de ben alırken kendimce yardım ediyordum.

"Cihan da hep dikkatsiz olduğumu söyler. Ama benim ne suçum var ki? Kırmızı şarap böyle tehlikeli işte, leke bırakmaya bayılıyor. Sen hemen lavaboya git bence. Bu elbiseden de çıkmaz ki," Başımı kaldırarak şirince gülümsedim "Eve mi gitsen acaba?" Usulca eğilerek konuşmama devam ettim. "Belki bu sayede Cihangir'e bir daha yaklaşmazsın."

Başını kaldırdığında anında göz göze geldik. Bilerek yaptığımı anlamıştı. Kaşları çatılırken burnundan soluyordu.

"Bunu ödeyeceksin."

Arkasına bakmadan giderken başımı kaldırıp Cihangir'e baktım. Kollarını göğsünde birleştirmiş tebessümle beni izliyordu. Giray alkışlayarak kahkaha atınca diğerleri de gülmeye başladı. Rezil oldum... Masadaki herkes bizi izlemiş ve hepsi de bilerek yaptığımı anlamıştı.

"Ben biraz önce ne izledim ya?"

Oktay'ın şaşkın sesine Eren de eklendi. Eliyle beni onaylayan bir hareket yaptı.

"Yenge gerçekten yeteneklisin. Ben böyle bir oyunculuk görmedim."

Giray oldukça eğleniyordu.

"Ağabey senin yanına dişi sinek yaklaşsa İnci'yi gördüğünde arkasına bakmadan kaçar."

En etkileyicisi Akın'dan gelmişti.

"Bence biz göreve İnci'yi de götürelim. Bizden iyi iş çıkarır."

Yanaklarım iyice kızarırken başımı yere eğdim. Hepsine rezil olmuştum şu an. Kirpiklerimin altından Cihangir'e baktığımda kollarını çözüp yanıma geldi. Bana sarılıp başıma küçük bir buse kondurdu.

"Uğraşmayın oğlum. Yeter utandırdığınız."

Neden bu kadar askerin arasına girmiştim ben? Hepsi subaydı ve Cihangir'e yakın olduklarına göre büyük ihtimalle bordo berelilerdi. Onları kandırmak için daha fazlası gerekiyordu. Ya da çok daha fazlası... Bir de bu yetmez gibi hepsinin önünde yanaklarım kızarmıştı. Bunu da geçtim, bu adam neden bana böyle sarılıyordu? Kalbimi duymuyor musun Cihangir? Umut tohumları ekiyorsun. Acı çektiğimi görmüyor musun?

Hepsi susarken ben onun göğsüne saklanmış huzur bulduğum kokusunu solumakla meşguldüm. Elini çeneme koyarak başımı kaldırıp gözlerime baktı. O baktı, ben yandım. Peşimden koşulmasına alışık olan ben ilk defa kendim koşmak için can atıyordum. O güzel dudakları aralandığında hayranlıkla izledim.

"Dans edelim mi?"

Hayır demeye gücüm yoktu ki.

"Olur..."

Elimden tutarak beni ileride dans edenlerin arasına götürdü. Narin bir şekilde belimi kavradığında ellerimi omzuna koydum. Ufak ritimlerle dansa ayak uydururken dudakları kıvrılmış gülüyordu.

"Cihangir gülme lütfen."

Gülümsemesi yüzünde daha da büyüdü.

"Demek kırmızı şarap tehlikeli öyle mi?"

Gözlerim kıstım.

"Aslında kızıl cadılar daha tehlikeli de işte, neyse."

Homurdanmamla Cihangir'in kahkahası yankılandı kulaklarımda.

"Kızıl cadı ha... Bana daha çok sen tehlikeliymişsin gibi geldi."

Göğsüne hafif bir şekilde yumruğumu geçirdim.

"Gülmesene... Onun gibi cadı değilim ben."

Hırçınlığıma aldırmadan belimi biraz daha sardı.

"Tamam tamam, sustum..."

Müziğin ritminde Cihangir'in kollarında dans ederken içimi kemiren soruları sormak için başımı kaldırdım. Alt dudağımı dişlerken gözlerimiz buluştu.

"Cihangir..."

"Evet..."

Sıkıntılı bir nefes verdim.

"Neden? Yani... Gizem kızıl cadı falan ama çok güzel bir kadın. Her erkeğin peşinden gideceği seksi ve etkileyici biri. Hem de bu kadın senin peşinde. Benim gibi ufaklık da durmuyor. Ama sen istemiyorsun."

Küçük bir tebessümle başını iki yana salladı. Saçımın bir tutamını kulağımın arkasına sıkıştırarak konuştu.

"Ah İnci... Önemli olan vücudu ya da seksi olması değil ki. Ayrıca buna gelirsek sen ondan çok daha üstünsün. O sadece bunları nasıl kullanması gerektiğini çok iyi biliyor. Ama önemli olan kalp. Ben ona karşı hiçbir şey hissetmiyorum."

Başımı çabucak göğsüne yasladım. Daha fazla gözlerine bakamazdım. Arada bana da iltifat etmişti sanırım. Beni seksi ve güzel mi buluyordu şimdi? Allah'ım bu gece neler yaşıyordum böyle ben? Acaba yarın tekrar siler miydi her şeyi? Yine başa sarar mıydık? Her seferinde güzel başlayıp kötü bitiyordu sonumuz. Bana karşı ne hissediyorsun diye sormak istesem de soramadım. Alacağım cevaptan korkuyordum ama başka bir soru sorabilirdim.

"Bir şey daha sorabilir miyim?"

Başım göğsünde cevabını beklerken nefesi saçlarıma vurdu.

"Sor bakalım küçük hanım. Hiç bitmiyor soruların."

Dudaklarımı birbirine bastırdım. Cevap vereceğinden emin değildim.

"Özel olacak biraz ama Gizem seni özledim derken ne demek istedi?" Hızla ekledim. "Cevap vermek zorunda değilsin."

Bir süre ses gelmeyince kalbimde hissettiğim sızı, doğru tahminde bulunduğumu gösteriyordu. Başımı kaldırıp yüzüne baktığımda onu gülümserken yakaladım.

"Ne?"

Benim şaşkın bakışlarıma inat tatlı tatlı gülümsüyordu ya kalbim dayanmıyordu.

"Düşündüğün gibi bir şey olmadı İnci."

Yüzümde bir gülümseme peydah olurken savunmaya geçtim. Bir yandan deli gibi merak ediyor bir yandan da bunu anlasın istemiyordum.

"Ben ne düşüneceğim ki? Sadece sevgili olup olmadığınızı merak etmiştim."

Gözlerini devirerek burnumu sıktı.

"Olmadık sarışın. Rahatladın mı şimdi?"

Suratım buruşurken tekrar muhalefet oldum.

"Bana ne ki yani? Ben niye rahatlayacakmışım?"

Yanaklarını şişirip serbest bıraktı. Eliyle başımı tekrar göğsüne yasladı.

"Of İnci. Tamam, ne diyorsan tamam."

Zafer kazanmışçasına onun görmüyor oluşundan faydalanarak gülümserken kalbim her şeye rağmen mutlulukla atıyordu.

Biten dansın ardından yerimize otururken kimse kalmamıştı masada. Etrafta Burçak'a bakınırken onu Giray'la dans ederken gördüm. Biz orada dans ederken hiç fark etmemiştim onları. Dudaklarındaki gülümsemeye bakılırsa mutlu görünüyordu. Giray hayranlıkla bakıyordu arkadaşıma. Onları öyle görmek benim de tebessüm etmeme neden oldu.

"Neye gülüyorsun?"

Cihangir'in üzerimdeki meraklı bakışlarını fark etmemle bizimkileri göstererek gülümsememe devam ettim.

"Çok yakışıyorlar."

Onun bakışları da çiftimizi bulduğunda tıpkı benim gibi tebessüm etti.

"Haklısın."

Görüş açımıza giren Merve yanımıza gelerek gülümsedi.

"Demek buradasınız. Ben de sizi arıyordum."

Resmî kıyafetinin içinde oldukça ihtişamlı duruyordu. Bu kadar erkeğin arasında nadir kadın subaylardan olması da ona hayran kalmamı sağlıyordu. Ayağa kalkarak sarılmamızla geri çekildim.

"Çok güzel görünüyorsun."

Gülerek beni işaret etti. "Senin kadar olamam."

Cihangir'e dönerek ona da sarıldı. Duruşu, görüntüsü sert olsa da oldukça sıcakkanlı bir kadındı.

"Serhat seni arıyordu Cihangir. Arkadaşlarınızla birlikteler."

Merve'nin gösterdiği yere baktığımda Serhat dediği kişi eliyle Cihangir'e gelmesi için işaret etti. Cihangir'in bakışları beni bulurken masumca konuştu.

"Ben biraz gitsem sorun olur mu?"

Gerçekten çok tatlıydı. Yerime oturarak tebessüm ettim.

"Hayır tabii ki. Git lütfen."

Merve de Cihangir'in yerine oturdu. Cihangir'in bakışları hâlâ bendeydi.

"Ben hemen dönerim. Sakın bir yere gitme."

Merve dayanamamış olacak ki gözlerini büyüttü.

"Of Cihangir! Ben yanındayım git artık. Ne kıymetli İnci'n var?"

Cihangir başıma öpücük küçük bir öpücük bıraktı.

"Öyledir."

Ağzım açık, alık alık arkadaşlarının yanına giden adama öylece bakakaldım. Resmen benim kalbime oynuyordu. Bunun başka bir açıklaması yoktu. Âşıktım ona, bunu biliyordu. Ben hayranlıkla Cihangir'i izlerken Merve parmağımdaki yüzüğü görmüş olacak ki elimi kavradı.

"İnanamıyorum! Siz ciddi ciddi yüzük mü taktınız? Ama Giray demişti ki..."

Merve'nin devam eden sözlerini bölmek zorunda kaldım. Zira kalbim bu şekilde daha çok acıyordu.

"Hayır Merve, yok öyle bir şey."

Merakla devamını beklerken derin bir nefes aldım.

"Sadece Cihangir'e yardım için geldim. Gizem'i biliyorsundur. Onun uzak durması için numara yaptık."

Merve de Cihangir'in hayranını biliyor olacak ki hemen başıyla onayladı. Ardından da dudakları kıvrıldı.

"Cihangir çok çekti ondan. Onu anlıyorum," Bakışları üzerimde gezerken devam etti. "Siz de iyi alıştınız bu oyuna. Hoşunuza gitmiş olmasın."

Dudaklarım büküldü. Kaçamak bir bakış attım Merve'ye.

"Yok... normalde sonlandırmıştık ama işte... Cihangir isteyince..."

Gözlerim dolduğunda devam edemedim. Niye böyle oluyor anlamıyordum. Kalbimde büyük bir ağırlık vardı. Hafifletmek istiyor ama yapamıyorum. Merve elimin üzerine bıraktığı eliyle dostane bir şekilde gülümsedi.

"Onu seviyorsun."

Yaptığı tespiti açıkça dile getirirken başımı önüme eğdim. Bu kadar bariz belli ettiğimi bilmiyordum. Başımı kaldırdığımda gözlerim hemen sevdiğim adamı buldu. Bir eli cebinde, diğer elini hareket ettirerek arkadaşlarına bir şeyler anlatıyordu. Mutlu görünüyordu. Her ne anlatıyorsa arkadaşları gülerek dinliyordu onu.

"Çok yakışıyorsunuz birbirinize."

Merve'nin dudaklarından dökülenler ona bakmamı sağladı. Buruk bir gülümseme sundum.

"Cihangir..."

Alt dudağıma geçirdim dişlerimi. O beni istemiyor diyemedim. Devam edemeyen sözlerimle Merve gerisini getirdi. Sanki ben konuşamasam da o beni anlıyordu.

"Cihangir zor bir adam ama asla sevgisiz bir erkek değil. Vazgeçme İnci."

Söyledikleri biraz da olsa içimi ısıttı. Fakat buna gücüm kalmamıştı. Konuyu değiştirmek adına geniş bir gülümseme kondurdum yüzüme.

"Beni boş ver. Sen anlat hadi. Ne var, ne yok?"

Devamı ise güzel bir sohbetle geçti. Anlattığına göre Serhat'la üç yıldır sevgililerdi. Yakınlarda da evlilik teklifi almıştı. Merve'nin mutluluğu yüzünden okunuyordu. Belli ki çok seviyordu. Cihangir, Serhat, Giray ve Merve çok eski arkadaşlarmış. İş sebebiyle farklı bölümlere ayrılmış olsalar da fırsat buldukça görüşürlermiş. Merve tek kadın olmaktan sıkıldığını için artık benim de olmama çok sevindiğini söylemişti. Söylemişti de gerçekten yanlarında olabilecek miydim?

***

Geçen zamanın ardından Merve lavaboya gitmek için yanımdan ayrıldı. Meyve suyumu içerken bir yandan da dans edenleri izliyordum. Burçak ve Giray ortalarda görünmüyordu. Kim bilir nereye kaybolmuşlardı. Belli ki Giray arkadaşımı etkilemeyi başarmıştı. Gözlerim istemsizce Cihangir'e ulaştığında arkası dönük arkadaşını dinlerken gördüm. Onu rahatsız etmek istemeyerek tekrar önüme döndüm. Çocuk gibi sürekli peşimde dolaşamazdı ya.

Buradaki çoğu kişi onun arkadaşıydı ve onlarla vakit geçirmesi gerekiyordu. Bu onun en doğal hakkıydı. Ben de zaten yapmam gerekeni yapmış, görevimi yerine getirmiştim. Daha fazla burada durmama gerek yoktu. Şu an burada fazlalıktan başka bir şey değildim. Küçük çantamı alarak ayağa kalktım. Gitmeliydim, sessiz ve sakince...

Salonun çıkışına ulaştığımda koridorda ağır adımlarla ilerlemeye başladım. Aklım gitmemi söylese de kalbim kalmamı sayıklıyordu. Ayaklarım bana itaat etmek yerine adımlarımı yavaşlatıyordu. Yine de adım atmaktan vazgeçmedim. Koridoru bitirerek çıkışa ulaşmayı başardığımda kapıda bekleyen görevliye küçük bir tebessüm sundum.

"Bana bir taksi çağırır mısınız?"

Genç adam sıcak bir gülümsemeyle telefonuna uzandı.

"Tabii efendim."

Daha fazla beklemeyerek dışarı çıktım. Kararan havaya eklenen serinlikle vücudumu küçük bir ürperti kapladı. Bu hem hoşuma gitmiş hem de memnuniyetsiz bir ifadeyle suratımın buruşmasına sebep olmuştu. Birkaç adım daha atarak yola yaklaştığımda kollarımı göğsümde birleştirdim. Bakışlarım yolun hemen karşısında duran ağaçlara takıldı. Rüzgârın her esintisinde yaprakların kıpırdanışını izliyordum. Yanımda hissettiğim hareketlilikle başımı çevirdim. Lavaboya giderken çarptığım adamı yeniden karşımda görünce şaşırmıştım.

"Yine karşılaştık. Sence de bu fazla anlamlı değil mi?"

Üzerine sinen sigara kokusu beni rahatsız ettiğinde belli etmeden bir adım geriye çekildim. Belli ki bunun için çıkmıştı dışarıya. Yakasında asılı duran kart dikkatimi çekti o an. Dekorasyon şefi yazıyordu. Muhtemelen davette görevliydi. Sessiz kalışım onun tekrar konuşmasına sebep oldu.

"Taksi geç gelir. Seni gideceğin yere bırakabilirim."

Yanımdaki adama bakışlarımı çevirmeden elimi kaldırarak yüzüğümü gösterdim.

"Nişanlıyım. Daha uygun birini bul kendine."

Bir sigara daha çıkardığında dudaklarına götürdü.

"Bak buna yakılır işte."

Sigaradan nefret eden ben bir türlü gelmeyen taksiye saydırmamak için zor tutuyordum kendimi. O ise ısrarla benimle konuşmaya çalışıyordu.

"Nişanlın seni sevmiyor olabilir mi? Bence daha iyi seçenekleri değerlendirmelisin."

Duyduğum sözlerin küstahlığı üzerine yanımdaki adama döndüm. Zaten kalbim acıyordu. Bir de bu adam gelmiş sinirlerimi daha da alt üst etmekle meşguldü. Öfkeyle dudaklarımı araladığımda hemen arkasında duran Cihangir'i gördüm. Ağzım açık kaldı. Ne ara gelmişti yanımıza? O kadar sert ve öfkeli bakıyordu ki içimi büyük bir korku kapladı. Karşımdaki adam arkasındaki felaketten habersiz gevrek bir gülümseme ile sigarasını yaktı.

"Bak sen de sevdin bu fikri."

Dudaklarımı birbirine bastırdığımda Cihangir önündeki adamın omuzuna yerleştirdi elini. Hafifçe adama doğru eğildiğinde sesi fazla ürkütücü geliyordu.

"Ben pek sevemedim. O ne olacak?"

 

 

 

😇😇😇

 

 

İnstagram:soylumery

 

Loading...
0%