Yeni Üyelik
17.
Bölüm

17. Bölüm

@soylumery

 

Merhaba

 

Keyifli okumalar...🥰

 

Hayatımın en güzel günlerini yaşıyordum. Mutluluk, sevgi, huzur... Her şeyden biraz vardı. Sevgi için paraya ihtiyaç yoktu. Fakat parasız da hayat geçmiyordu. Ama herkesin para anlayışı farklıydı. Kimine göre doyması için milyonlar yetmez kimilerine göre de karnı doysun yeterdi. Ben zenginliği en üst seviyelerde yaşamış bir insandım.

Evet, güzeldi...

Her istediğinin olması, bir mağazaya gittiğinde istediğin alışverişi yapıp sonunu düşünmemek, sayısız kredi kartların, son model araban, kocaman odan, hizmetliler, takılar, pırlantalar, kaygısız hayat... Hepsi harika şeylerdi.

Ama bir Cihangir etmiyordu işte...

Şimdi ise düşünmem gereken kliniğim, kiralarım, elektrik, su, doğalgaz, gelir-giderler gibi bir sürü şey vardı. Ama mutluydum. Çalışıyordum ve bunları rahatlıkla karşılayabilecek bir işe de sahiptim. Huzurluydum. Hırslarının içinde boğulan insanlarla değil sevdiğim adamla ve biricik ev arkadaşımlaydım.

Mutluluk değişkendi. Çok para istersen azı seni mutsuz ederdi. Ya da ev, araba istersen alamamak seni üzerdi veya sevgi ister karşılık bulamazsan bu seni kırardı. Yani mutluluk bizimle alakalıydı. Fakat hiçbir şey de kolay elde edilmiyordu. Biraz emek biraz da çabalamak lazımdı. Zaten kolay olan şey de insanoğlu için fazlasıyla değersizdi.

Bir hafta olmuştu Cihangir'le sevgili olalı. Bir haftadır ayaklarım yere basmıyordu. Ne muhteşem şeydi sevmek, bir insanın karşı tarafa güzel duygular beslenmesi. Bir haftadır ya akşam ya da sabah buluşuyorduk. Hiç yalnız bırakmıyordu beni. O kadar alışmıştım ki bu duruma onsuz olmayı hayal etmek bile istemiyordum.

Klinikteki koltuğuma oturmuş saatlerdir evrak işleriyle uğraşıyordum. Günlerdir gevşek davranmanın acısı yeni yeni çıkıyordu. Aksattığım her şey bana fazlasıyla geri dönüyordu. Kayıtları bilgisayara sırayla girerken Yusuf da ders çalışmakla meşguldü.

Kliniğin kapısının açıldığında başımı kaldırıp gelen kişiye baktım. Deniz'i görünce ayaklandım. İçeri girerek birkaç adımda yanıma ulaştı. Gülümseyerek elimi uzattım. Beklemiyordum ama gelmesine de çok şaşırmamıştım.

"Hoş geldin Deniz."

Elimi karşılıksız bırakmayarak hafifçe sıktı.

"Hoş buldum. Nasılsın İnci?"

Elimle koltuğu göstererek oturmasını işaret ettim.

"Teşekkür ederim. Sen nasılsın?"

Oturarak elindeki taşıma çantasını sehpaya bıraktı.

"Ben de iyiyim. Sana küçük bir misafir getirdim."

Çantanın içindeki kediye gülümseyip Deniz'e döndüm.

"Kimmiş bakalım misafirimiz?"

Aynı tebessüm Deniz'in de dudaklarında dolanıyordu.

"İsmi Çıtır. Arkadaşımın kedisi. O çok yoğundu, ben getirdim."

Onaylarcasına başımı salladım.

"Hım... Peki neyi varmış Çıtır'ın?"

Cebinden çıkarttığı karneyi bana uzattı. Elime alarak incelemeye başladım. Fark ettiğim eksikle memnun bir şekilde gülümsedim.

"Sadece parazit aşıları eksik, hemen hallederiz."

Başımı kaldırdığımda Deniz'i masamdaki isimlikle ilgilenirken buldum. Küçük bir bakış attı.

"Hediyene bakmana sevindim."

Tebessüm ettim. Deniz'in hediyesini geç de olsa açabilmiştim. Bana hayvan figürlü bir isimlik almıştı. Çok etkileyici olmasa da ince bir davranıştı. Mesleğime uygun oluşu da ayrı bir sevimliydi.

"Neden bakmayayım ki? Çok beğendim."

Dudak bükerek umursamaz davranmaya çalışıyordu.

"Bilmem o gün..."

Elimle onu durdurup başımı iki yana salladım.

"Bak, Cihangir biraz kıskanç bir adam. O gün kaba davrandı, kusura bakma."

Dirseğini masaya yaslamış kahve gözleriyle bakıyordu gözlerime.

"Onu anlıyorum. Senin gibi bir nişanlıya sahip olmak kolay olmamalı."

Kaşlarım hafif çatılırken yine de yüzümdeki tebessümü korudum.

"Sanırım bu bir iltifattı."

Dişlerini göstererek gülümserken başıyla onayladı. Yüzük olan parmağımı eliyle işaret etti.

"Nasıl gidiyor?"

Bakışlarım yüzüğüme kayarken gözlerimden mutluluk okunduğuna emindim. Deniz'e geniş bir gülümsemeyle baktım. Cevap çok basitti.

"Çok iyi."

Gözlerinde gördüğüm kırıklığı dudaklarındaki eğreti tebessüm tamamladı.

"Aslında... merak ediyorum. Gerçek nişanlın Cihangir mi yoksa Tuna mı?"

Anında gerilen bedenimle yüzümdeki gülümseme bir anda soldu. Neden böyle oluyordu anlamıyordum. Sinirlerim gerilirken "İkisini de birden idare ediyorum, sen de kadroya katılmak ister misin?" demek istesem de kendimi tutarak sakinliğimi korumaya çalıştım.

"Ne demek istiyorsun?"

Derin bir nefes alıp her şeyi biliyorum der gibi dikti bakışlarını.

"Hangi siteye adını yazsam anında seninle ilgili bilgiler dökülüyor İnci. Tuna ile nişanlı olduğun ve işin garip tarafı ise şu an Amerika'da tatil yaptığın..."

Arkama yaslanarak somurttum. Keşke kendimi her yerden silebilseydim. Geçmişimde görmek istemediğim ne varsa ortadan kaldırmam mümkün olsaydı.

"Beni mi araştırdın?"

Çekingen bakışlarla tekrar önündeki isimlikle oynamaya başladı.

"Ben... Öylesine merak etmiştim."

Aman ne güzel. Neyim ben? Matruşka falan mı? İnsanlar her seferinde altından başka bir şey çıkacak sanıp merakla açmaya çalışıyordu. Oysa bir öncekinden farklı bir şey yoktu.

"Bak, sana özel hayatımı açıklayacak değilim. Sadece şu kadarını söyleyebilirim ki şu an Cihangir'le her ne yaşıyorsak gerçek. Anlatabiliyor muyum?"

Gergin bir şekilde konuşurken bir suçlu gibi ellerini kaldırdı.

"Niyetim seni yargılamak değildi İnci. Beni yanlış anlama. Ben sadece merak ettim."

Ayağa kalktım.

"Her neyse. Biz işimize dönelim ve Çıtır'ı daha fazla bekletmeyelim."

Deniz'in de ayaklanmasıyla muayene odasına geçtik. Eldivenlerimi giyerek aşıları hazırladım. Daha fazla bu konu hakkında konuşmak istemiyordum. Çıtır'ı çıkarıp önce sevmiş sonra da aşılarını yapmıştım. Biraz huysuzlansa da tekrar severek oynadığımda keyfi yerine geldi. Sırtındaki tüyleri okşarken Deniz de gülümseyerek beni izliyordu.

"Hayvanları çok seviyorsun."

Başımı aşağı yukarı salladım. Bu şaşılacak bir durum değildi. Ben bu mesleğe aşkla bağlıydım. Hayvanları tedavi etmek, onları iyileştirmek beni mutlu ediyordu.

"Evet. Onlar masumlar ve bize ihtiyaçları var."

"Haklısın. Pekâlâ veteriner hanım, borcumuz ne kadar?"

Gülümseyerek kedinin sırtını okşamaya devam ettim.

"Bu seferlik benden. Ayağı alışsın Çıtır Hanım'ın."

"Buna gerek yok."

Cevap vermeme kalmadan duyduğum kapı sesi, bakışlarımı muayene odasının dışına taşırdı. Cihangir'i görür görmez yüzümde koca bir gülümseme oluşurken muayene odasından çıkarak karşıladım onu. Kollarımı boynuna doladığımda aynı şekilde o da kolunu belime sararak benim için biraz eğildi. Yanağına bir öpücük kondurarak yüzünü görecek kadar geriye çekildim. Onun bakışları ise bende değildi. Bir şahin edasıyla avını kesmekle meşguldü.

"Hoş geldin Cihan."

Sesimle birlikte dikkati dağılınca bakışları beni buldu. Şakağıma bir öpücük bıraktı.

"Hoş buldum yavrum. Ne işi var bu kıl kuyruğun burada?"

Kıl kuyruk derken bir an kimden bahsediyor olduğunu anlamaya çalıştım. Fakat bu uzun sürmedi.

"Cihangir! Nasıl konuşuyorsun?"

Anlaşılan yine huysuzluğu üzerindeydi.

"Neyse onu söylüyorum ben."

Gözlerimi devirerek geri çekildim.

"Arkadaşının kedisini getirmiş. Aşısını yaptım."

Arkamı dönmüş ilerlerken Cihangir homurdanmakla meşguldü.

"Arkadaşının kedisiymiş. Sahibi ne yapıyormuş? Ona mı kalmış getirmek?"

Bir an duraksadıktan sonra ona dönerek bakışlarımı yüzüne diktim.

"Cihangir!"

Bana çarpık bir gülümsemeyle bakıyordu. Bir adımda aramızdaki mesafeyi kapattı. Önüme düşen saçlarımı eliyle geriye attı.

"Söyle güzelim."

Anında bakışlarım yumuşarken ondan etkilenmemek elde değildi. Başımı döndürüyordu. Ben ciddi ciddi âşık olmuştum.

"Çok fenasın."

Sessiz bir şekilde fısıldamamla biraz daha başını eğdi.

"Öyle mi küçük hanım?"

Biz birbirimize dalıp giderken duyduğumuz sesle ikimiz de başımızı aynı yöne çevirdik.

"Biz gidiyoruz. Ellerine sağlık İnci."

Deniz'in asık suratı, Cihangir'le tekrar karşılaşmaktan memnun olmadığını belli ediyordu.

"Geçmiş olsun. Bir sonraki aşıda görüşürüz."

Benden aldığı bakışlarını Cihangir'e çevirdi. Elini uzatarak selamladı.

Bende olan bakışlarını Cihangir'e çevirerek elini uzattı.

"Merhaba Cihangir, nasılsın?"

Uzatılan eli sıkan sevgilim yine kibarlıktan yoksun bir şekilde konuştu.

"İyi. Bakıyorum da fazla sevdin burayı. Yarın da komşunun köpeğini sen getirirsen şaşırmam."

Cihangir'e ters bir bakış atıp hızla Deniz'in cevap vermesine izin vermeden konuştum.

"Neyse. Görüşürüz Deniz."

Tam elimi uzatacakken Cihangir benden önce davranıp elimi tutarak parmaklarımızı birleştirdi. Deniz'in bakışları bir süre elimizde gezdikten sonra başını kaldırıp gülümsedi.

"Görüşürüz İnci. Bu arada hediyemi beğenmene çok sevindim."

Deniz yine yapmıştı yapacağını. Cihangir'in bakışları sertleşirken gözlerini kısarak bana döndü. Bozuntuya vermeyerek gülümsedim. Deniz giderken Cihangir hâlâ arkasından bakıyordu.

"İlk fırsatta bu herifi döveceğim."

Söylediklerine kıkırdayarak masama ilerledim. "Koskoca yüzbaşıya hiç yakışmıyor."

Beni duymazdan geldi. Biraz önce Deniz'in attığı oltayı inceliyordu.

"Bu kadar beğendiğin hediye neymiş merak ettim."

Benden önce yerime oturup arkasına yaslandı. Masada duran isimliği gösterdiğimde hoşnutsuz bakışlarla inceliyordu.

"İdare eder."

Gözlerimi devirmemle yanına ilerleyerek masanın kenarına kalçamı yasladım.

"Bugün erken geldin."

Normalde tam kliniği kapatmama yakın gelirdi. Bugün ise beni şaşırtmıştı. Elindekini özensiz bir şekilde bırakarak bakışlarını bana dikti. "Evet, gitmeden seni görmek istedim."

Bir an kaşlarım çatıldı ama gözlerine üzgün bir şekilde bakıyordum. Kalbimde küçük bir sızı geziniyordu. Vereceği cevabı bilsem de yutkunarak sordum.

"Göreve mi?"

Başını hafifçe sallarken düşünceli duruyordu. Ne bekliyordum ki, sevgili olduktan sonra göreve gitmeyeceğini mi?

"Hadi hazırlan, eve bırakayım seni."

Derin bir nefes alarak Yusuf'a seslendim, ona erken çıkacağımı söylerken Cihangir de kalkmış köpeğimle oynuyordu. Ona Paşa ismini vermişti ve her kliniğe gelişinde mutlaka ilgilenirdi. Paşa ise şimdilerde çok daha iyiydi. Alçısını bir haftaya çıkartmayı düşünüyordum. Yeterli görünüyordu. O da Cihangir'e alışmış olacak ki her gelişinde kuyruğunu heyecanla sallayarak kendini sevdirmeye uğraşıyordu. Hayvanlar kendisine sevgi ve şefkat göstereni çok iyi bilirlerdi.

Hazır olunca Cihangir'e seslendim. "Hadi çıkalım."

Cihangir'in kapıyı açarak bana yol vermesiyle klinikten çıktık. Arabaya geçtiğimizde, o yola bakarak dikkatle arabayı kullanırken ben de gözlerimi ondan alamıyordum. Bana dönen bakışlarıyla onu izlediğimi görünce dudakları kıvrıldı.

"Böyle bakmaya devam edersen dayanamayıp seni öpebilirim."

Bakışlarımı kaçırmamla yanaklarım kızarmaya başlamıştı bile. Çekingen bir bakış attım.

"Ne zaman geleceksin Cihangir?"

Bana bakmadan mırıldandı. Bu iyi değildi. İçimi daha da huzursuz ediyordu.

"Belli değil güzelim. Görev ne zaman biterse."

Moralim bozulsa da belli etmek istemedim.

"Ne görevi peki bu? Nereye gidiyorsun?"

Bana döndüğünde yüzünde sert bir ifade vardı. Göreviyle ilgili soru sormamdan hoşlanmıyordu. Elini kaldırarak yanağıma dokundu.

"Görevler gizlidir İnci. İçeriği hakkında bilgi veremem. Sana gittiğimi bile söylememem gerekiyor normalde."

Kollarımı birbirine bağlayarak suratımı astım. Bir yandan da onu süzüyordum.

"O filmlerdeki gibi değildir inşallah görevlerin."

Kaşlarını kaldırarak kısa bir bakış attı. "Nasıl oluyormuş ki filmlerde?"

Somurtkan ifademi bozmadım. "Böyle takım elbiseler giyip kadınlarla yemek yemeler, onları ayartmaya çalışmalar falan... Bilirsin işte."

Yola odaklanmış görüntüsü ciddi duruyordu.

"Hım... Görevimi tahmin etmene şaşırdım doğrusu."

Dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. Bir süre dediğini anlamaya çalıştım. Algılamamla kan beynime sıçradı.

"Seni parçalarım Cihangir. Gitmiyorsun göreve falan. Başkası gitsin. Sen başı bağlı bir adamsın."

Evin önüne geldiğimizde arabayı park etti. Yüzüne yayılan gülümsemeyi saklayamayarak kahkaha atmaya başladı. Suratım da aynı oranda asılmaya devam ediyordu.

"Komik mi?"

Bana dönerek başıyla onayladı.

"Söylesene güzelim, beni nasıl parçalayacaksın? Merak ediyorum."

Muzip bir şekilde bana baktığını fark ettiğimde gözlerimi kıstım.

"Beni mi kandırıyorsun sen?"

Hâlâ yüzündeki gülümsemeyi bastırmaya çalışıyordu.

"Hıhı."

Sinirle ellerimi tekrar göğsümde bağlayarak koltuğa yaslandım. Ben kıskançlıktan deliye dönerken o benimle dalga geçiyor ve bundan da oldukça keyif alıyordu.

"İnci'm."

Öyle güzel söylüyordu ki adımı, ona dönmemek için kendimi zor tuttum. Omuzlarımı silktiğimde bana doğru eğilip yanağımı öptü.

"Tabii ki buna benzer görevlerimiz de oluyor ama şu anki çok farklı."

Bir anda bakışlarım yumuşarken onun görevinde vurulduğu aklıma geldi. Ne kadar da basit düşünüyordum. Belki de dağda günlerce terörist peşinde koşacaktı. Aç kalacaktı, ya da... yaralanacaktı. Allah'ım, ondan haber alamadan korkuyla beklemeye nasıl sabredecektim... Ona doğru atılıp kollarımı boynuna doladım. Başım boynunda kokusunu içime çekerken o da belimi kavramış saçlarımı okşuyordu.

"Ya sana bir şey olursa? Lütfen çok dikkatli ol."

Saçlarıma öpücük bırakıp kendini geri çekti.

"Merak etme güzelim. Bir bordo bereli kolay yetişmez ama yetişeni de kolay kolay kimse öldüremez. Özellikle de başı bağlı olanları..."

Burukça gülümsedim. Hâlâ beni güldürmeye çalışıyordu.

"Zamanın varsa bir kahve içelim."

Eli yanağımı okşarken başımı yana çevirip avuç içine bir buse bıraktım.

"Geç kalıyorum. Bu sözünü unutma dönünce isterim kahvemi."

Şirince gülümsedim.

"Tamam. Çabuk gel olur mu?"

Başıyla onaylayıp baş parmağı ve işaret parmağı arasına sıkıştırdığı çenemi hafifçe okşadı.

"Kendine dikkat et. Kalbim sende ama aklım bari bende kalsın. Malum lazım olacak."

Dudaklarım büzüldü. Huysuz bir çocuk gibiydim ama seviyordum işte.

"Benim aklım da kalbim de sende kalıyor ama."

Dudaklarıma kısa bir bakış atıp gülümsedi.

"Emanetlerime gözüm gibi bakarım olmaz mı?"

İstemsiz gözlerim doldu. Bu adam beni ağlatmak istiyordu.

"Beni ilk fırsatta arıyorsun o zaman."

Onaylayarak beni tembihlemeye başladı.

"Tamam. Başını belaya sokma lütfen. Bir sıkıntı olursa ve bana ulaşamazsan hemen Merve'yi ara. Ben numarasını gönderirim sana."

"Tamam canım."

Eliyle enseme uzanıp beni tekrar göğsüne bastırdı. Allah'ım ben bu adama çok âşıktım... Ne yapacaktım onsuz? Çok alışmıştım saklandığım göğsüne. Kokusu bana huzur veriyordu. Saçlarımı okşayıp geri çekilerek şakağıma derin bir öpücük bıraktı.

"Hadi git artık."

Yanağıma süzülen yaşı elimle sildim hemen. Onun görmesini istemiyordum. Aklı bende kalmamalıydı.

"Görüşürüz."

Arabadan zor da olsa indim. Apartmana ilerleyip kapıyı açtım. Son kez arkama baktığımda benim içeri girmemi bekliyordu.

Hep beklerdi.

Son kez el sallayarak içeri girip kapıyı kapattım. İşte bizim sevgili olarak ilk ayrılığımız da böylelikle gerçekleşmişti. Fakat çok zordu. Ben daha arkamı dönerken özlediğim adamı görmeden nasıl yapacaktım? Peki ya ona bir şey olacak mı korkusuyla nasıl baş edecektim?

 

 

😇😇😇

 

İnstagram: soylumery

Loading...
0%