@soylumery
|
⭐️⭐️ Keyifli okumalar...🥰
İnci'den... Gözlerim zor da olsa aralanırken bulanık görüşüm sadece birkaç saniye sürmüştü. Bir hastane odasında olduğumu anlamam geç olmadı. Başımı çevirdiğimde yanımda sandalyeye oturmuş, elimi elleri arasına alarak başını yaslamış Cihangir'i gördüm. Çok şükür ki sapasağlam bir şekilde gelmişti. Onsuz günler ne zor gelmişti bana. Diğer elimi usulca saçlarına götürünce hemen başını kaldırdı. Bakışları anında gözlerimi bulurken ayağa kalktı. "Şükür, uyandın." Ağzımdaki maskeyi çıkartmak istememe engel olmaya çalışsa da onu dinlemedim. "Çıkartma İnci. Dinlenmen gerekiyor." Ciğerlerime aldığım her nefes canımı yakarken yine de çıkarttım maskeyi. "Cihan... Paşa..." Zor da olsa iki kelime konuştum. Gözlerimden süzülen yaşı eliyle silerek alnımdan öptü. "Merak etme güzelim, Paşa iyi. Giray eve götürdü dinlenmesi için." Gözlerimi kapattım. Çok şükür ki iyiydi. Ona zarar gelecek diye çok korkmuştum. En son Paşa'yı kurtarmak için kliniğe girmiştim. Ama sonra yoğun dumanda nefes alamamıştım. Bilincimi kaybettiğimi hatırlıyordum sadece. Peki nasıl kurtulmuştum oradan? "Ben nasıl kurtuldum?" Saçlarımı okşarken şefkatliydi. "Boş ver güzelim sonra konuşuruz." Gözlerimi kapatmamla yaşlar süzüldü. "Kliniğim, emeklerim hepsi gitti." Öksürmeye başladığımda maskemi tekrar takarak konuşmamı engelledi. "Şimdi düşünme bunları. Her şey halledilir." Nasıl halledilecekti ki? Bütün varımı yoğumu o kliniğe vermiştim ben. Oraya tutunmuştum. İlmek ilmek döşemiştim içini. Dünyanın ilacı vardı içinde. Hepsi ziyan olmuştu. Tekrar başa dönemezdim artık. Gözlerimden süzülen yaşlara engel olamazken tek tesellim yanımdaki adamdı... *** Hastanedeki ikinci günümdü bugün. Dün çıkmak istesem de ne Burçak ne de diğer doktorlar izin vermişti. Cihangir ise birkaç saatliğine işi olduğunu söyleyerek gitmesi dışında hiç ayrılmamıştı yanımdan. Bütün gece başımda beklemişti. Koltukta uyuklarken saatlerce onu izlemiştim. Benim içim koltukta uyumasına razı olmasa da o hiç rahatsız görünmüyordu. Belki de alışıktı. Sabah uyandığımda onu yine erkenden uyanmış ve yanımda beklerken buldum. Uyku mahmuru bakışlarımla gülümsedim. "Günaydın." Oturduğu koltuktan kalkarak yanıma yaklaştı. "Günaydın güzellik. Gece pek uyumadın sanırım." Kaşlarım havalanırken şaşkındım. "Ama sen uyuyordun." Gülümsemesi yüzünde genişlerken anlayamıyorum. Bir kez olsun kıpırdamamıştı bile. Nereden biliyordu gece uyumadığımı? Bana cevap veremeden telefonu çaldı. Cebinden çıkararak arayan kişiye baktı. Kaşları çatılırken elini başıma koyarak alnımı öptü. "Ben hemen geliyorum güzelim." Odadan çıkarken kimin aradığını merak ediyordum doğrusu. Kısa bir süre sonra odanın kapısı çaldı. Gelen kişiye merakla baktım. Deniz... Onun beklemediğim anlarda karşıma çıkmasına alışmıştım. "Geçmiş olsun İnci. Kendini nasıl hissediyorsun?" Küçük bir tebessüm sundum. "Sağ ol. Daha iyiyim ve çıkmak istiyorum." Bana gülümseyerek biraz daha yanıma yaklaştı. "Bizi çok korkuttun. Dün geldim ama uyuyordun. Bugün çıkarsın büyük ihtimalle." Mahcup bir şekilde gülümsedim. "Teşekkür ederim Deniz. Hepiniz çok ilgilendiniz." Göz kırptı. Şirin görünüyordu. "Aslına bakarsan, görevimiz. Şu an bizim mekânımızdasın." Dayanamayıp gülerken Cihangir içeri girdi. Deniz'i görür görmez ifadesi sert bir hâl aldı. Yüzümdeki gülümsemeyi hemen silerek bakışlarımı Cihangir'e çevirdim. Deniz de rahatsız olmuş olacak ki birkaç adım geri çekildi. "Tekrar geçmiş olsun İnci. Benim hastalarıma dönmem gerekiyor." "Geldiğin için sağ ol." O çıkarken yatağımın kenarına oturan Cihangir'in ifadesi hâlâ sertti. "Niye gelmiş yine bu herif?" Masum bir bakış attım. "Geçmiş olsun demek için." Elimi kavrayıp narince okşadı. "Bir daha bu zibidiye gülme İnci." Ters bir bakış attım. "Cihangir düzgün konuşur musun? Hem sadece komik bir şey söyle..." Parmaklarını dudaklarıma bastırarak sözümü kesti. "Sebebi önemli değil. İstemiyorum, gülme." Elini kavrayıp dudaklarımdan çektim. "Abartmıyor musun?" Elini dudağımın kenarına koyup okşadı. "Belki abartıyorum, belki de çok daha fazlası ama umurumda değil. Şuradaki gamzeni o it görmesin be yavrum." Ağzım açık onu dinlerken bu sefer en güzel gülüşümü ona sundum. Gözlerimiz birbirinde kaybolduğunda farklı bir çekim oldu aramızda. Kalbim hızlıca çarparken ellerim titriyordu. Ne yapacağını bilemezken donup kaldım. Eğilerek gamzemin üzerine küçük bir buse bıraktı. Geri çekildiğinde domatese dönmüş bir hâlde gözlerimi kaçırarak başımı yere eğdim. Çenemden tutup başımı kaldırdı. "Kızardın mı sen?" Daha da utanırken dudaklarımı büzdüm. "Cihan..." Zaten devam edemeyeceğim sözlerime, açılan kapı tamamen son verdi. Buna sevinsem mi üzülsem mi bilemedim. "Bebeğim hadi gözün aydın çıkıyorsun," Burçak cıvıldayan sesiyle içeri girerken bir an duraksamaktan alamadı kendini. "Bir şeyi mi böldüm ben?" Yanaklarım gerekliymiş gibi biraz daha kızarırken Cihangir çarpık bir gülümsemeyle yanağımı okşayıp ayağa kalktı. "Sen hazırlan güzelim. Ben çıkış işlemlerini halledeyim." Cihangir çıkar çıkmaz gözlerindeki imalı bakışlarla yanıma oturan Burçak çok da sevimli gelmemişti. "Öptü değil mi? Hadi söyle, öptü de." Gözlerimi devirip dişlerimi göstererek yapay bir şekilde sırıttım. "Hı... öptü Burçak ama yanağımdan." Kıvırcık saçlarını havalı bir şekilde geriye savurdu. "Anlarım kızım ben." Dudaklarımı birbirine bastırdım. Onun devamında söyleyeceği şeyi artık ezberlediğim için ben söyledim. "Biliyorum, çünkü doktorsun." İkimiz de dayanamayıp kıkırdarken elimle yanağımı gösterdim. "Gamzemden öptü." Suratı buruştu hemen. "Bu kadar romantizm bana aykırı. Daha fazla duymak istemiyorum." Bu sefer imalı bakış atma sırası bendeydi. "Darısı senin başına." Gözlerini kaçırarak duymazdan geldi. Giray hızlı bir adamdı. Belki de çoktan öpmüştü Burçak'ı. Göz göze geldiğimizde tekrar kıkırdamamızla Burçak getirdiği kıyafetleri dolaptan çıkararak bana verdi. Düşünceli bir şekilde kıyafetlere bakıyordum. "Burçak beni oradan kim çıkardı?" Gülümsemesiyle yatağa oturup elimi tuttu. "Yakışıklı prensin anlatmadı mı?" Aradığım cevabı prensimde bulamamıştım. "Cihangir mi? Daha çok geçiştirdi." Başını onaylamayarak iki yana salladı. "Bak sen yüzbaşıya. Aynı zamanda da mütevazı. Senin içeri girmenden kısa bir süre sonra Cihangir'le Giray geldi. İçeride olduğunu öğrenir öğrenmez Cihangir hiç düşünmeden alevlerin içine daldı İnci. Seni ve Paşa'yı o kurtardı. Başından bir kere bile ayrılmadı. Ambulansta kendisine takacağım maskeyi bile istemeyip Paşa'ya taktırdı. Sana gerçekten çok değer veriyor ve senin değer verdiğin her şeye." Demek o yüzden bana söylemek yerine geçiştirmişti. Gözlerim dolarken akan yaşı elimin tersiyle sildim. Ben birçok şeyi kaybetmiştim ama harika bir adam kazanmıştım. Ne büyük şanstı... Allah bazı kapıları kapatırken ardından çok daha güzel kapılar açıyordu. İnsan böyle anlarda iyi ki diyordu. İyi ki olmuş. Cihangir de benim en güzel hediyem, biricik şansımdı. Üzerimi değiştirip dışarı çıktığımızda Cihangir biraz ileride hararetli bir şekilde hâlâ telefonla konuşuyordu. Koridorda hızla gidip gelmesi, sert adımları, korkutucu ifadesi ve buradan bile belli olan gergin duruşu beni de germişti. Beni görünce duraksarken bakışları anında yumuşadı. Telefonda son kez bir şeyler söyleyip kapatarak yanımıza adımladı. Burçak'ın elindeki poşeti almasıyla bakışlarını tekrar bana çevirdi. "Hadi bakalım gidelim." Burçak'ı öpüp vedalaştım. Cihangir kolunu omuzuma sararak beni biraz daha kendine çektiğinde ilerlemeye başladık. "Cihangir." Saçlarıma hemen minik bir öpücük kondu. "Söyle güzelim." Başımı hafif kaldırarak yüzünü görmeye çalışıyordum. "Biraz önce kiminle konuşuyordun." "Önemli değil." Yüzü ifadesiz olsa da gerilen bedenini hissedebiliyordum. "Bana önemli gibi geldi." Umursamaz davranıyor olsa da öyle olmadığını biliyordum. "İşle ilgili İnci." Duraksadım. Benim durmamla o da bana döndü. "İnci!" Bu uyarı daha fazla uzatmamam içindi. Ama biliyordum işle ilgili değildi. İçimdeki ses başka bir şey olduğunu söylüyordu. Hâlâ yerimden kıpırdamamam üzerine bana doğru bir adım atarak aradaki mesafeyi kapattı. "Seni kucağımda taşımamı mı istiyorsun?" Gözlerim büyürken hızla bir adım geriledim. "Tabii ki hayır." "O zaman söz dinle sarışın." Hareketlenerek adımlarımı hızlandırdım. "İlla ki öğreneceğim." Önden giderken arkamdan homurdanmakla meşguldü. "Sakın vazgeçeyim deme zaten. İnatçı keçi." Kızgın bir tavırla arkamı döndüğümde arabanın yanına gelmiştik bile. "Seni duy..." Bir anlık hızlı dönünce göğsüne çarparken cümlem de yarım kaldı. Şaşkınlığımı üzerimden atarak elimi burnuma götürüp ovdum. Taşa çarpmıştım sanki. Burnum kırılacaktı. Başımı kaldırarak yüzüne baktım. "Çelik yeleğini çıkartmayı falan mı unuttun, anlamıyorum ki?" Küçük bir kahkaha attı. Ben o güzel gülüşü yakalamak için bir adım gerilemek isterken belimi kavradı. Bakışları gözlerimde yoğunlaşırken eğilerek burnuma küçük bir buse bıraktı. Fısıltılı sesi, her duyduğumda beni etkilemeyi başarıyordu. "O küçük fındık burnunu her şeye karıştırırsan böyle olur küçük hanım." Huysuzca omuz silkip arabaya bindim. Kemerimi bağlayınca kollarımı da göğsümde birleştirdim. Bir süre beni izleyip gülümseyerek başını iki yana sallamış, sonra da kendi tarafına ilerleyip kapıyı açarak şoför koltuğuna oturmuştu. Yola çıktığımızda tavır yapmayı bir kenara bırakıp Cihangir'e döndüm. "Cihangir." Dalgın duruşuna karşın cevapsız bırakmadı beni. "Hım..." Sıkıntılı bir nefes verdim. "Önce bir kliniğe uğrasak olur mu? Ne durumda merak ediyorum." Bana yandan bir bakış atarak önüne döndü. "Biraz toparlan bakarsın İnci'm. Acelesi yok ya." Üzgünce dudaklarımı büzdüm. "Lütfen." Tekrar bana döndüğünde bakışlarıma kıyamamış olacak ki derin bir nefes alıp başıyla onayladı. "Pekâlâ." Kliniğe geldiğimizde içeri girmek dahi istemedim. Kapkara görünüyordu. İçim elvermese de merakıma yenik düşerek yaklaştım. Yerler hâlâ ıslaktı. Duvarlar kapkara isle kaplıydı. Etraf savaş alanı gibiydi. Masa, sandalye, dolaplar ve diğer her şey kullanılamayacak hâlde duruyordu. Gördüklerimle içim acırken gözümden süzülen yaşa engel olamadım. Ne heveslerle yapmıştım burayı. Her yerinde emeğim vardı. Çok çabalamıştım. Ekmek teknemdi burası benim. Ya Yusuf, şimdi o da işsiz kalmıştı. Sigortası vardı ama her şeyi karşılamaya yetmeyecekti. Can, maldan önce gelirdi evet ama mal da canın yongasıydı. Elimi tutan elle irkilirken yanımda duran Cihangir'e çevirdim bakışlarımı. Önüme geçerek yanağımdan süzülen yaşı sildi. "Üzülme güzel gözlüm. Bu gözler artık hüzünlü bakmasın." Yanağımdaki elini kavradım. "Bütün varımı yoğumu kaybettim. Hayallerim yandı Cihangir." Eli enseme giderken başımı çekerek göğsüne yasladı. "Kimse senin hayallerini elinden alamaz ki güzelim. Tekrar hayal kurarsın zor bir şey mi?" Başımı geriye çekerek iki yana salladım. "Artık çok zor..." Bana üzgün gözlerle bakıyordu. Fakat ben de çok farksız değildim. Sessizce mırıldandım. "Eve gitmek istiyorum." Bundan sonrasında ikimiz de hiç konuşmayarak eve geldik. Anlamsız bir umutsuzluğa kapılmıştım. Sanki başarmak için uğraştığım her şey yok olmuş gibiydi. Ben ayaklarımın üzerinde durmak isterken çok kötü tökezlemiştim. Kapıya kadar bana eşlik etti. "Ben gideyim artık. Yarın yine uğrarım." "Biraz otursaydın." Aslında gitmesini istemiyordum ama o da yorgun görünüyordu ve kaç gündür benim peşimde harap olmuştu. "Sen dinlen. Benim de halletmem gerekenler var zaten." Fazla ısrar etmeyerek onu özgür bıraktım. "Tamam görüşürüz o zaman." Bana öyle derin bakıyordu ki içimi ısıtıyordu. "Görüşürüz." Cihangir gidince odaya girip kendime temiz kıyafetler alarak banyoya girdim. Uzun bir duşun ardından rahatlamış bir şekilde banyodan çıktım. Güzelce saçlarımı kuruttum. Üzerime pijamalarımı giydiğimde hastanenin bütün kokusunu, yorgunluğunu atmış gibi hissediyordum. Yatağıma giderken tek istediğim uyumaktı ama o sırada çalan telefonum buna izin vermedi. Telefonu açarak karşıdaki kişiyi dinledim. "İyi günler. İnci Hanım'la mı görüşüyorum?" "Buyurun, benim." "Merhaba İnci Hanım. Ben polis memuru Sedat Gürel. Bugün hastaneden çıkış yapmışsınız." Beni ne için aradıklarını gerçekten merak ediyordum. "Evet. Bir sorun mu var?" "Dün yanınıza geldiğimizde uyuyordunuz. Bugün ise çıkış yaptığınızı öğrendik. Kliniğinizdeki kundaklama için ifadeniz gerekiyor." Söylediği şeyle duraksarken yanlış anlamış olabileceğimi düşündüm. "Kundaklama mı?" Fakat farklı bir cevap alamadım. "Evet İnci Hanım, birileri kasti olarak yangın çıkartmış." Şimdi anlamıştım Cihangir'in gizli konuşmalarını. Olanları benden saklıyordu. Belli ki daha fazla üzülmemi istememişti. "Pekâlâ, yarın gelsem olur mu?" "Tabii, yarın sizi karakola bekliyoruz. İyi günler." "İyi günler." Telefonu kapatıp yatağıma uzandım. Yan dönerek dizlerimi karnıma çektim. Neden? Kim ne için yapardı bunu bana? Nasıl olur da bütün emeklerini heba ederdi? Gözlerimden akan yaşları serbest bıraktım. Belli ki içim bir süre daha yanacaktı. Hayallerim ise çoktan kül olmuştu.
⭐️⭐️⭐️ Instagram hesabım:soylumery
|
0% |