Yeni Üyelik
21.
Bölüm

21. Bölüm

@soylumery

Merhaba

Keyifli okumalar...🥰


Hani bazen diyoruz ya yanımızdaki insanlar ruh hâlimizi belirler diye, gerçekten de öyle. Arkadaş olsun, sevgili olsun, eş olsun bizi yükseltecek kişiler seçmeliyiz hayatımıza. Yükseltmekten kastım seni her seferinde haksız da olsan yanlış da yapsan destekleyen kişiler değil. Seni aşağı çekmek yerine yanında olan kişiler olmalı. Kendi gülerken senin tebessümüne de önem vermeli. Enerjisi yüksek, umutlu insanlar olmalı. Kalbi güzel, merhametli, en önemlisi de inançlı insanlar olmalı.

Bir insan her kurala sorgusuz sualsiz itaat etmemeli. Fakat sırf işine gelmiyor diye de inançlarından vazgeçmemeli.

Tabii bir de aile, akraba kısmı var. İşte bunlar da seçemediğimiz kısım. Akrabalar silinir de anne ve baba öyle kolay silinmez işte. Aynı şekilde onlar da çocuklarını seçemiyor ne yazık ki. Fakat en azından onları yetiştirmek gibi bir şansları var. Bu da mayalı hamura şekil vermek gibi aslında. Zaten oturmuş bir kalıbı sadece eğitiyorsunuz o kadar.

İşte ben de ailemi seçemedim ne yazık ki. Annem sosyetenin ünlü kadınlarından, babam ise güç ve paranın derdine düşmüş ünlü iş insanlarından biri. Bense dadıların elinde büyümüş kaçak bir kız. Onlara göre de ben istedikleri gibi bir evlat değildim belki de...

Ama beni mutlu eden en azından arkadaşlarımı ve sevdiğim adamı seçebilmiş olmaktı. Özellikle de parmağımda yüzüğünü taşıdığım adam... Belki tanışmamız tesadüftü ama kader kimseyi boş yere bir araya getirmiyordu. Kalbimi böylesine düzgün bir adama kaptırmak yabancısı olduğum bu şehirde yaptığım en doğru şeydi. En savunmasız olduğum zamanda güçlü bir adamla birlikteydim.

Peki ya ailem...

Ne olursa olsun özlüyordum onları. En çok da Kerem burnumda tütüyordu. O kadar özlemiştim ki kardeşimi. Bu kadar zaman aramamış olmam da ayrı bir ağırlıktı. Belki de küsmüştü bana.

Düşüncelerimden sıyrılarak telefonumu elime aldım. Ezbere bildiğim numarayı girerek arama tuşuna dokundum. Kalbim heyecanla atmaya başlarken telefon üçüncü çalışta açılınca o bilindik ses kulağımda yankılandı.

"Alo."

Allah'ım ne kadar da özlemiştim...

"Kerem."

"Abla!"

Neredeyse çığlık atarak konuşmuştu.

"Kerem sakin ol. Evde misin?"

Evdeyse bizimkilerin duymasını istemiyordum. Şimdi sesi daha sakindi.

"Hayır okuldayım. Seni çok özledim."

Yüzümde tebessüm oluşurken gözlerim doldu.

"Ben de seni özledim yakışıklım. Nasılsın? Her şey yolunda mı?"

Bir süre ses gelmeyince bazı sıkıntılar olduğunu anlamıştım.

"Babam çok sinirli. Her yerde seni arıyor. Yurt dışında sanıyordu ama öğrendi gitmediğini. Annem de söylediği yalanlar biricik kayınvaliden (!) tarafından ortaya çıkarıldığı için sosyetede zor günler geçiriyor. Tuna ise terk edilmeyi hazmedemedi sanırım. Kırmızı görmüş boğa gibi dolanıyor ortalıkta."

Her şey benim yüzümdendi ama keşke gitmeden önce beni dinlemiş olsalardı. Bana biraz saygı gösterip istemediğim bir adamla zorla birlikte olmamı beklemeselerdi. Keşke biraz sevgi ve şefkati benden esirgemek yerine benim için özel olan zamanlarda yanımda olsalardı.

"Ben böyle olsun istemezdim ablacığım."

"Yetmez mi bu kadar? Gel artık. Neredesin, ne yapıyorsun merak ediyorum seni."

Ağlamamak için gözlerimi yukarı kaldırdım.

"Merak etme ben iyiyim. Burada çok mutluyum. Kendime küçük bir klinik açtım ve hayatıma devam ediyorum. Sadece sizi özlüyorum o kadar."

Arkadan sesler geldiğinde sesi bir miktar hararet kazanmıştı.

"Benim kapatmam gerekiyor abla ders başlamak üzere."

Gözümden akan bir damla yaşa inat gülümsedim.

"İyi dersler yakışıklım. Seni seviyorum."

"Ben de. Bu numaradan ararım yine seni."

"Tamam."

Telefonu kapatınca gözümden akan yaşları elimin tersiyle sildim. Telefonu masaya bırakmamla kapı açıldı. Cihangir'i görünce ayaklandım. İki gündür işlerden dolayı sadece telefonda konuşmuştuk. Çok yoğun çalışıyordum ve işlerim geç saatlere kadar sürüyordu. Şimdi kliniğe gelmiş olması beni mutlu etmişti. Yanıma gelip önümde durunca kaşları çatıldı. Parmaklarıyla çenemi kaldırarak yüzümü incelerken konuştu.

"Ağladın mı sen?"

Gözlerim yine dolarken bir damla çoktan firar etmişti bile. Kollarımı beline dolayarak başımı göğsüne yasladım. Gözlerimden akan yaşları durduramıyordum. Beni kolları arasına alıp saçlarımı öptü. Kokumu derin bir şekilde içine çekmesinin ardından omuzlarımı kavrayıp geri çekti.

"Ne oldu güzelim? Kim üzdü seni?"

Burnumu çekerek ıslak kirpiklerimle gözlerine baktım.

"Kerem'le konuştum. Onu çok özledim."

Kaşları bir anda çatılırken söylediğim ismi düşündüğü çok açıktı. Sonra hatırlamış olacak ki onaylamamı ister gibi gözlerime baktı.

"Kardeşin."

Başımı sallayınca beni yine kollarının arasına çekip sardı. Çenesini başıma yasladı.

"Çağır gelsin buraya yavrum. Ya da sen git bir süreliğine."

"Olmaz, beni bulurlar."

Göğsünde sesim boğuk çıkıyordu. Derin bir iç çekip saçlarımı okşamaya başladı.

"Onlar senin ailen İnci'm. Daha ne kadar saklanacaksın? Onlar da pişman olmuştur yaptıklarından. Hem ben senin yanındayım."

Buruk bir şekilde tebessüm ettim. Daha ailemi hiç tanımıyordu. Onların bana yapacaklarından habersizdi. İstemediğim bir hayatın ortasına bırakacaklardı beni. Senin göğsünden ayırıp yabancı bir adama yâr etmek için ellerinden ne geliyorsa yapacaklarını bilsen söyler miydin aynı şeyleri?

"Olmaz Cihangir. Bulurlarsa geri gelmemi isteyecekler."

Bir anda bedeni kasılırken bakışları buz tuttu. Devamını söylememiştim bile.

"Seni kimseye vermem."

Elimi yanağına götürüp okşadım.

"Vermeni de istemiyorum," Yanağını okşadığım elimi kalbinin üzerine indirdim. "Ben bu kafesin altındaki kalpte çok mutluyum."

Elimin üstüne elini koyarak kalbine biraz daha bastırdı.

"Burası senin yuvan. Gitmek istersen gidersin ama kimse zorla götüremez seni buradan."

Tebessümle onu dinlerken hayranlıkla yüzüne bakıyordum. Ne güzel seviyorsun be adam... Bendeki de kalp, dayanır mı bu kadar yanmaya?

Göğsündeki elimi dudaklarına götürerek yüzük olan parmağımı öptü.

"Hiç misafirperver değilsin İnci'm. İnsan sevgilisini bu kadar ayakta bekletmez."

Kıkırdayarak elinden çekip koltuğa oturttum. Beni üzülmesin diye konuyu değiştiriyordu. Kalbi geniş, güzel adamdı Cihangir. Benim şansım, mutluluğumdu o.

"Çay taze yüzbaşım, getirmemi ister misin?"

Tebessüm ederek başıyla onayladı.

"Getir bakalım, hamarat sevgilim."

Dalga geçtiğini bilsem de umursamadım. Benimle uğraşmayı sevdiğini biliyordum. Arka tarafa geçtiğimde Yusuf'u kitapların arasında boğuşurken bulmak gülümsetmişti.

"Bir şey mi istemiştin abla?"

Adımlarımı durdurmadan cevap verdim.

"Yok ablacığım. Cihangir geldi, ona çay götüreceğim. Sen devam et."

Hemen ayaklandı.

"Abla neden seslenmedin? Ben getirirdim."

Elimle oturmasını işaret ederek yapay bir sinirle konuştum.

"Otur yerine ve dersine çalış. Bir bardak çaydan bir şey olmaz."

Yerine geçince tekrar konuştu.

"Enişteme selam söyle."

Hemen gözlerim kısılmıştı.

"Bakıyorum da benden çok onu sever oldun."

Abartılı bir şekilde gözlerini büyüttü.

"Yok abla, senin yerin ayrı."

Hı... Beni Cihangir'in yanında gömdüğün günleri unutmadım Yusuf... Veteriner hekim olmaktan bile vazgeçerek asker olmaya karar verdiği de ayrı bir gerçekti. Elimdeki bardakla geri dönerken yine de düşüncelerimi dillendirmedim.

"Tamam tamam, biliyorum."

Cihangir'in önüne çayını bırakıp yanına oturdum. Bardağına uzanarak başını bana çevirdi.

"Sen içmiyor musun güzelim?"

Onun her hareketini izlerken dudaklarına götürdüğü ince belli bardaktaki çaydan bir yudum aldı.

"Yok canım. Ben bugün yeterince içtim."

Paşa'nın havlamasıyla yerimden kalkarak yanına ilerledim. Sanırım canı oyun istiyordu. Alçısını bütün aksiliklere rağmen dün çıkartmıştım. Küçücük bedeni güçlü bir şekilde ayakta duruyordu. Bacağındaki kırık kaynamıştı ve küçük bir topallık dışında iyi görünüyordu. Bir süre sonra bundan da kurtulacağına inanıyordum. Tasmasını çıkarıp kucağıma alarak tekrar gözleri üzerimde olan adamın yanına oturdum. Benim ellerimden kurtulup hızla Cihangir'e giderken o da elindeki bardağı bırakarak tebessümle kucakladı Paşa'yı.

"Alçısı çıkmış beyefendinin."

Memnuniyetle gülümsedim.

"İyileşiyor benim Paşa'm."

Söylediğimle kaşları çatılırken tüylerini okşadığı Paşa'ya gerçek dışı bir sinirle konuştu.

"Bana bak Paşa. Baştan anlaşalım, bu kadın benim. Ona öyle sırnaşmak, oyun ayağına yaklaşmak yok. Git kendine göre birini bul."

Şaşkınca Cihangir'e bakarken Paşa ne söylediğini anlamış gibi ona birkaç kez havlayıp benim kucağıma tırmandı. Dizlerime yatınca tüylerini okşamaya başladım. Cihangir'in suratı asılırken homurdandı.

"Ulan iyi ki benim diyorum. Bir de demesem..."

Kendimi tutamayıp kahkaha atmaya başladım. Bu kadarını beklemiyordum. Biliyordum söylediklerinde ciddi değildi ama yine de hoşuma gitmiş ve beni güldürmeyi başarmıştı.

"Cihangir ne diyorsun Allah aşkına? Köpekten de mi kıskanıyorsun beni?"

Derin bir şekilde gözlerime bakıyordu.

"Benim hayalini kurduğum şeyleri yaparsa kıskanırım tabii."

Paşa kucağımdan inip ilgisini çeken oyuncaklara giderken ben hâlâ Cihangir'in gözlerinde kaybolmakla meşguldüm. Benim dizlerime yatmanın hayalini mi kuruyordu? Bakışlarımı kaçırdım. Ben de isterdim başı dizlerimdeyken o kumral saçlarını okşamayı, elim o kısa tutamlarda dolaşırken Cihangir'in yüzündeki huzuru izlemeyi. Eliyle yanağımı okşayınca gözlerimiz tekrar buluştu.

"Öyle güzel utanıyorsun ki. Şu kızarmış yanakların, boncuk boncuk bakan gözlerin, pembenin en güzel tonuna sahip ısırdığın dudakların, nefes kesici dedikleri bu olmalı İnci."

Daha da fazla kızarınca elini ittim.

"Ya Cihangir yapma şunu. Yüzüne bakamıyorum."

"Neden güzelim, sevgilin değil miyim ben?"

Tek kaşımı kaldırarak dudaklarımı büktüm. "Herhangi bir teklif aldığımı hatırlamıyorum," Elimi kaldırarak yüzüğümü gösterdim. "Hem bu yüzüğü de taktın parmağıma arada kaynadı gitti."

Kızgın bakışlarla bileğimden tutarak beni kendine çekti. "Ulan ben kapına gelip yalvarmadım mı bir şans ver diye?" Yüzük olan elimi kavrayıp öptü. "Hem önemli olan sonuç değil mi? Bir taşla iki kuş vurmuş oldum."

Elimi çekerek burun kıvırdım.

"Kaba adam, ne olacak."

Kendi yüzüğünü gösterdi.

"Senin kaba adam dediğin, hiç takmayacağı yüzüğü senin için parmağında taşıyor sarışın."

Yüzümde istemsiz oluşan gülümsemeyi saklamaya çalışırken giderek büyüyordu. Zorla taktığı yüzüğü şimdi isteyerek taşıyordu sevdiğim. İmalı bir bakış attım.

"İstersen çıkartabilirsin. Hatta ben de çıkartabilirim artık. Nasıl olsa tehlike geçti."

Söylediklerim hoşuna gitmemiş olacak ki kararan bakışlarıyla üzerime doğru eğildi. Kendimi geriye atmak istesem de belimi tutarak izin vermedi. "Artık daha büyük bir tehlikenin içindesin İnci. Bu adam seni çok seviyor ve ne yazık ki aşırı kıskanç." Gözlerimin içine bakarak söyledikleriyle bir an nefesimi tuttum. Sanki nefes bile alırsam bütün büyü bozulacaktı. Alt dudağımı ısırınca bakışları dudaklarıma kaydı. Kalbim kuş gibi kafesinde çırpınırken hareket edemiyordum. Eli çeneme uzandığında dudağımı dişlerimin kıskacından kurtardı. "Nefes al İnci."

Bir anda tuttuğum nefesi bırakırken yeniden derin bir nefes çektim içime. Sevdiğimin kokusu burnuma dolmuş, ciğerlerim bayram yerine dönmüş, sürekli devamını istiyordu. Cihangir'in dudakları nefesimle kıvrılırken yanağımı okşadı.

"Sen böyle yaparsan ben seni nasıl öpeceğim güzelim?"

Tekrar kızarırken başımı göğsüne sakladım. Saçlarımı öperken güldüğünü hissedebiliyordum. Bayılıyordu benimle uğraşmaya. Omzuna yumruğumu geçirip mızmızlandım.

"Ya uğraşmasana be adam."

Durumdan keyif aldığı belliydi.

"Benimle uğraştıklarına say fıstık."

Biz birbirimize sarılmış sakince nefes alışlarımızı dinlerken çalan telefonumun sesiyle geriye çekildim. Masada duran telefonuma takılan bakışlarımla ayağa kalktım. Cihangir'in memnuniyetsiz bakışlarını gördüğümde ise gülümsemeden edemedim.

"Telefona bakmam lazım."

Masama giderek telefonu aldığımda arayan kişiye baktım. Rehberimde kayıtlı olmayan numaranın kime ait olduğunu çok iyi biliyordum. Başımı kaldırdığımda Cihangir'in ilgili bakışlarıyla karşılaştım. Ona zorla bir tebessüm göndererek telefonu sessize alıp masaya geri bıraktım.

Numaramı nasıl bulurdu? Ben şimdi ne yapacaktım?

🌺🌺🌺

İnstagram:soylumery

 

Loading...
0%