@soylumery
|
Selam 🤗 Bir insan kaç kez âşık olabilir merak ediyordum. Ya aşk tek seferlikse ve ben o aşkı kaybettiysem... Her insan âşık olabilir. İyi olsun kötü olsun... Aşk her kalbe açık. Fakat her insan aşkı farklı yaşar. Kimi çok sever kimi az kimi güzel sever kimi kötü kimi serbestçe kimi hoyratça kimi arzularla kimi kalple. Ben de sevdim... Hem de güzel sevdim. Hâlâ da çok seviyorum. Cihangir benim ilk aşkım. Ben daha önce hiç kimseye karşı böylesine ilgi duymadım. Kimse için kalbim titremedi. Çok teklif almıştım. Özellikle de üniversitede. Birçoğu ya güzelliğim için ya da soyadım için peşimde oldu. Nişanlandığım adamla bile çıkarlar doğrultusunda bir araya getirildim. Gerçekten sevmek nasıl bir his, birine âşık olmak nasıl bir duygu merak etsem de çok üstünde durmadım hiçbir zaman. Okulumu derslerimi seviyordum. Tek istediğim kendi kazandığım okulu başarıyla bitirebilmekti. Şimdi aşkı bulduğumu düşünüyordum. Ben ilk defa hissettiğim duyguların esiri oldum. Bir insanın sesini duymak, kokusunu almak, sıcaklığını hissetmek bu kadar güzel olabilir miydi? O gülünce ben de gülümsüyordum. O ela gözleriyle bakınca benim denizlerim dalgalanıyordu. Şimdi ise bulduğum aşkı kaybetmiştim. Küçücük bir hatanın bedeli bu kadar büyük olamazdı... Olmamalıydı. Ben bu kadarını hak etmemiştim. Cihangir belki kendince haklıydı. Belki geçmişi en ufak yalanı bile kabul etmiyordu ama bunun bütün acısını benden çıkartması da bana haksızlık olurdu. Artık onun geçmişini daha çok merak ediyordum. Hiç sormamıştım. Benden öncesinin önemli olmadığını düşünüyordum. Şimdi anlıyorum ki geçmişi sırlarla doluydu ve ben fazlasıyla merak ediyordum. Önümdeki çekirdekten bir avuç daha alarak yemeye başladım. Kabuklarını her seferinde kaseye atsam da beş taneden birini anca denk getiriyordum. Burçak ise oturduğu koltuğa iyice yayılmış ayaklarını geçirdiği panduflarla sehpaya uzatmış kucağına koyduğu cipslerini yiyordu. "Üzülme güzelim. Cihangir kasıntı falan ama iyi adam. Bence en kısa zamanda yoluna girecek her şey." Bugün olanlardan sonra Burçak'la kızlar gecesi yapmıştık. Sadece ikimiz olsak da Burçak'ın beni neşelendirmek için yaptığı bir şeydi. Pijamalarımızı giyip bir sürü abur cubur ve çikolatayla güya film izliyorduk ama Cihangir'i düşünmekten ve Burçak'la konuşmaktan filmin adına bile bakmadım. "Anlamıyorsun Burçak. Bu konuda çok sert. Bana 'eski sevgilim' olduğunu söyledi." Kolasından bir yudum alarak bardağını yanına bıraktı. "Biraz abartıyor bence. Tamam yalan söylemen kötü olmuş ama affedilemeyecek bir durum göremiyorum ortada." Derin bir nefes alarak telefonuma baktım. Ne bir arama ne de mesaj vardı. Elime aldığım çikolatalı kekten kocaman bir ısırık alarak yemeye başladım. Zorla da olsa yutkunarak konuştum. "Bilmiyorum. Ben defalarca özür diledim. Artık ne yapabilirim ki?" Hâlime üzülerek bakan arkadaşımın tek amacı beni teselli edebilmekti. "Bekle, eminim o da abarttığının farkına varacaktır." Derin bir iç çekmemle omuzlarım yükselerek yeniden eski konumunu aldı. "İnşallah." Önümdeki cipsten bir tane alıp ağzıma attım. Daha fazla kendimden bahsetmek istemiyordum. "Ee senin Giray'la yemek nasıldı?" Uzun zamandır Giray'ın Burçak'tan hoşlandığını biliyordum. Fakat bir türlü açılamıyordu. Dün akşam yemeğe çıkacaklarını öğrendiğimde ise fazlasıyla sevinmiştim. Çünkü ikisi de birbirine yakışıyordu. "Şey... Güzeldi..." Burçak'ın çekinerek konuşmasından bir şeyler olduğunu anladım. Heyecanla yerimde doğruldum. "Anlat hadi." Benim heyecanım onun içindekini de gün yüzüne çıkarttı. Yerinde doğrularak kıvırcık saçlarını geriye attı. "Giray benden hoşlandığını söyledi." Gözlerim büyürken dudaklarım tebessümle kıvrılmıştı. "Sen ne dedin peki?" Dudaklarını büzüp arkasına yaslandı. İri gözlerinde yakaladığım parıltılar iyiye işaretti. "Ben... Birbirimizi tanıyabileceğimizi söyledim." Aldığım cevapla gözlerimi devirdim. "Bu çok güzel de ne hissediyorsun Burçak?" Derin bir nefes aldığında heyecanını görebiliyordum. "Ben bilmiyorum. Yani yakışıklı, hoş çocuk, sempatik de ama biraz odun." Söylediği şeyle kıkırdarken yanında duran yastığı bana fırlatınca son anda kurtuldum. "Ne gülüyorsun be yalan mı?" Dudaklarımı birbirine bastırarak gülümsememi durdurmaya çalışıyorum. "Tamam, haklısın biraz öyle ama iyi adam Giray. Hem çok da sıcakkanlı. Benimki gibi buz değil," Burçak gülümserken ben de ona attım yastığı. Yine suratım asıldı. Terk edilmiştim resmen. Hem de sevdiğim adam tarafından. Üzgün gözlerle bakarken mırıldandım. "Ama bana öyle değil. Yani değildi." Suratım asık önümdeki çikolatalı kekten koca bir ısırık daha aldım. Arkasından kolamdan ve cipsten de attım ağzıma. "Yavaş be kızım mide fesadı geçireceksin." Kaşlarımı çatarak Burçak'a baktım. Sinirimi çıkaracak yer arıyordum. "Ne demeye koydun bunları o zaman önüme? Bir de doktor olacaksın." Elindeki çekirdeği bana fırlatıp kızdı. "Ne varmış doktorluğumda? Hem fena mı? Hastanelik olursan sevdiceğin anında affeder seni." Söyledikleriyle dudak büktüm. Bakışlarım dalgınlaşırken düşünmeye başladım. "Sence işe yarar mı? Burçak şaşkınlıkla ayağa kalkıp önümdekileri toplamaya başladı. Sanırım korkutmuştum onu. "Kafayı yemişsin sen. Aşk gözünü kör etmiş." Homurdanarak mutfağa gidince dizlerimi kendime çekip kollarımı bağladım. O esnada çalan telefonumla hızla doğrulup sehpanın üzerinden almaya çalışırken yere düşürdüm. Yerden almak isterken başımı sehpaya çarpmam ise tam bir faciaydı. İşin en kötü kısmı ise Cihangir arıyor diye heyecan yaptığım telefonu Tuna'nın arıyor olmasıydı. Gördüğüm isimle başımı tutarak yerime otururken elimdeki telefonu da kenara fırlattım. Geldiği günden beri peşimi bırakmadığı gibi kliniğe gelmeye başlamıştı. Ona yüz vermesem de ısrarla gitmiyordu. Bense çaresiz onu görmezden gelmeye çalışıyordum... *** Sabah gözlerimi zor da olsa aralarken başım hâlâ ağrıyordu. Yataktan kalkınca ilk olarak kendimi duşa attım. Saçlarımı kurutup odama girerek kıyafet çıkarttım. Üzerime siyah kot ve bordo bir bluz geçirdim. Bu aralar en sevdiğim renkler arasında olmuştu. Hafif bir makyaj yeterli olurken saçlarımı da at kuyruğu yaptım. Küpelerimi ve kolyemi taktığımda hazırdım. Masada duran yüzüğüme bakışlarım takıldığında bir an dalıp gittim. Onu da tereddütsüz alıp parmağıma geçirmemle içim daha rahattı. Evet aramız kötüydü ama düzelecekti... İnanıyordum. Onu bu kadar kolay kaybedemezdim. Mutfağa girerek yine bir elma alıp çıkmıştım evden. Burçak çoktan gitmişti. İlk olarak karargâha gidip arabamı tekrar almam gerekiyordu. Dün Cihangir'le geldiğim için arabam orada kalmıştı. Sokakta biraz yürüyerek ana caddeye çıktım. Kısa bir sürede taksiye binmemle adresi verdim. Dalgın bir şekilde yolu izleyerek gelmiştim karargâha. Taksiciye ücretini ödeyip indiğimde arabamı park ettiğim yere ilerledim. Görüş alanıma girdiğinde arabama yaslanmış Cihangir'le de göz göze geldim. Gözleri içimi titretiyordu. Tam önünde durdum. "Günaydın." Sesini duymanın bu kadar iyi geleceğini hiç düşünmemiştim. Bana günaydın demesi bile bugünümü güzel geçirmeme sebep olacaktı. Heyecanlıydım... Kendime hâkim olmaya çalışarak dudaklarımı araladım. "Günaydın. Beni mi bekliyordun?" İnatla hızlanan kalbime dudaklarımın kıvrılması da ekleniyordu. Fakat benim aksime onun bakışları ciddi, tek bir mimiği bile oynamıyordu. "Seni merak ettim." Derin bir nefes aldım. Bu kadar ciddiyetle yine suratım düştü. Belli ki barışmayacaktı. Dudaklarımı ıslatıp imalı bir bakış attım. "Eski sevgilini mi?" Tek kaşı havada çenesiyle ellerimi gösterdi. "Taktığım yüzük hâlâ parmağında duruyor." Hemen ona mı bakmıştı yani? Anında benim gözlerim de onun ellerini ararken göğsünde birleştirdiği kolları yüzük olan elini saklıyordu. Başımı yukarı kaldırıp yüzüne baktığımda yaramaz bir gülüş yakaladım. Ellerimi arkamda saklayarak gözlerimi kıstım. "Parmağımda unutmuşum." Yine ciddi bakıyordu ama bu sefer küçük bir alay da vardı. "Yalan konusunda kendini geliştirmen gerekiyor. Bu şekilde hep yakalanıyorsun." Yüzüme vurduğu şey farkında olmadan kalbime de saplanıyordu. Kırılıyordum. Tamam, yalan söylemiştim ama en çok da ona dürüst olmuştum. "Biliyor musun? Kabahat seni düşünende." Kaşları havalanırken gözleri her şeye rağmen yine çok güzeldi. "Beni düşündün yani." Dudaklarımı bükerek omuz silktim. Tabii ki de onu düşünmüştüm. Sadece aklı bende kalmasın, başına bir şey gelmesin istemiştim. "Artık düşünmeyeceğim." Kaşları anında çatılırken kollarını göğsünden indirip ellerini pantolonunun cebine soktu. Uyuz adam. Bir yüzük gösterecekti... Onu bile görmeme izin vermiyordu. "Kimi düşüneceksin peki?" Huysuzca omuz silktim. "Sana ne?" "İnci!" Sert bakışları üzerimdeyken dudağımı ısırıp hemen geri adım attım. "Kimi düşünebilirim senden başka?" Bakışları yumuşasa da dudaklarından dökülenler tam zıttı nitelikteydi. "Nişanlını belki." Gözlerimi devirdim. Beni çıldırtmak için yapıyordu kesin. Yani başka bir açıklaması olamazdı. "Daha ne kadar devam edeceksin buna?" Bakışlarını yere düşürdü. Biliyorum, o da üzgündü. "Her neyse. Hadi git artık." Arabamın önünden çekilince tekrar önüne geçtim. "Beni affettin mi?" Sessiz kalınca cebinden çıkardığı yüzük olan elini kavrayıp kalbimin üzerine bıraktım. Çıkartmamıştı yüzüğünü, o da vazgeçemiyordu benden. "Bak, hissediyor musun? Ne kadar da hızlı atıyor... Peki kim için Cihangir? Sadece senin için." Sessizce beni dinlerken derin bir nefes alarak elimi kaldırıp onun kalbinin üzerine koydum. "Sen de benim için aynı şeyleri hissetmiyor musun? Kalplerimizin sesini duymuyor musun Cihan?" Elimin altında hızla göğüs kafesini döven kalp Cihangir'in cevap vermesine fırsat bırakmıyordu. Göğsümdeki elini kaldırıp yanağımı okşadı. Anlık kapanan gözlerim sadece onun sıcaklığında bulduğum huzura odaklıydı. Tek istediğim beni yeniden sarıp sarmalamasından başka ne olabilirdi? "Yalanlarla birlikte olamayız İnci. Birbirimize dürüst davranmazsak güven sağlayamayız." Yanağımdaki eline başımı çevirerek öpücük bıraktım. "Hatamın farkındayım. Tekrar etmeyeceğim. Bize bir şans daha vermek bu kadar zor mu yüzbaşım?" Titrek bir nefesle aramızdaki mesafeyi kapattım. Gözlerim dolu dolu bakıyordum. "Sen bana geldiğinde ben seni affetmedim mi? Aynı şeyi sen de yapamaz mısın? Seni sevdiğimi biliyorsun. Sana âşık olduğumu biliyorsun." Ben de onun gibi elimi yanağına koyup okşadım. Pürüzsüz cildine değen parmaklarım alev alevdi. "Bir kerecik mantığını kenara koyup kalbinle karar veremez misin?" Ensemden tutarak beni kendine çekti. Başımı göğsüne yasladım. Ellerim beline dolanırken sıkıca sardı beni. "Ah be sarışın. Seni düşünmek bile kalbimi titretiyor benim. Ben seni affedeli çok oldu. Sadece kızgınım." Şimdi ne kadar şükretsem azdı. Sevdiğim adamın kokusunu derin bir şekilde ciğerlerime çekerken yüzümde manasız bir gülümseme vardı. "Seni çok seviyorum." Boğuk çıkan sesimle mırıldanırken Cihangir saçlarıma daldırdığı burnuyla kokumu içine çekti. Başıma bir buse bırakmayı da ihmal etmedi. Geri çekildiğimizde ikimizin yüzünde de tebessüm vardı. "Ben de seni çok seviyorum güzelim ama şimdi gitmem gerekiyor." Bu kadar çabuk muydu yani? "Bu çok kısa oldu." Gülümseyerek elini belime koyup beni arabaya yönlendirdi. Kapımı açmasıyla ona doğru döndüm. "Cihangir..." Bir eli arabanın kapısında diğer eli belimde eğilerek yanağıma tatlı bir öpücük bıraktı. Yüzümü görecek kadar geri çekildiğinde nefesi tenime vuruyordu. "Akşam iş çıkışı alırım seni." İşte duymak istediğim cümle... Yüzümde koca bir gülümseme belirdi. Bu bile onsuz anlamsızdı. Başımla onaylarken içim içime sığmıyordu. Çenesiyle kapıyı işaret ettiğinde yüzümdeki sırıtışla arabaya bindim. Mutluydum. Uzun zaman sonra yeniden mutluydum... *** Bütün gün Cihangir'in geleceği saati beklerken kalbim yerinde durmuyordu. Ne kadar da özlemiştim onunla vakit geçirmeyi. Aynı zamanda da bütün gün yoğun bir şekilde çalışmıştım. Klinikte masama oturmuş boş vaktimi kitap okuyarak geçirirken kapının açılmasıyla başımı kaldırdım. Gördüğüm kişi kalbimdeki bahçemde güllerin açma sebebiydi. Hızla yerimden kalkıp ona doğru koştum. "Hoş geldin." Kollarımı Cihangir'in boynuna doladım. Gülümseyen yüzüyle kolunu belime doladı. Şakağıma uzun bir öpücük bıraktı. "Hoş buldum." Ela gözlerine baktım sıcacık. Yüzümde hâlâ büyük bir tebessüm vardı. "Bitti mi işlerin?" Eliyle yüzüme düşen saç tutamını geriye atmakla meşguldü. "Evet çıkabiliriz." Çantamı ve hırkamı almak için masaya yönelirken Yusuf'a seslendim. "Yusuf biz Cihangir'le çıkıyoruz canım. Kliniği sen kapatırsın." Sesimi duyan Yusuf arka taraftan çıkarak yanımıza geldi. "Ben hallederim İnci abla." Cihangir'in yanına ilerleyip elini uzattı. "Hoş geldin Cihangir ağabey." Cihangir de elini uzatarak kavradı. "Hoş buldum Yusuf. Nasıl gidiyor dersler?" "Çok iyi." Onlar konuşurken araya girdim. "Hadi çıkalım canım." Cihangir, Yusuf'un başını okşayıp gülümsedi. "İyi bakalım. Dikkat et kendine." Birlikte klinikten çıkıp arabaya bindik. Bakışlarım her zamanki gibi sevdiğim adamda geziyordu. "Nereye gidiyoruz?" Bana tebessümle bakıp önüne döndü. "Önce bir yemek yiyelim. Sonrası sürpriz." Heyecanla ellerimi önümde birleştirdim. "Cihan söylesene merak ederim ben." Masum bakışlarım işe yaramıyordu bile. "Sabırlı ol bir tanem." Birlikte güzel bir restorana geldik. Yerlerimize oturmamızla yanımıza gelen garsona siparişleri verdik. Etrafı incelerken fazla kalabalık görünmüyordu. Temiz, nezih bir yere benziyordu. Zaten garsonların ilgi ve alakasından da belliydi. Acaba Cihangir daha önce geldi mi buraya diye düşünmeden edemedim. Merak ettiğim diğer şeyse kiminle geldiği olmuştu. "Beğendin sanırım." Cihangir bakışlarımı çoktan fark etmişti bile gülümseyerek etrafta yeniden göz gezdirdim. "Evet. Güzel görünüyor." Sessizce garsonun servis yapmasını bekledik. Giden garsonla sakin bir şekilde yemeğimizi yerken başımı kaldırıp Cihangir'e baktım. Onun da beni izlediğini görünce gülümsedim. "Buraya daha önce geldin mi?" Başıyla onayladı. "Evet. Arada gelirim." Elimdeki çatalı ve bıçağı bıraktım. "Kiminle peki?" Tabağıyla ilgilenen Cihangir başını kaldırarak gözlerime baktı. "Herkesi tek tek saymalı mıyım?" Ciddiyetimi hiç bozmadan başımı aşağı yukarı salladım. "Evet." Derin bir nefes alırken o da elindekileri bıraktı. "Gerçekten buna gerek var mı İnci?" Vardı. Yani yoksa bile vardı işte. İsimlerin arasında kızlar var mı merak ediyordum. "Evet." Suyundan bir yudum alarak bardağını tekrar masaya bıraktı. "İlk Giray'la geldik buraya. Onunla keşfettim yani. Sonra da Melis'le geldik. Arkasından Yasemin, Ebru, Esra, İrem..." Bir an durup düşündü. "Hah, bir de en son Pelin'le gelmiştik." Suratım istemsiz her isimle daha da asıldı. Moralim fazlasıyla bozulurken homurdandım. "Pelinsu'dur o kesin." Cihangir dediğim şeyi anlamak için biraz daha eğildi. "Duyamadım canım." Gözlerimi kısarak gözlerine baktım. "Gizem diyorum. Bir onu getirmemişsin buraya." Ciddiyetle doğrulup cevap verdi. Beni çıldırtmaktı niyeti. "Onunla başka bir yere gitmiştik." Daha fazla dayanamazken elimde sıktığım peçeteyi ona fırlattım. "Uyuz adam. Yemeğe çıkartmadığın kız kaldı mı peki? Bir de tutmuş beni de buraya getiriyorsun." Yüzünde gizlemeye çalıştığı tebessüm büyüyerek ortalığa saçılırken peçeteyi havada yakaladı. "Gülmesene." Bana tatlı tatlı bakıp dudaklarını araladı. "Sinirlenince de ayrı güzel olduğunu söylemiş miydim?" Ama neden Cihangir? Neden beni çıldırtıyorsun? Kıskanıyorum işte. Ne yapayım? Ben mi o kadar yakışıklı ol dedim sana? Söylediklerin şaka bile olsa kıskanma sebebi benim için. Tabii içimden geçenlerin hiçbirini ona söylemedim. Suratımı asarak başımı yana çevirdim. Masadaki elimi kavrayarak ona bakmamı sağladı. "Doğru olmadığını biliyorsun." Omzumu silkerek dudaklarımı büzdüm. "Kıskanmama engel değil." Elimi biraz daha kendine çekerek bir buse kondurdu. "Bu gözler senden başkasını görmüyor İnci'm. Buraya da senden başka kızı getirmedim." Asık suratım anında düzelirken gülümsedim. Yeniden tabağıma odaklandım. Aslında Cihangir'e bir sürü soru sormak istiyordum ama nereden başlayacağımı bilmiyordum. "Cihangir," Başını kaldırıp bakınca devam ettim. "Nerelisin? Yani nerede doğdun, nerede büyüdün merak ediyorum." Sorumdan hoşlanmamış gibi suratı ifadesizleşirken bakışları tekrar tabağına kaydı. "Babam Konyalı, annem ise Ankaralı. Ben de Ankara'da doğdum. Uzun bir süre orada kaldım. Bir süre de Hakkari'de yaşadım." Saydığı şehirlerden bir tek Ankara'ya gitmiştim. "Peki annenle baban Ankara da mı yaşıyor hâlâ?" Bakışları anında beni bulurken gözlerinde gördüğüm acı ilk defa Cihangir'in saklamadan bana sunduğu bir duygu oldu. Ne yaptığımı anlayamazken onu neyin üzdüğünü merak ediyordum. "Ailem... ben küçükken şehit oldular İnci." İçimi bir ürperti aldı. Bunu bilmiyordum. Kırdığım pot yüzünden kendime küfürler ediyordum. "Ben... özür dilerim." Acıya bulanmış bir tebessüm şekillendi dudaklarında. "Sorun değil. Sana hiç bahsetmedim." Annesiyle babası da mı askerdi yani? İkisinin de şehit olması kafamı karıştırdı. Hem küçükken derken Cihangir kaç yaşından bahsediyordu ki? Aklımda bir sürü soru olsa da sormaya cesaretim yoktu. Onu üzmek ise en son isteyeceğim şeydi. Yine de merakım daha baskın geliyordu. "Kaç yaşındaydın? Baban asker miydi?" Ellerindekini bırakarak arkasına yaslandı. "Bunları başka zaman konuşsak İnci." Onaylamam için bakan gözleriyle ısrarımdan vazgeçtim. "Sadece seni tanımaya çalışıyordum." Ayağa kalkarak suratını buruşturdu. Sanki yüzündeki acıyı saklamak için yapmıştı bunu. "Sorun değil, sen devam et ben bir lavaboya gidip geliyorum." Üzgün bir şekilde arkasından baktım. Yine her şeyi mahvettim. Ben nereden bilebilirdim ki ailesini kaybettiğini? Kim bilir ne kadar üzmüştüm onu? Yine de kötü bir niyetim yoktu. Sadece onun hayatıyla ilgili az da olsa bir şeyler bilmek istiyordum. Yoksa kıyamazdım ki sevdiğime. Dalgınca düşünürken karşıma oturan kişiyle bakışlarım ona kaydı. Karşımda Tuna'yı gördüğümde kaşlarım çatıldı. "Ne işin var senin burada?" Dirseklerini masanın üzerine koyup ellerini birleştirdi. "Ben de seni gördüğüme çok sevindim." Gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum. "Bak şimdi sırası değil tamam mı? Lütfen git buradan." Gözlerini kıstı. Bakışları tehditkâr duruyordu. Yüzünde ise ukala bir gülümseme vardı. "Neden, sevgilin mi kızar?" Sinirlenmeye başlarken biraz sesimi yükseltmekten alamadım kendimi. "Derdin ne senin? Anlasana, gelmeyeceğim. Burada çok mutluyum ve dediğin gibi sevgilim gelmeden gitsen iyi olur. Yoksa olacaklardan ben sorumlu değilim." Küçük bir kahkaha atarak alaylı bir ifade takındı. "Bak şimdi daha çok merak ettim şu sevgili bozuntusunu. Tuna Şahin'in nişanlısına göz koyan talihsiz kimmiş bir tanışalım." Sinirle yumruğumu sıktım. Ses tonu bile karşısındaki kişiyi hafife aldığını gösteriyordu ama bu sefer yanlış kayaya çarptığının farkında değildi. Acıyarak baktım ona. "Hastasın sen!" Homurdanarak söylediklerimle sandalyeye yayılarak sırıtmaya başladı. Onun biraz gerisindeki görüntüye takıldı bakışlarım. O an yumruklarını sıkarak bize doğru yaklaşan Cihangir'i gördüm. Tek kaşımı kaldırarak arkama yaslanmış, bakışlarımı Tuna'ya sabitlemiştim. "Biliyor musun Tuna... Seni uyardım ve beni dinlemedin. Artık durumu kurtarmaya da çalışmayacağım. Senin hak ettiklerinin cezasını ben çekmekten fazlasıyla yoruldum." 💛⭐️💛⭐️ Instagram: soylumery |
0% |