@soylumery
|
Keyifli okumalar...☺️ Bazen insanlara hak ettiklerini vermek gerekiyor. Hani bir söz var ya "Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir. Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir." İşte bu söz tam da bu duruma uygundu. Arsız, yüzsüz insanlar bazen uslanmıyordu. Tıpkı Tuna gibi. Ben tedirgin bir şekilde ayağa kalkarken Cihangir, Tuna'nın arkasında durdu. "İnci!" Çatık kaşları, soru soran gözleri ve sert sesiyle masumca baktım gözlerine. Tuna da ayağa kalkarak Cihangir'e döndü. Baştan aşağı süzerek rakibini ölçüyordu. "Demek Cihangir denen adam sensin." Cihangir'in kaşları biraz daha çatılırken onu duymazdan geldi. Bakışları hâlâ bendeydi. Sadece benden cevap bekliyordu. "Ne oluyor burada İnci?" Dudağımı bükerek omuz silktim. Bir daha yalana başvurmayacaktım. Ne onu ne de kendimi üzecektim. "Haberim yoktu." Cevabım Cihangir'e yeterli gelmiş olacak ki Tuna'ya döndü. Öfkesi beni bile korkutmaya yeterliydi. Ela gözleri sinirlenince fazla korkutucu oluyordu. "Ne ayaksın lan sen?" Tuna, Cihangir'i kale almayarak bana döndü. Sanırım bu durumda sadece Tuna'ya acımalıydım ama ona karşı acıma duygusu bile hissetmiyordum. "Benden sonra kriterlerin bayağı düşmüş İnci." Gözlerimi devirdim. Tuna, Cihangir'in tırnağı bile olamazdı. Cihangir bana değil başkalarına kabaydı. Belki de hak edene öyle davranıyordu. Ama Tuna onun tam tersiydi. Herkese abartılı ve yapmacık bir kibarlık gösterirken bana karşı oldukça kabaydı. Beni seven adam bana değer vermeyecekse, beni el üstünde tutmayacaksa ne anlamı vardı ki? Cihangir merhametliydi. Herkesten önce beni düşünüyor en önemlisi de benim düşündüklerime ve sevdiklerime de değer veriyordu. Tuna benden cevap beklemiyor olacak ki tekrar Cihangir'e döndü. Elini kaldırarak Cihangir'in omuzundaki görünmeyen tozları silkeledi. Karşısındaki adamın boyunu ve kalıbını hesaba katmayarak asrın hatasını yapıyordu. "Şimdi beni iyi dinle Cihangir. Kafandaki plan ne bilmiyorum ama bundan sonra İnci'den uzak duracaksın. Yoksa..." Duraksamasıyla Cihangir tek kaşını kaldırarak üstten bir bakış attı. "Yoksa..." Tuna yine sırıtmakla meşguldü. Ondaki öz güven paranın eseriydi. Fakat bileğine güvenen adam onu kale alacak değildi. "Yoksa bir daha buralarda barınamazsın." Soğuk bir gülümsemeyle dudakları kıvrılan Cihangir'in bu kadar sakin ve rahat olması beni korkutuyordu. Bir adım daha Tuna'ya yaklaşarak aradaki mesafeyi kapattı. "İyi tehdit... Peki sevgilimden neden uzak durmam gerekiyor?" İfadesiz yüzüne rağmen yine sesi sakin çıktı. Fakat ses tonundaki ürkütücülük bence yeterliydi. Tuna bir an duraksasa da kendini hızla toparladı. Ellerini beline koydu. "Çünkü İnci benim ve sen onun hiçbir şeyi olamazsın." Bakışları kararan Cihangir benim bile korkmama sebep olacak bir sertlikte bakıyordu. Fakat dudakları yine kıvrıldı. Bir gülümseme bir adama hem bu kadar yakışırken hem de bir o kadar korkutucu olabilir miydi? Oluyordu işte. Dut yemiş bülbül gibi yerimden kıpırdamadan sessizce izliyordum onları. Bir yanım Cihangir'i durdurmak istese de bir yanım karışma diyordu. Ayaklarım olduğu yere çivilenirken aslında kimin ayakta kalacağını çok iyi biliyordum. "Kafamdaki planı bilmek ister misin?" Gözlerini kısarak hafif Tuna'ya doğru eğilen Cihangir beni de merakta bıraktı. Bu her nedense Tuna'yı keyiflendirmişti. Herhâlde Cihangir'in yola geldiğini düşünüyordu. "Merak ettim şimdi." Tuna ne olduğunu anlayamadan kaşının üzerine inen Cihangir'in kafasıyla sersemleyerek geriye sendeleyip, vakit kaybetmeden de yere düştü. Ağzım hayretle açılırken gözlerim kocaman oldu. Kafamdaki plan derken bu hiç aklıma gelmemişti. Tuna'yı yakasından kavrayarak kaldırıp bir yumruk daha indirdi. Masaya serilen Tuna kanayan burnunu tutarken gördüğüm manzara ile yüzüm buruştu. Etrafta duyduğum çığlıklar, garsonların müdahale etme çabası da işe yaramıyordu. Cihangir tekrar Tuna'nın yakasını kavrayarak kendine çekti. "Bana bak it herif, İnci kimsenin malı değil ama şunu aklına soksan iyi edersin. İnci benim sevgilim ve parmağında benim taktığım yüzüğü taşıdığı sürece kimse onu benden alamaz," Tuna bir hamle yapmaya çalışsa da Cihangir kolayca savuşturarak çenesine bir yumruk daha indirdi. "Bir daha da ayağımın altında dolaşma ki ezmeyeyim." Tuna'yı tekrar iterek masaya yapıştırdı. Bakışları beni bulduğunda masum bir çocuk gibi bakmaya başladım. Allah'ım yine beni suçlamasın lütfen. Âmin, âmin, âmin... Başıyla bana kısa bir gel hareketi yapmasının ardından hızla masadan çantamı alıp yanına ilerledim. Etraftaki bazı insanlar ayaklanmış, bizi izliyordu. Cihangir kimseyi umursamadan cebinden çıkarttığı bir miktar parayı masaya bırakıp elimi kavradı. Çıkışa doğru iki adım atmamızla Tuna arkamdan bağırdı. "Bakalım baban bu yaptıklarını duyunca ne diyecek İnci?" Olduğum yerde öylece kalırken gözlerim kapandı. Gerilen bedenimle ona yandan bir bakış atmıştım sadece. Hiçbir şey umurumda değildi. Tek umudumsa yanımda elimi sıkı sıkı tutan sevdiğim adamdı. "Ulan bak hâlâ konuşuyor. Elimde kalacak şerefsiz haberi yok." Cihangir sinirle arkasını dönerken kolunu kavradım. Daha fazla benim yüzümden sıkıntı yaşasın istemiyordum. "Lütfen gidelim artık." Mırıltı şeklinde sözlerimle elini kaldırarak yanağımı okşadı. Beni kolunun altına almasıyla tekrar çıkışa yöneldik. Vale arabayı getirince hızlıca binip kemerimi bağladım. Buradan hemen gitmek istiyordum. Cihangir'in de binmesiyle yola çıktık. "Ben özür dilerim. Yine benim yüzümden mahvoldu her şey ama inan orada olduğunu bilmiyordum." Bana bakarak gülümsedi. "Aslında iyi oldu. Uzun zamandır ona güzel bir kafa geçirmeyi planlıyordum. Bu da vesile oldu." Biraz çekingen bir kıkırtıyla karşılık verdim sözlerine. Onun bana kızmıyor oluşu beni de rahatlatmıştı. "Çok güzel oldu bence de ama bir de gözüne güzel bir yumruk atsaydın keşke. Hani morluk fena olmazdı." Kaşlarını kaldırıp, beklemiyor olacak ki bana şaşkın bir şekilde baktı. "İnci... Bana yaptığımın yanlış olduğunu söyleyip kızman gerekmiyor muydu bu sahnede?" Ona sevimlice bakıp gülümsedim. Neden gerekecekti ki? "Hayır." Israrla devam etti. "Kavga edip tartışmamız, bana trip atman falan?" Başımı sağa sola salladım. "Yoo..." Gözünü yoldan alarak emin olmak ister gibi baktı bana. Sonra tekrar yola dönüp dudaklarının tebessümle kıvrılmasına izin verdi. "O zaman için rahat edecekse söyleyeyim güzelim. Kaşına aldığı darbe yarına kadar o gözünü tamamen morartır merak etme." Yüzümde büyük bir gülümseme oluştu. Tuna'yı o hâlde düşünmek bile beni mutlu etti. En azından Cihangir benim uzun zamandır yapamadığım şeyi iki dakikada yapmıştı. Bir süre boyunca sessizce yolda giderken onu izledim. Sonra ise aklıma gelenle tekrar suratım asıldı. Babamın öğrenmesi hiç iyi olmayacaktı. Bana doğru dönen Cihangir hemen fark etti. "Ne oldu İnci'm? Neden düştü o güzel yüzün?" Omzuma dökülen saçlarımı geriye attım. "Babama her şeyi anlatacak." Bakışları güven veriyordu. Sanki o yanımdayken kimseye ihtiyacım yoktu. Yine de korkmak için haklı sebeplerim vardı. "Yapma güzel gözlüm asma suratını. Ben inanıyorum ki her şey yoluna girecek." Ah sevgilim keşke ben de senin gibi düşünebilsem. Keşke her şey güzel olsa ve biz çok mutlu olsak. Eve gelmemizle arabayı park etti. Elimi kaldırarak yanağını okşadım. "İyi ki varsın Cihan. Sen olmasan ben ne yapardım?" Tebessümle yanağındaki elimi öptü. "Sen de iyi ki varsın İnci'm." Birbirimizin gözlerinde kaybolmuştuk yine. Ne güzel bakıyordu isteyince. "Neyse ben gideyim artık." Ciğerlerini genişçe bir havayla doldurdu. "Tamam bir tanem dikkat et kendine. Tekrar arar ya da seni rahatsız ederse sakın haber vermemezlik yapma İnci." Bu tembihi bilerek yapıyordu sanırım. Hatalarımı tekrar etmemi istemiyor olmalıydı. "Tamam merak etme." Tam arabadan inecekken aklıma gelen şeyle duraksadım. Cihangir'e dönerken o da soru dolu gözlerle bana bakıyordu. "Cihangir biraz yaklaşır mısın?" Bana doğru merakla eğildi. Ben de ona yaklaştım. Aramızdaki yakınlık kalbimi hızlandırdı. Gözlerimi kapatıp yanağına hafif ama uzun bir buse kondurdum. Gözlerimi araladığımda Cihangir'in yüzünde gördüğüm gülümseme her şeye değerdi. Öyle güzel gülüyordu ki bir daha öpmemek için kendimi zor tutuyordum. Gözlerinde gördüğüm parıltılar sanki benim gözlerimdekinin yansımasıydı. "İnci'm." Bana böyle içten ve kalbime dokunan sesiyle sesleniyordu ya başka hiçbir şeyin önemi kalmıyordu. *** Yalnızlığımın gölgesinde geçen bir çocuklukta belki de yokluğunu en çok çektiğim şeylerden biri anne ve baba hasretiydi. İkisi de yanımdaydı ama varlıkları da yoklukları da birdi. İkinci yokluğunu çektiğim şey ise çocukluğum oldu. Siz çocukken hiç çocuk olmayı özlediniz mi? Ben özledim. Hem de birçok defa. Şimdi geriye dönsem en çok çocukluğumu özgürlüğe kavuşturmak isterdim. O hep esaret altında büyüdü... Bugün tatlı bir telaş var üzerimde. Cihangir beni bu akşam lunaparka getirdi. Aslında niyeti dün sürpriz yapıp götürmekmiş ama Tuna sağ olsun her şeyi mahvettiği için bu akşam geldik. Hem bugün gelmek daha iyi oldu. Çünkü Giray'la Burçak da bizimle geldiler. Lunaparkın kapısında beklerken yanan ışıklara baktım. Ne kadar da güzeldi. Işıl ışıl parlıyordu içerisi. Sanki farklı bir dünyaya giriyordum. Harikalar diyarına adım atar gibi. Yanımdaki adamın elini biraz daha sıkı tuttum. Sanki o yanımda olmazsa bütün büyü bozulacakmış gibi. Başımı ona çevirdiğimde ikimiz de birbirimize gülümsedik. Çocuksu bir heyecandı benimkisi. "Söyle bakalım ilk neye binmek istiyorsun." Düşünmedim bile. Hep hayal ettiğim şeyi söyledim. "Tren." Heyecanla konuşunca gülümseyerek yanağımı okşadı. Sıcacıktı bakışları. "Hadi o zaman bilet alalım." Elimi tutmuş önden yürürken ben de arkasından geliyordum. Arkamda da bileğini yakaladığım Burçak'ı çekiştirmekle meşguldüm. Giray da hemen onun arkasından geliyordu. Önce trene sonra gondola, sonra korku tüneline, kuleye, çarpışan arabalara bindik. Şimdi ise Cihangir'in elini tutmuş dönme dolaba doğru çekiştiriyordum. Uzun zamandır gülmediğim kadar güldüm bugün. O kadar eğlenmiştik ki çocuklar gibi mutluydum. Giray ve Burçak bir süre sonra hızımıza yetişemeyip bizden kopmuşlardı. Sanırım fazla mide bulandırıcı gelmişti. Aslında iyi de olmuştu çünkü yalnız kalmaları birbirlerini tanımaları için daha önemliydi. "Artık yetmez mi güzelim?" Arkamdan gelen adamla ona doğru dönerek masum bakışlar attım. "Hadi ama Cihan, lütfen. Bu son bak, söz." Arkamdan somurtarak gelen sevdiğim homurdanıyordu. "En son öyle demenin ardından üçüncü bilet alışımız." Söylediklerini duymazdan gelirken bir anda duraksadım. Benimle birlikte mecburen o da duraksadı. "Şimdi ne oldu küçük hanım?" Gözlerimi diktiğim yerden ayırmadan dudaklarımı yaladım. Cihangir baktığım yöne bakarak kaşları havada yüzünü tekrar bana çevirdi. Kedi gibi masum bakışlarımla ona bakarken başını iki yana salladı. Şu an sessiz bir iletişim vardı aramızda. Elimi tutup dondurma standına götürürken yine homurdanıyordu. "Gel başımın tatlı belası gel..." Dondurmalarımızı almış, Cihangir'in kolunun altında birlikte dönme dolaba ilerliyorduk. İkimiz de bindiğimizde sevdiğime biraz daha sokuldum. Beni kanatlarının altına alarak gülümsedi. Hem çocuklar kadar mutlu hem de fazlasıyla huzurluydum. "Cihan iyi ki getirdin beni buraya. Ben uzun zamandır bu kadar eğlendiğimi hatırlamıyorum." Oturduğum yerde başımı kaldırıp söylediklerimle burnuma küçük bir öpücük bıraktı. "Sen iste hep geliriz güzelim." Keyifle gülümseyerek tekrar dondurmama döndüm. En üste çıktığımızda ise eşsiz manzaraya bakıyordum. Koca şehir, karanlığın içinde yanan renk renk ışıklarıyla etkileyici bir güzellik sunuyordu bize. Başımı Cihangir'in göğsüne yaslayıp derin bir nefes aldım. Sıkıca beni saran kolları sanki bedenimi değil de ruhumu sarıyordu. Başıma bir öpücük kondururken dondurmamın son parçasını ağzıma attım. Ben yeni bitirirken Cihangir çoktan yemiş de sindirmişti bile. Başımı kaldırıp ona baktığımda gülümsedi. Gözleri mi baş döndürüyordu yoksa dönme dolap mı bilemiyorum. İçim kıpır kıpır, midem düğüm düğümdü. Dönme dolap tekrar yukarı doğru tırmanırken Cihangir belimi kavradı. Bana doğru biraz daha eğilmesiyle gözlerim gözlerinde takılı kaldı. Biraz telaş biraz da heyecanla titrek bir nefes aldım. Cihangir'in bakışları dudaklarıma kaymış, yüzündeki çarpık gülümseme kalbimin daha da hızlı atmasına sebep oluyordu. Yine çok lazım gibi nefesimi tutmuş bekliyordum. Elini kaldırarak daha önce fark etmediğim peçeteyle dudaklarımı silince öylece kalakaldım. Bu adam bir gün benim kalbime indirecekti. İmalı bakışları benimle eğlenir nitelikteydi. "Ne yapacağım ben seninle sarışın?" Mırıldanarak konuşunca daha da kızardı yanaklarım. Kirpiklerimin altından bakarken sesim cılız çıktı. "Çok sevsen olmaz mı yüzbaşım?" Yanağımı okşayıp saçlarımı geriye attı. Her hamlesi önce kalbimi, sonra tenimi yakıyordu. "Seni zaten çok seviyorum İnci'm." Gülümseyerek başımı göğsüne koydum. "Ben de." Dönme dolaptan indiğimizde tekrar Cihangir'i çekiştirmeye başladım. Alışmış ve artık öğrenmiş olacak ki peşime takıldı. "Yine ne gördün İnci?" Bugün benim çocuk olma günümdü. "Cihan mısır istiyorum." Az kaldı, onu bıktırmak üzereydim. "Sonra ben ufaklık deyince tartışma sebebi oluyor." Homurdanmasıyla duraksarken hızla ona döndüm. Ellerim belimde, kaşlarım çatıktı. "Ben ufaklık değilim." Ela gözleri gözlerime esir olurken başını onaylamayarak iki yana salladı. "Değilsin güzelim." Değildim tabii. Ben Cihangir'in İnci'siydim. Mısırımızı alarak bir banka oturduk. Keyifle yerken yüzümdeki gülümseme tarifsizdi. Telefonumu çıkarıp ön kamerayı açtım. Elimizdeki mısırlarla başımı omzuna yaslayarak bir fotoğraf çektim. Bugün Cihangir'le sayısız fotoğraf çekmiştik. Aslında her anı belgeleme meraklısı ya da sosyal medyada paylaşan biri değildim ama onunla hiç fotoğraf çekmemiştik ve bunun acısını çıkartıyordum. "Biliyor musun? Daha önce hiç lunaparka gelmemiştim." Eli saçlarımdayken sesi meraklıydı. "Neden?" Geçmişe giderken gözlerim de dalıp gitti. Mazi bayağı derindi. "Küçükken birkaç kez gelmek istedim ama annem izin vermedi. Ona göre lunapark tekinsiz ve tehlikeli, ne olduğu belirsiz bir sürü insanın takıldığı temiz olmayan yerlerdi. Belki de haklıydı kendince. Zaten daha modern yerlere gitmeliydik ona göre. Burası vasıfsız bir yerdi maalesef." Düşünceli bakışları üzerimde başını salladı. "Anlıyorum." Umursamazca omuz silktim. Yüzüme yine tatlı bir gülücük yerleştirmiştim. "Peki sen hiç geldin mi?" Şimdi de o dalıp gitmişti. Gözlerini esir alan kara bulutlar, acısını belli ediyordu. "Sadece bir kere geldim. Annemle babam getirmişti. Çok eğlenmiştim o gün. Tıpkı senin gibi. O yüzden getirdim seni buraya. Benim ailemle paylaştığım güzel günler sayılı İnci'm." Sevdiğim adamın dudaklarından dökülenler içimi sızlattı. Bana değil tam karşıya bakıyordu ama görüyordum, üzgündü. Hissettiklerini saklamaya çalışıyordu. Biliyordum artık, sevdiğim adamın kalbinde anne ve babasını kaybetmiş küçük bir çocuk vardı. "Çok üzgünüm sevgilim, keşke aileni geri getirebilsem ama böyle bir güce sahip değilim. Yine de sen benim nasıl ailem olduysan ben de senin ailen olurum. Belki ailenin yerini tutamam ama seninle sürekli lunaparka gelebilirim." Son cümlemi onu gülümsetmek için söylemiştim. İşe yaramış olacak ki gülümseyerek beni kendine çekti. Sıkıca sarılmamızla saçlarımı okşayıp öptü. "Hadi kalk bakalım bu sefer de benim istediğim şeyi yapacağız." Heyecanla ayaklandım. "Şimdi hangisine gidiyoruz?" Kolunu omuzuma atıp beni kendine çekti. "Gel bakalım sarışın. Şimdi sıra bende." Benim tahmin ettiklerimin aksine atış poligonuna getirmesiyle aslında ne kadar yersiz bir tahmin yaptığımı anladım. Cihangir beni başka neyin önüne getirebilirdi ki? Silah, atış onun uzmanlık alanıydı. Ben onun atış yapmasını beklerken o beni kendine çekti. "Cihangir..." Elime verdiği tüfekle dudaklarımı büktüm. "Ama sevgilim, ben sanmıştım ki..." Bana doğru eğilerek yanağıma küçük bir öpücük bıraktı. "Sakin ol güzelim. İkimiz birlikte atış yapacağız merak etme." Silah hiç benlik değildi. Sevmiyordum... Gerçek olmasa bile. Silahlar bana hep tehlikeli ve korkutucu gelmişti. Bu yüzden tedirgindim. Onun için ise bir oyuncak gibiydi. "Ama ben hiç bilmiyorum ki." Güçlü kolları iki yanımdan uzanırken beni göğsüne yasladı. Titrek bir nefes aldım. Kalbim eriyordu. "Dik dur güzelim." Dik tuttuğum bedenimle gelecek ikinci komutu beklerken kalbim kanatlanmış uçuyordu. Kolları iki yanımda gayet ciddi bir şekilde nasıl atış yapacağımı anlatmaya başladı. "Şimdi küçük hanım her şey göz, gez ve arpacıktan ibaret. Doğru nişan alırsan hedefi ıskalamazsın," Merakla tüfekte gösterdiği yere bakarken devam etti. "Sol gözünü kapatarak sağ gözünle nişan alacaksın." Yine dudaklarım büküldüğünde başımı ona doğru çevirdim. "Cihan bu kadar detaya gerek var mı?" Yüzünde oluşan tebessümle elini belime doladı. Biraz daha beni göğsüne bastırdığında nefesim kesilmek üzereydi. Dudaklarını alnıma bastırarak gözlerimin de kapanmasına sebep oldu. Tenime vuran sıcak nefesine kısık sesi eşlik ediyordu. "Sen asker sevdiğisin sarışın. Atış yapmayı bilmen lazım." Tenimden ayrılan dudaklarıyla gülümsedim. Ben onun sevdiği olmaktan çok mutluydum. "Tamam. Hadi yapalım." Bana verdiği direktifleri tek tek dinleyerek birlikte dokunduk tetiğe. Tam on ikiden vurunca yerimde zıplamaya başladım. İşte olmuştu. Yapmıştık... Arkamı dönerek kollarımı boynuna doladım. "İşte bu! Cihangir gördün mü başardık?" Bir eli belimi kavrarken diğeri saçlarımı okşuyordu. Yüzündeki gülümseme her şeye değerdi. "Sence aksi mümkün müydü sevgilim?" Geri çekilip gözlerine gülerek baktım. "Seninleyken imkânsız yüzbaşım." Cihangir gülerek beni tekrar standa çevirdi. "Seç bakalım sarışın." Karşımda gördüğüm oyuncaklara tek tek göz gezdirirken birinde takılı kaldım. Kahverengi oyuncak ayı dikkatimi çekti. Boynunda aynı rengin koyusu bir kurdele sol göğsünün üzerinde ise kalp vardı. Elimi kaldırarak parmağımla onu gösterdim. "Bunu istiyorum." Karşımızdaki adamın işaret ettiğim ayıyı uzatmasıyla sıkıca kavrayıp kucakladım. Bulunduğumuz yerden biraz uzaklaştığımızda Cihangir'e döndüm. Parmaklarımın üzerinde yükselerek yanağından öptüm. "Teşekkür ederim yüzbaşı." Eli çenemde alnıma derin bir buse kondurarak geri çekildi. "Sen iste yeter bir tanem. Senin için yapacaklarım çok daha fazla," Ayıma sıkıca sarılmış severken kaşlarını çattı. "Yine de bu kadar sarılırsan aldığıma pişman olabilirim haberin olsun." Şaşkınca ona baktım. Ciddi duran yüz ifadesiyle dayanamayıp gülmeye başladım. "Cihan ya..." Benim gülüşüm ona da bulaşırken ikimiz de doyasıya gülüyorduk. Ben oyuncak ayıma sarılmıştım o da bana. Ne kadar da huzurluydum. Dudaklarımda eksilmeyen tebessümlerim, yanımda beni sıkıca saran adam. Her şey o kadar güzeldi ki... Çok gülen çok ağlar derler ya ben de doyasıya gülmüştüm bugün. Ta ki duyduğum silah seslerine kadar. Ben daha ne olduğunu bile anlayamadan Cihangir beni silah sesiyle aynı hızda yere çekti. İnsanlar etrafa kaçışıyor, çığlık sesleri kulaklarımda yankılanıyordu. Elimde sıkıca tuttuğum ayımla çığlık atarken Cihangir beni korumak için göğsüne biraz daha bastırdı.
⭐️💛
İnstagram: soylumery |
0% |