Merhaba 🤗
Keyifli okumalar...🥰
Cihangir'den...
Hayatım öyle bir rutinle geçiyordu ki bir günümün diğer günden farkı yoktu. Eskiden sadece nefes almak yetiyordu ama şimdi kalbim de atsın istiyordum. Biliyorum önceden de atıyordu. Fakat şimdi aşkla sevgiyle atıyordu.
Bir askerin bir kadını kalbine saklamasını herkes bilemez. Ben kadınımı kalbimdeki vatanımda, bayrağımın altında taşıyordum. Ayın yıldıza vurgunu gibiydi benim ona olan sevdam. Kırmızının ay ve yıldıza olan tutkusuydu bendeki yeri.
Türk Bayrağı gibiydi benim kadınım.
Ulaşılmaz, eşsiz, sonuna kadar savaşacağım, korumaktan vazgeçmeyeceğim. Hep yükseklerde olması gereken, bazen hoyrat bazen de nazlı.
Vatan aşkı başka bir aşktı tabii. Toprağımız, bayrağımız, inancımız uğruna yetiştirilmiştik biz. Kanımın son damlasını bile feda etmeye hazırdım. Hem de hiç düşünmeden. Bordo bereli olmak zekâyı da beraberinde getiriyordu. Biz yaşayacaktık ki onlar ölecekti. Biz savaşacaktık ki onlar korkacaktı. Biz varsak onlar yok olacaktı. Bizi gördükçe titreyeceklerdi. Bizim aklımızın yanında imanımız da vardı. Bizde asker ölmez şehit olurdu. Bizim yolun sonuna geldiğimizi bildiğimizde bile sığındığımız Rab'bimiz vardı. Biz sessiz avcılardık. Bizim elimizden kurtulmak cesaret ister. Dağdaki deliklere fare gibi saklananlardan da en son beklenecek şey bu olmalıydı. Korkak bir fare bir aslana ne yapabilirdi ki? Ancak oyun oynardı. Fakat aslanın bir pençesi, farenin ölümü için yeterliydi.
İki gün önce lunaparka götürmüştüm İnci'mi. Altın saçlı sevgilim benim. Ne de güzel eğlenmişti. Tıpkı çocuklar gibi... Onu öyle masum görmek beni de mutlu ediyor. Onun bana bir bakışı, bir gülüşü dünyayı yaktırır. O kadar çok seviyordum onu.
O da beni sevsin, benim yanımda olsun da ben kurak toprakta gül bitirirdim.
Fakat şerefsizler boş durmuyordu işte. O günümüzü bile zehir etmişlerdi. Bizi hedef alan kurşunlardan kurtulmuş olsak da iki gündür bulamamıştım o itleri. İnci benim hem mutluluğum hem de en zayıf tarafımdı. Onu korumak boynumun borcuydu biliyorum ama o dağdaki kuyruğuna bastığım itler benim bir kadını sevdiğimi duyduklarında durmayacaklardı. Hele de bu kişiler kalleşse sırtımdan vuracak her şeyi yaparlardı.
Kendimi düşünmüyorum. Derdim sarışınım. Ona gelecek en ufak zarar kalbime atılan bir hançer olurdu.
Lunaparkta İnci'yi geçiştirmek daha kolay geldi. Onu korkutmak istemedim. Belki de hâlâ gitmesinden korkuyordum. Birkaç serseri olduğunu söyledim. Ne yazık ki gerçekler öyle değildi. Üç terörist ortalarda dolanıyordu ve o günkü hedefleri bizdik. Şimdi ise onları bulamamak canımı sıkıyordu. İnci'yle bile ilgilenememiştim bu yüzden. Biliyordum bana kırılmıştı. Yine de anlayışlı bir kızdı sevgilim. Eminim beni mazur görecekti.
"Komutanım adamın bildiği bir şey yok."
Giray'ın söyledikleriyle daha da sinirlendim.
"Ben şimdi konuştururum onu."
Bir hışımla sorgu odasına girerek sandalyede oturan adamın suratına sert bir yumruk attım. Yakasından kavrayıp bir yumruk daha, arkasından bir yumruk daha indirdim.
"Konuş lan it. Hangi delikte saklanıyorlar?"
Burnundan sızan kanla inliyordu.
"Bilmiyorum."
Hızla bir yumruk daha geçirdim.
"Ne demek lan bilmiyorum? Ben mi bileceğim senin sakladığın adamı?"
Yere düşünce bir de tekme geçirdim karnına. Ellerini karnına sararken birkaç kez öksürerek konuştu.
"Öğlene doğru gittiler. Ba... bana da bir şey demediler."
Öfkeyle yakasından tuttuğum gibi masanın üzerine yatırdım.
"Çocuk mu kandırıyorsun sen it herif? Ben kanar mıyım bunlara? Kimse görmez lan seni burada. Yok ederim. Hiçbir yerde kaydını bulamazlar."
Üzerine çullanmış yeniden yumruk atmaya hazırlanırken iniltiyle bağırdı.
"Dur... Tamam konuşacağım."
Yakasından tutup kaldırarak sandalyeye oturttum.
"Anlat."
Çekingen bakışları etrafta gezindikten sonra mecburen dili çözüldü.
"Gölge... Gölge diye biri varmış. Onu ortadan kaldırmak istiyorlar. Onun peşine gittiler."
Dedikleri beni şaşırtmamıştı. Benim peşimde olduklarını zaten biliyordum. Fakat planlarını öğrenmem gerekiyordu.
"Planları ne?"
Başını yerden kaldırarak inandırmak istercesine gözlerini bana dikti.
"Bilmiyorum. Bak yemin ederim bilmiyorum."
Elimi masaya vurarak bağırdım.
"Kes lan sesini! Yemin ediyor bir de."
Karşımdaki adama eğilmiş ürkütücü bakışlar atarken korkuyla konuşmaya başladı.
"Söylemediler."
Adamın ensesine elimi yerleştirerek kulağına doğru eğildim.
"Eğer yalan söylüyorsan seni doğduğuna pişman ederim."
Ürkütücü bir fısıltıyla konuştuktan sonra geri çekilerek odadan çıktım. Tekrar dinleme odasına geçtiğimde Giray beni bekliyordu.
"Sorgusunu tamamlayın çıkalım."
Giray diğer askere işaret verdiğinde o çıkarken cebimden telefonu çıkardım. Yine fazla kaptırmıştım kendimi işlere. Gelen mesajı yeni fark etmemle hemen açtım. Sarışınım göndermişti. Özleniyorsun yazıyordu. Bu kadın benim dudaklarımın kıvrılma sebebiydi. Bir de ortak yanımız vardı tabii. Ben de onu çok özlemiştim.
Onu arayıp telefonu kulağıma götürdüğümde beklemeye başladım. Açılmayan telefon canımı sıkarken son dakika açıldı.
"Güzelim."
Sesi biraz durgun olsa da cevap verdi meleğim. Belli ki bana kırılmıştı.
"Cihangir."
Şimdiye kadar eve gitmiş olması gerekirdi ama bazen işleri geç saatlere kadar sürdüğü için sorma ihtiyacı hissettim.
"Yavrum evde misin?"
Benim neşeli tutmaya çalıştığım ses tonuma karşılık onda bir şeyler eksikti.
"Evet. Bana gelsene."
İkinci kez bunu kırgın olmasına verdim. Yine de yanına gittiğimde gönlünü alırsam hiçbir şeyi kalmazdı, sarışınım bana dayanamazdı çünkü.
"Az bir işim kaldı. Bir sorun yok değil mi?"
"Seni özledim sadece."
Sonunda neşeli gelen sesiyle dudaklarım kıvrıldı. Yine o mavi gözleri gözlerimin önüne geldi.
"Ben de seni özledim sarışın."
Giray'ın sırıtan bakışlarını görmezden gelirken cevap bekliyordum kadınımdan.
"Ta... Tamam. Bekliyorum o zaman."
İnci'nin tedirgin sesi ve kekelemesi kaşlarımı çatmama sebep oldu. Telefonu kapatmasına izin vermedim.
"İnci."
"Efendim."
Sesi sakin fakat biraz daha ciddi geliyordu. Odanın içinde bir sağa bir sola ilerlemeye başladım.
"İstediğin bir şey var mı? Gelirken alayım."
Bunu sadece konuşmayı uzatmak için söylemiştim.
"Kırmızı şarap al. Bilirsin ben çok severim."
Olduğum yerde hareketsiz kalakaldığımda yüzüm fazlasıyla ciddi, kaşlarım çatıktı. Giray'la bakışlarımız kesiştiğinde hemen fark etmişti bendeki değişimi. Fazla duraksadığımı düşünerek emin olmak istercesine dudaklarımı araladım.
"Kırmızı şarap... Alırım tabii."
Onaylamasıyla telefonu kapattığımda boşlukta gibiydim. Fakat beynim ısrarla deli gibi çalışıyordu. Giray yanıma adımlayarak bakışlarını bana dikti.
"Ne oldu abi?"
Sıkıntılı bir nefes verdim.
"İnci gelirken kırmızı şarap almamı istedi."
"Eee..."
Dalıp giden bakışlarımı Giray'a çevirdim. "İnci alkol kullanmıyor Giray. Kırmızı şarabı da sevdiğini sanmı..." Kelimelerimin devamı gelmezken geriye gitmeye başladım. Bir anda zihnimde ışıklar yanarken kendi kendime sayıklıyordum. "Tabii ya... davet."
Davette Gizem'in üstüne kadehi devirip tehlikeli olduğunu söylemişti. Hatta ben de tehlikeli olanın kendisi olduğunu söyleyerek uğraşmıştım onunla. Sinirle bir küfür savurarak yanımdaki duvara yumruğumu geçirdim. Ben bunu nasıl atlamıştım? Giray şaşkındı.
"Ağabey ne oluyor söylesene?"
Hızla Giray'a dönüp bağırdım.
"Adamları bulduk. Çabuk hazırlanın. Operasyona çıkıyoruz."
O an durumu anlayan Giray'ın cevabı netti.
"Emredersiniz komutanım."
İnci'den...
Boğazımdaki elimle hâlâ nefesimi rahatlatmaya çalışıyordum. Pislik adam az daha öldürecekti beni. Son anda işine yarayacağımı söyleyen yanındaki adam sayesinde vazgeçmişti. Diğer elim de Burçak'ın kolunda onu sakinleştirmekle meşguldü. O da beni kurtarmaya çalışırken sert bir tokat yemişti. Gözlerim onların üzerinde kaşlarım çatık izliyordum. Bir yandan da içimden dua etmekle meşguldüm. Allah'ım sen bizim yardımcımız ol. Sen bu insanların eline bırakma bizi.
Yarım saat olmuştu ve Cihangir hâlâ gelmemişti. Onun zarar görmeyecek olması beni mutlu ederken bize yapacakları beni fazlasıyla ürkütüyordu. Kendimi de geçmiştim ama Burçak'a zarar gelsin istemiyordum.
"Nerede kaldı lan bu herif, niye gelmedi hâlâ?"
Artık sabırları tükenen adamlar bir yandan da tedirginlerdi. Ne kadar Cihangir'i alt etmek isteseler de onun asker ve hatta bordo bereli olması onları diken üstünde tutuyordu. Bir tanesi üzerime yürüyerek silahı alnıma dayadı.
"Niye gelmedi hâlâ lan bu adam?"
Zor da olsa kekeleyerek konuştum.
"Be... ben bilmiyorum."
Fazlasıyla öfkeliydi.
"Oyun mu oynadın lan bize? Sıkayım mı kafana?"
Alnıma yaslanan silahla ölüm anımı bekliyordum. Cihangir, kalbime dokunan adam iyi ki tanımışım seni. Gözlerim kapalı dualar ederken kapı çaldı. Gözlerimi araladığımda rahat bir nefes bile alamadım. Çünkü bu sefer de kalbime bir sızı saplandı.
Burçak'la tedirgin bir şekilde birbirimize bakarken kolumu kavrayan adam beni zorla ayağa kaldırdı.
"Kapıyı açıp içeri alacaksın. Eğer burada olduğumuzu belli edersen arkadaşını öldü bil."
Başıyla işaret ettiği Burçak'a kısa bir bakış attım. Arkadaşım da sevdiğim adam kadar kıymetliydi. Kapıya ulaştığımızda gözetleme deliğinden bakan adamlardan biri gülümseyerek başıma silah dayayan adama döndü. Başını eğdiğinde kalbim paramparçaydı. Sevdiğim adam gelmişti.
Birisi kapıda hemen arkama saklanırken diğeri tekrar oturma odasına geçti. Başıyla bana işaret verdiğinde kapıyı açtım. Karşımda duran Cihangir'e zoraki bir tebessüm sundum.
"Hoş geldin."
Bakışları üzerimde bir süre dolaştıktan sonra gözlerini gözlerime sabitledi.
"Hoş buldum."
Yalvaran gözlerle bakıyordum ona. Gelme der gibi. Ölecekti. Onu da bizi de öldüreceklerdi. Bir de elinde paketle gelmişti. Demek ki beni anlamamıştı. Arkamdaki adamın silahı dürtmesiyle kapıyı biraz daha araladım. Yüzümde acı bir gülümseme vardı.
"Gelsene."
Cihangir gülümseyerek ayakkabılarına eğildi. Ayakkabılarını çıkarmasını beklerken silahını görmemle gözlerimi büyüttüm. Bakışları beni bulduğunda başımı iki yana salladım. Burçak'a zarar gelmesinden korkuyordum.
"Burçak evde mi?"
Cihangir kapıyı işaret ederek bana Burçak'ı sorduğunda asıl amacının adam olduğunu anlayarak gözlerimi kapatıp açtım.
"Evde."
Güven veren bir tebessüm sundu. Elindeki paketi uzatarak kapıya doğru bir adım attı.
"Siparişini aldım."
Her şey Cihangir'in bu iki kelimesinden sonra oldu. Ben eve gireceğini düşünürken o beni bileğimden yakaladığı gibi dışarıya çekti. Aynı zamanda kapıyı büyük bir kuvvetle ittiğinde ne yaşadığımı anlayamadım. Silah sesleri peş peşe gelirken korkuyla çığlık attım.
"Burçak!"
Cihangir bana eliyle işaret verirken sesi sertti.
"Burada kal!"
Kendisi de içeri girdiği anda bir silah sesi daha geldi. Korkuyla ben de içeri atıldığımda gördüklerime inanamadım. Kapının arkasındaki adam yere yığılmış ölü gibi yatıyordu. Hatta belki de ölmüştü. Hemen oturma odasına girdiğimde telaşla Burçak'a bakınırken bir şok daha yaşadım. Diğer iki adam da başından aldıkları kurşunlarla ölmüş, her yer kan olmuştu. Daha da garibi Akın siyahlar içerisinde odanın ortasında duruyordu. Onun nereden geldiğini merak ederken açık duran balkon kapısına ilişti gözüm. Hemen yandaki koltukta oturan Burçak'a sıkıca sarılan adam da Giray'dan başkası değildi. O da tıpkı Akın gibi siyah giymişti. Burçak'ın kızaran yanağını öptü.
"İyi misin?"
Burçak gözyaşları içinde ağlarken Giray sevdiği kadının bir de alnından öptü. Dudaklarını alnından ayırmadan fısıldıyordu.
"Geçti kıvırcığım. Ben senin yanındayım."
Burçak sevdiği adamın kolları arasına girdiğinde Giray sıkıca sardı. Başına tatlı tatlı öpücükler bırakıyordu. O kadar güzel görünüyorlardı ki... Gözlerim istemsiz Cihangir'i ararken hemen çaprazımda beni izlerken buldum. Ellerini yumruk yapmış öyle bakıyordu ki yakıyordu âdeta. Gözlerinde aşk, sevgi, nefret, kin, şefkat, hüzün her şey vardı. Onu bu kadar duygu karmaşası içinde görmek zor ve nadir olan bir şeydi. Masum bakışlarla bakıyordum. O da beni sarsın sarmalasın istiyordum. Neden öyle karşımda bekliyordu? Neden sarmıyordu beni? Gözlerimden birkaç damla yaş daha süzüldü. Buna karşın yumrukları biraz daha sıkılaştı. Bana doğru yaklaşmasıyla ben de ona doğru bir adım attım.
"Cihan..."
Beni tutup göğsüne bastırdı. Tutamadım gözyaşlarımı. Saçlarımı okşayıp başıma küçük bir öpücük kondurdu. Sıkıca sarıldım ona. Yalnız kalmaktan, onsuz kalmaktan korkar gibi.
"İnci'm... özür dilerim," Fısıltısıyla gözlerini görmek için başımı kaldırdım. Neyden bahsediyordu? Soru dolu bakışlarımı es geçerek tekrar konuştu. "Hadi gitmemiz gerekiyor."
Durup etrafıma bakınmamla gördüklerim midemi kaldırırken tekrar Cihangir'e döndüm.
"Bizim başka gidecek yerimiz yok ki."
Elini yanağıma koyup okşadı.
"Ben ne güne duruyorum İnci? Hadi Burçak'la kendinize birer küçük valiz hazırlayın gidelim."
Burçak'la odalarımıza geçtik. Kendime pijama takımı ve birkaç yedek kıyafet aldım. Alelacele birkaç ihtiyacımı da valize koydum. En son oyuncak ayımı da alarak odadan çıktım. Onu burada bırakamazdım. Burçak'ın da odasından aynı anda çıkmasıyla Cihangir ve arkadaşları silahlarıyla hazır bir şekilde bizi bekliyorlardı. Gözlerim istemsiz kapıdaki cesede takılırken Cihangir önüme geçerek çıkışa yönlendirdi. Anlaşılan daha fazla görmemi istemiyordu. Akın'a bakarak içeriyi işaret etti.
"Burası sende."
Arabaya bindiğimizde kendimi fazlasıyla hâlsiz ve uyuşuk hissediyordum. Biraz önce olanları aklım almıyordu. Ben, İnci Sargın, buraya geldiğimden beri bir sürü kötü şey yaşamıştım. Silahın adını bile anmazken şimdi dibimden kurşunlar geçiyordu. En kötüsü de ikinci kez etrafımda cesetler görüyordum. Hayır, acımıyordum. İkisi de hak etmişti ama midem daha fazla bu durumu kaldıramıyordu. Kısa bir süre sonra dayanamadım.
"Cihangir durdur arabayı."
Başını bana çevirip ne olduğunu anlamaya çalışan bakışlarla yüzümü inceliyordu.
"Bir sorun mu var?"
Midem bana itaatsizlik ederken Cihangir'e açıklama yapacak durumda değildim.
"Durdur dedim."
Beni dinleyerek arabayı durdurmasının ardından hemen inerek kusmaya başladım. Yanıma gelip belimi kavradı.
"Yavrum iyi misin?"
Kusunca biraz daha rahatlarken doğruldum. Derin birkaç nefes almamla daha iyi hissediyordum kendimi.
"İyiyim."
Arabaya ilerleyip kısa sürede elinde su şişesiyle tekrar yanıma geldi. Şişeyi açıp suyu elime dökerken ağzımı, yüzümü yıkadım. Ellerimi de yıkadığımda tekrar arabaya bindik.
"Hastaneye gidiyoruz."
Net tavrıyla Cihangir'e döndüm.
"Gerek yok. İyiyim ben."
Kaşlarını çattı.
"İyi falan değilsin İnci. Şu hâline bak."
Viteste olan elini kavradım. Beni anlaması için dikkatle yüzüne bakıyordum.
"Sadece dinlenmek istiyorum."
Bana kısa bir bakış atarak önüne döndü. Yüzündeki ifade memnuniyetsiz ve sıkıntılıydı ama beni de üzmek istemiyordu.
"Pekâlâ."
Cihangir'in evine geldiğimizde Giray'ın arabası da park alanındaydı. Büyük ihtimalle bizim yolda oyalanmamız sebebiyle onlar erken gelerek Giray'ın evine geçmişlerdi. Giray, Cihangir'in karşı dairesinin üst katında oturuyordu. Birkaç kez kapısını aşındırdığım için biliyordum. Cihangir'in evine geldiğimizde hâlâ kendimi pek iyi hissetmiyordum.
"İstersen bir duş al İnci, rahatlarsın."
Dudaklarımı büzerek bakışlarımı yere indirdim. Şu an duş alma fikri çok cazip geliyordu. Ama başka bir evde duş almak ve o evde Cihangir'in olduğunu bilmek... Bilemiyorum. Çekiniyordum biraz. Çok da doğru gelmiyordu zaten.
"Şey ben..."
Çenemi kaldırıp gözlerine bakmamı sağladı.
"Merak etme ben dışarıda olacağım."
Korkuyla baktım gözlerine. Bu kadar anlayışlı olması beni mutlu ediyordu. Cihangir fazlasıyla düşünceli ve harika bir erkekti fakat şu an onsuz hiçbir yer güvenli değilmiş gibiydi.
"Ama yalnız kalmak da istemiyorum."
Mırıltılı sesimle yüzünde hafif bir tebessüm oluştu. Beni kendine çekerek alnımdan öptü.
"Korkma güzelim. Burada güvendesin. Sen güzelce duşunu al. Benim tekrar karargâha dönmem gerekiyor. Hemen gelirim olmaz mı?"
Evet burası korunaklı bir yer ama ben yine de fazlasıyla korkuyordum. Şimdi giderse kim bilir ne zaman gelirdi. Hem o adamlarla uğraşacaktı, biliyordum. Bunu istemiyordum. Tek istediğim yanımda olmasıydı. Fakat onu da tutamazdım, işini yapmak zorundaydı. Aslında Burçak da yanıma gelebilirdi. Lakin onu da rahatsız etmek istemiyordum. Başına gelenler benim yüzümdendi. Beni hedef alanlar onun da incinmesini sağlamıştı. Şimdi yine kendim için onu Giray'dan ayırmak istemiyordum.
"Tamam git ama hemen gel."
Göğsüne biraz daha bastırdı. Eli boynuma giderken usulca okşamıştı. Biliyorum, ikimizin de aklından geçenler aynıydı ama sıktığı dişleri ve sert bakışlarıyla Cihangir daha hoyrattı. Başıma gelenlerde kendini sorumlu tutuyor ve bunun için kendine de kızıyordu.
"Sen rahatına bak. Banyoda ihtiyacın olan her şey var. Ben işim biter bitmez gelirim."
Onu yolcu etmemle hemen banyoya girdim. Uzun bir duşun ardından kendime temiz bir havlu bulup aynaya baktım. Gördüğüm görüntü yüzümü buruşturmama sebep oldu. Yine dudağımın bir kenarı yara, yanağım hafif de olsa kızarıktı. Bu seferki fark ise boynumda oluşan kızarıklıktı. Geçen sefer beni ağlatan görüntü bu sefer sadece yüzümü buruşturdu. İnsan ne yaşarsa alışıyordu belki de.
Sahi ne yaşıyordum ben?
Kocaman, saray gibi evin biricik prensesi İnci. Hizmetlilerin, dadıların etrafında döndüğü, bir dediğinin iki edilmediği, cicili elbiseleri, topuklularıyla narin narin dolaşan ben gerçekten ne yaşıyordum? Olmak istediğim yerde miydim? İstanbul'da olsam şimdi evimde sıcacık yatağımda pelüşlerin arasında yatıyor ya da kahvemi içerken film izliyor, kitap okuyor olabilirdim. Fakat aynı zamanda da istemediğim adamın yüzüğünü parmağımda taşıyor ve zorla düğün gününü bekliyor olurdum. Kalbim kırık, sevgiden yoksun yaşardım.
Şimdi ise fiziksel acı çekiyordum. Bilmediğim bir şehirde başıma silahlar dayanıyor ve hayatta kalmaya çalışıyordum. Sevdiğim adamın mesleği bizi korurken bolca da düşman kazandırıyordu. Yine de ilk defa kalbim mutlu, ruhum huzurluydu. İlk defa aşkı tatmıştım, bir erkeğe her şeyiyle güveniyordum. İlk defa bir adam bana değer verip her şeyiyle bana sahip çıkıyordu.
Peki hangi seçenek doğru olandı?
Ben kendimce yolumu seçip buralara kadar gelmiştim. Tabii sonuçlarını da hiç düşünmeden. Planlarım arasında aşk yoktu. Sadece kendi ayaklarımın üzerinde duracaktım. Böylelikle ailemin yaptırımlarına boyun eğmemiş olacaktım. Şimdi durum çok farklıydı. Cihangir'i çok seviyordum ve umarım tüm bu yaşananlara değerdi.
Üzerime pijamalarımı geçirip oyuncak ayımı da alarak salona geçtim. Koltuğa uzanıp televizyonu açtım. Tek istediğim evde ses olmasıydı. Hangi kanal olduğuyla ilgilenmiyordum. Aynı zamanda bütün ışıkları da açtım. Karanlıkta kalmak da istemiyordum. Ayıma biraz daha sarılarak televizyonu boş gözlerle izlemeye başladım. Cihangir gelene kadar beklemek istesem de göz kapaklarım yavaş yavaş kapanıyordu.
Saçlarımda gezen elleri hissettiğimde bilincim açık olsa da gözlerim kapalıydı. Cihangir'in o sevdiğim kokusu burnuma dolarken karşımda beni izlediğini hissedebiliyordum. Gözlerimi açmaya niyetlenirken konuşmasıyla vazgeçtim.
"İnci'm... Altın saçlı, okyanus gözlüm. Ben sana nasıl sahip çıkacağım bilemiyorum. Benim yüzümden zarar görmen canımı nasıl acıtıyor bilemezsin. O güzel dudaklarındaki yara sanki benim kalbime açılıyor. Boynundaki izi gördükçe benim boynuma dolanan bir ip varmış gibi hissediyorum."
Söylediği her kelime kalbime ulaşırken gözlerim kapalı sakin nefesler almaya çalışarak onu dinliyordum. Keşke tüm bunları ben uyurken değil de ben uyanıkken söyleseydi. İnsan âşık olacağı kişiyi seçemiyordu. Ben de seçemedim. Fakat karşıma çıkan adamdan da pişman değildim. Hâlâ iyi ki diyordum, iyi ki hayatıma girmiş, iyi ki beni seviyor, iyi ki böylesi güzel kalbi olan bir adamı sevmişim. Derin bir nefes alarak devam etti.
"Daha ne kadar dayanırsın bilmiyorum. O kadar tezat duruyorsun ki buraya. En önemlisi de bana. Bir gün bütün bunlar çok fazla geldiğinde gitmek isteyeceksin. Beni bile görmeyecek gözlerin. Askeri sevmek zordur İnci'm. Cesaret ister, sabır ister... Sen daha ne kadar sabredeceksin? Bugün gözlerindeki korkuyu gördüm ve ben bir kez daha bittim. Keşke seni bütün kötülüklerden koruyabilsem."
Doğru söylüyordu. Askeri sevmek, onun yolunu gözlemek zordu. Her an başına bir şey mi geldi, sağ salim dönecek mi korkusu insanı çıkmaza sokuyordu ama ben böylesine merhametli kalbi sadece yüzbaşımda bulmuştum. Onun sıcacık yüreği, beni saran kolları ve beni sakladığı geniş göğsü birçok erkeğe bedeldi.
Askeri sevmek cesaret istiyorsa bir kadına sahip çıkıp tüm yüreğini kadınına açmak, onu çıkarsız sevmek de büyük cesaret isterdi. Ne yazık ki günümüzde nadir bulunan şeylerdi bunlar. En önemlisi de aşk... Günümüzde kaç kişi bunu en saf hâliyle yaşıyordu ki... Ne de az kalmıştı gerçekten sevenler. Hep bir çıkar ilişkisi içine düşmemiş miydik?
Daha fazla dayanamayarak gözlerimi açtım, içim burkuldu. Gözleri kızarmış yorgun görüntüsü hiç Cihangir'e göre değildi. Üzerini değiştirmişti, altında eşofmanı üzerinde beyaz tişörtü vardı. Yine kısacık saçları, pürüzsüz yüzü ve doyamadığım bakışlarıyla her şeye rağmen fazlasıyla yakışıklı görünüyordu.
"Seni seviyorum yüzbaşı ve bundan pişman değilim."
Dudakları yukarı kıvrılırken yüzünde ne yazık ki buruk bir tebessüm vardı. Alnımı öpüp geri çekildi.
"Seni seviyorum sarışın."
Aşk güzel şeydi. Her şeye rağmen, herkese rağmen. Ayağa kalkmasıyla kolunu tuttum.
"Nereye?"
Kolundaki elimi tutarak okşadı.
"Buradayım yavrum merak etme."
Yanımdan ayrıldıktan kısa bir süre sonra elinde yastık ve pikeyle geri döndü.
"Hadi bakalım uyku vakti," Başımın altına yastığı koyup üzerime pikeyi örttü. "Aslında benim yatağımda yatsan daha rahat edersin İnci."
Olumsuz bir tavırla başımı iki yana salladım. Bunu kabul etmezdim ve o da bunu biliyordu.
"Burası iyi."
Yanaklarını şişirip serbest bıraktı.
"Pekâlâ, iyi geceler o zaman."
Arkasını döneceği sırada tekrar elini tuttum. Bana dönen bakışları soru sorar nitelikteydi. Masum masum baktım gözlerine.
"Gitmesen olmaz mı? Korkuyorum."
Pikenin ucunu kaldırmamla gülümsedi.
"Orası için fazla kalıplıyım sanırım."
Kıkırdadım.
"Allah'tan ben inceyim."
Gülerek başını salladı.
"Kay bakalım."
Kendimi geriye çektiğimde zor da olsa yanıma uzanırken beni rahatsız etmemek için bedeninin çoğunu dışarıda bırakmıştı. Düşecek diye korksam da şu anki mutluluğuma diyecek yoktu.
"Ben uyuyunca gidersin olmaz mı?"
Yanağımı okşayıp burnumu öptü.
"Tamam güzelim de şu ayını çeksen mi aramızdan diyorum."
Zaten küçük olan koltukta bir de ayıcık yer kaplıyordu ama şimdi onu bırakamazdım.
"Olmaz."
Gözlerini devirerek biraz daha sarıldı bana. Kolunun üzerine, göğsüne yatırmıştı.
"Bir bu yaratık eksikti zaten."
Homurdanışını duymazdan gelerek biraz daha sokuldum ona.
"İyi geceler yüzbaşı."
Başıma küçük bir öpücük bıraktı.
"İyi geceler yavrum."
⭐️💛⭐️💛
Instagram hesabım:soylumery
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
106.39k Okunma |
8.7k Oy |
0 Takip |
63 Bölümlü Kitap |