Yeni Üyelik
29.
Bölüm

29. Bölüm

@soylumery

 

Merhaba 😇
Keyifli okumalar...🤩

 

Aşk tutsaklıksa eğer tutsaktım işte. Kalbime vurulan prangalar esaretimin değil, aşkımın en büyük kanıtıydı.

Ey sevgili...

Eğer ki geri kalan hayatım senin kalbinde tutsak olmaktan geçiyorsa çok da uzak değildi mutluluk.

Yine zamanın ekmeğini yiyordum. Ne güzel bir mükâfattı zaman. İlaç gibi geliyordu insana. İki gün bile yetmişti her şeyin normale dönmesine. Dudağımdaki yara geçmiş boynumdaki iz yok olmuştu. Keşke ruhumuza, kalbimize aldığımız yaralar da fiziksel olanlar kadar çabuk geçseydi.

Dün babamın isteğini yerine getirmemiş binmemiştim uçağa. Gidemezdim. Sevdiğim adamı bırakıp soğutamazdım kalbimi tekrar. Şimdi sıcacıktı benim kalbim. Öyle bir ısıtıyordu ki kalbimi, o aklıma gelince bile güller açıyordu yüzümde.

Elimdeki deftere not alarak raftaki eksik ilaçların listesini çıkarmaya devam ettim. Çok fazla aksatmıştım yine işleri. Yusuf sağ olsun fazlasıyla idare ediyordu ama sadece klinikteki işleri halledebiliyordu. Dışarıdaki işler ise benim yüzümden kalıyordu. Derin bir iç çektim. Sanırım artık yanıma işleri bilen birini daha almalıydım. Tekniker ya da teknisyen olabilirdi pekâlâ. Arkamı dönmeden Yusuf'a seslendim.

"Yusuf mamalar ne durumda bakar mısın? Bittiyse onları da sipariş edelim."

"Hemen bakıyorum abla."

O bakarken ben de elimdeki kalemi beyaz önlüğümün cebine koyup vitaminlerin olduğu sürgülü cam bölmeyi kaydırarak açtım. Oradaki eksiklere bakıp alt dolaba eğildim. Stok olup olmadığını da kontrol ediyordum. Aslında bilgisayarımda hepsi kayıtlıydı ama böylesi daha çok hoşuma gidiyordu. Hem de görsellik daha akılda kalıcıydı.

"Abla köpek maması çok az kalmış sadece. Paşa hepsini bitiriyor."

Gülerek olduğum yerde doğruldum.

"Tamam canım yazıyorum."

Elimdeki dosyaya not ettim. Dalgın bir şekilde ilaçları kontrol etmeye devam ediyordum. Aklım babamdaydı. Beni dünden beri ne aramış ne de sormuştu. Bu sessizlik beni fazlasıyla ürkütüyordu doğrusu. Babam büyük bir iş adamıydı ve emrinde sözünden çıkmayan bir sürü insan varken benim sözünü dinlememiş olmam onun hoşuna gitmeyecek bir şeydi. Bu duruma kayıtsız kalacağını sanmıyordum. Hem de beni bulmuşken. Sonuçta ne zamandır beni arıyordu. Ayrıca babamın karşısında hayır cevabı pek de kabul gören bir durum değildi. Onun için sadece dediklerine itaat eden insanlar vardı ve ben itaatsizlik etmiştim şu an. Fakat yirmi dört yaşında kendi kararlarımı kendim alabilecek bir kızdım. Elbette ki ailemi her yaşta dinlemeliydim ama sevdiğim adama da kendim karar verebilmeliydim.

Bir anda arkamdan sarılan kollarla irkilerek sıyrıldım düşüncelerimden. Karnımın üzerinde birleşen ellere baktım telaşla. Sonra kulağıma gelen o hayranı olduğum sesi dinledim.

"Bu kadar dalgın sadece beni düşünüyor olabilirsin öyle değil mi?"

Tenime değen nefesi huylanmama sebep oldu. Bana zaman tanımadan yanağıma konan öpücükle gerilen bedenim gevşedi, dudaklarımda huzurlu bir tebessüm şekillendi. Usulca başımı yana çevirerek o tutkunu olduğum gözlerine baktım. O kadar yakındık ki birbirimize göz bebeğinin her bir tonunu hayranlıkla izliyordum. Tabii bu arada yanaklarım da kızarmaya başlamıştı çoktan.

"Şey... Aslında tam olarak öyle değil."

Kaşları önce şaşkınlıkla havalanırken hemen sonrasında ise düşünceli bir şekilde çatıldı. İstiyordu ki bu kadar derin sadece onu düşüneyim.

"Kimi düşünüyorsun peki?"

Sabırsız sorusuyla gülümseyerek ona doğru döndüm. Ama bu gülümseme biraz buruktu. Bir eli hâlâ belimde duruyordu.

"Babamı."

Ciddiyetini koruyan Cihangir usulca saçlarımı okşamaya başladı.

"Aramadı mı hâlâ?"

Başımı hüzünle iki yana salladım.

"Bu sessizlik beni tedirgin ediyor."

Eli yanağıma uzanırken avuç içi bulunduğu yeri çoktan kaplamıştı.

"Ben yanındayım bir tanem. Endişe etme."

Elini kavrayıp dudaklarıma götürerek avuç içini öptüm. İkimiz de mutlulukla gülümserken merakla gözlerine baktım.

"Erken gelmeni neye borçluyum?"

Daha kliniği kapatmama vardı ve arada böyle habersiz ve erken geliyordu.

"Seni özlemişimdir belki."

Yanından geçip masama doğru yürürken başımı arkaya çevirdim.

"Beni şımartıyorsunuz yüzbaşım."

Cevap vermek için dudaklarını araladığında konuşmasını Paşa'nın havlaması engelledi. Gülümseyerek yanına gidip tasmasını çözdü. Bacaklarına dolanan Paşa'yı bir süre sevdi. Peşinden gelen Paşa'yla benim koltuğuma geçip oturdu. Israrla sırnaşan köpeğimin tüylerini okşarken yanlarına yaklaşarak başını okşadım. Fakat gözlerim âşık olduğum adamdaydı.

"Koltuğumda gözün var değil mi? Doğruyu söyle."

Ben de onunla uğraşmayı seviyordum. Paşa'dan aldığı bakışlarını bana dikti.

"Benim gözüm sadece sende güzelim."

Kalbim daha bir hızlı atmaya başladı. Her seferinde böyle tatlı tatlı konuşup beni etkilemeyi başarıyordu doğrusu. O benim başıma gelen en güzel şeydi.

"Benim de."

İkimizin de yüzünde oluşan gülümseme görülmeye değerdi. Yusuf elindeki çaylarla yanımıza gelerek birini Cihangir'in önüne bırakıp diğerini de bana verdi.

"Hoş geldin Cihangir ağabey."

Cihangir arkasına yaslanarak gülümsedi.

"Hoş buldum aslanım, sağ ol," Çayından bir yudum alıp başını kaldırdı. "Nasıl gidiyor bakalım? Annenler nasıl?"

Yusuf biraz çekingen duruyordu.

"İyiler ağabey sağ ol. Bizim en küçük hasta olmuş onunla uğraşıyor annem."

Cihangir bana kısa bir bakış atıp biraz daha dikkat kesildi.

"Geçmiş olsun. Doktora götürdünüz mü? Yapabileceğimiz bir şey varsa söyle."

Yusuf'un utangaç bakışları Cihangir yerine etrafta geziyordu.

"Sağ ol ağabey, götürdük. Zaten İnci abla her konuda yardımcı oluyor."

Tebessümle Yusuf'un saçlarını karıştırdım. Onu seviyordum ve kardeşimin yerine koymuştum. Kerem'im, benim biricik kardeşim. Ne çok özlemiştim onu. Onlar konuşmaya devam ederken kapıdan içeri giren kişiye bakmak için arkamı döndüm. Elinde köpeğiyle genç bir adam içeri girdi.

Hayvan sahibiyle ilgilenip köpeğinin aşısını yaparak yolcu ettim. Arkasından gelen birkaç müşteriye de ilaç ve birkaç ürün sattım. Bu esnada Cihangir de Paşa'yla vakit geçirerek beni izlemişti. Yusuf'u da fazla iş olmadığı için eve erken gönderdim. İşlerim bitince derin bir nefes aldım.

"İşler bitti... Gidebiliriz artık."

Sonunda koltuğumdan kalkabilen sevdiğim tam karşımda durdu.

"Önce yemeğe gidelim güzelim olur mu?"

Harika bir öneri sunmuştu. Kabul etmemem imkânsızdı.

"Çok iyi olur, ben de acıktım zaten."

Tek kaşını kaldırarak imalı bir bakış attı.

"Hamarat bir sevgilim olsa evde bana yemek yapardı ama yok işte."

Bana laf çarpması artık alıştığım bir şeydi. Sonuçta benimle uğraşmayı fazlasıyla seviyordu. Gözlerimi kısarak gözlerine baktım. Ellerim belimdeki yerini almıştı bile.

"Neden siz yapmayı denemiyorsunuz Cihangir Bey?"

Kaşları havalanırken ne kadar tatlı göründüğünün farkında mıydı acaba?

"Bak sen..." dedi bana yaklaşarak, eli belime dolanırken beni biraz daha kendine çekti. Güzel çehresini görebilmek için başımı geriye attım. Gülüyordu. "Sizin aksinize ben oldukça güzel yemek yaparım İnci Hanım."

Gülümseyerek kollarımı boynuna doladım.

"O zaman yap da görelim."

Burnumu sıkmasıyla başımı geri çektim.

"Öyle karşılıksız yapmam ama."

Eline vurarak kaşlarımı çattım. Yapay bir sinirle konuşurken yüzümde silemediğim gülümseme duruyordu hâlâ.

"Ya Cihan, bir yemek yapacaksın onda da karşılık bekliyorsun. Ayrıca rahat bırak şu burnumu. Uzayacak senin yüzünden."

Avuç içimle burnumu ovarken erkeksi bir kahkaha attı. Burnuma küçük bir öpücük bırakıp eliyle beni gösterdi.

"Küçümsediğin şeyi sen yapamıyorsun ama küçük hanım. O ne olacak?"

Gözlerimi devirsem de onayladım.

"Tamam, söyle ne istiyorsun yüzbaşım?"

Öyle bir baktı ki ela gözleriyle, mavilerim dolup taştı âdeta. Usulca eğdi başını. Dudaklarını kulağıma yaklaştırıp fısıldadı.

"Bir öpücük hiç fena olmazdı."

Zor da olsa yutkundum. Yüzümü yine ateş bastı. Bu adam kesin bilerek yapıyordu bunu. Nefesimi kesmekte üstüne yoktu. Geri çekilip gözlerime baktığında hızla başımı yere eğdim. Dudaklarımı yiyip bitirmekle meşguldüm. Gülümseyerek beni kendine çekerken yine göğsüne sakladı. Kollarımız birbirimizin bedenine dolanmıştı. Kokusunu huzurla içime çekiyordum. Başıma kondurduğu öpücük kalbimdeki her bir kelebeğin kanat çırpma sebebiydi.

Kalbi güzel adamım benim. Ben seni hak edecek ne yapmış olabilirdim ki?

Kokusunu derin derin içime çekerken zaman dursun ve ben adamımın en korunaklı yerinden hiç ayrılmayayım istedim. Orada nefes alayım, orada hayat bulayım. Tam kalbinin üstüne düşsün başım. Yatağım orası, elleri yorganım olsun istedim. Ama sandığım kadar uzun sürmedi bu hayal. Açılan kapıyla kendimize gelirken zor olsa da bedenlerimizi birbirinden ayırdık.

Kimin geldiğine baktığımda yok olmak istedim. Kalbim bu sefer farklı bir nedenle hızlanırken nefesimi tutmuş kapıdaki bir kere olsun göğsünde saklanamadığım adama bakıyordum. Onun sert bakışları kalbimi buz gibi yapıyordu.

"Baba..."

Fısıltıya benzer çıkan sesimle babam kapının orada durmaktan vazgeçerek bana doğru ilerledi. O sırada elimi kavrayan Cihangir sayesinde derin bir nefes alabildim. O benim yanımdaydı ve biliyordum ki beni yalnız bırakmazdı. Tam önümüzde duran babam Cihangir'i baştan aşağı süzüp bakışlarını bana çevirdi. Hiç konuşmaması beni tedirgin ederken biraz ürkek biraz da utangaç bakışlarla bakıyordum ona. Zira daha önce hiç erkek arkadaşım olmamıştı ve şimdi sevgilime sarılırken yakalanmıştım ona.

"Demek Tuna'nın dedikleri doğruymuş."

Buz gibi sesiyle kurduğu cümle benim de içimi soğuttu. Ama asıl darbe arkasından gelecek olan tokat için kalkan eliydi. Cihangir hızla babamın havadaki elini yakalarken istemsiz sakınmıştım kendimi.

"Baba..."

Acı çeker gibi çıkan sesim ve buğulanan gözlerim kalbime yediğim tokattandı. Yüzüme inmeyen tokat çoktan ruhuma inmişti. Babam ilk defa bana el kaldırıyordu. Bu öfkenin sebebi bendim ama keşke sevdiğim adamın önünde bunu yaşatmasaydı. Daha bana bir kelime bile sormamıştı.

"Sakın!" Cihangir tok sesiyle devam etti. "Sakın pişman olacağınız bir şey yapmayın."

Elini Cihangir'den kurtaran babam ilk onu tersledi.

"Sana mı soracağım ne yapacağımı? Sen kim oluyorsun da kızımla arama giriyorsun?"

Cihangir bu duruma sessiz kaldığında babam bakışlarını bana çevirdi. Gözlerimden yaşlar süzülürken ellerim titriyordu. Cihangir olmasaydı o tokat yüzüme inecekti. Babam beni dinlemeden Tuna'nın sözleriyle yargılıyordu. Kim bilir ne yalanlar söylemişti babama. Kalbim sızlıyordu. Belki de onun gözünde evden kaçarak hak etmiştim o tokadı ama benim de canım acıyordu. Neden beni kimse görmüyor?

"Bu ne olduğu belirsiz adam için mi geldin buraya? Bunun için mi bizi bu kadar zaman habersiz bıraktın? Bu nasıl bir sorumsuzluk İnci?"

Cihangir'in eli yumruk olduğunda ne kadar gergin olduğunu anladım. Benim babam olduğu için cevap vermiyordu. Yoksa Cihangir en ufak şeyde bile altta kalacak bir adam değildi.

"Baba lütfen! Nasıl Tuna'ya inanıp bana sormadan yargılarsın?"

İkimize de eğreti bir şekilde bakıyordu.

"Söylediklerinin tersi bir şey göremiyorum şu an."

Masum bakışlarla babamın gözlerine baktım. Bir kez olsun beni anlamasını istiyordum. Sadece bir kez.

"Cihangir'i seviyorum baba. Ben sevmediğim bir adamla bir ömür geçiremem, beni anla lütfen."

Babamın bakışları bir süre kenetli ellerimizde dolaşıp tekrar yüzüme tırmandı. Şimdi daha da öfkeliydi.

"Saçmalama İnci. Tuna senin nişanlın. Şimdi hemen benimle İstanbul'a geri dönüyorsun."

Bileğimden tutarak beni çekince ne yapacağımı bilemedim. Parmağımdaki yüzüğü fark etmesiyle kaşları daha fazla çatıldı.

"Bu ne demek oluyor?" Öfkeli sesi hiddetle bütünleşirken Cihangir'e döndü. "Sen ne hakla benim kızıma yüzük takarsın? Kimden istedin kızımı da bu hakkı kendinde gördün? Bizde çapulcuya yem edecek kız yok."

Cihangir'in gözleri kararmıştı, yüzü ise duvar kadar soğuktu. Öne doğru bir adım attığında içimi de bir korku kapladı.

"İfadelerinize dikkat edin Mümtaz Bey. Biz yanlış bir şey yapmadık."

Babam elime uzandığında hemen geri çektim. Cihangir de bu duruma tepki göstererek beni arkasına sakladı. Sesi sert, ifadeleri netti.

"Bakın İnci'nin babasısınız diye yanlış bir şey söylemek istemiyorum ama kızınızın parmağından kimse zorla o yüzüğü çıkartamaz. Ne İnci çocuk ne de ben toy biriyim. Biz birbirimizi seviyoruz. Buna siz de dahil kimse engel olamaz."

Babam bir süre uzun uzun Cihangir'e baktı. Sanki birbirlerine göz dağı veriyorlardı. Cihangir başını bana çevirdiğinde konuşmak için ağzını araladığı sırada babamın telefonu çaldı. Cebinden çıkardığı telefonu kulağına götürdü.

"Söyle."

"...."

"Ne diyorsun, ne hastanesi Rüveyda? Kerem nasıl?"

Babamın kiminle konuştuğunu düşünürken annemin ismini duyunca anladım. Fakat daha da önemlisi Kerem'i sorması anında dikkat kesilmeme sebep oldu.

"Tamam, ben geliyorum hemen."

Babam telefonu kapatır kapatmaz bakışlarımız kesişti. Öne bir adım atıp karşısına geçtim.

"Baba ne olmuş Kerem'e, iyi mi?"

Yüzünde sıkıntılı bir ifade şekillendi.

"Kaza yapmış, hastanedelermiş."

Korkuyla ellerimi dudaklarıma kapattım.

Kerem, benim biricik kardeşim...

Beni hiç yalnız bırakmamış hep yanımda olmuştu. Şimdi ise canı yanıyordu. Allah'ım lütfen ona bir şey olmasın.

"Baba, Kerem iyi mi?"

Eli telefonun üzerinde hareket ederken konuştu.

"Bilmiyorum İnci."

Cihangir beni kolunun altına alırken başımı öptü.

"Sakin ol güzelim bir şey olmayacak."

Başımı göğsüne yaslayıp elimle tişörtünü kavradım. O sırada babam yine biriyle konuşmaya başladı.

"Acilen ilk uçakla İstanbul'a dönmem gerekiyor. Bilet alın."

Bir süre karşı tarafı dinleyip bana döndü.

"İnci geliyor musun?"

İşte bu soru benim cevabını bilip de dile getiremediğim bir soruydu. Buğulu gözlerimle başımı kaldırıp sevdiğim adama baktım. Cihangir gözlerini kapatıp açarak beni onayladığı an ben de babamı onayladım.

"Geliyorum."

"İki bilet alın."

Babam telefonu kapattığında bakışları hâlâ benim üzerimdeydi.

"Hadi İnci."

Babam klinikten çıkarken kalbim ikiye bölündü sanki. Cihangir'e dönerek kollarımı boynuna doladım. Sıkı sıkı sarılırken onun kolları hâlâ sarmamıştı bedenimi. Sanki bir şeylerin kötü gideceğini biliyordu. Ya da gitmem canını sıkmıştı. Belki de sarılırsa bırakamamaktan korkuyordu.

Sabırla bekledim. Gözümden akan her bir damla omzunu ıslatırken sessizce bekledim. Usulca beni saran kollarıyla derin bir nefes aldım. Kokusunu doya doya içime çektim. Geri çekildiğimde elimi yanağına koydum.

"Geleceğim yüzbaşı."

Parmaklarımın ucunda yükselerek yanağına küçük bir öpücük bıraktım. İki eliyle yanaklarımı kavrayıp alnımı öptü.

"Biliyorum güzelim."

Son kez gözlerine bakıp çantamı ve anahtarımı aldım. Birlikte dışarı çıktık. Babam arabaya çoktan binmişti. Şoförü ise arka kapıyı açmış beni bekliyordu.

"Gidince beni ara."

Tebessüm ederek başımla onayladım Cihangir'i. Arayacaktım. Ben onun sesini bile özlüyordum. Arabaya biner binmez şoför kapıyı kapatıp yerine geçti. Hareket eden arabayla gözlerim sadece Cihangir'deydi. Onu arkamızda bırakırken kalbimde küçük bir sızı hissettim. Aklım gitmem gerektiğini söylerken kalbim isyan ediyordu ama kardeşim benim her şeyimdi ve onu yalnız bırakamazdım.

***

Fazlasıyla sessiz geçen yolculuğun ardından sonunda İstanbul'a ulaştık. Havalimanına indiğimizde yine babamın şoförlerinden biri bizi karşıladı. Bu havalimanı benim için başlangıçtı. Bir kaçış serüvenin başlangıcı ve benim özgürlüğüme kavuşma yolumdu.

Tekrar arabaya binerek yola çıktık. Cihangir'i aramam gerekiyordu ama babamın yanında aramak istemediğim için arabadan inene kadar beklemeye karar verdim. Bir süre sonra eve doğru gittiğimizi fark ettiğimde babama döndüm.

"Hastaneye gitmiyor muyuz?"

Bana bakmadı bile.

"Evden almam gerekenler var."

Söylediği şeye anlam veremesem de mecburen bekledim. Araba evin bahçesine girince ne kadar özlediğimi fark ettim. Sonuçta burası benim doğup büyüdüğüm yerdi ve ben fazla ayrı kalmıştım. İlk defa görüyor gibi etrafı incelerken arabadan inen babamın peşine takılarak eve girdim. Dadımı özlemiştim ve bir kerecik sarılmak bana çok iyi gelirdi.

Bu eve tekrar bu şekilde gireceğimi hiç tahmin etmezdim. Hayat ne garipti. Bir zamanlar kaçarak gittiğim bu eve yine kendi isteğimle geliyordum. Fakat bunun sebebi her şeyin düzelmesi değil, kardeşimin sağlığıydı.

Etrafta dadımı ararken salona adımımı atmamla Kerem'i koltuğa uzanmış müzik dinlerken bulmak beklediğim en son şeydi. Hayretle gözlerimi büyüttüm.

"Kerem!"

Kerem'in bakışları anında beni buldu. O da en az benim kadar şaşkın görünüyordu. Elimdeki çanta yere düşerken ona doğru koştum.

"Abla.."

Şaşkın ama daha çok sevinçle ayaklanan Kerem de bana doğru gelirken kavuştuğumuz anda birbirimize sıkıca sarıldık. Aradan geçen saniyelerle yüzümdeki gülümseme solarken olduğum yerde dondum. Kendime geldiğim anda geri çekilerek Kerem'i inceledim.

"Kerem iyisin değil mi?"

Ne olduğunu anlayamayan kardeşim gülümsedi.

"İyiyim abla da ne oldu?"

Bedenimi saran ürpertiyle sanki ağır çekimdeymiş gibi arkamı döndüm. Babam yere düşen çantamın içinden çıkardığı telefonu alıp cebine koyarken hayretle izliyordum. Yanında ise annem dikilmiş kızgın gözlerle bana bakıyordu. Başımı iki yana salladım.

"Yoo... Hayır baba. Bu şekilde olmaz."

Bana kızgınlıkla bakan babam belli ki her şeyi planlanmıştı.

"Odana çık İnci."

Öfkeyle öne doğru adım attım.

"Beni bu şekilde burada tutamazsınız."

İşte şimdi eskiye döndük. Babam hiddetle bağırdı.

"Odana çık dedim sana!"

Gözümden akan yaşlarla çantamı alıp koşarak merdivenleri tırmandım. Ezbere bildiğim odama girince kapıyı çarparak kapattım. Yatağıma usulca oturdum. Ne kadar da aynıydı her şey ve ben ne kadar salaktım hâlâ... Nasıl kanmıştım?

Kapıda duyduğum sesle ayaklandım. Fakat gelen kilitleme sesi bedenimi yeni bir şok dalgasına sürükledi. Kapıya koştum ama geç kaldım. Defalarca zorladım, yumrukladım ama nafileydi.

"Açın kapıyı. Baba bunu bana yapma. Lütfen anne. Çıkmak istiyorum."

En son annemin sesini duydum.

"Bunu sen istedin İnci. Sorumsuzluklarının bir bedeli olacağını bilmen gerekirdi."

 

 

💛⭐️💛⭐️

 

Instagram:soylumery

Loading...
0%