Yeni Üyelik
34.
Bölüm

34. Bölüm

@soylumery

 

💛⭐️💛⭐️

 

Keyifli okumalar....🥰


Biri beni uyandırsın lütfen çünkü bu bir rüya olmalı. Ben bu durumu görmek istemiyorum. Çünkü ben sevdiğim adamın yalandan dahi olsa başkasına gülmesine dayanamam. Çünkü ben sevdiğim adamı zor şartlarda, silahla çatışırken düşünüyordum. Evet, görevi hakkında açıklama yapmamıştı ama bu kadar da olamaz.

"Abla neden durduk şimdi?"

Kerem'in sorusu beni kendime getirirken Cihangir hâlâ bana bakıyordu. Kaşlarım çatılmış, bir adım daha atmamla farkında olmadan bir garsona çarptım. Bir an ne olduğunu anlayamazken çantam yere düşünce almak için yere çöktüm. Benimle yere çöken garsonla göz göze geldiğimde gözlerim şaşkınlıkla açıldı.

"Giray."

Benim şaşkınlığıma karşı sakinliğini korurken mırıldandı.

"Lütfen ortalığı karıştırma İnci."

Ben mi ortalığı karıştıracaktım? Bu ne demekti şimdi? Çantamı kavramamla ikimiz de ayaklandık.

"Çok özür dilerim hanımefendi. Benim dikkatsizliğim."

Ne cevap vereceğimi bilemez hâlde Giray'a boş bakışlar atarken ne ara geldiğini anlamadığım Alex'in sesini duydum.

"Dikkatli olsana biraz. Kör müsün?"

Alex, Giray'ı terslerken müdahale etme ihtiyacı duydum.

"Lütfen, sorun değil. Ben çarptım zaten, benim hatam."

"Tekrar kusura bakmayın efendim," diyerek uzaklaşan Giray'la arkasından bakakaldım.

"İyisin değil mi? Canın acıdı mı?"

Telaşlı hâldeki Kerem'e döndüm.

"İyiyim canım."

Alex elini uzatıp mahcup bir şekilde gülümsedi. "Hoş geldiniz İnci Hanım. Lütfen çalışanın kusuruna bakmayın."

Sıkılgan bir şekilde elini kavradım. "Sorun değil Alex Bey. Hoş buldum."

Benden aldığı bakışlarını Kerem'e çevirirken biraz küçümseyici ifadesi gözümden kaçmadı. Belli ki beğenmemişti kardeşimi ya da beni tek bekliyordu.

"Beyefendi kim?"

"Kardeşim Kerem."

Biraz önceki tavrı bir anda değişirken dudakları kıvrıldı. Elini Kerem'e uzattı. Yoksa Kerem'i nişanlım mı sanmıştı?

"Hoş geldin Kerem. Ben Alex."

Biricik kardeşimin gülümseyerek karşılık vermesi karşısındaki kişiden pek hoşlanmadığını gösterse de bunu sadece ben anladım. Alex'in bizi masaya yönlendirmesiyle asıl zor olan kısma geçmiştik sanırım. Gözlerim tutkunu olduğum elalarda takılı kalmıştı yine. Ne yapmam, ne demem gerektiğini bilmiyordum. Nasıl davranacaktım ben şimdi?

Alex masadaki esmer kadını göstererek gülümsedi. "İnci Hanım, kuzenim Perla ile tanışın. Yanındaki beyefendi de koruyucu prensi Evrim. "

Perla'nın elini sıkarken hâlâ aynı şey kulaklarımda yankılanıyordu. 'Koruyucu prensi.' Koruyucu prens, sadece prens de değil koruyucu bir de. Cihangir iyi bilirdi zaten kadınlara koruyucu olmayı ama burada deli gibi bir yanlışı düzeltmek istiyordum. O benim koruyucu meleğimdi.

"Memnun oldum İnci Hanım."

Hoşnutsuz bir şekilde gülümsedim. "Ben de."

Perla ile ayrılan ellerimiz Cihangir'le birleşirken sert bakışları içimi titretti. Sinirliydi ama sebebi neydi bilemiyorum. Ben olabilir miydim acaba? Planlarını mı mahvediyordum? Ben nereden bilebilirdim ki burada olduğunu? Hoş bilsem daha önce gelirdim.

"Demek Evrim isminiz," dedim imalı ses tonuyla. Fısıltı şeklinde devam ettim. "Yakışmış."

Son kelimemde neredeyse sesim çıkmamıştı fakat o yine de beni anladı. Umarım yaptığım imayı da anlamıştır. Çünkü şu an gerçekten evrim geçirmiş gibi duruyordu. Dudağı hafif kıvrılır gibi olsa da hemen düzeltti.

"Memnun oldum İnci Hanım."

"Ben de Evrim Bey."

Ellerimiz ısrarla birbirinde kenetli kalırken Alex'in sesi bizi kendimize getirdi.

"Bu yakışıklı bey de İnci Hanım'ın kardeşi Kerem."

Cihangir benden aldığı bakışlarını kardeşime çevirdiğinde ilgiyle bakıyordu. Kim derdi ki kardeşimle bu şekilde tanışacak. Zavallı Kerem, kaç gündür görmeyi beklediği eniştesiyle selamlaşıp yerine oturdu. Ben de hemen yanına tabii.

"Demek bizim Cesur'un kurtarıcısı İnci Hanım sizsiniz. Alex sizden övgüyle bahsetti."

Perla'nın sesi hiç ilgimi çekmese de kibar bir hanımefendi gibi gülümsedim.

"Alex Bey biraz abartmış sanırım. Ben sadece mesleğimin gereğini yaptım."

Alex başını iki yana sallarken kendinden emindi. "Az bile söylemiş olabilirim."

Perla gülümseyerek başıyla kuzenini onayladı. "Kesinlikle güzelliği konusunda az söylemişsin."

Duyduklarım Alex'e bakmama sebep olurken hayranlıkla beni izliyor oluşu başımı çevirmeme sebep oldu. Fakat ne yazık ki bu sefer de ateş gibi yanan elalar karşılamıştı beni. Bakışları bende, sesi buz gibiydi.

"Utandırmasak mı acaba İnci Hanım'ı?"

Cihangir'in Perla'yı uyarması hemen geri adım atmasına sebep oldu.

"Pekâlâ canım, haklısın."

Canımmış. Nereden canı oluyordu acaba? Canın çıksın demek istesem de diyemedim. Sustum, sadece sustum. Susarken de Cihangir'e güzel bir bakış attım.

Yemeğe başladığımızda Perla'nın eli Cihangir'in omzunu bulduğunda suratımı düşürerek onlara baktım. Cihangir ustaca kendini geri çekerken omzuna değen elden anında kurtuldu. Kaçamak bakışları beni bulduğunda umarım benim gözlerimdeki hüznü yakalamıştır. Çünkü o kadın bir daha sevdiğim adama dokunursa bu masada ne var ne yok birbirine katma ihtimalim yüksekti.

Küçük sohbetlerle devam eden yemeğin ardından Perla yanımızdan kalkarak lavaboya gitti. Konuşma için Alex'i çağırmalarıyla o da yanımızdan ayrıldı. Kızgın bakışlarım anında Cihangir'i bulurken yanımda oturan Kerem'i umursayacak durumda değildim.

"Bütün bunların bir açıklaması yoksa şayet kendine şimdiden mezar yeri seçsen iyi olur Cihangir."

Kerem sert çıkışımla gözlerini aça aça bana bakarken Cihangir de en az benim kadar sinirliydi. "Asıl senin bu adamın yanında ne işin var İnci? Beni delirtecek misin?"

Ellerimi masaya bırakırken gözlerim kıstım. "Seni ilgilendirmez Ciha... Ah pardon Evrim Bey ya da koruyucu prens mi demeliydim?"

Başını iki yana sallarken dudaklarını diliyle ıslattı. "Yapma İnci'm."

Sinirden dişlerimi sıkmaya başladım. "Oradaki sahiplik ekini atsanız iyi olur Evrim... Bey."

Kararan bakışları masaya dayadığı elleri ve bana doğru eğilmesiyle daha tehditkâr bir görünüm kazandı. Kasılan çenesi tehditkâr sesine eklendi.

"Hemen eve gidiyorsun. Duydun mu beni?"

Huysuzca omuz silktim. Hiçbir yere gitmeyi planlamıyordum. "Hiçbir yere gitmiyorum."

Bizi şaşkınlıkla izleyen Kerem durumu anlamaya çalışıyordu. "Cihangir derken doğru anlamış olamam değil mi?"

Cihangir ciddiyetle başını Kerem'e çevirdi. "Bu şimdilik aramızda kalabilir mi Kerem?"

Kerem'le göz göze geldiğimizde başımla onayladım. Cihangir'e ne kadar kızgın olsam da durumu mahvetmek istemiyordum.

"Tamam, giderek heyecanlanıyor ortam."

Kerem şu anki durumla eğlense de benim yine bir yerlerde kelebeklerim can çekişmekle meşguldü. Alex konuşmasına devam ederken Perla tekrar masaya geldi. Onun Cihangir'e yakın olan davranışları zaten gergin olan sinirlerimin daha da zıplamasına sebep oluyordu. Bunun acısını Cihangir'den çok kötü çıkaracaktım. Tek istediğim şu davetin sona ermesiydi.

"...Şimdi de yaptığım bağışı kendisine adadığım, köpeğimin de kurtarıcısı olan meleği yanıma çağırmak istiyorum. İnci Hanım lütfen yanıma gelir misiniz?"

Alex'in konuşmasına kulak bile vermeyen ben son cümlesini ne yazık ki duymak zorunda kaldım. Böyle bir şey beklemezken Cihangir o kadar sert bakıyordu ki sanki kalkarsan burayı yerle bir ederim der gibi. Fazlasıyla gergin oluşu elindeki çatalı sıkmasından anlaşılıyordu. Yapacak bir şey olmadığı için mecburen ayağa kalkarak yanına ilerledim. Cihangir'in delici bakışlarının hâlâ üzerimde olduğunu biliyordum. Alex'in yanında durduğumda konuşmasına devam etti.

"Size İnci Hanım'ı tanıtmama izin verin. Kendisi yetenekli bir veteriner hekim. Aynı zamanda da harika bir hayvansever."

Beni tanıtırken mecburen etrafıma çekingen bakışlarıma eklenen gülücükler saçıyordum. Sanki yıllardır tanışıyorduk. Sonuçta bu mesleği sadece parası için yapan insanlar da vardı. Nereden biliyordu ki benim hayvansever olduğumu? Gerçi böyle bir dernekte herkes hayvansever olmalıydı. Öyle görünmek isteyen insanlar olamazdı değil mi?

Masalarında oturan insanların alkışları ve Alex'in beni kürsüye yönlendirmesi soğuk bir tebessümle konuşmayı devralmama sebep oldu. "Alex Bey kibarlık yaparak beni övmeye çalışıyor ama ben sadece mesleğini yapan sıradan bir veteriner hekimim, hepsi bu."

Yine de hayvanlarla ilgili birkaç şey söylemekten kendimi alamayacaktım. Çünkü ben gerçek bir hayvanseverdim ve bu şekilde insanları bulmuşken bu fırsatı kaçıracak değildim.

"Fakat... Buraya kadar çıkmışken size birkaç şey söylemek istiyorum." Salon sessizliğe gömüldüğünde devam ettim. "İlk olarak hayvanlar için kullanılan 'evcil' ifadesinin insanoğlunun kendi icadı olduğunu bilmenizi isterim. İnsanlar kendilerine yarar sağlayabilmek için hayvanları evcilleştirmeye başlamıştır. Fakat nihayetinde şu an bu durumu normal karşılasam da süs niyetine ya da özenmekle veya başkalarına hediye niyetine alınan evcil hayvanları kabullenemiyorum. Bu durumun ticarete dökülmesi bile çirkinken lütfen bakmayacağınız, üç gün sonra sahip çıkmayacağınız hayvanlara dehşet paralar ödeyerek almayın. Çok istiyorsanız sokaklar yardıma muhtaç binlerce hayvanla dolu... Sokak hayvanlarına gelirsek de çoğalarak onların ortamını işgal edenler bizleriz. Aklı olan yaratıklar olarak onları kontrol altına alma şansımız varken görmezden gelen de biziz. Bunları da geçtim bizlerle yaşamaya mahkûm ettiğimiz hayvanları zehirleyen, işkence eden, tiksinen, hor gören de biziz. Sözümün herkes için geçerli olmadığını da bilmenizi isterim. Elbette ki herkesin sokakta bulduğu her hayvana kucak açmasını beklemiyorum ancak saygı sadece insanlara gösterilen bir olgu değil. Her canlıya gösterilir. Onlara ve yaşam alanlarına saygı gösterelim yeter. Duyarlı insanları katmıyorum bu duruma. Lütfen hayvanların Allah'ın sessiz kulları olduğunu unutmayın. Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim. Bağışlarınız umarım faydalı yerlere ulaşır."

Konuşmanın bitmesi üzerine herkes alkışlarken Alex yüzündeki ukala gülümsemeyle beni işaret etti.

"Size söylemiştim. O gerçekten hayvansever bir melek." Yeni bir alkışla sözlerini sonlandırdı. "Herkese iyi eğlenceler."

Masaya doğru ilerlediğim sırada bir adım arkamdan gelen Alex oturmama izin vermeyerek elimi kavradı. Şaşkın bakışlarım onu bulduğunda gülümseyerek pisti işaret etti.

"İzin verirseniz sizinle dans etmek istiyorum."

Gözlerim yine sahibini bulurken ateş saçan elalar ve yumruk olan eli her şeyi anlatıyordu. İzin verip Cihangir'i çileden çıkarmak vardı ama kabul edersem adamın üstüne atlayacak gibi duruyordu. Aslında şu an bunu umursayacak durumda olmasam da Cihangir her ne iş çeviriyorsa bunu mahvetmek istemiyordum. Elimi pençeleri arasından kurtararak yapay bir tebessüm sundum.

"Maalesef sizi reddetmek zorundayım. Eski kafalı bir nişanlım var ve başkasıyla dans etmemden hiç hoşlanmaz."

Bunu söylerken bir yandan da Cihangir'i kontrol ediyordum. Dudağının kenarı çoktan kıvrılmıştı bile. Fakat Alex vazgeçmeye niyetli değildi.

"Şu an nişanlınızın burada olduğunu sanmıyorum. Bence hâlâ bir şansımız var."

Dudaklarımı birbirine bastırdım. Bakışlarım yine sevdiğim adamı buldu. Ağzında bir şeyler mırıldanırken bunları duymak dahi istemiyordum. Eminim pek de hoş olmayan şeylerdi.

"Ben nişanlımın arkasından iş çeviremem Alex Bey. Sonuçta bir ilişki güven ister öyle değil mi? Buraya onsuz gelebiliyorsam bu güven sayesinde."

Cümlelerimi bitirdiğimde biliyordum ki Cihangir beni çok iyi anlamıştı. Tek bir mimiği oynamasa da bendeki kırılan güvenin farkında olduğunu biliyordum.

"Haklısınız İnci Hanım ama bu durumun beni üzdüğünü söylemeden edemeyeceğim. Nişanlınızı kıskandığımı bilmenizi isterim."

Cevap vermek yerine gülümseyerek yerime oturdum. Sıkıntıyla iç çekerken Kerem bana doğru eğildi.

"Abla sen nasıl bir şeyin içine düştün ya?"

Fazlasıyla eğlenen Kerem'e ters bir bakış attım. "Kerem kes sesini."

Perla elinde tuttuğu kadehi yavaşça masaya bıraktığında bakışları üzerimde geziyordu.

"Konuşmanız biraz abartı geldi bana İnci Hanım. Sonuçta biz her türlü canlıdan daha üstün, aklı olan yaratıklar olduğumuza göre hayvanları değerlendirmemiz gayet normal. Ticaret de bu işin bir parçası."

Parmakları kadehinin üzerinde gezerken bakışları, alaylı ses tonu ise yermekten keyif alır gibiydi. Onu büyük bir ciddiyetle dinledim. Dudaklarımı dilimle ıslatarak tıpkı onun gibi alaycı bir tavır takındım.

"Bizim üstün olduğumuz konusunda sizinle hemfikirim. Fakat her insanın aklı olduğu konusunda şüphelerim var."

Cihangir'in kıvrılan dudaklarına Kerem'in gülüşleri eklendi. Perla ise belli etmese de sanırım bozulmuştu. Ona yaptığım konuşmayı açıklamayacaktım. Zira açıklayacak kadar sabırlı olacağımı da düşünmüyordum. Hele ki o Cihangir'in yanındayken.

Konunun dağılmasıyla Perla, Cihangir'e eğilerek fısıltıyla bir şeyler söylemeye başladı. Ne söylediğini duyamadım, Cihangir'in ciddi yüz ifadesi de hiç yardımcı olmuyordu. Bu da yetmez gibi elini Cihangir'in masada duran elinin üzerine koyarak biraz daha yaklaşması benim tahammül sınırımın bittiğini gösteriyordu. Elimdeki bıçağı sert bir şekilde tabağıma bıraktım. Perla'nın irkilmesiyle bana dönen bakışları fırsat bilen Cihangir hemen elini çekti. Sanki biraz önce masada gürültü yapan ben değilim gibi ayağa kalkarak yapay bir şekilde gülümsedim.

"Ben bir lavaboya gideyim."

Kerem de ayaklanırken omzundan tutarak kalkmasına engel oldum.

"Abla lavaboya kadar eşlik etseydim."

"Gerek yok."

Arkamı döner dönmez seri adımlarla lavaboya ilerledim. İçeri girdiğimde aynanın karşısına geçtim. Gözümden akan bir damla yaşı elimin tersiyle sildim. Canım sıkılıyor, içim daralıyordu. Daha fazla burada durarak bu duruma katlanamazdım. Alışılagelmiş hareketlerle ellerimi yıkayıp peçete alarak kuruladım. Makyajımı da biraz toparlamamla çıktım lavabodan. Koridorda salona doğru yürürken birinin kolumdan çekmesi sarsılmama sebep oldu. Korku ve panikle beni çeken kişiye baktığımda Cihangir'le göz göze geldik.

"Gel buraya."

Hızla beni arka tarafa yönlendirirken bir kapıyı açarak içeri girdi. Aynı zamanda beni de yanına çekti.

Odanın ışığını yaktığında burasının personele ait bir malzeme odası olduğunu anladım. Küçük bir alanda olmamız vesilesiyle kapıyı kapatarak beni de arkasına yasladı. Bir eli başımın hemen yanında kapıya yaslanmış hâlde duruyordu.

"Burada ne işin var İnci?"

Bir an afallayarak sorudaki manasızlığa dem vurdum.

"Bunu sokak hayvanları için düzenlenmiş geceye gelen bir veteriner hekime mi soruyorsun?"

Başı yere düşerken derin bir nefes aldı. Tekrar kaldırdığında elaları korkutucu görünüyordu.

"O zaman düzelteyim. O Alex denen şerefsizle ne işin var?"

Kollarımı göğsümde birleştirdim. Kaşlarım yukarıda dudaklarımı birbirine bastırmış, başımı aşağı yukarı sallıyordum. "Haklısın Cihangir... Sen beni evde oturuyor bilirken ben buralarda böyle adamlarla takılıyorum işte."

Yine onunla inatlaşmam, onu daha da öfkelendiriyordu.

"İnci!"

Ses tonundaki uyarıyı fark etsem de umursamadım. Kollarımı indirerek çemkirdim.

"Ne İnci, ne? Yirmi sekiz gün oldu haberin var mı? Sadece bir kere aradın. Ben sevdiğim adama bir şey mi olacak diye her gün korkuyla yaşarken beyefendi davetlerde kadınlarla takılıyor." Elini tutarak kaldırdım. "Söylesene yüzüğün nerede Cihangir?" Kendiminkini göstererek devam ettim. "Hayır, benimki burada da o yüzden soruyorum."

Ela gözlerindeki hüzün benim gözlerimden bulaşmış olmalıydı. Bakışlarındaki mahcubiyet ise pek alışık olduğum şeyler değildi.

"Ben... Arayamadım... Üzgünüm İnci şu an yüzüğümü takamam." Elimi tutarak sol göğsünün üzerine bastırdı. Elime sert bir cisim değdiğinde devam etti. "Ama hep burada taşıyorum."

Elimi yumruk yaparak göğsüne vurdum. Ona hem kıyamıyor hem de bütün sinirimi ondan çıkarmak istiyordum.

"Bu içimi rahatlatmıyor ki, o kız sana asılıyor."

Başını iki yana salladığında ses tonu ikna etme çabasındaydı. "İnci'm ben seni incitecek yanlış bir şey yapmadım, yapmam da lütfen inan bana."

Gözümden akan yaşı umursamadan ayağımdaki topukluyla bacağına tekme attım.

"O kadın bir daha sana dokunmayacak duydun mu beni?"

Hiçbir tepkim ona işlemiyor olacak ki yanağıma uzanan parmakları bulunduğu yeri kapladı.

"Dokunmayacak güzel gözlüm. İzin vermeyeceğim."

Başparmağıyla yanağımdan akan yaşı sildi. Eli inci tokama yol alırken acıtmaktan korkarcasına parmaklarını üzerinde gezdirdi. Bakışlarımız kesiştiğinde enseme inen parmakları beni kendine çekerken alınlarımız birleşti. Gözlerimin kapanmasına engel olamadım. Tenime değen nefesi içimi ürpertirken fısıldadı.

"Çok yakışmış sarışın. Bu kadar güzel olmaya hakkın yok."

Yine yapıyordu aynısını. Yine beni, ben olmaktan çıkarıyordu. Nefesim kesiliyor, kalbim sığamıyordu bulunduğu yere. Karnımda ince bir sızı dolaşıyor, göz kapaklarım titriyor ve ben bu adamın iki güzel sözüne kanıyordum. Biraz önce kızmıyor muydum ben? O zaman niye şimdi beni kolları arasına alıp sıkıca sarsın istiyordum? Neden tek soluduğum hava, onun kokusu olacaktı?

Elim kirli sakallarına giderken parmaklarım çoktan aralarında dolaşmaya başlamıştı bile. Her hâliyle sevdiğim adam böyle de çok yakışıklıydı. Elime batan sakallarıyla gülümsedim. Bu hisse daha önce kapılma şansım olmadı. Hep pürüzsüzdü cildi. Şimdi ise karşımda bilindik kokusuyla sanki farklı bir adam vardı.

"Yakışmış."

Beğenilmiş olmaktan hoşnut kıvrılan dudaklarını alnıma bastırdı. Sıcak, uzun bir öpücük bıraktı.

"Şimdi içeri geçip kardeşini de alarak eve gidiyorsun." Gözlerimin içine baka baka söyledikleriyle huysuzca omuz silktim. Yumuşacık bakışları hemen sert bir hâle büründü. "İnci inat etme. Eve git. O adamdan da uzak dur. Eğer bir daha sana dokunursa hiçbir şeyi umursamam kırarım o itin elini."

Dudaklarımı büzerek masum bakışlarla bakmaya başladım. "O zaman bu akşam evine geleceksin."

Gözlerini kapattığında eli alnında geziyordu. "Yavrum işimi zorlaştırıyorsun."

Niye beni anlamıyordu bu adam? Onu deli gibi kıskandığımı niye görmüyordu?

"Bu gece rahat uyumamı istiyorsan o kadınla hiçbir yere gitmeyeceksin. Sen bordo bereli değil misin yüzbaşı? Muhakkak bir yolunu bulursun. Kullan o keskin zekânı."

Kıstığı gözleriyle elini kaldırarak baş ve işaret parmağı ile çenemi kavradı.

"Güzelim... Şu huysuz hâllerin bir bana, değil mi?" Omuz silktiğimde gözlerini devirerek beni kendine çekti. "Tamam geleceğim. Ne yapıp edip geleceğim. Oldu mu?"

Geri çekilerek gözlerine baktım. "Oldu." Fakat yine de tatmin olmuş değildim. "Ama hâlâ kızgınım sana."

Gülümseyerek burnumu sıktı. Eline vurarak itmem onda bir türlü işe yaramıyordu. Sanki ben ittikçe o bana biraz daha çekiliyor, gereğinden de fazla içime işliyordu.

"Tamam, ne dersen tamam. Söz ben alacağım gönlünü. Gerçi zaten benim de neyse. Birazdan bütün operasyon mahvolacak hadi git artık."

Kapıyı açmak için hamle yaptığımda eliyle kapıyı tutarak çıkmamı engelledi. Sanki beni bırakmak istemiyor gibi eğilerek boynumdan öptü. İçimi ürperten hareketiyle ellerimi yumruk yapmış bekliyordum. Kalbim bu kadar hızlı atmaya devam ederse en sonunda durmayı seçecekti. "Seni çok özledim." İç çekişi odada yankılanırken kendini zor da olsa geri çekti. "O herife bir tebessümünü dahi göstereyim deme."

Gözlerimi devirsem de ona doğru uzanarak yanağına tatlı bir öpücük bıraktım. "Ben de özledim." Elimi boynuma götürmek istiyordum ama kesin kıpkırmızı olmuştum yine. Cihangir'in dikkatini çekip daha çok kızarmak istemiyordum.

Zor da olsa ondan koparak kapıyı açıp odadan çıktım. Etrafımı kontrol edip dikkatli adımlarla içeriye doğru yürümeye başladım. Yine de elim dayanamayıp onun öpücük kondurduğu boynuma uzanmış, dudaklarım hâkimiyetini kaybederek kıvrılmıştı bile.

Masaya ilerlediğimde Kerem oldukça sıkılmış görünüyordu. "Hadi Kerem, gidiyoruz." Gözlerinin içi parlayan kardeşim oldukça memnun ayağa kalkarken Alex'i şaşkın bakışlarından kurtardım. "Kusura bakmayın Alex Bey, acil bir hastamdan dolayı çıkmam gerekiyor. Nazik davetiniz için teşekkür ederim."

Üzgün bir şekilde sandalyesini geriye iterek ayaklanan adam memnuniyetsizdi.

"Bu çok hızlı oldu İnci Hanım."

"Maalesef gitmek zorundayım, iyi akşamlar dilerim."

Perla ise ayağa kalkmaya tenezzül etmeden eğreti bir gülümseme sundu. Gitmemi fazlasıyla istediği çok açıktı.

"Kolay gelsin İnci Hanım."

Başımla onaylamam üzerine Kerem de iyi akşamlar diledi. Çantamı alarak arkamı döndüğüm sırada dikkatsiz bir adım attım. Dengemi kaybettiğim an öne doğru düşerken ne ara geldiğini bilmediğim Cihangir hızla belimden kavradı. Ellerimle omuzlarına sıkıca tutunurken gözlerimiz yine birleşti. Bir şey vardı beni bu adamın kollarına çeken. Şaşkınlığımı atamadan zorla yutkundum.

Ne güzel bakıyorsun be adam... Niye ben her seferinde bu elalarda tutuklu kalıyorum? Nasıl tutuldum böyle bir aşka? Nasıl bu adam benim her şeyim oldu bu kadar? Biz birbirimizde kaybolmuş giderken Kerem'in hafif öksürmesi bizi kendimize getirdi.

"Dikkatli olun İnci Hanım. Her zaman sizi tutacak biri olmayabilir."

Ne fena adamdı, çıldırıyordum. Beni ondan başka tutan yoktu ki zaten. Her seferinde o kurtarıyordu, bu da yetmez gibi o sarıyordu.

Cevap vermek yerine sadece gözlerine baktım. Sanki ben bakınca o her şeyi anlıyordu. O kadar iyi biliyordu beni.

"İnci Hanım iyi misiniz?"

Alex'in sesiyle Cihangir'in gerilen bedeninden sıyırdım kendimi. Belli ki adamın sesini duymaya bile tahammülü yoktu ama ne gariptir ki onların yanında duruyordu.

"İyiyim Ci..." Yanımdan gelen öksürme sesiyle toparladım. "Evrim Bey sağ olsun." Allah'ım son dakika her şeyi mahvedecektim. Çok şükür ki Cihangir buna bile beni uyararak izin vermiyordu. Alex hoşnutsuz bakışlarını Cihangir'e dikti.

"Evrim her kızın kurtarıcısı olmakta kararlı anlaşılan."

Bakışlarım Perla'yı bulduğunda bu sefer kıskançlıkla bakan gözleri beni gülümsetti. Cihangir'in söyledikleri aklıma gelince hızla gülümsememi sildim.

"Neyse biz gidelim artık. Teşekkür ederim Evrim Bey. İyi akşamlar."

"İyi akşamlar İnci Hanım."

Kerem'in koluna girerek salonu terk etmemle derin bir nefes aldım. Arabaya bindiğimizde ise Kerem dayanamamıştı. "Abla benim kafam çok karıştı."

Oflayarak Kerem'e baktım. "Haklısın. Ben bile yetişemedim bu sefer."

Yola çıktığımda Kerem hâlâ durumu anlamaya çalışıyordu ki hâli çok komikti.

"Cihangir yani... Evrim." En sonunda isyan etti. "Benim eniştem kim abla?"

Sinirlerim bozulmuş olacak ki kahkaha attım. "Evrim değil Kerem, Cihangir ismi. Kendisi asker ve şu anda işiyle ilgili bir sebepten takma isimle oradaydı sanırım."

Gözleri parlamıştı kardeşimin. Şu aksiyonu başka yerde bulamazdı kesinlikle.

"Vay anasını ya, harika. Acaba İstanbul'a gitmesem mi? Senin hayatın daha eğlenceli."

Elimle kafasına vurdum. "Saçmalama Kerem."

Homurdana homurdana elini başına götürdü. "Vurma kızım ya, salak edeceksin." Ben kıkırdarken yandan bir bakış attı. "Bu arada enişte de fena değilmiş."

Biraz utangaçça gözlerine bakıp tekrar yola odaklandım. "Öyledir." İç çekerek devam ettim. "Hem de her konuda."

Eve geldiğimizde Kerem şaşkınlıkla bana döndü. "Hani hastaya gidiyorduk."

Gözlerimi devirdim. Arabayı park ederken Kerem'e cevap verdim. "Hasta falan yok. Oradan çıkmak için yalan söyledim."

"Hm... Enişte istedi değil mi?"

"Aferin zeki çocuk, bildin."

Eve girdiğimizde geçen zamanda duş almış ve üzerimi değiştirmiştim. Şimdi ise pencere kenarında elimde telefonla sevdiğim adamı bekliyordum. Aradan geçen bir saatin ardından beklesem de bir türlü Cihangir'in geldiğini göremedim. Umutsuzca koltuğa oturduğumda Kerem ve Burçak televizyon izliyorlardı.

"Demek Giray garson olmuş. O iki tabağı mutfağa götüremezken orada nasıl servis yapıyordu acaba?"

Burçak bir yandan bakışları televizyonda çekirdek çitliyor, bir yandan da bana laf yetiştiriyordu.

"Daha çok birilerine çarpıyor."

İzlediği diziden kopardığı bakışlarını bana ulaştırdı. "Çünkü benim sevgilim tam bir öküz. Doğası bu."

Dayanamayıp küçük bir kahkaha attım. "Âlemsin Burçak. Adam ağzının içine düşecek neredeyse. Sana deli gibi âşık."

Giray kısmını atlayarak lafı yine istediği yere getirdi. "Kızım bana güleceğine sen kendi derdine yan. Bak, kaç saat oldu gelemedi. Artık ne yapıyorsa o perde mi Perla mı her neyse onunla."

Suratım asılırken elime geçirdiğim yastığı Burçak'a fırlattım. "Cihangir yanlış bir şey yapmaz."

Kerem hızla araya girdi. "Yok ya enişte düzgün birine benziyor. Masada gözlerini bir an olsun ablamdan ayırmadı."

Bakışlarım bir anda yumuşarken tebessüm ettim. Tabii ki yapmazdı. Sonra bir anda suratım düştü.

Yapmazdı değil mi?

Çalan telefonum dikkatimi dağıttığında Cihangir'in aradığını görünce hemen açtım. "Ben evdeyim İnci. Aşağı in."

İşte durmuştu sözünde, gelmişti sevdiğim. Yüzümde güller açarken onayladım. "Tamam, geliyorum."

Telefonu kapattığımda Kerem ve Burçak başını benden tarafa çevirmiş, ilgiyle beni izliyordu. Dudaklarımı büzerek masum bir bakış attım. "Cihangir gelmiş de ben bir gidip bakayım."

Sonuçta Kerem benim kardeşimdi ve yanlış bir şey düşünmesini istemezdim. İkisi de birbirlerine bakarak kahkaha atmaya başlayınca kaşlarımı çattım. "Ne gülüyorsunuz be?"

Kerem imalı bir bakış attı ama benimle uğraştığı çok açıktı. "Git hadi abla, bekletme enişteyi."

Yüzüm yine gülerken ikisini de öptüğüm gibi üzerime bir hırka geçirdim. Aşağı indiğimde kapıyı çalmadan önce yüzümdeki gülümsemeyi silerek suratımı astım. Evet, onu seviyordum ama biraz sürünmeyi hak etmişti ve bana mutlaka hesap verecekti. Yani plan buydu ama içeri girdiğimde ne olurdu onu ben de kestiremiyordum.

 

🌺🌺🌺
Instagram hesabım:@soylumery

Loading...
0%