@soylumery
|
Keyifli okumalar...🤗
"Kuzum çok korktum sana bir şey olacak diye." "Merak etme iyiyim." Etrafıma bakınırken Giray'ı göremedim. "Giray nerede?" "Gelmedi mi? Yolda aradım az kaldı demişti." Biz kapıda konuşmaya devam ederken Giray'ın sesi duyuldu. "Kıvırcığım beni çok mu merak ettin?" İkimizin de bakışları merdivenlere dönerken önce Giray görünmüş, arkasından da hiç beklemediğim Mahir çıkmıştı. Giray, Burçak'ın beline kollarını dolarken Burçak nazlı bir hâl almıştı bile. "Merak değil de daha çok özledim sanki." Burçak'ı sıkı sıkı sararak saçlarını öptü. "Ben de özledim güzelim." Onların bu hâli o kadar güzeldi ki çok mutlu oluyordum fakat uzun sürmedi. Bizi hatırlamış olacaklar ki toparlandılar hemen. "Ayrıca bir daha bana kıvırcık demeyeceksin." Giray bu kelimeden vazgeçecek en son kişiydi. "Demem kıvırcığım." Burçak gözlerini kısmış sevdiği adama ters bakışlar atarken Giray'ın bakışlarındaki aşk görülmeye değerdi. "Hadi be oğlum bir giremediniz içeri." Konuşarak yanıma gelen Cihangir kolunu omzuma attığında Giray yanındaki adamı hatırlamış olacak ki ona döndü. "Kusura bakma, sevdiğimi görünce unuttum seni." Küçük bir tebessüm sunan Mahir sessizce bizi izliyordu. "Sorun değil." "Bak bu karşı daire senin." Giray'a dikkatimi verdiğimde bize dönerek açıklama yaptı. "Bizim teğmen gitmiş, Mahir Yüzbaşı'm da burada kalacak artık." Teğmenin ne ara gittiğini bilemesem de gidişi beni mutlu etmişti. Ne yalan söyleyeyim onu pek sevmemiştim. Bakışları hoşuma gitmiyordu. Hepimizin hayırlı olsun sözleriyle Burçak sıkılmışçasına konuştu. "Hadi içeri girelim artık." Geriye çekilerek içeriyi gösterdim. "Geçin hadi." Burçak önden geçerken Giray imalı bakışlarını bana diktiğinde hemen anlayıp Cihangir'e baktım. Sonuçta ev sahibi oydu. O da bana bakarken suratı ciddi ve asıktı. En sonunda onu dürtmemle gözlerini devirdi. "Mahir Yüzbaşı'm sen de gel, hep birlikte yemek yiyeceğiz." Cihangir'in soğuk sesi söylediklerinin aksine "Sakın eve gelme," der gibiydi. Neden böyle yaptığını anlayamıyordum. Bazen çok kaba oluyordu. "Ben rahatsız etmeyim. Size afiyet olsun." "Sen bilirsin." Cihangir'in umursamaz sesiyle gözlerimi büyüterek araya girdim. "Olur mu hiç öyle şey? Buyurun lütfen." Benim nazik davetimi Giray da destekledi. "Geç hadi Mahir. Bu yemekler kaçmaz." Mahir pes ederken ikisi de içeri girdi. Onların ilerlemesiyle ters bakışlarımı Cihangir'e diktim. "Bazen çok kaba bir adama dönüşüyorsun." Omuz silkerek içeri girmesiyle şaşkınca arkasından bakakaldım. Onu anlamakta bazen gerçekten zorlanıyordum. Masaya oturduğumuzda servisleri Burçak üstlenmişti. Çorbaları kâselere koymasıyla yanıma oturdu. Cihangir masanın başında otururken bir yanında ben diğer yanında da Mahir oturuyordu. Mahir'in yanında ise Giray vardı. Sevdiğinin karşısına oturmuştu. Sakince çorbalarımızı içerken tadının gerçekten güzel olduğunu düşünüyordum. Zaten fazlasıyla da acıkmıştım. Başımı kaldırınca sevdiğim adamla göz göze geldim. Her zamanki gibi beni izliyordu, gülümsedim. O da bana güldü. Çorbaların ardından gelen ana yemekle keyfim yerindeydi. Yemekler çok lezzetliydi ve sık sık Cihangir'den yemek yapmasını istemekte kararlıydım. Bu fırsatı kesinlikle kaçıramazdım. "Yemekler çok güzel olmuş İnci. Ellerine sağlık." Mahir'in sesiyle başımı kaldırdığımda göz göze geldik. Küçük bir tebessüm sundum. "Aslında ben yapmadım. Bu lezzetli yemekler Cihangir'e ait. Salatayı ben yaptım ama." Mahir şaşkınlıkla bakarken böyle bir şeyi beklemiyordu sanırım. "Eline sağlık enişte, bayıldım... Zaten İnci ben yaptım dese düşer bayılırdım şuraya." Burçak'ın haklı sözleri karşısında Cihangir mütevazi bir hâlde başını eğdi. "Afiyet olsun Burçak." "Ee hocası kim? Cihangir birçok yemeği bilir ama uzun zamandır böyle sofra kurmamıştı. Ne de olsa üni..." Giray heyecanla devam ederken Cihangir'in buz gibi sesi böldü. "Giray! Yemeğin soğuyor kardeşim." Cihangir'in ani tepkisi beni şaşırtırken Giray'dan aldığım bakışlarımı ona çevirdim. "Yemekler harika olmuş canım. Gerçekten nasıl öğrendin bu kadar iyi yemek yapmayı?" Cihangir Giray'a ters bir bakış atıp bana dönerek gülümsedi. "Afiyet olsun güzelim. Hadi yemeğini bitir, yoksa inanmam beğendiğine." İstediğim yanıtı vermiyor oluşu dikkatimi çekse de üstünde durmadım. Yalnız yaşadığı için öğrenmesi çok normaldi. Yemek bitince hep bir elden masayı toparladık. Giray ve Burçak mutfakta çay koyarken Cihangir, Mahir ve ben koltuklarda oturmakla meşguldük. Cihangir benim yanıma otururken Mahir de karşımızda oturuyordu. Başımı kaldırınca bana baktığını fark ederken bu durumu normal karşıladım. Sonuçta tam karşısında duruyordum. Burçak çayları getirdiğinde Giray da tatlıları ikram etti. "Bu yüzbaşı olarak ilk görev yerin mi Mahir?" Cihangir'in bakışları dik, sesi sertti. Mahir elindeki bardağı masaya bırakarak gülümsedi. İlk defa Cihangir'le aynı rütbeye sahip biriyle tanışıyordum. Fakat Cihangir'e göre küçük ve toy duruyordu. Bir an kaç yaşında olduğunu merak ettim. Benden büyüktü elbette. "Evet. Siz tahmin etmeden söyleyeyim Ankara'dan geliyorum." Cihangir başıyla onaylarken nasıl bu kadar kolay tahmin ettiğini anlayamıyordum. Bordo bereli olmak bunu gerektiriyordu sanırım. Giray çayına uzanarak gülümsedi. "Sen Cihangir'i bilmiyorsun, daha uzaktan baktığında kimin ne olduğunu bilir." Mahir'i büyük bir ciddiyete sürüklemişti. "Aslında az çok biliyorum yüzbaşımı. Kendisi birinci derecede üstün başarıyla mezun olmuş okuldan. Okul panosunda fotoğrafı ilk sıradaydı." Onu ilgiyle dinledim. Duyduklarım beni etkilese de çok fazla şaşırdığım söylenemezdi. Neden bu kadar başarılı olduğunu biliyordum. Bakışlarımı Cihangir'e çevirdiğimde onun gözü Mahir'in üzerindeydi. Elimi uzatarak elinin üzerine bırakmamla yüzünü bana döndü. Güzel tebessümü dudaklarında yer bulurken elimi avuçları arasına alarak sıkıca kavradı. Giray sanki fotoğraftaki kendisiymiş gibi sesi gururla çıkıyordu. "Demek duruyor hâlâ o fotoğraf. Cihangir okulun gururuydu." Burçak Giray'a döndüğünde aklındaki soruya ortaktım. "Sen kaçıncıydın peki?" Giray'ın suratı asılırken Cihangir bıyık altından sırıtmaya başladı. "Önemli değil güzelim ya." Giray'ın bu tavrı dikkatimi çekerken Cihangir araya girdi. "Söylesene oğlum kıza." Giray umutsuzca Burçak'a döndü. "Sondan birinci diyelim." Kendimi tutamayıp gülerken diğerleri de benden farksızdı. Burçak eğilerek sevdiğinin yanağına küçük bir öpücük bıraktı. "Önemli değil ki teğmen, sen benim kalbimin birincisisin." Burçak, Giray'ı mest ederken başına da bir öpücük bırakmayı ihmal etmedi. "Sen benim en büyük ödülümsün." Ee... Bu adam sonuncu olduysa nasıl bordo bereli olmuştu? Cihangir beni duyuyor gibi avucundaki elimi sıktı. "Sen onun sonuncu olduğuna bakma. Tek derdi kurallardı. Onun yüzünden az ceza yemedik." O sitemle ama yine de arkadaşını koruyarak konuşurken Giray atladı. "Ağabey Harbiye'ye renk getirmiştim işte fena mı?" Cihangir eski günleri hatırlamış olacak ki yüzünü buruşturdu. "Tabii... Ne demezsin." Sohbet güzel bir şekilde devam ederken Cihangir'in biten çayıyla bardağı kavradım. Fakat müsaade etmedi. "Ben hallederim güzelim." Gülümseyerek ayağa kalktım. "Ben de halledebilirim, otur sen." Güzel gülüşünü bana sunmasıyla mutfağa geçtim. Çaydanlığı elime almış çayı doldururken bir yandan da Cihangir'i düşünüyordum. Çok fazla kurallara uyan disiplinli bir adam ve kural tanımaz ben... Ne kadar uyumlu bir çifttik. Bu komik hâlimiz beni gülümsetiyordu. Ben de okulumda başarılıydım ama benim okulum kurallar ve disipline dayalı olmamıştı. "Ben de çay alabilir miyim?" Düşüncelere dalıp gitmişken arkamdaki sesle yerimden sıçradım. Sıcak su elime döküldüğünde panikle elimdekileri bırakırken inledim. "Ah..." Acıyla kıvranırken Mahir'in elindeki bardağı bırakarak elimi kavradı. "Özür dilerim, ben korkutmak istemedim." Canımın yanmasıyla gözlerim dolmuştu. Ağlamaklı sesim çektiğim acıyı gösteriyordu. "Önemli değil, dalmışım o yüzden..." Sözlerimi bitiremeden beni çekip musluğu açtı. Elleri arasındaki elimi musluğun altına tutarak akan suyun acımı hafifletmesini bekliyordu. "Bu biraz rahatlatır seni." Elimi ellerinden kurtarmak için çekmeye çalıştım. "Ben hallederim." "Olur mu? Benim yüzümden..." Mahir'in suçluluk duygusuyla bakan gözleri benim çekingen tavrıma karışırken Cihangir'in sert ve soğuk sesiyle bir kez daha sıçradım. "İnci!" Bakışlarım onu bulduğunda üzgün bir şekilde gözlerine baktım. Kızgın elaları önce musluğun altındaki ellerimize sonra da gözlerime ulaştı. O konuşmadan çektiğim ellerimle açıklamaya çalıştım. "Elimi yaktım. Mahir de yardımcı olmak için..." Onun beni yanlış anlaması en son isteyeceğim şeydi. Sert adımlarla yanıma gelerek elimi kavradı. Bir süre yanan yeri inceledi. Bakışları hâlâ çok sertti. "Nasıl becerdin? Bir çayı bile dökemiyorsun." Öfkeli sesi, en önemlisi de kırıcı sözleri dudaklarımın büzülmesine sebep oldu. Zaten canım acıyordu bir de Cihangir beni başka birinin yanında azarlayınca gözlerim dolu dolu oldu. "İnci'nin suçu yok. Ben arkasından seslenince bir an korkuttum sanırım." Mahir'in açıklaması sanki Cihangir'i daha da öfkelendirmişti. "Gel buraya." Ona cevap verme gereği bile duymadan beni çekerek odasına götürdü. Beni yatağa oturtup kapıyı kapatarak çekmeceye yöneldi. Azarlaması kalbimi kırarken aldığı kremle yanıma oturdu. "Şunu sürelim rahatlarsın." "Ben hallederim bırak sen." Beni dinlemeyerek elimi kavradı. "Elin adamına diyecektin onu İnci, bana değil." Elime kremi sürerken canımı yaktığının farkında değildi. Ben de söylemedim. "Ne diyorsun Cihangir?" Ateş saçan gözleri mavilerimi buldu. "Ne ara bu kadar samimi oldunuz diyorum? İnciler, Mahirler... İkidir ne ara yanınıza gitsem elini onun elinde buluyorum." Şaşkınlıkla Cihangir'e baktım. Bu kadar da olamazdı. Daha önce hiç beni böyle kıskanmamıştı. "Şu anda saçmalıyorsun. Ne ima ediyorsun bana?" Elime krem sürmeyi bırakıp gözlerini kıstı. "Ben mi saçmalıyorum?" Elimi sert bir şekilde geri çekerek parmakları arasından kurtardım. "Evet sen... Nedense adama kötü davranmalar, beni terslemeler..." Memnuniyetsiz tavırla başını iki yana salladı. "Ben kötü davranmıyorum. İlk günden kimseye senin gibi güvenmem, samimi de olmam." "Ben güveniyorum demedim ki." "Ha samimiyeti kabul ediyorsun yani." Tıpkı karşımdaki adam gibi hayretle bakıyordum. Elimin acısını bile unutmuştum şu an. "Yok daha neler..." Cihangir dudaklarını aralamıştı ki kapı çaldı. "İnci iyi misin güzelim, elin yanmış?" Burçak'ın sesiyle ayaklandım ama Cihangir'in bileğimi yakalanmasıyla hareket edemedim. "O adamla arana mesafe koyacaksın İnci." Sert bir şekilde kolumu çekerek bileğimi kurtardım. "Hiçbir şey koymayacağım." Ayağa kalkarak önüme geçti. "Eğer bir daha elini tutarsa elimde kalır." Şu an bu konuda tartıştığımıza inanamıyordum. Sinirle çemkirdim. "Ben gidiyorum! Kime, ne yapıyorsan yap." Seri adımlarla ilerleyerek kapıyı açtım. Burçak kapıda beni bekliyordu. Öfkeli hâlime biraz şaşırırken hemen toparladı. "İyi misin canım? Krem sürelim oraya, iyi gelir." Zoraki bir tebessüm sundum. "Sürdük canım merak etme küçük bir şey. Hadi eve gidelim." Burçak bir bana bir de arkamda duran Cihangir'e bakış atarak beni onayladı. "Telefonumu alıp geliyorum." Burçak odaya giderken ben kapıya yöneldim. Bekleyecek bir saniyem bile yoktu. Kapıyı açıp ayakkabılarımı giymeye başladım. "İnci böyle mi gideceksin?" Suratımı asarak başımı kaldırdım. Cihangir'in gözleri pişmanlıkla hüzünlü bakıyordu ama artık kırılmıştım. "Ne yapayım, beni biraz daha üzmen için oturmaya devam mı edeyim?" Soğuk sesimle cevabını beklemeden arkamı dönerek merdivenleri tırmandım. Kapıyı açarak hemen kendimi eve attım. Odama girdiğimde ilk işim kendimi yatağa atmak oldu. Yanımda duran oyuncak ayımı yani namı diğer Gölge'yi çekerek sıkıca sarıldım. Elimin sızısıyla sırt üstü yatarak elime üflemeye başladım. Bir yandan da onunla konuşuyordum. "Senin, o baban olacak uyuz var ya tam bir ayı." Ayıma dönerek ters bir bakış attım. "Tıpkı senin gibi." Elime yeniden üflerken canım fazlasıyla sıkkındı. "Ama sen hiç yoktan yumuşacıksın, Cihangir ayısı ise tam bir odun. Çok kırdı beni, kıskanç dağ ayısı ne olacak." Üzgünce dudak büktüm. Evet, şu an oyuncak ayımla konuşuyordum. "İnsan başkasının yanında öyle kaba davranır mı sevdiğine?" Ayımın başına küçük bir öpücük bıraktım. "Haklısın hiçbir zaman kaba davranmaz." Kendi kendime konuşurken kapıma vurulunca dikkat kesildim. "Gelebilir miyim?" Uzandığım yerde toparlanarak Burçak'ı girmesi için onayladım. "Gel tabii." İçeri girerek yatağa oturduğunda parmağını havada salladı. "Hemen bana ne olduğunu anlatıyorsun." *** Sabah gözlerimi zorla araladım. Gece geç saatlere kadar Burçak'la konuşmuş, uzun zamandır içimizde biriktirdiklerimizi dökmüştük. Yataktan sıyrılmamla kendimi hızlıca duşa attım. Güzel bir duşun ardından bütün işlerimi hallederek çıktım banyodan. Odama girdiğimde üzerime siyah, yarım kollu, hafif göğüs dekolteli, bedenimi saran bir tulum giydim. Saçlarımı atkuyruğu yaptıktan sonra makyaja başladım. Bu seferlik kırmızı ruj tercih edecektim. Rimel ve gözlerimin rengini belli eden kalemle hazırdım. Davet falan yoktu. Sadece işe gidecektim ama bugün Cihangir'i deli etme günüydü. Hiçbir erkek bir kadının kalbini kırmamalı, kırsa da telafi etmeyi bitmeliydi. O da edecekti. Etmezse de hiç yoktan kaybettiği şeyi bir kez daha düşünürdü. Duştan dolayı çıkarttığım ay yıldızlı kolyemi tekrar taktım. Elimle hafif düzeltirken gülümsedim. Daha sonra alyansımla küçük bir bakışma yaşadık. Yine aynı tebessümle yüzüğümü alıp parmağıma geçirdim. Aşk kolay değildi ama aşkı harcamak en kolayıydı. Ben küçücük bir kıskançlık krizinde parmağımdaki yüzüğü çıkartacak değildim, tabii bunun altında da kalmayacaktım çünkü ben bir şey yapmadım. Sevdiğim adamdan başkasını ne görürdüm ne de duyardım. Âşık olduğum adamın çemberinde başka bir erkeğin esamesi okunmazdı. Çantamı almamla kırmızı kalın hırkamı da üzerime geçirdim. Havalar artık soğumuştu ve bu hırka da bayağı kalındı. Zaten evden çıkıp arabaya binecek, oradan da kliniğe geçecektim. Telefonuma uzandığımda çalmasıyla Cihangir'in aradığını gördüm. Telefonu sessize alırken mırıldandım. "Kusura bakma yüzbaşı, bu kadar kolay olmayacak." Yine mutfaktan kendime kırmızı bir elma alarak, kırmızı kalın topuklu botlarımı giyip evden çıktım. Bugün kırmızı benim rengimdi. O sırada kapıyı açan Giray'la gülümsedim. "Günaydın Giray." Kapıyı çekerek kapattı. "Günaydın. Burçak çıktı herhâlde." "Çoktan gitti." Dikkatini çekmiş olacağım ki dikkatli bakışları üzerimdeydi. "Hayırdır, bir yere mi gidiyorsun?" Elmamdan küçük bir ısırık alarak başımla onayladım. Hayır, rujuma zarar vermemiştim. "Hıhı. İşe gidiyorum." Kaşlarını kaldırarak dudaklarını birbirine bastıran Giray başını aşağı yukarı salladı. "Ben de öyle tahmin etmiştim." Demek istediğini anlasam da böylesi işime geldi. O önde ben arkada merdivenleri inerken Cihangir'in katına gelince kapısını çaldı. Son basamağa geldiğimde Cihangir kapıyı açtığı gibi çökmüş, ayakkabısını giymeye çalışıyordu. "Hadi ağabey gidelim." Aceleyle ayakkabısını giyerken telaşlıydı. "Tamam be oğlum. İnci'ye bakmam lazı..." Giray'ı görmek için başını yana çevirdiğinde bakışları botlarımda takılı kaldı. Başını yavaşça yukarı kaldırınca göz göze geldik. Hayranlık dolu bakışları beni içten içe gülümsetse de bunu dışarıdan belli etmedim. Sevdiğim adam bordo bereliydi sonuçta, bir iki taktik öğrenmiştim. Uzattığı kirli sakallarından kurtulan sevdiğim yine çok yakışıklı görünüyordu. Kumral saçları çok olmasa da hâlâ uzundu. Önleri düzeltmiş olmasına rağmen alnına düşerken nemli duruyordu. Belli ki duş almış, saçlarını kurutmamıştı. Ya o hayranı olduğum ela gözleri, yine içimi titretiyordu. İçine ince bir kazak giymişti ve üzerinde deri ceketi vardı. Altındaki koyu renk kotuyla tam bir uyum içerisinde duruyordu. Ona baktıkça içim giderken kendimi toparladım. Yüzümdeki ciddiyeti koruyarak Giray'a döndüm. "Hayırlı işler Giray. Akşam görüşürüz." Son basamağı da inip birkaç adım attığımda Cihangir'in sesi duraksamama sebep oldu. "Bir günaydın demek yok mu?" Onu duymazdan gelmek zordu fakat bir adım daha attım. O sırada karşı dairenin kapısı açıldı. Mahir'in evden çıkmasıyla göz göze geldik. Onu da görmezden gelerek hızla aşağı indim. Arabama ulaştığımda ben kapıyı açarken Cihangir beni tuttu. "İnci nereye böyle?" Elimdeki elmayı düşürmemle suratım asılırken hüzünle elmama baktım. "İşe." Tekrar üzerimde göz gezdirerek bir adım daha yaklaştı. Gözlerine diktiğim bakışlarım karşılıksızdı çünkü onun bakışları dudaklarımda geziyordu. "Kırmızı ruj sürmüşsün." "Hıhı." "Genelde pembe tonlarında kullanırdın." "Evet." Dikkatli bakışları üzerimde durum tahlili yapıyordu. "Bugün farklısın ama." Dudak büktüm. "Doğru." Gözlerini kapatıp sakin kalmaya çalıştı. "Çok dikkat çekiyor." "Olabilir." "Bana hâlâ kızgınsın." "Belki de." "Yoksa küs müyüz?" Dudaklarımı bükerek omuz silktim. "Kim bilir..." Elime kayan bakışlarıyla ısrar etti. "Elin nasıl oldu?" "İyi." Ciğerlerine doldurduğu havayı gürültüyle bıraktı. Gerçekten de sabırlı gidiyordu. "Bugün kelime israfı yapmamakta kararlısın yani." "Yani..." Yanaklarını şişirip serbest bıraktı. Haberi yoktu ama çok tatlı görünüyordu. "İnci, seni kırdığım için..." Beklediğim cümleye gelse de bu kadar kolay olmayacaktı. "Başka bir şey yoksa ben işe gidiyorum." Üzüntüsü bakışlarından belli oluyordu. "İnci..." Onu duymazdan gelerek yanından sıyrılıp arabaya bindim. Aslında çok da abartılacak bir şekilde giyinmemiştim. Topuklu her zaman giyerdim sadece işimden dolayı spor ayakkabı daha rahat oluyordu. Elbise ve eteği işte giyemesem de iş dışında severek tercih ediyordum ama zaten şu an üzerimde tulum vardı. Bendeki tek farklılık kırmızı rujumdu, bir de tulum giymiş olmam çünkü onun da dediği gibi pek tercih etmezdim fakat bugün tercih etmek için sebebim vardı. Cihangir'e kısa bir bakış atarak arabayı çalıştırdım. Elleri belinde dikkatle beni izliyordu. Başımı yola çevirmemle araba çoktan harekete geçmişti bile. Birazcık arkada kalmayı, gerekiyorsa da peşimden koşmayı öğrenecekti. Ne de olsa ben onun peşinden çok koşmuştum. Cihangir bir süre daha sürünecek ve aklı başına gelecekti...
💜❤️💜❤️
Instagram: soylumery |
0% |