Yeni Üyelik
40.
Bölüm

40. Bölüm

@soylumery

Keyifli okumalar...🥰

Cihangir'i kapının pervazına yaslanmış görünce ellerimi gözlerime götürerek ovdum. Karşımdaki adamın hâlâ duruyor oluşuyla rüya görmediğimden emin oldum. Gözleri hafif kızarmış, suratı düşük, o çok sevdiğim elaları parlamıyordu. Üzerindeki tişörtü, altında eşofmanı ve ayağına yarım yamalak geçirdiği ayakkabılarıyla dağınık duruyordu. Onu böyle görmek beni fazlasıyla şaşırttı.

"Cihangir, bir şey mi oldu?"

Tedirginlikle sorduğum soru karşısında mırıldandı. "Ben yapamıyorum İnci. Olmuyor."

Söyledikleri içimi parçalarken emin olmak istercesine fısıldadım. "Hiç uyumadın mı sen?"

Hayır anlamında başını iki yana salladı. Gözümü zar zor açarken elim istemsiz bir şekilde sağ gözüme gitti. Bir süre orayı ovarken uyanmak için çabalıyordum.

"Benim yüzümden mi?"

Kısık sesi beni onaylar nitelikteydi. "Ben başka ne yapacağımı bilmiyorum. Bana hiçbir yol bırakmıyorsun."

Dudaklarımı araladığım sırada Burçak'ın sesi geldi. "Gidin ve evinizde cilveleşin, uykumu bölüyorsunuz."

Bütün romantizme güzelce etmesiyle gözlerimi devirdim. Bu kız tam olarak huysuzdu. Bir o kadar da açık sözlü. Dağılan saçlarımı elimle toparlayıp tekrar serbest bıraktım. Eminim korkutucu duruyordum. Cihangir'e bakarak fısıldadım. "Bir dakika." Hemen anahtarlığa uzanıp anahtarımı aldım. Bir de askıdan hırkamı kaptığım gibi evden çıktım. Cihangir gibi ayakkabılarımı idareten ayağıma geçirerek kapıyı kapattım. "Aşağı inelim."

Bana itaatkâr bir şekilde uyan adamla birlikte aşağı inerek onun evine girdik. Kapıyı kapattığımda ilk iş olarak bana sarıldı. Boynuma gömdüğü başıyla uzun uzun kokumu içine çekti. Bir an ne yapacağımı bilemeyerek şaşkınlıkla öylece kalsam da daha sonra hissettiğim sıcaklığı ne kadar çok özlediğimi fark ettim. Küçük ellerimi beline dolarken ben de özlediğim kokusunu derince içime çektim ve anladım ki ben iki gündür nefes almıyormuşum meğer.

Bir süre böyle kalarak zaman tanıdık birbirimize. Cihangir biraz kendini geri çekti. Fakat aramızı açmadı. Kulağıma yakın olan dudakları acı çekercesine fısıldıyordu.

"Ben senden ayrı olamam İnci. Ben seninle iki arkadaş gibi de olamam. Sana dokunmadan, altın sarısı saçlarını sevmeden, parmaklarımızı birbirine kenetlemeden, okyanus mavilerine dalmadan, incecik belini sarmadan ve o küçük burnunu öpmeden yapamam. Sen benim diğer yarımsın. Beni tamamlayan kadın... Yapma artık, daha fazla acı çektirme bana. Uyku bile uyuyamaz oldum."

Kolları arasında titreyen bedenimle başımı göğsüne sakladım. Boğuk çıkan sesimle tek yapabildiğim adını sayıklamaktı. "Cihangir..."

Beni biraz daha sıkı saran kolları daha çok sakladı göğsüne. "Güzelim."

Öyle güzel karşılık vermişti ki birazdan eriyecektim kollarında. "Ben de sensiz yapamıyorum."

Elini çeneme koyarak başımı kaldırdı. Gözlerimiz birleşirken nefesim de kesildi.

"Seni çok seviyorum İnci. Sen benim küçük serçemsin. Sen kanat çırptıkça atıyor benim kalbim."

Elimi tutarak kalbinin üzerine bıraktı. O kadar hızlı atıyordu ki... Derin bir iç çektim. "Ben de seni seviyorum Cihan."

Yüzünde uzun süredir göremediğim yine o eşsiz gülümsemesi peyda oldu. Hayranlıkla onu izlerken bende büyüyen tebessümün farkında değildim. Beni tekrar kolları arasına alarak sıkıca sardı. Yine göğsüne sakladı. Saçlarıma bir buse bırakıp çenesini başıma yasladı. Mırıldandığı şey benim de kalbimden geçenlerdi.

"Allah'ım şükürler olsun sana."

Aklıma gelen şeyle gözlerine baktım. "Hadi koca adam uyuman gerekiyor."

Hızla omuz silkti. "Seni bırakmam."

Üzgünce dudak büktüm. "Cihangir çok kötü görünüyorsun gel hadi."

Onun cevabını beklemeden kolundan tutup odasına doğru çektim. Beni zorlamadan peşimden geldi. Odaya girince yatağa yaklaşarak üzerindeki hiç bozulmamış pikeyi kenara ittim. Anlaşılan yatağına bile yatmamıştı.

"Ben de bordo bereliler uykusuzluğa dayanıklı sanıyordum."

Yatağa oturmasıyla kolumdan tutarak beni kendine çekti. "Uykusuzluğa değil de sensizliğe dayanamıyorum ben."

Bir an şaşkınlıkla küçük bir çığlık atmaktan kendimi alamadım. "Cihan! Ne yapıyorsun?"

Kucağında düşmemek için omuzlarından sıkıca tutunmuş şaşkınlıkla ona bakıyordum. Masum bakışlarla gülümsedi. "Beraber uyusak olmaz mı?"

Olurdu tabii... Şu tatlılığa nasıl hayır derdim ki? Ama olmazdı da işte. Ama olurdu da. Ama olmasa da olurdu. Sahi nasıl olurdu?

Ben durmuş aptal aptal düşünürken bir anda kendimi yatakta buldum. Sırt üstü yatakta uzanırken Cihangir yan bir şekilde hafifçe üzerime eğildi. Bakışlarım tekrar şaşkınlıkla Cihangir'i bulurken çarpık bir şekilde gülümsedi.

"Çok düşünüyorsun. Biliyorum yatak seni rahatsız ediyor ama sevgiline bir istisna uygulayamaz mısın?"

Yapay bir şekilde kaşlarımı çattım. "Sevgili olmamız durumu değiştirir mi?"

Gülümsemesini değiştirerek daha ikna edici olacağını düşünmüş olacak ki çapkın bir gülümseme sundu.

"Nişanlı olarak düşünsek..."

Söylediğiyle küçük bir kahkaha attım. "Öyle olunca durum değişiyor mu?"

Üzgünce yüzüme baktı. "Değişmiyor mu?"

Olumsuzca başımı iki yana salladım. Usulca yanağımı okşadı, burnumu öptü. Derin bir iç çekip üzerimden çekilerek sırt üstü yattı. Şimdi ikimiz de yan yana uzanmış tavanı izliyorduk.

"Haklısın güzelim. Daha fazlasına ihtiyacımız var."

Başımı ona doğru çevirdim. Düşünceli duruyordu. Evlilikle ilgili baskı yaptığımı düşünmezdi inşallah. Çünkü böyle bir derdim yoktu. Yani tabii ki onunla evlenmek isterdim ama bu zorla değil içinden gelerek olmalıydı. Ona doğru dönerek kolumu karnının üzerine bırakırken başımı göğsüne yasladım.

"Ama sonuçta ilk defa birlikte uyumayacağız öyle değil mi?"

Beni sararken başıma kondurduğu öpücükle ürkmemden korkar gibi dikkatlice elini saçlarıma daldırdı.

"Teşekkür ederim İnci'm."

Sessizce kalp atışlarını dinlerken iç çektim. "Cihan."

"Söyle yavrum."

"Ben dün biraz abartmış olabilirim. Yani doğum falan..."

Başıma bir öpücük daha kondurup şefkatle saçlarımı okşamaya başladı. "Aslına bakarsan bu iyi oldu çünkü fark ettim de senin mesleğin hakkında hiçbir şey bilmiyormuşum. Gerçekten etkileyici bir mesleğe sahipsin ve oldukça zor... Ben hayatımda ilk defa bir doğumla karşılaştım. Hem mucizevi bir şey hem de... Ne bileyim bir daha görmek istemem sanırım." Kıkırtılarıma engel olamadığımda sesi imalıydı. "Tabii bunda senin de katkın büyük."

Onun görmüyor oluşundan faydalanarak sırıtıyordum. Adamda travmaya sebep oluyordum az daha.

"Ama o anki hâlin çok komikti."

Yapay bir sinirle kaşlarını çattı. "Eğlendiğin her hâlinden belli oluyordu İnci ve hâlâ da eğleniyorsun anlaşılan."

Masumca dudaklarımı büzdüm. "Ben mi? Hiç alakası yok. Aksine çok üzülmüştüm."

Gözlerini kısarak, kısa bir süre beni izledi. Alt dudağımı çekingenlikle dişlerken bir anda doğrularak beni gıdıklamaya başladı. "Demek çok üzüldün öyle mi? Seni küçük yalancı."

Kahkahalarla gülerken bir yandan da Cihangir'in ellerini itiyordum. "Dur... Tamam, yapma."

Onun kahkahaları da karıştı sesime. "Hak ettin sen bunu."

Bir anlık boşluğundan faydalanarak elime aldığım yastıkla ona vurdum.

"Benimle baş edemezsiniz yüzbaşım."

Tek kaşı havalanırken o kadar tatlıydı ki. Ben daha ne olduğunu anlayamadan elimdeki yastık havalandığında kendimi Cihangir'in kolları arasında buldum. "Bir borda bereliyi asla hafife alma sarışın."

Kahkahalarla gülerken bir anda ikimizin de gülümsemesi yüzümüzde dondu. Yattığım yerde kolları arasında olduğum adam hafif üzerime eğilmişti. Bedenlerimiz temas etmiyor olsa da gözlerimiz tamamen birbirine bağlıydı. Yatağa dökülen sarı saçlarım ve hiç de etkileyici tarafı olmayan puantiyeli pijamalarıma bir de kızaran yanaklarım eklenirken alt dudağımı dişlerim arasında sıkıştırdım. Allah'ım bu adam ne zaman bana bu kadar yaklaşsa ben nefes almayı unutuyordum. Kalbimse yine haddini aşmakla meşguldü. Bir de onun bakışları vardı tabii. Öyle içten öyle derin bakıyordu ki...

Bir kolunu yatağa yaslamış diğer kolu ise saçımla oynuyordu. Onun kalp atışlarını buradan bile duyabiliyordum. Göğsündeki ellerimse sanırım şu an titriyordu. Anın büyüsü bizi birbirimize çekerken gözlerim kapandı. Dudaklarıma konacak buseyi bekliyordum fakat bunun yerine alnıma değen sıcacık dudakları gözlerimi aralamama sebep oldu. Bir süre bulunduğu yerde oyalanan dudaklarıyla geri çekilince gözlerimiz buluştu. Yandığını hissettiğim yanaklarımı saklamaya çok ihtiyacım vardı.

"İnci'm..."

Kulağıma gelen ismim öyle güzel anlamlar taşıyordu ki bu adam ismimi nasıl bu kadar güzel söylüyor diye düşünmeden edemedim. Belki de sevdiğimden duyunca bu kadar anlam kazanıyordu ama ben ona bir türlü cevap veremiyordum. Sesimi kaybetmiştim sanki. Sessizliğim onu gülümsetirken burnuma küçük bir öpücük bıraktı. Yanıma yeniden uzandığında beni de kendine çekmesiyle başımı göğsüne sakladım.

"Uyuyalım artık bir tanem."

Sonunda asıl amacımızı hatırlamış olması beni gülümsetirken huzurla gözlerimi kapattım. Onunla sonsuz bir uykuya bile hazırdım.

Gözlerimi tekrar araladığımda başı boynumda uyuyan adamla bir an ne yapacağımı bilemedim. Cihangir'le toplamda şimdiye kadar iki kez beraber uyumuştum ve ikisinde de sabah uyandığımda yanımda yoktu. Şimdi ise hâlâ yanımda uyuyor oluşu beni biraz heyecanlandırdı. Bir süre uyuyor oluşundan emin olmak istercesine bekledim. Yüzünü göremesem de uyuyordu sanırım çünkü hiç kıpırdamıyordu. Elim özlemle bir kere sevebildiğim saçlarına giderken yine alt dudağımı ısırdım. Kalbim yine anlamsız bir şekilde hızlanırken bütün kanı yanaklarıma pompalamakla meşguldü sanki.

Kendine gel kalbim, yanındaki adamı ilk defa görmüyorsun.

Onu uyandırmaktan korkarcasına saçlarını okşamaya başladım. Benim hareketimle belimdeki eli biraz daha sıkılaşırken derin bir nefes aldı. Anında kendimi durdururken benim yüzümden uyansın istemedim. Ses çıkartmamasıyla tekrar saçlarını okşamaya devam ettim.

İster istemez bu hâlimiz beni hayallere götürdü. Bir an kendimi Cihangir'le evli, odamızda yatarken hayal ettim. İçim kıpır kıpır oldu. Allah'ım o günleri de görecek miydim? Gerçi benim ayıcıkta tık yoktu ama... Neyse...

Acaba benimle evlenmek istiyor muydu? İmada bulunmuştu ama... Sadece bulunmuştu işte, devamı gelmiyordu. Gerçi o kadar aksiyonlu bir hayat yaşıyorduk ki bunları uzun uzun düşünmeye fırsatımız bile olmamıştı.

Derin bir iç çekince Cihangir'in sesi geldi. "Ne düşünüyorsun güzelim?"

Elim duraksarken şaşkındım. "Cihangir, ne zaman uyandın sen?"

Boynuma değen nefesiyle sesi boğuktu. "Yeni sayılır."

"Ben mi uyandırdım yoksa?"

Boynuma küçük bir öpücük bıraktı. "Keşke hep sen uyandırsan."

Yüzümde oluşan gülümsemeyle gözlerine baktım, ne kadar da yakışıklıydı. "Saat kaç?"

Sorusuyla afallarken cevabı bilmediğimi fark ettim. Sahi biz ne kadar uyumuştuk? "Bilmiyorum ki."

Telefonuna uzanıp saate bakarak mırıldandı. "On olmuş."

Hızla yerimden doğruldum. "On mu? Geç kaldın işe."

Gülümseyerek olduğu yerde doğruldu. "Sakin ol güzelim, bugün tatil ve seninle vakit geçirmek istiyorum."

"Çok sevindim." Bu durum beni fazlasıyla mutlu etti. Uzun süredir bu şekilde vakit ayıramamıştık kendimize.

"Dışarıda güzel bir kahvaltı yapalım mı?"

Yerimden kalkıp kollarımı boynuna doladım. "Harika olur."

Küçük bir kahkahayla belimi sardı. "Kahvaltıya bu tepkiyi veriyorsan..."

Gözlerimi kırpıştırarak yüzüne baktım. "Ee..."

Bir süre durup gözlerime baktı. "Akşam yemeğini düşünemiyorum."

Elimle omzuna vurarak ayağa kalktım. "Of Cihangir, sana hiçbir tepki yok."

Hırkamı ve anahtarımı aldım. Odadan çıkmış kapıya giderken o da peşimden geliyordu. "Ben geç kalmadan hazırlanayım o zaman."

Tam kapıyı açacağım zaman Cihangir eliyle engel oldu. Ona doğru dönmemle yine elaları karşılamıştı beni. Bir süre yüzümde gezen bakışları dudaklarıma kayınca ne yapacağımı bilemedim bir an. Usulca bana eğilmesiyle kalbim çırpınmaya başlamıştı bile. Yanağıma tatlı bir öpücük bırakıp fısıldadı. "Ben ilk defa bu kadar huzurlu uyudum. Teşekkür ederim İnci."

Utangaç bir gülümseme sundum ona. "Ben gideyim."

"Git bakalım güzelim. Hazır olunca haber verirsin."

Kapıya yasladığı elini çekmesiyle evden çıktım. Kendi evime ulaştığımda Burçak'ı bulamadım. Bugün o da izinliydi ama ya acil bir işi çıkmıştı ya da Giray'ın yanında olmalıydı. Bu durum beni gülümsetirken odama girerek dolabımı açtım. Kliniğe gitmeyecektim. Nasıl olsa yeni yardımcım bugün mesai yapıyordu. Aslında ilk günde yanında olsam iyi olurdu ama Cihangir'le uzun zaman sonra yakaladığımız fırsatı kaçıramazdım. Kendime triko uzun kollu dizimde biten kahve tonlarında bir elbise seçtim. Hızlıca üzerimi değiştirip aynanın karşısına geçtim. Dağılan saçlarımı düzenlerken Yusuf'u arayıp sesini hoparlöre aldım. Bir süre onunla konuşup gelmeyeceğimi söyledim.

Makyajımı hemencecik yapmamla küpelerimi taktım. Neşe içinde çantamı alırken bir yandan da havaların soğumasıyla üzerime açık renk kabanımı geçirdim. Çizmelerimi de giymemle hazırdım. Alt kata indiğimde kapıyı çalacağım sırada karşı kapı açıldı. Mahir'le göz göze gelmemizle ne yapmam gerektiğine bir an karar veremedim.

"Merhaba İnci. Nasılsın?"

Gülümseyen yüzüne karşılık ben de tebessüm ettim. "Teşekkür ederim Mahir. Sen nasılsın?"

"İyi. Elin nasıl oldu?"

Aklıma gelmeyen şeyle durup ellerime bakarak mırıldandım. "Elim mi?" Elimi yaktığım aklıma gelince hızla başımı kaldırdım. "Ha iyi ya. Çoktan geçti bile."

Aslında hâlâ izi vardı ama çok hafifti. Benim hâlime gülmeden edemedi. "Belli, unutmuşsun bile."

Bu durum beni de gülümsetti. Üzerimde göz gezdirerek gözlerimde sabit kaldı. "İşe değil sanırım."

Bir de erkeklerin dikkatsiz olduğunu söylerler. Nedense ben bir türlü o tarz bir modelle karşılaşamıyordum. Ya da bu subaylar genel anlamda fazla dikkatliydi.

"Evet. Cihangir'le beraber..."

Açılan kapı susmamı sağlarken Cihangir... Allah'ım bu adam ne kadar da yakışıklıydı. Bana düşündüklerimi bile unutturacak kadar hem de. Siyah kotu, gri kazağı ve üzerindeki siyah çok da kalın olmayan paltosuyla tam bir uyum içerisindeydi.

"İnci'm..."

Bakışları kısa süre bende oyalanıp Mahir'i buldu fakat umursamaz davranarak gülümsedi. Bu durum beni şaşırtmıştı doğrusu. "Hazırlanmışsın."

Tebessümle karşılık verdim. "Evet canım, gidelim mi?"

Kapıyı kapatarak elimi kavradı. "Gidelim güzelim."

Mahir'in yanından geçerken başıyla selam verdi sadece. Bunun dışında görmezden gelmeyi seçmişti. Arabaya binmemizle yola çıktık. Cihangir'e çevirdiğim bakışlarımla bir süre yüzünü izledim. Kendimce durum tahlili yapmaya çalışıyordum. Bana kısa bir bakış atıp önüne döndü. "Söyle hadi yavrum, seni dinliyorum."

Yine beni anlamak için bir bakışı yetiyordu. Hatta bakmasa da görüyordu. "Sormayacak mısın?"

Çatılan kaşlarına inat gözlerini yoldan ayırmadı. "Neyi?"

Aslında ne dediğimi gayet iyi anlamıştı. "Mahir'le ne konuştuğumuzu."

Bana dönerek gülümsedi. Kenarda duran elimi kavrayıp öptü. "Duymam gereken bir şey olsa söylerdin İnci'm."

Cihangir sanırım aynı hataya düşmek istemiyordu. Yoksa benim tanıdığım adam şimdi sinirden küplere biniyor olmalıydı. Kaşlarım havalanırken başımı aşağı yukarı salladım.

"Hım... Pekâlâ o zaman."

Yandan kısa bir bakış atıp tekrar önüne döndü. Konuyu değiştirmeye karar vermiş olacak ki yüzünde gülücükler açtı.

"Bugünü birbirimize ayıralım. Seninle yapmak istediğim bir sürü şey var."

İşte her şey Cihangir'in son cümleleriyle birlikte yeniden başladı. Hayatımın onunla olan en güzel ikinci gününü geçirdim. İlki muhakkak ki lunaparka gittiğimiz gündü. İkincisini ise bugün gerçekleştirdik. Uzun bir aradan sonra sevgili gibi birlikte dışarı çıkmış, kendimize fazlasıyla zaman ayırmıştık. Birlikte bu yöreye ait güzel bir kahvaltı yaptık ve tek kelimeyle hayran kaldım.

Çok zengin ve yöresel tercihleri, bir de iki kişilik kahvaltı için bile fazlasıyla çeşitli masaları beni benden aldı. Mutlaka Kerem tekrar geldiğinde onu burada kahvaltıya getirecektim. Kahvaltının arkasından bir süre gezmiş, birlikte otantik bir kafede dibek kahvesi içtik. Hız kesmeden alışveriş yapıp Cihangir'in mahvettiğim pantolonunun ve tişörtünün yenilerini aldım. Biraz zor olsa da kabul etti aldıklarımı ama o da karşılığında bana vitrinde gördüğü kırmızı bir elbiseyi aldı. Sonra birlikte el ele gezip bir sürü yere gittik ama gittiğimiz yerler havaların soğuk olmasından dolayı kapalı mekânlardı. Ayrıca bol bol fotoğraf çekmiş, bugüne dair çok güzel anılar bırakmıştık kendimize.

Akşam olduğunda ise çoktan yılbaşı için hazırlanan her yer ışıl ışıldı. Yarın yılbaşı gecesiydi ve biz Cihangir'le hâlâ plan yapmamıştık. Oysa ben hediyesini çoktan sipariş vermiştim bile.

Eve döndüğümüzde arabadan inmeden Cihangir'e çevirdim başımı. "Bugün benim için unutulmaz bir gün oldu. Teşekkür ederim." Eli yanağıma giderken usulca okşadı. "Asıl ben teşekkür ederim. Böyle mutlu olmayı unutalı çok olmuştu." Çekingen bir bakış attım. Asıl derdim başkaydı.

"Yarın akşam yılbaşı ya hani..."

Dikkatle beni dinliyordu. "Hıhı."

"Şey, birlikte bir şeyler yapar mıyız?"

Tebessümü yüzüne yayıldı. "Aslında yılbaşı kutlamam ama istersen yemeğe gidebiliriz."

Ben de kutlamazdım. Yani tutup da o güne özel parti, eğlence yapmamıştım hiç ama yemeğe gitmek hele de Cihangir'le fena gelmiyordu kulağa. Hevesle karşılık verdim. "Gidelim. Yani... Sen de istersen."

"Olur güzelim."

***

İçim kıpır kıpırdı. Aklım hâlâ dünde geziyordu. Cihangir... Harika adamım benim. Dün gece çektiğimiz fotoğraflara bakmaktan uyuyamamıştım bile. En kısa zamanda bu fotoğrafları bastırmam gerekiyordu. Bugün klinikte bir süre çalışmış yeni yardımcım olan Furkan'la iş hakkında konuşmuştum.

Akşam olması nedeniyle Cihangir'le yemek yiyeceğimiz için fazlasıyla heyecanlıydım. Eve gelir gelmez hızlı bir duş almış sonra da Cihangir'in bana aldığı kırmızı elbiseyi giymiştim. Dizimin biraz üzerinde biten elbisenin eteği kloş modeldi. Dirsekten sonrası İspanyol modelken çok abartılı olmasa da bir miktar göğüs dekoltesi vardı. Saçlarıma bu sefer maşa yapıp Cihangir'in aldığı inci tokayı taktım. Makyaj yaparken yine kırmızı ruj tercih ettim. Kolyemi ve yüzüğümü de taktığımda hazırdım. Çantamı da alıp içine Cihangir için aldığım hediyeyi koydum. Odadan çıktığımda Burçak'la karşılaştım.

"Vay yavrum benim be... Maşallah, maşallah. Dur tüküreyim de nazar değmesin."

Burçak'ın bana tükürmeye başlamasıyla cırladım. "Şu salyalarını benden uzak tut."

Yüzünü buruşturdu. "Sana da iyilik yaramıyor. Nazara gelme diye şey yapıyoruz işte."

Gülerek Burçak'ı süzdüm. Siyah, kolları ve yaka kısımları dantelli mini elbisesiyle çok güzel görünüyordu. Kıvırcık saçlarını bu sefer düzleştirmiş ve açık bırakmıştı. Gözleri ve dudakları yine ilgi çekiciydi.

"O zaman git ve aynada kendine tükür Burçak. Harika görünüyorsun."

Eliyle saçlarını geriye atarak havalı bir gülümseme sundu. "Her zamanki hâlim canım."

Gözlerimi devirmeden edemedim. Bu kızdaki öz güven nedense bende yoktu. Saate bakarak mırıldandım. "İnsek mi artık aşağıya?"

"Yok ya, Giray çalacak kapıyı." Bir süre düşünüp suratını astı. "Ben sana bir şey söyleyeyim mi, odun bu bizim sevgililerimiz. İnsan böyle bir gecede sevgilisiyle romantik bir akşam yemeği yer. Ordu gibi yemeğe gidiyoruz."

Kendimi tutamayıp kıkırdarken aslında ona hak vermeden edemedim. Ben de bu gecenin Cihangir'le özel olacağını sanıyordum ama üç çift birlikte gidiyorduk yemeğe.

"Asker ya bunlar, ondan herhâlde."

Burçak söylediğim şeyi sonradan kavrarken yüzünü buruşturmadan edemedi. "İnci, canım arkadaşım sen espri yapmasan mı acaba?"

Burçak'a dil çıkarırken kapı çaldı. Bana gözlerini kısarak bakan Burçak kapıyı açtığı anda donup kaldı. Başımı uzatarak gelen kişiye bakınca Giray'ı gördüm. Spor takım elbisesiyle oldukça yakışıklı görünüyordu. En dikkat çekici şeyse tartışmasız yeşil gözleriydi. Burçak'ın çarpılmış hâline gülümsemeden edemedim. İyiden âşık olmuştu.

Giray fırsatı kaçırmayarak genişçe gülümsedi. "Başını döndürüyorum değil mi kıvırcık?" Giray o an farkına varırken şaşkınca öne adımladı. "Niye kıvırcık değilsin sen?"

Burçak kendine gelirken saçlarını savurdu. "Düzleştirdim, olmamış mı?"

Giray sevgilisinin beline kollarını sararken gözleri beni görmedi bile. Burçak'ın alnına bir öpücük bırakıp fısıldadı. "Güzel olmuş olmasına da kalbim kıvırcık olarak bildi seni. Öyle arıyor her yerde."

Burçak kollarını sevdiği adamın boynuna dolarken sesi eriyip gitti. "Sarı..."

Sessiz adımlarla açık kapıdan kendimi dışarı attım. Çifti biraz yalnız bıraksam iyi olacaktı. Dikkatli adımlarla alt kata inerek Cihangir'in kapısını çaldım. Kapıyı açtığı anda bu sefer benim nefesim kesildi. Siyahlara bürünen sevdiğim ne kadar da yakışıklıydı. Siyah pantolonu, siyah gömleği ve siyah ceketiyle tam bir uyum içerisindeydi. Gözlerim gözlerinde hayranlıkla onu izlerken onun bakışları da benim üzerimde dolaşmış gözlerimde kilitli kalmıştı.

"Ooo... Bunların ateşi bize de bulaşmadan biz gidelim bence."

Biraz önce kendileri öyle değilmiş gibi merdivenlerden inen Burçak'ın sözlerine Giray gülerken yanımızdan geçtiler. Bunu fırsat bilen Cihangir elimi tutarak beni biraz daha kendine çekti.

"Elbisenin sana bu kadar yakışacağını bilseydim almazdım sarışın."

Bir an kafam karıştığında kaşlarımı çattım. Belki de daha fazlasını duymak istiyordum. "Olmamış mı?"

Yüzündeki eşsiz gülümsemesiyle önümdeki saç tutamını omzumdan geriye attı. "Olmamış değil de fazla olmuş diyelim."

Yüzümde oluşan tebessümle elim omzuna giderken görünmeyen tozları çırptım. "Sen de fazla yakışıklısın yüzbaşı."

Başını gülerek sağa sola sallarken elini belime doladı. Alnıma değen dudaklarıyla gözlerimi kapattım. Duyduğumuz boğaz temizleme sesiyle apar topar bedenlerimizi ayırırken başımı çevirince Mahir'i gördüm. Evine yeni geliyordu sanırım. "İyi eğlenceler yüzbaşım."

Sesi sert ve soğuk olan Mahir'e, Cihangir aynı tonlamayla cevap verdi. "Sağ olun yüzbaşım."

Aradaki gerginliği anlayamasam da Cihangir elimi tutarak beni aşağı çekti. Birlikte indiğimizde Giraylar çoktan gitmişti.

Yemek yiyeceğimiz restorana gelerek içeri girdik. Giray ve Burçak oturmuş bizi beklerken bugün bize eşlik edecek Merve ve Serhat çifti de gelmişti. Biz de masadaki yerimizi alınca eğlenceli bir yemek başlamış oldu. Bol bol sohbet etmiş ve her fırsatta gülmüştük. Geçen dakikalarla Cihangir bana doğru eğilerek kulağıma fısıldadı.

"Çantanı al İnci, gidiyoruz."

Ne olduğunu anlayamadan Cihangir ayaklanınca mecburen ben de ona uyarak ayağa kalkıp çantamı aldım. Bize bakan şaşkın bakışlarla açıklamayı Cihangir yaptı. "Bize müsaade. Size mutlu yıllar şimdiden."

Hepsiyle vedalaşarak restorandan çıkıp arabaya bindik. "Cihangir nereye? Yeni yıla az kalmıştı."

Bana bakmadan biraz aceleci hareketlerle yola koyuldu. "O yüzden kalktık ya zaten güzelim."

"Nasıl yani?"

"Birazdan anlarsın bir tanem."

Cihangir'in ne yapmak istediğini anlamasam da yılbaşına ikimizin yalnız bir şekilde girmesi için başka bir yere götürdüğünü düşündüm. Ses çıkartmadan gideceğimiz yeri merakla beklerken lunaparka gelmemizle şaşkınlıkla sevdiğim adama baktım.

"Neden geldik buraya? Hem havalar da soğudu, hâlâ çalışıyor mu burası?"

Dediklerime aldırmadan beni içeri sürüklemeye başladı. "Kapalıydı ama yılbaşı diye açmışlar."

Gerçi iki gündür hava güzeldi fakat akşamları yine de soğuk oluyordu. Bu havada lunaparka gelenin aklı yoktu zaten. Tıpkı bizim gibi... Yine de Cihangir'in düşüncesi hoşuma gitti. Yeni yıla onunla en güzel zaman geçirdiğim yerde girmek çok iyi fikirdi.

"Söyle bakalım neye binmek istersin."

Sorusuyla önce üstüme baktım. Elbisem her şey için uygun değildi. Kabanıma biraz daha sarılırken aslında en çok binmek istediğim şeyi biliyordum. Gözlerinin içine bakarak gülümsedim.

"Dönme dolaba."

Onun da yüzünde büyüyen tebessümle elimden tutarak beni çekmeye başladı. "Ben de öyle tahmin ettim."

Peşinden giderken dönme dolabın yanmayan ışıkları çekmişti dikkatimi. Ortalıkta da pek kimse yoktu zaten. "Galiba çalışmıyor. Baksana ışıkları kapalı. Zaten kimse de yok etrafta."

Cihangir'e gözlemlerimden bahsederken, nedense bir ben bunları görüyor gibi hissediyordum. "Hallederiz güzelim, gel sen."

Dönme dolabın önüne gelince Cihangir beni bırakarak görevli adamın yanına gitti. Kısa bir süre konuşup yanıma geldi. "Ne dedi?"

Büyük bir merakla Cihangir'den cevap beklerken yanan ışıklarla yüzümde kocaman bir gülümseme olmuştu. "Gel İnci'm."

İkimizin de binmesiyle Cihangir'le karşı karşıya oturduk. Çalışan dönme dolapta kısa sürede ilk turu atmış, ikinci turda ise en tepeye çıktığımızda bir anda hareket kesilmişti. Panikle etrafıma bakarken hemen Cihangir'in dizine uzandım. "Cihangir bir şey ol..."

Benim panik hâlime karşın gülümseyerek rahat bir tavırla elini ceketinin iç cebine taşıdığına öylece kalakaldım. Şaşkınlıkla ağzım açık kaldı. "Cihan."

Elinde sakladığı kırmızı, kadife kutuda kalan bakışlarımla elimi kavrayarak dudaklarına götürüp öptü.

"İnci'm..." Sesi o kadar içtendi ki bizi göz göze getirmeye yetti. "Göz bebeğim... Bir gün arkama saklanan baş belası bir sarışının bütün hayatımı etkileyeceğini bilemezdim. Ama düşünüyorum da iyi ki o gün bana çarptın. Yoksa ben kalbimin böyle atabildiğinden habersiz yaşayacaktım. Ben sadece mesleğim için yaşarken sen bana kocaman bir sebep daha verdin. Ben akıldan öteye gidemezken, sen bana kalbimi dinlemeyi öğrettin." Nefes dahi almadan onu dinlerken elime bir öpücük daha bıraktı. "Güzelim... Eğer sen de kabul edersen istiyorum ki bir yuvamız, eve heyecanla gelmek için de bir sebebim olsun. Dün sabah fark ettim ki ilk defa huzurla uyudum ben, ilk defa sıcak bir yatakta yattım. İstiyorum ki evimde saçları dağılmış, pijamalarıyla dolaşan ama bu şekilde bile dünyanın en güzel kadını olsun."

Gözümden süzülüp giden yaşlara inat gülümserken zor bulduğum sesimle mırıldandım. "Cihan..."

Güzel bir tebessüm gönderdi bana. İçtendi, sıcacıktı. İnci, ben bir şeyler daha söyleyeceğim ama sen sonunda iki seçeneğin olsa da tek bir cevap ver der gibiydi. Oysa benim seçeneğim bile tekti.

"Ben bir askerim İnci, yarınımı bilmiyorum. Kaderimde şehit olmak da var ama yaşadığım sürece seni her şeyden koruyacağıma, ömrüm boyunca sevgini her daim kalbimde taşıyacağıma şerefim üzerine yemin ederim." Bakışlarını parmakları arasında oynadığı kutuya düşürdü. Ciğerlerine doldurduğu havayı bırakırken başını kaldırdı. Göz göze geldiğimizde elindeki kutuyu açarak bana doğru uzattı. "Bu bordo bereliye evet der misin sarışın, benimle evlenip yuvamın huzuru olur musun?"

Kalbim ağzımda atarken nefes almakta bile zorlanıyordum. Dudaklarım büyük bir tebessümle kıvrılsa da gözlerimden yaşlar süzülüyordu. Ama hiç sorun değildi çünkü mutluluk gözyaşlarıydı bunlar. Derin bir nefes alarak elimle gözyaşlarımı kuruladım. Bana büyük bir umutla bakan elalara serdim okyanuslarımı.

"Evet yüzbaşım. Seninle sonsuza kadar evet!"

Yüzünde büyük bir tebessüm oluşan sevdiğimin en çok da gözlerinin içi gülüyordu. Elindeki kutunun içindeki tek taşı çıkararak elimi kavrayıp parmağıma geçirdi. Parmağıma tam oturmasıyla hayranlıkla yüzüğüme bakarken Cihangir kalkarak yanıma oturdu. Birbirimize sıkıca sarıldık, bir daha hiç ayrılmamak üzere. Yüzünü görecek kadar geri çekildiğimde Cihangir'in belimde olan eli daha fazlasına izin vermedi.

"Seni seviyorum sarışın."

Gözlerimin içi gülerken ellerimi yüzünün iki yanına yasladım. "Seni seviyorum yüzbaşı."

Cihangir'in beni biraz daha kendine çekmesiyle birleşen dudaklarımız bu sefer ne diğerleri gibi masum ne de kısa oldu. Öpüşmemize eşlik eden havai fişeklerse yeni yılın habercisiydi.

Yeni yıla, sevdiğim adamın teklifine evet diyerek girerken bugünü asla unutmayacaktım. Cihangir farkında mıydı bilmiyorum ama bana yapabileceği en güzel evlilik teklifini yapmıştı.

Eve geldiğimizde arabayı park eden Cihangir'e döndüm. "Cihan."

Bana dönerek gülümsedi. "Söyle yavrum."

Çantamdan küçük kutuyu çıkartarak ona uzattım. "Bunu yılbaşı hediyesi olarak sana almıştım ama vermeye fırsatım olmadı."

Kaşları çatılırken kutudan aldığı bakışlarını bana dikti. "Ne gerek vardı bir tanem?"

Gülümseyerek omuz silktim. "Olsun. İçimden geldi."

Kutuyu biraz daha ona doğru uzatınca elimden alarak açtı. İçinden çıkardığı saate bir süre bakıp başını kaldırdı. "İnci'm bu çok güzel ama pahalı bir marka."

Dudaklarım büzülürken mızmızlandım. "Cihangir! Lütfen takar mısın?"

Elime aldığım saati bileğine takarken sessizce izliyordu. "Teşekkür ederim güzelim. Çok beğendim."

Elimi kavrayarak öpünce tebessüm ettim. "Hep beni hatırla."

Arabadan inerek yukarı çıktık. Cihangir'in katına geldiğimizde ayrılık vakti de gelmişti.

Cihangir yüzük olan elimi kavradı. Alyansımın yanına bir de tektaşım eklenmişti. Yüzüklerimi okşarken gözlerimiz birleşmiş sersemce gülümsüyorduk birbirimize.

"Seni hiç bırakmak istemiyorum."

Kıkırdayarak yanağına küçük bir öpücük bıraktım. "Ama bırakman gerekiyor."

Eli çenemi kavrarken bakışları dudaklarımda kaldı. "Bilmem öyle mi yapmam gerekiyor?"

Beni öptüğü an gözlerimin önüne gelirken yanaklarım anında yanmaya başladı. Çenemi parmakları arasından kurtarırken başımı yere eğdim. "Ya, Cihangir utandırmasana."

Beni kendine çekerek alnıma uzun bir öpücük bıraktı. "Tamam küçük hanım, kızarma hemen."

Güzel gözlerine geleceğimizin umuduyla baktım.

"İyi geceler canım."

"İyi geceler bir tanem."

 

Hoşça kalın 🤗

İnstagram:soylumery

Loading...
0%