Yeni Üyelik
43.
Bölüm

43. Bölüm

@soylumery

 

Keyifli okumalar...🤩


Bir insan birini seviyorsa pişmanlığa yer vermemeli. Kolay vazgeçmemeli sevdiğinden. Hayat kısa. Kim için uzak duracaksın sevdiğinden? Marifet sevdiğini affedebilmek değil mi? Herkes korkar, herkes kaçar ama bence asıl maharet sevgine sahip çıkabilmek, ucunda gerçekten büyük bir sebep yoksa affedebilmek.

Her şeyi boş verin de biz en çok dinlememekten kaybediyoruz aslında. Herkes konuşuyor ama kimse kimseyi dinlemiyor. Bir duysak birbirimizi... Bakın nasıl da güzel olacak her şey.

"Cihangir ben hiç sormadım ama Ezel seni neden bıraktı? Yani neden ayrıldınız?"

Beni biraz daha belimden çekerek göğsüne yasladı. Karargâhtan birlikte çıkmış, dışarıda güzel bir yemek yemiştik. Cihangir'in evine gelmiş koltukta oturuyorduk. O sırtını koltuğa yaslamış ayaklarını da orta sehpaya uzatmıştı, ben de sırtımı göğsüne yasladım. Karnımın üzerine düşen eli, elimin üzerini hafif bir şekilde okşuyordu. Başıma küçük bir öpücük bıraktı.

"Üniversite bitene kadar her şey yolundaydı ama okul bitince bütün büyü bozuldu. İlk görev yerim Doğu'ya çıktı. Onun hayaliyse Antalya'da restoran açmaktı. Ondan beni beklemesini istedim ama yarını belli olmayan bir adamı bekleyemem dedi. Sonra da herkes kendi hayalinin peşine gitti."

Şaşkınca başımı ona çevirmeye çalıştım. "Ama senin asker olduğunu biliyordu."

Zoraki bir gülümseme geldi kulağıma. "Okurken her şey tozpembeydi. İkimiz de Ankara'daydık. Gerçeklerle yüzleşmek zor oldu onun için. Biz birbirimizi seviyorduk yani ben seviyormuşum ama eksik olan bir şeyler de varmış. Benim sende tattığım şeyler. Aşk gibi... Fakat o zaman bunu bilmiyordum."

Üzgünce dudak büktüm. Yüzümü göremese de istemsiz gelişmişti. "Çok mu seviyordun onu?"

Başıma bir öpücük daha kondu hemen. Sanki kırılmamdan korkar gibi. Kıskandığımı sezmişti belki de. Ne bileyim onun başkasını geçmişte sevmesi bile kulağıma kötü bir melodi gibi geliyordu.

"Benim kimsem yoktu İnci. Onu kendime aile yaptım." Aile dediğinde yerimde kıpırdanınca göğsüne bastırdı. "Yanlış anlama, yalnızdım. Daha çok gençtim. Buna ihtiyacım vardı. O yüzden beni bırakması bu kadar zor geldi. İnsanlara karşı güvensizleştirdi. Ama bu aşk değildi. Sadece masum bir sevgi, ailenden birine hissettiğin sevgi kadar. Çünkü artık aşkı biliyorum. Şimdi hissettiklerimle o zamanki çok farklı."

Heyecanımı gizlemeye çalışırken normal şekilde sormaya çalıştım. "Şimdi nasıl hissediyorsun?"

Derin bir nefes almasıyla göğsü şişerken sırtıma tatlı bir baskı yapıyordu. Bıraktığı nefesle huysuz sesi kulağıma çalındı. "Yine sorguya çektin beni."

Ona doğru hafifçe dönerek çenemi göğsüne yasladım. "Ya... Cihan bu son, lütfen."

Gülümseyerek alnıma küçük bir öpücük bıraktı.

"Tamam..." Kısa bir süre düşünüp gözlerini gözlerime sabitledi. "Sen benim için vatan gibisin İnci. Artık biliyorum ki başka yerde mülteciden fazlası olamam. Sende ise kendi toprağımdayım, özgürüm, kendim gibiyim. Sonra... mutluyum, huzurluyum. En önemlisi de âşık bir adamım. Seninleyken kalbim daha hızlı atıyor. Seni kaybetmekten çok korkuyorum mesela. Ben hiçbir şeyi olmayan adam... Şimdi dünyalar güzeli bir sarışına sahibim." Alnıma yeniden bir öpücük bırakıp gülümsedi. "Doğal olarak hayat kolay geçmiyor benim için. Aklım hep sende. Sanırım aşk duygu karmaşası. Her duyguyu aynı anda yaşamak."

Cihangir'in kurduğu her cümle kalbime dokunuyor, oradan gözlerime, gözlerimden ise onun kalbine ulaşıyordu. Aşk böyle bir etkileşimdi belki de. Bir adamın kalbi diline dökülüyor, bir kadının kalbinde hayat bulup gözlerine yerleşiyordu. O adam ise o gözlerde bulduğuna tutunup yeniden kalbiyle dili arasına nağmeler diziyordu. En çok hoşuma giden de o ela gözlerde kendimi görmekti. Ben en çok onun gözlerine yakışıyordum.

"Biliyor musun, iyi ki Ezel senden ayrılmış. Yoksa ben ne yapardım?"

Yüzündeki eşsiz gülümsemeyle burnuma bir öpücük bıraktı. "Hiçbir şey tesadüf değil İnci. Sen benim kaderimsin ve ben bunun için şükrediyorum her seferinde."

İç çekmeden edemedim. "Ben de... Ben de şükrediyorum."

Eliyle saçlarımı okşamaya başladı. Kedi gibi tekrar başımı göğsüne yaslarken bir tek mırlamalarım eksikti.

***

Aradan geçen bir haftayla her şey tekrar normale döndü. Cihangir'le aramız düzelmişti, keyfimiz yerindeydi. Yine mutluyduk çok şükür. Mutlu ve sevgi dolu. Her geçen gün artan sevgimiz biraz daha bağlıyordu bizi birbirimize. Klinikte keyifle çalışıyordum. Furkan bana çok yardımcı oluyordu. Alışmıştık da birbirimize. Karısıyla da tanışmıştık. Çok tatlı bir kadındı. Tabii Cihangir de Furkan'la tanışmıştı. Başta her zamanki gibi pek sıcak davranmasa da evli olması biraz yatıştırmıştı onu ama bu yetmemişti tabii. Adamın hayatında gelmiş geçmiş ne varsa hepsini araştırmıştı. Bu kadar kontrolcü olması bazen beni kızdırsa da onu anlıyordum. O hainlerin bana ulaşmaya çalışmasından korkuyordu. Her ihtimali düşünüp tedbir alıyordu. Yine de beni sıkmıyor, gideceğim yere karışmıyordu.

Masamda oturmuş bilgisayarla uğraşırken Furkan da Paşa'yla oynuyordu. Yusuf ise arkada yine ders çalışmakla meşguldü. Çalan telefonumla bakışlarımı bilgisayardan alırken Kerem'in aradığını gördüm. Heyecanla telefonu kavrayıp vakit kaybetmeden açtım.

"Kerem."

"Abla nasılsın?"

"İyiyim ablacığım sen?"

"Ben de iyiyim. Okulla cebelleşiyorum işte."

"Hım... Finaller nasıldı?"

Sıkıntılı nefesi kulağıma çalındı. "Ömrümü yedi."

Dayanamayıp kıkırdadım. "Tatilde yanıma gelsene çok özledim seni."

Keyifle başlayan cümlesi aynı şekilde devam etmedi. "Valla çok isterim ama babam sıkıntı."

Yanaklarımı şişirip serbest bıraktım. "Haklısın."

"Ee enişte ne yapıyor? En son konuştuğumuzda sana evlenme teklifi edecekti."

Şaşkınlıkla dikkat kesildim. Bunu bilmesini beklemiyordum. "Sen biliyor muydun? Dur bir dakika, siz konuşuyor musunuz?"

Kerem'in gülüşü beni de tebessüm ettirmişti. "Ablacığım eniştem diye söylemiyorum senden daha hayırlı. Arada arıyor, sohbet ediyoruz. Bana evlenme teklifi edeceğini, sevdiğin özel bir şey olup olmadığını sordu. Ben de ablam her türlü atlar fark etmez dedim."

Suratım asıldığında, sitemliydim. "Sağ ol Kerem ya iyi gömmüşsün. Tam kardeşlerden beklenen hareket."

Uzun bir kahkahanın ardından kendini toparladı. "Abla söylesene hayır mı dedin?"

Hâlâ somurtkan sesimle cırladım. "Tabii ki de evet dedim Kerem!"

Bunu bekliyormuş gibi atıldı. "Bak ben demiştim işte."

"Uyuz uyuz konuşma. O kadar güzeldi ki sen olsan sen de evet derdin."

Eminim şu an yüzü buruşmuştu. "Ben teklifi yapan taraf olmayı düşünüyorum. Senin gibi bir fıstık bulursam tabii."

Keyfim hemen yerine gelirken yüzümde gülümseme oluştu. "Benim gibisini bulamazsın, benden bir tane."

Cevabı gecikmedi. "Enişte mi söylüyor sana bu yalanları?

Bu çocuk sürekli bozuyordu beni. Kardeş dediğin ablasını desteklerdi. "Kerem!"

"Tamam, ablaların en güzeli kızma. Bak sana ne diyeceğim; Tuna bu aralar çıldırmış gibi, görmen lazım."

Konudan konuya atlıyor olsa da yine dikkatimi çekmeyi başardığı için kulaklarımı dört açtım. Aklımdaki tek isim tabii ki Cihangir'di.

"Neden, ne oldu ki?"

"Neden olacak şirketle boğuşuyor. Maliyeden baskın yapmışlar. Sanırım biri şikâyette bulunmuş. Kafasını kaldıracak hâli yok."

Gözlerim boşluğa dalıp giderken o birinin kim olduğu direkt isim olarak yankılanıyordu kulaklarımda. Acaba... Olabilir miydi?

"Ya..." Bu işin içinde Cihangir'in parmağı olduğunu düşünmemek aptallıktı. Dediği gibi usulsüz bir şey yapmamıştı ama Tuna'yı bayağı sıkıntıya sokmuştu anlaşılan. Ben Kerem'le konuşmaya devam ederken açılan kapıyla gelen müşteri dikkatimi çekti. "Kerem ben kapatıyorum şimdi. Sonra görüşürüz."

"Tamam abla, görüşürüz."

Ayaklanma niyetindeydim ancak Furkan benden önce ilgilenince masada duran çerçeveye baktım. Cihangir'le birlikte çektiğimiz bütün fotoğrafları çıkarttırmıştım ve bir tanesini çerçeveleterek masama koymuştum. Bu fotoğraf yılbaşı gecesinden kalmaydı. Tam dönme dolabın tepesindeyken ısrarla çektirmiştim Cihangir'e. Onun kolları arasındaydım, başım göğsünde duruyordu. Bir yandan da kameraya gülümseyip yüzüğümü göstermiştim. Cihangir bir eliyle fotoğrafı çekerken diğer eliyle de beni sıkıca sarmış hâlime gülüyordu. Elim çerçeveye gittiğinde yüzümde kocaman bir tebessüm vardı.

Çok seviyordum onu ama çok da korkuyordum. Tuna yapılanı fark ettiğinde daha büyük bir planla karşımıza çıkmazdı inşallah. Cihangir kendisine yapılan şeyin altında kalmamıştı ama o dürüsttü. Devletine bağlı, yasalara uyan bir askerdi. Asker olmak zaten bunu gerektirirdi. Karşısındaki adamsa hile ve hurdadan haberdar, parasıyla herkesi satın alabileceğini düşünen biriydi ve bu durum benim endişe etmeme sebep oluyordu. Tek istediğim Cihangir'le huzurlu bir şekilde yaşamaktı. Hatta artık yuvamızı kurmak ve mutlu olmak istiyordum.

Ani bir kararla ayaklanırken üzerime kabanımı geçirdim. Hep sevdiğim adam bana gelecek değildi ya belki de arada ben ona gitmeliydim.

Karargâha geldiğimde arabamı dışarıdaki alana park ettim. Öyle yabancı arabaları almıyorlardı ne yazık ki içeriye. Başıma beremi geçirip kabanımın önünü kapattım. Bahçeye adımlarken bir yandan da saçlarımı düzeltmeye çalışıyordum. İçeri gireceğim zaman Mahir'i görünce duraksadım. Bakışları beni bulurken suratı ifadesizdi.

"Nasılsın?"

Yanımdan geçip gideceği sırada sesimle duraksarken surat ifadesi değişmese de karşılık verdi. "İyi."

Aynı şekilde bana sormayışı hâlâ kızgın olduğunu gösteriyordu. "Mahir bak, ben o gün sadece sorun çıkma..."

Elini kaldırarak hızla sözümü kesti. "Açıklama yapmana gerek yok İnci. Sevgilin seni bekliyordur."

İmalı sözleriyle başımı iki yana salladım. "Ben sana açıklama yapmıyorum. Sadece beni anlamanı istiyorum. Sen iyi bir arkadaşsın ve Cihangir de benim sevdiğim adam. Boş yere aranızın kötü olması beni üzüyor sadece."

Karşılaştığımızdan beri kaçırdığı gözlerini gözlerime dikti. Hoş duruyordu, hele de üzerindeki formayla ayrı bir havası vardı. Lakin kalbim o kadar doluydu ki gözlerimin gördüğü kalbime işlemiyordu.

"Anlamıyor musun İnci? O seni seviyor, sen de onu... Senin de dediğin gibi ben sınırın dışındayım. Bırak öyle kalsın."

Kırık sesi, üzgün bakışları, bir yandan da sert durmaya çalışıyor oluşu beni daha da üzüyordu. Üzgünce dudak büktüm. "Başka yolu yok mu yani? İyi arkadaş olamaz mıyız?"

Dudaklarını birbirine bastırıp serbest bıraktı. Canı sıkkındı. Her hâlinden belli oluyordu. "Ben bilmiyorum... Biraz zamana ihtiyacım var."

Buruk bir tebessüm sundum. En azından bir umut vardı. "Tamam... Nasıl istersen."

Aynı gülüşle bana karşılık verirken hareketlendi. "Ben gideyim artık."

Yanımdan geçip gitmesiyle bir süre arkasından baktım. Mahir bence iyi biriydi. Belki de arada ben olmasam Cihangir'le çok iyi anlaşabilirlerdi. Fakat benim yüzümden her şey mahvolmuştu. Mahir'in beni sevdiğini düşünmüyordum. Belki hoşlanıyor olabilirdi ama fazlasını düşünmüyordum işte. Bunun da bir süre sonra geçeceğine inanıyordum. Ama atladığım bir şey vardı. Mahir arkadaş olmak istese bile Cihangir çoktan gemileri yakmış görünüyordu. Hatta bırak görmeyi adını bile duymayı istediğini sanmıyordum.

Tekrar önüme döndüğümde kapıya doğru yürürken başımı kaldırıp yukarı baktım. İşte o anda Cihangir'le göz göze gelince alt dudağımı ısırdım. Yukarıda pencereden beni izliyordu ve buradan bile bakışları korkutucu görünüyordu. Başımı yere eğerek hızla binanın içine girdim. Merdivenleri apar topar çıkıp kapının önünde duraksadım. Geniş bir nefes alarak kapıyı çaldım. Kapıyı araladığımda Cihangir'i koltuğa oturmuş beni beklerken buldum. Kollarını masaya dayamış ellerini birbirine kenetlemiş öylece duruyordu.

"Hoş geldin."

Sert sesi beni benden alırken usulca yanına ilerledim. Masayı es geçerek yanağına küçük bir öpücük bıraktım. Suçlu bir çocuk gibiydim. Nefesimi teninden ayırmadan fısıldadım. "Hoş buldum."

Başını bana doğru çevirince göz göze geldik. Gözleri beni yakıp geçerken bir süre yüzümde oyalanıp tekrar önüne döndü. "Otursana güzelim."

Ciğerlerimdeki havayı boşaltarak söylediğini yapıp sandalyeye oturdum. Güzelim demişti ya dünyalar benim olmuştu o an. Beremi çıkartıp masaya bırakmamla dağılan saçlarımı düzeltmeye başladım. Bir yandan da ona açıklama yapmaktan alamıyordum kendimi. "Cihangir, sadece nasıl olduğunu sordum."

Umursamaz davranmaya çalışıyordu ama bakışları buna müsaade etmiyordu. "Nasılmış, keyfi yerinde miymiş paşamızın?"

Huysuzca mızırdandım. "O kötü biri değil."

Birleştirdiği ellerini çözüp masaya dayadıktan sonra bana doğru eğildi. Bakışları sert, sesi soğuktu. "Umurumda bile değil. Benim sevdiğim kadına asılmayacaktı ve sen bir daha onunla görüşmeyeceksin."

Onu duymazdan gelerek sıradaki konuya geçtim. "Bugün Kerem'le konuştum."

Arkasına yaslanırken kaşlarını yukarı kaldırıp bıraktı. "Hım..."

Duyacağı şeyi anlamış olacak ki mimiklerle anlaşmaya geçtik. "Tuna'nın maliyeyle başı dertteymiş."

Yapay bir şaşkınlıkla bakıyordu. "Ya..."

Gözlerimi devirmemle dudakları kıvrıldı fakat ben onun kadar rahat değildim. "Senin parmağın var bu işte değil mi?"

Yine fazlasıyla sakindi. "Hak etmedi mi İnci? Hem vergi kaçırmak usulsüz bir davranış."

Bu adamın rahatlığı beni bitiriyordu. Ben diken üstündeyken ona göre olağandı her şey. "İsterse bütün şirketi batsın umurumda bile değil ama senin yaptığını öğrenirse başka bir şey yapmaya kalkar diye korkuyorum."

Yine kaşları çatılmıştı. "O it ancak havlar İnci. Ondan korkacak değilim."

Suratım asılırken arkama yaslandım. "Of Cihangir, hiç anlamıyorsun beni."

İkimiz de sessizliğe gömülmüş somurturken Cihangir ayaklanarak arkama geçti. Ellerini kollarıma yerleştirip çenesini omzuma yasladı. "Birlikte sinemaya gidelim mi? Değişiklik olur."

İşte bu soru her şeyi düzeltiyordu. Kendince gönlümü almaya çalışıyordu ama bilmiyordu ki benim gönlüm zaten ondaydı. "Tamam, ama benim istediğim filme gideceğiz."

Tenimi yandan da olsa yalayıp geçen nefesi ılık meltem gibiydi. "Hım... Nasıl bir film mesela?"

Dudağımın kenarını ısırıp mırıldandım. "Romantik kome..."

Devam edemeden yanağıma sıcacık, içimi titreten, kelimeleri yutmamı sağlayan bir öpücük bıraktı. "Yapma İnci, biz yeterince romantik bir çiftiz zaten. Fazla yüklemeye gerek yok."

Kendini geriye çektiğinde ayağa kalktım. Bakışlarımda gizlenmiş parıltılar yine sevdiğim adamın derdindeydi. "Sen mi romantiksin?"

Bana yaklaşarak aramızdaki mesafeyi kapattı. "Değil miyim?"

Gülmemek için kendimi tutmaya çalışırken omuz silktim. "Bilmem hiç fark etmedim."

Bana doğru eğilmeye başlamasıyla duraksarken yüzümdeki gülümseme dondu. Gözleri yakıcı bir ateşle gözlerimdeyken kalbim kontrolü kaybettiği an arkamdaki sandalyeye tutundum. Dudağının kenarı kıvrılmış beni bu hâle getirmekten memnundu. "Fark ettiririz biz de."

Yutkunarak yüzüme vuran nefesiyle yine soluğumu tuttum. Kalbinin göğüs kafesini dövüşüne şahit olacak yakınlıktan, zor bulduğum sesimle mırıldandım. "Bilim kurgu da olurdu aslında."

Kıvrılan dudakları daha da büyürken biraz daha eğilmesiyle gözlerimi kapattım. Beklediğim öpücük yerine ellerini saçlarımda hissedince tekrar gözlerimi açmam da geç olmadı. Cihangir keyifli bir gülüşle beni izlerken beremi almış başıma geçiriyordu.

Kızaran yanaklarımı tahmin edebiliyordum. Başıma geçirdiği beremi düzeltti. Saçlarımı da yüzümden kenara itti. Nazik tavırları canımı acıtmaktan korkar gibiydi. Elini çeneme uzatıp iki parmağıyla kavrayarak kendine çektiğinde burnumu öptü. Ona ne itirazım olabilirdi ki benim?

"Madem bilim kurgu istiyorsun ona gideriz."

Beni oyuna getirdiğini geç de olsa anladım. Fakat pek de yapacak bir şeyim yoktu. Yine de homurdanmadan edemedim. "Sen çok fena bir adamsın."

Yanağımı okşayıp geri çekildi. "Sen de çok güzel." Yüzümde aptal bir gülümseme belirdi bile. Sahiden aptaldım ben. Ona kanacak yer arıyordum. "Sen aşağı in. Ben de üzerimi değiştirip geliyorum."

***

Sinemaya geldiğimizde benim ısrarım üzerine aldığımız kocaman bir mısırla salona geçtik. Ben yerimizi bulmaya çalışırken o bunu umursamadan beni elimden tutarak arka tarafa götürdü. Kenar kısımdaki koltuğa yerleşirken beni de yanına oturttu.

"Cihan ya sana inanamıyorum, neden arkaya geçtik şimdi?"

Olduğu yere biraz daha kuruldu. "Neden, böyle daha iyi değil mi?"

Etrafıma bakınıp sesimi alçaltarak fısıldadım. "Ne o öyle liseli âşıklar gibi?"

Gülümsemesi yüzünde daha da büyürken kolunu boynuma doladı. "Bak işte en sevdiğim. Belki filmin ortasında bir öpücük alırım."

Gözlerim kocaman olduğunda geri çekildim. "Yok sana öpücük falan. Hem... Bu film romantik bile değil."

Tek kaşını kaldırarak çapkın bir bakış attı. "Ha olsa öpmeme izin vereceksin yani."

İçerideki kalabalığa aldırış etmeden rahat çıkan sesiyle yanaklarım ısınmaya başladı bile. "Ya, Cihangir ya sessiz olsana. Ben öyle mi dedim?"

Gözlerini kapatıp açtı. "Hıhı..."

Hayretler içerisindeyim şu an. Olduğum yerden kalkarak ters bir bakış attım. "Ben öne gidiyorum o zaman."

Bileğimi tutarak beni tekrar koltuğa oturttu. "Ah İnci, ben ne yapacağım seninle?"

Birkaç mısırım yeri boylarken huysuzca omuz silktim. Bana doğru eğilerek kulağıma yaklaşan dudaklarıyla nefesi tenime vura vura açıkladı.

"Ön tarafa oturmadım çünkü arkamdaki insanları göremiyorum, herkesin görüş açımda olması gerekiyor. Kenara oturdum çünkü çıkış kapısına yakın, telefonum çalarsa bakmam gerekiyor. Seni öpmeye gelince de sen benim mahremimsin, toplum içinde, kalabalık ortamda seni dudaklarından öpmem İnci'm. Başkalarının buna şahit olmasına gerek yok."

Bakışlarım yumuşarken çoktan gözlerine dalmıştım. Allah'ım, sen iyi ki bu adamı bana verdin. Biraz odundu, biraz da uyuzdu ama iyi ki benimdi işte. Kalbi sıcacıktı, merhametliydi. Sevdiği kadınına her anlamda sahip çıkıyordu. Artık bana olan bağlılığından da emindim. Ondan şüphe etmem bile saçmalıktı.

Işıkların kapanmasıyla daldığım elalardan çıkarken arkama yaslandım. Ağzıma bir mısır atıp reklamların bitmesini beklerken bir tane de ona uzattım. "Peki bay kontrolcü, filmi de izleyecek misin arada?"

Gülümseyerek mısırı ağzına aldı. "Ben seni izleyerek romantiklikte nirvana yapmayı düşünüyorum."

Kıkırdayarak kolunun altına girip başımı omzuna yasladım. "Şimdi filmi izle sonra beni istediğin kadar izlersin."

Filmin ikinci yarısına girince sonlara doğru Cihangir'in tahmin ettiği gibi telefonu çalarken omzumdaki eli hafifçe bulunduğu yeri okşadı. Herkes filme odaklanmıştı, sessizlik hâkimdi ve bu sebeple bana doğru eğilerek fısıldadı. "Güzelim ben telefona bakıp geliyorum."

Başımı göğsünden kaldırıp arkama yaslandım. Gözlerimle onu takip ederken çıkmıştı salondan. Gözüm film yerine kapıda onu beklemeye koyulduğunda kısa bir süre sonra içeri girdi. Yanıma oturmasıyla merakla kiminle konuştuğunu bana söylemesini bekliyordum. Fakat ondan gelen soru beklenmeyendi.

"İnci'm, senin Arya adında kuzenin var mı?"

"Evet, ama Amerika'da."

Bakışları sertleşirken dudağını ıslattı. "Emin misin?"

Tedirginlikle ela gözlerini filmin ışığıyla görmeye çalıştım. "Evet Cihangir. Ne oldu ki?"

Sesimiz rahatsız etmeye başlamış olacak ki birkaç kişi homurdanmaya, bize doğru dönmeye başlamıştı bile. Cihangir elimi tutarak ayağa kaldırdı. "Gel hadi, gidiyoruz."

Birlikte salondan çıktığımızda hâlâ açıklama bekliyordum. "Cihangir ne olmuş?"

"Apartmanın önünde bir kız, kuzenin olduğunu söylüyormuş. Akın tesadüfen orada olunca beni aradı." Arabanın yanına gelince bana döndü. "Kuzenin olabilir mi?"

Bu biraz fazla imkânsızdı benim için. "Bilmiyorum ki ama bugün Kerem'le de konuştum, hiç öyle bir şeyden bahsetmedi bana. Amerika'dan da daha gelmedi diye biliyorum."

Arabanın kapısını açarak sıkıntılı bir şekilde geçmem için işaret verdi. "Tamam, geç hadi."

Arabaya biner binmez telefonunu eline alarak kulağına götürdü. Akın'ı aradığını anlamam ise çok sürmedi.

"Sen kızı bırakma. Yalan söylüyor olabilir. Biz geliyoruz birazdan."

Kısa bir süre karşıyı dinleyip kapatmıştı telefonu. Arabayı çalıştırmasıyla yola çıkarken içimi bir sıkıntı sardı. Tam her şey güzel gidiyorken yine bozulmasını istemiyordum artık...

 

 

🫶🏻🫶🏻🫶🏻

 

İnstagram: soylumery

Loading...
0%