@soylumery
|
Keyifli okumalar...👍
Benim sınavım annemle babamdı. Hayatta her şeye sahipken bir onları olduramamıştım. Onların yetiştirdiği bir elmaydım aslında. Oysa şimdi olgunlaşmış ve dalımdan kopmak istiyordum. Onlarsa ısrarla dalda kalmam için çabalıyorlardı. Ama ne yazık ki kalırsam çürüyeceğimin farkında değillerdi. Fakat her gündüz bir geceye gebeyken her gece de bir gündüze aitti. Cihangir'in sorusu beni afallatırken bir an hiç böyle düşünmemiştim. Paradan bahsetmiyorum. Benim kimsenin parasına ihtiyacım yoktu. Babamın bile. Kendi işimin patronu olarak bunu dert edecek değildim. Evet, babam çok zengindi, evet onun evinde olduğum gibi lüks içinde yaşayamayacaktım ama gerek de yoktu ki zaten. Ayrıca insan kendi parasını kazanıp harcadığında daha güçlü hissediyordu kendini. Altında eşofmanı, üzerinde mavi tişörtüyle yanıma oturan adamın elalarında kaybolmuştum yine. Nemli saçlarından bir damlanın şakağından yanağına doğru süzülmesiyle mekanik bir hareketle elimi kaldırarak sildim. "Bunu hâlâ bana soruyor musun gerçekten?" Başımı iki yana salladım. "Seni inandırabilmek için daha ne yapmam gerekiyor?" Elimi kaldırarak parmağımı tam kalbinin üzerine bastırdım. "Burası ne zaman tam anlamıyla bana inanacak?" Elimi kavrayıp dudaklarına götürerek öptü. "Nereden biliyorsun inanmadığını?" Üzgünce gözlerine baktım. Şu sözlerinden ne anlamam gerekiyordu ki? "O zaman neden hâlâ soruyorsun bana bunu? Cevabı bilmiyor musun?" Cümlesine nasıl başlayacağını düşünüyor olacak ki dudaklarını birbirine bastırdı. Elimin üzerini okşarken bakışları da elime kaydı. Yüzüklerimi inceler gibi üzerinde gezinen parmakları fazlasıyla şefkatli ve nazikti. O da biliyordu ona ait olduğumu. O yüzden okşuyordu parmağımdaki yüzükleri. Kendine bu şekilde kanıtlıyordu. "Bugün şehit olan asker evliydi ve karısı hamileymiş. Daha evleneli de fazla olmamış." Cihangir'in dilinden dökülenler içimi sızlatırken sonunun bize dokunacağının farkında olsam da sabırla bekledim. Söyleyecek pek bir sözüm de yoktu zaten. Başını kaldırıp kızaran gözlerini gözlerime dikti. "Bu ne demek biliyor musun?" Kendi sorusunu kendi cevapladı. Beni ayrılığa ikna etmek ister gibiydi. "Yarım kalmış bir kadın ve babasız doğacak bir bebek demek." Bir eli saçlarına giderken diğeri hâlâ elimin üzerindeydi. "Bunu en iyi ben bilirim İnci. Annem de babam da şehit benim. Ama bak ben yine de şanslıyım. Onları gördüm, hatırlıyorum. Peki ya o bebek... O babasını sadece fotoğraflarından bilecek." Söyledikleri burnumu sızlatırken acıyla fısıldadım. "Cihan..." Ama ben devam edemeden hararetli bir şekilde konuşmaya devam etti. "Daha kaç arkadaşımı, kaç askerimi şehit verdim biliyor musun? Hepsi ya evli ya nişanlı ya da sözlüydü. Çocukları vardı, sevdikleri kadınlar vardı. Hadi onu geçtim hepsi ana kuzusuydu. Hepsi arkasında birilerini bıraktı. Ya ben de bir gün..." Daha fazla devam etmesine izin vermeyerek öne doğru atılıp kollarımı boynuna doladım. Sıkıca sardım sevdiğimi. Saçlarını okşadım. Cihangir'in de elleri belime dolanırken sıkıca sardı beni. "Cihan... Canımın içi... Hepimiz için değil mi ölüm? Hep şehit olmaktan bahsediyorsun. Peki ya benim senden önce ölmeyeceğimin garantisini verebilir misin?" Saçlarıma tırmanan eli usul usul okşamaya başladı. "Veremem... Ama benim olasılığım daha yüksek değil mi? Hem bir de seni kaybedemem." Bir süre ona karşılık veremedim, üzgündüm. Neden bunları düşünüyorduk ki? Elbette ki ölüm hepimiz için vardı ama ben onunla yaşamak istiyordum. Bir anda aklıma gelen şeyle dudaklarım kıvrılırken Allah'tan Cihangir'e sarıldığım için yüzümü görmüyordu. Onu bu hüzünlü havadan kurtarmanın en iyi yolu sinirlendirmekti. Hem... Sinirlenince hiç yoktan kalbi mantığının önüne geçiyordu. Üzgünce geri çekilerek dudaklarımı büzdüm. "Ben anladım seni. Sen benden sıkıldın." Kaşları anında havalanan sevdiğim meraklıydı. "Onu nereden çıkardın?" Görüntümü bozmamaya gayret ettim. "Baksana beni başından atmak için sebepler bulup duruyorsun. Bir Tuna'yla evlen demediğin kaldı." Hiddetle gürledi. "Alma o itin adını ağzına." Huysuzca omuz silktim. "Ne yapayım peki? Sevdiğim adamın benimle evlenmeye pek niyeti yok." Gerilmiş bedeni ve sert yüzü amacıma ulaşmış olduğumu gösteriyordu. "İnci çıldırtma beni. Ben öyle mi dedim?" Ayaklanarak üstten bakışlarımı üzerine diktim. "Ben anlayacağımı anladım. Gidiyorum." Gözleri kısılmış beni incelerken itiraz etmesini bekliyordum. Beklediğim tepkinin gelmiyor oluşuyla arkamı döndüm. Bir adım atarak ona baktım. "Görüşürüz o zaman." Hâlâ karşılık bulamamamla saçlarımı savurarak bir iki adım daha attım. Arkamı dönüp bir kez daha baktığımda koltuğa rahatça oturmuş, arkasına yaslamıştı. Gayet ciddi duruşuyla bana bakarken üzgün gözlerle şekeri elinden alınmış çocuklar gibiydim. "Gitme demeyecek misin?" Başını olumsuzca iki yana salladı. Emin olmak istercesine mırıldandım. "Hiç mi?" Dudakları kıvrılır gibi olurken hemen toparladı. "Seni zorla tutamam." Suratım asılırken ters bakışlarla homurdandım. "İyi." Önüme dönüp hızla odadan çıktım ama ilerleyemedim. Bu konuşma hiç de planladığım gibi gitmedi. Oysa beni durduracak, mecazen 'kadınım gidemezsin' falan diyecekti. Nerede hata yapıyordum ben? Sinirden dişlerimi sıkarak geri döndüm. Gidişimden daha sert bir dönüş yaparken ona çok güzel fırça atacaktım. Hızlı bir şekilde odaya girdiğimde bağırmayı da ihmal etmedim. "Demek gitmemi istiyor..." Atarlı bir şekilde odaya adım atmamla Cihangir'in sert bedenine çarpmam aynı anda oldu. Yine burnum sızlarken beni düşmeden belimden yakaladı. Elim burnumda ovarken yüzüm buruştu. Kaşlarımı çatarak yüzüne baktığımda ise dudakları kıvrılmış gülüyordu. "Hayırdır güzelim bir şey mi unuttun?" Sinirle yumruğumu göğsüne vurdum. "Evet bay kurnaz. Bir an bordo bereli olduğunu unutmuşum." Başını geriye atarak küçük bir kahkaha attı. Elini kaldırarak burnumu hâlâ ovmakla meşgul olduğum elimi çekti. Burnuma küçük bir buse bırakıp çok uzaklaşmadan elalarını mavilerime dikti. "Beni kandırmayı aklından bile geçirme sarışın. Bu küçük oyunlar bana sökmez." Tek kaşım havalanırken dudaklarımda kurnaz bir gülümseme belirdi. Bir elim ensesine giderken diğeri göğsünün üzerinde geziyordu. "Nasıl oyunlar söker mesela?" Cilveli sesimle birlikte vuran nefesim sevdiğim adamın dudaklarına çarparken onun da dudakları kıvrıldı. Bakışları değişen adam beni biraz daha kendine çekti. Burunlarımızı birbirine sürtüp alnını alnıma yasladı. "Sen de az fena değilsin küçük hanım." Gözlerim kapalı derin bir şekilde kokusunu içime çektim. "Ben sadece seninle mutlu olmak istiyorum. Biz de biraz bencil olsak olmaz mı? Kendimizi, yuvamızı düşünsek. Ben seçimimi yapalı çok oldu." Fısıltısı kalbimi yerinden çıkartacak türdendi. "Kızlarla konuş, hazırlanın. İki güne seni istemeye geliyorum." Şaşkınlıkla gözlerimi açarak yüzümdeki aptal gülümsemeyle emin olmaya çalışıyordum. "Gerçekten mi?" Beni bir kez daha ikiletmedi. "Evet yavrum." *** Aradan geçen iki günün ardından bendeki heyecan had safhadaydı. İki gündür kızlarla anlamsız bir ev temizliğine girip bir sürü hazırlık yapmıştık. "Burçak yetmez mi artık? Bünyem kaldırmıyor bu kadar temizliği." Bitap bir hâlde çıkan sesimle Arya da beni destekledi. "Gerçekten canım çıktı. Bu ne be? Beni kimse istemeye gelmesin." Arya'yı dinlerken tozunu aldığım kapıya inceler gözlerle bakıyordum. "Yapma Arya. Sizin evi temizleyen bir sürü çalışan var zaten." Arya elindeki küçük yastıkları düzelterek koltuğa koymakla meşguldü. "O da doğru." Burçak ellerini beline koyarak kaşlarını çattı. "Sizi alacak adamlara yazık be. Biraz eliniz iş tutsun." Bana dönerek eliyle baştan aşağı beni gösterdi. "Seni istemeye gelecekler, beni değil." Elimdeki bezi sallarken gözlerimi devirdim. "İyi de gelenler Cihangir ve arkadaşları. İşleri yok gibi kapıyı temizledik mi diye bakacak değiller herhâlde." Burçak'ın tek kaşı havada yüzünde alaylı bir tebessüm vardı. "Emin misin İnci? Bir daha düşün derim. Kızım adamlar subay. Senden benden daha titizler. Cihangir'i bir düşün istesen." Söyledikleri beni derin düşüncelere sevk ederken haklılık payı olduğunu biliyordum. Cihangir'in evinde bir tane toz bulamazdınız. Daha şimdiye kadar mutfağını hiç dağınık görmemiştim mesela. Yatağı her zaman sanki hiç yatmamış gibi düzenli dururdu. Suratım yavaş yavaş düşerken dudaklarım da aynı orantıda büzülmüştü. "Sanırım Cihangir'e benimle evlenerek büyük bir hata yaptığını söylemeliyim." Benim umutsuz hâlimi gören kuzenim olduğu yerde doğrulup dikkatini bana verdi. "Durum o kadar vahim mi ya?" Başımı durgun bir şekilde aşağı yukarı salladım. Burçak hâlime kıkırdarken yanıma gelip yanağımı öptü. "Üzülme canım ya, adam seni bütün beceriksizliğinle kabul ediyor zaten." Gözlerim kısılırken elimdeki bezi alıp tekrar işime döndüm. "Hadi bitirelim şu işleri de daha duş alıp kuaföre gideceğiz." Bütün işlerin bitmesiyle üçümüz de duş alıp kuaföre gittik. Önceden randevu aldığımız için bizi hazır bekliyor olmalarından dolayı rahat rahat kurulduk. Yine uzun zamandır kuaförün yolunu unuttuğumuz için bayağı bir takılmıştık burada. Manikür, pedikür, saç baş, makyaj derken teferruatlı bir çalışma olmuştu. Eve geldiğimizde odalarımıza çekilirken dün alışverişte aldığımız elbiseleri giyecektik. Burçak kendi odasına geçmişti, Arya ve ben birlikte hazırlanıyorduk. Kuzenim düşük omuzlu, mor renkte, diz kapağının bir karış üzerinde biten, arkası uzun, parıltılı bir elbise seçti. Salık bıraktığı saçları beline kadar uzanıyordu. Burçak ise kıvırcık saçlarıyla uyum içerisinde teninin güzelliğini gözler önüne seren saks mavisi, omuz dekolteli mini bir elbise seçti. Bense vücuduma oturan beyaz, diz kapağımın bir karış üzerinde biten, kolsuz bir elbise seçtim. Abartılı bir mini olmasa da biraz kısaydı. Ön kısmı tamamen kapalıyken sırt kısmı geniş bir dekolteye sahipti. Üzerinde ise cam, kesme taş işlemeler vardı. Saçımı ensemde gevşek bir topuz yaptırmıştım. Topuzumu Cihangir'in aldığı inci toka tutuyordu. Yüzümde ise yanlardan düşen saç tutamları vardı. Birlikte salona geçtiğimizde birbirimizi incelemekle meşguldük. "İnci çok güzel olmuşsun bir tanem." Burçak'la sıkı sıkı sarıldık. Ben de onunla ilgili aynı düşüncelerimi dile getirdim. "Sen de harika görünüyorsun Burçak. Giray'ın başı dönecek." Geri çekilerek gülümsedi. Arya'ya dönen bakışları imalı parıltılara sahipti. "Arya çok güzel olmuşsun. Akın'ın ağzı açık kalacak." Arya'nın suratı buruşurken omuz silkti. "O ayının ancak bal görünce ağzı açık kalır." Burçak da ben de kıkırdarken diğer seçenekleri saydım. "Kuzen bak bugün Oktay ve Eren de gelecek. Onlar da fena çocuklar değil." Burçak hemen duruma müdahale etti. "Yalnız Oktay akşam kız arkadaşıyla geliyor." Arya sıkılmışçasına koltuğa oturdu. "Artık şu konuyu kapatalım mı? Nasıl olsa sözden sonra İstanbul'a döneceğim." Yanına oturup ellerini avuçlarım arasına aldım. "Ben aslında gitmeni hiç istemiyorum. Bunun için üzgünüm Arya." Babamların benimle konuşmasından sonra Arya ile konuşup durumu anlatmıştım. O da tekrar İstanbul'a dönme kararı almıştı. Bu durum beni üzse de şimdilik yapacak bir şey yoktu. Hafif bir tebessümle bana bakan güzel kuzenim elini çekerek elimin üstüne koymasıyla hafifçe okşadı. "Sorun değil İnci. Zaten buraya kısa süreliğine gelmiştim. Hem bekli Amerika'ya geri dönerim." Derin bir iç çekmemle üzgün bir şekilde dudak büktüm. Amerika'ya dönmesini istemiyordum. Ben konuşamadan çalan kapıyla Burçak arkasını dönmüş ilerlerken bir yandan da bize açıklama yapıyordu. "Ben bakarım. Kerem gelmiştir." Bir an içimde heyecanla kıpırtılar oluştu. Kerem buraya dün gelmişti. Onu arayarak olanları anlatıp yanıma çağırmıştım. Zaten babamın aradığını bildiği için az çok olaya hâkimdi. Cihangir'in beni isteyeceğini duyunca da gelmek istemişti ki ufak bir nişan kutlaması da yapıp aradan çıkarmayı planlıyorduk. Kerem benim en büyük destekçimdi ve kardeşim olarak yanımda olması, hatta Cihangir'in beni ondan isteyecek olması benim için çok kıymetliydi. İçeri giren Kerem'le heyecanla ayaklandım. "Kerem!" Üzerinde takım elbisesiyle içeri giren yakışıklı kardeşim gülümseyerek bana bakıyordu. "Abla çok güzel görünüyorsun." Aramızdaki mesafeyi kapatırken sıkıca sarıldık. Bu fazla duygusaldı bizim için. "Dur bir bakayım sana." Kardeşimi baştan aşağı süzerken memnuniyetle gülümsedim. "Çok yakışıklı olmuşsun Kerem." Bana göz kırpıp Arya'ya yöneldi. "Sen bir de aşağıdakini gör." Cihangir'den bahsettiğini anlamamla yanaklarım kızarmıştı hemen. Onu çok merak ediyordum. Kerem, Arya ile kucaklaşırken merakla sordum. "Daha gelmiyorlar mı?" Kerem bizim hazırlıklarımızdan dolayı kızların yanında kalmamak için Cihangir'le takılmıştı. Şimdi de onun yanından geliyordu. Koltuğa oturmasıyla havalı bir şekilde arkasına yaslandı. "Birazdan gelirler. Evin reisi olarak ben önden geldim. Sonuçta biz kız eviyiz." Burçak kahkaha atarak araya girdi. "Sen şimdi kızı da vermezsin." Kerem kolunu koltuğun üst kısmına uzatırken ayağını diğer bacağının üzerine koydu. "Bizden kız almak öyle kolay değil. Kız evi naz evi demişler sonuçta." Arya, Kerem'in yanına otururken kıkırdadı. "Fazla abartma istersen Kerem. Adamın silahı var." Kerem'in rengi değişirken bir anda toparlanması hepimizin kahkaha atmasına sebep oldu. Çok çabuk pes etmişti doğrusu. "Harbi ya. Adamın dolabına kırışmasın diye takımımı asayım dedim kapağı açmamla ağzım açık kaldı. Dolabında resmen minimal cephanelik var." Kerem'i dinlerken fark etmediğim ayrıntı beni şaşırttı. Gerçi bir ya da iki kez odasına girmiş, dolabına ise hiç bakmamıştım. Bundan sonra da kesinlikle bakmayacaktım. Çünkü silahlar benim için fazlasıyla korkutucuydu. Tekrar çalan kapıyla heyecanla ayaklandım. Üzerimdeki elbiseyi düzelterek bizimkilerin de ayaklanmasıyla kapıya ilerlemeye başladık. Bu kısa mesafe bana bir ömür gibi gelirken kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Ellerimin titremesini engellemeye çalışarak bacaklarıma bastırdım. "Hadi İnci, kapıyı aç." Burçak'ın yönlendirmesiyle kapı kolunu kavrayıp arkamı döndüm hepsi gülerek beni onayladığında derin bir nefes alıp kapıyı açtım. Karşımda bir an Merve'yi görünce ilk önce şaşırmış sonra mutlu olmuştum. Cihangir bana onların da geleceğini söylememişti. Merve'yle sarılmamızla içeri geçerken arkasından da nişanlısı Serhat girdi. Hemen ardından Oktay kız arkadaşıyla içeri girerken bizi de ayaküstü tanıştırmayı ihmal etmedi. Oktay'ın kız arkadaşı Elif; kızıl saçları, beyaz teni, minyon tipiyle çok tatlı ve zarif duruyordu. Onların da içeri geçmesiyle Eren, Akın ve arkasından Giray girdi. Beklediğim adamı bir türlü göremedim. Hayır yani, damat niye sona kalıyordu anlamıyorum ki. Sabırsızlıkla gelenleri içeri alıyordum. En sonunda sevdiğim adamı, elinde kocaman kırmızı gül buketi ve süslenmiş çikolatasıyla görmek nefesimi kesti. Takım elbisesinin içinde göz kamaştırıyordu. Gözlerimiz birbirinde kalırken bana uzattığı çikolatayı alıp kızlara verdim. Burçak çikolatayla içeri giderken aldığım gül demetini de koklayıp Arya'ya verdim. O da sıkıca tuttuğu güllerle içeri geçerken Kerem çoktan misafirleri salona almıştı. Cihangir, içeri girince kapıyı kapatarak bakışlarımı ona diktim. Her hâliyle başımı döndüren sevdiğim bugünün anlamından mıdır bilinmez gözüme daha bir yakışıklı görünüyordu. Nasıl görünmesin ki? Zaten öyleydi. Kumral saçları her zamanki gibi kısa olsa da üst kısmı itinayla yapılmıştı. Cildi yine pürüzsüzdü. Sert çehresi bugün tebessümle donatılmış, sürekli çatmasıyla meşhur olan kaşları sabit duruyordu. Köşeli çenesine eklenen dudakları benzersiz bir renge sahipti. Bir de elaları vardı tabii, hayranı olduğum elaları. Baktıkça eridiğim, derinlerinde kendimi bulduğum elaları. Siyah takım elbisesi, tabiri caizse jilet gibi duruyordu üzerinde. Geniş omuzları rahatça ceketini taşırken bir kez daha âşık oldum sevdiğim adama. Onun da beni hayranlıkla izliyor oluşu gülümsememe sebep oldu. Bana bir adım atmasıyla eli belime dolanırken içim kıpır kıpırdı. "İnci'm... Nazlı güzelim benim." Dudakları alnıma değerken gözlerim kapandı. "Sen bu kadar güzel olursan, ben aklıma nasıl sahip çıkarım?" Kıkırdamamla elimi yanağına koyup okşadım. "Peki ya ben, bu kadar yakışıklı bir adamla nasıl kalbime sahip çıkarım?" Derin bir iç çeken sevdiğimin eli sırtıma giderken beni içeriye yönlendirmekti amacı fakat bir anda kasılan bedeniyle duraksadı. Başını yana çevirmesiyle bakışları sırtıma kayarken sessiz bir şekilde homurdandı. "İnci!" Uysal bir kedi gibi ona bakmadan mırıldandım. "Hım." Umursamaz bir şekilde çıkan sesimle bakışlarını yüzüme taşıdı. Göz göze gelmek istiyordu da bende o göz yoktu. "İçeride kaç erkek var biliyor musun?" Masum bir şekilde gözlerine bakarken dudaklarımı büzdüm. "Hıhı." Kasılan çenesiyle tam konuşacağı anda Burçak salonun kapısından bize baktı. "Bugün gelir misiniz?" Hayatımı kurtaran arkadaşımla o yöne adımladım. "Geliyoruz canım." Fakat arkamdan gelen sevdiğimin mırıldanmalarını duyuyordum. "Ah be İnci'm, ah be İnci'm..." Cihangir arkadaşlarının yanına otururken ben de masanın yanında duran sandalyelerden birine oturdum. Bir süre âdettendir diyerek hâl hatır sorup, birbirini yeni görenlerin tanışmasının ardından kahve yapmak için mutfağa geçtim. Tabii sadece ben de değil Burçak, Arya, Merve ve yeni tanıştığım Elif de bana eşlik etti. "Ay çok heyecanlı ya." Kuzenimin söyledikleriyle çemkirdim. "Ya zaten kalbim duracak gibi. Bir de sen heyecanlandırma." Merve güzel gülümsemesiyle beni sakinleştirmeye çalışıyordu. "Sakin ol İnci. Bak yabancı kimse yok burada." Burçak eline cezveyi alırken gülümsedi. "Hadi sen damadın kahvesini yap. Diğerlerine ben yaparım." Hemen tebessüm ettim. İtiraz edecek hâlim bile yoktu. "Tamam." Küçük cezveyi alarak tezgâha bıraktım. Kahve yapmayı öğrenmiştim artık. Fakat o kadar heyecanlıydım ki elim ayağım birbirine dolanıyordu. Cezveme bir fincan su koyup kahveyi içine atmamla bir kaşık da şeker ekledim. Bunu yapmamın sebebi Cihangir'in kahvesini sade içmesiydi. Üzerine de üç kaşık tuz ekleyerek kaynaması için ocağa bıraktım. "Cihangir içecek mi çok merak ediyorum." Arya'ya, Merve cevap verdi. "İçecek tabii. Cihangir için zor değil." Burçak kahvenin köpüğünü fincanlara koyarken gülümsedi. "İçmezse vermeyiz kızımızı." Aramıza yeni katılan Elif de gülümseyerek lafa girdi. "Damat hiç de kızı almadan gidecek birine benzemiyor." Arya umursamaz bir şekilde elini havada salladı. "Alsa da almasa da gideceği yer bir alt kat sonuçta. Çok da uzaklaşmıyor bizden." Arya'nın dedikleriyle hepimiz kıkırdarken kahveleri de hazırladık. Burçak ve Arya diğerlerinin kahvesini alırken ben de Cihangir'in kahvesini aldım. Kızlar önden geçip giderken kendimi sakinleştirmek adına bir süre bekledim. Elim göğsümde kalbime bastırırken biraz da olsa sakinleşip bana destek olmasını istiyordum. Derin bir nefes almamla kahve tepsisiyle mutfaktan çıkarak salona adımladım. Odaya girdiğimde herkesin bakışları bende olunca utançla başımı yere eğdim. O kadar çok kızarmıştım ki yanaklarım alev alev yandığı için bunu rahat bir şekilde anlıyordum. Başımı tekrar kaldırınca sevdiğim adamla göz göze geldik. Allah'ım... Yoksa öldüm de farkında mı değilim? O kadar güzel bakıyordu ki ela gözleri, beni içine çeken bir girdaptı âdeta. Hele bir de dudağının bir kenarı kıvrılmış bakarken nasıl da yakışıklıydı. Önünde durmamla elimdeki kahveyi dökmemek için kendimi zor kontrol ettim. Hafif eğilerek tepsiyi ona doğru uzatmamla Cihangir dik bir şekilde durarak ellerini uzatıp kahvesiyle suyunu aldı. Tepsimi aşağı indirince kahvesini önünde duran sehpaya bıraktı. "Eline sağlık." Söyledikleri dudaklarımın kıvrılmasına sebep olurken içime kaçan sesimle karşılık verdim. "Afiyet olsun." Arkamı dönüp eski yerime giderek sandalyeye oturunca Cihangir'in kızgın bakışlarıyla karşılaştım. Bir an ne olduğunu anlayamasam da arkamı döndüğümde sırtımı gördüğü için suratı asılmıştı sanırım. Herkes dikkatle Cihangir'in kahvesini yudumlamasını beklerken onun bakışları hâlâ bende geziyordu. Alt dudağımı dişlerimin arasında ezerken kalbim yerinden çıkacak gibiydi. En sonunda bakışlarının kahvesine düşmesiyle eline fincanı almıştı ki yanında duran Akın'ın sesi yankılandı. "Cihangir, emin misin kardeşim?" Cihangir soruyu şaşkınlıkla karşılarken başını yana çevirerek Akın'a baktı. "Ne konuda kardeşim?" Akın ciddiyetle devam etti. "Bu kızlardan biri veteriner, biri doktor, biri üsteğmen, biri Amerika'dan çıkmış gelmiş ne okuduğu belli değil." Sırasıyla bizi sayarken en son Elif'i gösterdi. "Biri daha yeni acemi birliği sayılır." Giray dayanamayıp araya girdi. "Sadede gelsen mi ağabey?" Akın başını iki yana salladı. "Ben olsam o kahveye ağzımı bile sürmezdim. Zehirlenme ihtimalin var." Ellerim dizlerimde Akın'ın söyledikleriyle gözlerimi devirdim. Ben duruma sessiz kalırken araya tabii ki Arya girmişti. "Yalnız o anlattıkların biraz önce yudumladığın senin kahven için geçerliydi. Bu boş konuşmaların da onun yan etkisi." Kızlar kahkaha atarken erkekler de aynı şekilde gülmeye başladı. Akın'ın kaşları çatılırken sinirle homurdandı. "Senden beklerim zaten." "Ağabey bir müsaade et de konuya girelim." Serhat'ın tok sesi ortamı kontrol altına alırken Arya ve Burçak bütün yaşanılanları kayda alıyordu. Cihangir durumun uzamaması için kahveyi tepesine diktiğinde gözlerim irileşti. Hiçbir şey olmamış gibi sakinlikle fincanı yerine bırakırken suratı biraz buruşur gibi olsa da buna müsaade etmeyerek kendini toparladı. Giray, Cihangir'in sırtına iki kez vurarak neşeyle övündü. "Adam aslan be, boşuna badi yapmadık." Oktay da Giray'ı destekledi. "Koç mübarek." Eren de sessiz kalmadı. "Kaplandır o." Burçak dayanamayıp bombayı patlattı. "Allah'tan kızımız veteriner hekim." Tekrar evde kahkahalar yankılanırken en son söz Cihangir'e aitti. "Ulan bugün bir bitsin elimden kimse alamayacak sizi." Cihangir hepsinin komutanı olsa da arkadaşları onu ablukaya almış fırsatını bulmuşken eğleniyorlardı. Bu duruma ne kadar sessiz kalsa da yarın eminim hepsinden acısını çıkartacaktı. Serhat boğazını temizleyerek dikkatini Kerem'e verdi. Bu durum sessizliği sağlarken Kerem anında havaya girerek oturuşunu dikleştirdi. "Efendim... Sebebi ziyaretimiz belli. Oğlumuz kızımızı görmüş beğenmiş, bir de o yetmez gibi kalbi düşmüş. Bize de arayı bulmak düşer. Yani diyeceğim o ki Allah'ın emri peygamberin kavliyle kardeşin İnci'yi oğlumuz Cihangir'e istiyoruz." Ciddiyetle karşı tarafı dinleyen Kerem büyük bir rahatlıkla arkasına yaslanırken bir pot kırmaması için tedirginlikle onu izliyordum. Bir yanım anne ve babamı görmek istese de en azından sevdiğim insanların, kardeşimin, kuzenimin yanımda olması bana güç veriyordu. Yine de onların eksikliğini hissetmiyor değildim. Ben bunları düşünürken bir an bakışlarım Cihangir'i buldu. Onun da beni izlediğini görmemle buruk bir tebessüm gönderdim. Hadi benim annemle babam vardı da gelmemişti. Peki ya Cihangir şu an ne hissediyordu? Böylesi güzel bir anda ailesini yanında istemez miydi? Kalbimde tarifsiz bir acı hissederken anlık ona sarılmak istesem de şu an yapamayacağım için Kerem'e odaklandım. Kerem elini bacağının üzerine bırakmadan önce oradaki görünmeyen birkaç tozu eliyle vurarak yok etti. Herkes pür dikkat onun cevabını beklerken o oldukça yavaş takılıyor belki de durumun tadını çıkarıyordu. "Şimdi efendim, bizim kızımız kıymetli. Evimizin biricik çiçeği olur kendisi. Öncelikle oğlumuz ne iş yapıyor, kızımıza iyi bakacak mı bilmek isteriz." Kerem'in bildiği soruları sormasıyla Akın büyük bir gürültüyle kahkaha attı. "Ne iş yapacak? Dağda temizlik yapıyor." Arkadaşları Akın'a gülerken tabii ki devamını da getirmeyi ihmal etmediler. "Yok, yok illüzyonist olur kendisi, görünmeden adam avlar." Oktay'ın sözlerini Eren devam ettirdi. "Aslında terminatör daha uygun, iş bitirir." Giray da son eklemesini yaptı. "Keskin nişancı ağabey, attığını vurur." Arkadaşları Cihangir'in mesleğini kendince yorumlarken bu isteme işi bir türlü bitmeyecek gibi görünüyordu. Zaten Kerem'in bildiği soruyu sorması bile sırf uyuzluktandı. Cihangir'in sabrı tükenmeye başlarken yanaklarını şişirip serbest bıraktı. Bu durum beni korkutmuştu çünkü sinirlenip kalkar gider diye çekiniyordum açıkçası. Boynunu sağa sola yatırmasıyla tedirginlikle bakıyordum ona. "Anlaşılan siz laftan anlamayacaksınız." Kız istemeye bile belindeki silahla gelen sevdiğim silahını çıkartarak ortadaki sehpanın üzerine bıraktı. Kızların gözleri hayretle büyürken sesi tehditkârdı. "Sıkıyorsa şimdi konuşun." Odada çıt çıkmazken Cihangir, Kerem'e döndü. Biraz önce rahatlıkla arkasına yaslanan Kerem şimdi el pençe divan duruyordu. Bu durum beni gülümsetirken Cihangir sert ve tok fakat bir o kadar da sakin sesiyle lafa girdi. "Öncelikle madem sordun söyleyeyim. Ben TSK'nın komutasında yüzbaşı olarak görev yapıyorum. Ablana gelirsek de o benim kıymetlim, emin ol gözüm gibi bakacağım. Bu beden bende oldukça ona kimse zarar veremez. Başka sormak istediğin bir şey var mı Keremciğim?" Kerem usulca başını salladı. "Bir de kızımıza sormak isterim, ne der diye." Bir anda bütün bakışlar bana dönerken yanaklarım al al oldu. Cevabım belli değil miydi yani? "Ee abla ne diyorsun? Senin de bu delikanlıda gönlün var mı?" Kerem'in sonlara doğru imalı bir tona bürünen sesiyle bu iş bittiğinde onun kafasını kıracağım kesindi. Bu akşamki repliği "verdim gitti"den ibaretken hâlâ konuşmayı uzatıyordu. Başımı kaldırıp Cihangir'le göz göze gelmemle mavilerimi yerle bir eden bakışları sevgiyle doluydu. Gözlerini kapatıp açarak bana güç verirken ondan zorla aldığım bakışlarımı Kerem'e çevirdim. Madem herkes kurallara uygun gidiyor, ben de rolümü ona göre oynayacaktım. "Sen nasıl uygun görürsen kardeşim." Kerem yüzündeki tebessümle saatlerdir beklediğim konuşmayı sonunda yaptı. "Madem gençler birbirini sevmiş bize de boyun eğmek düşer, verdim gitti." Bir anda alkış tufanı koparken heyecanla ayağa kalktım. Kızlarla sıkıca kucaklaşmamızın ardından Kerem'i de kucakladım. Cihangir de aynı şekilde arkadaşlarına sarılırken Arya yüzüklerle yanımıza geldi. Eski alyanslarımızı tekrar takacak olmanın heyecanını yaşarken kalbim yerinden çıkacaktı. Aslında Cihangir alyanslarımızı değiştirebileceğimizi söylese de kabul etmemiştim. Benim için fazlasıyla anlamlıydı. Çünkü Cihangir seçmişti ve o takmıştı parmağıma. Yüzüklerimizi birbirimizin parmağına takınca Serhat aramızda durarak küçük bir dua okudu. Besmele çekerek kurdeleyi kesti. Cihangirle birbirimize dalan bakışlarımız başkalarına kör, kulaklarımız sağırdı. Dudaklarımızda eşsiz bir mutluluk tebessümü yuva yapmış hiç çıkmamak üzere duruyordu. Cihangir elleriyle başımı iki yanından kavrarken alnıma uzun, sıcak bir buse bıraktı. Arkadaşları alkışlarken birkaç flaş da aynı anda patladı. Mutluyduk. Hiç olmadığımız kadar mutlu... Bizi birbirimize bağlayan her adım bizi daha da mutlu ediyordu. Peki, mutluluğun bir sonu var mıydı?
💛💛💛 En sevdiğiniz kısmı yada sizi güldüren kısmı belirtir misiniz? 🤗🤗 İnstagram:soylumery |
0% |