Yeni Üyelik
47.
Bölüm

47. Bölüm

@soylumery

 

Keyifli okumalar..☺️


Erken gerçekleştirdiğimiz kız isteme törenini küçük bir kutlamayla devam ettirecektik. Bu sayede söz, nişan hepsi aradan çıkmış olacaktı. Bunu da ben istemiştim doğrusu. Çünkü hepsi için ayrı gün, ayrı kutlama bence gereksiz ve abartıydı. Davet ve partileri sevmeyen Cihangir için de aranan bir fırsattı.

Cihangir'in arkadaşlarının bizim için ayarladığı lüks bir mekâna gitmek için hepimiz toparlandık. Herkes evden çıkarken ben de sonunda kapıya ulaştım. Cihangir'in bileğimi yakalamasıyla şaşkınca ona baktım. "Bir şey mi oldu canım?"

"Şal aldın mı yanına?"

Anlık bir düşünmenin ardından kaşlarımı çattım. "Tabii ki de almadım."

Bana doğru bir adım atarak sert bakışlarını üzerime dikti. "İnci... İnci'm."

Son bir adımla aramızdaki mesafeyi kapatırken elini de açıkta kalan sırtıma koydu. Bakışlarında hapsolmuş bir şekilde tenime değen elleri beni ürpertirken sakin ama etkili sesini kullanmayı ihmal etmedi. "Bak üzerini değiştir demiyorum, şal al diyorum."

Tek kaşım havada aradaki farkı düşünüyordum. "Çok düşüncelisin."

İnandırıcı olmaktan çekinmiyordu. "Düşünceliyim tabii. Hava çok soğuk. Hasta olmanı istemem."

Surat asarak geri çekildim. Odama şal almak için ilerlerken aynı zamanda da homurdanarak onu taklit ediyordum. "Uyuz adam. Hosto olmono ostomom."

Söylediklerimi duysa da dikkate almayan sevdiğim yeni emirlerine devam etti. "Ne güzel yapıyorsun taklidimi. Çabuk ol, herkes indi aşağıya."

"Emredersiniz komutanım."

Yanına geldiğimde kabanımı açmış beni bekliyordu. "Aferin asker. Şimdi gel ve kabanını giy."

Cihangir'in ciddi yüz ifadesi dayanamayıp kıkırdamama sebep olurken yanına adımlayıp arkamı döndüm. Kollarımdan kabanı geçirdim. "Böyle komutan görülmedi."

Üzerime giydirdiği kabanımla birlikte arkamdan bana sarılırken yanağıma tatlı bir öpücük bıraktı. "Böyle asker de görülmedi. Bende olsan bol bol diskoya yollardım seni."

Merakla ona doğru döndüm. "Disko mu? Pek benlik bir mekân değil sanki."

Cihangir küçük bir kahkaha atarken omuzlarımdan tutarak beni kapıya çevirdi. "Aynı şeyden bahsetmesek de ikisi de senlik bir mekân değil merak etme."

Beni zorla dışarı çıkartırken sorularımdan da geri kalmıyordum. "Senin bahsettiğin yer neresi peki?"

Bana açıklama yaparak bir yandan da kapıyı kapatıyordu. "Disiplin koğuşu güzelim. Artık kalktı zaten boş ver."

Elimi tutarak alt kata indiğimizde kapısının önünde durduk. "Üzerime bir şey alıp geliyorum."

Cihangir içeri girince kapıda beklemeye başladım. O sırada merdivenlerden çıkan Mahir başını kaldırdığında göz göze geldik. Bakışları üzerimde gezinen Mahir'in gözleri önümde birleştirdiğim ellerime odaklanınca neye baktığını çok iyi biliyordum. Hâlâ yüzüğümden sarkan kurdele bazı şeyleri özetlerken acı bir tebessümle gülümsedi. "Yakışmış."

Yüzüğüme kısa bir bakış atıp tebessüm ettim. "Teşekkür ederim."

Cihangir kapıda belirirken bakışları ikimizin üzerinde gezinmeye başladı. Beni azat etmiş olacak ki Mahir'e gösterdi tavrını. "Hayırdır?"

Elini tutarak ona sakin olması gerektiğini anlatmaya çalışıyordum. Mahir bir adım öne doğru gelerek Cihangir'e elini uzattı. Bu durumu şaşkınlıkla karşılarken ne yalan söyleyeyim beklemiyordum. "Hayırlı olsun. Umarım çok mutlu olursunuz."

Cihangir, karşısındakini bir süre baştan aşağı süzdü. Mahir'in havada kalan eline baktı. Bakışlarını yüzüne sabitleyip gözlerini kıstı. Mahir pes etmiş olacak ki elini indireceği sırada Cihangir buna izin vermeyerek kavradı. "Sağ ol."

Birbirlerine bir müddet daha bakmalarının ardından elleri ayrıldı. Kendimi yok gibi hissediyordum. Sanki kendi alanlarında gözleriyle çatışma içindeydiler ve Mahir yenilgisini kabul ediyordu. "İyi eğlenceler," diyerek kapıya yöneldiğinde aşağıda bizimkileri görmüş olmalıydı. Cihangir başıyla onaylayıp elini omzuma atarak beni kendine çekti. Aşağı inerek arabaya bindik. Kısa bir sürenin ardından yine içimden geçenleri orada tutamadım. "Cihangir."

Bakışları anlık bana kayarken tekrar yolu buldu. "Söyle güzelim."

Başımı ona doğru çevirmiş dikkatle onu izliyordum. "Mahir konusunda ne düşünüyorsun? Yani bizi tebrik etmesi sonra sana elini uzatması."

Cihangir yüz ifadesini bozmadan rahatlıkla kendini kamufle ediyordu. "Doğru yolu bulmuş sonunda."

Gözlerimi devirip mızmızlandım. "Ya Cihangir, ciddi bir şey soruyorum burada."

Sert bakışları anlık beni bulduğunda uzatmayarak yola odaklandı. "Ne dememi bekliyorsun İnci?"

"Aranız düzelir mi merak ediyorum?"

Kasılan çenesi cevap gibiydi ama yine de umutluydum. "Sen istiyorsun ki biz dost olalım ama olmaz. Onun yaptığını hoş görecek ya da unutacak değilim. Kaldı ki samimiyetinden bile emin değilim. O yüzden bundan ilerisini düşünme."

Durgun ses tonum umutsuzluğumun simgesiydi. "Biraz fazla mı şüphecisin acaba?"

Bana dönüp burnumu sıktı. "Biraz fazla mı iyi niyetlisin acaba?"

Elini iterken çemkirdim. "Ya yapmasana, acıdı işte."

Dudakları kıvrılırken önüne döndü. Tekrar bana baktığında ise gülen yüzünden eser kalmamıştı. "Sakın o adama yaklaşma İnci. Hiçbir şekilde bunu hoş görmeyeceğimi bilmeni istiyorum."

Kızgın bir şekilde önüme dönerken kollarımı göğsümde birleştirdim. "Kimseye yaklaştığım yok benim."

Devamında sessiz geçen yolculuğumuz son bulurken çok büyük olmamakla birlikte şık bir restoranın önünde durduk. İçeri girdiğimizde kapıda montlarımızı almalarının ardından Cihangir bana döndü. Elimdeki şalı alarak sırtıma örttü. "Uyuz adam."

Ağzımın içinde homurdanırken elimi kavrayıp parmaklarını aralarından geçirdi. Dudaklarına götürerek küçük bir buse bıraktı. "Uyuz değil baytar hanım, kıskanç."

İlerlemeye başlamamızla tek kaşımı kaldırarak yandan bir bakış attım. "Kabul ediyorsun yani kıskanç olduğunu."

Arkadaşlarımızın yanına yaklaşırken gülümsedi. "Sen kabul etmiyor musun?"

Soruma soruyla karşılık vermesi aslında hiçbir zaman altta kalmayacağını gösteriyordu. Ne zaman kalmıştı ki zaten?

Bizi yüzlerindeki gülümsemeyle bekleyen arkadaşlarımızın yanına oturduk. Keyifli bir sohbete daldığımızda yemeklerimiz geldi. Herkes gülüyor, eğleniyor, birbirleriyle sohbet ediyor, bir yandan da yemeklerini yiyordu. Arkadaşlarının böyle bir ayarlama yapması çok düşünceli bir davranıştı. Hepsi harika çocuklardı ve aralarında benim anlamlandıramadığım güçlü bir bağ vardı. Birbirlerinden hiç kopmayacak gibi duruyorlardı.

Yemeğimizi yedikten sonra Cihangir ayağa kalkarak ceketinin düğmesini ilikledi. Elini bana uzatırken biraz da eğildi. "Benimle dans eder misin nişanlım?"

Son kelimenin üstüne bastırarak söylemesiyle dudaklarım yukarı kıvrılırken narince elimi avuç içine bıraktım. Biz farkında olmadan ne çok yol kat etmiştik. Bir yalanla başlayan ilişkimiz şimdi ciddiyetle devam ediyordu. "Elbette."

Beni kaldırmasıyla arkadaşları alkışlarken arada ıslık çalmayı da ihmal etmediler. Etraftaki masalarda yemek yiyen insanların bize dönen bakışları beni biraz da olsa utandırdı. Sevdiğim adamla masamızın az ilerisindeki alana geçerken ellerim omuzlarından ensesine doğru tırmandı. O ise belimi sıkıca kavrayıp beni biraz kendine çekti. Tutkulu bir aşkla kendimizi müziğin ritmine bırakırken kalbim yine uslu durmuyordu. Gözlerimdeki parıltılarla sevdiğim adamı izlerken durumu fark etmiş olacak ki kulağıma doğru eğildi. "Şu minicik kalbin benim için böyle çırpınıyor ya başka hiçbir şeyin değeri kalmıyor."

Utangaç bir gülümsemeyle dudaklarım kıvrılırken elimi aşağı indirip kalbinin üzerinde gezdirdim. "Peki, benim minicik kalbim yalnız mı?"

Elini enseme koyup şakağıma küçük bir öpücük bıraktı. Gözleri gözlerimde gezerken sessiz bir şekilde mırıldandı. "Dinlemek ister misin?"

Gözlerimi onaylarcasına kapatıp açmamla ensemdeki eliyle beni kendine çekerek başımı göğsüne yasladı. En az benimki kadar hızlı atan kalbini rahat bir şekilde duyabiliyordum.

Bu rüya gibiydi. Dinlediğim kalp ruhuma şifa, kalbime eşti.

Birbirimize sığınmış zaman kavramından öte bir dansa kendimizi kaptırırken bir yandan da Giray'ın Burçak'ı dansa kaldırışını izliyordum. O kadar tatlı görünüyorlardı ki Giray gerçekten çok seviyordu. Burçak ise rahat bir kızdı. Kendini kasmaz, panik yapmazdı. Onun ilk başlarda Giray'a âşık olduğundan emin olamasam da artık emindim. Bunu çok belli etmese de Burçak da Giray'a âşıktı. Zaten sevmediği bir adamla sevgili olacak biri değildi. Onun hayatına ilk Giray girmişti ve çıkacağa da benzemiyordu.

Arkasından Merve ve Serhat devamında ise Oktay ve Elif kalktı dans etmeye. Şimdi ise biricik kuzenim Arya üç erkekle aynı masada oturuyordu. Elinde telefonuyla uğraşırken bu durumu dikkat çekmemek için yaptığına emindim. Bir an Akın hareketlenir gibi olurken dikkatimi çekti. Bakışları Arya'da dolaşıyordu. Onu dansa kaldırmak istediğini anlamıştım. Anlaşılan o ki bacağı iyileşmişti. Zaten artık üstüne daha rahat basıyordu. Yine de küçük bir aksama göze batmıyor değildi. Buna rağmen Arya'yı dansa kaldırmayı düşünmesi... Bilemiyorum belki de hoşlanıyordu.

Fakat ne yazık ki Akın'dan önce davranan Kerem, Arya'ya elini uzatırken Arya keyifle kabul etti. Akın'ın bu durumdan mütevellit surat asıp homurdandığını da dudaklarından anlayabiliyordum. Akın için üzülürken kuzenimin ona karşı şu an bir şeyler hissettiğini düşünmüyordum.

Kerem, Arya'yı dansa götürürken eli cebine giderek telefonunu çıkarttı. Sanırım biri arıyordu. Sessiz bir ortam için uzaklaşan kardeşime kaşlarım çatılarak bakarken zavallı Arya öylece ortada kaldı ama bu durum çok da uzun sürmedi. Çünkü Akın yüzündeki kocaman gülümsemeyle Arya'nın elini tuttuğu gibi yanımıza çekti. Bir anda kendini Akın'ın kolları arasında bulan Arya sanırım hayatının şokunu yaşıyordu. Bu durum beni eğlendirirken tepkisiz kalamayarak kıkırdadım. Tabii bu durum sevdiğim adamın gözünden kaçmamış olacak ki parmaklarını çeneme koyarak başımı yukarı kaldırdı. Göz göze geldiğimizde yüzümde gezinen ela gözleri merak doluydu. "Neyi kaçırdım ben? O güzel gamzeni neden çıkardın ortaya?"

Cihangir'in sözleri yüzümdeki gülümsemeyi daha da büyüttü. "Akın galiba Arya'dan hoşlanıyor."

Söylediğim şeyle Cihangir'in bakışları Akın'a odaklanırken kısa bir süre sonra bana döndü. "Öyle gibi."

Aklıma gelenle suratım asıldı. "Ama Arya İstanbul'a dönecek."

Cihangir dudaklarını birbirine bastırıp serbest bıraktı. "Bu kötü olmuş. Akın'ın zamana ihtiyacı var."

Aynı kanıda olsak da ailemle yaptığım telefon konuşması aklıma geldikçe umutlarım kayboluyordu. "Gerçek aşk er ya da geç birbirini bulmaz mı?"

Sevdiğim adamın şefkatli bakışları beni sarmalarken tebessüm etti. Benim umudum da onun dudakları arasında geziyordu. Beni aşka inandıran adam bana bütün umutları veren adamdı.

"İki ayrı dünya olan biz bile birbirimizi bulduysak bulurlar herhâlde." Benimle uğraşmaktan vazgeçmiyordu. "Gerçi sen bu konuda bayağı iyiydin. Nerede görsen dibimde bitiyordun."

Söylediklerinin doğru olduğunu bilsem de şiddetle itiraz ettim. "Hiç de bile. Bir kere sen kurtarıcım olarak ne zaman başım derde girse yanımda bitiyordun."

Dudaklarını ıslatıp bana doğru eğildi. Parıltılı bakışlarının sebebi, yine benimle uğraşmasıydı. "Hım... Sen de kurtarıcımı bulmuşken âşık olayım dedin yani."

Utangaç kıkırtılar döküldü dudaklarımdan. "Hıhı... Evet. Hiç de pişman değilim."

Cihangir konuşacağı sırada ışıkların kapanmasıyla ne olduğunu anlayamadım. Korkuyla Cihangir'e sığınırken beni yatıştıran yine o oldu. "Cihangir!"

"Korkma güzelim. Ben yanındayım."

Beni göğsüne biraz daha bastırırken başıma küçük bir öpücük bıraktı. Işıklar aynı hızla geri gelirken ne olduğunu anlamak adına etrafıma bakınmaya başladım. İşte o an gördüğüm manzara önce gözlerimin şaşkınlıkla açılmasına sonra ise dudaklarımın sevinçle kıvrılmasına sebep oldu.

Giray tam ortamızda dizlerinin üstüne çökmüş elindeki yüzük kutusuyla Burçak'a bakıyordu. Burçak ise hem şaşkın hem de gülümsemekle meşguldü. "Kıvırcığım... Güzel gözlü sevgilim benim. Bir asker bir kadının önünde diz çöküyorsa bil ki çok sevdiğinden. Burçak... Adı güzel, kalbi güzel meleğim. Bu adamı dünyanın en mutlu subayı yapar mısın? Benimle evlenir misin?"

Burçak öylece kalmış şaşkınlıkla Giray'ı dinlerken hepimiz pür dikkat onları izliyorduk. Giray'ın sözlerini bitirmesiyle Burçak önünde birleştirdiği ellerinden birini kaldırarak yanağından aşağı süzülen yaşı sildi. Burnunu çekip hâlâ gülümsemekte olan dudaklarını araladı.

"Evet Giray. Sonsuza kadar evet!"

Hepimiz mutlulukla alkışlarken Giray, aldığı tektaşı Burçak'ın parmağına takıp çöktüğü yerden kalktı. Birbirlerine sarıldıklarında Burçak'ın belinden kavradığı gibi bir tur havada döndürürken hepimiz neşeyle gülüyorduk. Burçak'ın ayakları yeniden yere bastığında alnına güzel bir buse bırakmasının ardından tekrar dans müziği çalmaya başladı. Onları dans etmesi için yalnız bırakarak masaya doğru ilerlemeye başladık.

"Sen biliyordun değil mi?" Cihangir, oturmam için sandalyemi çekerken güzel bir tebessüm sundu. Bu onun bildiğini gösteriyordu. "Bana neden söylemedin?"

Sakince yanıma oturdu. Eli bardağına giderken küçük bir yudum aldı. "Çünkü siz kızlar böyle şeylerde dilinizi tutamıyorsunuz."

Gözlerim kısılırken başımı ona doğru eğdim. Tutamamak değildi bu, buna dense dense destek denirdi. "Pardon..."

Onun da bakışları bana dönerken gözlerini kısarak beni taklit ediyordu. "Yalan mı bir tanem?"

Aslında çok da yalan olmamakla birlikte tabii ki de yalandı. Erkekler bizi anlayamazdı bir kere. Bazen kadınlar birbirlerine bir şeyleri söylerdi. Çünkü erkekler ne kadar sürpriz yapmak istese de kadınların hazırlaması gerekirdi ama her şeyi de söylemezdik tabii.

"Sen şimdi bir tanem dediğinde durumu yumuşatmış mı oldun, canımın içi?"

Gülümseyerek yanağımı okşadı. Aptal âşıklar gibiydik. Birbirimize kanmaya hazırken sitemlerimizi bile iltifatlarla süslüyorduk.

"Sen şimdi canımın içi dediğinde, bu adamın içi gitmiyor mu sanıyorsun?"

Bir anda bahsettiğimiz şeyi unuturken yüzümü benzersiz bir gülümseme kapladı. Elim çenemde, dirseğimi masaya yaslamış, hayran hayran sevdiğim adamı izlerken onun bakışları da bende geziyordu.

Bütün gece aşk ve mutlulukla geçerken devamında ise pasta kesmiş ve bayağı bir eğlenmiştik. Listemdeki unutulmaz günler arasına bir tane daha eklemiş olmak ve bunu yine sevdiğim adamla yapmış olmak hayatın bana getirdiği en kıymetli anlardandı.

***

Sabah zor da olsa gözlerimi aralayıp işe gitmek için hazırlandım. İki gündür aksattığım işlere bugün tekrar dönerek iş başı yaptım fakat oldukça yorgundum. Burçak da benim gibi işe giderken Arya ve Kerem'i evde bıraktık. Onlar son kez buraları gezip yarın ilk uçakla döneceklerdi. Cihangir ise sabah erkenden işinin başına dönmüştü ve hâlâ onu görememenin üzüntüsünü yaşıyordum. Klinikte yoğun bir iş temposuyla çalışırken gelen telefonla masama ilerleyerek arayan kişiye baktım. Arya'nın aradığını görünce gülümseyerek açtım. "Gezmeler nasıl gidiyor bakalım?"

Açar açmaz sorduğum soruya karşın Arya'nın panik sesi beni de tedirgin etti. "İnci, sosyal medyaya göz attın mı?"

Koltuğuma otururken meraklanmaya başladım. "Hayır, ne oldu ki?"

"Bütün sosyal medyada, magazin haberlerinde senden bahsediyorlar."

Şaşkınlıkla gözlerim açılırken bu sefer Arya'daki panik havası bana bulaştı. "Ne? Neden?"

"Biz Kerem'le oraya geliyoruz. Sana birkaç fotoğraf attım, bak onlara."

Telefonu kapatarak hızla bana gönderdiği fotoğraflara baktım. Birkaç magazin sayfasından oluşan görüntülerden birine dokunduğumda açılırken hayretle üzerinde yazan yazıyı okudum.

"Amerika'da olduğu iddia edilen sosyetik güzel aylar sonra bakın nerede ortaya çıktı?"

Altında gördüğüm fotoğrafımla suratım şekilden şekle girerken gördüklerime inanamıyordum. Bu fotoğraf dün geceye aitti. Uzaktan çekilmiş olsa da Cihangir'le samimi dansımız gün gibi ortadaydı. Tek iyi yanı ise Cihangir'in yüzünün görünmüyor oluşuydu. Hızlı bir şekilde diğer görüntülere bakarken aynı fotoğraf üzerine yazılmış başlıkları da okumaya başladım.

"Gizli aşk İstanbul'dan Doğu'ya sürükledi."

"Ünlü iş insanının kızı İnci Sargın nişanlısını kiminle aldattı?"

"İnci Sargın'ın samimi bir şekilde dans ettiği gizemli adam kim?"

"Yasak aşk fena patladı."

Ağzım bir karış açık başlıkları okurken olaylara anlam veremiyordum. Allah'ım kim çekmişti bu fotoğrafı? Bizimkiler olamazdı çünkü uzakta duruyorlardı.

Ya Cihangir... O görmüş olabilir miydi? Ne diyecekti şimdi bana? Allah'ım ben ne yapacaktım şimdi? Ben kara kara düşünürken aceleyle klinikten içeri giren Kerem ve Arya hemen yanıma geldi. Arya bana sarılırken donup kalmıştım âdeta. "Canım iyi misin?"

Arya'nın sorusuna başımı iki yana sallayarak cevap verirken Kerem bilgisayarıma yöneldi. Hızlı bir şekilde bir magazin kanalını açmasıyla duyduklarım beni ağlatacak cinstendi. "ŞOK! ŞOK! ŞOK!.. Bu haberi izlediğinizde kulaklarınıza inanamayacaksınız. Bir süredir nişanlı olduğu bilinen hangi sosyetik güzel nişanlısını aldattı? AZ SONRA..."

Yüzüm buzlanmış bir şekilde ekranda duran eski fotoğraflarımdan biri beni daha da kötü yaparken çıldırmak üzereydim. Ekrana çıkan sunucu, keyifle özet geçen haberi irdelerken büyük bir duygu karmaşasıyla onu dinliyordum. "Evet efendim, gün geçmiyor ki yeni bir ihanet haberi daha paylaşmayalım. Ünlü iş insanının oğluyla nişanlı olan sosyetik güzel başka bir adamla öyle sarmaş dolaş yakalandı ki gördüklerinize inanamayacaksınız. Bu kadarına da pes dedirten o fotoğraf karesi az sonra sizlerle."

Büyük bir olaymış gibi ballandıra ballandıra ismimizi vermeden söyledikleri ağzımı bir karış açıkta bıraktı. Arya dayanamayıp patladı. "Yuh be... Sanki yatakta bastılar sizi."

Ellerim yüzümde gezerken dokunsalar ağlayacak durumdaydım. "Allah'ım bittim ben."

Kerem bana sarılırken başıma öpücük bıraktı. "Üzülme abla, bir şekilde kaldırmamız lazım bu haberleri."

Arya haklı olarak umutsuzdu. "Artık çok geç. Bütün sitelere düşmüş bile."

Yarım saatten fazla tekrar eden ön gösterimlerin bitmesiyle sunucu benimle ilgili haberi sunmaya başladı. "Şimdi yılın en bomba haberine geçiyoruz. Uzun bir süre önce ünlü iş insanının oğlu Tuna Şahin'le büyük bir davetle nişanlanan sosyetenin sayılı ailelerinden olan Sargınların biricik kızı sosyetik güzel İnci Sargın bir süredir ortalarda yoktu, biliyorsunuz. Sosyetenin bir numaralı isimlerinden annesi Rüveyda Sargın bir davette kızının Amerika'da olduğunu söylemişti. Hatta ayrılık dedikodularını da ısrarla inkâr etmişlerdi. Fakat aylar sonra elimize öyle bir fotoğraf ulaştı ki gördüklerinize inanamayacaksınız. İnci Sargın başka bir şehirde gizemli bir adamla samimi bir şekilde dans ederken görüntülendi. Bakınız, fotoğraf gelsin."

Defalarca dönen aynı fotoğraf, dakikalarca üzerine yapılan yorumlar ve en kötüsüyse parmağımdan sarkan kurdeleye yapılan binlerce yorum...

"Allah kahretsin! Ben şimdi Cihangir'e ne diyeceğim, nasıl buldular? O fotoğrafı kim çekti, anlamıyorum."

Arya eliyle omzumu sıvazladı. "Sıkma canını, sen nereden bilebilirdin ki böyle olacağını..."

Kerem'in eli çenesine giderken araya girdi. "Bu fotoğraf amatör bir çekim. Muhtemelen o akşam orada olanlardan biri çekip magazine servis etmiş. Baksanıza uzaktan gizlice çekilmiş."

Düşünceli bir şekilde önüme bakarken mırıldandım. "Cihangir görmüş müdür acaba?"

"Bence daha görmedi. Yoksa çoktan arardı ya da buraya gelirdi."

Arya'nın söyledikleri bana da mantıklı gelirken tekrar telefonum çalmaya başladı. Burçak'ın aradığını görmemle hemen açtım. "İnci, haberleri gördün mü?"

Dudaklarım büzülürken, üzgün bir şekilde karşılık verdim. "Evet. Maalesef gördüm ve çok mutsuzum."

Sesi tedirgin gelen arkadaşım biraz da mahcuptu. "Şey... Ben haberleri izlerken yanımda Giray da vardı ve Cihangir'e durumdan bahsetmiş olabilir."

Duyduklarım beni daha da perişan bir hâle soktuğunda anlık gözlerimi kapattım. "Tamam. Nasıl olsa öğrenecekti."

"Üzme kendini canım. Bu olabilecek bir şeydi. Akşam görüşürüz."

"Görüşürüz," diyerek telefonu kapattım. Durup bir süre sakinleşmeyi bekledim ama olmuyordu işte. Cihangir'i aramam gerekiyordu fakat yapamıyordum. Cihangir'i arayacağım anda Kerem'in telefonu çaldı. Kerem elindeki telefona bakarken dudaklarını birbirine bastırdı. Devamında ise bakışları beni bulurken annemlerin aradığını biliyordum. Kardeşim yine bir yalanla yanıma gelmişti, şimdi başı dertteydi işte. Bizden biraz uzaklaştığında Arya'nın telefonu çalmaya başladı. Bakışlarım onu bulurken tahminimi dile getirdim. "Teyzem mi?

Beni başıyla onaylayıp o da telefonuna cevap verdi. Üzgün bir şekilde dirseklerimi masaya koyup ellerimi alnıma yasladım. Yusuf dikkatle benimle ilgili haberleri izlerken ne düşünüyordu bilmiyorum ama hiç ses çıkartmadı. Bir süre sonra telefonumun çalmasıyla asıl sona yaklaştığımı zannederken aslında bir başlangıçta olduğumun farkında değildim.

Arayan tabii ki Cihangir'di. Telefona bir süre boş boş bakıp tedirginlikle açtım.

"İnci!"

Cihangir'in hırıltılı gelen sesi pek de hayra alamet değildi. Sanırım fazla sinirliydi. "Cihangir ben... Üzgünüm..."

"Hemen şimdi toparlanıp eve geçiyorsun. Ben işlerimi halledip geleceğim."

Gergin bir soluk aldım. "Cihan, bak ben..."

Sert nefesleri telefonda yankılanırken daha sakin ve uysal bir sesle konuştu. "İnci'm... kıymetlim eve git hadi, bir tanem. Ben geleceğim yanına. O zaman konuşuruz olur mu?"

Tatlı dilin açamayacağı kapı yoktu sanırım. O görmese de ağır ağır başımı salladım. "Tamam, bizimkilerle geçiyorum şimdi."

Telefonu kapatmamla Arya ve Kerem de konuşmasını sonlandırmış bana bakıyordu. İkisi üzerinde gezen bakışlarım Kerem'de sabitlendi. "Ne diyorlar?"

Kerem'in suratı her şeyi ortaya seriyordu lakin kelimeler de ona eşlik etti. "Buraya geldiğimi anlamışlar. Babam çok sinirli. Annemi zaten biliyorsun, şu an evde fenalık geçiriyordur."

Kerem'in söyledikleri canımı daha da sıkarken yine bedenimi sarmalayan çaresizlik oldu. "Hadi eve gidelim. Zaten buraya da gelebilirler."

Çantamı ve kabanımı alırken Yusuf'a seslendim. "Yusuf biz gidiyoruz canım. Klinik Furkan'la sana emanet. Bir aksilik olursa bana haber vermeyi unutma. Bir de eğer gazeteciler gelecek olursa içeri almayın ve hiçbir şey söylemeyin olur mu?"

Yusuf şaşkınlıkla yüzüme bakarken durumu kabullenmiş olacak ki başıyla onayladı. "Merak etme abla. Biz burayı hallederiz."

Yüzümdeki buruk tebessümle Yusuf'a bir adım atıp saçlarını elimle karıştırdım. "Teşekkür ederim ablacığım."

Klinikten çıkıp eve geldik, uzun bir bekleyişin ardından akşam olduğunda kapı çaldı. Koşarak kapıyı açtığımda Burçak da peşimden geldi. Cihangir'i karşımda görünce ne diyeceğimi bilemedim. Dik bakışları üzerimde gezinirken mırıldandım. "Hoş geldin."

Arkasında görünen Akın ve Giray da bu tarafa yönelirken Cihangir içeri adımladı. "Hoş buldum."

Cihangir koltuğa oturmasıyla bakışlarını bana çevirdi. Yanımdaki sandalyeye tutunmuş masumca ona bakarken elini koltuğa hafif vurarak bana yanına oturmamı işaret etti. Bunu istemesi yüzümde küçük de olsa bir tebessüme sebep olurken hemen istediğini yapıp yanına oturdum. Herkes bir yerlere oturmuş bize bakıyordu. "Biraz araştırdım. Fotoğrafı restorandaki müşterilerden biri çekmiş. Muhtemelen seni tanıyor."

Cihangir'in bu durumu araştırmamış olması şaşırtıcı olurdu zaten. Sesim çok güçlü çıkmasa da onu onayladım. "Olabilir."

Ortam durgunlaşırken Akın sessizliği bozan ilk kişi oldu. "Yenge bu kadar ünlü olduğunu bilmiyordum doğrusu. Bilsem imzalı fotoğrafını isterdim."

Söyledikleri Cihangir'in hoşuna gitmemişti. "Ulan başlatma fotoğrafına."

Akın geri adım atarken beni gülümsetmişti. "Fotoğraf derken ben lafın gelişi dedim yani."

Sanırım bir açıklama yapmam gerekiyordu. "Ben ünlü değilim ki Akın. Sadece babam çok zengin ve annem de sosyetenin önemli isimlerinden. Bu durum da beni otomatik olarak öne çıkarıyor. Yoksa bu benim tercihim değil."

Arya düşünceli bir şekilde konuya dâhil oldu. "O değil de şimdi İnci ihanet eden kişi konumuna düştü. Herkes Tuna ile nişanlı biliyor hâlâ."

Cihangir'in ne tepki vereceğini bilmediğim için ona yandan bir bakış attım. Vücudu gergin, çenesi kasılmış, ifadesi ise sertti. Başını bana çevirmesiyle hemen önüme döndüm. Sanırım ondan utanıyordum. Elimi kavrayarak sıkıca tuttu. Yine benim yanımdaydı. Cihangir benim kalbime girebilen en harika erkekti. "Bu durumu düzeltmenin yolu yok mu?"

Cihangir'in sorusunu Kerem cevapladı. "Aslında var. Ablamla bir yerde el ele görüntülenirseniz, ablam da küçük bir açıklama yaparsa sıkıntı olmaz."

Giray, "Olmaz," dediğinde bakışlarımız onu buldu. "Cihangir'in magazine haber olması büyük sıkıntı. Hatta o fotoğrafta yüzünün görünmüyor oluşu bile büyük şans."

Burçak düşünceli bir şekilde araya girdi. "Bence bir şey yapmaya gerek yok. En fazla bir hafta konuşulur. Yeni bir olay olunca da her şey unutulur nasıl olsa."

Burçak'ın dedikleri Arya için de mantıklıydı. "Bence de. En iyisi sessiz kalmak."

Herkes konuşup fikrini söylerken ben sadece tek bir yerde kaldım. Giray'ın söyledikleri... Ben bunu neden düşünememiştim? Hep Cihangir'in bana bu olayla ilgili vereceği tepkiden çekinirken asıl sorun hiç dikkatimi çekmedi. O bir subaydı, bunu da geçtim bordo bereliydi. Cihangir'in gizli kalması gerekiyordu ama az daha benim yüzümden magazin gündeminde reklam olacaktı. Yine onun için bir ayak bağından fazlası olamamıştım. Kendi hayatım yeterince karışıkken bu yetmezmiş gibi bir de sevdiğim adama çok sevdiği işiyle sorun yaşatacaktım. Yüzüm bir türlü gülmezken başımı yere eğdim. Artık yorulmuştum. Gözlerim dolduğunda uzunca bir süre ağlamak istiyordum. Cihangir ani bir şekilde ayağa kalkarken elimi kavrayıp beni de kaldırdı. "Biz birazdan geliriz."

Bize merakla bakanlara yaptığı küçük açıklamayla salondan çıktık. Benim odama girdiğimizde sabırsız bir şekilde elini çeneme koyarak başımı kaldırdı. Yanaklarımı ıslatan gözyaşlarımı elinin tersiyle kuruladı. "Yapma güzelim, ağlama. Ben seni suçlamıyorum."

Çenemi ellerinden kurtarırken beni sıkıca saracak olan göğsüne saklandım. "Özür dilerim. Böyle olsun istemiyorum ama her seferinde başka bir sıkıntı oluyor."

Beni göğsüne hapseden adam öyle güzel sarmıştı ki yine sıcacıktı, güvenliydi, huzurluydu. "İnci'm özür dilenecek bir şey yok."

Kollarımdan tutarak beni biraz geriye çekti. Bakışları yüzümde, saçımın her bir telinde geziniyordu. "Bence artık uzatmadan yapalım şu düğünü."

Gözlerim irice açılırken dengemi kaybetmemek adına ona tutundum. "Ne?" Şaşkınlıkla ağzım açık kaldığında Cihangir hâlimi anlıyor gibi belimi kavradı.

"Aslında yaza yapalım diyecektim ama bu süreç ikimizi de yıpratacağa benziyor. O yüzden bir ay içinde halledelim diyorum."

Yüzümde tedirginliğin yanında saf bir mutlulukla beliren tebessüm vardı. Onunla mutlu bir yuva benim bu aralar tek hayalimdi. Ben Cihangir'le her şeye vardım. "Sen... Sen nasıl istersen."

Beni kendine çektiğinde biraz daha ürkek bakıyordum şimdi. Ela gözleri gözlerimde sabitlendi. "Ben değil İnci, biz nasıl istersek."

Kuruyan dudaklarımı ıslatıp onu tekrarladım. "Biz nasıl istersek."

Cihangir'in dudaklarıma kayan bakışları bizi yaklaştırırken yine gözlerimi kapattım. Dudaklarıma değen dudaklarıyla nefesim kesilirken kalbim hızını arttırmış, midemdeki kelebekler canlanmıştı. O yanımda olduğunda hiçbir şeyin önemi yoktu.

Çalan kapı sesi bizi birbirimizden ayırırken yanaklarım biraz kızarmış, yanıyordu. Cihangir yüzüme düşen saç tutamını kulağımın arkasına sıkıştırıp alnıma uzun bir buse bıraktı. "Hadi çıkalım artık."

Başımla onayladığımda elimi sıkıca kavrayıp beni odadan çıkardı. Koridordaki kalabalık dikkatimi çekerken merakla gelen kişiye baktım. Tabii bakmamla da olduğum yerde donmam bir oldu. Cihangir güven vermek istercesine elimi sıkarken kendimi olduğum yere çivilenmiş gibi hissediyordum. Annem sinirli adımlarla aşağılayıcı bakışlarını üzerimizde gezdirerek bana doğru adımladı, tam önümde durmasıyla yüzüme sert bir tokat attı. "Bizi herkese rezil ettin!"

Anlık, habersiz aldığım darbeyle başım yana düşerken gözümden de bir damla yaş süzüldü ama bu yanağımın acısından değil kalbime düşen kor ateştendi...

 

Sağlıcakla kalın...🤗

 

İnstagram:soylumery

 

💛⭐️💛⭐️

Loading...
0%