@soylumery
|
Keyifli okumalar... 🤗 3 ay sonra.... Ya ben ikisini de istiyorsam... "Dila, şu senin okul işini de halletmemiz gerekiyor." Dila üzerimdeki gelinliğe boş gözlerle bakarken kollarımı açmış Nişantaşı'nın ünlü modacısı olan Tülin Başkar'ın son rötuşlarını sabırla bekliyordum. "Bu gelinlik bence sana hiç yakışmadı." Benim söylediğim şeyi es geçerek gelinliğime laf etmesine şaşırmadım. Çünkü Tülin Hanım ne zaman ölçü almaya gelse aynı şeyi yapıyordu. Kaşlarını çatarak Dila'yı yolmaya hazır bakan Tülin Hanım beni gülümsetirken başımı iki yana salladım. "Yine lafı değiştiriyorsun." Koltukta sıkılmışçasına oturan Dila gözlerini devirdi. "Tamam, söz verdim sana, okuyacağım. Zaten ben de istiyorum bunu, biliyorsun." Yüzümdeki buruk tebessümle üzerimdeki gelinliğe baktım. Omuz kısımları dantelli askılarıyla hafif göğüs dekolteli, belden üstü dantel işlemeli ve alt kısımları kabartmalı nakışlarla dolu, iki kat gibi görünen prenses model gelinlik hiç de hayallerimdeki gibi değildi. Belki üzerimde güzel duruyordu ama ne yazık ki beni yansıtmıyordu. Daha çok emanet gibi durduğunun farkında olsam da umursamadım. Sevdiğim adam olmadıktan sonra ne önemi vardı ki? "Artık bitirebilir miyiz Tülin Hanım?" Bana gelinlik dikmekten bir türlü keyif alamayan Tülin Hanım başını kaldırıp yüzüme baktı. "Tabii İnci Hanım. Bu son provamızdı zaten." Zoraki bir tebessümle kollarımı indirdim. "Teşekkür ederim." Gelinliği çıkartmamla Tülin Hanım kapıdan çıkmadan sokmuştu yine lafını. "Yalnız biraz kilo almışsınız İnci Hanım. Dikkat ederseniz sevinirim." Kapıyı suratımıza kapatıp gitmesiyle Dila ve Arya ile bir süre öylece birbirimize baktık. "Yilniz biriz kili ilmişsiniz İnci Hinim. Dikkit idirsiniz sivinirim." Arya'nın tekrarı hepimizi güldürürken yatağıma uzandım. "Bitmedi üç aydır şu işkence." Arya da yanıma uzanarak homurdandı. "Kendin kaşındın. Hâlâ nasıl böyle bir şeyi kabul ettin anlamıyorum." Elimi havaya kaldırıp rastgele salladım. "Boşveeeer..." Uzatarak söylediğimle Dila takılmıştı gözüme. Koltuğa oturmuş boş gözlerle karşıya bakıyordu. Konu gelinlik, düğün olunca kim bilir neler düşünüyordu. Onun üzülmesini istemiyordum. Keşke elimden daha fazlası gelebilseydi... Ben hastaneden çıktığımda Dila hâlâ yoğun bakımdaydı. Onun hastaneden çıkışı neredeyse iki haftayı buldu. Sonra polisler götürmüştü onu. İtirafçı olmasından ve hiçbir olaya karışmamasından dolayı ceza yemekten kurtulmuştu. Tabii bir de yaşı küçük olduğu için ona bir avantaj sağlamıştı. Ne yazık ki tek yakını dedesiydi ve Dila biraz daha kapanmıştı içine. Normalde yaşından dolayı mecburen dedesinin yanında kalıyordu fakat düğünü bahane ederek bir süreliğine yanıma almıştım onu. Biraz değişiklik ona da iyi gelecekti. "Dila gelsene sen de buraya." Usulca ayağa kalktı ve minik adımlarla gelerek yanıma uzandı. Bakışları tavanda sözleri manidardı. "İnci... Neden sevmediğin bir adamla evleniyorsun?" Benden küçük olsa da bana adımla hitap etmesi artık alıştığım bir şeydi. Hatta hoşuma gidiyordu. Çünkü art niyeti olmadığını biliyordum. Ben onun bir nevi kader arkadaşı olmuştum. "Bazen sevdiğin için sevmediğin şeylere katlanman gerekir." Aklım yine Cihangir'e gitti. Nerede, ne yapıyordu acaba? "Ya değmezse?" Dila'nın sorusu beni derin düşüncelere sevk etti. Çünkü biliyordum kalbi kırıktı. Kandırılarak on altısında dağa kaçırmışlardı. Ne bedenine yapılanları tam anlatabildi ne de ruhuna ama kaçarken söylediği gibi çok da güzel şeyler yaşamamıştı. Onun için üzülüyordum. Kandırılarak o dağlara götürülen her genç için üzülüyordum. Okuması gerekirken beyni yıkanan, kendi vatanına ihanet etmesi istenen gençler de bizim gençlerimizdi. Lakin cehalet çok ağır bir vahametti. Tabii aklı erip, bile isteye askere silah doğrultan hiçbir caninin yaptıklarının karşılıksız kalmamasını istiyordum ama Dila gibi masum olanların da kurtulup korunmasından yanaydım. Çünkü bizim koruyamadığımız her genç sonunda yine onların eline düşecekti. Bu ülkenin bazı belli başlı kuralları vardı. Bayrak tek, sınırları belli ve bütün çeşitliliğine rağmen herkes Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıydı. Bundan rahatsız olan pekâlâ gidebilirdi. Türklük damarım tutunca atarlanan ben yine konudan sapmıştım. "Söz konusu Cihangir'se her şeye değer." Dila başını çevirerek durgun bir şekilde bana baktı. "Sence Cihangir ağabey seni affedecek mi? Ben olsam seni affetmezdim." Gözlerimi devirerek tekrar tavana bakmaya başladım. Bunları ben bilmiyor muydum? Ama onların da bilmedikleri vardı. "Ne kadar da açık sözlüsün. Ama Cihangir'i tanımıyorsun." Arya başını benden tarafa çevirirken kaşlarını çattığını fark ettim. "Ben gördüm, tanıyorum. Adam ne seni affeder ne de Tuna'yı sağ bırakır." Buruk bir tebessüm sundum ona. Haklıydı. Tuna'yı keşke evire çevire dövseydi. Korkardım ama isterdim de. "Ondan gelen her şeye razıyım ben. Yeter ki sağ salim dönsün." Dila doğrularak oturur vaziyete geldi. Elini yatağa dayayarak destek alıyordu. "Bak ondan bahsederken gözlerinin içi parlıyor. Sonra hemen kolyenle oynamaya başlıyorsun. Sonra kaç kez yakaladım seni sürekli telefonundan onunla olan fotoğraflarına bakıp sırıtıyorsun, bazen gözlerin doluyor ama sonra gidip bir kere olsun fikrini sunmadığın düğün için hazırlanıyorsun. Vallahi aklım almıyor." Dila ne yazık ki benim hayatımla ilgili pek bir bilgiye sahip değildi. Ben de çok fazla anlatmamıştım zaten. Şimdi ise Cihangir yerine Tuna ile evleniyor olmam kafasını karıştırıyor, bu duruma anlam veremiyordu. "Çünkü Cihangir'i hâlâ çok seviyor da ondan." Benim yerime Arya konuşunca sessiz kaldım. Ne diyebilirdim ki? Doğruydu. Deli gibi seviyordum Cihangir'i. Hem de ilk onun görmesini istediğim hâlde haftaya o sevmediğim gelinliği giyecek kadar. Bir hafta kalmıştı düğüne, içim daralıyordu fakat ne olursa olsun sabırlı olmam gerekiyordu. Ve Cihangir... Sevdiğim adam. Ne zaman geleceğini bilememek ne zordu. Gündüzlerim her türlü geçiyordu ama gecelerimi bir ben bir de Allah biliyordu. İnsanın kendisini dinlemesi ne zor şeydi. Cihangir soğukta belki de uykusuz hayatta kalmaya çalışırken o kocaman yatak, sıcacık oda benim için işkenceye dönüşüyordu. İçimi karartan duygulardan sıyrılarak olduğum yerde doğruldum. "Hadi kalkın, masa çoktan kurulmuştur." Kızların da bana eşlik etmesiyle odadan çıkarak merdivenlerden indik. Nesrin dadımı yemek odasına geçerken görmemle arkasından sarılarak yanağına öpücük bıraktım. Nesrin dadım, uzun hatta çok uzun yıllardır burada yaşıyordu. Kerem'i de beni de o büyütmüştü. Tabii benim ilk dadım değildi ama uzun yıllar anneme katlanabilen tek kadındı. "Kızım ben gelmeseydim iyi olurdu. Şimdi annen gene..." Elimi Nesrin dadımın dudaklarına bastırmamla cümlesi yarım kaldı. "Merak etme, bu aralar hiçbir şey diyemez." Nesrin dadım pek de inanmadığını belli eden bir baş hareketiyle içeriye geçerken bir süre arkasından bakakaldım. Bazı şeylere ne kadar geç kaldığımı yeni fark ediyordum. Nesrin dadım annemden beş altı yaş büyük, normal kiloda, boyu benden biraz kısa, esmer ve kapalı bir kadındı. Kocası yıllar önce vefat ettiği için yalnız başına bizim evde kalıyordu. Ne yazık ki hiç çocuğu olmasa da Kerem'le beni kendi çocuğu gibi benimsemiş, her şeyimizle ilgilenmişti. Hatta üzerimizde annemden daha çok emeği olduğu da kesindi. Hasta olduğumuzda bile annem giderken başımızda Nesrin dadım sabahlardı. Ne yazık ki tüm bunlara rağmen onu hep ötekileştiren annem maaşlı bir çalışandan ileri götürmedi. Küçükken bize yemek yedirmek için sadece bizimle aynı masayı paylaşan kadın biz büyüdüğümüzde de bu durumdan yoksun bırakıldı. O zamanlar bu durumu dillendirmeyen ve normal karşılayan ben artık hata yaptığımı düşünüyordum. Şimdi ise Nesrin dadımı bu ailenin ferdi olarak görüyor ve bizimle aynı masaya oturmasını istiyordum. Annem bunun için bana kızıyor olsa da bu aralar yaptıklarıma düğünden vazgeçerim diye ses çıkartamıyordu. Düşünüyordum da Cihangir beni ne kadar da büyütmüştü. Herkesin masaya geçmesiyle çorbalarımızı içerken annem tabii ki bitiremediği planları için bana yöneldi. "İnci davetiyeleri yarın dağıtmaya başlıyoruz. Harika bir düğün olacak." Annemin neşeli sesini dinlerken çorbama odaklanmış ne kadar lezzetli olduğunu düşünüyordum aslında. Bir süredir evimizin mutfağını keşfetmiş, bir zamanlar önünden geçmeyen ben artık ara ara içine girip yemek yapmayı öğrenir olmuştum. Çalışanlar ilk başta bu duruma bayağı bir şaşırsalar da beni kabul etmeleri çok hızlı olmuştu. Şimdi hepsiyle sohbet ediyor bana öğrettikleri şeyleri Dila ile birlikte yapmaya çalışıyordum. Düşünüyordum da üst tabaka gibi görünen zenginlerin alt tabakayı kabullenmesi zorken alt tabaka ne kadar da kolay kabulleniyordu. Demek ki zenginlikle birlikte insanların egosu da büyüyordu. Hâlbuki zengin fakir için, fakir de zengin için vardı. Aklım bir anda sevdiğim adama giderken çorbamla oynamayı bıraktım. Acaba Cihangir sıcak bir çorba içebilmiş miydi? "İnci!" Annemin biraz daha sesini yükselterek konuşmasıyla yanımdaki Arya bacağımı dürttü. Başımı kaldırıp yapmacık bir şekilde gülümsedim. "Dağıtalım tabii. Ne de olsa düğüne az kaldı." Abartısız heyecanım annemi tatmin etmemiş olacak ki devam etti. "Basını da düğüne davet edelim diyorum. Herkes Sargınların ne kadar görkemli bir düğün yaptığına şahit olmalı." Alayla gülümsedim. Bütün amaç buydu zaten. SARGINLAR... "Bence de gelmeliler. Koskoca İnci Sargın sevmediği bir adamla zorla evlendiriliyor. Bunu herkes görmeli." Odayı sessizlik kaplarken babam sert bir şekilde elindeki kaşığı bıraktı. Her zamanki gibi yemek gerginlikle devam ediyordu. "İnci!" Babamın bu tepkisi beni bir adım ileri götürmezken ayağa kalktım. "Size afiyet olsun." İşte benim bu aralar ailemle olan münasebetim bu kadardı. Bundan ilerisi de içimden gelmiyordu. Biz aile olmayı bırakalı ne yazık ki çok zaman olmuştu. Üzerime ince bir hırka geçirip balkona çıktım. Uzun zamandır yaptığım gibi yine sandalyeme oturup ayaklarımı korkuluklara uzattım. Telefonumdan açtığım müzik yavaş yavaş kulaklarıma dolarken derin bir iç çekerek gözlerimi kapattım. Havaların ısınması ufaktan yüzümü yalayıp geçen rüzgârı engelleyemiyor olsa da bu hoşuma gidiyordu. Birden Cihangir'in beni buradan kaçırması gelmişti aklıma. Balkondan sırtına çıkıp aşağı inmemiz, birbirimizle uğraşarak kaçışımız... Yüzümde aptal bir tebessüm oluştu. Onunla her şey ne kadar da güzeldi oysa. "Hiçbir şey sen kadar iyi gelmemişti Cihangir. Bana bu son demiştin. Sözünde dur sevgilim. Bu son olsun." Gözüm kapalı mırıldanırken bir anda şarkının sözlerine kaptırdım kendimi. "Ne senden öncesi Ayrılık aman, ölümden yaman Ne anam babam ne hoş hatıram Ben sende tutuklu kaldım Şarkıya usulca eşlik ederken kalbime sahip olan adamın gerçekçiliğiydi beni ayakta tutan. Bense onu Rabb'ime emanet etmiştim. Biliyordum, yine görecektim... *** Sabah sabah yüzümde hissettiğim ıslaklığı gözüm kapalı anlamaya çalışırken dudaklarım büzüldü. Hızlı nefes sesleri kulağıma doluyor, fazlaca olmayan bir ağırlık üzerimde dolanıyordu. Bu da yetmezmiş gibi sanki biri yüzüme bütün salyalarını itinayla bulaştırmakla meşguldü. Ne? Aklıma gelen şeyle anında gözlerim fal taşı gibi açıldı. Bir anda gerçek anlamda koca bir burunla, burun buruna gelmek deyimini gerçekleştirirken daha büyük bir dil de dışarı çıkmıştı, boncuk gözlerse ışıl ışıldı. "Paşa!" Bana sevimli gözlerle bakan güzel köpeğime sıkıca sarıldım. Kocaman olmuştu. "Çok özledim seni." Kuyruğunu hızlı bir şekilde sallayan güzel köpeğimle sanırım duygularımız karşılıklıydı. Paşa'yı severken başımı kaldırdığımda Burçak'la göz göze geldik. Bana biraz kızgın biraz da buruk bakıyordu. "Hoş geldin." Kapıda durmuş beni izlerken içeriye adımladı. Paşa'yı yatakta bırakıp ayağa kalktım. Ona sarılmak istiyordum ama biraz tedirgindim. "Hoş buldum." Benim tereddüdümü anlamış olacak ki ellerini iki yana açtı. Ben de hemen kollarımı boynuna doladım . Sarıldım biricik arkadaşıma. "İyi ki geldin." Zor bulduğum sesimle konuşurken geri çekildiğimizde ikimizin de gözleri dolu doluydu. Hızla yukarı bakarak ellerimi yüzüme salladım. Şimdi ağlamanın sırası değildi. "Bunu yapmak zorunda değilsin İnci." Buruk bir tebessüm sundum ona. Derin bir nefes almamla dudaklarımı araladım. "Giray'la hiç konuştun mu?" Olumsuzca başını iki yana salladı. "Hayır. Sesini bile duyamadım daha." Elimi Burçak'ın koluna koyup usulca sıvazladım. "Bana güveniyor musun Burçak?" Önce kolundaki elime sonra da bana baktı. "Ben sana her zaman güveniyorum fakat ne olursa olsun Cihangir'in düşeceği durum üzüyor beni. Sizin aşkınızın en büyük şahitlerinden biri benim." Sıkıntılı bir şekilde konuşan Burçak hâlâ beni ikna etmeye çalışıyordu ama ben kararımı çoktan vermiştim. Hem de hastane odasındaki o gecede. "Biliyorum Burçak, lütfen beni anlamaya çalış ve yanımda ol." Üzgün hâlime bakan arkadaşım yine bana kıyamayarak pes etti. "Pekâlâ. Bakalım bu işin sonu nereye varacak. Umarım Cihangir düğünü basar ve o Tuna'nın ağzını burnunu kırar." Söyledikleri beni güldürürken aklıma Yusuf geldi. "Yusuf nasıl? Gerçi arada arıyorum onu ama yine de sen daha iyi bilirsin." Üç ayda hayatımda o kadar şey değişmişti ki... Çok sevdiğim kliniğimi kapatmak zorunda kalmış ve Yusuf'un başka bir yerde işe girmesini sağlamıştım. Yusuf'la ayrılığımız fazla sulu olmuştu. Kardeşim yerine koyduğum ufaklık beni hem ağlatmış hem de kendi ağlamıştı. En kötüsü ise Furkan'ın ihanetiydi. Onun beni satması çok etkilemişti. Belki tehdit edilmişti ya da zorla beni aramasını istemişlerdi ama keşke beni kandırmak yerine Cihangir'den yardım istemiş olsaydı. O zaman belki de tüm bunları yaşamamış olacaktım. Kendimi toparlamam çok uzun sürmüştü. Hem psikolojik hem de bedensel bir toparlanma yaşamıştım ama şimdi iyiydim çok şükür. Tek canımı acıtansa bu süreci Cihangir'siz geçirmiş olmaktı. Paşa ise bu süreçte Yusuf'ta kalırken Burçak gelirken getireceği için bu duruma karşı çıkmadım. Şimdi ise tekrar yuvasına dönen köpeğim beni fazlasıyla sevindirdi. Fakat biraz sonra annem onu gördüğünde ne olacak pek bir fikrim yoktu. "Yusuf gayet iyi. Yeni işinden çok memnun. Hastanenin kantininde çalışmak onun için çok iyi oldu. Sık sık görüşüyoruz zaten. Sana selam söyledi." Keyifle tebessüm ettim. Tek istediğim onun iyi olmasıydı. "Teşekkür ederim. Bu iyiliğini unutmayacağım." Yusuf'a bu işi ayarladığı için ona minnettardım. Burçak... Kendi kadar kalbi de güzel bir kadındı. Bir hafta sonra... Düğün günü gelmiş çatmış ve ben bir türlü içine girmek istemediğim gelinliğe ters bakışlar atıyordum. Suratım asık üzerimdeki sabahlığı biraz daha düzeltmemle beni bekleyenleri daha fazla yormamak adına sandalyeme oturdum. Kuaför ve çalışanları bunu bekler gibi bir anda başıma üşüşürken hummalı bir çalışma da nihayet başlamıştı. Aslında annemin bütün sitemlerine karşın saçlarımı salık bırakmak istemiştim. Bu yüzden saçımla ilgili çok fazla bir işleme gidilmeyecekti. Yanımda ise Dila, Arya ve Burçak koltuklara oturmuş benimle birlikte hazırlanıyorlardı. Herkesi bilmem de Dila'daki değişim göz kamaştırıcıydı. Hele de onu dağda gördüğüm kıyafetler yerine şimdi şık ve yaşına göre bir elbiseyle görmek insanı hem hayrete düşürüyor hem de mutlu ediyordu. "Dila, ne kadar da güzel oldun." Aynadaki bakışlarımız birleşirken çekingen bir tebessüm sundu. "Mağara insanının modernize edilmiş hâli gibiyim." Yapay bir sinirle kaşlarımı çattım. "Kendine haksızlık ediyorsun." Elimle saçlarını göstererek gülümsedim. "Bu simsiyah uzun saçların bile istisnasız bir güzelliğe sahip." Atkuyruğu şeklinde yapılacak saçları itinayla düzleştirilirken Dila aynada bir süre kendini süzdü. "Teşekkür ederim İnci. Hepsi senin sayende." Başımı iki sana sallarken kuaförüm bu durumdan hoşnut değildi. "Hayır güzelim benim sayemde değil. Bu senin iyi niyetin sayesinde oldu. Sen beni kurtarmasaydın ben sana bu kadar yakın olamazdım. Unutma ki iyilik iyiliği doğurur. Herkes kalbinin ekmeğini yer." Yerlerde gezen Paşa bir anda kucağıma ön partilerini koyduğunda dikkatim dağılarak onu sevmeye başladım. Burçak saç ve makyajı bitince ayağa kalkarak elbisesine yönelmiş aynı zamanda da homurdanıyordu. "Şu hâle bak. Ciddi ciddi düğün için hazırlanıyoruz. Hem de hiçbir şey yokmuş gibi." Onu duymazdan gelmek işime gelirken bir süre daha Burçak'a kulaklarımı tıkayacaktım. İşlerimin bitmesiyle gelinliği giymek için ayrı bir odaya geçtim. Arya da bana yardım etmek için yanıma geldi. Uzun uğraşlar sonucu gelinliği giymemle yine gözlerim doldu. "Sakın ağlama. Bütün makyajın mahvolacak." Kendime hâkim olmaya çalışırken Arya'nın ellerini tuttum. "Her şey hazır değil mi?" Bana gülümseyerek bakan kuzenim kendinden emindi. "Merak etme, bol bol gülümse ve anın tadını çıkar." Başımı yukarı kaldırırken gözyaşlarım akmasın diye çabalıyordum. "Tamam. Her şey iyi olacak." Birlikte odadan çıktığımızda herkesin bakışları bende yoğunlaşmıştı, gözlerinden hayranlık okunuyordu. "İnci çok güzel olmuşsun." Burçak'ın söyledikleri beni gülümsetirken Dila yine somurtkan duruyordu. "Bu gelinlikte hâlâ bir şeyler eksik." Daha fazla dayanamayıp gülerken saçlarımı geriye attım. Arya yine bana cevap hakkı vermedi. "Ben biliyorum o eksiği ama tamamlamak için gelinlikte değil yanındaki adamda oynama yapmak lazım." Burçak neşeyle atıldı. "Bak ne güzel söyledin, çok haklısın." Gözlerimi devirmemle bir iki adım daha öne ilerledim. "Kızlar hadi siz aşağı inin. Düğün başlayacak birazdan." Herkesin aşağı inmesiyle ayna karşısına geçtim. Boş gözlerle kendimi süzüyordum. Sahi bu gelinlik yakışmış mıydı bana acaba? Hoş, yakışsa bile ne önemi vardı ki koluma giren adam Cihangir olmadıktan sonra. Açılan kapıyla annemi aynadan görünce önemsemeden kendimi süzmeye devam ettim. Annem yanıma gelerek elindeki kutuyu uzattı. "Al bakalım, müstakbel eşin sana pırlanta set göndermiş." Annemin abartılı mimikleriyle uzattığı kutuyu alarak kenara fırlattım. "Takmayacağım." Neden takayım ki? Boynumda çok daha güzeli vardı. Sevdiğim adamın aldığı ay yıldızlı kolye. Annem kolumdan tutarak beni kendine çevirdi. "İnci neden böyle yapıyorsun? O, senin kocan olacak." Duyduklarım daha da sinirlenmeme sebep oluyordu. "Bir zamanlar bana sert bir tokat atmıştın anne hatırlıyor musun? Hem de sevdiğim adamla söz yaptık diye. O da benim kocam olacaktı anne. Neden öyle yaptın?" Annem biraz çekinir gibi olsa da çok da inandırıcı değildi. "Ben sana vurmak istemezdim ama göz göre göre o adamla evlenmene de seyirci kalamazdım. Bak Tuna'yla evlendikten sonra her şeyi unutacaksın. O zaman bizim ne kadar haklı olduğumuzu anlayacaksın." Annemin itinayla bana aktardığı mavi gözlerine ve sarı saçlarına baktım. Ne güzel genlere sahiptik. Kalbimizde bir şeyler eksikti yine de, o bir türlü tamamlanmıyordu. "Neyi merak ediyorum biliyor musun?" Meraklı bakışları bende gezen annemle devam ettim. "Babamı hiç sevdin mi yoksa sadece zengin diye mi evlendin?" Annemin yine yüzü değişti. İfadeleri donuk, öfkesi gerçekti. "Bu ne demek İnci? Hadsizleşiyorsun." Omuz silkerek tekrar aynaya döndüm. "Neden o zaman sevgiden habersiz gibi davranıyorsunuz?" Bana doğru bir adım atarak saçlarımı düzeltti. "Senin yine kafan karışmış İnci. Şu arkadaşlarınla arana mesafe koymanı öneririm. Aklını karıştırıyorlar." Hayretle annemi dinlerken çalan kapıyla benden önce annem onaylayınca Tuna takım elbisesiyle içeri girdi. Annem bunu beklermiş gibi kapıya ilerledi. "Ben sizi yalnız bırakayım." Ellerim yumruk olmuş sıkarken annemin çıkmasıyla Tuna kapıyı kapatarak yanıma adımladı. Her adımı içimi biraz daha ürpertiyordu. "Çok güzelsin." Yüzüm asık bir şekilde onu duymazdan gelince bir adım daha attı. Onu ekarte etmek adına geçiştirir gibi mırıldandım. "Hadi gidelim de bitsin şu işkence." Yanından geçeceğim sırada kolumu tutan Tuna oldukça öfkeli bakıyordu. "Neden bana karşı bu kadar sertsin? Sana ne olursa olsun benim olacağını söylemiştim." Kolumu elinden kurtarırken önüne geçtim. "Senin olmak mı? Bu nikâhı zorla kabul ettiğimi, seninle evlenmeyi zerre kadar istemediğimi ikimiz de biliyoruz." Bana yaklaşarak aramızdaki mesafeyi kapattı. Yüzündeki sırıtış kendi zaferi içindi. "Sonuç olarak benim karım olacaksın ve o herif bunu öğrendiğinde her gün acı çekecek. Ben kazandım İnci, o kaybetti." Tuna'nın bana olan bakışları bir adım geri atmama sebep oldu. Öyle pis bakıyordu ki bedenimi ve hatta gözlerimi saklamak istiyordum. "Bizim güzel bir atasözümüz var biliyor musun?" Meraklı bakışlarıyla eğreti bir gülümsemeyle devam ettim. "Gelin ata binmiş ya nasip demiş." Kolumu kavradığı gibi bizi yüz yüze getirdi. "Sakın son anda oyunbozanlık yapma İnci. Yoksa o yüzbaşı bir daha geri dönemez." Acıyla buruşan yüzümle sert bir şekilde kolumu bıraktı. Elim koluma giderken ovarak acısını geçiştirmeye çalıştım. "Senden nefret ediyorum." Kapıya doğru yürürken alayla konuştu. "Yatağıma gir yeter. Sevmesen de olur." Tuna'nın kulaklarımda yankılanan sesi beni dondursa da bu sözlere şaşırmamam gerekiyordu. Tuna ne kadar beni sevdiğini söylese de daha çok parayı seviyordu. Önceki nişanımız, zoraki bir nişandı fakat buna bile saygı göstermemiş beni birçok kere başka kadınlarla aldatmıştı. Bunu yüzüne vurduğumda ise yine benim soğuk oluşumu bahane ederek beni suçlamıştı. Nedense hep kadın fedakârlık etmek zorundaydı. Erkek aldattığında bile suçlu olarak kadını çıkartabiliyor oluşu ne kadar acımasızcaysa, şu an benim Tuna gibi bir adamla evlenmem de bir o kadar acınasıydı. "Yürü hadi, bizi bekliyorlar." Beni tekrar düşüncelerimden uzaklaştıran Tuna'yla aynanın üzerinde duran gelin çiçeğimi alarak kontrol ettim. Arasındaki şeyle sıkıca kavrayıp Tuna'ya doğru ilerledim. Tam yanına gelmemle mırıldandım. "Dua et ki hayvan seven biriyim Tuna. Yoksa sana karşı hiç tahammül edemezdim." Onu teğet geçerek ilerlerken arkama dahi bakmadım. Boğaz kenarında kocaman bir yalıda yapılan düğün tabii ki annemin tercihiydi. Her şey fazlasıyla şık fazlasıyla ihtişamlı duruyordu. Tam açık alana çıkacağımız anda Tuna kolumdan tutarak beni durdurdu. Boş bakışlarım onu bulurken elimi kavrayıp kolundan geçirdi. "Bu kadarını yapabilirsin sanırım. Başkaları da ne kadar mutlu olduğumuzu görmeli." Gözlerimi devirerek önüme döndüm. Tam adım atıyordum ki Tuna yine engel oldu. "Gülümse biraz." Gözlerim kısılırken dişlerimi sıksam da fazlasıyla yapmacık olduğunu belli eden bir gülümseme sundum ona. Yüzü buruşan Tuna, tavırlarımdan hiç memnun değildi. "Eh... İdare eder." Birlikte yalının bahçesine adımlarken boğaza sıfır manzara da ayrı bir havalıydı doğrusu. Adımlarım beni geri geri götürmek istese de ilerlemeye devam ettim. Bahçeye çıktığımızda çok büyük bir kalabalık bizi bekliyordu. Gördüğüm manzara beklentilerimin de üstüne çıkarken ünlü iş adamları, sosyetenin en çok konuşulan isimleri, birkaç ünlü ve akrabalarımız, yakın dostlarımız her yeri kaplamıştı. En önemlisi de annem dediğini yapmış düğüne basını davet etmişti. Aslında şu anda annemle babama biraz acısam da bu duygudan hemen kurtuldum. Bunu onlar istemişti. Denize sıfır kurulmuş bembeyaz masalar ve masaların etrafını çevreleyen tüllerle süslenmiş kahverengi sandalyeler, masaların üzerindeki altın rengi sufleler, çeşit çeşit ikramlıklar, hem masada hem de etrafta dekor amaçlı duran yeşil yaprakların arasındaki beyaz çiçekler... Pahalı ve şık olduğu her hâlinden belli olan sufleleri renk olarak tamamlayan şamdanlar, etraftaki ışıklandırmalar, her yeri süsleyen tüller gerçekten göz kamaştırıyordu. Annem bu düğün için sevgili dünürüyle çok uğraşmış, dillere destan bir düğün hazırlamıştı. Ama ne yazık ki bu da bir güç gösterisiydi. Herkes Sargınlar ve Şahinlerin nasıl güçlü, nasıl zengin olduklarını görmelilerdi. Şanımıza yakışır bir düğün olmalıydı... Alkışlar arasında bizim için hazırlanan masaya ilerlerken ilk önce nikâhımız kıyılacaktı. Biraz önceki bütün kabalıklarını unutan Tuna, kibar bir şekilde sandalyemi çekmiş oturmam için yardımcı olmuştu. Herkesin susmasının ardından nikâh memuru rutin konuşmasını yapmaya başladı. İltifatlarla geçen konuşmanın ardından sıkılmışçasına beklerken elimdeki çiçeği sıkıca tutmuş kalp atışlarımı yavaşlatmaya çalışıyordum. Dışardan bakan birinin heyecanlı bir gelin göreceği ortadaydı. Fakat ben daha çok stresli ve tedirgindim. "Siz Tuna Şahin, hiçbir baskı altında kalmadan, iyi günde kötü günde, hastalıkta ve sağlıkta yanında olmak şartıyla İnci Sargın'la evlenmeyi kabul ediyor musunuz?" Nikâh memurunun sorusu Tuna'yı çok da fazla düşündürmedi. Bana kısa bir bakış atıp tribünlere dönmesiyle kendinden emin cevap verdi. "Evet." Büyük bir alkış dalgası gelirken birkaç flaş patlamıştı yine. Şimdi ise nikâh memurunun elinde mikrofon, bakışları ise bendeydi. "Siz İnci Sargın, hiçbir baskı altında kalmadan, iyi günde kötü günde, hastalıkta ve sağlıkta yanında olmak şartıyla Tuna Şahin'le evlenmeyi kabul ediyor musunuz?" Kulaklarım soruyu dinlerken bakışlarım elimdeki çiçeğimde geziyordu. Herkes susmuş benim cevabımı beklerken başımı kaldırdım. Annemle kesişen gözlerimizle başıyla onaylamamı işaret etti. Hâlâ evet demem için çabalıyordu. Babama bakmamla ise kaşlarını çatmış tehditkâr bakışlarla elindeki telefonu gösterdi. Çabuk olmamı istiyordu. Evet deyip imzayı attığımda Cihangir'in dönmesini isteyecekti. Gözlerim dolarken derin bir nefes aldım. Şimdi ise Burçak ilişmişti gözüme. Hafif boynunu bükmüş dudaklarını oynatarak 'yapma' diyordu. Ona buruk bir tebessüm gönderdiğimde Dila'ya odaklandım. Yanındaki Paşa'yı tutmuş beni izlerken başını iki yana salladı. O da istemiyordu ve haklılardı. Ben de istemiyordum. "İnci Hanım sorumu tekrar ediyorum. Tuna Şahin'le evlenmeyi kabul ediyor musunuz?" Nikâh memurunun sabırsız sorusu bizi izleyen herkesi daha da merakta bırakırken Tuna'ya çevirdim bakışlarımı. Yüzünde zorla oturttuğu gülümsemeyle hafif bana doğru eğildi. "Sakın bir hata yapmaya kalkma." Tehdidini dinlerken nikâh şahidim olan Arya ile göz göze geldik. Bana gülümseyerek başını aşağı yukarı salladı. Hiçbir şey olmamış gibi önüme döndüm. Elim ay yıldızlı kolyeme giderken bir nefeste cevap verdim. "Hayır!" İnsanlar duyduklarının doğruluğunu idrak etmeye çalışırken ortam sessizleşti ve Burçak'ın kahkahası görülmeye değerdi. "Aferin kızım, yürü be..." Dila da sessiz kalmadı. "Helal be İnci." Nikâh memuru kendini toparlayarak araya girdi. "İnci Hanım, emin misiniz?" Gülümseyerek tekrar mikrofona eğildim. "Fazlasıyla eminim. Hayır, Tuna Şahin'le evlenmeyeceğim. Zorla kimseye boyun eğmeyeceğim. Bu nikâhı hiçbir zaman istemedim, Tuna'yı sevmiyorum. Bütün bu kurgu ailemin ve yanımda gördüğünüz bu adamın baskısı yüzünden." Ortamı büyük bir uğultu kaplarken flaşlar ardı ardına patlıyordu. Sandalyemi geriye iterek ayağa kalkıp çiçeğimin arasına sakladığım bordo bereyi çıkartarak başıma geçirdim. Küçük bir asker selamı verdiğimde kızlar ayağa kalkmış, beni alkışlıyordu. Tuna daha ne olduğunu anlayamadan koşarak kaçmaya başladım. Arya, Burçak, Dila ve hatta Paşa da peşimden geliyordu. Ben bu kaçışı çok hayal etmiştim...
💛💛💛
Önümüzdeki bölümde sır kalmış kısımlar ortaya çıkacak.🧐
Instagram hesabım: soylumery |
0% |