@soylumery
|
Merhaba... Biz geldik. 🤗
Keyifli okumalar...🤗
İşin iyi yanı bütün masrafları Arya'nın üstlenmiş olmasıydı tabii. Kötü yanı ise Cihangir bu yüzden bana bayağı bir kızmıştı. Aslında teklif Arya'dan geldiğinde Cihangir'in bu durumu kabul etmeyeceğini söylemiştim. Fakat Arya ısrarlarıyla beni ikna etmişti. Zaten tüm bunları karşılamasa da bir zamanlar benim zengin olduğum gibi zengin olan kuzenim bir şekilde bize destek olacaktı ve şu ankinden farkı olmayacaktı. Yine de bu durumu Cihangir'e söylemek zor geldi. Gitmeden önce bana kartını vermiş ve ne istersem oradan alabileceğimi söylemişti. Almıştım da... Evimizin ihtiyacı olan her eşyayı o kartla almıştım ama o kadar pahalıydı ki her şey... Paranın hiç değeri yoktu ne yazık ki. Cihangir hiçbir şeyi sorun etmiyordu ama ben onu düşünmeden yapamıyordum. Sadece eşyaların fiyatı bile bu kadar tutmuşken düğün masrafları, gelinlik, balayı ve diğer ıvır zıvırları düşünemiyordum. Bu yüzden Arya'nın düşüncesi hoşuma gitmiş olsa da Cihangir'in tepkisi biraz sert olmuştu ki telefonda tartışmıştık bu yüzden. Gelince yüz yüze konuşma kararından dolayı şimdilik sessiz kalmıştık. Bunun dışında Cihangir'in gecikmesi yüzünden eşya seçimini de onsuz yapmak canımı sıktı. Bu konuda Arya ve Sevinç Hanım bana ne kadar destek olsalar da gözlerim sürekli sevdiğim adamı aradı. Yine de eldeki imkânlar dâhilinde onu sürekli aramış, fotoğraflar göndererek birlikte karar vermeye çalışmıştım. O da beni yalnız bırakmamak için elinden geleni yapmış, tercihlerini dile getirmişti. Hayvan figürlü nevresim istemiyorum gibi... Pembe renk olmasın gibi... Çiçek böcek oldu her yer İnci gibi... Beni biraz sinir etse de yine de güzel bir zaman aralığı oldu. Birkaç güne dönerim diyen Cihangir'in gelmesi bir haftayı bulunca evin tadilatı da genel olarak bitti. Sadece eşyaların tamamı bugün geliyordu. Son olarak ise Sevinç Hanım'ın isteğiyle gelinliğimin dikimine başlandı. Onun tanıdığı bir modacıya birlikte gitmiştik ve Sevinç Hanım'ın ricasıyla hemen ölçülerimi alarak hayalimdeki gelinliğin yapım aşamasına geçmişlerdi. Öyle koşturmacalı geçiyordu ki günler ben bile hızımıza yetişmekte zorlanıyordum. Bugün Cihangir gelecekti ve ben sabırsızlıkla onu bekliyordum. Arya da bana eşlik ederken sabah erkenden birlikte evime geldik. Çünkü aynı zamanda evin çoğu eşyası da bugün geliyordu. Farklı firmaların sabahın erken saatlerinde eşyaları getirmesiyle içeri taşımaya başlandı. Arya üst katı devralmış bense alt kata yerleştirilenler için yer gösteriyordum. Salonun girişinde durmuş, koltuklar için kendimce talimatlar verirken arkamdan gelen sesle her şeyi unuttum. "Kolay gelsin." Hızla arkamı döndüğümde Cihangir'i görmemle tarifi mümkün olmayan bir mutluluk yaşıyordum. "Cihan... Geldin sonunda." Seri adımlarla yanına ilerleyip sıkıca sarıldım. Başıma konan öpücükse özlemimin karşılığıydı. "Geldim İnci'm." Arkada dikkatimi çeken Akın ve Giray'la geri çekilerek gülümsedim. "Hoş geldiniz." Onlar da gülümserken Cihangir elimi tuttu. "Biri daha geldi." Kaşlarım havalanırken tekrar kapıya doğru baktım yalnız Akın ve Giray'dan başka kimseyi göremedim. "Hani, kim?" Bir an gözlerim parladı. "Yoksa..." Giray'la Akın'ın iki yana kaymasıyla arkalarında saklanan Burçak ortaya çıktı. "Ben geldim." Büyük bir neşe ve cıvıltıyla çıkan sesi dudaklarımın kıvrılmasına sebep oldu. Birbirimize yıllardır hasret kalan âşıklar gibi sıkıca sarıldık çünkü dost olmak bunu gerektirirdi. "Hoş geldin canım." Geri çekilmemle devam ettim. "İyi ki geldin." Her zamanki havalı edasıyla kıvırcık saçlarını eliyle geriye savurdu. "Bensiz ev yerleştirmek de ne demek? Asla kaçırmam." Gözlerim dolarken elini kavrayıp sıktım. "Eksikliğin çok hissediliyordu." Burçak'ın gelişiyle mutlu olurken merdivenlerden kuzenimin sesi geldi. "İnci... Kızım sana sesleniyorum duysana..." Son basamakla birlikte bizi gören Arya devam edemedi sözlerine. Akın'dan bir türlü gözlerini ayıramazken Akın da aynı şekilde onu incelemekle meşguldü. Canım kuzenim için ateş çoktan bacayı sarmıştı. Artık ne yapsa nafileydi. "Hoş geldiniz." Cılız sesiyle konuşan Arya'ya ilk Burçak karşılık verdi. "Hoş bulduk canım." Onlar birbirine sarılırken Giray da boş bırakmadı. "Hoş bulduk Arya." Akın sadece başını hafifçe eğdi. Başımı Cihangir'e çevirmemle onu evi incelerken buldum. Bir an dudaklarımı kemirmeye başlarken onun da çoktan kaşları çatılmaya başlamıştı. Evin içinde gezen bakışları bende son bulurken hızla bakışlarımı yere düşürdüm. Şu an göz göze gelmek pek de sağlıklı gelmiyordu. "Arya, sen neden sesleniyordun İnci'ye?" Cihangir'in sorusu başımı kaldırmama sebep oldu. Anlaşılan yine kurnazlık ediyordu. "Ha... Yukarda bir iki şey için İnci'nin yer göstermesi gerekiyordu." Yukarıdan inen iki kişi sanırım en sonunda bana gerek duymamış kendileri karar vermişti. Onlar alt kattakilere yardım ederken Cihangir elimi kavradı. "Biz o zaman üst kata bir bakalım." Suçlu bir çocuk gibi sevdiğimin arkasından merdivenleri tırmandım. Küçük koridordan geçerek beni yatak odasına götürdü. İçeri girmemizle bakışlarım odada gezdi. Yatak, komodinler, dolap hepsi çok güzel ve uyum içerisinde duruyordu. Neşeyle Cihangir'e döndüm. "Nasıl, beğendin mi evimizi?" Ciddi ifadeyle bakışları üzerimde dolaşırken alt dudağımı ısırdım. "Güzel olmuş, beğendim." Keyifle ellerimi çırptım. Sanırım iyi ilerliyordum. "Örtüleri ve halıları serdiğimizde daha da sıcak bir ev olacak." "İnci." Benim cıvıltıma karşın Cihangir'in ciddi sesi yaptıklarıma kanmadığını gösteriyordu. Anlaşılan kurtuluşum yoktu. "Ev çok güzel olmuş olmasına da şu konuya bir açıklık getirsek." Yüzüm asılırken mırıldandım. "Cihangir hâlâ mı aynı konu?" İç çekerek elini saçlarının arasından geçirdi. "Evet. Beni anlamanı istiyorum." Huysuzca omuz silktim. "Asıl sen beni anla, o benim kuzenim. İnsanlar düğün yaparken yakınları, aileleri yardım ederler. Bunda kötü bir şey yok." İmalı bakışları üzerimde, her seferinde biraz daha gergin, suratı ise hâlâ asıktı. "Arya'nınki biraz fazla olmamış mı?" Sinirle kaşlarımı çattım. Ben anlatamıyordum derdimi. "Bu onun için büyük bir meblağ değil." "Sorun da bu ya, benim için büyük bir meblağ. Sana kabul etmediğimi söyledim ama sen beni dinlemedin." Onunla tartışmak canımı sıkarken üzgün bir şekilde dudaklarım büzüldü. Ben de kendimi yetersiz hissediyordum. Bu da benim elimden gelen destekti. Bunun için kendini mahcup hissetmesi saçmalıktı. Benim hissetmem gerekiyordu. "Her şeyi kendin halletmeye çalışıyorsun. Ben sana destek olamıyorum ve bu benim de zoruma gidiyor. Eğer bu para sana dert olacaksa borç olarak aldığımı düşün. Çalışmaya başlayınca öderim kuzenime." Kaşları çatılırken bir adım atıp çenemden kavradı. Başımı yukarı kaldırmasıyla gözlerimiz buluşmuştu. "Saçmalıyorsun İnci. Tabii ki ben halledeceğim. Sen benim karım olacaksın." Karısı olmak benim de hayallerimdi ama bu kadar parasız kalacağımı hiç düşünmemiştim. "Beni üzüyorsun ama. Şu hâle bak, yeni geldin ve kavga ediyoruz. Oysa ben..." Bir anda ağlamaya başladım. Sinirlerim bozuldu. Biraz da ağlamak istiyordum sanırım. Bu evlilik işleri, düğün hazırlıkları gerçekten tahmin ettiğimden de yorucuydu. Kaçtığım düğünde her şeyle annem ilgilenirken dikilen gelinliğe model olmak çok daha kolaydı. Benim ağladığımı gören Cihangir bunu beklemiyor olacak ki şaşkındı. "İnci!" Eliyle yanaklarımı kuruladı. "Ağlama güzelim yapma." Başarıya giden yolda her şey mübahtı. Ben de fırsatını bulmuşken bunu sonuna kadar kullanacaktım. "Sen beni daha evlenmeden ağlatmaya başladın. Evlenince kim bilir ne olacak..." Cihangir eliyle saçlarımı okşamaya başladı. Beni göğsüne çektiğinde her şey halloluyordu. "Ben seninle tartışmak istemiyorum Cihan. Sadece sıkıntıya girme istiyorum." Başarıya ulaşmak zor olmadı. Çünkü benim gözyaşıma dayanamayan bir insanla evleniyordum. Bırak kadına el kaldırmayı, gözyaşına bile dayanamayan erkekler bulmak gerekirdi. "Tamam yavrum tartışmıyoruz. Üzülme sen." Gözyaşlarımdan eser kalmayan yüzümde dudağımın kenarı kıvrıldı. "O zaman kabul ettin." Eli enseme gittiğinde başparmağıyla yüzümü okşadı. "Ah be İnci'm..." Alnıma sıcak bir buse bıraktı. "Ah be güzelim." Burnumdan öptü sonra. "Ben seninle ne yapacağım?" Sonra ise dudaklarıma kapanan dudakları aşkın en tutkulu hâliyle sarmıştı beni. Kalbimi titreten varlığıyla biraz daha bedenimi kendine çekti. Özlemişti... Özlemiştim... Derin bir öpücüğün ardından ayrıldı dudaklarımız ama ben çoktan eriyip bittim bile. Alnıma alnını yaslayan Cihangir ben gözlerimi açamadan son sözlerini fısıldadı. "Sadece borç olarak kabul ettim. Düğünden sonra ödeyeceğim." Heyecanla gülümsedim. "Tamam. O da olur." "Hadi aşağıya inelim. Bu odada şimdilik çok kalmasak daha iyi." Utangaç bir gülümsemeyle başımı yere eğdim. Cihangir başıma son kez bir öpücük bıraktığında odadan birlikte çıktık. Aşağı indiğimizde salondan gelen konuşmalara vermiştim dikkatimi. Akın'ın sesi sertti. "Mavi ne kızım, başka renk mi bulamadın saçlarını boyatacak?" Salonun girişinde onları dinlerken ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. "Sana ne be? Sen niye karışıyorsun ki?" Arya kaşlarını çatmış Akın'ın karşısında ayakta dikiliyordu. Giray ve Burçak ise koltuğa yan yana oturmuş, sarmaş dolaş ayaktaki ikiliyi film izler gibi seyretmekle meşguldü. "Ne demek sana ne? Kolundaki dövme, kaşındaki piercing yetmedi mi de bir de saçlarını maviye boyadın?" Şaşkınlıkla Akın'ı dinledim. Arya saçlarını maviye boyamamıştı aslında. Sadece mavi renk attırmıştı aralara ama bunlar küçük tutamlardı. Çok da yakışmıştı doğrusu. Ne ara bu durum için kavga etmeye başlamışlardı anlamadım. "Yetmedi! Saç benim değil mi? İster boyatırım ister de sıfıra vurdururum." Akın alaylı bir kahkaha atarak bir adım öne geldi. "Vurdursana! Benim de tertip demeye bahanem olur." Arya sinirle ayağını yere vurdu. "Tanıdığım en kaba, en hödük adam sensin." İkisinin de gözleri kısılmış birbirini keserken Giray dayanamayarak kahkaha attı. "Tertip ne ağabey ya? Olsa olsa devren olur." Yüzüm anlamsız bir şekilde buruşurken Cihangir'in yönlendirmesiyle öne doğru ilerledim. Bizi görmeleriyle ikisi de bu tarafa dönerken ne tepki vereceğimi bilemedim. Cihangir'in bakışları ciddi duruyordu. "Herkes gitti galiba, birbirinizi yediğinize göre." Birbirlerine ters bakış atan Arya ve Akın sessiz kalırken Burçak konuştu. "Gittiler." Havayı dağıtmak adına neşeyle Cihangir'e döndüm. "Canım siz erkekler birlikte alışverişe gidin. Evde hiçbir şey yok. Hatta ben bir liste hazırlamıştım eksikler için. Biz de kızlarla evi temizleyip yerleştirelim." Amacım biraz da olsa erkekleri uzaklaştırıp kızlarla baş başa kalmaktı. Cihangir'in sıcacık bakışları bana döndü hemen. "Sen listeyi ver güzelim." Allah'ım nasıl da tatlıydı... Hemen çantama koyduğum listeyi alarak yanına geldim. Benden alıp listeye hızlıca bir bakış atıp kapattı. Başını kaldırmasıyla bakışları Akın ve Giray'ı hareketlendirirken onun bu hâli bile beni etkilemeye yetiyordu doğrusu. Onların gidişiyle hemen Arya'yı kolundan tutarak koltuğa oturttum. "Ne oluyor size böyle?" Hâlâ asabiyetini koruyan kuzenim kollarını göğsünde birleştirdi. "Ne olacak, her zamanki hödük Akın işte." Burçak, keyifli sesiyle araya girdi. "Bence kıskandı." Sahiden olabilir miydi? "Bu adam âşık sana galiba." Omuzları düşen Arya umutsuz görünüyordu. "Böyle aşk mı olur Allah aşkına? Adam bana tertip demeye yer arıyor." Hüzünlü hâlinden kurtulması uzun sürmedi. "Ayrıca o kadar sert ki dövecekmiş gibi konuşuyor." Burçak başını iki yana salladı. "Akın mı? Sert, dobra ama kadınlara karşı en ufak yanlışını görmedim." Ona katılıyordum. Akın olduğu gibi bir adamdı. Dümdüz bir şeydi işte. Arya'nın da işi zordu doğrusu. "İyi de bu adam göreve gitmeden sana bekle demedi mi? Bence kesin âşık." Üzgün olduğu her hâlinden belliydi kuzenimin, yine omuzları düştü. "Ben onu anlayamıyorum. Bir pat diye gelip alnımdan öpüyor, beni bekle diyor. Günlerce ne arıyor ne de soruyor. Sonra bir anda evime gelip güzel şeyler söylüyor. Bir de bakıyorum her hareketime sinirlenip demediğini bırakmıyor." Sırtını sıvazlarken tebessüm ettim. "Daha neyini anlayacaksın, âşık işte." Durup düşününce kafam karıştı. "Yani âşık herhalde." Açıkçası Akın'ın aşkı da garipti ama onlar da bizden farklıydı sonuçta. Akın zaten başlı başına bir garipken aşkının da normal olmasını hiç beklemedim. Sadece kuzenim için üzülüyordum. Çünkü kendini kaptırdığı aşikârdı. Bakışlarımı Burçak'a çevirirken şimdi de meraklı gözlerle ona bakıyordum. "Sizin nasıl gidiyor bakalım?" Kızları sorguya çektiğim doğruydu. Kendi telaşım yüzünden onlarla ilgilenememiştim. Suratı buruşan arkadaşım hoşnutsuzdu. "Arya'nın durumundan hâllice işte." Anlayamadım o an. "Nasıl yani?" "Nasıl olacak, ayrı kalıyoruz diye sorun yapıyor. Tayinimi istedim ama atamalara iki ay var. Yapamazmış bensiz." Sinirle kaşlarını çattı. "Hayır, yani anlamıyorum ben onu beş ay nasıl bekledim." Bir an, Cihangir'siz geçen günler geldi aklıma. Ne de zor geçmişti. Eminim ki Burçak için de öyle olmuştu. "Beklesin ya, iki ayda ne var ki?" Arya'nın haklı çıkışına katılıyordum. Giray o kadar bekleyebilirdi. "Ben de öyle dedim ama anlamıyor ki. Nikâh kıyalım diye tutturdu. Ben de kabul etmedim." Bunu duyunca kıkırdadım. Akıllı adamdı sonuçta. "Tam Giray'lık hareket. Hiçbir fırsatı kaçırmıyor." Arya da gülerken bana hak verdi. "Akıllı adam kısa yoldan sonuca ulaşacak." Burçak her zamanki havalı hâliyle saçlarını geriye savurdu. "Ama yemezler. O işler öyle kolay olmuyor." Bir anda bütün havası giderken sıkıntılı bir nefes aldı. "Daha annemlere Giray'dan bahsedemedim bile." Gözlerim büyüdü. Nikâh kıyınca haber verecekti herhâlde. "Artık bahsetmelisin bence. Adam sana evlenme teklif etti." Sözlerime karşın Burçak yerinde kıpırdandı. "Biliyorum... Yüz yüze konuşayım dedim ama olmayacak galiba. En kısa zamanda söyleyeceğim." Aklıma gelen fikirle öne doğru eğildim. "Bak ne diyeceğim. Sen söyle annenlere, nasıl olsa benim düğünüme gelecekler. O zaman Giray'ın ailesi de gelir, tanışırlar hep birlikte." Arya da benimle hemfikirdi. "Bence de çok iyi bir fırsat." Burçak da teklifi beğenmişe benziyordu. "Fena fikir değil ama önce Giray'la konuşmalıyım." Bu konunun da bittiğini düşünerek ayağa kalktım. "Tamam o zaman, hadi bakalım bana yardım ediyorsunuz." Kızların da kalkmasıyla iş paylaşımı yaparken Burçak'ı mutfağa, Arya'yı salona, kendimi de üst kata gönderdim. Ev zaten temizdi, sadece gelen eşyaların tozları alınıp yerleştirilecekti. Kısa sürede üst katı yaşanabilir hâle getirmemle alt kata indim. Arya da salondaki çoğu şeyi yapmıştı. Onunla birlikte bir iki eksiği daha hallettikten sonra ikimiz de mutfağa gittik. Mutfak çok daha sıkıntılıydı ne yazık ki. Bu yüzden hep bir elden hem yeni alınanları makinede yıkıyor, yıkananları da temiz bir bezle silerek yerlerine yerleştiriyorduk. Bu sırada çalan kapıyla açma görevi de bana kaldı. "Geldiler sonunda." Kapıyı açtığımda ilk Cihangir göründü. "Hoş geldiniz canım." "Hoş bulduk güzelim." Cihangir girişe paketleri bırakırken yanından Giray geçti. "Bunları mutfağa bırakıyorum İnci." Benim cevabımı beklemeden ilerlerken arkadan Akın belirdi ve tabii ki sessiz kalmadı. "Yenge keşke marketi satın alacağımızı söyleseydin, kamyonla giderdik hiç yoktan." Kapıyı kapatırken göz devirdim. "Akın bu ev yeni ve ilk defa alışveriş yapılıyor. Normal değil mi?" "O zaman bir yorgunluk kahvesi içeriz." Gözlerimi kısarak ona bakmamla geri adım attı. Ya da atıyor gibi yaptı. Sahiden rahat adamdı. "Tamam be yenge, kahve almadık zaten. Sen bir çay koyuver." Dayanamayıp gülerken başımı iki yana salladım. Onun da mutfağa gitmesiyle poşetleri ayıran sevdiğime baktım. "Sen Akın'a aldırma. Gelene kadar çay diye sayıkladı." Ellerim göğsümde onu izlerken eğildiği yerde doğrularak bana baktı. Bakışlarımız birleşince tebessüm ettim. Gülümseyerek bana bir adım attı. Eli belime dolanırken saçımı okşadı. "Sen hep böyle bana kapıyı açacak mısın?" Aptal bir gülümseme yüzüme yerleştiğinde çok mutluydum. "Her zaman, hem de mutlulukla." Eğilerek yanağıma tatlı bir öpücük bıraktı. Kalbim eriyordu benim. Midemde kelebekler sığacak yer bulamıyordu artık. Dudaklarım kıvrılmaktan hep böyle kalacaktı yakında. Peki ya gözlerim hep böyle aşkla mı bakacaktı gözlerine? Elim göğsünde kalbini okşadım ulaşmak istercesine. Dudakları biraz daha kıvrıldı. Onun gözleri de aşkla bakıyordu. Ne de güzel dalmıştık birbirimize. Tabii Giray bozana kadar. "Ağabey biz çalışıyoruz, adamlar sefasını sürüyor." Utançla toparlanıp geri çekildim. Burçak Giray'ın arkasından geliyordu. "İki perde asacaksın laf ediyorsun, yürü hadi." "Kıvırcık sen iyice komutan oldun başıma. Ben de seni tertip mi yapsam acaba?" Giray her zamanki gibi Akın'ın sözleriyle alay ederek ilerlerken Burçak'ı da kolunun altına almıştı. "İstemez teğmen, ben mesleğimde mutluyum." Bu durum beni güldürürken Cihangir kafasını iki yana salladı. Birlikte mutfağa girdiğimizde bu sefer de Akın'la Arya'nın didişmesi karşılamıştı bizi. "Kızım bir çay istedik burnumuzdan getirdin." "Zıkkım iç Akın. Sana çay yok." Arya'nın sinirli bir şekilde arkasını dönmesiyle Akın'ın muhtemelen bu kadar yakınında olduğunu bilmiyordu. Arya ani bir tepkiyle kendini geri atarken Akın belinden yakaladı. Film izler gibi onları kapının girişinde izlerken birbirlerine olan bakışları göz dolduruyordu. Akın elini kaldırarak Arya'nın yanağını okşadı. "Ne yapalım senin elinden onu da içeriz." Akın'ın sözleri ağzımı açık bırakırken o kadar dalmışım ki Cihangir'in beni geri çekmesiyle sarsıldım. Mutfaktan çıktığımızda Cihangir homurdanıyordu. "Ulan kendi evimizde gidecek yer bulamıyoruz." Elimle ağzımı kapatıp kıkırdadım. Cihangir'i çekerek merdivenlere yönlendirdim. "Hadi yukarı çıkalım biz de." Önden yürürken başımı çevirdiğimde çapkın bir gülüşle karşılaştım. "Ne yapacağız yukarıda?" Gözlerimi devirerek önüme döndüğümde gülümsemekten de kendimi alamadım. "Perde, Cihan. Sen perde takacaksın, ben de sana yardım edeceğim." *** Güzel zamanların çok çabuk geçtiği konusunda insanlara hak veriyordum. Geçen iki haftanın sonunda evimizi kurmuş hazırlıklarımızı bitirmiştik. Sadece ev de değil, dün gelinliğimin son provasını yapmıştık. Her giydiğimde içimde anlamsız kıpırtılar oluşuyordu. Her aynaya baktığımda Cihangir'in beni gelinliğimle ilk gördüğü anı hayal ediyor salak bir sırıtışa esir oluyordum. Aptal aptal Arya'nın karşısına geçerek ona gösteriyor ve her seferinde benimle dalga geçmesine sebep oluyordum. Tabii bunun dışında o kadar yakıştığını söylüyordu ki bu durum Cihangir'in tepkisini daha da merak etmeme sebep oluyordu. Sadece bu da değil, düğünümüzün yapılacağı salondan davetiyelerin dağıtılmasına kadar her şey hazırdı. Cihangir iki haftadır çalışıyordu ve fırsat buldukça da bana yardımcı oluyordu. Kerem dün gelmişti çünkü bu akşam kına gecesi olacaktı. Kına gecesini Sevinç teyzenin bahçesinde yapacaktık. Artık Sevinç teyze diyordum çünkü iki haftada bana o kadar destek olmuştu ki annemin yapmayacağı şeyleri yapmıştı. Onun talimatlarıyla bahçeyi ışıklandırıp akşam için hazırlayan Cihangir'in arkadaşları bayağı başarılı bir iş çıkarmıştı. Vallahi ev hanımları bazen kaç komutana taş çıkartacak cinsten oluyordu. Sevinç teyze de Ekrem Albay'dan torpilli olunca söyledikleri emir olarak geçiyordu. Evi yerleştirdikten sonra işinin başına dönen ve bugün tekrar gelen Burçak da ayrı bir heyecanla dolaşıyordu ortalıklarda. Ailesine Giray'dan bahsetmiş ve bizim düğün vesilesiyle tanışmaya karar vermişlerdi. Zaten iki aile de farklı şehirlerde, ne yazık ki Giray ve Burçak da şimdilik farklı şehirlerdeydi. Kızlarla hep birlikte kuaförden gelmiş, Sevinç Hanım'ın evinde bize verdiği misafir odasında giyinmeye çalışıyorduk. Aslında çok fazla kişi değildik. Arya, Burçak, Dila, Elif, Sevinç teyzenin iki kızı ve tabii ki Sevinç teyzeyle kendi aramızda küçük bir kına gecesi yapacaktık. Erkekler ise hep birlikte yemeğe gitmişti, bizi kız kıza eğlenmemiz için yalnız bıraktılar. İçim rahattı çünkü yanlarında Ekrem Albay da vardı. Eminim hepsi şu an hazır olda yemek yiyordu. Ayrıca Kerem ve Yusuf da onlara eşlik ettiği için akıllı akıllı yemeklerini yiyip geleceklerini düşünüyordum. Üzerime giydiğim kadife kınalık bordo renginde, askılı ve tek parçadan oluşuyordu. Kınalığın göğüs kısmında ve belimden aşağı doğru iki yandan şerit hâlinde uzanan altın renginde işlemeler vardı. Omuz kısmından kollarıma dökülen kırmızı tüllerse ayrı bir hava katıyor, aynı zamanda da omuzlarımdaki askıları saklıyordu. Saçlarıma ise doğal dalgalar yapmış, başıma da abartısız şık bir taç takmıştım. Makyajım abartılı olmasa da kırmızı ruj tercih etmekten kendimi alamadım. Boynumu da ay yıldızlı kolyem süslüyordu her zamanki gibi. Arya uzun saçlarını tepeden sıkıca toplamış ferah bir makyajla altına bebe mavisi, askılı, mini bir elbise giymişti. Tülden askıları derin bir göğüs dekoltesine uzanmış, elbisenin parlak kumaşını simli gibi göstererek dikkat çekiyordu. Kloş eteği de elbiseye ayrı bir güzellik katmıştı. Burçak ise kıvırcık saçlarını özgür bırakırken üzerine giydiği krem rengi, kruvaze elbiseyle harika görünüyordu. Elbisenin ip askıları, sırtında çapraz bir konuma ulaşırken esmer tenini de gözler önüne seriyordu. Dizlerine kadar uzanan etek bacaklarını serbest bırakıyordu. Dila'ya da zümrüt yeşili, arkası uzun önü kısa kalın askılı, dekoltesiz bir elbise almıştık. Şimdi ise üzerinde çok tatlı duruyordu. Hepimizin hazırlanmasıyla zaman da gelip çattı. Ben önde, kızlar arkamdan ellerindeki mumlarla gelirken meşhur kına türküsünü de söylemeyi ihmal etmediler. Bahçeye çıktığımızda sandalyeye oturdum. Sevinç teyze başıma kırmızı bir örtü örttü. Burçak, Arya'nın elindeki kına tepsisinden bir parça kına alarak elime uzandı. Elimi uzatmamla avcuna aldığı elimi hızla kapattı. "Kızım âdet de mi bilmiyorsun ya? O el açılmaz öyle hemen." Kaşları çatık söyledikleriyle gülmeye başladım. Ta ki Burçak bağırana kadar. "Gelin elini açmıyor." Elimi Burçak'tan kurtarmak için geri çektim. "Burçak ne yapıyorsun?" Kimsemiz yoktu ki bizim... Çatık kaşlarla bakıyordum Burçak'a ama o sırada Sevinç teyze elindeki altını uzatmasıyla hem şaşırmış hem de kendimi mahcup hissetmiştim. "Sevinç teyze..." Yanağımı okşayıp geri çekildi. "Gelinime feda olsun." Kendini erkek tarafı ilan eden Sevinç teyze beni güldürürken altını avcuma yerleştiren Burçak iki elime de kınaları yaktı. Sadece ortasına koyduğu kınanın üzerlerini de kırmızı mendillerle kapatarak bağladı. Bu işlemin de bitmesiyle başımdaki örtüyle tüm yüzümü kapattılar. Burçak bana doğru eğilerek fısıldadı. "Bol bol ağlayabilirsin bebeğim. Tadını çıkar." Gözlerimi devirmemle çoktan etrafımda dönmeye başlamışlardı bile. Ağıt kokan şarkılarla başımda dönerken benim ağlamamı bekliyorlardı sanırım. Ama ben ne için ağlamam gerektiğini düşünmekle meşguldüm. Baba evinden çıkıyorum diye mi ağlayacaktım? Ne yazık ki baba evinden çıkamamıştım. Anne adının geçtiği türkülere mi ağlayacaktım? Annem şu hâlimi görse ağlamak yerine "Modern bir kına gecesi olmalıydı İnci. Bu saçmalık da ne?" derdi. Peki ben kim için, ne için ağlayacaktım? Kerem için mi? Biz onunla zaten hiç ayrılmamıştık ki... En fazla sevdiğim adama kavuştuğum için gülebilirdim. Burçak yanıma yaklaşarak başımdaki örtüyü kaldırdı. Ağlamıyor oluşumdan sebep bırakıp tekrar yerine geçmişti. Aynı sahneyi Sevinç teyze ve Arya tekrarlarken en sonunda daha fazla dayanamadılar. Arya başımdaki örtüyü açarak beni ayağa kaldırdı. "Boşa uğraşıyoruz. Cihangir'le evleniyorum diye kahkaha atacak birazdan." Burçak sonuçtan memnun değildi. "Belliydi böyle olacağı." Dila neşeyle konuştu. "Açın oradan bir oyun havası." Herkes gülmeye başlarken Burçak oluşturduğu listeden çoktan bir tane açmıştı bile. Oyunla pek aramın olmadığını söylesem de izin vermedikleri için ortalarına almışlardı beni. Geçen dakikalar kızları daha da coştururken Ankara havasına geçmişlerdi bile. Kendimizi kaptırmış oynarken başımı kaldırdığımda beni uzaktan izleyen bir çift ela gözle karşılaştım. Donup kalmış hâlde ona bakarken Burçak oynamam için kolumu dürttü. "Hadisene İnci. Donup kaldın..." Başını kaldırdığı an karşımızdaki adamları görünce beni dürtmeyi bıraktı. Ortam yerini usul usul sessizliğe bırakırken herkes sevdiğini görmüştü sanırım. Cihangir'in bana yaklaşan adımları kalp atışlarımı hızlandırıyordu. Bundan zevk alırcasına yavaş yavaş yanıma adımladı. Tam önümde durdu, gözlerimi hâlâ ondan ayıramıyordum. Siyah takım elbisesiyle nasıl da yakışıklıydı. Üzerine oturan gömleği, kalıplı bedenini, siyah ceketi ise geniş omuzlarını ortaya seriyordu. Yüzünün her bir noktasında hayranlık bırakan ifadeleri beni benden almakla meşguldü. İki elini de kaldırarak başımı iki yandan kavradı. Beni kendine çekip alnıma uzun bir öpücük bıraktı. Geri çekilerek fısıldadı. "Ne güzel oynuyorsun sen öyle." Yanaklarımı hemen bir ateş basarken gözlerine bakamadım. Hep aynı şeyi yapıyordu. Beni utandırıp sonra da benzersiz gülümsemesini yüzüne konduruyordu. Ah bu adam bir gün kalbime indirecekti... Arkadan çalan dans müziği ayrılmak istemeyen bedenlerimizi daha da birleştirmek içindi sanki. Cihangir'in belime dolanan eli de buna işaretti. Beni daha da çok yakan elleri bedenimi sararken nefesim kesiliyordu. Benim de ellerim omuzlarındaki yerini aldı. Heyecanla baktım gözlerine. Onun gözleri de hâlâ benim üzerimdeydi. "Çok yakışıklı olmuşsun yüzbaşı." Yüzünde büyüyen gülümsemeyle burnumu öptü. "Bugün son İnci. Yarından itibaren kocam diyeceksin." Başımı göğsüne yasladım. "İnşallah Cihan." Sevdiğim adamın kolları arasında dans ederken o kadar huzurluydum ki tarifi imkânsızdı. Kokusunu derince içime çektim. Ben bu adama ne kadar da hasret kalmıştım. Hemen yanımızda dans eden Burçak ve Giray'ı görmemle arkadaşım bana göz kırparak gülümsedi. Ben de aynı şekilde gülerek karşılık verdim. Başıma konan öpücükle Cihangir'e baktım. Onun güzel bakışları beni etkisi altına almıştı bile. Göğsüne biraz daha sığınırken mırıldandım. "Çok heyecanlıyım." Beni etrafımda döndürerek gülümsedi. "Şimdi geçti mi?" Kıkırdayarak başımı iki yana salladım. "Daha çok heyecanlanıyorum." Başını bana doğru eğerken fısıldadı. "O zaman biraz daha heyecanlan. Oteli ayarladım, istediğin yer hazır küçük hanım." Balayından bahsettiğini anlamamla yanaklarım daha da kızardı. Cihangir balayı için bana bir sürü seçenek sunmuş, istediğim yere gidebileceğimizi söylemişti. Seçenekler arasında yurt dışı bile vardı ama ben yurt dışı yerine kendi ülkemizde bir yere gitmek istedim. O kadar güzel yerler bulmuştu ki Cihangir, seçim yapmak benim için çok zor olmuştu. Seçtiğim yeri çoktan ayarlamıştı ama istediğimiz otelde küçük bir sıkıntı çıkmıştı. Şimdi ise hallettiğini söyleyerek beni mutlu etmişti. Gideceğimiz yer gerçekten çok güzeldi. "Çok sevindim." Beni tekrar göğsüne bastıran sevdiğimle bakışlarım bu sefer de Akın'la Arya'yı buldu. Akın, Arya'yı kolları arasına almış dans ederken fazla huzurlu duruyorlardı. Sanki bütün gün yine birbirlerini yiyen onlar değilmiş gibi. Güzel bir kına, keyifli bir gece geçirdik. Herkes eğlenmiş kurtlarını dökmüştü. Dansın devamı oyun havalarıyla devam etmiş bol bol da gülmüştük. Mutluyduk, huzurluyduk hiç olmadığımız kadar. Sadece bir gün daha kalmıştı. Olaysız geçecek bir gün daha ve ben sabırsızlıkla evet diyeceğim günü bekliyordum.
💛💛💛
Evet sevgili okurlarım bir daha ki bölüme düğünümüz var...
instagram: soylumery |
0% |