@soylumery
|
Selam...
Keyifli okumalar...😘
"Merhaba evlat, evleniyorsun demek." Yorgun sesiyle yüzündeki bütün kırışıkları harekete geçiren konuşmasına tebessüm de eklenince iyice yaşını ele verdi. Lakin evlat kelimesi ve sıcak tutmaya çalıştığı ses şaşırtıcıydı. Cevap için Cihangir'i beklerken bir süre ses çıkmadı. Biraz sonra ise buz gibi sesi duyuldu. "Neden geldin?" Beni bile üşüten sesiyle onu anlıyordum. Kimse ondan sıcaklık bekleyemezdi. "Torunumun düğününe gelmek için sebep mi lazım?" Tatlı tatlı konuşan bu adam gerçekten Cihangir'in dedesi olabilir miydi? Cihangir'in cevap vermesini istemiyor olacak ki bakışları bana döndü. Baştan aşağı göz gezdirip gülümsedi. Yere dayadığı bastonunun üzerinde duran ellerinden birini kaldırarak bana uzattı. "Hayırlı olsun gelin hanım. Ben Cihangir'in dedesi Selim Aksoy." Selim... Şimdi anlıyordum isimleri. Selim, Süleyman, Cihangir... Ne saltanat ama! Sanırım babası Cihangir'le saltanata son vermişti. Bir adamın eline baktım bir de Cihangir'e, ne yapacağımı bilmiyordum. Cihangir şu an çok gergindi. Yüzü duvar gibi olduğu için ne tepki vereceğini bilemiyordum. Elimi uzatmaya hem çekiniyor hem de karşımdaki adama yaşından ötürü saygısızlık yapmak istemiyordum. Kaldığım çelişki elimi uzatmaya iterken Cihangir hızla yakalayıp buna izin vermedi. Selim Bey'in bakışları Cihangir'le buluşunca kendimi fazlalık gibi hissettim. Öyle bir bakıyorlardı ki birbirlerine geçmişten girip gelecekten çıkmışlardı sanırım. "Seni davet ettiğimi hatırlamıyorum." Ağzından dökülen soğuk kelimeler dedesini etkileyecek gibi durmuyordu. "Beni kovacak mısın Cihangir?" Bu sorunun Cihangir'i sessiz bırakacağını düşünürken o tam aksine öne adım atarak kaşlarını çattı. Sesi fısıltı gibi çıksa da ifadeleri netti. "Sen vakti zamanında babamı kovup beni yurtlara mahkûm etmedin mi?" Duyduklarım beni bile bozguna uğrattı. Dedesi ne durumda bilmiyordum ama bakışları çok belli etmese de üzgün duruyordu. "Oğlum ben..." Biraz önce gayet tok bir sesle konuşan adamın şimdi sesinin titriyor oluşu dikkatimden kaçmadı. Fakat Cihangir bunu çok da önemsemiyor olacak ki sözünü bitirmesine izin vermedi. "Seninle ilgili hiçbir şeyi bilmek istemiyorum. Şimdi git buradan." Başı yere düşen Selim Bey zorlu bir nefes vererek biraz daha sıkı sarıldı bastonuna. Yanındaki adam durumu fark etmiş olacak ki kolunu kavradı. Lakin Selim Bey bunu kabul etmedi. Başını yanındaki adama çevirmesiyle adam cebinden iki kutu çıkardı. İlkini Selim Bey bana uzattı. "Bu senin gelin kızım." Bu sefer tepkisiz kalmanın yerinde olacağını düşünüyordum. Bir süre bekleyen Selim Bey benim almayacağımı anlayınca tekrar Cihangir'e döndü. "Tıpkı baban gibisin. Annen gibi bir kadın bulmuşsun kendine." Bu cümlede ne aramam gerektiğini bilmesem de Cihangir'in annesine benzetilmek hoşuma gitti. "Git artık." Cihangir'in taviz vermeyen sesiyle Selim Bey başını aşağı yukarı salladı. "Pekâlâ oğlum. Ömür boyu mutluluklar diliyorum size." Arkasını dönüp giderken şaşkınlıkla kalakaldım. Neden gelmişti, neden gidiyordu? Başımı kaldırıp Cihangir'e baktığımda hâlâ kaşları çatık bakıyordu. Elini kavramamla bana baktı. Üzgün bakışlarım onu zoraki bir tebessüme itti. "Sen üzülme." Sessizlik içindeki herkesin bakışları bizde, dikkatle izlerken Giray atmosferi dağıtmak adına akıllıca davrandı. "Halay çekmeden düğün bitmez." Giray'ın sesi etkili olurken çoktan kollar birbirine dolanmaya başlamıştı bile. Cihangir'in masaya yönelmesiyle ben de onu takip ettim. Belli ki tadı kalmamıştı artık. Yerimize oturmamızla sessizliğini korumaya devam etti. Ben de onu rahatsız etmemek adına halay çekenleri izliyordum. Kızlar da erkeklere katılınca bayağı coşkulu oldu. Biten halay ve oyunlardan sonra küçük bir takı töreni olmuş ve herkes kendince bir şeyler takmıştı. Şimdi de kızlar arkama geçmiş heyecanla atacağım gelin çiçeğini bekliyorlardı. Biraz ileride ise Cihangir'le arkadaşları bizi merakla izlemekle meşgullerdi. İlk önce çiçeği atar gibi yapmamla birkaç çığlık koptu. Onlara dönerek gülerken hepsi itiraz ediyordu. Tekrar önüme dönüp derin bir nefes alarak çiçeği arkama doğru fırlattım. Kimin tuttuğunu fazlasıyla merak ederken hemen arkamı döndüm. Elif'in yakalaması hepimizi şaşırtırken herkes gülerek onu alkışlıyordu. Elif ise fazlasıyla utanmış durumda Oktay'a bakmakla meşguldü. Oktay'ın da aşk dolu bakışlarını görmemle içim sıcacık oldu. Asıl komik olansa erkeklerden gelen itirazlardı. "Ah be kıvırcık yaktın beni." Giray'ın serzenişine Akın da eklendi. "Ağabey ben saymıyorum bunu bir daha atsın." Onların bu hâli beni güldürürken yanıma gelen Cihangir'e sıkıca sarıldım. Sonunda onun da yüzü gülmüş, az da olsa neşesi yerine gelmişti. Ayrılık vakti geldiğinde tek tek uğurladık misafirlerimizi ama biz bize kaldığımızda Kerem'le ayrılmamız biraz zor oldu. Ne bileyim kardeş farklı oluyordu. Ona sıkı sıkı sarıldım. Kulağına ise aklımdakileri fısıldadım. "Dila ve Yusuf sana emanet. Ankara'yı gezdir mutlaka." Gülümseyerek geri çekildi. "Merak etme. Bendeniz Kerem, tur rehberi olarak onların hizmetinde olacak." Yanağını öptüm. "Seni seviyorum." "Ben de seni seviyorum abla." Hepsine tek tek sanki bir daha hiç görüşemeyecekmişiz gibi sarılıp duygusal bir hüzne kapı araladım. İşte şimdi ağlayabilirdim. Fakat Cihangir buna izin vermeyerek ve duygusallığımı yersiz bularak beni arabaya bindirdi. Birlikte evimize gidiyor oluşumuzdan dolayı içim rahattı. Balayına yarın çıkacaktık. Düğünün yorgunluğuyla bir de yola çıkma fikri kulağa hoş gelmemişti. Yol boyunca Cihangir gerekli görmedikçe hiç konuşmadı. Bana döndüğünde ise küçük tebessümler sunuyordu sadece. Dedesine iyice sinir olmaya başlamıştım. Gelecek zaman bulamamıştı sanki. Eve yaklaşmamızla mırıldandım. "Cihangir iyi misin?" Bana dönen bakışları hüzünlüydü. "İyiyim." Dayanamadım. Çenemi tutmakla ilgili sorunlarım vardı. "Biliyorum kızıyorsun ama belki de seni böyle bir günde görmek istemiştir." Bakışları sertleşirken kızgındı. "Buna hakkı yok." Biraz daha alttan alarak devam ettim. "Biliyorum ama pişman olmuş olamaz mı?" Öfkesi her hâlinden belli olsa da kontrol altında tutmakta başarılıydı. "Şimdi mi İnci? Yıllardır olmadı ve şimdi mi oldu? Hadi diyelim ki oldu. Bu neyi değiştirir?" "Ben..." Arabayı durdurmasıyla derin bir nefes aldı. "Kapatalım şu konuyu olur mu?" Sessizce başımı salladım. Alnıma küçük bir buse bıraktı. "Kusura bakma güzelim. Düğünümüzü mahvettim." Yüzümde oluşan tebessümle itiraz ettim. "Cihangir hayır... Çok güzel oldu bence. Ben çok eğlendim." Yanağımı okşamasıyla arabadan indi. Benim kapımı açarak bana da yardımcı oldu. Birlikte eve girince ayağımdaki topukluları hemen çıkarttım. Hayatımdaki en rahat andı. "Bugün ayaklarım koptu resmen. Duş almak istiyorum." Benim mızmızlandığımı gören Cihangir bana doğru gelip kucağına aldığında bir anda kendimi havada buldum. "O zaman daha fazla yürümene izin vermeyelim." Kollarımı boynuna doladım. Hayrandım ona. "Ne kadar da düşünceli bir kocam var." Beni kucağında rahat bir şekilde merdivenlerden çıkarırken taklidimi yapıyordu. "Ne kadar da hafif bir karım var." Odanın kapısına geldiğimizde Cihangir beni indirmeden kapıyı açarak içeri girdi. Dikkatli bir şekilde yere indirmesiyle ortamdan olacak ki ses çıkartamadım. Cihangir'in hareketliliği dikkatimi çekerken elimden tutarak beni yatağımıza oturttu. Ne yapacağını merakla beklerken iç cebinden uzun bir kutu çıkarttı. Kutuyu açarak içinden iç içe geçmiş halkalardan oluşan, uç kısımlarında yıldızlar sarkan bir bileklik çıkardı. Elimi kavrayıp narince kendine çekti. Bilekliği bileğime geçirirken dudaklarım büzülmüştü. "Buna gerek yoktu." Çok zarif ve güzel bir hediyeydi. Bakışları buğulu bir hâl alırken gülümsedi. "Bu annemindi." Duyduklarım bir anda gözlerimin dolmasına sebep olurken alt dudağımı ısırarak gözlerine baktım. "Cihan... Bu... Bu çok anlamlı." Ona biraz daha yaklaşarak sıkıca sarıldım. Saçlarını sevmeyi de ihmal etmedim. Biliyordum buna ihtiyacı vardı. İnsanın sevdiğine sarılması, ona onun yanında olduğunu göstermenin en güzel yoluydu. Ben de sıkıca sarıldım sevdiğim adama. Bütün acılarını unutturmak istercesine. Alnıma uzun bir öpücük bıraktı. Gözlerim kapanmış bu an hiç bitmesin isterken ayrılan dudaklarıyla gözlerimi araladım. Birbirimizin gözlerinde kaybolmuşken araya giren karnımın gurultusu gözlerimin büyümesine sebep olduğunda Cihangir her şeyi unutarak kahkaha atmaya başladı. Bu da bir şeydi tabii. Üzgün kocamı istemeden de olsa güldürmüştüm. Yanaklarım kıpkırmızı kesilmiş hâlâ gülen adamın omuzuna vurdum. "Cihangir ya... Gülmesene." Kendisini toparlamaya çalışan Cihangir dayanamayıp tekrar gülmeye başladı. "Of ya şu an çok utanıyorum." Üzgün bir şekilde ellerimle yüzümü kapattığımda Cihangir buna izin vermeyerek engel oldu. "Acıktın mı sen?" Başımı aşağı yukarı salladım küçük bir çocuk gibi. "Sabahtan beri heyecandan bir şey yiyemedim ki." Elimi dudaklarına götürerek öptü. "O zaman karnını doyuralım." Beni ayağa kaldırmasıyla odadan çıkmadan utangaç bakışlarımı diktim gözlerine. "Önce bir duş alsam, çok terledim." Bana hak verdi. "Ben de alsam iyi olacak. Sen gir duşa ben aşağıdaki banyoyu kullanırım." Üzgünce biraz da çekingen üzerime baktım. "Önce bana yardım etmelisin." Bakışları üzerimde gezinirken gülerek mırıldandı. "Çok sağlıklı olduğunu sanmıyorum ama..." Yanaklarım tekrar ısınmaya başladığında ne yapacağım konusunda hiçbir fikrim yoktu. Bu gece nasıl geçecekti Allah'ım? Biz evliydik artık. "Cihangir yapma şunu." Dudakları kıvrılırken beni tutarak aynanın önündeki pufun üzerine oturttu. Önce kendi üzerindeki ceketi çıkararak özenle kenara koyup belindeki silahı aynanın önündeki masaya bıraktı. Gözlerim büyürken silahını incelemekle meşguldüm. Elbette ki Cihangir'in silahını ilk defa görmüyordum ama genel olarak benden uzak tutardı ve ortalıkta bırakmazdı ya da üzerinde olurdu zaten. Fakat bundan sonra etrafımda görmeye alışmam gerekiyordu sanırım. Yine de silahları sevmiyordum işte. Benim bakışımı fark etmiş olacak ki gömleğinin kollarını katlarken silahla olan bakışmamı böldü. "Bakma o kadar, durduğu yerde işe yaramıyor." Omuz silkmemle beni hâlâ çocuk olarak görüyor ki uyardı. "İnci mümkünse eline de alma." Gözlerim kısılırken aynada bakışlarımız birleşti. Bir de tembihliyordu. "Emredersin komutanım." Kızdığımı fark edince yakasının düğmelerini açarak gülümsedi. "Tamam, demedim bir şey. Çıkaralım bakalım şunları." Dikkatli bir şekilde duvağımı çıkarırken ben de makyajımı silmeye başladım. Elindeki duvağı toplayarak kenara bıraktı. Saçlarımdaki tokaları dikkatle çıkararak masaya dizerken bir yandan onu izliyor bir yandan da işime devam ediyordum. Sonunda topuzumu açıp saçlarımı serbest bırakmasıyla dudaklarını birbirine bastırdı. "Gerçekten ince işçilik yapmışlar." Kıkırdayarak saçlarımı geriye savurdum. "O basit bir topuzdu. Daha zor olanları da var." Kaşları havalanmış benim yansımamı izlerken ayağa kalkarak arkamı döndüm. Saçlarımı toplayıp yana almamla mırıldandım. "Gelinliğimin arkasını da açar mısın?" Biraz tereddüt biraz da çekingenlikle sorduğum soruyla keyifli bir sesle karşılık geldi. "Memnuniyetle." Parmakları sırtımda gezinirken pratik bir şekilde kısa sürede açtı. Bitirdiğini bollaşan gelinliğimden anlasam da ses çıkarmıyor, onun tepkisini bekliyordum. Enseme konan tüy kadar hafif öpücükle içimi çoktan bir ürperti kaplamıştı bile. "Bitti." İçime işleyen fısıltısıyla bir elimle gelinliğimin önünü tutarak ona döndüm. "Ben gideyim o zaman." İçime kaçmış sesimle hemen kaçmak adına banyoya yöneldiğimde bileğimden yakaladı. "İnci." Başımı çevirdiğimde beni kendine çekerek dudaklarımızı birleştirdi. Beklemediğim tepkisi ve birleşen dudaklarımız beni serseme çevirirken öyle tutkulu öpüyordu ki daha öncekiler ön gösterim der gibiydi. Eli çıplak sırtımı tamamen kaplamış, dudakları ise olduğu yerde hüküm sürerken esiri de bendim. Kollarında heyecandan titrerken karşılık vermekte bile zorlanıyordum. Allah'tan ben kollarında bayılmadan geri çekildi. "Şu gelinlik çıkmadan seni bir kere öpmesem olmazdı." Sersem sersem sırıtan ben yine sıkıca gelinliğimi tutmakla meşguldüm. "Duşa gir İnci. Durma öyle karşımda." Bir an kendime gelerek hemen banyoya ilerledim. Hatta depar attım. Arkamdan seslenen Cihangir'le gülümsedim. "Duştan sonra namaz kılalım güzelim." Onu onaylayarak kapıyı kapatmamla arkasına yaslandım, deli gibi sırıtırken bir elim kalbimin üzerinde gelinliği tutuyor diğeri ise dudaklarımın üzerinde geziyordu. İnşallah kalpten gitmezdim bu gece. Güzel bir duşun ardından işlerimi halledip banyodan çıktığımda bayağı bir zaman kaybetmiştim. Cihangir'le namazımızı kılıp duamızı ettiğimizde o mutfağa indi. Ben de geceliğimi giyerek üzerime sabahlığımı geçirdim. Sabahlığımın kuşağını sıkıca bağlayıp aşağı indim. Dudaklarım kıvrılmıştı yine. Cihangir bana mutfakta sandviç hazırlamakla meşguldü. Onun bu hâli beni güldürürken arkasından sarılarak başımı sırtına yasladım. "Sen harika bir erkeksin." Gülerek yaptığı işe devam ediyordu. "Sen beni bir de yatakta gör." Beklemediğim cevap beni kıpkırmızı yaparken koluna vurdum. "Hep aynı şeyi yapıyorsun." Gülerek bana doğru döndü. "Bakayım kızardın mı?" Başımı yerden kaldırmamla kahkaha attı. Asılan suratıma aldırmadan elindeki sandviçi uzattı. "Al bakalım." Elindekini alırken huysuzca homurdandım. "Tam bir uyuzsun. Hatta uyuzların efendisisin." Söylediklerim onu sadece daha da güldürüyordu. O kadar keyifliydi ki dedesini bile unutmuştu. Önüme bir bardak meyve suyu bırakarak kendisine hazırladığı sandviçi de alıp yanımdaki sandalyeye oturdu. Birlikte gülerek keyifli bir şekilde karnımızı doyurduk. Masadakileri lavaboya koyup sudan geçirirken arkamdan sarıldı. "Bırak şimdi onları." Kıkırdayarak itiraz ettim. "İki parça bırak da yıkayım." Sabahlığımı omuzumdan düşürerek boynumu öptü. "Ya bırakırsın ya da omzuma atar öyle götürürüm seni." Gözlerim büyürken elimdekileri çabucak bıraktım. Yapardı çünkü biliyorum. "Manyak adam, bıraktım işte." Beni yine kucağına almasıyla gülüyordu. "Aferin benim karıma." Yanağına sulu bir öpücük bıraktım. "Sanki başka seçenek bırakıyorsun da." İkinci kez odaya girdiğimizde bu sefer kıyamet kopsa çıkmazdı odadan sanırım. Beni usulca yere indirdi. Eliyle yüzüme dökülen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırırken yine alnımdan öptü. Bu adam akıllara zarar bir şeydi doğrusu. Sabahlığımın kuşağına uzanan parmaklarıyla ani bir hareketle buna izin vermeyerek elini kavradım. Bakışlarımız kesişirken berbat bir gülümseme sundum. "Şey... Bir de kahve mi içseydik acaba?" Kaşları havalanırken aslında çok tatlıydı. "Kahve?" Cihangir'in soru dolu bakışları beni esir alırken yerin dibine girmek istiyordum. "Hıhı. Uykumuz dağılırdı hem. Benim biraz uykum geldi de." Gittikçe kısılan sesimle mırıldanırken kaşları mümkünmüş gibi biraz daha havalandı. "Uykun geldi." Yine emin olmak istercesine beni tekrarladığında başımla onayladım. Daha sabrını ne kadar zorlayabilirdim ben de bilmiyordum. "Olamaz mı?" Gözlerimi kaçırarak etrafıma bakarken verdiğim cevapla eliyle çenemi kavradı. Başımı yavaşça kendine çevirdiğinde kaçışım da son bulmuş oldu. "Güzelim sen korkuyor musun?" Hemen itiraz ettim. "Yoo..." Aslında korkuyordum ama bunu dile getiremedim bir an. Fakat o yine beni anladı. "Korkma güzelim, benden asla korkma." Cihangir, cesaret veren sözleriyle beni yeniden kolları arasına aldı. Saçlarıma uzanan parmaklarıyla yaprak gibi titreyen bedenimi göğsüne bastırdı. Birleşen dudaklarımız biraz önce gelinlik üzerimdeyken verdiği hırçın öpücükten daha sakin, daha uysaldı. Belli ki korkutmak istemiyordu beni. Fakat ben biraz önce bir ön gösterim görmüştüm. Yine de kendimi ona kaptırmaktan alamadım. Öyle güzel öpüyordu ki ellerim göğsünde duştan sonra giydiği tişörtüne tutunmuş ateşler içinde yanıyordum. Ensesine uzanan parmaklarım öpücüğün verdiği aşkla sınırları zorlarken Cihangir boynuma uzanan dudaklarıyla öpücüklerine yenisini eklemekle meşguldü. Ne ara bağcıklarının çözüldüğünü bilmediğim sabahlığım üzerimden düşerken pek de umursamadım. Yine de bir kez daha hayran kaldım Cihangir'e. Gerçekten lakabının hakkını veriyor, anlaşılan o ki iyi bir bordo bereli olduğunu bu gece de kanıtlamayı planlıyordu. Birkaç tane attığım geri adımla kendimi yatağın soğuk çarşafı üzerinde buldum. Bir çırpıda üzerindeki tişörtü çıkaran adam bana görsel bir şölen sunarken arzu dolu bakışlarına beğenisini de eklemekten kaçınmadı. Üzerime uzandığında bir dirseğini yatağa yaslamış, diğer eliyle de koluma uzun bir hat çizerek iç çekti. "Çok güzelsin, fazla güzelsin." Saçlarına uzanıp severken tüm korkularımı kenara bırakarak şuh bakışlarıma güzel bir tebessüm ekledim. "Ve sadece seninim..." Yeniden birleşen dudaklarımız kontrolden çıkarken kendimi hiç bilmediğim farklı duygulara sürüklenirken buldum. Cihangir'in bedenimde gezen parmaklarıyla aşkımızın yanına arzular ekledim. Ben bu adama teslim olacak kadar cesur, bu aşkı ebediyete sürükleyecek kadar da mutluydum. *** Sabah kollarında uyuduğum adama biraz daha sokulurken kokusunu içime çektim. Bu hareketimle beni daha da sararak çıplak göğsüne bastırdı. Lakin bu bile gelen sesi engellemeye yetmiyordu. Gözlerim kapalı homurdandım. "Cihangir şu telefonuna bakar mısın?" Benim homurdanan sesime karşın uyku mahmuru ama kendinden emin sesi geldi kocamın. "Senin telefonun çalıyor İnci." Bir an sese dikkat kesilirken gözlerim açıldı. "Benim mi?" Evet bu melodi bana aitti. Cihangir ise umursamazdı. "Beni bu sabah aramaya cesaret edecek birini tanımıyorum." Ona hak verirken beni sabah sabah hangi münasebetsizin aradığını merak ediyordum. Yerimden doğrularak sevdiğim adama baktım. Sırt üstü yatmış hâlâ gözlerini açmamakta ısrar ediyordu. Dayanamayıp yanağını öpmemle dudağı kıvrıldı. İkinci kez çalmaya başlayan telefonumla bir sorun olduğunu düşünerek komodinin üzerinde duran telefonuma uzandım. Arayan kişiyi görünce gözlerimi devirdim. Tabii ki Burçak arıyordu. "Sabahın köründe ne oldu Burçak?" Kulağıma gelen cırlama sesiyle telefonu bir miktar uzaklaştırmak zorunda kaldım. "Sabahın körü mü? Saat on bire geliyor. Çabuk ayakkabına bak." Yüzüm buruşurken saatin o kadar geçtiğinin farkında bile değildim. "Of... Yine de bugün için erken değil mi?" Bir anda Arya'nın sesi geldi. "Hadi kuzen ayakkabının altına bak." Gözlerim kısılırken cırladım. "Telekonferans mı yaptınız siz?" "Evet." Merve'nin de sesi geldiğinde şaşkındım. "Merve sen evlisin." Kahkaha attı. "Bu merak etmeme engel değil." "Başka kim var?" Biraz çekingen bir ses daha duyuldu. "Merhaba İnci." Elif'in sesiyle kaşlarım havalandı. Arkadan ise Dila'nın sesi geliyordu. "İnci bak şu ayakkabına. Bu kızların tek derdi evlenmek." Kıkırdarken elimle ağzımı kapattım. Hepsi manyaktı. "İnanamıyorum size. Ayakkabı falan yok, kapatın şu telefonu." Hepsi birden itiraz etmeye başlayınca cırladım. "Daha yataktan bile çıkmadım ben." Ne dediğimin farkına vararak toparlamaya çalıştım. "Yani uyuyordum. Gerçekten... Yorgundum da." Elimle ağzımı kapattım. Ne saçmalıyordum ben. Kızların kıkırtılarıyla devam ettim. "Şey... Yorgunum derken düğünde çok oynadık ya hani... Ondan yani..." Kızlar kahkaha atmaya başladığında yanaklarım alev alevdi. Cihangir'e yandan bir bakış atmamla tek gözünü açmış dudakları kıvrılmış beni izliyordu. "Cihangir bir şey yap, saçmalıyorum." Fısıltılı sesim ve yalvaran bakışlarımı görünce dayanamamış olacak ki elini uzatarak telefonu alıp kulağına götürdü. "Karımı rahat bırakın hanımlar. Mümkünse bir süre de rahatsız etmeyin." Telefonu yüzlerine kapatıp kenara bıraktığında ona ağlayacak gibi bakıyordum. "Yeter kendine eziyet ettiğin güzelim." Elimle yüzümü sıkıca kapatırken inledim. "Cihan ya... Ne kadar aptalım. Rezil oldum." Hâlime kahkaha atarken yine de dayanamayıp doğrularak omzumdan öptü. "İnci'm, güzel karım bunda bir şey yok ki." Ellerimi yüzümden çekerek ona döndüm. "Çok utanıyorum." Eliyle düşen geceliğimin askısını düzeltirken tebessüm etti. "Sen benim karımsın İnci. Bu gece bizim en özel gecemizdi. Oturup okey oynamadık herhâlde." Dudaklarım kıvrılırken bu sefer de aklıma dün gece geldi. Ne yapmıştık biz öyle? Hepsini hatırladıkça daha çok kızarırken bir anda tekrar yatağın içine girip pikeyi başıma kadar çektim. Cihangir yine büyük bir kahkaha attı. "O şekilde görünmez olmuyorsun güzelim." Yine de şansımı denemek adına sessiz kalırken yanımda bir hareketlilik oldu. Cihangir beni çekerek tekrar kollarının arasına aldı. Başıma kondurduğu öpücükle kokumu içine çekti. "Teşekkür ederim İnci'm. Beni dünyanın en mutlu adamı yaptın. Seni çok seviyorum karıcığım." Kendimi tutamadan kıkırdarken biraz daha sığındım göğsüne. "Seni çok seviyorum kocacığım." *** Kızlar yüzünden uyuyamayınca kalkarak kahvaltı yapmış sonra da yola çıkmıştık. Bugün balayımız başlamış bulunuyordu. Fakat ne yazık ki yolumuz biraz uzundu. Balayı tercihimi Olimpos'tan yana yaptım. Aslında uçakla gelseydik kısa sürebilirdi ama ikimizin de tercihi kendi arabamızla gitmek olmuştu. Cihangir arabayı kullanırken ben de elimde telefonla kızlarla kurduğumuz grupta konuşuyordum. En azından mesajda saçmalamıyordum. Ayakkabımın resmini çekerek attığım için onun sohbetini yapmakla meşgullerdi. Burçak sonunda adının silinmesiyle keyifli Arya ise bahtsızlığına ağlamakla meşguldü. Onların bu hâlleri beni güldürürken neşeyle telefonu kenara bıraktım. Bir yandan etrafıma bakıyor bir yandan da sevdiğim adamı izliyordum. O kadar yakışıklı duruyordu ki. Hele de dün geceden beri daha bir ilgi çekici gelmeye başlamıştı gözüme ama bunu ona söylemeyecektim tabii... Üzerindeki tişört tam oturmuş kas boğumlarını rahatça belli ediyor, yüzü, gözleri, saçları hepsi ilgimi çekiyordu. Gözlerimden çıkan kalplerle onu izlerken bana bir bakış atıp tekrar yola odaklandı. "Hadi gel öp, izin veriyorum." Şaşkınlıkla ona bakarken kaşlarım havalandı. "Ne?" Dudakları kıvrılmış çapkın bakışlarını üzerime dikti. "İki saattir için gitti. Öpebilirsin diyorum." Huysuzca omuz silktim. "Hiç de bile. Öpmek istesem öperim zaten." Bana bakmadan tek omuzunu kaldırıp indirdi. "Çok da yakışıklıyım ama sen öyle diyorsan..." Dudaklarım kıvrılırken buna izin vermeyerek hemen düzelttim. Umursamazca önüme bakıyordum. Onun da ses çıkarmamasıyla yandan bir bakış attım. Bakışları yola odaklanmış bir şekilde duruyordu. Dayanamayarak ondan tarafa döndüm. Bir kerecik öpebilirdim sonuçta. Yavaş yavaş yaklaşmamla tam yanağını öpeceğim sırada bana dönmesiyle dudaklarını öptüm. Dudakları kıvrılmış gülerken kaşlarımı çattım. "Hep aynı şeyi yapıyorsun." Yanağımı okşamasıyla tekrar yola odaklandı. "Sen de her seferinde kanıyorsun." Otele geldiğimizde resepsiyonun önünde bizi evimize götürecek kişiyi bekliyorduk. Evet, evimiz diyorum çünkü burada ormanlık alanda otele ait çok güzel kulübe şeklinde ağaç evler vardı. Bizim için de özel balayı çiftleri için olan evlerinden bir tanesini ayarlamışlardı. Gelen kişiyle birlikte yeşilliklerin arasında ilerlerken çok mutluydum. Özellikle böyle bir yer istemiştim. Hem doğayla iç içe hem de sessiz, sakin, huzur doluydu. Eve geldiğimizde etrafı incelemeden yapamadım. Tek katlı, tamamen ahşaptan yapılan kulübe ağaçlarla desteklenerek yerden yükseltilmişti. Beş, altı basamaklık bir merdiveni çıktığınızda sizi küçük bir balkon ya da giriş kısmı diyebileceğimiz bir alan bekliyordu. Kulübenin etrafında yetişen ağaçlar çatının üzerine sarkmış, yanlarında büyüyen otlar ise sarmaşık görevi üstlenerek kahverengi kulübeyi yeşile boyamıştı. Evet, evet... Kulübe ağacın gövdesi, yeşillikler de yaprakları gibi duruyordu. Birlikte yukarı çıkmamızla kapıyı açan görevli bize birkaç bilgi verip gitti. Odaya ilk girdiğimizde bizi kocaman çift kişilik yatak ve onu çevreleyerek yukarıdan sarkan tüller karşılamıştı. Beyaz ve sade nevresimlerin üzerinde duran kırmızı güller sanırım balayı çiftlerine özeldi. Temiz havlular ise ayakucuna özenle yerleştirilmişti. Cihangir valizleri içeri taşırken ben de göz gezdirmeye devam ediyordum. Yatağın yanında duran iki komodin, küçük bir aynalık ve iki kapaklı bir gardırop bulunuyordu. Yerde ise küçük bir kilim vardı. Yatağın hemen yanında ufak bir pencere çiçekli tüllerle kapatılmıştı, tam karşımda duran kapıya ilerlememle beni küçük bir banyo karşıladı. Dışı kulübe gibi olsa da içi gayet modern duruyordu. Arkamı döndüğümde neşeli adımlarımla Cihangir'in yanına ulaşarak kollarımı boynuna doladım. "Canım... Burası harika." Beni hemen kollarının arasına almasıyla şakağımdan öptü. "Ben de beğendim güzelim." Saçlarımı okşayan adamın kalbi o kadar güzeldi ki onu benimle karşılaştıran Rabb'ime her gün şükredecektim. "Önce bir akşam yemeği yiyelim. Sonra da sahilde yürürüz biraz olmaz mı?" Neşeyle geri çekildim. "Süper olur. Ben hemen hazırlanayım." Valizimi alarak açtığımda içinden elbisemi çıkardım. Aldıklarımla banyoya yöneldim. Cihangir'in yanında giyinmekten hâlâ utanıyordum. Zaten yanında kıyafet değiştirme işini de pek sağlıklı bulmuyordum. Zira yatakta bitmesi muhtemeldi. Üzerime yazlık askılı çiçekli bir elbise giydim. Ayağıma sandaletlerimi geçirerek banyodan çıktım. Cihangir de tıpkı benim gibi üzerini giyerken yakalamıştım onu. Altına krem rengi bir pantolon giyerken üzerinin hâlâ çıplak olması nedeniyle gözlerimi kaçırdım. Bu adamı her böyle gördüğümde utanacak mıydım ben? Derin bir nefes alarak yanına ilerledim. Bakışlarının bende oluğunu biliyordum. Kollarını açmasıyla hemen göğsüne sığındım. Dudaklarına küçük bir öpücük bırakmamla geri çekilmek istesem de izin vermedi. "Yemeğe sonra mı gitsek acaba?" Onun bu tatlı hâli beni tekrar utandırdı. "Ya... Cihangir." Eğilerek boynuma sıcak bir öpücük bıraktı. Gömleğine uzanmasıyla üzerine geçirdiğinde ona izin vermeyerek ellerini tuttum. Ela gözleri hemen bulmuştu mavilerimi. "Ben yaparım." Dudakları kıvrılırken benim yapmama müsaade ederek ellerini belime doladı. "Ben neden seninle daha önce evlenmedim ki?" Gömleğinin düğmelerini iliklerken kıkırdadım. "Bundan yaklaşık beş ay önce evlenecektik ama kısmet olmadı." Göreve gitmeden önce bir ay sonra evlenelim demişti ama şartlar bizi bugüne sürüklemişti işte. Eli yanağıma giderken incitmekten korkar gibi hafifçe okşadı. "Şimdi karımsın ya gerisi önemli değil. Kaybettiğimiz bütün zamanların acısını çıkarırız." Ellerim beline dolanırken sıkıca sarıldım ona. Başım yine göğsündeki yerini aldı. Bir süre böyle kalmamızla geri çekilerek elimi kavradı. Birlikte odadan çıkıp otelin restoranına giriş yaptık. Garsonun bizi yönlendirmesiyle içeri ilerledik. Beklemediğim masa karşısında şaşkınlığımı koruyamazken başımı kaldırarak Cihangir'e baktım. Bu hâlim onu güldürmeyi başarmış, şaşkın oluşumdan dolayı duraksamamla elini belime koyarak ilerlememi sağlamıştı. Cam kenarında özenle hazırlanmış masa güllerle süslenmiş aynı zamanda yanan mumlar romantik bir hava katmıştı. Cihangir'in bu ince düşüncesinin beni etkilediğini inkâr edemezdim doğrusu. Kibar bir beyefendi gibi sandalyemi çekmesiyle oturdum. "Cihan ne zaman ayarladın bunu?" Kendisi de yerine oturdu. "Gelmeden önce. Beğendin mi?" Dudaklarım kıvrılırken iç çektim. "Çok beğendim." Birlikte güzel ve fazlasıyla romantik bir yemek yemiş sonra da el ele sahile inmiştik. Yaz aylarının güzelliği sebebiyle tatilciler de kendini sahile atmış bizim gibi yürüyor, kimileriyse oturmuş dalgaların sesini dinliyordu. Ayağımdaki sandaletleri çıkardım. Elime alıp çıplak ayaklarımı suda gezdirerek kenarda yürümeye başladım. Cihangir de beni taklit etmiş yanımda yürüyordu. Bir süre sonra tek tük bizim gibi çiftlerin gezmesiyle kumsala oturduk. Ayaklarımı denize doğru uzatmış, kıyıya vuran dalgaların ayağıma çarparak geri gidişini izliyordum. Göğsüne yaslandığım Cihangir bir elini arkaya yaslayarak destek alıyor diğeriyle de beni sıkıca sarmış sevmekle meşguldü. Derin bir nefes alarak denizin tuzlu kokusunu içime çektim. "Cihangir." "Hım." "O kadar huzurlu, o kadar mutluyum ki anlatamam. Dalgaların sesi, ormanın uğultusu, rüzgârın ılık ılık tenimi okşaması, senin yanımda olman... Hepsi rüya gibi." Başıma bir öpücük kondurarak derin bir nefes aldı. "Bir de bana sor İnci. O kadar uzun zaman oldu ki böyle bir huzuru tatmayalı." Başımı ona çevirdiğimde buruk bir tebessüm oluşmuştu ikimizin de yüzünde. O benim canımdı ve artık eski günler geride kalmıştı. Ben onunla mutlu olacaktım. Çekingen bir şekilde etrafıma bakındım. Yakınlarda kimseyi göremememle dudaklarımı ısırdım. Bu hareketim onun da dikkatini çekti. Dudaklarıma kayan bakışlarıyla elimle gömleğini tutarak ona doğru uzandım. Dudaklarına kalbimi hızlandıran bir öpücük bıraktığımda bu bile Cihangir için yeterliydi sanırım. "Bunun devamını istiyorum." Fısıltıyla söyledikleri utangaç bir şekilde kirpiklerimin altından gözlerine bakmama sebep olurken çoktan hareketlendi. "Soğuk mu oldu burası? Üşüteceksin güzelim eve gidelim artık." Elimden tutmuş beni kaldırırken kahkaha attım. "Çok düşünceli bir kocam var, çok..." Alayla söylediklerim üzerine gözleri kısılırken beni daha da çok güldürüyordu. "Sen kocanla dalga mı geçiyorsun?" Önden önden giderken ona doğru döndüm. "Evet yüzbaşı. Ne olmuş?" Kaşlarım havalanmış kendimden emin sözlerim çok kısa sürdü. "Ben sana göstereceğim ne olacağını." Bana doğru adımları hızlanırken gözlerim büyürken çığlık atarak kaçmaya başladım. Elbet yakalanacaktım ama zaten güzel olanı da sevdiğine yakalanmak değil miydi? *** Sabah yine kollarında uyuduğum adamla huzur bulurken bu sefer daha güzel bir şekilde uyanmıştım. Kulağıma gelen kuş sesleri o kadar güzeldi ki ömür boyu burada yaşayabilirdim. Cihangir'le güzel bir kahvaltıdan sonra ormanda yürüyüş yapmıştık. Onun ormandaki hâkimiyeti beni şaşkına çevirirken birçok şey öğrendim ondan. Ağaçların isimlerinden, gittiğimiz yöne kadar ne işe yaradığı, nasıl bulacağımızı her şeyi biliyordu. O, gerçek bir bordo bereliydi. Gezdikten sonra o kadar terlemiştik ki birlikte kulübeye gidip duş aldık, biraz dinlendikten sonra da öğle yemeği yedik. Şimdi ise yine kulübede denize girmek için alacaklarımızı ayarlıyordum. "Cihangir, güneş kremimi nereye koydum ben?" Yatakta uzanmış, elleri başının arkasında beni izleyen adam daha çok film izler gibiydi. "Çantanın ön gözüne bak güzelim." Dediği yere bakmamla gülümsedim. Kremi, plaj çantama koyup gözlüklerimi aramaya başladım. "Gözlüklerim neredeydi ya?" "Masanın üzerinde bırakmıştın." Arkamı dönerek aynanın önündeki küçük masaya bakmamla kaşlarım havalandı. Hemen gözlüğümü de çantama atıp Cihangir'e baktım. "Hiçbir şeyi unutmuyorsun." Bana gülümseyerek bakarken dolabın kapağını açtım. Onun kıyafetleri fazlasıyla düzenli sıra hâlinde dururken benimki çoktan karışmıştı bile. Oysa birlikte dizmiştik hepsini. Suratım asılırken bikinimi ve pareomu alarak Cihangir'e döndüm. "Ayrıca çok da düzenlisin." Küçük bir kahkaha attı. "Ve bunun için suçluyum sanırım." Dudaklarım büzüldü. Adam derli toplu diye kızmak da tam bana göreydi. "Hayır, değilsin de işte... Bana dağınık olduğumu hatırlatıyorsun." Sözlerimi doğrular gibi devam ettirdi. "Ve de unutkan." Tekrar gözlerim kısılırken banyoya gideceğim sırada beni durdurdu. "O elindekileri giymeyeceksin değil mi İnci?" Elimdeki kırmızı bikiniye baktım. "Evet. Bunu giyeceğim." Beni başıyla onayladı. "Giy tabii güzelim ama sahile girmeyi unut. Seni onlarla bu kapıdan asla çıkarmam." Ters bakışlarım üzerinde itiraz etmekte gecikmedim. "Hayır... Bunları giymek istiyorum." Ayağa kalkarak tam önümde durdu. Elimdeki bikiniyi alarak incelemeye başladı. "İnci, güzelim... Birisinin gözü ola ki sana değerse ben de onu döversem balayımıza yazık olmaz mı? Şunu bak... Bunlar iki parça ipten oluşuyor." Üzerime öylece tutarken çok komikti. "Nereni kapatacak bu?" Huysuzca omuz silktim. Elindekileri çekiştirirken fazla nazlıydım. "Kimseyi dövme o zaman. Bunlar bana çok yakışıyor." Beni kolları arasına çektiğinde dudaklarıma aşk dolu bir öpücük bıraktı. "Yapma İnci, yapma. Beyaz tenine bu kırmızıyı giyip bir de bana çok yakışıyor deme. Zaaflarımla oynuyorsun. Gösterme başkasına." Üzgünce dudaklarımı sarkıttım. "Ama Cihan..." Hâlime dayanamazken belime sarılan elleriyle alnımdan öptü. "İnci'm, lütfen güzelim en azından mayo giy. Yine de bakarlarsa zaten o denize gömerim hepsini." Yanağını öperek gülümsedim. "Tamam, sorun değil." Beni göğsüne çekerek sıkıca bastırdı. "Teşekkür ederim." Üzerime zümrüt yeşili bir mayo giyip üstüne de beyaz, ucunda saçakları olan dantelli bir pareo geçirdim. Birlikte sahile inmemizle bir süre oyalandık. Yarı İzmirli olarak Cihangir'in kolundan tutup çekmeye başladım. "Hadi denize girelim Cihangir, lütfen." Birden aklıma gelen fikirle ona döndüm. "Yarış yapalım mı?" Beklemiyor olacak ki kaşları havalandı. "Kaybetmeye hazırsan neden olmasın." Hemen kaşlarımı çatarak elimi belime koydum. Resmen küçümseniyordum. "Lisede okullar arası birinciliğim var benim." Alaylı bir tavırla bana gülerken omzuna vurdum. "Gülmesene yüzbaşı, korkuyor musun benden?" Dudaklarını birbirine bastırıp saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. "Madem kendine bu kadar güveniyorsun o zaman iddiasına girelim." İşin içine giren iddia ile alt dudağımı kemirmeye başladım. Karşımdaki adama şöyle bir alıcı gözle bakmıştım da fazla kendinden emin bir görüntüsü vardı. Kaybetme olasılığım yüksek duruyordu. Yüzünde şekillenen ukala bir gülümsemeyle burnumu sıktı. "Korktun mu sarışın?" Damarıma basmayı iyi biliyordu doğrusu. Ellerini iterek cırladım. "Niye korkacakmışım? Bugüne bugün İnci Aksoy'um ben." Başını aşağı yukarı salladı. "İşte benim karım." Verdiği gaz işe yararken atıldım. "Tamam, iddia ne olacak?" Başıyla denizde daha fazla ilerlemememiz için belirlenen bölgeyi gösterdi. "Kim önce oraya ulaşırsa o kazanır. Ödülü de o belirlesin." Bu durum biraz riskli olsa da kabul ettim. Sonuçta kaybetsem bile karşımdaki kocamdı. En fazla ne olabilirdi ki? "Tamam. Hadi başlayalım." İkimizin de aynı anda başlamasıyla kısa bir süre sonra arkamda kalan Cihangir'e baktım. Geriden geliyor oluşuyla gülümseyip önüme döndüm. Ben kazanacaktım. Sonuçta iyi bir yüzücüydüm. Hızlı hızlı yüzerken bitiş çizgisine de az kalmıştı. Bir an Cihangir'i merak ederek arkamı döndüm. Fakat onu göremedim. Hızlıca etrafa bakınırken yok oluşundan sebep içimi bir korku sardı. Olduğum yerde tedirginlikle bakınırken tekrar önüme döndüm. Bitiş çizgisinde duran Cihangir'i gördüğümde gözlerim kocaman oldu. Bu gerçek olamazdı. "Nasıl yani?" Gülümseyerek bana el salladı. "Karıcığım gelmiyor musun?" Kaşlarım çatılırken yanına yüzdüm. "Hile yaptın. Daha arkamdaydın, yanımdan da geçmedin." Kahkaha atarak suyun içinde beni kendine çekti. "Nasıl hile yapabilirim ki güzelim, uçmadım ya?" Suratım asılırken beni çevirerek sırtımı göğsüne yasladı. Suyun içinde beklediğimden de rahattı. Çenesi omzumda "Hiç bordo berelilerin eğitimlerini duydun mu İnci?" dediğinde soru bilmediğim yerden gelmişti. Sessiz kalmamla devam etti. "Eğitimdeyken ellerimizi ve ayaklarımızı bağlayarak bizi suyun içine atarlar." Duyduklarıma inanamazken hemen ona döndüm. Ellerimi omuzlarına dayamış destek alıyordum. "Nasıl yani? Ellerinizi suda çözebiliyor musunuz?" Yanağımı okşarken gülümsedi. "Hayır güzelim. Amaç ipi çözmek değil. Asıl amacımız seni öldürmek için ellerini ve ayaklarını bağlayarak denize artıklarında o hâlde karaya kadar yüzüp hayatta kalabilmek." Hayretle dinledim onu. Sahiden olabilir miydi? "O şekilde yüzebilir misin?" Yine yüzünde tatlı bir tebessüm oluştu. "Bordo bereli olduğuma göre..." Onu bir kez daha takdir ettim ama bu kısa sürdü. "Bana bu kadar iyi yüzdüğünü söylemeliydin." Küçük bir kahkaha attı. "Kaybedeceğini söylemiştim." Masum bir şekilde yüzüne bakarken asıl soruyu sordum. "Ne istiyorsun peki?" Cihangir'in bakışları daha yoğun bir hâl alırken çarpık bir gülümseme sundu. Beni kendine çekerek dudaklarıma küçük bir buse bıraktı. Aynı şekilde dudakları kulağıma uzanırken sanki şu denizin ortasında biri bizi duyabilirmiş gibi fısıldadı. "Bu gece o kırmızı bikiniyi üzerinde görmek istiyorum, kollarımın arasında." Gözlerim kocaman olmuş, yanaklarım alev alevdi...
Görüşürüz 😊
Instagram Hesabım:soylumery |
0% |