60. Bölüm

60. Bölüm

Meryem Soylu
soylumery

Merhaba...❤️

Geldik mi sonuna...?😭

Keyifli okumalar....🥰


Sadece kendi ayaklarım üzerinde özgürce durmak istememle başlamıştı her şey. Nereden bilebilirdim özgür olmak isterken yuva kuracağımı? Fakat işin güzel yanı, biliyor olsaydım eğer daha erken isterdim özgür olmayı.

Açılan bilincimle gözlerimi aralamam için çabalarken, ilk denememde kamaştıran ışıkla açmayı reddetmiş ikinci seferde zor da olsa aralamıştım. Odadaki ışığa çabucak alıştığımda bembeyaz duvarla bakıştım bir süre. Başımı yana çevirdiğimde ellerini yatağımda birleştirerek başını yaslamış, sandalyede oturan Cihangir'i gördüm. Hastanede olduğumu fark ettiğim an sıkıntılı bir nefes verdim. Cihangir bunu fark etmiş olacak ki başını kaldırdı. Benim nefesimi bile ezbere biliyordu. Bakışlarımızın birleşmesiyle hemen ayağa fırladı. "Güzelim... İyi misin?"

Kuruyan boğazımı ıslatmak adına yutkundum. Fakat bu biraz suratımı buruşturdu. "İyiyim."

Elini uzatarak saçlarımı sevdi. Alnıma sıcak bir buse bıraktı. "Çok şükür."

Yattığım yerden doğrulmaya çalıştığımda hemen bana yardımcı oldu. Arkamdaki yastığı düzeltiyordu. Meraklı bakışlarım yüzünde gezindi. En son Cihangir'le babam konuşuyordu ve sonrasında kopmuştu bende ipler.

"Ne zaman geldik hastaneye?"

Yanıma oturarak gülümsedi. "Bir saatten fazla oldu."

Biraz mahcup bakışlarla gözlerimi sevdiğim adama diktim. "Gittiler mi?"

Cihangir saçlarımı severken yüzü ifadesizdi. "Gittiler."

Alt dudağımı dişlerimin arasında ezdim bir süre. Ona ne diyeceğimi bilmiyordum. "Cihan... Ben ne desem..."

Dudaklarıma konan parmaklarıyla kaçırdığım bakışlarım yeniden ela gözlerini buldu. "Bir şey söyleme."

Mahcup bir tebessümle bakarken odanın kapısı açıldı. İçeri giren doktor ve hemşire bize doğru adımlarken bakışları bende olan doktor gülümsedi. "Geçmiş olsun İnci Hanım. Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?"

Gülümseyerek üzerimdeki beyaz örtüye baktım. "İyiyim. Sadece biraz hâlsiz hissediyorum."

Başıyla beni onaylayan doktor tam konuşacağı anda Cihangir böldü. "Bir şeyi yok değil mi? Neden bayılmış?"

Doktor bey, Cihangir'in gergin hâliyle bir şeyden emin olmuşçasına tebessüm etti. "Haberiniz yok sanırım."

Kaşlarım havalanmış doktora bakıyordum. Aynı zamanda benim gibi gözlerini doktora diken kocam da meraktaydı. "Neyden acaba?"

Doktor şaşkın bakışlarımızdan olacak ki yüzüne geniş bir gülümseme yerleştirdi. "Tebrikler İnci Hanım, hamilesiniz."

Kulağımda yankılanan doktorun son kelimesini doğru mu anlamıştım ben? Ağzım açık kalmış boş boş doktora bakıyordum. Beklemediğim bu durum karşısında elimle kendimi işaret ettim. "Ben mi? Emin misiniz?"

Şimdi hemşire de gülmeye başlamıştı. "Evet İnci Hanım, kan testiniz pozitif çıktı."

Bir an sonra yanımda duran, varlığını unuttuğum Cihangir'in sesi duyuldu. "Karım hamile mi yani?"

Neden bu kadar imkânsızmış gibi davranıyorsak artık... Oysa olası bir durumdu. Yine de bizim için büyük bir sürprizdi. Anlamsız ısrarımız doktoru bile tereddüte düşürecek cinstendi. O da sıkılmış olacak ki işi espriye vurdu.

"Siz olamayacağınıza göre..." Hemen toparladı. "Doğum doktorumuz sizi bekliyor İnci Hanım. Birazdan hemşire hanım sizi ona götürecek. Onun kontrolünden de geçtikten sonra eve gidebilirsiniz. Tekrar tebrik ederim. Geçmiş olsun."

Bir soruyu daha kabul etmeyecek olan doktor arkasını döndüğü gibi hemşireyle odadan çıktı. Önümde birleştirdiğim ellerime düştü bakışlarım. Yanımda duran adamın yüzüne bakamıyordum. Yanaklarım kıpkırmızı kesilmişti. Yanımdan gelen fısıltıyla mecburen ona döndüm. "İnci..."

Bakışlarımız birleştiğinde gözlerinin kızardığını gördüm. Bu durum hemen benim de gözlerimin dolmasına sebep oldu. Daldığı bakışlarını mavilerimin en derinlerine gönderen Cihangir büyünün bozulmasından korkar gibi tekrar fısıldadı. "Sen hamilesin."

Onu onaylamak adına gözlerimi kapattığımda bir damla da peşi sıra süzülmüştü yanağıma ve o an gözlerimi tekrar araladığımda süzülen bir damlayı da Cihangir'in yanağında görmüştüm. İşte bunu da hayatım boyunca unutmayacaktım.

Yanıma oturarak bana sıkıca sarıldı. Göğsüne öyle bastırıyordu ki kemiklerim kırılacaktı. Saçlarımdan öptü, okşadı, sevdi uzun uzun. Kokladı doyasıya. Geri çekildiğinde bakışlarımız buluştu yine. Elini koydu yanağıma. Bütün yanağımı kavramıştı avuç içi. Eli sıcacıktı ama benim kızaran yanaklarım da soğuk olamazdı. Bir de sıcacık dudakları alnıma değince kalbim çoktan erimişti bile.

Ateşin ateşe dokunmasıydı bizimkisi belki de. Suya ihtiyacımız yoktu. Biz yanmayı seçmiştik nihayetinde. Gözlerim kapalı sessizce bekledim. Dudakları alnımdan uzaklaşınca o buğulu sesi kulaklarıma çalındı.

"İnci'm... Kıymetlim benim. Keşke şu anki mutluluğumun bir tarifi olsaydı. Sen beni ikinci kez dünyanın en şanslı adamı yaptın." Gözlerimi diktim gözlerine. Cümlesi bittiğinde gözleri parladı hemen. Sanki kendini inandırma çabasındaymış gibi mırıldandı. "Ben baba oluyorum."

Ne de güzel yakışmıştı baba kelimesi dudaklarına... Ne güzel geliyordu kulağa... Tıpkı onun gibi ben de mırıldandım. "Anne oluyorum."

İkimizin de dudakları kıvrıldı. Bakışlarımız ışıl ışıldı. Beni kendine tekrar çekti. Dudaklarımızı mühürledi usulca. Öyle bir öpüyordu ki sevgi barındırıyordu. Şefkat yuva yapmıştı dudaklarına. Merhamet dolu kalbinin üzerine konan ellerim oradaki sıcaklığı hissedebiliyordu. Bıraktığı uzun, sıcacık her zerresine kadar sevgisini hissettiğim öpücükle geri çekildi. Yanaklarım daha da kızardı. Eli yanağımda gezdi, kızaran dudaklarımda dolaştı bir süre.

"Sen benim şükür sebebimsin. Seni seviyorum sarışın."

"Seni seviyorum yüzbaşı."

Birbirimize dalıp gitmiş gülerken açılan kapıyla en güzel rüyamın, en tatlı yerinden uyandırılmış gibi hissettim. Biraz önceki hemşire tekrar geldi. "İnci Hanım, doktor bey sizi bekliyor."

Başımla onayladığımda kalkmak için hareketlendim. Ayaklarımı aşağı sarkıttığımda dudaklarım büzüldü. Ayakkabılarım bile yoktu ayağımda. Başımı kaldırınca Cihangir'le göz göze geldik. Omuz silkti. "Aceleden aklıma gelmedi."

Onu anlıyordum. Benim de gelmezdi. "Ne giyeceğim peki?"

Hemşire araya girdi. "Ben size bir terlik bulayım."

Hemşire hareketlendiği sırada Cihangir onu durdurdu. "Benim daha iyi bir seçeneğim var."

İkimiz de Cihangir'e meraklı gözlerle bakarken yanıma yaklaştı. Beni kucağına almasıyla gözlerim büyüdü. "Cihangir, ne yapıyorsun?"

Dudakları kıvrılmış keyifle gülerken kollarımı düşmemek için boynuna doladım ama o zaten beni düşürmezdi. Hele şimdi hiç düşürmezdi.

"Çözüm üretiyorum."

Bize gülerek önden giden hemşireyle Cihangir de onu takip etmeye başladı. Akşam olduğu için hastane çok kalabalık olmasa da acil kısmı yoğundu. Bize ilgiyle bakanları görmek beni daha da utandırırken yüzümü göğsüne sakladım. Bunu fark eden Cihangir başıma küçük bir öpücük bıraktı.

Geçtiğimiz koridorda başka bir odaya girdiğimizde yine bir erkek doktor bizi karşılamıştı. Hâlimizi anlamlandırmaya çalışan doktor bize bakarken Cihangir homurdanmakla meşguldü. "Kadın doktor göremedik gitti anasını satayım."

Gözlerim kısılarak bakışlarımı Cihangir'e diktim. "Ne olmuş yani?"

Tepkimle onun da gözleri kısıldı. "Kadınların çalışmasını destekliyorum."

Kaşlarım havalandı hemen. "Ha ondan yani."

Fazlasıyla inandırıcı durmaya çalışarak başını salladı. "Hıhı..."

Ona 'yemedim' bakışları atarken hemşire bizimle ilgili durumu doktora aktarıyordu. Doktorun yönlendirmesiyle Cihangir beni sedyeye yatırdı. Üzerime elbise giydiğim için Cihangir kıskançlık krizi geçirirken mecburen eteklerimi yukarı sıyırmış, bacaklarıma da bir örtü sermişti. Hazır olmamla doktor gelerek yanımdaki tabureye oturdu. "Bakalım ufaklığı görebilecek miyiz?"

İçim kıpır kıpır Cihangir'e baktım. Onun da heyecanı yüzünden okunuyordu. Elimi kavramasıyla karnıma değen soğukluk ürpermeme sebep oldu. Başımı çevirdiğimde doktorun sürdüğü jeli fark ettim. Probun ucunu karnımın üzerinde gezdiren doktor dikkatini ekrana vermiş bakarken ben de aynı durumdaydım.

Meslekten kaynaklı çok da yabancı olmadığım ultrason ekranında doktorla birlikte bebeğimi arıyordum. Doktor bulduğu kesenin üzerinde dolaşırken heyecanla atıldım. "Cihangir bak orada!"

Fakat Cihangir'den aynı tepkiyi alamamıştım. "Hani, nerede?"

Dudaklarım büzülerek ekrana tekrar baktığımda doktor görüntüyü sabitlemişti. Parmağıyla küçük keseyi gösterdi. "Bakın burada Cihangir Bey."

Gözleri kısılarak ekranı inceleyen Cihangir hoşnut değildi. "Çok küçük. Hiçbir şey belli değil."

Doktor gülerek Cihangir'e döndü. "Normal. Daha çok erken."

Doktor benden istediği birkaç bilgiyle kendisi de ekranda birkaç ölçüm yaptı sonra ise bize dönerek gülümsedi. "Beş haftalık görünüyor. Kalp atışları için erken ancak bir sonraki muayenede duymamız mümkün. Şimdilik her şey yolunda."

Yanımızdan kalkarak masasına adımlamadan önce bize de ilk çektiği ultrason görüntüsünü vermişti. Elimdekini karnımı silmeyi bitiren Cihangir'e uzatırken sessizce mırıldandım. "Daha minicik."

Aldığı fotoğrafa bir müddet dikkatle bakan sevdiğim kısa süre sonra eteklerimi indirip üzerimdeki örtüyü de çekip oturur vaziyete geldiğimde bakışlarını bana çevirdi. Eğilerek alnıma sıcacık, içindeki tüm sevgiyi barındıran bir öpücük bıraktı. Geri çekilmeden sadece benim duyacağım şekilde fısıldadı. "Bir kalp daha ekledin kalbime. Bir kadında iki kalbi seviyorum şimdi."

Ne güzel söylemişti. Bir kez daha hayran kaldım ona. Şimdi ben bir kalp daha taşıyordum içimde. Hem de sevdiğim adama ait bir kalp.

Biz birbirimize dalmış kulaklarımıza melodi gibi gelen kalplerimizin sesini dinlerken doktor hafif boğazını temizleyerek araya girdi. "Sizin için bir reçete hazırladım."

Kendimize geldiğimiz an Cihangir beni sedyeden kaldırarak masanın önündeki sandalyelere oturttu. Doktor elindeki dosyayı uzatarak gülümsedi.

"Burada hem reçeteniz hem de hamilelikle ilgili sizi bilgilendirecek birkaç broşür var. Beslenme konusunda da sizi bilgilendirecektir. Üç hafta sonra tekrar kontrole gelmeniz sağlıklı olacaktır."

Başımı aşağı yukarı sallayıp gülümsedim. Fakat doktorun verdiği dosyaları benden önce kocam almıştı. Tüm bunların ardından yine Cihangir'in kucağında odadan çıktık. Beni arabaya bindiren sevdiğim kısa süre sonra doktorun verdiği ilaçları eczaneden alıp geldiğinde yola çıktık. İkimiz de manasız bir gülümseme eşliğinde gelmiştik eve. Çok garip bir histi hamile olduğumu bilmek. Şu an hissedemesem de varlığını biliyor olmak mutlu olmamız için yeterliydi. Cihangir arabadan inerken benim hâlâ bekliyor oluşumla kapımı açtı. "Güzelim gelmeyi düşünmüyor musun?"

Başımı iki yana salladım. "Kucağında taşımana çok alıştım. Yürüyemem artık."

Gülerek bana yaklaşan Cihangir bir an duraksadı. Başını yana çevirmiş, tedirgin görünüyordu. "Paşa, ne oldu sana?"

Duyduğum şeyle hemen apar topar arabadan inerek bize yaklaşan Paşa'ya adımladım. Önünde çökmüş, sağına soluna bakıyordum. Fakat Cihangir keyifli bir sesle konuşana kadar sürdü her şey. "İnci... Yürüyorsun güzelim."

Bana oynadığı oyunu fark etmemle öfkeyle ona döndüm. "Sen var ya sen..." Kapıyı kapatarak yanıma geldi. Şimdi tam karşımda duruyordu. "Ee..." Sinirli bir bakış atıp kapıya yöneldim. "Tam bir uyuzsun."

Kapıyı açması için beklediğim Cihangir kaşlarıyla bacaklarıma dolanan Paşa'yı işaret etti. "Uyuz olan o olmasın."

Eğilerek hevesle bakan Paşa'ya bir öpücük kondurdum. Beni umursamadan bahçede tekrar koşturmaya başladı.

"Hiç de bile onun aşıları tam."

Kapıyı açtığı esnada bana yandan bir bakış attı. "Doğru ya, baytarı kim onun..."

Sözlerinin aksine içeri geçmem için kibarca bana öncelik tanırken kapıdan girer girmez onu arkamda bıraktım. "Seninki de benim ama sende niye öyle oluyor anlamıyorum."

Cihangir anlamakta gecikmediği gibi bana sert bir ifadeyle baktığında arkamı dönmüş adımlarımı hızlandırmıştım bile. "Bak bak, laflara bak. Senin o dilini kısaltmaz mıyım ben?" Koşarak merdivenlere kaçarken Cihangir tekrar bağırdı. "Buraya gel İnci."

"Asla," diyerek merdivenleri seri bir şekilde tırmanırken bu sefer de bu yüzden bağırdı.

"Yavaş ol. Bir şey olacak bebeğimize İnci, dikkat et."

Onu duymazdan gelerek yukarı tırmanıp yatak odasına girdim. Üzerimdeki takıları çıkartarak aynanın önüne koydum. O an boy aynasına takılan görüntümle duraksadım. Yan dönerek daha hiç ortada olmayan karnıma baktım bir süre. Elim benden bağımsız karnıma giderken tebessüm etmeden yapamadım. Karnımın üzerinde dairesel hareketler çizmeye başladığımda bir yandan da alt dudağımı dişliyordum.

Nasıl anne olacaktım ki ben? Annem gibi olmak istemiyordum ama annelikle ilgili hiçbir şey de bilmiyordum. "Bebeğim... Ben elimden geleni yapacağım."

Açılan kapıyla içeri giren Cihangir beni aynanın karşısında görünce yanıma geldi. Arkamdan sarılarak beni göğsüne yasladığında elleri karnımın üzerindeki ellerimin üzerinde duruyordu. Saçlarımı koklayıp çenesini omzuma yasladı. "Sen, harika bir anne olacaksın."

Dudaklarım kıvrıldı. Sanki duymuştu beni. "Ya beceremezsem."

Beni kendine çevirerek yanağımı okşadı. "Yapacağını biliyorum İnci'm." Öyle tatlıydı ki içimi rahatlatıyordu. Onu çok seviyordum. Şimdi ise onun çocuğunu taşıyor olmak benim için büyük bir mutluluktu. "Seninle konuşmak istediğim bir şey var."

Cihangir'in bakışları ciddileşirken merakla gözlerine baktım. "Bir sorun mu var canım?"

"Mirasla ilgili... İnci, ben..."

Elim dudaklarına giderken konuşturmadım. "Cihangir... Gerçekten önemli değil. Ailemin yaptığı şey sadece benim yüzümü yere düşürüyor. Kendi başlarının çaresine bakabilirler."

Eliyle dudaklarında duran elimi kavradı. Dudaklarına biraz daha bastırarak öptü. "Ben bütün mirası Mehmetçik Vakfı ve yetim çocuklar yararına bağışladım."

Dudaklarım tebessümle kıvrıldı. İnsan yine de inanmakta tereddüt ediyordu. Bir adamın kalbi bu kadar güzel olabilir miydi? "Hepsini mi?"

Biraz tereddütle dudaklarını birbirine bastırdı. "Sadece eve kıyamadım. Onları hatırlatan bir şeylere ihtiyacım var." Ev dediği şey koca bir yalıydı aslında. Yine de onu ayırmasını anlıyordum. Çünkü cenazede görmüştüm o evi. Arda Bey bizi bir odaya çıkartmıştı ve içeri girdiğimde hayretle gezmiştim odayı. Selim Bey'in ailesinin fotoğraflarıyla donatmıştı. Başka bir odaya girdiğimizde ise Cihangir'in babasının odasının hâlâ durduğunu görmüştük. Ve Mihrimah... Kilitli odalardan biri de ona aitti. Ben konuşamadan devam etti. "Ailen için açıkçası çok da üzgün değilim. Hak ettiklerini düşünüyorum ama sen istersen o evi satabiliriz. Bebeğim ve sen üzülmeyin yeter bana."

Gülümseyerek sarıldım kocama. Ne kadar da güzel bir kalbi vardı. Ailem her seferinde kocamı küçük görse de o yine benim için aileme yardım edeceğini söylüyordu. Hem de hatıralarla dolu o evi satma pahasına.

"İstemiyorum. Şirket batarsa batsın. En fazla şirketi kaybeder, küçülmeye giderler. Benim aklımdaki tek şey Kerem."

Ona sıkıca sarılmış konuşurken o da beni sarmıştı tabii. Geri çekilmemle alnımdan öptü. "Kerem için ne gerekiyorsa yaparım. Okulu için her imkânı sağlamaktan çekinmem." Gülümseyen yüzü bir anda ciddileşti. "O Tuna itini yoklayacağım biraz. Arkadaşlar bir öğrensin bakalım ne işler çevirmiş."

Hemen benim de gülümsemem soldu. "Cihangir... Yapma. Bırak ne hâli varsa görsün."

Beni duymazdan gelerek yanağımı öptü. Niyeti konuyu kapatmaktı. "Sen biraz önce aşağıda ne diyordun bakalım..."

Kolları kaçmamam için belime dolanmıştı bile. Alttan bakışlarımla yüzüne bakarken çaresizce yutkundum. Sahi ben ne diyordum aşağıda? Neyin cesaretiydi bendeki?

"Şey, ne kadar yakışıklı olduğunu söylüyordum yüzbaşım."

Dudağının bir kenarını kıvırıp alayla baktı. Kandıramazsın der gibiydi. "Hım. Ben sanki daha farklı hatırlıyorum."

Ellerim göğsünde gömleğinin düğmelerini açmaya başladım. Yanılıyordu, kandırmak istersem kandırırdım. Kalbi bende olan adam bordo bereli olsa ne olurdu ki? Çünkü onun kalbi bana kanmak istiyordu. İçi rahattı sevdiğimin, benim kalbim de ona kanmak için çıldırıyordu.

"Karizmatik, güçlü, düşünceli, efendi..." Kendi kendime ona seçenekler sayarken açtığım düğmelerle gözüme çarpan çıplak göğsü aklımı başımdan almıştı bile. "etkileyici..."

Dudaklarımı aniden birbirine bastırdım. Kirpiklerimin altından Cihangir'e baktığımda çarpık bir gülümseme buldum yüzünde. Beni bedenine yaslayan eli bel çukurumda dolaşıyordu. Diğer eli önüme gelen saçları kulağımın arkasına sıkıştırdı. Yanağımdan boynuma uzanan parmakları omzumu devamında da elbisemin askılarını buldu. Yoğunlaşan bakışları üzerimde dolaşırken mırıldandı.

"Tek etkileyici olan ben değilim sarışın."

Dudaklarımız birleşmek için fazlasına ihtiyaç duymadı. Beni kucağına alan kocamla aklım da kalbim de sadece ona aitti.

***

Sabah sırt üstü yatmış uyurken karnımda gezinen parmaklar huylanmama sebep oluyordu. Gözlerimi aralamadan bu tatlı hisse boyun eğmekle meşguldüm. Dayanamayıp açtığımda ise yanı başımda yastığa dirseğini dayamış, eliyle başına destek olan Cihangir beni karşıladı. Güzel bir gülümseme sundu her zamanki gibi.

"Günaydın güzelim."

"Günaydın kocacığım."

Bakışlarım geceliğimi sıyırmış karnımın üzerinde gezen eline düştü. "Babası bebeğini mi seviyor?"

Gözlerini kapatıp açtı onaylarcasına. "Onu hissetmek istiyorum İnci."

Kıkırdadım. O şimdiden bebeğinin derdine düşmüştü. "Sanırım bunun için daha çok beklememiz gerekiyor."

Başını aşağı yukarı salladı. "Varlığını bilmek bile güzel."

Yüzümde büyüyen gülümseme aşktandı. Aşkı güzelleştirense benim biricik kocamdı. Öyle güzel kökleri vardı ki uzandığı her yeri yeşertiyordu. Eğilerek karnımdan öptü. Bu durum ise benim tekrar kıkırdamama sebep oldu. "Huylanıyorum."

Bu hâlim hoşuna gitmiş olacak ki bir kez daha öptü. "Ne güzel bir kadınsın sen. Bu neşeli, gülen yüzün bile beni mutlu ediyor."

Onu kendime çekerek yanağına sulu bir öpücük bıraktım. "Yuvamızın huzuru hiç bozulmasın. Sadece seninle ve artık bebeğimizle mutlu olmak istiyorum."

"Olacağız güzelim... Olacağız inşallah."

Yataktan çıkabilmemizle ikimiz de aşağı indik. Birlikte hazırladığımız kahvaltıya oturduğumuzda Cihangir kendinden çok bana yedirdi. Ekmeğe sürdüğü ballı kaymağı uzatırken daha fazla dayanamadım.

"Cihangir, doydum."

"Hadi al güzelim. Bak bu son."

Gözlerimi devirerek ağzımı araladım. Elindeki lokmayı da vermesiyle ağzımdakini yutmadan homurdanmaya başladım. "Daha şimdiden bu kadar yersem sonunu düşünemiyorum."

Dudağındaki kıvrımla bana bakan kocam durumdan memnun görünüyordu. "Bebeğimiz için yemelisin güzelim. Doktorun dediklerini unutma."

Huysuzca omuz silktim. "Doktor çok ye demedi ki, sağlıklı beslen dedi."

Ayağa kalkarak tezgâha ilerlerken fazla göz alıcıydı. "Yediklerinin hepsi sağlıklı zaten."

Sıkıntılı bir nefes vermemle Cihangir'in ilaçlarımı getirdiğini gördüm. Anlaşılan kocam artık benimle iki katı ilgilenecekti. Uzattığı ilaçları alarak yuttum. Çalan telefonumu Cihangir benden önce kavradı. Açarak kulağına götürdü. Güvenlikle konuşuyordu. "Gelsin bakalım."

Verdiği cevap merakta bıraktı beni. Telefonu kenara koymasıyla sordum. "Kim gelmiş?"

"Kızlar."

Heyecanla ellerimi çırptım. "Harika."

Benim heyecanımla gülümserken ayağa kalkarak kapıya koştum. Cihangir ise arkamdan bağırıyordu. "İnci dikkatli ol, düşeceksin."

Bir anda duraksadım. Bu duruma alışmam için zaman gerekiyordu sanırım. Hâlâ hamile olduğuma inanamıyordum. Kapıyı açar açmaz kızların bahçeye girmesiyle heyecanla onları bekledim. Geldiklerinde çığlık çığlığa birbirimize sarıldık. "Kızlar çok özledim sizi."

Burçak neşeyle cıvıldadı. "Bundan sonra komşunum canım. Yine beraberiz."

Arya ise dudak büktü. "Ama bu haksızlık."

Onların bu hâli beni güldürürken geriye çekildim. "İçeri geçin."

İçeri girmeleriyle kapıyı kapattığımda Cihangir de mutfak kapısında bizi izliyordu. "Hoş geldiniz kızlar."

İkisinin de keyfi yerinde aynı anda cevap verdi. "Hoş bulduk enişte."

Cihangir gitmek için kapıya yaklaşırken kızlara seslendim. "Siz mutfağa geçin. Ben de geliyorum."

Onlar geçerken Cihangir de üzerine ceketini giydi. Yanıma gelerek kolunu belime doladı. Dudağıma değen minik bir öpücükle fısıldadı. "Kendine ve bebeğimize dikkat et sarışın."

Yüzüme yayılan sıcak gülümseme onun eseriydi. "Akşam geç kalma kocacığım."

Alnıma konan öpücükle geri çekilerek kapıyı açtı. "Kalmam." İçeridekileri ima ederek devam etti. "Fazla çekiştirmeyin bizi."

Gülerek bir süre onun gidişini izledim. Bahçeden çıkmasıyla kapıyı kapatarak mutfağa geçtim. "Bizde şans yok. Kahvaltının sonuna geldik. Kaynanalar da sevmeyecek anlaşılan."

Arya'nın sitemine Burçak katılmadı. "Vallahi benimki çok tatlı ve beni de çok sevdi."

Elindeki salatalığı Burçak'a fırlatan Arya umutsuz görünüyordu. "Beni oğlu seviyor mu belli değil ki anası sevsin zaten."

Burçak cevap vermeye hazırlanırken beni görmesiyle gülümsedim. "Kızlar hadi size kahvaltı hazırlayalım."

Benim teklifimi açlıktan olacak reddetmeyen kızlarla onlara sohbet eşliğinde güzel bir kahvaltı hazırladık. İkisinin de oturmasıyla ben de çayımı alarak yanlarına oturmuştum.

"Ee anlatın bakalım."

İlk söze giren Burçak oldu. "Hayat benim için fazla yoğun gidiyor. İş, evlilik derken... Yetişemiyorum sanki."

Görmüş geçirmiş biri olarak Burçak'ı çok iyi anlıyordum. Bu dönem biraz sıkıntılı geçiyordu. "Artık buradasın ya canım. Hep birlikte üstesinden geliriz."

Gülümsemesi yüzünde büyürken içtenlikle gözlerime baktı. "İnci, gelinliğimi senin diktirdiğin yerde yaptırsam nasıl olur? Seninkine bayılmıştım."

Gülümseyerek elini sıktım. "Harika olur. Sevinç teyze bayılacak duyunca."

"Kadın; düğün, evlilik, kına her türlü organizasyonda profesyonel."

Arya'nın söyledikleriyle hepimiz kıkırdadık.

"Her kadın gurubuna bir Sevinç teyze lazım."

Söylediklerimle kızlar beni onaylarken Arya'ya döndüm. "Teyzem nasıl?"

Anında suratı düşen kuzenimle merakla kaşlarım havalandı. Bir şeyler yolunda gitmiyor gibiydi. "Kötü. Kavga ettik."

"Neden?"

Arya'nın bakışları elindeki bardağında oyalandı bir süre. Ne kadar gülse de canı sıkkın duruyordu.

"Bana bir kısmet bulmuş ve kendince plan yapmış bizi bir araya getirmek için..." Derin bir iç çeken Arya'yla dilimin ucuna gelen şeyi sormak istemiyordum. Lakin Burçak içinde tutacak en son kişiydi. "Akın öğrendi deme sakın."

Arya başını kaldırdığında cevabımızı çoktan almıştık. "Öğrendi. Kıyamet koptu. Gece yarısı Azrail gibi dikildi kapıma. Ertesi gün bir baktım annemin bulduğu adamın ağzı burnu kaymış. Adam nasıl korktuysa benim sesimi bile duymak istemiyor. Nasıl oldu, ne ara öğrendi anlamıyorum."

Cevabı az çok tahmin ederken bunu söyleyip söylememek konusunda kararsızdım. Açık açık söylemek yerine kopya verdim. "Onlar profesyoneller canım. Akılları her şeye çalışıyor. Teknolojiye de uzak değiller."

Burçak araya girdi. "Ee şimdi nasıl aranız?"

Arya omuz silkti. "Adamın hâlini görünce Akın'a saydım biraz. Tekrar tartıştık."

Yüzüm buruşmuştu. Sanırım sakin bir ilişkileri olmayacaktı. Çayımdan bir yudum daha aldım. "Kötü mü durum?"

Arya düşünceli bir şekilde yere bakıyordu. "Ona hâlâ çok sinirliyim ama özledim de. Fakat daha da kötüsü annem Akın konusunda çok üzerime geliyor. Sürekli seni örnek gösterip sonumun senin gibi olacağını söylüyor."

Kırık bakışlarla ona bakarken başımı yana yatırdım. "Sanırım sana kötü bir örnek oldum."

Telaşla elimi kavradı. Bakışlarında bile itiraz vardı. "Hayır... Keşke senin kadar mutlu olabilsem ama zor görünüyor. Bütün hıncımı da ondan çıkarıyorum."

Teselli etmek adına elimin üzerindeki elini okşadım. "Her şey yoluna girecek."

Sessizliğe gömülmemizle kızlar sessizce kahvaltısını yaparken ben de çayımı içiyordum. Burçak elindekini ağzına attığında havayı değiştirmek ister gibiydi. "Ee yeni zengin çiftimiz nasıllar peki?"

Onun sorusuyla buruk bir tebessüm sundum. "Paranın başıma açtığı dertleri başka bir şey açmadı galiba." Derin bir iç geçirdim. "Ama artık zengin değiliz. Cihangir mirasını bağışlamış."

Burçak boğazındakini yutamazken Arya su uzattı. "Yuh be... Hepsini mi?" Başımı aşağı yukarı salladım. Elindeki bardağı bırakan Burçak hem şaşkın hem de durumu kabullenememişti sanırım. "Kızım bize bağışlasaydı ya. Ben hiç şikâyet etmezdim param var diye."

Onun bu hâli beni güldürürken omzuna vurdum. "Senin paraya ihtiyacın mı var Burçak?"

Omuz silkti hemen. "Var tabii, bir ev bile alamadık. Fazla para, göz çıkartmaz."

Buradan şimdilik alamamışlardı ama ileride pekâlâ alabilirlerdi ki biz de bu konuda onlara destek olabilirdik. "Bunu hep birlikte halledebiliriz."

Arya merakla araya girdi. "Nereye bağışlamış?"

"Mehmetçik Vakfı'na, bir de yetim çocuklar yararına."

Arya başını memnuniyetle salladı. "Takdir edilesi. Herkesin harcı değil."

Katılıyordum. Benim ailemi düşünürsek herkesin harcı olmadığını daha iyi anlıyordum. Burçak da katılmıştı hemen. "Başlarda kasıntı falan diye çok uğraştım adamla ama helal olsun. Yapmış gene yapacağını."

Yüzümde oluşan gülümseme kocamla gurur duyuyor oluşumdan sebepti. Neşeyle gülerken elim karnıma gitti. Bebeğimi seviyordum. Benim güzel bebeğim, sen de annen gibi çok şanslı olacaksın. Çünkü harika bir baban olacak. O bizi çok seviyor ve dünyanın en iyi kalpli adamı. Hayallere dalmış sırıtırken Burçak bir anda cırladı. "İnci!"

Yerimden sıçramamla gözlerine baktım. "Ne var be? Ödüm koptu."

Gözleriyle elimi gösterdi. "Kızım yoksa sen hamile misin?"

Şok olmuş bir şekilde bir süre Burçak'a baktım. Müneccim gibi kızdı gerçekten. Şok dalgasını atlatmamla yüzümde büyüyen gülümseme her şeyi açıklıyordu. "Evet, dün öğrendik. Bir şey de kaçsın gözünden."

Şimdi de Arya boğazına duran lokmayı yutmaya çalışıyordu. Hemen ona da su uzatırken Burçak sevinçle ellerini çırptı. "Ay çok sevindim. Doktorum kızım ben. Benden kaçar mı hiç?"

Burçak ayağa kalkıp bana sarıldığında hepimiz salak salak gülüyorduk. Arya da ayağa kalkarak sıkıca sarıldı. "Allah'ım teyze oluyorum. Çok heyecanlı. Tebrik ederim İnci."

"Teşekkür ederim."

İkisi de heyecanla beni tebrik ederken bir yandan da çoktan hayallere dalmıştık bile.

Uzun bir kahvaltı sohbeti yapmış hamile olduğumu nasıl öğrendiğimi anlatmıştım. Tabii bu sırada annemle babamın yaptıklarını da öğrenmeleriyle sohbet uzayıp gitmişti. En sonunda ise akşam hep birlikte yemek yemeye karar vermiştik. Bu sayede küçük bir de kutlama yapmış olacaktık. Cihangir'i arayarak haber vermiş, akşam Giray'la Akın'ı da getirmesini istemiştim. Birlikte hem evi toplamış hem de akşam için uzun bir uğraş içine girmiştik. Kızlar ben hamileyim diye beni yormamaya çalışmış neredeyse çoğu şeyi kendileri yapmıştı. Akşam olduğunda ise enfes bir sofra erkekleri bekliyordu. Cihangir'in gelmesine yakın odama giderek duş aldım. Üzerime mavi yazlık bir elbise geçirdim. Saçlarımı pek toplama âdetim yoktu zaten. Sadece bir parlatıcı sürdüğüm dudaklarımı yeterli bularak aşağı indim. Kızlar da duş almış üzerlerini değiştirmişlerdi. Birkaç gün bende kalacakları için aşağıdaki misafir odasını onların hizmetine açmıştım. Onların da elbise tercih etmesiyle derin bir iç çektim.

Burçak çok mutluydu. Bunu açık ara görebiliyordum fakat Arya'nın tereddütlü bakışlarını, korkularını ve kızgınlığını da görebiliyordum. Akın'la aralarının açık olmasından sebep bu akşamdan biraz umutsuzdu. Tek istediğim onun da mutlu olmasıydı.

Hava güzel olduğu için masayı bahçeye hazırladık. Üçümüz de bahçedeki salıncağa oturmuş sallanırken kapı açılmıştı. Bahçe kapısından girip kısa süre sonra arabadan inen üç erkekle üçümüz de dikkat kesildik. Cihangir önde heybetli bir o kadar da yakışıklı hâliyle gelirken içimde bir yerler erimekle meşguldü. Gözlerimden çıkan kalplerle izliyordum onu. Boyu, posu, endamı, duruşu, yürüyüşü, bakışı, gülüşü, saçı, başı her şeyiyle benim için kusursuzdu. Bana yaklaşmasıyla ayağa kalktım hemen. Bir iki adımda önünde bitmemle gülümseyerek kolları arasına aldı beni.

"Hoş geldin yüzbaşım."

Şakağıma inen öpücükle mırıldandı. "Hoş buldum güzel karım."

Giray elindeki paketi uzattı. Gülümseyerek aldım. "Hoş geldin Giray."

Her zamanki sevimli ve karizmatik Giray neşesinden bir şey kaybetmiyordu. "Hoş buldum yengem. Hayırlı olsun. Çok sevindim."

Cihangir'in arkadaşlarına bebeği söylediğini anlamamla biraz utandım. "Teşekkür ederim."

Hemen Akın'a döndüm. "Sen de hoş geldin Akın."

Akın, Arya'dan aldığı bakışlarını zor da olsa bana çevirirken gülümsedi. "Hoş bulduk yengelerin ilki. Junior Cihangir geliyor demek."

Benden önce ısrarla ona karşı olmak isteyen Arya atıldı. "Belki de junior İnci gelir."

Akın ise gözlerini devirerek Arya'ya ilerledi. "Ben de muhalefetim nerede diyordum."

Arya huysuzca kaşlarını çattı. "O kelimenin sonundaki sahiplik eki kadar bile yakın değiliz Akın."

Akın'ın ters bakışlarını ona diktiğinde tedirgin olsam da Arya'ya işlemiyor gibiydi. "Kızım bak delirtme beni yine." Garip garip onları izlerken Akın Arya'yı belinden yakalayıp alnından öptü. Biraz daha sessiz konuşsa da duymuştum onu. "Senin bu çemberin dışına çıkma lüksün yok," demişti.

Onlar ters ters birbirine bakarken aşk mı yaşıyorlar yoksa savaştalar mı bilmesem de aralarında büyük bir elektrik olduğu kesindi. Diğer tarafta Giray ve Burçak birbirine sarılmış hasret gideriyordu. Cihangir içeri yönelirken elimden tutarak beni de çekti. "Elimi yüzümü yıkayım."

Cihangirle birlikte içeri geçtiğimizde hemen elini karnımın üzerine koydu. Bu hareketi gülmeme sebep oldu. "İyi mi benim bebeğim?"

Dudaklarım büzülürken kaşlarımı çattım. Yüzümde sahte bir tavır vardı. "Kıskanıyorum ama."

Bu hâlim onu güldürürken dudaklarıma küçük bir öpücük bıraktı. "İkinizin de yeri ayrı yavrum."

Tek kaşımı kaldırarak imalı bir bakış attım. "Hangimiz yavrun oluyoruz?"

Gülerek alnımdan öptü. "İkiniz de benim yavrumsunuz. Sadece içerik farklı."

Gülümseyerek sarıldım kocama. Kokusunu içime çekmemle birkaç adım geriledim.

"Hadi geç sen, ben de mutfaktan eksikleri alayım."

Mutfağa geçtiğimde kızlar da kısa süre sonra yardıma geldi. Hep birlikte masaya oturduğumuzda bütün çiftler yan yanaydı. Yemek servisinin ardından herkes tabağıyla ve Cihangir tabağımla ilgilenirken Giray keyifle arkasına yasladı.

"Vay be ağabey... Ben şimdi amca mı olacağım?"

Akın itiraz etmekte gecikmedi. "Yok lan, badiler amca olamıyormuş. Ben amca olacağım."

Giray yüzünü buruşturdu. "Yürü git lan. Ben senden daha yakınım. Badi akrabadan öte oğlum." Sonra aklına bir şey gelmiş gibi Cihangir'e döndü. "Ayıp ettin ama insan önce benim evlenmemi beklerdi."

Kaşlarım havalanmış Giray'a bakıyordum. Akın kahkaha atarken Cihangir elindeki çatalı bırakarak arkasına yaslandı. "O nedenmiş?

Akın laf sokacağı fırsatı kaçırmadı. "Sana yetişemedi ya içi gidiyor şimdi."

Akın'ın sözleriyle Giray çatalını ona fırlatmış, Akın ise atik bir hareketle yakalamıştı. "Başlatma içine."

Çocuk gibi tartışırlarken Cihangir yine otoritesini ortaya koydu. "Ayarınızı bilin lan kadınların yanında."

Arya, Akın'a ters bir bakış attı. "Kendisi hödük olunca ayarı olmuyor işte."

Giray mutluydu. "Bak bak, yengeme bak hele."

Akın'ın bakışları da Arya'ya odaklandı. "Memnun değilsen söyle, çekinme."

Arya çekinecek bir kadın değildi zaten. Saçlarını savurarak üstten bir bakış attı. "Olmam mümkün mü?"

Akın için sorun değildi. "Mümkün de göremedin gitti."

"Ayarsız..."

Arya ağzının içinde homurdanırken Giray böldü. Hâlâ aynı yerde kalmıştı. "Biz daha evlenemeden siz ikinci aşamaya geçtiniz. Badine ayıp değil mi?"

Şimdi de Cihangir gözlerini devirdi. Kardeşinin tribini de çekerdi o. "Oğlum yarış mı yapıyoruz? Üç güne evleneceksin işte daha ne?"

Giray bakışlarını Burçak'a çevirirken elini kavrayıp dudaklarına götürdü. "Olur değil mi kıvırcık?"

Burçak yanağını öperek gülümsedi. "Çok beklersin Giray. Ben daha düşünmüyorum."

Akın fütursuzca Giray'a gülerken o çoktan asmıştı suratını. "Üzdün be kıvırcık."

Burçak dayanamamış olacak ki tatlı tatlı gülümsedi. "Düğünümüz bir olsun da hayırlısı."

Bakışlarımı diğer tarafa çevirdiğimde Akın dikkatimi çekti. Arya yemeğini yerken o kadar kendini kaptırmış izliyordu ki tam bir aşk adamı görüntüsü veriyordu.

Arya başını kaldırınca Akın'ın bakışlarını fark etti. Yanakları kızaran kuzenim şaşkındı. "Ne?"

Akın gülerek saçlarını sevdi. "Yaşımız geçiyor diyorum."

Sanırım bunu içinden diyordu. Arya da benimle hemfikirdi. "İçinden dedin herhâlde." Belki demişti kim bilir... Çünkü Arya'ya öyle derin bakıyordu ki içinden çok şey söylediği kesindi.

Yanımdaki Paşa'ya Cihangir'in tabağıma bolca koyduğu yemeklerden çaktırmadan verirken bir yandan da film izler gibi Akın'la Arya'yı izliyordum. Arya derin bir nefes alarak elindekini tabağına bıraktı.

"Kendi adına konuş Akın, ben evlilik bile düşünmüyorum."

İstemsizce Arya'nın cevabına kıkırdadım. Akın ise pes edecek gibi değildi. "Hiç mi oluru yok be kızım? Az düşün sen bunu..."

Arya, Akın'a dalıp giderken keyifle izliyordum onları. Bence düşünmeye başlamıştı bile. Çocuk olmasa da evlilik istediğini, sıcak bir yuvaya hasret olduğunu biliyordum. Ben onlara dalmış izlerken Cihangir'in nefesini kulağımın dibinde hissettim. "Biraz daha tabağındakileri Paşa'ya verirsen kendi ellerimle yedirmeye başlayacağım."

Başımı usulca sevdiğim adama çevirdim. Suç işlerken yakalanan çocuklar gibi dudaklarımı büzdüm. Masum bakışlarla Cihangir'e bakıyordum. "Ama Cihan..."

Ağzıma çatalındaki parçayı tıkıştırırken susmak zorunda kaldım. "Hadi güzelim."

Tabağımdakileri bakışlarıyla göstermesiyle önüme döndüm. Daha şimdiden böyleysek ben sonunu düşünemiyordum.

Devamında keyifli geçen sohbet eşliğinde yemeğimizi yemiş masayı kısa sürede toplamıştık. Burçak kahveleri yaparken Arya ile mutfağı da toparladık. Kahvenin yanına çerezleri koyup yaptığım ıslak keki de tabaklara koydum. Bu kekin bile anlamı bende çok şey ifade ederken kızlarla bahçeye geçtik tekrar. Burçak kahveleri ikram etmiş Arya ise çerezleri ortaya bırakmıştı. Elimdeki tepsiyi masaya koyarken tabaklardan birini alarak Cihangir'in önüne bıraktım. "Senin için yaptım."

Tabaktaki keki görmesiyle geniş bir gülümseme yayıldı yüzüne. Bazı şeyler küçük de olsa büyük anlamlar taşıyordu. "Hım... En sevdiğim tatlı."

Hâlâ unutmamış olması içimi ısıttı. Yanına oturmamla kolunu omzuma atarak beni kendine çekti. Sığındığım göğsü, başıma konan öpücük ve karnıma uzanan eli gözlerimin kapanmasına sebep oldu.

O an tüm kalbimle dua ettim Allah'a. Sevdiğim adamı benden hiç almasın diye. Çünkü hâlâ kalbimde derinlerde bir yerde her göreve gittiğinde dışarı vuran bir kaybetme korkusu gizliyordum. Derin bir nefes almamla fark etmiş gibi hemen başını eğdi. "Bir şey mi oldu güzelim?"

Başımı kaldırıp gülümsedim. "Senden daha güzel ne olabilir ki?"

Dudakları yukarı kıvrıldı. Şakağıma değen dudakları mırıldanırken o kadar tatlıydı ki. "Seni saymazsak şu an karnında bence."

Kıkırtıyla biraz daha sokuldum kocama. Akın'ın sesi bütün büyüyü böldü. "Yengem be... Yine döktürmüş."

Akın yaptığım kekle beni hamaratlıkta zirveye çıkartırken tabii ki bu durumdan memnundum. "Afiyet olsun."

Cihangir kahvesinden bir yudum alıp yerine bıraktı. Arkasından tabağından çatalıyla bir parça kek alarak ağzına attı. "Çok güzel olmuş İnci'm, ellerine sağlık."

"Afiyet olsun canım."

Tebessüm ederken bir parça daha alarak bana uzattı. Aldığım koku bir an yüzümü buruştururken yine de belli etmeyerek ağzımı açtım. Keki aldığımda ne kadar gülümsemek istesem de yüzüm giderek buruşmaya başlamıştı. Ağzımda büyüyen lokmayı zorla yuttum.

"Ne oldu?"

Cihangir'in kaşları çatılırken hızla elimi ağzıma götürdüm. Ne olduğunu anlayamayan kocam paniklerken ben de bir anda başlayan mide bulantıma anlam veremedim. İstemsiz öğürmemle hızla ayağa kalktım. Hepsi şaşkınca beni izlerken içeri koşmaya başlamıştım. Kendimi alt kattaki banyoya atmamla klozete sarılmam bir oldu. Kendime engel olamayarak kusarken kapı açıldı. Cihangir panikle yanıma çöktü. "İnci... İyi misin?"

Cevap verecek durumda olmadığım için kusmaya devam ederken belimi kavradı. Elini alnıma yaslamasıyla beni büyük bir yükten kurtardı. Bütün yediklerim geri çıktı sanırım. Cihangir belimden tutarak beni kaldırdı. Sifonu çekip lavaboya götürdü. Ben ağzımın içini çalkalarken o da yüzümü yıkamakla meşguldü. Kenarda duran havluyu kavramasıyla yüzümü kuruladı. "Güzelim iyi misin?"

Dudaklarım büzülürken başımı aşağı yukarı salladım. Rengim atmıştı bir anda. Beni bir an bile bırakmayarak banyodan çıkartırken kızlar kapıda karşılamıştı bizi. Salona geçerek oturduğumda Cihangir hemen Burçak'a döndü. "Niye böyle oldu?"

Burçak gülümseyerek yanıma oturdu. "İşte şimdi belli oldu hamile olduğun."

Yüzümü buruştururken Giray ve Akın da yanımıza gelmişti. Burçak Cihangir'e dönerek gülümsedi.

"Hamilelikte aşermeler, mide bulantıları çok normal. Maalesef bir süre katlanacaksınız. Normalde dördüncü aya kadar sürer fakat kişiden kişiye de değişiyor. Kimilerinin hiç olmaz, kimileri de doğurana kadar çekiyor."

Korkuyla gözlerim açıldı. "Dokuz ay boyunca kusamam."

"Ben sana mideni rahatlatacak bir şeyler yapayım."

Burçak mutfağa giderken Cihangir'e döndüm. Sanki o her şeye bir çözüm bulabilirmiş gibiydi. "Cihan..."

Beni kendine çekerek sarılan kocam teselli etmeye çalışıyordu. "Geçecek bir tanem, sürmez o kadar."

Cihangir dinlenmem için beni yukarı çıkarırken Burçak da yaptığı bitki çayını bana getirdi. Burçak'ın bizi yalnız bırakmasıyla getirdiği çaya ters bakışlar atmakla meşguldüm. Cihangir fark etmiş olacak ki eline alıp bana uzattı. "Güzelim yeter baktığın. Zehir içirmek istiyoruz gibi bakma."

Huysuzca omuz silktim. Kendimi tekrar kusacak gibi hissediyordum. Yine de onu kırmayarak bir yudum aldım. Bardağı komodinin üzerine bırakan kocam elimi tutarak dudaklarına götürdü. Küçük bir öpücük bıraktı. "İnci, benim etrafımda bebek, çocuk, hamile kadın olmadı hiç. Ne nasıl olur bilmiyorum. Her şeyi seninle öğreneceğim. Ama elimden gelen neyse, ne yapmam gerekiyorsa bil ki sen ve bebeğimiz için çabalayacağım."

Bu kadar güzel konuşan kocamla garip bir duygusallığa bürünürken gözümden bir damla yaş yanağıma süzüldü. Aslında şu an çocuk gibi ağlamak istiyordum. "Ben de bir şey bilmiyorum ki..."

Söylediğimle Cihangir beni kendine çekerek sıkıca sarılınca çocuk gibi ağlamaya başladım. "Öğreniriz güzelim, herkes nasıl üstesinden geliyorsa biz de geliriz."

Sıkıca sarıldım. "Seni seviyorum Cihan."

Saçlarımı okşarken kokusunu uzun uzun içime çektim. O benim koca dağım, ben onun küçücük kıvılcımıydım.

"Seni seviyorum karıcığım."

Çok şey yaşadık, çok zor günler geçirdik ama birbirimizi hiç bırakmadık. Çok sevdik... Mutluluğun bizi bulmasını beklemek yerine biz onu kovaladık. En çok da birbirimizden vazgeçmemek götürdü bizi mutluluğa... Şimdi ise bunu bebekle taçlandırmak bizi birbirimize daha da çok bağlamıştı. Kalplerimiz bebeğimizle daha bir mühürlenmişti birbirine...

SON....❤️

Ve..... Ağlıyorum...😭

Özel bölümler gelecek merak etmeyin.👍🥰

Yeni kitaplarda ve özel bölümlerde görüşmek üzere hoşça kalın...🙋🏻‍♀

İnstagram: soylumery

Bölüm : 11.12.2024 20:51 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...