Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. Bölüm

@soylumery

Merhaba 💛

Keyifli okumalar....😘

 

İlk defa bu sokaklarda arabayı bu kadar hızlı kullanıyordum. Aklımda bir sürü kötü senaryo dolaşıyordu. O panikle Burçak'a başka bir şey sormadan kapatmıştım telefonu. Durumu ne kadar ağır, neyi var sormamıştım bile. Neden bu kadar korktuğumu anlayamıyordum. Onu çok fazla önemsiyordum. Bu normal değildi. Fakat yaralı bir tanıdığını kim önemsemezdi ki?

Hastanenin acil kısmına geldiğimde arabayı gelişigüzel park ettim. Hızlı bir şekilde içeriye ilerleyip onu ararken sedyelere bakıyordum. En sonunda biraz ilerideki sedyenin uç kısmında görünen asker botları dikkatimi çekti. Adımlarımı hızlandırırken daha fazla yaklaşmamla Kaan ve Giray çoktan görüş alanıma girmişti. Beni görünce yana çekilerek önümü açtılar. O esnada Cihangir'le kesişen bakışlarımız bir süre birbirinde kenetli kaldı. Benim panik hâlim, onun şaşkınlığıyla bütünleşmişti, garip bir çekimle birbirimize bakıyorduk.

Üst kısmı çıplak, sağ omzundaki sargıyla yarı oturur pozisyonda duruyordu. Onun bu hâli kalbimi acıtırken bir anda içimden gelen şeye itaat ederek yanına gidip boynuna sarıldım. Yine o bilindik kokusu beni karşılarken bir süre sonra o da kolunu belime doladı.

"Beni çok korkuttun. İyi misin?"

Boynunda olan başımla fısıltı eşliğinde çıktı sesim. Bu sefer onun kokusunu sevmemiştim. Kan bulaşmıştı tenine. Oysa normalde ne güzel kokardı, iyi biliyordum.

"İyiyim. Hatta sen hep böyle sarılacaksan birkaç kurşuna daha hayır demem."

Bir an ne yaptığımın farkına varıp ani bir şekilde geri çekildim. Yanaklarım çoktan kızarmış, gözlerim kocaman açılmıştı.

"Uyuz. Hiçbir şeyin yok senin, turp gibisin."

Bir anlık kendimi kaptırmamla elimi kaldırıp yaralı omzuna vurduğumda her şey için çok geçti. Cihangir'in yüzü buruşurken sanki benim canım acımış gibi aynı şekilde benim de yüzüm buruştu. Dudaklarından dökülen iniltiyle gözlerim doldu.

"Çok özür dilerim. Ben... ben özür dilerim. Çok mu acıdı? Bir an diğer omzun diye... Ne kadar da aptalım."

Hareket hâlindeki ellerimle panik bir şekilde tekrar tekrar özür dilerken ellerimi kavrayıp ona odaklanmamı sağladı. Dudaklarım büzülmüş, üzgün üzgün bakıyordum. Yüzüne düşen tebessümle dudaklarını araladı.

"Sorun yok. İyiyim."

Uslu bir kız gibi başımı salladım. Yan yana durmuş, gülerek bizi izleyen Kaan ve Giray dikkatimi çekti. Tam bir şapşal gibi davranmıştım.

"Çok şanslısın Cihangir. Nişanlın seni her durumda güldürebilecek bir kız."

Kaan'ın söyledikleriyle yine utanarak başımı yere eğdim. Hâlâ bizi nişanlı sanıyordu ve yalanımız her geçen gün büyümeye devam ediyordu. Elini çeneme koyan Cihangir usulca başımı kaldırıp gözlerime baktı.

"Aynı zamanda da fazlasıyla utangaç."

Parmaklarının dokunduğu yeri yakan adamın gözlerine dalıp giderken bir boğaz temizleme sesi geldi. İkimizin de başımızı o tarafa çevirdik.

"İnci'nin de dediği gibi turp gibisin kardeşim. Yine de birkaç gün dinlen ve yaranı temiz tut. Pansumanlarını da unutma. Serum bitince de çıkabilirsin. Hadi bana müsaade."

Kaan beyaz önlüğünün ceplerine ellerini sokmuş tam bir doktor edasıyla konuşmasını tamamladı.

"Sağ ol Kaan."

Cihangir'in içten sesiyle Kaan gülümseyip yanımızdan ayrıldı. Giray hemen yatağın yanında duran sandalyeye oturdu. "Ee yenge sen nasıl öğrendin burada olduğumuzu?"

Kaşlarımı çatarak Giray'a baktım. "Yenge derken? Bizim nişanlı olmadığımızı biliyorsun Giray."

Hafifçe tebessüm ederek bize imalı bir bakış attı.

"Biliyorum tabii. Ben sadece ileriye yönelik konuştum."

Kaşlarım biraz daha çatılırken kötü bakışlarımı Giray'a atıyordum ama pek etkilendiği söylenemezdi.

"Canım geldin mi?" Burçak'ın sesini duyar duymaz arkamı döndüm. Yanıma gelen arkadaşımla birbirimize sarıldık. "Kusura bakma bebeğim. Aşağı anca inebildim. İyisin değil mi?" Geri çekilerek başımla onaylamam üzerine Cihangir'e yöneldi. "Enişte sen nasıl oldun bakalım?"

Giray, Burçak'ın söylediklerine fütursuzca gülerken benim yine suratım düştü. Niye kimseye anlatamıyordum ben derdimi? Biz nişanlı değildik.

"Ne gülüyorsun? Yanlış bir şey mi söyledim?"

Burçak kızarken Giray'ın neşesi yerindeydi.

"Yok kıvırcık olur mu hiç? Tam yerinde konuştun."

Cihangir araya girdiğinde yüzü yine ifadesizdi.

"Giray!" Giray o anda toparlanarak sustu. "İyiyim Burçak, teşekkürler. Şu serum bitti sanırım. Çıkartabilir misin? Gitmek istiyorum artık."

Burçak seruma yönelip pratik bir şekilde çıkardı. Cihangir doğrularak etrafına bakındı. Hemen kenarda duran üniformasını kavradı. Bir kolundan rahat bir şekilde geçirirken yaralı olduğu omzuna geldiğinde yapamadan inlemişti. Yanına ilerleyip elimi yardım etmek için uzattığımda gözlerimiz kesişti. Öyle sert bakıyordu ki korkudan bir adım daha atamadım.

"Ben hallederim, yardıma ihtiyacım yok."

Neye sinirlenmişti yine, anlamıyordum. Üzerini giyip önünü düğmeleyerek ayağa kalktı. Onun ayaklanmasıyla Giray da hareketlenirken Cihangir çoktan önden ilerlemişti.

Üzgün üzgün arkasından bakarken mırıldandım. "Ben ne yaptım şimdi, anlamıyorum ki."

Burçak da benim gibi arkasından bakıyordu. "Aman bırak şu kasıntıyı, iyilikten de anlamıyor işte."

Bakışlarımı Burçak'a çevirdim.

"İyi de yaralı. Bu hâlde ne yapacak?"

Araya giren Giray sorumu cevapladı.

"İlk kez vurulmuyor. Bakar o başının çaresine."

Duyduklarım daha da canımı acıtmıştı. Sıkıntılı bir nefes verdim.

"Nasıl da rahatladım ama."

Küçük bir gülümsemeyle devam etti.

"Çok merak ediyorsan eve gidiyordur. Adresi kıvırcığa mesaj atarım."

Kaşlarım havalanmış Giray'a bakarken Burçak araya girdi.

"Pardon da neden ben?"

İşte bunu ben de merak ediyordum. Çarpık bir gülümseme sunan Giray rahattı.

"Çünkü senin numaran bende var."

Gözleri kısılan Burçak öfkelendi.

"Ne demek var? O kasıntı mı verdi sana numaramı?"

Giray başını iki yana salladı.

"Ona söylerken yanında olduğumu unutuyorsun. Ayrıca o kasıntı dediğin adam yüzbaşı ve kendisine böyle söylediğini duyarsa pek hoşlanacağını sanmıyorum."

Burçak o anı hatırlamış olacak ki dudaklarını büktü. Giray bu duraksamayı fırsata çevirerek çıkışa yönelmişti. Dudaklarım istemsizce kıvrılmış gülerken arkadaşım kendine gelmiş olacak ki arkasından sayıyordu.

"Bu sana numaramı alma hakkını vermez. Duydun mu beni?"

Giray çoktan gittiğinde Burçak'ın koluna dokundum.

"Burçak, hastanedeyiz."

Bunu bir doktora söylemem biraz saçmaydı ama şu an onunla uğraşıyordum. Kızgın bakışları bana dönerken telefonundan gelen mesaj sesi dikkatini dağıttı. En azından şimdilik öfkesinin gazabından kurtulmuştum.

Burçak'ın kilidini açtığı telefon ekranına ben de baktım. Giray adresi göndermişti ve sonunda da "numaramı kaydetmeyi unutma," yazıyordu. Dayanamayıp kıkırdarken elimle ağzımı kapattım. Burçak ters bir bakış atıp adresi bana gönderdi. Tek kaşını kaldırdığında imalı bakıyordu.

"Yaralı yüzbaşı seni bekler artık. Git de pansumanını yap baytar hanım."

Ters bir bakış attım. "Ne gideceğim? Görmedin mi nasıl davrandı bana?"

Beni kandıramazsın bakışları atarken telefonum çaldı. Yusuf'un aradığını görünce hemen açtım.

"Efendim Yusuf."

"Abla bir tane yavru köpek getirdiler. Araba çarpmış, kötü duruyor."

"Tamam canım hemen geliyorum."

Burçak durumu anlamış gibi dudaklarını büktü.

"Anlaşılan yine yalnızım."

Elimi kaldırarak kolunu sıvazladım.

"Kusura bakma canım acil durum."

"Pekâlâ, git ve ufaklıkların hayatını kurtar."

Gülerek yanağına bir öpücük bırakıp hızlıca çıkışa yöneldim. Kısa sürede kliniğe gelerek içeri girdim. Yalnız başına muayene odasında yatan köpek ve onunla ilgilenen Yusuf dikkatimi çekti. Üzerimdeki fazlalıklardan kurtularak önlük ve eldivenlerimi giymeye başladım.

"Neden yalnızsın?"

Yusuf üzgün duruyordu.

"Şey... abla, getiren adam gitti."

Şaşkınca Yusuf'a baktım.

"Ne demek gitti?"

"Benden bu kadar, zaten onu yolda buldum dedi."

Üzgün bir şekilde yavru köpeğe baktım. Arka bacağının biri ezilmiş görünüyordu. Henüz yavru oluşu daha da içimi acıtırken yanına yaklaştım. Fazlaca canının yandığı belliydi. Sürekli inliyordu. Usulca ön taraftan yaklaşarak başını okşadım.

"En azından buraya kadar getirmiş. Kıyamam sana ya, nasıl da tatlısın."

Yusuf'a bakıp gülümsedim. "Hadi bakalım malzemeleri getir de neler yapabiliriz görelim."

Yusuf bana gülümserken hızlı bir şekilde malzemelere yöneldi. Hayvanı kendisine ve bize zarar vermesin diye kontrol altına aldım. Ön muayeneye göre sağ arka bacağında hem ezilme hem de kırık vardı. Ezilmeler sorun değildi ama kırık için şartlarım ne yazık ki pek müsait değildi. İstanbul'da daha modern bir çalışma ortamına sahiptim ama burada kısıtlı sayıda malzemem vardı. Röntgen çekmem de hayaldi. Üzgün üzgün köpeğe bakarken umutsuz duruyordum. Yusuf da anlamıştı durumu.

"Çok mu kötü?"

Üzgünce başımı salladım.

"Ekipmanlarım yetersiz ve bu şekilde..."

Bir anda aklıma gelen şeyle gülümsedim. Olabilir miydi acaba? Yusuf ne olduğunu anlayamazken cebimden telefonumu çıkararak rehbere girdim. Burçak'ı ararken heyecanla açılmasını bekliyordum.

"Bebeğim bir sorun mu var?"

Hemen atıldım.

"Burçak beni dinle. Bir tane yavru köpek var. Bacağı kırık ama tam tedavi için röntgene ihtiyacım var. Orada yapabilir miyiz?"

Benim heyecanım ne yazık ki Burçak'ın sesinde yoktu.

"Yani benim için sorun yok ama yönetim ne der bilmiyorum."

Heyecanım azalırken istemsizce suratım da düştü.

"Neyse, tamam. Ben halletmeye çalışırım."

Bir umut cevabını beklerken sesi geldi. "Of İnci, tamam getir hadi. Buradakilerle ayarlamaya çalışırız."

Düşen yüzüm anında düzeldi. Gülümseyerek konuştum.

"Harikasın tatlım. Ben hemen geliyorum."

Köpeği Yusuf'la arabaya koyarak hızla yola çıktım. Kısa sürede hastaneye gelmemle röntgen çekilen yere ilerledim. Burçak'ı gördüğümde seri adımlar atarak yanında durdum.

"Hallettin mi? Çekebilir miyiz?"

Beni kolumdan tutarak içeri sürükledi.

"Gel başımın belası, hallettim."

Girdiğimiz röntgen odasındaki adama yaklaşan Burçak şirince gülümsedi.

"Teşekkür ederim Fuat. Bu iyiliğini unutmam."

Fuat dediği adam yandan bir bakış attı arkadaşıma. "Merak etme unutturmam."

Bilmiyordu ki ona unutturacak koskoca bir sarı teğmen vardı.

Fuat'ın onaylaması üzerine hızlı bir şekilde filmi çekip odadan çıktık. Kısa bir süre sonra sonucu aldığımda kucağımda narkozun etkisiyle uyuyan köpeğe biraz daha sarıldım. Sonucu incelerken Burçak da bana eşlik ediyordu.

"Kötü duruyor. Sence eski hâline gelir mi?"

Buna benzer vakalarla daha önce de karşılaştığım için umutla konuştum.

"Merak etme düzelir. Hem daha yavru. Fakat iyi bir bakım gerekiyor ve hızlı olmam lazım. Çok vakit kaybettim."

Burçak anında kaşlarını çatarak bana baktı.

"Sakın eve getirmeyi düşünme. Ben köpekle aynı evde yaşayamam."

Dudaklarımı büküp yavru köpeği ona gösterdim.

"Ama Burçak ablası yazık değil mi ona? Bak nasıl da sevimli."

Bakışları yumuşasa da anında toparladı.

"Hiç ajitasyon yapma. Kliniğinde ne yapıyorsan yap."

Suratımı asıp öfkelendim.

"Aman tamam be. Ben bakarım ona. Cadı!"

Arkamı döndüğümde homurdanıyordu.

"Sensin cadı. İnsan bir teşekkür eder be."

Tekrar kliniğe gelir gelmez hemen tedaviye başladım. Kısa sürede bacağını alçıya aldım ve gerekli olan ilaç takviyesini yaparak dinlenmeye bıraktım. O uyanana kadar Yusuf'la ona klinikte harika bir yer yaptık. Uyandığında karnını doyurup yeni yuvasına koydum. İlk başta biraz yadırgasa da alışmıştı yuvasına. Zaten şu an kıpırdamakta zorluk çekiyordu.

Geçen saatlerin ardından Yusuf'la yavru köpek için onu sabaha kadar idare edecek her şeyi ayarlayıp kliniği kapatarak çıktık.

Arabayla eve giderken aklımın bir köşesinde hâlâ Cihangir vardı. O da yaralıydı ve ne hâlde olduğunu bilmiyordum. Ben kötü olduğumda o yalnız kalmayayım diye başımı beklemişti. Sonra ertesi gün beni merak ederek görmeye gelmişti. Ben ne yapmıştım peki? Biraz tersledi diye onu yalnız bırakmıştım. En azından bir ihtiyacı olup olmadığına bakabilirdim. Sonuçta yaralıydı adam.

Telefonu elime alarak Burçak'ın gönderdiği mesaja baktım. Adresin bulunduğu mahalleyi bulabilirdim. İlk kavşaktan dönerek adrese yol aldım. Bir süre sonra park ettiğim arabamda önünde durduğum apartmana bakıyordum. Dış yüzeyi yıpranmış eski bir apartmana benziyordu. Arabadan inerek apartmanın kapısına ilerledim. Kapı ne yazık ki kapalıydı. İsimsiz olan zillere boş boş bakarken içeriden açılan kapıyla bir adam dışarı çıktı. Kapı kapanmadan tutarak içeri girdim. Üçüncü kata çıktığımda beş numaralı daireyi arıyordum fakat iki kapıda da numara yazmıyordu. Muhtemelen bu daireden biri olmalıydı ama hangisi olduğunu bilmiyordum. Tedirgin bir şekilde sağdaki kapıda karar kılıp o yöne döndüm. Fakat ben daha adım atamadan kapı aniden açıldı.

Altında eşofmanı üstü çıplak genç bir adamla göz göze gelirken biraz çekinmiştim. Meğer yanlış kapıya gidiyormuşum. Adam ilk başta şaşırsa da kollarını göğsünde birleştirerek beni baştan aşağı süzdü.

"Hayırdır küçük hanım yolunu mu kaybettin?"

Rahat tavrı ve sırıtarak bakması rahatsız ediciydi.

"Kaybetmedim."

Zor da olsa çıkan sesimle beni işaret etti.

"Ee kime geldin peki? Bu apartmanda genelde bekârlar var da."

İmalı konuşmasına eklenen ilgili bakışları kaşlarımı çatmama sebep oldu. Konuşmak için ağzımı aralanmıştım ki birden arkamdaki kapı da açıldı. Başımı çevirdiğimde altında eşofmanı, üzerinde siyah tişörtüyle Cihangir kapının önünde duruyordu.

"İnci!" Bir bana bir de karşı dairedeki kollarını göğsünde bağlamış, kapı pervazına yaslanan adama baktı. Fakat bu uzun sürmedi. Kısa sürede tekrar odak noktası ben oldum. "Ne işin var senin burada?"

Mahcup bakışlarla bakıyordum.

"Seni merak ettim de görmeye geldim."

Aldığı cevap yeterli olmuş olacak ki delici bakışları benden uzaklaşıp adamı buldu. Merakla ben de göz ucuyla adama baktım.

"Hayırdır teğmen bir sıkıntı mı var?"

Cihangir'in tok sesiyle biraz önce rahat tavırlar sergileyen adam şimdi yarı çıplak vaziyette hazır olda bekliyordu. Bu rütbeleri sevmeye başlamıştım.

"Yok komutanım."

Adamın yüksek çıkan sesi bir anlık boşluğuma gelirken korktum. Cihangir fark etmiş olacak ki anında bana yöneldi.

"İçeri geç İnci."

Yeni erlerinden olan ben, söz dinleyerek içeri girerken "emredersiniz komutanım" dememek için zor tuttum kendimi. O ise beni bırakıp tekrar teğmene çattı.

"Yarın şu nöbet listesini yanıma getir. Anlaşılan fazla boşsun."

Emre itaat onlarda zorunluydu.

"Emredersiniz komutanım."

Cihangir'in söylediklerine istemsiz gülümserken içeri girerek kapıyı kapattı. Bakışlarımız tekrar buluştuğunda biraz önceki sert hâlini hâlâ koruyordu.

"Neden habersiz geldin?"

Sert çıkışına anlam verememiştim. Ne vardı ki bunda? Yasak mıydı yani?

"Bir anda karar verince haber vermeye fırsatım olmadı."

Çatık kaşlarıyla ters bir bakış attı.

"Adresi nereden buldun?"

Niye bu kadar kızdığını anlamıyordum. Kötü bir şey mi yapmıştım sanki? Sadece iyi olup olmadığını görmek istemiştim. Cevap vermek için ağzımı açtığımda izin vermedi.

"Dur ben tahmin edeyim. Giray söyledi."

Kirpiklerimin altından ellerim önümde gözlerine bakarken başımla onayladım. Bu hâlim bakışlarını biraz olsun yumuşattı. Fırsattan istifade ederek hemen gülümsedim. Fakat bu çok kısa sürdü. İçeriden gelen kadın sesi biraz önceki Cihangir'in tavrını açıklar nitelikteydi.

"Cihangir, biri mi geldi?"

Duyduğum kadın sesiyle gülümsemem yüzümden solup gitti. Peki şimdi kalbime anlamsızca saplanan cam parçaları neyin habercisiydi?

 

💛💛💛

Instagram hesabım:soylumery

Loading...
0%